23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 12 EYLÜL 2010 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU EskiWashingtonBüyükelçisiFarukLoğoğluABD’yleilişkilerdegirilenyenidönemideğerlendirdi: Atlantikötesirahatsõzlõklarciddiboyutta Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’ni uzun yõllar yürüten emekli diplomat Faruk Loğoğlu’yla iki ülke arasõnda esen soğuk rüzgârlarõ konuşuyoruz. Bir ilk olmasa da Ankara’daki ABD Büyükelçiliği makamõ hâlâ boş. Washington’dan son yapõlan atama ABD Senatosu’nca kõrmõzõ kart gördü. Bu gelişmelere ilişkin Loğoğlu şu önemli değerlendirmeyi yapõyor: “Washington’da bugün Türkiye bağlamında kapsamlı bir rahatsızlık var.” - ABD yönetimi tarafından Ankara’ya büyükelçi olarak atanmak istenen Frank Ricciardone’yi ABD Senatosu veto etti. Atamaya esas karşı çıkan da Kansas Senatörü Sam Brownback oldu. Brownback üstelik Başkan Obama’ya Ricciardone’nin güvenilmez bir diplomat olduğunu anlatan bir mektup yazdı. Bildiğim kadarıyla ilk kez bir ABD’nin Ankara büyükelçi adayı böyle bir vetoyla karşılaştı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? F.L. - Frank Ricciardone’nin ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi olarak adaylõğõnõn Senato onay sürecinde bir engele takõlmasõ Türk- Amerikan ilişkilerinde son dönemde yaşanmakta olan sõkõntõlarõn bir parçasõ ve sonucudur. Aslõnda bu adaylõk Senato Dõş İlişkiler Komitesi tarafõndan onaylanarak önemli bir aşamayõ geride bõrakmõştõr. Ancak (Cumhuriyetçi Parti’den muhafazakâr) Senatör Sam Brownback, Riccirdione’nin adaylõğõnõn nihai onay yeri olan Senato genel kuruluna inmesini engelleme hakkõnõ kullanarak, onay sürecini geçici olarak durdurmuştur. Senato bugünlerde yeniden toplandõğõnda konu tekrar gündeme gelebilecektir. Brownback 16 Ağustos tarihinde Dõşişleri Bakanõ Hillary Clinton’a gönderdiği bir mektupla itiraz gerekçesini bildirmiştir. Senatörün itirazõnõn odağõnõn Riccirdione’nin, deneyimli bir diplomat olmasõna rağmen, daha önce görev yaptõğõ ülkelerde, özellikle Irak ve Mõsõr’da, demokrasinin güçlenmesi hedefine ilgisiz kaldõğõ, muhalefet gruplarõna destek vermediği hususu olduğu kaydedilmektedir. Senatör, bu bağlamda Türkiye’de mevcut siyasi durumun duyarlõ olduğunu, iktidardaki Adalet ve Kalkõnma Partisi’nin rejimin laik kökenlerinden uzaklaşmakta olduğu izlenimini verdiğini, laik muhalefetin göz ardõ edilmemesi gerektiğini, önümüzdeki yõl ülkede hayati önem taşõyan seçimlerde laik kesimin kendilerini gösterme şansõna sahip olacaklarõnõ kaydetmiştir. Senatör devamla, bu şartlarda ABD’nin “güçlü ikili ilişkiler uğruna” hele ülkede muhalefet partilerinin etkisiz hale getirilmeleri ihtimali varken, Türkiye’deki iktidar partisine fiilen destek anlamõna gelecek adõmlardan kaçõnmasõ gerektiğini belirtmiştir. Senatör ayrõca “Türkiye’nin İran’a yakınlaşması ve İsrail’den uzaklaşmasının” ABD için sonuçlarõnõn henüz yeterince değerlendirilmediğine de değinerek, Türkiye bağlamõnda kapsamlõ bir rahatsõzlõk olduğunu ihsas etmiştir. Bu durumda Obama yönetimi, Senatör Brownback’i ikna etmeye ve Riccirdione’nin adaylõğõnõn Senato genel kuruluna götürülerek onaylanmasõnõ sağlamaya çalõşacaktõr. Senato’nun yönetim tarafõndan gösterilen büyükelçi adaylarõnõn reddedilmesi sõk rastlanan bir olay değildir. Galip ihtimal, Brownback’in itirazõnõ kaldõrmaya razõ edilmesidir. Ancak sonuç ne olursa olsun, bu gelişme Türk-Amerikan ilişkileri bağlamõnda ABD Kongresi’nde hem yoğun bir ilgi, hem ciddi kaygõlar olduğuna işaret etmektedir. Amerikalõ senatörün laiklik vurgusu ise Türkiye’de içerdeki ana eksen kaymasõnõn artõk Washington’da dahi algõlanabilir hale geldiğini göstermektedir. ABD, İsrail’i Türkiye için feda etmez - Türkiye’nin İran’la zenginleştirilmiş uranyum takası anlaşması yapması, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a nükleer gücü nedeniyle yaptırımlar uygulanmasını öngören karara hayır oyu vermesi ve İsrail’le ilişkileri düzeltmemekteki ısrarının Ankara-Washington ilişkilerini iyice germesini nasıl değerlendiriyorsunuz? F.L. - Başkan Obama için Afganistan meselesinin yanõ sõra İran konusu en öncelikli dõş politika sorunudur. Arap-İsrail ihtilafõnõn çözümü ise Obama için, iç siyaset saikleriyle de, ağõrlõklõ dõş politika hedefleri arasõndadõr. Yine Washington açõsõndan bir yanda İran meselesi ile diğer yanda bir ulusal çõkar olarak tanõmladõğõ “İsrail’in güvenliği” de birbirine bağlõ iki konudur. Bu nedenlerle, Türkiye’nin son dönemlerde İran ve İsrail’e yönelik politikalarõ Washington’da derin hayal kõrõklõğõna ve ciddi kaygõlara yol açmõş bulunmaktadõr. Türk dõş politikasõnda eksen kaymasõ tartõşmalarõnõn yoğunlaştõğõ şu günlerde yaşanan bu gelişmeler ABD yönetimi ve Kongresi’nin Türkiye’yle ikili ilişkilerin durumunu sorgular hale getirmiştir. Türkiye ile ABD arasõndaki ilişkileri öteden beri en çok ve yakõndan etkileyen unsurlardan biri Türkiye-İsrail ilişkilerinin durumu olmuştur. Türkiye-İsrail bağlarõ ne kadar güçlü olmuşsa, ABD Türkiye’ye yaklaşõmõnda daha olumlu ve rahat davranabilmiş, Ankara-Tel Aviv arasõnda gerginlikler olduğunda ise, öncelikle ABD Kongresi, hatta yönetim katõnda Türkiye’yle ilgili sõkõntõlar yaşanmõştõr. Gerek ABD yönetimi ve Kongresi’nde, gerek İsrail devleti üzerinde ciddi ve sürekli etkiye sahip olan Yahudi lobisi artõk Türkiye’nin yanõnda değildir. Türkiye-ABD-İsrail ilişkileri sacayağõnda Türk-İsrail ayağõnõn kõrõlmõş olmasõ, Türk-Amerikan bağlantõsõnõ da zayõflatmõştõr. Ancak hiçbir ABD yönetimi, Türkiye gibi üçüncü bir başka ülke uğruna İsrail’i feda etmeyeceğine göre, Türk-Amerikan ilişkilerindeki mevcut gerginliğin yakõn bir gelecekte giderilmesi ihtimali oldukça düşüktür. Zira AKP iktidarõ da İran ve İsrail konularõndaki bilinen yaklaşõmlarõnõ sürdürmekte kararlõ gözükmektedir. Kimin doğru, kimin yanlõş olduğundan bağõmsõz olarak, bunun anlamõ hem Türkiye, hem ABD için önem ve öncelik taşõyan İran ve İsrail konularõnda Ankara ve Washington’õn farklõ çizgi ve beklentilerini sürdürecekleri ve netice olarak ikili ilişkilerindeki bu önemli gerginlik kaynağõnõn devam edeceğidir. Mullen’in Koşaner’i ziyaretinin anlamı - Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu başkanlığındaki bir heyet Washington’la ilişkileri yumuşatmak için ABD’ye gitti. Ancak esas olarak ABD basınında çıkan haberlere göre eli boş döndü. Bundan sonda Ankara-Washington ilişkileri nasıl bir dönemece girer? F.L. - Müsteşar Sinirlioğlu’nun ABD ziyaretinden “eli boş döndü” değerlendirmesi yerinde değildir. Türk-Amerikan ilişkilerini düzgün bir zemine oturtmak öncelikle karşõlõklõ olarak siyasilerin görevidir. Teknik seviyedeki temas ve danõşmalar, daha çok, siyasi liderlere Türk-Amerikan ilişkileri bağlamõnda sunulan görüş ve önerilerin sağlõklõ ve yapõcõ olmasõnõ sağlama amacõna yöneliktir. Bu itibarla, Büyükelçi Sinirlioğlu ve heyetimizin, ülkemizin görüş ve beklentilerini ehliyetli biçimde aktardõklarõndan emin olabiliriz. Bununla beraber, Kongre kanadõyla bir görüşme yapõlamamõş olmasõ ise iki taraf için de önemli bir eksikliktir. Ancak Ankara-Washington ilişkilerinin bundan sonraki seyrini etkileyecek hususlar, hangi seviyede hangi ziyaretlerin gerçekleştirildiği değildir. Washington, Türkiye’ye daha gerçekçi bir gözle bakmakta ve ilişkilerin daha da kötüye gitmesini istememektedir. ABD Genelkurmay Başkanõ Mullen’in yeni Genelkurmay Başkanõ Orgeneral Koşaner’i ziyaretini Amerikalõlarõn arayõ yumuşatma arzusunun bir parçasõ olarak görmek gerekir. Ancak ilişkilerin seyrini taraflarõn İran, Irak, Afganistan, İsrail, Ortadoğu barõş süreci, Ermeni soykõrõm iddialarõ ve PKK gibi ortak gündemlerindeki noktalara ilişkin tutumlarõ olacaktõr. Bu açõdan baktõğõmõzda ise, önümüzdeki dönemde iki ülkeyi tehlikelerle dolu bir güzergâhõn beklediğini, ciddi bir yol kazasõna uğramamak için taraflarõn çok dikkatli davranmalarõnõ gerektirecek bir dönemin eşiğinde olduğunu söyleyebiliriz. AKP iktidarõnõn İslami değer ve kavramlara dayalõ dünya bakõş açõsõnõn gereği olarak izlediği dõş politika Türkiye’yi Batõlõ dost ve müttefiklerinden uzaklaştõrmakta ve Türkiye’yi giderek İslam ve Arap dünyasõnõn bir parçasõ haline getirmektedir. Bu gidişat karşõsõnda “stratejik ortaklık” veya Başkan Obama’nõn “model ortaklık” olarak tanõmladõğõ Türkiye’yle ilişkiler ABD için artõk aynõ anlamõ taşõmamaktadõr. Bu kavramlar tarih olmuştur. Şimdi ise Türk-Amerikan ilişkileri belirsizliklerle dolu bir döneme girmektedir. - Ankara’nın İsrail’le ilişkileri iyice bozması ABD’deki Yahudi kuruluşlarının da tepkileriyle karşılaşıyor. Son olarak American Jewish Committee (AJC) İcra Direktörü David Harris’in, “Türkiye’nin yön değiştirmesi bizi üzüyor. Türkiye’nin doğal dost ve ortakları İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah mı?” sözlerini nasıl karşıladınız? F.L. - Türkiye-İsrail ilişkilerinde son dönemde yaşanan ciddi gerginliklerin önemli bir sonucu da ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin Türkiye’den uzaklaşmasõ olmuştur. Bu aşamada Yahudi lobisi Türkiye aleyhine aktif faaliyet göstermekten ziyade Türk-Amerikan ilişkilerine ve ABD Kongresi’nde önem taşõyan Ermeni tasarõlarõ gibi konularda Türkiye’ye yardõmcõ olmaktan imtina etmekle yetinmektedir. Bu pasif tutum bile Türkiye’nin çõkarlarõna ciddi ölçülerde olumsuz etki yapmaktadõr. Temsilciler Meclisi Dõş İlişkiler Komitesi’nde tek bir oyla kaybettiğimiz Ermeni tasarõsõ oylamasõnõ, eğer Yahudi lobisinin desteği olsaydõ, kazanabilirdik. Türkiye’nin İran, Hamas ve Hizbullah konularõndaki tutumu ve İsrail’le ikili ilişkilerinin kopma noktasõna gelmesi Amerikan Yahudileri arasõnda şaşkõnlõk, hayal kõrõklõğõ ve derin kaygõlara yol açmõştõr. Ancak Yahudi lobisi Türkiye’yi henüz gözden çõkarmak istemediğinden ve Türkiye’yi kõşkõrtmamak için rahatsõzlõklarõnõ ölçülü bir biçimde ifade etmeye özen göstermektedir. Önde gelen Yahudi kuruluşu AJC’nin yetkilisinin bu gözlemi Yahudi örgütlerine mahsus bir tepki değildir. ABD yönetimi içinde ve Kongre’de de bu kanõda olanlar olduğu gibi, Avrupa’da ve ülkemizde de bu görüşü benimseyenler vardõr. Çünkü Türkiye artõk bir Avrupa-Atlantik camiasõnõn bir üyesi değilmiş de, Ortadoğu’nun bir Müslüman ülkesiymiş gibi hareket ettiği izlenimi yaratmakta ve bu izlenimi, dõş politika karar ve uygulamalarõyla bertaraf etmek yerine, giderek güçlendirmektedir. Din ideolojisine dayalõ ve ülkenin içindeki değişimin dõşarõya uzantõsõndan ibaret olan bu dõş politikanõn Türkiye’nin küresel konum ve çõkarlarõna uzun vadede ciddi zararlar vermesi kaçõnõlmazdõr. Türkiye bölgenin kilit ülkesi olarak Arap-İsrail ihtilafõnõn çözümünde çok önemli roller oynayabilecek ve katkõlar yapabilecek birikim, derinlik ve yeteneğe sahiptir. Ancak Türkiye- İsrail ilişkilerinin bozulmasõ ve karşõlõklõ güven ortamõnõn yok olmasõ nedeniyle Türkiye maalesef kendi davranõşlarõ neticesinde kendini Ortadoğu barõş süreci denkleminin dõşõna itmiştir. Nitekim Filistin ve İsrail arasõnda bugünlerde başlayan doğrudan görüşmeler vesilesiyle Mõsõr ve Ürdün Washington’a davet edilirken, asõl orada olmasõ gereken Türkiye bu şansõ yitirmiştir. Bu itibarla, Ortadoğu bölgesinin istikrar ve refahõ için Türkiye-İsrail ilişkilerinin karşõlõklõ güven esasõna dayalõ bir zemine yeniden oturtulmasõ için taraflarõn gereken adõmlarõ atmalarõ acil bir ihtiyaçtõr. BölgemizaçõsõndanenönemlinoktaIrak’tanekadarAmerikansilahõkalacağõdõr - Muharip ABD askerleri çekilirken Irak’taki ağır Amerikan silahları sizce ne olacak? Bu silahlar Irak’tan çıkarılır mı? Çıkarılırsa İncirlik Üssü üzerinden mi geri çekilir? F.L. - Irak’taki ağõr Amerikan silahlarõ güneyden çekilmektedir. Bu bağlamda Türkiye’ye ihtiyaç duyulacağõnõ sanmõyorum. Bununla beraber Irak’tan çekilme operasyonu çerçevesinde Ankara ile Washington arasõnda görüşmeler yapõlmakta olduğu da Dõşişleri Bakanõ Prof. Davutoğlu tarafõndan açõklanmõştõr. ABD’nin İncirlik’ten yararlanmak istediği, Türkiye’nin de, silahsõz araç ve gereçlerle sõnõrlõ olmasõ kaydõyla, buna ilke olarak olumlu baktõğõ anlaşõlmaktadõr. Ancak ABD’nin İncirlik üzerinden tam olarak neleri nereye tahliye edeceği henüz kamuoyu tarafõndan bilinmemektedir. Bu bağlamda, önemli olan ağõr silahlarõn çekilmesi değil, Irak’ta ne kadar “ağır” olmayan silahõn kalacağõdõr. Bu husus Irak’taki olasõ iç çatõşmalar bakõmõndan olduğu kadar, PKK dahil, Irak’ta faaliyet gösteren terörist örgütlerin yetenekleri için de, dolayõsõyla Irak’õn ve bölgenin istikrarõ açõsõndan büyük önem taşõmaktadõr. Bu nedenle, ABD’nin Irak’tan çekilme çerçevesindeki muhtemel taleplerini değerlendirirken, Türkiye’nin konuyu öncelikle kendi çõkarlarõ ve komşu Irak üzerindeki etkileri bakõmõndan ele almasõ doğru olacaktõr. Türkiye, sõrf ABD memnun olsun düşüncesiyle hareket ederse, bu eksik, hatta hatalõ bir davranõş olacaktõr. AnkaraOrtadoğu’dabütün taraflaraeşitdavranmalõ - ABD kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesi bölgede ilgiyle izleniyor. ABD’nin Irak’ta muharip olmayan sadece 50 bin asker bırakacağı haberleri var. Bu durumda Irak’ta bütün taraflar birbirlerine girerler mi? F.L. - Ne yazõk ki Amerikan muharip güçlerinin çekilmesiyle birlikte Irak’ta farklõ etnik gruplar, mezhepler ve aşiretler temelindeki şiddetin artmasõ güçlü bir ihtimaldir. Mart ayõnda yapõlan seçimlerden bu yana hâlâ bir hükümet kurulamamõş olmasõ Irak’ta taraflarõn uzlaşmaya henüz hazõr olmadõklarõnõ da göstermektedir. Birikmiş hesaplar vardõr. Dolayõsõyla durum iyimser olmayõ zorlaştõrmaktadõr. Ancak iniş çõkõşlar göstermekle birlikte Amerikan işgali döneminde şiddet kronik hale gelmişti. Hemen her gün Iraklõlar şiddet olaylarõna maruz kalõyorlardõ. Dolayõsõyla, Amerikan askerlerinin ayrõlmasõyla şiddet bir patlama gösterse bile bunun bir iç savaşa dönüşmesine Irak halkõ ve seçilmiş temsilcileri herhalde izin vermeyecektir. Irak’ta iç barõşõn tesisi bütün gruplarõn yararõnadõr. Bu noktada Türkiye, Arap- İsrail ihtilafõ bakõmõndan kaybettiği bölgesel etkinliğini Irak’ta yeniden yakalama şansõna sahiptir. Türkiye’nin Irak’taki bütün taraflarla yakõn ve içerikli ilişkileri vardõr. Türkiye’nin Irak’a bakõş açõsõ Irak’õn bağõmsõzlõğõ, egemenliği ve toprak bütünlüğüyle uyumlu ve tutarlõdõr. Ankara’nõn bu görevi üstlenmesi ve Irak’ta başta yeni bir hükümetin kurulmasõ olmak üzere, genel bir uzlaşõ sağlanmasõna yardõmcõ olmak için devreye girmesi gereklidir. AKP iktidarõ bölgesel güç olarak kendisine biçtiği rolü gerçekten ciddiye alõyorsa, komşu Irak’õn sorunlarõna sahip çõkmalõ ve bütün taraflara eşit davranarak yardõmcõ olmalõdõr. Böyle yapmak, Türkiye’nin çõkarlarõnõn da gereğidir. Zira Irak’ta gidişatõn kötüye dönüşmesinden en büyük zararõ Türkiye görecektir. P O R T R E FARUK LOĞOĞLU Ankara, 1941 doğumlu. Ortaöğrenimini Tarsus Amerikan Koleji’nde yaptõktan sonra ABD’de Brandeis Üniversitesi’nden mezun oldu. Princeton Üniversitesi’nden siyasi ilimler alanõnda doktorasõnõ aldõ. Dõşişleri Bakanlõğõ’na katõlmadan önce ABD’de Middlebury College’de bir yõl öğretim üyeliği yaptõ. Dõşişleri Bakanlõğõ’na 1971’de girdi. 1993’te Danimarka, 1996-98 arasõ Azerbaycan Büyükelçiliği yaptõ. 2000-2001 arasõ Dõşişleri Bakanlõğõ Müsteşarlõğõ görevini yürüttü. 2001-2006 arasõ Washington Büyükelçisi oldu. 2006’da emekliye ayrõldõ. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nda başkanvekilliği görevini yürütüyor. İngilizce yayõmlanmõş “İsmet İnönü ve Çağdaş Türkiye’nin Oluşumu” adlõ bir çalõşmasõ ve çok sayõda makalesi bulunuyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Sizce ABD’nin İran’la ilgili bundan sonraki hamlesi ne olur? F.L. - ABD’nin İran’a askeri bir saldõrõda bulunmasõ ihtimali zayõftõr. Bunun maliyeti herkes için çok büyük ve kalõcõ olur. Irak’tan çekilirken, Afganistan’dan çekilmeyi tasarlarken, çok daha çetrefil bir İran cephesi açmak, hele mevcut olumsuz ekonomik ortamda, İran’a saldõrõ Obama yönetiminin tercih edeceği bir seçenek olmayacaktõr. Öte yandan, ABD, kendi yapmayacağõ bir askeri operasyonun İsrail tarafõndan yapõlmasõnõ da teşvik etmeyecektir. Buna karşõlõk İsrail’in bu yola başvurmasõ, İran’õn tutum ve davranõşlarõ ile nükleer programõnõn seyrinin İsrail tarafõndan algõlanmasõna bağlõdõr. İsrail ulusal varlõğõnõn İran tarafõndan tehdit edildiğini düşünmekte ve İran’õn nükleer bir güç haline gelmesinin İsrail’in bekasõnõ doğrudan tehlikeye düşürecek bir gelişme olarak görmektedir. Bu nedenle, İran konusunda ABD’nin ne yapacağõ kadar, İsrail’in nelere kalkõşabileceğini de hesaba katmak gerekir. ABD’nin bundan sonra bir yandan mevcut ikili ve BM yaptõrõmlarõnõn uygulanmasõnõ gözetirken, aynõ anda İran üzerindeki uluslararasõ baskõnõn artmasõ için gayret göstermesi beklenmelidir. Haliyle ABD, gelişmelere göre, yeni BM yaptõrõmlarõ belirlenmesini de isteyebilecektir. Ancak İran nükleer silah edinme sevdasõndan vazgeçmeyeceğine, yaptõrõmlar da İran’õ bu yolundan caydõramayacağõna göre, konu uluslararasõ gündemdeki öncelikli konumunu koruyacak ve zaten istikrarsõz olan Ortadoğu bölgesi yeni ve beklenmedik çalkantõlara sahne olabilecektir. Türkiye çok dikkatli olmasõ ve iyi düşünerek konuşmasõ ve davranmasõ gereken bir döneme girmektedir. Bu ayki BM Güvenlik Konseyi Başkanlõğõmõzõ Ortadoğu bölgesinin barõş ve istikrarõ bakõmõndan Türkiye’nin, gösterişli ve sokağa yönelik hareketler yerine, ölçülü ve içerikli adõmlarla iyi değerlendirmesi ülkemiz bakõmõndan önemli bir fõrsat oluşturmaktadõr. Senatör Sam Brownback’in Başkan Obama’ya yazdõğõ mektupta laiklik vurgusu yapmasõ Türkiye’deki ana eksen kaymasõnõn artõk Washington’da dahi algõlanabilir hale geldiğini göstermektedir. İzlenen dõş politika nedeniyle Türkiye’yle ilişkiler artõk “stratejik ortaklõk” “model ortaklõk” anlamõnõ taşõmõyor. Bu kavramlar tarih olmuştur. Şimdi Türk-ABD ilişkileri belirsizliklerle dolu bir döneme girmektedir. Türkiye, İran konusunda dikkatli olmalıdır
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear