Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
30 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Yeni Genelkurmay
Başkanı’na ‘Açık Mektup’
Bu başlığa geçen haftanın ekonomik
gelişmelerini gözden geçirirken rastladım.
Yazar mali piyasalardan söz ediyor, “Yaz
döneminin düşük işlem düşük volatilite
dönemi sona eriyor, hareketli bir döneme
giriyoruz” diyordu. Sonra da, “ama işaretler
hiç de iç açıcı değil” diyerek devam ediyordu.
Sanırım geçen haftanın iklimini en iyi bu
saptamalar ifade ediyor. Bir de, Wall Street
Journal’da rastladığım “İsveç, ABD
ekonomisinden kaygı duyuyorsa biz de
duymalıyız başlıklı” yorum. ABD dünyanın en
büyük ekonomisi. Halen yüzde 4 büyüme
hızıyla göreli olarak rahat bir konumda olması
gereken İsveç’te Merkez Bankası, son
raporunda ABD’deki ekonomik gelişmelerin,
dünya ekonomisindeki toparlanma açısından
kaygı verici olduğunu saptıyormuş. Geçen
hafta açıklanan veriler İsveç Merkez
Bankası’nın kaygılarını daha da arttırmıştır.
‘Bu toparlanma filan değil?’
Hafta sonunda, ABD Merkez Bankası’nın,
önde gelen ekonomistlerin “durum
değerlendirmesi yaptıkları” Jackson Hole
toplantısı yapıldı. Toplantıdan önceki
günlerde, ABD ekonomisinin birinci üç aylık
dönemde yüzde 3.4 büyüdükten sonra ikinci
üç aylık dönemde yüzde 2.4 beklenirken,
gerçekleşen yüzde1.6 büyümenin, ev
satışlarında temmuz ayında yüzde 27’lik, ev
fiyatlarında yüzde 12’lik çöküşün (başka ne
denebilir ki), Dow Jones indeksinin üç kez
10.000’in altını görmesinin, dış ticaret
açığındaki artışın anlamı tartışılıyor. Medyada
“iki dipli resesyon”, “deflasyon”, “Japonya mı
olduk” soruları soruluyorken, Prof. Krugman,
New York Times’daki köşesinde, cuma günü
Jackson Hole toplantısında, “ekonomi yavaş
da olsa toparlanmaya devam edecek
diyecekler”, “Bu, hiçbir anlamda bir ekonomik
toparlanma değil” diye yazıyordu.
Cumartesi günü gördüm ki Bernanke,
Krugman’ı yanıltmış; “Ekonomi yavaş da olsa
toparlanmaya devam edecek” demek yerine,
kendi jargonuyla aslında “resesyonun devam
ettiğini açıklamış”. Bernanke şöyle demiş:
“Büyümede 2011 yılında bir artış olabilmesi
için gerekli önkoşullar yerinde duruyor gibi
görünüyor.”(abç)
Bu önkoşullar yerinde duruyor gibi
görünüyor olabilir, ama (a) bu önkoşulların, bir
büyüme etkisi yaratacağı anlamına gelmez;
(b) “görünmek”le “olmak” aynı şey değildir,
hatta görüntü gerçeği yanlış yansıtıyor
olabilir... “Ne yapsın adam?” diyeceksiniz
haklı olarak; “ne yani tam Dow 10.000’in altını
gördüğü noktada, toparlanma filan yok mu
deseydi?”. Geçen sefer de, Bernanke herkesi,
resesyon derinleşirken, en az bir yıl,
“resesyon yok” diye oyalayamadı mı? Zaten
resesyon tarihlerini resmen saptayan NBER’in
açıklamaları, bir yıl, 8 ay geriden gelmez mi?
Cumartesi günü, Bloomberg’in aktardığına
göre, Prof. Martin Felstein (NBER’in eski
başkanı, Harward Ekonomi Bölümü), ABD
ekonomisinin zayıf, kırılgan olduğunu ve
yeniden resesyona düşme olasılığının güçlü
olduğunu düşünüyormuş. Cuma günü Market
Watch’a konuşan Prof. Shiller (Yale
Üniversitesi) NBER’in, 2007’de başlayan
resesyonun henüz sonunun geldiğini resmen
açıklamadığını anımsatıyordu. “Yedi sekiz ay
sonra, NBER belki de bu günlere bakarak,
ikinci resesyonun başladığını söyleyebilirdi”...
Piyasalardaki kimi analistler de zaten,
“ekonomik toparlanma var ama yokmuş gibi
yaşanıyor” (Market Watch, 25/08) diyorlar.
Çünkü işsizlik artmaya devam ediyor, kredi
piyasaları açılmadı. Önceki hafta Wall Street
Journal’da Brett Arends, “Bir çöküntü (crash)
mü geliyor? Tedbirli olmak için 10 gerekçe”
başlıklı yazısını bence çok parlak bir soruyla,
şöyle bitiriyordu: “Eğer işini kaybetmiş, iki
çocuklu, evi ipotekli, arabası taksitli bir inşaat
ustası, mahallesindeki benzin istasyonunda
haftada üç gece vardiyası yapıyorsa, Noel
geldiğinde çocuklarına kaç iPad alabilir?”
Krugman’a göre, işsizliğin bugünkü
düzeyde kalabilmesi için ekonominin en az
yüzde 2.5 büyümesi gerekiyor. Öyleyse
işsizlik, talep yetersizliği artmaya devam
edecek...
‘Sıkıntılı ve uğursuz bir şeyler...’
Dünya bono piyasalarının en büyük
oyuncusu, PIMCO’nun CEO’su Muhammed
El-Arian da, “Neden yeni bir mali uyarıcı işe
yaramayacak” başlıklı yorumunda,
toparlanmanın hız kestiğinden, hükümetlerin,
işsizliği azaltacak, yeni iş olanakları yaratacak
yapısal çözümlere (eğitim, sağlık, altyapı vb...)
yönelmek yerine, topu birbirlerine atmaya
çalıştıklarından yakınıyordu. Erian, sonra
“ekonomideki bu yumuşaklığın” çok daha
“sıkıntılı ve uğursuz bir şeylere
evrimleşmesinden korkuyorum” diyordu
(Washington Post 27/08).
Dünyanın en büyük ekonomisinde, işsizlik
artmaya devam ederken, “Dış ticaret açığı
büyümeyi boğuyor, işsizliği arttırıyor” korosu
güçleniyor. Avrupa Birliği’nde Almanya
dışında, bir canlılık görülmüyor. Frankfurter
Allgemeine, Avro bölgesinde özel sektör
kredilerinin gerilemeye devam ettiğini, diğer
bir deyişle kredi piyasalarının açılmamakta
ısrar ettiğini bildiriyor (26/08). “En korkutucu
ekonomi Yunanistan değil Japonya yorumları”
(Newsweek, 25/08) sıklaşıyor. Financial
Times’ın eski tüfeklerinden Samuel Brittan
da çarşamba günü “merkantilist politikaların
(devlet gücünü kullanarak uluslararası
ticarette, rakip ülkeler karşısında avantaj elde
etmeye çalışmak) gündeme gelmeye
başladığını gösteren belirtilerin
yadsınamayacak kadar arttığını” savunuyordu.
Yeniden mali piyasalara dönersek, Prof.
Charles Nenner de uzun dönemli döngüler
ve dalgalar -cyces & waves- üzerindeki,
çalışmaları ve öngörüleriyle, büyük saygınlık
kazanmış bir araştırmacı. Cuma günü
Bloomberg TV’de, deflasyonun çoktan
başladığını, bir Japonya senaryosunun
(durgunluk-deflasyon) küresel çapta
yaşanmasını engelleyecek hiçbir neden
göremediğini söylüyordu. Şu günlerde finans
medyasında, pek bir ilgi odağı olan Nenner
aslında teknik analist değil, tarihsel ve yapısal
gelişmelerle, uzun dönemli trendlerle
ilgileniyor. Nenner, çarşamba günü de
CNBC’de iki yıl içinde Dow Jones’un
dalgalanarak 5000 düzeyine kadar ineceğini
ileri sürüyordu. Nenner, 2020 yılına kadar bir
toparlanma görmüyor. Savaş devreleriyle de
ilgilenen Nenner, 2012-13 döneminde büyük
çaplı bir savaş bekliyor...
Cuma günü CNBC’de çok ilginç bir
araştırma tartışılıyordu. Bankalar alacakları
üzerinden yaptıkları menkulleştirmeleri (CDO)
yine kendileri satın alıyorlarmış. Ben işin
teknik yanından pek anlamam, ama
tartışmaya katılanların yorumlarından, bu
işlemin piyasaları ve bankaları olduklarından
daha canlı gösterdiğini, “kendi kendinle işlem
yapmanın yasal olarak da suç sayılabileceğini”
kavrayabildim. Bunlardan da, mali piyasaların
eski “oyunlara” devam ettikleri ve dolaplarda
hâlâ keşfedilmemiş çok sayıda cesedin
saklanmakta olduğu soncuna ulaştım.
Sürprizlere hazır olmakta yarar var.
‘Yaz Rehaveti Bitiyor,
Hareketli Döneme Giriyoruz…’
erginy@tr.net
http://erginyildizoglu.blogspot.com
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
yakupkepenek06@hotmail.com
Sayın Orgeneral Işık Koşaner,
Bu yazıyla amacım TSK’nin, tarihsel olarak
Cumhuriyetin düşünsel değerlerinin ve
çağdaşlaşmayı savunan kurumsal yapısının ve
saygınlığının korunması ve güçlenmesidir.
Bu noktada, bilinen kimi nesnel gerçeklerin
yinelenmesi gerekiyor.
Bu toplum, başında bulunduğunuz o büyük
kuruma, en zor ekonomik koşullarda bile ve
çoğu kez hemen hiç tartışmadan ve
sorgulamadan devlet bütçesinin en büyük
payını ayırdı.
Siyasal ve ekonomik çalkantıların yoğun
olduğu ve TSK’nin kimi kez doğrudan doğruya
ülke içi konulara yerli yersiz karışmasına
karşın, toplum, çok büyük bir çoğunluğuyla
TSK’yi suçlamadı; ve TSK’yi yakın yıllara kadar
açık ara “en çok güven duyduğu” kurum olarak
seçti.
Ancak bu toplumsal güvenin, son yıllarda
hızla ve aşırı oranda aşınmakta olduğu da
sanırım yadsınamaz. Asıl ağır yaralayıcı
olumsuzluk, AKP hükümetinin yasal
boşluklardan ve TSK içindeki kimi
olumsuzluklardan da yararlanarak üst komuta
kademelerine kendi anlayışını şırınga etme
girişimiyle yaşanıyor.
İçinde bulunulan iç ve dış koşulların aşırı
zorluğu, sizin TSK yönetimini yeniden
yapılandırarak güvenilir kılmaya yönelik tarihsel
sorumluluğunuzun anlam ve önemini daha da
arttırıyor.
Bildiğiniz gibi, ülkenin savunma sırları, en ileri
teknolojinin ürünü olan güçlü silahlar, savunma
hazırlık belge ve planları TSK’nin elindedir.
Ancak önemli bir kurumsal açık var: Birkaç
yıl öncesinden başlayan ve giderek
yoğunlaşan bir biçimde çok sayıda TSK
kaynaklı belge kamuoyuna
yansıtıldı/yansıtılıyor.
Kimileri kamuoyunun aydınlanmasına
yardımcı olmuş olsa da belgelerin dışarı
sızması ve hele hele de sızma biçimi, en
azından yadırgatıcıdır.
“Siz bu ülkenin savunmasıyla ilgili sırları da
böyle mi saklıyorsunuz” sorusu, haklı olarak
yöneltilir! Bu nedenle, siz siz olun, öncelikle
belge güvenliğinizi sağlayın!
Bu istek, TSK kapalı kutu olsun, hesap
vermesin anlamına gelmemeli. Demokratik bir
hukuk devletinde silahlı kuvvetler, saydam
çalışır; diğer kurumlar gibi, her zaman, bağlı
oldukları hükümete ve kamuoyuna bilgi verir;
başta bütçe kullanımları olmak üzere, yaptıkları
işler konusunda halkı aydınlatır.
Ancak TSK’nin şu sırada içinde bulunduğu
kurumsal sarsıntı, saydam yönetim kavramının
çok ötesinde ve çok daha derindir.
TSK, temel sorunlarını kendi kurumsal yapısı
içinde çözüme kavuşturacak süreçleri yine
kendisi oluşturmalıdır.
Buna koşut olarak, TSK ile ilgili kamuoyunun
aydınlatılması gereken çok önemli noktalar var.
Kurumun, tamamıyla nesnel ölçü ve ölçütler
kullanarak, hukukun temel ilkelerine bağlı
kalarak ve etkin bir kurumsal yapının
oluşturulması amacıyla, önce, kendi evini yine
kendisinin düzene sokması, yaralarını hızla
sarması gereklidir.
Bunun için TSK, öncelikle, mensuplarının
sıkıyönetim uygulamaları sırasında, askeri
darbe dönemlerinde ya da olağan yıllarda:
1. Karıştıkları ya da işledikleri faili meçhul
cinayet olup olmadığını, varsa, bunlarla ilgili bir
işlem yapılıp yapılmadığını;
2. Askeri hapishanelerde “yapılmışsa”
işkence olaylarına karışanların ayıklanıp
ayıklanmadığını;
3. Askeri hapishanelere konan sivil siyasi
katillerin kaçırılmasına yardım eden askeri
sorumlular varsa, haklarında neler yapıldığını;
4. Sıkıyönetimlerin hangi etkenlerle ve nasıl,
başta üniversiteler olmak üzere, kamuda
çalışan on binlerce kişinin, hiçbir neden ve
gerekçe göstermeden işine son verdiklerini,
5. Varsa, kaçakçılık gibi yasadışı eylemlere
karışma olaylarını, araştırmalı, soruşturmalı ve
tüm belgeleriyle kamuoyuna açıklamalıdır.
Böyle bir açıklama, TSK’yi yıllardır taşımakta
olduğu çok ağır iç yüklerden kurtaracaktır.
Size, yoğun ve sorumluluğu çok ağır
görevinizde kolaylıklar ve başarılar diler,
saygılar sunarım.
Singapur büyümenin şampiyonu
ANKARA (AA) - Singapur, kendine özgü devlet
kapitalizmi modeliyle bu yõl yüzde 13-15 oranõn-
da büyüme öngörüsüyle dünyanõn büyüme şam-
piyonu olmayõ hedefliyor.
Kõsa bir sürede yoksulluktan sõyrõlõp, dünyanõn
en zengin ülkelerinden biri olmayõ başaran Sin-
gapur’da devlet kontrolündeki ulusal varlõk fon-
larõ ve şirketler aracõlõğõyla ekonominin yarõdan
fazlasõnõn hükümetin elinde olduğu ifade edili-
yor. Geçen yõl krizin etkisiyle yüzde 1.3 oranõnda
daralan ülke ekonomisi, yõlõn ilk çeyreğinde yüz-
de 16.9 ile en fazla büyüme sağlayan ülke oldu.
İkinci elde fiyatlar düşmüyor
İSTANBUL (AA) - Sõfõr kilometre otomobillerde
yaşanan arz sõkõntõsõ, ikinci el araçlarõn fiyatlarõ-
nõn yüksek seyretmesine neden oluyor.
Otomobil firmalarõnõn 2010 yõlõ otomobil satõş-
larõnõn düşük geçeceğini öngörerek, yeni yõla stok-
suz girmeleri nedeniyle oluşan talebi karşõlamakta
zorlanmalarõ ikinci el otomobil fiyatlarõnõ yükseltti.
Bazõ marka ve modellerde 2-3 ay sõra beklemek
istemeyen müşterilerin, aynõ marka ve modelin
ikinci ellerine yönelmeleri nedeniyle ikinci el oto-
mobillerde fiyatlar neredeyse sõfõr kilometre oto-
mobil fiyatlarõna yakõn seyrediyor.
Hükümetle Memur-Sen arasõnda varõlan mutabakata göre ocaktan itibaren bir memurun ücreti günlük 4 TL 40 kuruş artacak
Memura sefalet zammõ
Ekonomi Sevrisi - Hükümetle memur
konfederasyonlarõ arasõnda 15 Ağus-
tos’ta başlayan toplu görüşmeler ta-
mamlandõ. Memur-Sen, hükümetin iki
kez revize ettiği zam teklifini kabul etti.
Kamu-Sen, taban aylõğa 30 TL zam ya-
põlmasõ önerisi kabul edilmediği için
toplantõyõ terk etti.
Toplantõ mutabakatõna göre 2010’da
memura yüzde 4+4 zam, 80 TL ek öde-
me, eş için 20+20 aile yardõmõ ödeneği ve
sendika üyesi memurlara 3 ayda bir 45 TL
zam verilmesi ve enflasyon farkõ ödenmesi
konularõnda mutabakat sağlandõ.
‘Fevkalade bir zam’
Devlet memurlarõ, günümüzde aile ve
2 çocuk yardõmõ dahil asgari 1298 lira ma-
aş alõyor. Genel müdürün eline ayda 4 bin
416 lira, müsteşarlarõn eline ise 4 bin 834
lira geçiyor. Maaş skalasõnda en düşük ve
en yüksek devlet memuru arasõnda 3.7
katlõk bir maaş farkõ bulunuyor. Devlet
Bakanõ Hayati Yazıcı, “Bu sene yaptı-
ğımız zamla 1300 TL olan en düşük
memur maaşı, 2011 yılı temmuz ayı iti-
barıyla aile yardımıyla birlikte 1534 TL
olacak. Aradaki fark net 234 TL ve
oransal karşılığı yüzde 18. Bu zam fev-
kalade bir zam” diye konuştu. Yazõcõ,
disiplin cezalarõnõn tamamõna karşõ yar-
gõ yolunun açõlmasõ, memurlara aylõk re-
fakat izni verilmesi, aile yardõmõnda ço-
cuk sayõsõ sõnõrlandõrmasõnõn kaldõrõl-
masõ, emeklilere yapõlan ödemenin 500
liradan 750 liraya çõkarõlmasõ gibi anayasa
değişiklik paketi ve 657 sayõlõ Devlet Me-
murlarõ Kanunu’nda yapõlmasõ planlanan
değişiklik kapsamõnda bulunan düzen-
lemelere “gerçekleştirilmekte olan hu-
suslar” başlõğõ altõnda ortaya çõkan tu-
tanağõn ekinde yer verildiğini ifade etti.
2010’da memura yüzde
4+4 zam, 80 TL ek
ödeme, eş için 20+20 aile yardõmõ ödeneği ve
sendika üyesi memurlara 3 ayda bir 45 TL zam
verilmesi konularõnda mutabakat sağlandõ.
2011’de 4+4 zam Kamu-Sen, taban aylõğa
30 TL zam yapõlmasõ
önerisi kabul edilmediği için toplantõyõ terk etti.
KESK ise kamu emekçilerinin sefaletinin
sürmesinde mutabakata varõldõğõnõ açõkladõ.
Toplantıyı terk etti Devlette 2 milyon 330 bin
kadroya karşõlõk 1 milyon
769 bin memur görev yapõyor. En düşük
memur maaşõ ile en yüksek maaş arasõnda da
3.7 katlõk bir fark bulunuyor.
3.7 katlık fark
Enidealgörüşmeyiyaptık
Memur-Sen’in Genel Başkanı Ahmet
Gündoğdu mutabakatla en düşük memur
maaşında yüzde 18’lik artış olacağını
ifade ederek “Yapılabilecek en ideal toplu
görüşmeyi yaptık” dedi. Hükümet ile toplu
görüşmeler başlamadan önce başta KESK
olmak üzere memur konfederasyonları,
memur maaşlarına 300 lira seyyanen zam
yapılmasını ve en düşük memur maaşının
1650 liraya çekilmesini talep etmişti.
Kamu emekçilerinin brüt ücret tutarında
2 ikramiye verilsin, sağlıktaki katkı ve
katılım payı uygulaması kaldırılsın, ek
ödemeler emekliliğe de yansıtılsın,
sözleşmeli ve geçici personel istihdamına
son verilsin önerileri de AKP hükümeti
tarafından kabul edilmedi.
HÜKÜMET KAMU ÇALIŞANINI SEVMİYOR
Taban aylõğõna zam yapõlmasõnõ öneren ve önerisi kabul edilmediği
için toplantõyõ terk eden Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanõ Bircan
Akyıldız şu değerlendirmeyi yaptõ:
“Siyasi irade bize göre kaybetmiştir. Çünkü kamu çalışanla-
rı, kendi gayretini görmeyen, samimiyetini görmeyen, kısaca ka-
mu çalışanlarını sevmeyen bir görüntüyle karşı karşı-
yadır. Toplu görüşme sürecinin takviminin daraltıl-
masını, gündeminin, tartışma ve pazarlık sürecinin
kısa süreye sıkıştırılmasını protesto ediyoruz. Bir
konfederasyonla birlikte toplu görüşme sürecinden
önce kapalı kapılar ardında pazarlığın yapılıp ne-
ticelendirilmeye çalışılmasını asla kabul etmeyiz. Da-
nışıklı dövüşün şike şeklindeki uygulamalarını gör-
dük. Biz siyasi iradeye yeterince samimi
davrandık ama karşılık göremedik. Kamu
çalışanlarını bu denli küçümseyen, bu
denli aşağılayan bir anlayışı kabul etme-
miz mümkün değildir.”
ÖĞRENCİYE VERİLEN HARÇLIKTAN DA KÖTÜ
KESK Genel Başkanõ Sami Evren, toplu görüşmelerde ortaya çõ-
kan uzlaşma tablosunun düşündürücü olduğunu vurgulayarak şu de-
ğerlendirmeyi yaptõ:
“Sabahlara kadar süren ricalaşma sonunda anlaşmayla so-
nuçlanmış. Görüşmelerin sürdüğü bir aşamada Memur-Sen
Genel Başkanı’nın Başbakan’la özel bir görüşme yapması
zaten hukuksuz olan görüşmelere bir de şaibe düşürm-
üştür. Kamu emekçilerinin sefaletinin sürmesinde mu-
tabakata varılmıştır. Buna göre ocak ayından itibaren
bir kamu emekçisinin ücreti günlük 4 TL 40 kuruş ci-
varında artacaktır. Yani kamu emekçilerine bir ilköğretim
okulu öğrencisine verilecek harçlık kadar bile bir
zam yapılmamıştır. Biz enflasyon beklentisi üze-
rinden yapılacak zamlara karşıyız. En düşük üc-
ret alan kamu emekçisinin ücreti ocakta 1387 TL
olacaktır. Bu ücret yoksulluk sınırının 1270 TL
gerisindedir. Yapılan ikinci yarı zammıyla birlikte
1500 TL olacak ortalama kamu emekçisi ücre-
ti yoksulluk sınırının 1157 TL gerisindedir.”
KOBİ’ler vergi desteği istiyor
ADANA (AA) - Küçük ve Orta
Büyüklükteki İşletmeler Derneği
(KOBİDER) Başkanõ Nurettin
Özgenç, esnaf ve sanatkârlarõn
vergi ve prim olmak üzere toplam
borç miktarõnõn 100 milyar liraya
yakõn olduğunu ifade ederek
“Yani her 3 esnaftan 2’sinin
prim ve vergi borcu bulunuyor.
Türkiye yaklaşımı ile genel bir
borç yapılandırmasına
gidilerek soruna köklü
çözüm bulunabilir” dedi.
Özgenç, KOBİ’lerin en önemli
sorunlarõnõn başõnda yõllardõr
ödeyemediği vergi ve prim
borçlarõ geldiğini söyleyerek
şunlarõ kaydetti:“Birikmiş vergi
ve prim borçları nedeniyle esnaf
kredi alamaz durumda. Esnaf
hiç bu kadar zor duruma
düşmemişti. Dükkânlarını
kapatmaya çalışıyorlar. Fakat
vergi ve SGK borçları yüzünden
kapatamıyorlar. Faizler esnaf
ve KOBİ’leri bitirmiş
durumda. Esnaf fabrikalar
kurup teşvikler alamayacağına
göre, bu kesimin moral ve
motivasyonunun artması
için bir an önce destek
verilmesi gerekir.”
Yurttaş karnını
ekmekle doyuruyor
Ekonomi Sevrisi - Türkiye Ziraatçõlar
Derneği (TZD) Genel Başkanõ İbrahim
Yetkin, çiftçinin TMO’ya 50 kuruşa verdiği
buğdayõn un tüccarõnõn elinde olduğunu
belirterek, ramazan ayõnõn ardõndan ekmek
ve simit fiyatlarõna zam yapõlacağõnõ söyledi.
Türkiye’de her yõl 12 milyon ton civarõnda
ekmek üretildiğini belirten Yetkin, yoksul
bölgelerde ekmek tüketiminin arttõğõnõ,
insanlarõn karnõnõ ekmek ile doyuracak
noktaya geldiğini söyledi. Yetkin, küçük
fõrõnlarõn artan girdilerden büyük fõrõnlara
göre daha fazla etkilendiğini belirterek,
fõrõnlara verilen elektrik, doğalgaz ve mazot
fiyatlarõnda sübvansiyona gidilmesini önerdi.
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı (Sağda), 9. dönem toplu görüşmelerin ardından Memur-Sen
Başkanı Ahmet Gündoğdu ile Başbakanlık Merkez Bina’da açıklama yaptı.