23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 EYLÜL 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ‘Medeski, Martin & Wood’ sahnede Kültür Servisi - İstanbul kültür ve sanat hayatõnõn önemli performans merkezlerinden Salon İKSV, Cem Sorguç tarafõndan yenilenen tasarõmõyla kapõlarõnõ 25 Eylül’de saat 22.30’da “Medeski, Martin & Wood” konseriyle yeniden açõyor. Ayrõca 26 Eylül’de saat 21.30’da da Salon’un konuğu olacak ünlü caz ve rock grubu “Medeski, Martin & Wood”, tuşlu çalgõlarda John Medeski, vurmalõlarda Billy Martin ve basta Chris Wood’dan oluşuyor. 1991 yõlõnda Brooklyn’de kurulan grup, önce küçük ve bağõmsõz plak şirketleriyle, sonra da Blue Note gibi büyük bir isimle çalõştõ ve 12’yi aşkõn albüme imza attõ. Tarlabaşõ’ndan insan manzaralarõ Kültür Servisi - Türkiye’den Babil Balõğõ Sanat Derneği ve Avusturya’dan Super-16 Derneği’nin ortak yapõmõ olan müzikli tiyat- ro gösterisi “Cihangir Insomnia”nõn ilk gösterimi önceki akşam Garajİstanbul’da ger- çekleşti. Yönetmenliğini Stefan Bo- hun’un yaptõğõ oyunun Türkiye, Avus- turya, Almanya ve Danimarka’dan sa- natçõlarõ bir araya getiren oyuncu kadrosunda, dünyaca ünlü grup Stomp Ritm ve Performans grubunun üyeleri Johannes Bohun ve Peter Stavrum Ni- elsen de yer alõyor. 27 Eylül’e kadar garajistan- bul’da seyirciyle buluşacak “Ci- hangir Insomnia”, ritim, canlõ müzik ve videoyu, farklõ diller- de bir metinle bir araya getire- rek kültürlerarasõ bir hikâyeyi sahneye taşõyor. Tarlabaşõ’nda bir apartmanda yaşayan ve kozmopolit bir yaşam süren apartman sakinlerinin yaşamlarõndan kesit- leri sõradõşõ bir şekilde sunan oyun, 2. katta oturan Avusturyalõ Yoyo, Danimarkalõ Pe- ter ve İsviçre’den Türkiye’ye dönen saz sanatçõsõ Yunus’un ritimleriy- le hareketleniyor. 3. katta, geçimlerini kalitesiz yapõmlara dublaj yaparak sağ- layan ve iyi roller peşinde koşan Emre ile uykusuzluk problemi yaşayan Meli- ke’nin yaşamlarõna tanõk olurken; Melike’yi 1. kat- ta oturan, Avusturya’dan İstanbul’a Türk olduğuna inandõğõ babasõnõ bulmaya gelen Almanca öğretmeni Sonya’nõn acõklõ hikâyesini seslendirirken buluyoruz. Oyun, yabancõ bir ülkede ‘yabancı’ olmayõ anlatõrken, kentsel dönüşüm projesine de eleştirilerde bulunuyor. Sarkis Çaylak Sokak’taki doğduğu evi yeniden üreterek izleyiciye sunuyor NAZLI PEKTAŞ Sokaktan içeriye girer girmez ev bizi sarmalar, sõkõ sõkõ sarar. Bazen tek bir koltuk, kahve içti- ğimiz fincan, zamanõ hiç unut- turmayan saat; yaşadõklarõmõzõn sessiz tanõğõdõr. Kimseye göster- mediklerimiz, hiçbirine anlata- madõklarõmõz ondadõr. En acõ sözlerimizi, en derin yaralarõmõ- zõ hep o bilir. Kökendir o, kut- saldõr, doğumdur çoğumuz için. “Geceleri pencerelere kalın bir perde gibi asılmış halılar ışıklı evi uçaklara karşı koru- yordu.” Sarkis, Yapõ Kredi Kâ- zõm Taşkent Sanat Galerisi’nde açõlan ‘Bir İkona’ sergisinde; evi kendi izleriyle birlikte; bili- nen anonim halini de işin içine katarak izleyiciye sunuyor. Sar- kis, “O mekânı kutsuyor ya da kutsallaştırıyor değilim ama mekân, sunumda kutsallaşı- yor” derken sanatsal değerin, şeyleri söyleme tarzõ ile ilgili ol- duğunu dillendiriyor. Ev, ano- nim değerini Sarkis’in söyle- miyle yeniden üreterek içinde sakladõklarõ ile kutsallaşõyor. İkona, Sarkis’in 2009 Eylü- lü’nden bu yana İstanbul’da aç- tõğõ beşinci sergi. Sanatçõnõn di- ğer tüm sergileri gibi, bir yõl içinde İstanbul’da açtõğõ tüm sergilerde onun mekânlarla olan ilişkisini yaşayan ve üreten ser- gilerle izledik. Mekânla kurdu- ğu ilişkiyi bellek üzerinden oku- yan ve okutan sanatçõ, Kunsthal- le Berlin’de açtõğõ “Belleğim Vatanımdır” sergisiyle bu du- rumu yõllar önce özetlemişti. Ferit Edgü, Sarkis’in mekânla kurduğu ilişkiye dair şunu söy- ler: “Kavramların en soyutu zaman, Sarkis için soyut bir kavram değildir. Mekânlarda, nesnelerde arayıp bulduğu ve görünür kıldığı somut bir kav- ramdır. Belki çekilen acıların yara izlerini de taşıdığı için.” Sarkis, İkona sergisi ile Talim- hane Çaylak Sokak’taki doğduğu evi bize sunarken, sergi, o yaşam yerini bir “ikona” gibi sergi me- kânõna davet ediyor. Sergide za- man, oraya akarken 22 ayar al- tõnla kaplõ apartman dairesinin ikonasõ; izleyeni kaybetmeye ha- zõr bir labirente dönüşüyor. - Sergiyi gezerken yapıtları- nızın doğum anını düşündüm. Aslõnda güzel bir başlangõç. Benim için sergi yeri, doğum yeri. Burada 2009 Eylülü’nden itibaren açtõğõm sergilere bakar- sak, “Site” tamamen orada doğ- du. Büyük risk alarak yaptõğõm bir sergiydi. Tõpkõ doğum gibi. İkincisi, ivedilikle çözülmesi ge- reken bir durum vardõ. YTÜ Sa- nat ve Tasarõm Fakültesi’nin Davutpaşa’daki kampusuna gönderilmesi meselesi, yarõm saat içinde karar verildi ve do- ğurduk. Üsküdar’daki Valide-i Atik Külliyesi, Mimar Sinan’õn muhteşem eseri, orada da yine iyileştirilmesi gereken bir du- rum vardõ. Marmara Üniversite- si’ne destek için yaptõğõm bir çalõşmaydõ. Sinan’õ, mimariyi kurtarmak adõna Altõn İskele kurdum. Hemen başlamak için hazõr orada doğdu. İstanbul Mo- dern’den sonra, Pompidou’da bir sergi daha yaptõm Pasajlar. Müzede doğdu. Bu sergi ile mü- zenin içindeki kirliliği, kirlenme şekillerini göstermeye çalõştõm. - Estetik dilinizin kaynağı iyileştirme ve kurtarma üzeri- ne kurulu diyebiliriz kolaylık- la. Peki, Çaylak Sokak’a dö- nersek bu adrese dönmeniz; başladığınız noktaya dokun- manız… Sergilerde nereye gidersen git, kendini nereye çekersen çek hep bir noktaya gidiyorsun. Çaylak Sokak’tan başlamõştõm, 25 sene önceki yerleştirmeye dönüyor- sun birden. Bu kurgu değil. Ya- şayan bir belgeye dayanan, ya- şayan bir belgenin belleğe dö- nüşmesini yaşayan bir süreç. Çaylak Sokak’a gidiyorsun ve oradaki en anonim şeyi alõp ge- tiriyorsun. Apartman dairesi herkesin yaşayabileceği bir me- kân aslõna bakarsan. Sinan’a do- kundum, Corbusier’ye dokun- dum vs. Birdenbire kendi evime dokundum. - Kişisel sesleri kutsala taşı- mak. Birleştirici ve iyileştirici bir tavır sizinki. ‘İkona’yı al- gılamak için detaylara dikkat etmek gerekiyor. Ve tüm de- taylar birbiriyle ve bellekle konuşuyor. Sergilerimde bütün öğeleri yaşamak lazõm. Yukarõdaki ma- vi õşõk ve saat sesi nereden geli- yor? Pervaneler onlarõn sesi ve rüzgârõ, Çaylak Sokak’taki evin planõ, sandõktan ikona kutusuna dönüşen yerleştirme, duvarõn ar- kasõna gizlenmiş video ve yuka- rõ kattaki neon yazõ. Yazõyõ oku- duğunuzda 1940’lara gönderme yapõyorsunuz. Hepsi birbiriyle, izleyiciyle ve tarihle konuşuyor. 20. Akbank Caz Festivali Count Basie Orchestra konseriyle başladõ Gelenek devam ediyor MURAT BEŞER Akbank Caz Festivali’nin 20 gün sürmesi planlanan yirmincisi, yirmi- den bir eksik sayõdaki janti müzisye- nin sahnedeki yerini almasõyla seyir- ci nazarõnda resmen başlamõş oldu. Efsanevi orkestra şefi Count Ba- sie’nin 50 yõl boyunca yönettiği or- kestrasõnõn, sanatçõnõn 1984 yõlõnda- ki ölümünden sonra yaşatõldõğõ için “Ghost Band” yani Hayalet Orkes- tra adõyla anõlan sürümünün, önceki akşam Lütfi Kõrdar’daki şatafatlõ konseri, festivalin düğmesine bastõ. 13 kişilik güçlü bir nefesli ordusu, davul, bas, gitar, piyano ve Denis Mackrel adõnda orta yaşlõ bir şef. Bir de konserin ortasõnda kendilerine üç şarkõda katõlan dev kadõn Carmen Bradford. Ders verir gibi çalõyorlar; 1930’lu yõllarõn Kansas City ruhunu, Lester Young, Jo Jones, Thad Jo- nes, Freddie Green ve benzeri mü- zisyenlerin parlak sololarõ yeniden canlandõrõlõyorlar. Count Basie Orc- hestra, döneminin ruhuna sadõk ça- lõyor, modernizasyon işlerine girmi- yor. Bu akşam hepimiz ikna olduk; sahnede Count Basie müziğinin duy- gusu vardõ, özü vardõ; yõllar sonra ol- masõ gereken her şeyi vardõ. Eğer nos- talji olacaksa böyle müziğin müzelik notalardan oluşmadõğõnõ her kuşak- tan insana kabul ettirecek bir nostal- ji olmalõ. Üyelerinin her biri gerek solo, ge- rek ritim, gerekse de ton açõsõndan son derece gelişkin, çekirdek çõtlatma ra- hatlõğõnda hatasõz sololar çõkaran yük- sek kalibreli müzisyenler. Sadece gi- tarcõ Will Matthews orkestra vitrini- ni süsleyen sessiz müzisyen olarak ak- lõmõzda kaldõ ki onu da yeniden can- landõrõlan yõllarda gitarõn henüz solo çalgõlar kõsmõna geçmediğini düşü- nürsek olağan karşõlamamõz gerekir. Müzisyenlerin sahnedeki dizili- şinden tavõrlarõna kadar her şey, or- kestranõn orijinalindeki ritüellere uy- gun gelişiyor. Parça aralarõnda şefi- miz mikrofonu alõyor, orkestranõn ta- rihçesi ya da soloya gelecek müzis- yen hakkõnda kõsa bilgiler veriyor. Bu orkestra bu tavrõyla, swing müziğinin bayat bir tarz olmadõğõnõ yeniden dü- şünmemize yardõmcõ oluyor. 75 da- kikalõk konser, iki parçalõk bisle son- lanõrken, salondan çõkanlarõ kapõda sempatik piyanist Tony Suggs, elin- deki tombul bira şişesiyle uğurluyor, evine gelen misafirleri yolcu eder- cesine. Ünlü caz eleştirmeni Joachim E. Berendt’in dediği gibi “Caz, Ame- rika’nın dünya kültürüne yaptığı en özgün katkı”… Amerika’nõn tüm dünyaya verdiği en (belki de tek) güzel gelenek devam ediyor. muratbeser@muratbeser.com 37 YILLIK ÇİNİ USTASI SITKI OLÇAR İÇİN SEMPOZYUM Çini sanatõnõn yaşayan hazinesi Kültür Servisi - UNESCO “Ya- şayan İnsan Hazinesi” ödüllü çini us- tasõ Sıtkı Olçar adõna Kütahya’da “Çini Ustası Sıtkı Olçar ve Kütah- ya Çiniciliğine Katkıları” başlõklõ sergi, sempozyum ve panelden oluşan özel bir etkinlik düzenlendi. Kültür ve Sanat Varlõklarõnõ Koru- ma ve Tanõtma Vakfõ’nca (KÜ- SAV) Kosif Hol- ding ana sponsor- luğunda gerçekle- şen etkinliğe sanat, akademi, siyaset ve iş dünyasõndan pek çok isim katõldõ. Sõtkõ Olçar’õn çi- niciliğinin anlatõl- dõğõ sempozyum, Melda Davran’õn hazõrlayõp M.Oğuz Aydın’õn yönet- tiği belgeselin gösterimiyle başladõ. Gösterimin ardõndan konuşan Sõtkõ Olçar, “37 senelik Kütahya çini sa- natında, tırnaklarımla kazıyarak geldiğim bu yerde, dünyada ülke- mi temsil ettim ve de Kütahyamı ta- nıttım. Ama 20 senedir bürokratik, ekonomik gibi sanatımı engelle- yen bazı nedenlerden de çok sıkıl- dım ve yoruldum” dedi. Sakõp Sabancõ Müzesi Müdürü Nazan Ölçer’in yönettiği “Çini Us- tası Sıtkı Olçar ve Kütahya Çini- ciliğine Katkıla- rı” sempozyumu- nu Ölçer, “Sıtkı Usta evlerimize, koleksiyonlara çini ve seramiği yeniden getirdi. Yeni sergilerle bi- zi şaşırtmasını bekliyoruz” söz- leriyle açtõ. Sem- pozyumun ardõn- dan Sõtkõ Usta’nõn atölyesi de katõlõmcõlar tarafõndan zi- yaret edildi. Etkinlik sõrasõnda, Ja- pon sanatçõ Matsuo yaptõğõ tabağõ Sõtkõ Usta’ya hediye etti. Usta da ko- nuk sanatçõya sergide yer alan “At Başı” eserini verdi. SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Hangi Ölçülere Göre? İki örnek vereyim önce: Ülkemizde de çok satılan Tavuk Suyuna Çorba kitabını hazırlayan Mark Victor Hansen ile Jack Ganfield, yapıtlarını bir yayıncıya kabul ettirinceye kadar akla karayı seçmişlerdi. Kitap 33 yayınevi tarafından geri çevrildi. Sonunda Health Communications Yayınevi’nin sahibi Peter Verno yapıtı yayımlamayı kabul etti. “20 bin satarım” diye düşünüyordu. 1993 yazında yayımlanan Tavuk Suyuna Çorba, bir ay içinde “en çok satan kitaplar” listelerine girdi. Bugüne kadar da 35 milyonun üstünde satış yaptı. İkinci örnek ise “has edebiyat”tan. James Joyce’un öykü kitabı, Dublinliler (Dubliners) “edebiyat değeri taşımadığı” gerekçesiyle, 22 yayıncının masasından dönmüştü. Yazarın başvurduğu 23. yayınevi, Grant Richards, gönülsüzce de olsa, kitabı yayımladı. Joyce’un değerini neredeyse herkes kabulleniyor bugün. Dublinliler ise 20. yüzyılın en önemli öykü kitaplarından biri olarak tanımlanıyor. Edebiyat değerlendirmesinde nasıl nesnel olunur, benim aklım ermiyor. Çok kişi kendi ölçüsünü kuyumcu terazisi sanıyor, onun doğruluğuna, kesinliğine inanıyor. Tarihe bakın, yaşadığı dönemde göklere çıkarılmış bazı yazarların bugün adlarını bile hatırlayan yok. Ya da kıyıda köşede kalmış, küçümsenmiş, hor görülmüş, gülünüp geçilmiş bir şairin şiirleri şimdi dilden dile dolaşmakta. İnsanlara göre ölçüler değişiyor. Bu bir yana, insanların kendi ölçüleri bile değişebiliyor. Bugün beğenmediğiniz bir yapıt, bir de bakıyorsunuz yarın başucu kitabınız olmuş. Bir sanatçı dilediğini, dilediği gibi yazar. Kimse kalkıp ona “Niye böyle yazdın?” diye hesap soramaz. Buna hakkı yoktur. Beğenmemek, sevmemek, eleştirmek hakkı elbette vardır. Ama kendi adına konuşur. O yapıtı varsaydığı ortak ölçülere göre değerlendiremez. Gündemden hiçbir zaman inmeyen bir eğilim var. Antolojilere yöneltilen eleştiriler sürüp gidiyor. Bu eleştirilerin bazıları saldırı boyutuna ulaşıyor. Benzer saldırılar daha önce de neredeyse her antolojiye yöneltilmişti. Özellikle Memet Fuat’ın antolojisi kimileri tarafından yerden yere vurulmuştu. Şiir antolojisi hazırlamak, şiir yazmaktan bile çetin bir iş... Hele ülkemizde! Bir antoloji hazırlıyorsunuz. Nesnel olacaksınız. Peki ama nasıl? Hangi ölçülere göre? Genel kanıya göre mi? Bunu nasıl saptayacaksınız? Abdülhak Hâmit bir zamanların “şair-i âzam”ıydı. Şimdi mizah dergilerine konu oluyor. Şairin, şiirin değerini ölçecek bir araç var mı? Yaygınlık mı bu ölçü? Okunur olmak mı? Ece Ayhan’ı tek şiirle geçiştirirken Yılmaz Erdoğan’a otuz sayfa mı ayıracaksınız? Bu yüzden, belirli bir çaba sonucu hazırlandığı belli olan antolojilere yönelik eleştirilere (somut yanlışlar ya da dedikodulardan kaynaklanan bilgilendirmeler dışında) katılmıyorum. Derlemeyi yapan, gönlüne göre antoloji hazırlayabilir diye düşünüyorum. Seçimi kendi kişiliğini elbette yansıtacaktır. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, orası size kalmış. Antolojiyi hazırlayan da herkes gibi, dilediği seçimi yapma hakkına sahiptir. Kimilerinin sevdiği şairleri sevmek ya da hiç beğenmediği şairleri beğenmemek zorunda değildir. Özgürdür. Biz de onun seçimini beğenip beğenmemekte özgürüz. Ama bu özgürlüğümüz onun özgürlüğüne saldırı hakkını bize vermez. Hele “Antolojide neden şu şairler var da şu şairler yok?” diye sorma hakkını hiç vermez. Böyle bir seçim yapılırken elde gerçekten nesnel bir ölçü olsaydı, zaten tek antolojiyle sorun çözülür, herkes de mutlu olurdu. SALON, SEZONU BUGÜN AÇIYOR ‘Kendi evime dokundum’ Rene Block küratörlüğünde, Melih Fereli danõşmanlõğõnda gerçekleştirilen “İstiklal Serüveni” güncel sanat sergi dizisinin sonuncusu Sarkis’e ayrõldõ. 20 Ekim’e kadar sürecek serginin yanõ sõra YKY, sanatçõnõn kõzõ, sanat tarihçisi Elvan Zabunyan’õn yazdõğõ “Sarkis: Ondan Bize” adlõ bir monografi yayõmladõ. 
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear