25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 13 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Ortada Bir Gerçek Var Referandum yaklaşırken, Türkiye’de “iki taraf” oluştu. AKP iktidarı, hiç kuşkusuz, bu “taraflaşmayı” istiyor, teşvik ediyor. Hatta bu “taraflaşmayı, kamplaşmayı” zorluyor. Bunun nedeni de çok açık. AKP iktidarı, halkın “iki kampa” ayrılmasından yararlanarak ve bundan medet umarak, eğer gerçekleştirebilirse, “Yüksek Yargıyı tümüyle ele geçirmeyi” istiyor. Bunun için, çok uğraşıyor. “Anayasa Mahkemesi’ne ve HSYK’ye ilişkin maddeler dışındaki diğer maddeler sanki önemli bir hak getiriyormuş gibi” yapıyor. Ya da “Evet HSYK maddesi yetersiz, ama diğer maddeler için, örneğin kadınlara hak maddesi için, tümüne evet demek zorundayız, ne yani bunu da mı reddedelim?” dedirtiyor. Bu da mı olmuyor? Hemen başka bir taktiğe geçiyor; “Ne yapalım yani 12 Eylül’le hesaplaşmayalım mı?” demeye, dedirtmeye başlıyor. Kime mi dedirtiyor? “Yedek kadrosu, asıl kadrosu ile, yandaş aydınlar ve gazetecilere”. Ve esas amaç da, “yüksek yargıyı, HSYK’yi, Danıştay’ı, Yargıtay’ı ve Anayasa Mahkemesi’ni tamamı ile iktidara bağlamak”. Bu kadar. Bunun dışında hiçbir şey, hiçbir soruna ciddi bir çözüm yok. Anlayacağınız tamamen “Pamuk Prenses ve zehirli elma” hikâyesi. Burada hikâyeyi anlatan “iktidar, bir de yandaşlar”. Zehirli elma da; “yüksek yargıya ilişkin iki madde”. Tabii “yargıyı ele geçirmek” diyorum ama esasında amaç “tüm Yüksek Yargıyı, özel yetkili ağır ceza mahkemelerine dönüştürmek. Yüksek Yargının üyelerini, yargıçlarını da, örneklerini gördüğümüz bazı özel yetkili yargıçlara, özel yetkili savcılara dönüştürmek”. İşte referandumun da temel amacı bu. Ama ortada bir gerçek var. Bunu kesinlikle gözden kaçırmamamız gerek. Bu hedef, sadece AKP iktidarının kendi amacı ya da hedefi değil. Sakın “Başbakan böyle istiyor” diye oluyor zannetmeyin. Sakın “Erdoğan yerine Abdullah Gül ya da bir başka AKP’li Başbakan olsaydı böyle olmazdı, anayasa değişikliği farklı olurdu” zannetmeyin. Bu, Türkiye’ye küresel sermaye ve bazı “dost, müttefiklerimiz” tarafından kabul ettirilen bir “ekonomik sistemin” zorunlu sonucu. AKP iktidarı ve Başbakan da, bu sistemi uygulamak için kurgulandı. Erdoğan daha milletvekili bile seçilmemişken, kırmızı halılarla karşılandı. İşte “anayasa değişikliği” de bu ekonomik sistemin hukuksal sonucu. Ve zorunlu sonucu. Emin olun, Erdoğan yerine, bir başka AKP’liyi koysanız da, sistem aynı kaldıkça, aynısı olacaktır. Acaba doğru mu söylüyorum? Şimdi gelin, bir bakalım. Türkiye’de bugün Ofer’e, Tüpraş’ın yüzde 14.75’ini hiç ihalesiz verirseniz, gidip el sıkışıp, koyun alır satar gibi bu satışı yaparsanız ve de sonra bu ihalesiz satış ortaya çıktığında, Başbakanınız “Ne var ya, siz ırkçı mısınız?” derse, diyebilirse, siz bu ülkenin anayasasına yargı denetimini koyabilir misiniz? Yargıyı gerçek anlamda bağımsızlaştırabilir misiniz? Tabii ki hayır. Neden mi? Çünkü bağımsız yargı, yargı denetimi, hatta dokunulmazlığın sınırlandırılması gibi kavramlar, bu “ben yaptım oldu” anlayışıyla çelişir de ondan. Küresel sermaye de böyle bir çelişmeyi istemez de ondan. Bu sistemi kabul etmezseniz, sizin iktidar olmanızı istemez de ondan. Ancak buna uyan Başbakan olabilir de ondan. Galataport ihalesini de bir düşünün. Hani Rahmi Koç’un bile “Fındık fıstık parasına gideceğini bilseydim ben de girerdim” dediği ihale. Hani fındık fıstık parasına Ofer’e verilen ihale. Hani Danıştay’ın iptal ettiği ihale. Hani Sayın Başbakan’ın iptaline çok sinirlendiği ihale. Mayınlı Araziler Yasası’nı da düşünün. Ayrıca Sabah ve atv’nin nasıl satıldığını, ihalenin nasıl yapıldığını, devlet bankalarının nasıl devreye sokulduğunu da bir düşünün. Şimdi çok açık konuşalım; sizin ülkenizde iktidar, özelleştirmelerini böyle yapıyorsa, böyle yapması için “birileri tarafından kurgulanmışsa”, o ülkede bankaların yüzde 55’i yabancıların elindeyse, o ülke anayasasına kamu yararı, özelleştirmenin sınırları, yargı denetimi, Danıştay denetimi, yargı bağımsızlığı gibi kavramları ve kuralları koyamaz. O zaman ne yapar? Başka şeyler talep etmeye başlar, örneğin “tüm kurumların üyelerinin seçilmesini Başbakanımıza ya da onun atadığı(!) Cumhurbaşkanına verelim, onlar bizim adımıza karar versin” der. Hatta tutar Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinden 17 üyesini de aynı siyasal partiye seçtirir. Hem de 17 üyeden 10 tanesini, yani mutlak çoğunluğunu, iki kişinin mutlak takdirine bırakır. Ve o ülkenin yöneticileri bilirler ki, başka bir düzenleme getirirlerse, gerçek anlamda sendikal hakları, grev hakkını, basın özgürlüğünü, kişi haklarını, sosyal hakları getirirlerse ya da örneğin “yasama dokunulmazlığına sınırlama” getirirlerse, bu durum ekonomik düzenle, küresel taleplerle ve “küresel sermaye tarafından neden kurgulandıkları gerçeği” ile de uyuşmaz. GAZETECİ hanım, “Yurtdışında yaşadığım için Türkiye’ye girerken havaalanında oyumu verdim ve birden kendimi kötü hissettim” diye yazmış. “Ben başka bir şey söyleyecektim, acaba başka bir şey mi söyledim duygusuna kapıldım” diyor. Paniklemiş. Kâğıdın solunda EVET yazıyormuş, sağında HAYIR. “Sana mührü veriyorlar, kabine giriyorsun. HAYIR’ı işaretliyorsun, ama EVET yazıyor. Bu ne yahu, ben ‘hayır’ diyecektim, burada ‘evet’ yazıyor! Çünkü mühüre EVET yazmışlar. Yani, şıkların sadece ‘evet’ ve ‘hayır’ olduğu bir durumda, mührün ‘evet’ şeklinde olması tuhaf değil mi?” Şeytana pabucunu ters giydirecek kadar zeki bir gazeteci bile ne demiş olduğu konusunda tereddüte düşerse, okuma yazması kıt ve halkoylamasının ne menem bir şey olduğunu bilmeyen gariban gurbetçi ne yapsın? Üstelik insanlarımızın bir bölümü resmiyeti olan en ufak bir işi yaparken heyecanlanır, eli ayağı birbirine dolanır. Oylama kabinine girenlerin bir bölümü de “Madem EVET yazıyor, yanlış yapmamak için mührü de EVET’e basayım” demez mi? İnşallah, Yüksek Seçim Kurulu’ndaki zevat da böyle düşünmemiştir. Belki de ödenekleri tükenmiş, kabinlerin hepsine birer “hayır” mührü yaptıracak paraları kalmamıştır. Yahut, basiretleri bağlanıp daha pratik ve emin bir başka yöntem düşünememiş olabilirler. Gelgelelim, aynı kurulun kritik konularda “doğru olanın tersini yapmak” gibi bir alışkanlığı var galiba. Meclis cumhurbaşkanı seçemeyince anayasanın buna ilişkin maddesindeki “Derhal genel seçime gidilir” hükmünü yorumlayıp “derhal seçim” tarihini saptamak kendi yetki alanına girdiği halde, takvimi Meclis’teki çoğunluğa bırakıp iktidarın işini kolaylaştırmak gibi. Yahut, partilerin yerel seçimlere girebilmelerini sağlayacak ilçe sayısının hesaplanmasını, kurulacak yeni ilçelere göre değil, lağvedilecek, dolayısıyla seçimden sonra mevcut olmayacak ilçe sayısına dayandıran acayip kuralı getirmek gibi. Ama, “evet”ler ile “hayır”ları birbirine karıştıracak oy mühürleme yanıltması, sebep olacağı sonuçların ciddiliği bakımından önceki yanlışlardan geri kalmıyor. Yapılacak iş, oylama tarihine henüz vakit olduğuna göre, zaten yarı yarıya var olduğu anlaşılan mühürlerin sayısını tamamlamak ve hazırlananları zamanında sandık kurullarına yetiştirmektir. Kurul, bunu da başaramazsa ülkenin siyasal tarihine pek iyi bir isim bırakmış olmayacağını bilmelidir. mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Seçim Kurulu’nun Vebali Ceza gibi politikalar yüzünden yara alan mesleğin statüsü düşürüldü, atanamayanlar çõğ gibi büyüdü Öğretmen tek ayak üstünde AKP’nin eğitim politikaları sonucu düşük ücret karşılığında meslek eğitimi almayan kişiler öğretmen olarak çalıştırıldı. Öğretmenlerin grev ve toplusözleşme hakkıyla ilgili olumlu bir adım da atılmadı. Sekiz yõllõk AKP iktidarõnda Milli Eğitim Temel Yasasõ’na göre bir “özel ihtisas” mesleği olan öğretmenlik, yanlõş politikalar yüzünden büyük yara aldõ. Sekiz yõlda, AKP gibi düşünmediği bilinen öğretmenler, sudan soruşturmalarla yõldõrõldõ, çeşitli cezalara çarptõrõldõ. Aydõnlanmanõn öncüsü öğretmenler, dar kafalõ yöneticilerin elinde “AKP’li olmanın ödüllendirildiği, olmamanın cezalandırıldığı” bir iklimde mesleklerini yapmak durumunda bõrakõldõ. İşte öğretmenlerin sekiz yõllõk sõkõntõlarõnõn kimileri: AKP, öğretmenleri kendisine yakõn bir sendikaya yönlendirdi. Eğitim yöneticilerini özellikle yandaş sendika üyeleri arasõndan atadõ. Yasal hak olmasõna karşõn sendikalarla Bakanlõğõn imzaladõğõ Kurum İdare Kurulu (KİK) kararlarõ uygulanmadõ. İlkokul Öğretmenleri Sağlõk ve Sosyal Yardõm Sandõğõ (İLKSAN) Ana Sözleşmesi demokratikleştirilmedi; bakanlõğõn sandõk üzerindeki etkileri sürdü. Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanõşma Derneği’nin (TÖB-DER) mallarõ çeşitli girişimlere karşõn öğretmenlere geri verilmedi. Haziran içinde hayatta kalan TÖB- DER yöneticileri Ankara Valiliği’ne başvurarak derneği yeniden açtõklarõnõ belirttiler. Genel Başkan Yardõmcõsõ İsmet Yalçınkaya derneğin başkanlõğõna getirildi. 12 Eylül sonunda kapatõlan siyasi partiler, sendikalar mallarõnõ geri aldõ. TÖB-DER sivil mahkeme tarafõndan aklandõğõ, kapatõlmadõğõ halde derneğin yaklaşõk 3 trilyonluk malvarlõğõ öğretmenlere verilmedi. Sözleşme mahkûmları Örgütlü öğretmenler baskõ gördü; 2004 yõlõnda coplandõ; üzerilerine biber gazõ sõkõldõ; gözaltõna alõndõ. Öğretmenlerin statüleri stajyer, uzman ve başöğretmen olarak kariyer basamaklarõna ayrõldõ. Böylece öğretmenler arasõnda statü farklõlaşmalarõ oldu, kimi öğretmenler alanõnda uzman değilmiş gibi bir izlenim yaratõldõ. Düşük ücret karşõlõğõnda, meslek eğitimi almayan kişiler ücretli öğretmen olarak çalõştõrõldõ. Bu uygulamayla zaten düşük olan eğitimin niteliği daha da düşürüldü. ILO ve UNESCO’nun 1966’da hazõrladõğõ, altõnda Türkiye’nin de imzasõ bulunan, “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi” uygulanmadõ. Bakan Hüseyin Çelik bu konuyla ilgili olarak 24 Kasõm 2006 tarihinde, “Yürütülen herhangi bir çalışmamız bulunmamaktadır” dedi. Öğretmenlerin grev ve toplusözleşme hakkõyla ilgili olumlu bir adõm atõlmadõ. Son anayasa değişikliği paketinde yine grev hakkõ bulunmayan, yaptõrõmõ olmayan “toplusözleşme hakkı” büyük bir hak veriliyormuş gibi kamuoyuna sunuldu. Atanamayan öğretmenler, öğretmenlik haklarõnõn verilmediği, iş güvencesi bulunmayan “sözleşmeli öğretmenlik” uygulamasõna mahkûm edildi. Bakan Çubukçu sözleşmeli öğretmenlik uygulamasõnõ kaldõracağõna söz vermesine karşõn bu sözünü gerçekleştirmedi. İnsanca yaşamak istiyorlar  Ne ad altında çalışırsa çalışsın, en az öğretmen aylığı yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın. Sözleşmeli öğretmenliğe son verilsin, görevdekilere kadro verilsin.  Ders ücretleri yeniden belirlensin.  Öğretmen açığı giderilsin.  Hazine, elinde olan TÖB-DER mallarını aynen partiler ve sendikalar gibi öğretmenlere geri verilsin.  İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı’nın (İLKSAN) tüzüğü demokratikleştirilsin, sandık bütün öğretmenleri kapsasın.  Grevli toplusözleşme hakkı tanınsın.  Üst düzey bürokratlar dışında, öğretmenler yöneticilerini kendileri seçsin.  Kadrolaşma dursun.  Eğitim programlarının ve ders kitaplarının hazırlanmasında öğretmenler de söz sahibi olsun.  Öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri için her ay ödenek verilsin.  Öğretmenler en az 5 yılda bir hizmet içi eğitimden geçirilsin. AKP’nin icraatı bitmedi. Şanlıurfa’da 24 Kasım 2006 Öğretmenler Günü nedeniyle yapılan gecede harem-selam usulü oturuldu. 13 yaşında bir türbanlı öğrenci şiir okudu. Kimi öğretmenler Atatürkçü Düşünce Derneği’yle (ADD), çağdaşlıkla alay eden konuşmalar yaptı. Törende Said Nursi kitapları dağıtıldı. Dönemin Bakanı Hüseyin Çelik ise verilen soru önergesinde olayı yine geçiştirdi. Çelik, geceyi iki derneğin düzenlediğini, sorunun milli eğitim müdürüyle ilgisi olmadığını savundu. Ancak bahsettiği derneğin beş kurucu üyesi öğretmendi. Bu beş öğretmenle düzenlenen geceye katılan bir öğretmene “kınama” cezası verilmekle yetinildi. Harem selamlık 24 Kasım TÜBİTAK tepetaklak AKP 2002 yõlõnda iktidara geldiğinden bugüne dek, kõsa adõ TÜBİTAK olan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştõrma Kurumu’nu ele geçirmek için inatla uğraştõ. Bunun için Bilim Kurulu’nun kendi içerisinde yaptõğõ seçimleri, Sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn geri gönderme yazõlarõnõ, Anayasa Mahkemesi’nin ve diğer mahkemelerin kararlarõnõ dinlemeden yasalarõ çiğnedi; hukuku hiçe saydõ. En son 31 Temmuz 2008 tarihinde kabul edilen bir yasayla, TÜBİTAK’õn özerkliğine son verildi. Yeni düzenlemeye göre Başbakan Bilim Kurulu üyelerini, yine Bilim Kurulu’nun gösterdiği adaylar arasõndan seçiyor. 1963 yõlõndan bu yana bilimsel özerkliğe sahip TÜBİTAK, bu düzenlemeyle iktidarõn eline geçti. Nitekim 12 kişilik kurul üyesinin 10’u AKP döneminde atandõ. TÜBİTAK, 15-16 Haziran 2006’da bazõ kuruluşlarca Ankara’da düzenlenen “1. İslami İlimlerde Terminoloji Sorunu” adlõ toplantõya 10 bin YTL destek verdi. Bir bilim kurumu TÜBİTAK’ta, ancak ortaçağ bağnazlõğõnda görülebilecek akla ve bilime aykõrõ bir uygulama yaşandõ. UNESCO’nun kararõyla Darwin’in doğumunun 200. yõldönümü olan 2009 yõlõ, bütün dünyada Darwin yõlõ olarak kutlarken TÜBİTAK bu yõl içinde Darwin’i sansürledi. Kurumun yayõmladõğõ Bilim ve Teknik dergisi, kapağõnda Darwin resmi olduğu için değiştirildi; ilgili yazõlar dergiden çõkarõldõ. Darwin dosyasõnõ hazõrlayan yayõn yönetmeni Dr. Çiğdem Atakuman, başkan yardõmcõsõ Prof. Ömer Cebeci tarafõndan görevden alõndõ. Bu skandal basõnda duyulunca ülke ve dünya bilim çevreleri tepki gösterdi. Bilim ve Teknik dergisinin Mart 2009 sayısında Darwin’le ilgili 15 sayfa değiştirildi. Yerine iklim değişikliği konuldu. Bu yüzden mart sayısı bir hafta gecikti. BİTTİ LYS sonuçları bugün açıklanıyor ANKARA (AA) - Lisans Yerleştirme Sõnavla- rõ (LYS) sonuçlarõna göre, üniversite yerleştir- me sonuçlarõ bugün saat 10.00’da açõklanacak. Sonuçlar bugün saat 10.00’dan itibaren “www.osym.gov.tr” adresinden öğrenebilecek. Beş ayrõ oturumda gerçekleştirilen LYS sonu- cunda, 784 bin 564 aday 180 ve üstünde puan alarak tercih yapmaya hak kazanmõştõ. Yardımoğlu toprağa verildi İstanbul Haber Servisi - GATA Haydar- paşa Eğitim ve Araştõrma Hastanesi’nde solunum yetmezliği nedeniyle hayatõnõ kaybeden eski Jandarma Genel Komutanõ emekli Korgeneral Şahap Yardõmoğlu’nun cenazesi, dün askeri törenle İstanbul’da toprağa verildi. Törene, 1. Ordu Komutanõ Orgeneral Hasan Iğsõz, Merkez Komutanõ Tümgeneral Bülent Dağsalõ ile Yardõmoğ- lu’nun ailesi ve yakõnlarõ katõldõ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear