Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 2010 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Koltuktan Önce Kafalar!
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi şimdi bir
müze... 1920’de ilk toplantısını yaptığında üyeler
okullardan getirilen sıralara oturmuşlardı. Tüm
Anadolu’nun kasabalarından, kentlerinden gelen
insanlardı. Ama hepsi yurtseverdi.
İkinci Meclis daha büyük bir yapının salonunda
gerçekleşti. Orda da doğru dürüst oturma yerleri,
koltukları yoktu. Milletvekilleri sıkışık bir düzende
görev yapıyorlardı.
Beğenmedi yetkililerimiz! İlle de daha büyük,
daha görkemli bir TBMM kurulsun istedi. İlk kimdi
bunu ortaya atan, sonra gerçekleştiren? Bunu
tarihçiler yazacak elbet...
Şimdiki TBMM oldukça geniş salonlara, özellikle
herkesin rahatça oturabileceği koltuklara sahip...
Ayrı toplantı odaları da var. Sigara, kahve, çay
içilecek yerleri de... Ayrıca basına ayrılan özel bir
salon da...
İyi hoş derken bir TBMM Başkanı çıktı.
Milletvekillerine yakışan başka bir salon yapılmalı,
koltuklar değişmeli. Yuvarlak bir toplantı salonu
daha yakışacak!.. Oturma koltukları bilmem hangi
renkte, değerde olacaktır, milletvekillerinin
yerlerinden oy verecekleri bir düzen
oluşturulmalıdır, dedi. Milyarlar harcandı, sonunda
bugünkü TBMM ortaya çıktı.
Ama yine de olmamış ki, toplantı salonunu,
oturma koltuklarını yenilemek hevesine düşenler
varmış! Koltukların rengini, derisini,
beğenmiyorlarmış! Ne de olsa Devlet’imizin parası
çok! Birkaç milyar daha gitsin de halkımızın
temsilcileri rahat etsin!..
Bir de düşünsek ya, İngiltere’nin kaç yüzyıldır
değiştirilmemiş Avam Kamarası’nı, milletvekillerinin
bir kısmının oturacak yer bulamayıp ayakta
beklediklerini... Fransa parlamentosunun kurulduğu
günden bu yana hiç mi hiç yenilenmediğini!.. Batı
kafası bu işte, bir kez sağlam yaparsın bir işi, ikide
bir değiştirmek zorunda kalmazsın!
Bilmem yazmaya değer miydi? Bir yararı olur
muydu Fransız, İngiliz parlamentoları örneği
vermenin... Önce insanı, insanları, Meclis’lere
yakışan kişileri seçmesini bilmeli! Gerisi daha
sonra!.. Ama önce insan; yurdunu, ulusunu her
şeyden çok, hele hele kendi çıkarından çok seven
insan... Koltuklar, salonlar değişmiş ama insan hep
aynı kafada kalmışsa!
PENCERE
Para Savaşının Anlamı?..
Parasal olaylara çoğu kişinin aklı ermez; ilk
bakışta ermesi de kolay değil.. Ne var ki para
olayı yalnız sokakta dolaşan sıradan yurttaşın
cüzdanına vurmakla kalmıyor; devletlerin
hazinelerini deliyor; ülkelerdeki rejimleri
değiştiriyor; hükümetleri deviriyor; savaşlar
çıkarıyor. Çünkü para olayı dipten vuran bir
dalganın su yüzündeki görüntüsüdür. Bugün
Batı dünyasında kıyasıya bir para kavgası
başlamışsa, kuşkusuz bu işin aslını faslını
Türkiye’de ortaya koymak gerekiyor.
Çünkü 20’nci yüzyılda patlak veren her iki
dünya savaşından önce kapitalizmin bunalımı
ve para savaşı başlamıştır. Bugünkü parasal
savaşı üreten kaynağın da kapitalizmin büyük
bunalımı olduğu açıktır.
Sıradan bir okur, gazetesini açar birinci
sayfada büyük harflerle bir başlık görür:
“- Dolar bütün dünya paralarını perişan etti..”
Ne demektir bu?
Eğer şimdiye dek koşullanmış olduğumuz
mantıkla düşünürsek dolar neden Frank’ı,
Mark’ı, Sterling’i, Yen’i, Liret’i, Lira’yı perişan
etsin? Bir paranın perişan olması demek, bir
ülkenin bunalıma girmesi demektir.
Oysa İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda “Hür
Dünyanın Lideri Amerika” Batı dünyasında yeni
bir ekonomik düzen kurmuş; bu amaçla IMF
(Uluslararası Para Fonu) çevresinde birleşilmiş;
parasal bunalımlara girilmesin diye önlemler
alınmıştı. Öylesine ki, ABD’nin koyduğu kurala
göre hangi ülke elindeki doları Amerika’ya
sunsa, karşılığında altın alabiliyordu. Uzun
sözün kısası Amerika Birleşik Devletleri, doları
altınla eşdeğerli ve eşanlamlı tutarak Batı
dünyasının parasal düzenini İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra güçlü ilke ve kurallara göre
yeniden kuruyordu.
Amerikan Doları “sistem” için bir dayanaktı...
Bir güvenceydi.
ABD “Hür Dünya”yı yöneten “süper devlet”
olarak hem IMF’yi kullanıyor; hem “Marşal
Planı” ile Avrupa kapitalizmini canlandırıyordu.
Tüm dünyaya yardım eden Amerika simgesi
dalgalanıyordu.
Evet, 20’nci yüzyıl teknolojisinin propaganda
araçlarıyla yaygınlaştırılan bu mantık hepimizi
koşullandırmıştır. Öylesine ki “1947 Türk -
Amerikan Anlaşması”na göre Türk hükümetleri
yurt düzeyinde Amerikan yardımının
propagandasını yapmayı üstleniyordu.
Peki, sonra ne oldu?
Dolar altınla eşdeğerli olmak güvencesini
çoktan yitirmiştir. ABD dünya parasal
sisteminin güvencesi olmak niteliğini uzun
süreden beri taşımıyor. Adına “Evro-dolar”
denen ve Avrupa piyasalarına sürülmek üzere
basılan enflasyon dolarının dalgalarında
Washington güvence olmaktan 1960’larda
çıkmıştı.
Ancak şimdi parasal savaşımda Reagan bir
başka süreci başlatmıştır. Washington,
Amerika’yı ekonomik bunalımdan çıkarmak
için “dostlarının” paralarını perişan etmek
yolunu seçmiştir. Mark, Sterling, Frank, Yen ve
Liret’in para babaları kaygı ve panik içinde ne
yapacaklarını düşünüyorlar. Amerika ile
Avrupa arasındaki ilişkiler parasal politikanın
çatışmasında biçimlenecektir. Amerika,
kendisini kurtarmak için ikinci kez petrol
şeyhleriyle birleşerek dostlarına kazık atıyor.
“Hür Dünya”nın liderine hak vermek de
gerekir.
Çünkü “Dostluk başka, alışveriş başka”. Bir
şirket kendisini kurtarmak için öteki şirketleri
gereğinde kazıklamaz mı?
Bize gelince...
Sanki Türkiye bu dünyanın dışında yaşıyor
gibidir; ekonomiyi tartışanlara bakarsanız “her
şey tıkırında...”
Ne dersiniz, tıkırında mıdır?
(7 Ağustos 1981 tarihli yazısı)
Ç
ağdaş bir anaya-
sa, özgür ve de-
mokratik bir or-
tamda, toplumun bütün
kesimlerinin ve tüm si-
yasi partilerin yapõm sü-
recine doğrudan katõlõmõ
ile oluşturulmuş bir top-
lum sözleşmesi niteli-
ğinde olmalõdõr. 12 Ey-
lül’de yapõlacak refe-
randumda halkõn oyuna
sunulacak olan anayasa
değişikliği paketi ise ya-
põlõş biçimi ve içeriği
ile toplum sözleşmesi
niteliğinden uzaktõr. Di-
ğer bütün siyasi partile-
rin katkõ ve önerilerini
reddederek AKP tara-
fõndan tek yanlõ bir da-
yatma ile hazõrlanan de-
ğişiklik paketinin ‘ko-
nunun tekliği’ ilkesi-
ne uyulmadan, birden
fazla konuya tek bir ya-
nõt verilmesi suretiyle
yapõlacak oylamaya ko-
nu edilmesi de biçim
bakõmõndan anayasal il-
kelere ve hukuka aykõ-
rõdõr.
Anayasa Mahkemesi
ve HSYK’nin yapõsõnõ
değiştirerek, kuvvetler
ayrõlõğõ ilkesini ve yargõ
bağõmsõzlõğõnõ yok edip
AKP’nin sivil dikta öz-
leminin önünü açmayõ
hedefleyen değişiklik
paketinde asõl hedef, ye-
tersiz ve aldatmaca de-
ğişiklikler arkasõna giz-
lenmektedir. Sivil dikta
hedefini gizlemek için
son anda pakete eklenen
önemli bir hüküm de
anayasanõn geçici 15.
maddesinin kaldõrõlarak
12 Eylül darbecilerinin
yargõlanacağõ yalanõdõr.
Anayasanın geçici
15. maddesi
Geçici 15. maddenin
temelini, 12 Eylül dar-
besinden hemen sonra
Milli Güvenlik Konseyi
tarafõndan çõkarõlan ve
geçici anayasa niteliği
taşõyan “bu dönemde
çıkarılan yasaların, ya-
pılan eylem ve işlem-
lerin yargı kapsamı dı-
şında tutulmasını” ön-
gören 27 Ekim 1980 ta-
rihli Anayasa Düzeni
Hakkõndaki Kanun,
oluşturmuştur.
Maddenin, 12 Eylül
döneminde görev yapan
ve karar alan kişilerin
yargõlanmamasõnõ ön-
gören birinci fõkra hük-
mü, kişiler bakõmõndan
bir cezai sorumsuzluk
hali oluşturmakta, ikin-
ci fõkra hükmü ise yine
o dönemde yapõlan iş-
lemleri de yargõ kapsa-
mõ dõşõnda tutarak geniş
bir denetimsizlik alanõ
oluşturmaktadõr. Mad-
denin 3. fõkra hükmü
2001 yõlõnda yapõlan
anayasa değişikliği sõ-
rasõnda AB’nin dayat-
masõ ile kaldõrõlmõş, an-
cak bu hüküm çok iş-
levsel olmamõştõr.
1995 yõlõnda başlatõlan
anayasa değişikliği ça-
lõşmalarõ sõrasõnda mad-
dedeki cezai, mali, hu-
kuki yasak kapsamõnõn
yüz kõzartõcõ suçlarla il-
gili olarak kaldõrõlmasõ
öngörülmüş, ancak Ana-
yasa Komisyonu tara-
fõndan kabul edilmesine
rağmen bu düzenleme
oylamada reddedilmiş-
tir. TBMM’de 238 mil-
letvekili geçici 15. mad-
de ile yargõlanmamak
zõrhõna sahip olanlar
hõrsõzlõk yapmõş olsalar
da, zimmet suçunu işle-
miş olsalar da yargõlan-
masõn demişlerdir.
Hukuki tartışmalar
Geçici 15. madde bu-
güne kadar hukuk ala-
nõnda çeşitli boyutlarõy-
la tartõşõlmõştõr. Geçici
15. maddenin ilk genel
seçimlerden sonra
TBMM Başkanlõk Di-
vanõ’nõn oluştuğu tarihe
kadar hüküm ifade et-
mesi gerektiği görüşü,
1982 Anayasasõ’nõn mi-
marõ Prof. Dr. Orhan
Aldıkaçtı tarafõndan da
ifade edilmiştir.
Maddenin bir af hük-
mü niteliğinde olduğu
ve kabul edilmiş bir af-
fõn ortadan kaldõrõlma-
sõnõn ve geriye dönük iş-
letilmesinin mümkün ol-
mayacağõ da ileri sürü-
len görüşlerden biridir.
Danõştay İçtihadõ Bir-
leştirme Kurulu, 1402
sayõlõ yasayla görevle-
rinden uzaklaştõrõlan ka-
mu görevlilerinin yeni-
den göreve iadelerini
Türkiye’nin insan hak-
larõ yükümlülüğü bağ-
lamõnda değerlendire-
rek insan haklarõ lehine
ve hukukun üstünlüğü-
ne uygun bir karar ver-
miştir.
Danõştay’õn bu kara-
rõna rağmen Anayasa
Mahkemesi, geçici 15.
maddenin kapsamõnda
kalan maddeleri kamu
düzeniyle ilgili sayarak
anayasaya uygunluk de-
netiminin dõşõnda bõra-
kõlmasõna karar vermiş-
tir.
İnsan Haklarõ Hukuku
bakõmõndan, o dönemde
meydana gelen eylem-
lerden ve işlemlerden
zarar gören ve hâlâ mağ-
duriyeti devam edenle-
rin mağduriyetlerinin gi-
derilmesi ve bu dönem-
de gerçekleştirilen ey-
lem ve işlemlerin hesa-
bõnõn hukuka uygun bi-
çimde verilmesini talep
hakkõ olduğu ve Nürn-
berg ilkeleri kapsamõn-
da 12 Eylül döneminin
ulusal üstü hukuk çer-
çevesinde yargõlanma-
sõnõn mümkün olduğu
ifade edilmiştir.
12 Eylül darbecileri
Hukuk alanõndaki bu
değerlendirmelere rağ-
men yargõ sistemimiz
12 Eylül dönemi ile ilgili
esaslõ bir hukuki dene-
tim yapamamõştõr. 12
Eylül ve sonrasõ dö-
nemde yapõlan yargõla-
malarda ileri sürülen iş-
kence ve kötü muamele
iddialarõ geçiştirilmiş-
tir.
Yargõ sistemimizin di-
namikleri ve alõşkanlõk-
larõ 12 Eylül döneminde
işlenen suçlarõn ceza-
landõrõlmasõ ve yapõlan
işlemlerin hukuka uy-
gunluk denetiminin ya-
põlmasõnõ büyük ölçü-
de engellemiştir.
Yargõçlarõmõz anaya-
sanõn 138. maddesi ile
kendilerine verilen ana-
yasal görev çerçevesin-
de uluslararasõ hukukun
insan haklarõna ilişkin
standartlarõnõ kararla-
rõnda esas alarak 12 Ey-
lül dönemini yargõlama
gücünü gösterememiş-
lerdir.
Bugün geldiğimiz
noktada geçici 15. mad-
denin kaldõrõlmasõ ile
12 Eylül darbecilerinin
yargõlanmasõ ve bu dö-
nemde yapõlan işlemle-
rin denetlenmesi huku-
ken mümkün değildir.
Anayasanõn 38. mad-
desine göre “kimsenin
işlendiği zaman yü-
rürlükte bulunan ka-
nunun suç saymadığı
bir fiilden dolayı ceza-
landırılması mümkün
değildir”. TCK’nin 7.
maddesine göre de “iş-
lendiği zaman yürür-
lükte bulunan kanu-
na göre suç sayılmayan
bir fiilden dolayı kim-
seye ceza verilemez”.
Aynõ maddenin ikinci
fõkrasõnda da “suçun iş-
lendiği zaman yürür-
lükte bulunan kanun
ile sonradan yürürlüğe
giren kanunların hü-
kümleri farklı ise failin
lehine olan kanun uy-
gulanır” hükmü yer al-
maktadõr. Ayrõca
TCK’nin 71, 68 ve 311.
madde hükümleri çer-
çevesinde zamanaşõmõ
süresi dolmuştur.
Kanunlarõn geriye
doğru yürütülemeyece-
ği ilkesi, sanõğõn lehine
olan hükmün uygulana-
cağõ ilkesi ve zamanaşõ-
mõ kurallarõ böyle bir
yargõlamayõ hukuken
imkân dõşõ bõrakmakta-
dõr. Bu sebeple geçici
15. madde kaldõrõlõnca
darbecilerin yargõlana-
cağõ iddiasõ doğru de-
ğildir.
Ayrõca değişiklik pa-
ketinin 18. maddesin-
deki “Genelkurmay
Başkanı ve Kuvvet Ko-
mutanları görevleri ile
ilgili suçlardan dolayı
yüce divanda yargıla-
nır” hükmü ile bu dö-
nemin paşalarõnõn yüce
divana sevkine karar ve-
rilmesi engeli ve Ana-
yasa Mahkemesi’nin ye-
ni yapõsõ karşõsõnda ay-
rõcalõklõ ve sonucu ikti-
dara bağlõ bir yargõla-
maya bağlandõğõnõ da
göz önünde bulundur-
mak gerekir.
Sonuç olarak
12 Eylül’le hesaplaş-
mak kararlõ bir siyasi
irade ve toplumsal is-
tekle mümkün olabilir.
Ne yazõk ki bugün bu iki
istenci de görmek müm-
kün değildir. 12 Eylül
mağdurlarõnõn hesap
sorma talepleri yeterli
toplumsal destek bula-
madõğõ gibi siyasi ikti-
darlar tarafõndan da be-
nimsenmemiştir.
AKP geçici 15. mad-
deyi 12 Eylül dönemi
ile hesaplaşmak için de-
ğil, kendi sivil diktasõnõ
oluşturma amacõna ulaş-
mak için bir araç olarak
kullanmaktadõr. Huku-
ken sonuç alõnamaya-
cağõ bilinen bir değişik-
liği son anda anayasa
paketine dahil etmek
başka nasõl izah edile-
bilir? AKP’nin yaptõğõ
basit bir aldatmacadan
da öte büyük bir ayõptõr,
12 Eylül mağdurlarõna
saygõsõzlõktõr.
Geçici 15. Madde...
Av. Uğur YETİMOĞLU Avukatlar Hukuk Araştõrmalarõ Vakfõ Başkanõ
12 Eylül’le hesaplaşmak kararlõ bir siyasi irade ve toplumsal istekle
mümkün olabilir. Ne yazõk ki bugün bu iki istenci de görmek
mümkün değildir. 12 Eylül mağdurlarõnõn hesap sorma talepleri
yeterli toplumsal destek bulamadõğõ gibi siyasi iktidarlar tarafõndan
da benimsenmemiştir. AKP geçici 15. maddeyi 12 Eylül dönemi ile
hesaplaşmak için değil, kendi sivil diktasõnõ oluşturma amacõna
ulaşmak için için bir araç olarak kullanmaktadõr.
Prof. Dr. Orhan KURAL
HES’ler Her Yerde
H
idroelektrik santrallarõ niye
inşa edilir? Elektrik yani ener-
ji elde etmek, içme suyu temini
ve taşkõnlarõ kontrol etmek amacõyla
olmalõ. Tamam “peki” de daha fazla
elektrik tüketmek, bazõ bürokratlarõn
iddia ettiği gibi kalkõnmanõn ve hatta
mutluluğun bir ölçüsü müdür? Bana ve
sosyologlara göre yanõt koca bir “ha-
yır”. Şu anda yapõlan bilimsel çalõş-
malar ve anket çalõşmalarõ dünyanõn
en mutlu ülkesinin Bangladeş oldu-
ğunu gösteriyor. Norveç, ABD, Rus-
ya, İsviçre, Kanada bu mutluluk lis-
tesinin en diplerinde.
Küçük akarsulardan elektrik üreten
HES’lerde su, çökelme havuzundan
alõnõp yönü değiştirilerek tünel, boru
veya bir kanal vasõtasõyla düşüş yap-
tõrõlõyor. Bu arada türbin vasõtasõyla
enerji üretiliyor. Tabii bu sõrada akar-
suyun da mecrasõ değişiyor. 2009 yõ-
lõ sonu itibarõyla ülke genelinde dev-
reye sokulup işletmeye alõnan 187 adet
HES var. Birçok yörede halkõn karşõ
çõkmasõna rağmen Çevre ve Orman
Bakanlõğõ nedense 1576 projeye ko-
laylõkla izin vermiş bile.
Bunlardan 145’inin yapõmõ halen sü-
rüyor. Elbette ben HES’lere karşõyõm.
Bir defa doğaya müdahale edip o
bölgenin ekosistemini, biyolojik re-
zervini değiştiriyoruz. Derelerin gü-
zelim alabalõklarõ yok oluyor, balõklar
yumurtalarõnõ bõrakamõyor.
Birçok endemik bitkiyi bir daha
geri gelmemek üzere (bazõlarõ belki de
başta kanser gibi hastalõklarõn tek ça-
resi) yok ediyoruz. Çok önemli alter-
natif bir turizm sektörü olan raftingi bi-
tiyoruz. Kaplõcalarõn sularõ kesilip
dağlar delik deşik ediliyor. Nehir
ekosistemi bitiriliyor. Coşku ile akan
derelerin, nehirlerin sularõnõn nasõl
eridiğini acõ içinde ahaliye izletiyor-
sun.
Trabzon’da bir dere üzerinde 32
santral başvurusu yapõlmõş. Hükümet
şöyle düşünüyor olmalõ: “Dereler
boş akmasın, her damla suyu de-
ğerlendirelim.” Orman sahalarõnda in-
şaat sõrasõnda ciddi miktarda hafriyat
çõkmakta ve ayrõca anõt ağaç niteli-
ğinde olan, ladin, çõnar, köknar, me-
şe ve çam ormanlarõ talan ediliyor.
Oysaki tek bir anõt ağaç bazen o yö-
renin turizmini ayakta tutuyor. İşte
HES’lerle yok edilen vadiler: Artvin
Macahel Part, Rize Salarha, Şenol, Gü-
neysu, Hemşin, Trabzon, Çamlõhem-
şin, Fõndõklõ, Solaklõ, Muğla Yuvarlak
Çay ve Erzurum Tortum gibi. HES do-
ğaya büyük ihanet ama Türkiye’nin
her köşesini betona asfalta boğan Ka-
radeniz sahil yolunu õsrarla inşa eden,
Rize’deki çirkin beton ormanõ futbol
stadyumunun yapõlmasõna maddi ve
manevi destek verenlerin HES’lere iti-
raz etmeye hiç ama hiç hakkõ yok. Kö-
yünde dere ile özdeşlemiş güzel de-
denin ve onun torununun HES’lere
“hayır” demeye hakkõ var.