25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 3 AĞUSTOS 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Niyet Gülfatma Carlık: “Suçları kesinleşmemiş askerleri sağa sola bakınca görmek istemeyen Bülent Arınç, çevresinde Kubilay’ın başını kesenleri mi görmek istiyor?” Kiraz Hilmi Kayıhan: “Yüksek Askeri Şura’ya müdahale ederek, geleceğin komuta kademesine Kiraz Hamdi Paşa’yı mı getirmeye çalışıyorlar acaba?” Üç aylar Soner Önal: “Örtülü ödenek üç ayda bin kat fazla harcanmış. Mübarek üç aylarda ağızları bağlı ama ellerine sahip çıkamıyorlar!” İnegöl ve Dörtyol’un adını koyalım! TARİHİN yapılışı ile yazılışının eş zamanlı olmadığını söylüyor Ceyhun Balcı, “Duyarsızlaştırılıp, vicdanlarımız nasırlaştırıldığından mıdır bilinmez, tarih yapılırken sessiz ve miskiniz” diyor: “Tıpkı genetiği değiştirilmiş organizmaların tohumları gibi dış kaynaklı olan ayrılıkçılık tohumları ekilirken de, şimdilerde boy verip ürünleri biçilirken de izleyiciliği sürdürüyoruz. Anlaşılan, İnegöl ve Dörtyol’da yaşananları ‘tarih yazıldıktan’ sonra fark edebileceğiz. Yani, iş işten geçtikten sonra! Adını koyalım! İnegöl ve Dörtyol’da yaşananlar ayrılıkçılık kökenli şiddet olaylarıdır. Unutulmamalı! Bölücülük ve ayrılıkçılık adım adım yol alırken izleyicilik ve eylemsizlik de bir o kadar irdelenmeyi hak etmiyor mu? Meğer İnegöl’deki olayların temel nedeni ‘alkol ve bilinçsizlik’ imiş! Ne gerçekçi ve inandırıcı bir açıklama değil mi? Çok da uzak olmayan bir gelecekte bugünlerde yapılmakta olan tarih yazıldığında gözyaşı dökmemek ve pişmanlık yaşamamak için tarih yapılırken, hem de hemen şimdi konum almak, etkin olmak gerekmez mi? Uyuşturulmuş, duyarsızlaştırılmış ve köklerinden kopartılmış bir toplumun harekete geçmesi ne denli olanaklıdır? Umutsuzluk girdabına kapılanlara Hasan Tahsin ve Mustafa Kemal desek bir şeyler ifade eder mi? Etmeli!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRK subayında görmeye alışık olmadığımız bir süreçten geçiyoruz. Subaylar intihar ediyor. Gerekçe; ekonomik sıkıntı, çalışma koşullarının olağanüstü zorluğu, ailevi sorunlar değil. Subaylar Türk subayının onurunu korumak için intihar ediyor. Bülent Esinoğlu, “Şakağa sıkma başlamışsa” diyerek içinde bulunduğumuz süreci değerlendiriyor: “Büyük Ortadoğu Projesinin gereği olarak yürütülen Ergenekon Tertibinin başlamasından bu yana birçok intiharlar oldu. İki yıl içinde yedi subay intihar etti. Bunların çoğu albay ve yarbay rütbesindeydi. Komutanları ile birlikte görevlerini yapıyorlardı. Görevine kendini vermiş subaylar, komutanlarının verdikleri emirleri düşünmeden yerine getirdikleri bir sırada, karşılarına soruşturmalar, gözaltılar ve hapisler çıktı. Bir nevi PKK’nin yargılamasına tabi tutuluyorlardı. Yaptıkları görevlerden ötürü yargılanıyorlardı. Bazı subaylar bu durumu kaldırabilecek gücü kendinde bulamadı. Şakağına silahı dayadı ve kendi canına kıydı. İnanıyorum ki, kendi canına kıyanlar, görevini son derece ciddiye alan, görevi ile bütünleşmiş kişilerdi. Aman sen de demeyen, işe ve göreve sarılan kişilerdi. İnsan kendi canına kolay kolay kıyamaz. Demek ki duygusal birikim hangi noktaya çıkıyor. Bu onurlu birikim bugünlerde intiharlar ile sonuçlanıyor. Ya yarın? Ordu ve onun subayları üzerinde yoğunlaşan bu baskıların, hep intiharlar ile sonuçlanmayacağı aşikâr. Zillete katlanmanın bir sınırı vardır. Belki, bu 30 Ağustos, şu veya bu şekilde atlatılacaktır. Ama ben öyle tahmin ediyorum ki, bir kez daha böyle toplu tutuklamalara gidilirse, onurlu insanların hemen teslim olacağını varsaymak, yanılmak olur. Hele hele, komutanlarının kendilerine sahip çıkmayacağı duygusu ile yatar kalkarlarsa, artık kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiği kanaatine varırlarsa... Bugün şakağına sıkanlar, yarın kendisine bu durumu reva görenlerin şakağına sıkabilir. Şakağına sıkabilecek olanların, artık her türlü riski göze alabilen olduğunu düşünmek gerek. Siyasi iktidar, Amerika’nın dediklerini yaparak ebediyen iktidarda kalacağını sanıyor. Akıllarını başlarına almazlarsa, etnik ve siyasi anarşiye bir de askeri anarşi ekleyecekler.” Şakak Kürtler özerk devlet ve bayrak istiyor. Referandumdan önce mi, sonra mı! YağmurDeniz YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM Referandumcu AKP’nin Tek Başarısı(!) 2002’den beri iktidarda olan “Referandumcu” AKP’nin karnesindeki diğer sonuçları bir hatırlasak… Bir parti ki, elini attığı her şeyi arapsaçına çevirmiş, neredeyse tüm dünyadan yağan desteğe rağmen önüne çıkan her çamı devirmiş, büyük iddialarla giriştiği her konuyu çarşafa dolamış, attığı her adım fiyasko olmuş… Mesela Avrupa Birliği! Güya AKP bizi AB’ye sokacaktı… Önceleri AB konusu, TSK’yi nötralize etmek için yoğun ölçüde gündemde sıcak tuttukları bir başlıktı… 2004 yılında davul zurna ve şampanyalarla AB Parlamentosu’ndan start alan “Müzakere Süreci” için dedik ki; “AKP çıkardığı her yasayla bu ülkeyi Arabistan’a taşıyor, AB’ye değil. AB masalı TSK’yi uzakta tutmak için geçici bir zırhtan ibaret”. 2. Cumhuriyetçi kalemler güldüler, “AB standartlarında demokratikleşme çabalarını” hararetle alkışladılar. Sonuç: AB ile karşılıklı göstermelik temaslar bile durma noktasına geldi. Merkel ve Sarkozy’nin Türkiye karşıtı savlarına verilecek yanıtları kimse bulamıyor. Bırakın AB standartlarını, ülke hiçbir dönemde görülmemiş Abdülhamit yasaklarıyla yönetilmeye başlandı. Yobaz Ortadoğu ülkelerindeki gibi Youtube yasaklandı, Google sırada. Medya tehditlerle “halledilmiş”, polis baskısı üniversiteli gençlere göz açtırmıyor, patronlar köşelere kıstırılmış. RTÜK denilen komedyalar merkezi, Huysuz Virjin’den 1940 yapımı klasik filmlerde sigara sansürüne kadar, uygar hiçbir ülkede görülmemiş icatlarla tarihe geçiyor. Artık hedef, her hafta yeni temaslarla pekiştirilen “Şeriat Ülkeleri Birliği”. Puan: 1/10 “Ermeni Açılımı” adı altında başlatılmak istenen diyaloğu, AKP ekibi daha birinci dakikasından itibaren ayağına dolamış, inandırıcı savlarla Avrupa’ya ve dünyaya paralel çıkartmalar yapılamayıp, AB’nin kuklası haline gelinen bir süreçte, zaten gönülsüz olan Ermenistan ve meşhur diasporası ilk fırsatta kapıyı yüzlerine çarpıp çıkmış. Puan: 2/10 “Kürt açılımı” fiyaskosu, hepsinin en ağırı… Aylar önce kahraman gibi yurda sokulan zevat, PKK propagandası yapmanın dışında hiçbir şekilde terörün durmasına olanak sağlamadığı gibi, yaratılan anlamsız ortamda, ordu mensupları neredeyse dışlanarak horlanmanın tüm maddi-manevi bedelini ödemeye başlamışlar. Uzun zamandır yok olmaya yüz tutmuş olan terör, verilen ödünlerle ve ordunun her yöntemle yıpratılmasıyla tekrar hain pusuları sıklaştırarak kalbimize sokmuş, yazı zehir etmiş… Puan: 0 Yargı, demokrasi, anayasa, ifade özgürlüğü gibi kavramlar, “Ergenekon” adı altında tezgâhlanan ve her tarafından döküldüğü her gün tescillenen hukuki statüsü çok tartışmalı bir çıkışla ayaklar altına alınmış, ülkenin her Atatürkçü aydını ve sivil toplum örgütü, ya alakasız şekilde en ilkel baskınlarla davaya dahil edilmiş ya da bu tehdit altında yaşar duruma getirilmiş… Türkiye’nin en aydınlanmacı kalemleri, yıllardır mantıksız ve hukuksuz şekilde bitkisel hayata mahkûm edilmiş. Ordu mensupları intihara başvurmayı onurlarını korumanın tek çıkar yolu olarak görmüş. Her biri sevdiklerinden uzakta bir hayatın ağır manevi işkencesine terk edilmişler. Demokrasi sıfırlanmış, Korku İmparatorluğu egemen kılınmış, ülke karpuz gibi ikiye bölünmüş… Puan: -10 Ekonomide işsizlik almış yürümüş, esnafın beli bükülmüş, dar gelirli kitleler kendi kaderine bırakılmış, çiftçi-köylü-işçi-işsiz çaresizliğin elinde kaderine küsmüş. Puan: 2/10 İşte birbirine bağlanan ve sekiz yıllık iktidarı kara leke haline getiren bu yıllarda, AKP’nin görülmedik bir başarısı var: Kendi yandaşı, akrabası, ortağı derken, sonuçta kendi camiasının seçilmişlerini ihya etmiş. Kimi türbanlı eşi sayesinde yüksek bürokrat olmuş, kimi olmadık ihaleler almış, kimi “işi” sağlama alıp üstün damatlar sayesinde en olmadık dev şirketlere sahip oluvermiş. AKP, anayasanın eşitlik ilkesini delik deşik ederek, kendi kullarını ve yan bahçesi olan “F tipi” cemaatini paraya boğarak en sorumsuz davranışı çekinmeden uygulamış. Puan: - 10. Bu tavır yalnız vicdanları değil, işin son kertesinde “din” kavramını da en ağır şekilde yaraladı. AKP belki en az adalet ve demokrasi olguları kadar, dine de onarılması en zor zararları verdi… Sonuç: AKP sınıfta kaldı! İşte daha şimdiden tüm şimşekleri üzerine çekerek anayasayı tek başına değiştirmeye kalkışan AKP’nin, okul müdüründen “belge almak üzere” olan acınası karnesi… bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Dört Kollu Kuşatma... Bundan on yıl önce “olmaz” denilenler bir bir gerçekleşiyor. Türkiye küresel sermayenin, ABD’nin hazırladığı projeyle tepeden tırnağa düzenleniyor. Sivil darbelerle örtülü fazişme uzanan bir dönem. 12 Mart, 12 Eylül’lerle ivme kazanan, bundan önceki hükümetin gönderilmesi, AKP’nin iktidara getirilmesi, 28 Şubat, 27 Nisan muhtırasıyla yürütülen bir süreç. Ekonomiden tarıma, ordudan üniversiteye ve yargıya kadar hayatın her alanında sürdürülen bir entegrasyon. Türkiye’nin bağımlılığını katbekat artıran yasal düzenlemeler, sözde açılımlar. İradesi yabancıların elinde, onların çıkarlarına göre işleyen bir çark... Yaşananların ardından bugün hâlâ “olmaz” dediğimiz ne kaldı, ya da varsa bir on yıl sonra nasıl manzarayla karşılaşacağız? Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkacak, yürütmenin istedikleri mi olacak? Ordudaki Kemalist kadrolar tümüyle tasfiye edilecek, yerine sapına kadar NATO’cu komutanlar mı gelecek? Türk-Kürt çatışması kanlı senaryolarla büyütülecek mi? Aymazların televizyon ekranlarından yüksek sesle belirttiği gibi ülke parçalanacak mı? Üniter yapı dağılacak, Misakı Milli sınırları değişecek mi? Diyarbakır Belediye Başkanı’nın dediği gibi, ikinci bir bayrak mı asılacak hükümet binalarına? Kaygı yaratan soruları daha da uzatmak olası... Oysa iktidar yoksulluğun, yolsuzluğun tırmandığı bir ortamda, geçim derdinin yaktığı bir süreçte pembe tablo çizmeye devam ediyor. Bu tablodaki üreticilerin, köylülerin durumuna bakar mısınız? Antalya’da köylüler para etmeyen domateslerini, karpuzlarını yola döküyor. Aydın’ın Germencik ilçesine bağlı Çamköy’de son 8 ayda 60 kişi, borçlarından ötürü cezaevine giriyor. İcra takipleri sürüyor. Özel bir bankadan aldığı krediyi ödeyemeyen Çamköylü Güngör Gülcan, cezaevinden Başbakan’a mektup yazıp, borçlarının yeniden yapılandırılmasını istiyor. Gülcan’ın oğlu Ercan Gülcan’a ulaşan Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü imzalı mektupta, borçların incelendiği belirtiliyor. Girdi maliyetleri yüksek, ürün para etmiyor. Sulamada kullandığı elektriğin bedelini bile ödeyemiyor köylü. Yaklaşık 122 bin üreticinin gecikme faizleriyle birlikte toplam borcu bir milyar 900 milyon lira. Borçların yüzde 50’sini gecikme faizleri oluşturuyor. Manisa’nın Saruhanlı ilçesindeki 820 çiftçi elektrik faturalarını ödeyemeyince ovadaki trafolara mühür vuruldu. Özelleştirme öncesi borçlar hasat dönemi sonunda tahsil edilirken, bugün elektrik dağıtım şirketleri aylık faturalar düzenliyor. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ferdan Çiftçi, borçlanma rakamlarının üreticilerin yaşadığı kötü durumun kanıtı olduğunu belirtiyor. Her ülke üreticisini desteklerken, Türkiye’de iktidar darbe vuruyor. AKP iktidarı tarımda küresel güçlerin isteğine bir kez daha boyun eğerek GDO’lu mısır ve soyanın yanında şekerpancarı, patates, pamuk, kanola ithalatına da izin veriyor. Bu yolla 25 çeşit genetiği değiştirilmiş ürün ithalatının kapılarını açarken, tüketicinin de sağlığıyla oynuyor. Bu arada BM’de 122 ülkenin oyuyla kabul edilen “suyun temel bir insan hakkı olduğu”na yönelik önergeye, ABD ve İngiltere’yle birlikte çekimser kalıyor. Kuşatma dört koldan sürdürülüyor... serdarkizik@cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Parlak sarõ tüyleri olan ötücü bir kuş. 2/ Hafif õşõk... Çemberin çev- resinin çapõna oranõnõ göste- ren sayõ. 3/ Top durumun- daki çiçekleri kuruduktan sonra saplarõ kürdan olarak kullanõlan yabani bir bitki. 4/ Şarkõ, tür- kü... Sadõk köle. 5/ Boyun eğen, kendi- ni başkasõnõn buy- ruğuna bõrakan... Ti- caret eşyasõ. 6/ Üstü kapalõ olarak anlat- ma... “Ne akilem ne divane / Gel gör be- ni --- n’eyledi” (Yunus Emre). 7/ Sahip... Yan- kõ... Yüze sürülen pembe düzgün. 8/ Bir ilimiz... Avrupa’nõn ikinci uzun õrmağõ. 9/ Bir müzik par- çasõnõn hangi hõzla çalõnmasõ gerektiğini göste- ren aygõt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Siyah renkli ve uzun gagalõ bir kuş. 2/ Yemek... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... “Hadi ver ellerini / Ufkumdan esen --- yellerine” (Behçet Necati- gil). 3/ Mürekkebi kurutmakta kullanõlan çok in- ce kum... Bir soru eki... Bir nota. 4/ Soğukla sõ- cak arasõ... Üzerine ayakkabõ giyilen, kõsa kon- çlu ve yumuşak bir ayakkabõ. 5/ Unutmak, göz- den kaçõrmak. 6/ Titreme ve ateş nöbetleriyle ken- dini gösteren bir hastalõk... Yapõsõna girdiği söz- cüğe “kendi kendine” anlamõ katan yabancõ önek. 7/ Büyük kõz kardeş... Öğütülmüş tahõl. 8/ Solunumun az ya da uzun süreli olarak durma- sõ... Tiyatroda sahne. 9/ Bir malõn sürümünü ar- tõrmak için başvurulan etkinliklerin tümü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 L O G O F O B İ A T A K M İ R A L A M E S T İ R O R Y E T İ O F İ T L İ R İ K O E L İ İ T A B İ R İ K İ M R İ T İ L A F A T İ M A A V Ş A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear