25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER İyimserlik Sınırı Nerelerde? “Yaşadığımız çağda iyimser diye kime derler? Geleceğin belirsiz olduğunu düşünene derler.” Bu söz, Russel Crouse ile Howard Lindsay’in bir oyunundan alınma. Televizyonda “naklen savaşlar”ı izlerken çoğumuz iyimserliğimizi korumaya çalışıyoruz. Öyle bir duruma geldik ki geleceğin belirsiz olduğunu düşünmek bile iyimserliğin dikâlâsı. Arjantinli şair Juan Gelman’ın deyimiyle, “öfke, korku ve öç ustaları”, iyimserlik sınırını nerelere çekmiş... Bir kenara başka sözler de not etmişim: “En iyisi, savaşı yitirip barışı kazanmaktır.” (Bob Marley) “Şiddet karşıtlığı fiyaskodur. Daha büyük fiyasko ise şiddetin kendisidir.” (Joan Baez) “Orduya katıl, dünyayı gör, ilginç insanlar tanı - ve onları öldür.” (Savaş karşıtı slogan) “Devletin bütün hazineleri içinde en değerlisi, yurttaşlarının canıdır.” Bu sözü de Stalin söylemişti. 1937 Aralık’ında. Birkaç gün sonra bürokratlarından Nikolay Yezhov’dan şöyle bir not almıştı: “Yoldaş Stalin, Ekteki dört listede adları belirtilen kişilerin yargılanmaları konusunu onayınıza sunuyorum. Liste No. 1 (General) Liste No. 2 (Eski askeri personel) Liste No. 3 (Eski NKVD personeli) Liste No. 4 (Halk düşmanlarının eşleri) Hepsinin birinci dereceden suçlu görülerek cezalandırılmasını diliyorum. Yezhov” “Birinci dereceden suçlu görülmek”in anlamı “kurşuna dizilmek”ti. Stalin 12 Aralık 1937 akşamı geç vakitlere kadar çalıştı, 3 bin 167 ölüm cezasını onayladı. Sonra sinemaya gitti. Fernando Gordillo Cervantes, 27 yaşında ölmüş Nikaragualı bir şair. “Ölüler” adlı kısacık bir şiiri var: “Ölüler güç verecekler silâhına savaşçının, kitlelerin sesine, köylünün sabanına. Ölüler... Ölülere kim güç verecek peki?” Gazetede ABD’li baba, oğlunun fotoğrafını göstererek Bush’a “Benim tek oğlumdu” diyordu. Ona kim güç verecek peki? “Kostümcü” (The Dresser) filmini izlemiş miydiniz? İzlemediyseniz, Peter Yates’in yönettiği, Albert Finney ile Tom Courtenay’in unutulmaz oyunlarıyla sinemanın “en iyileri” arasında yer alan filmi kollayın derim, belki televizyonda ya da DVD’de yakalarsınız. Yıllar önce seyretmiştim Kostümcü’yü. İki sahne beni çok etkilemişti. Biri, Finney’in treni durdurması... Öteki ise... İkinci Dünya Savaşı yılları. Askere gidemeyen yaşlı ya da sakat oyuncular tiyatro yapmayı sürdürüyor. Finney’in topluluğu da Shakespeare oyunlarıyla kent kent dolaşıyor. O arada İngiltere bombalanıyor. Yıkıntılar arasında yaşlı bir adamla karısı. Harabeye dönmüş evlerinin önünde, çaresiz, oturuyorlar. Finney yaklaşıyor onlara. Ve o akşamki temsil için cebinden çıkardığı tiyatro davetiyesini uzatıyor. Bombalar altında sanatı sürdürmek. Cephelerde çarpışırken oluyordu. 1940’ların “topyekûn savaş”ında da oldu. (O “topyekûn” idiyse şimdiki nedir?) Evet, şimdi? Irak’ta ol da tiyatro yap bakalım. Olsa olsa, bireysel sanatın kanatları altına girer, iki şiir karalar ya da bir şarkı bestelersin, o kadar. Son söz Albert Einstein’dan: “Benim savaş karşıtlığım, herhangi bir entelektüel kuramdan kaynaklanmıyor; zulmün, alçaklığın her türüne karşı duyduğum derin nefretten kaynaklanıyor.” Bu kadar basit. Iraklı ağlayan çocuğun gözlerine ya da nereden, niçin geldiklerini kısa cümlelerle anlatmaya çalışan ABD’li tutsak askerlere bakarken, ne gibi entelektüel kuramlar üretebilirsiniz... UNESCO İstanbul kentini listeden çõkarmadõ, Haliç Metro Köprüsü için tekrar uyardõ İstanbul Haber Servisi - UNESCO, İstanbul’un “Dünya Kültür Mirası Listesi”nde kalmasõna, “tehlike al- tındaki miras listesine” alõnmamasõ- na karar verdi. Ancak UNESCO, İs- tanbul’un Dünya Mirasõ Listesi’nden çõ- rakõlmasõna ilişkin taslak kararda ol- duğu gibi Haliç’te yapõlmaya başlanan boynuzlu metro köprüsü ile ilgili uya- rõlarda da bulundu. UNESCO Dünya Miras Komite- si’nin Brezilya’da devam eden 34. yõl- lõk toplantõsõnda İstanbul’un “tehlike altındaki dünya mirası” listesine dü- şürülmesine ilişkin rapor dün oybirli- ği ile reddedildi. Karar, toplantõnõn sona ereceği 3 Ağustos günü resmiyet kazanacak. UNESCO, İstanbul’u lis- teden çõkarmazken bazõ önlemler alõn- masõnõ da istedi. Örgüt, tasarõmõnda İs- tanbul Büyükşehir Belediye Başkanõ Kadir Topbaş’õn da katkõsõ bulunan Haliç Metro Geçişi Köprü Projesi’nin başta Süleymaniye Camii olmak üze- re tarihi yarõmadanõn görüntüsünü ze- deleyip zedelemeyeceğinin tespiti için bağõmsõz bir etki değerlendirmesi yap- tõrõlmasõnõ istedi. Ancak tüm uyarõlara karşõn proje hõzla devam ediyor, köp- rünün ayaklarõ için gerekli dubalar yerleştirildi bile. UNESCO ayrõca İstanbul’un tarihi alanlarõnõn bütünsel biçimde korunmasõ için hazõrlanmakta olan yönetim pla- nõnõn bir an önce bitirilmesini, büyük ölçekli altyapõ projeleri uygulanmadan önce kültür mirasõ üzerindeki etkileri- nin değerlendirilmesini, Osmanlõ ah- şap evlerinin bütünsel bir plan içinde korunmasõnõ da talep etti. Sinemaya gençlik aşısı ASLI KAYABAL ROMA - Bu yõl 1-11 Eylül ta- rihleri arasõnda düzenlenecek olan 67. Uluslararasõ Venedik Film Fes- tivali’nin programõ Roma’da basõ- na tanõtõldõ. Venedik Film Festiva- li’nin geleneksel tercihleri dikkate alõndõğõnda daha genç bir programa sahip olan festivalde, 29 uzun met- raj İtalyan filmi yarõşmalõ bölümde yer alacak. Darren Aronofsky’nin yö- nettiği, başrollerini Natalie Portman ve Vincent Cas- sel’in paylaştõğõ “Black Swan” filmiyle açõlacak fes- tivalin kapanõş filmi ise Julie Taymor’un imzasõnõ taşõyan “The Tempest”. Festival jürisine ise Quentin Taran- tino başkanlõk edecek. 67. festivalde yarõşmalõ bö- lümde merakla beklenen ya- põmlardan biri ünlü yönetmen Francis Ford Coppola’nõn kõzõ Sofia Coppola’nõn yö- nettiği “Somewhere” ile Vincent Gallo’nun yönet- menliğini üstlendiği “Pro- mises written in winter”õ. Yarõşma dõşõ bölümde ise Ben ve Casey Afflec kar- deşlerin “The Tow”u ile John Turturro’nun Napoliten şarkõlarõn bü- yüsüne değindiği “Passione”si dikkat çeken ya- põmlardan. İtalyan filmlerinin ağõrlõkta olduğu bu yõlki festivalde Mario Martone’nin “Noi credeva- mo”, Saverio Costanzo’nun genç yazar Paolo Giorda- no’nun “La solitudine dei numeri primi” romanõndan aynõ adla sinemaya uyarlanan filmi, Ascanio Celestini’nin “La pecora nera”sõ merak- la beklenen filmlerden bazõ- larõ. “Ufuklar” başlõğõ altõnda çağdaş İtal- yan sinemasõndan ör- neklerin izlenebilece- ği filmler arasõnda ise Pasquale Scime- ca’nõn “I Malavig- lia”sõ, Gianfranco Rosi’nin belgeseli “El Sicario Room 164”ü, Roberta Tor- re’nin “I baci mai dati”si de var. Geçen yõl hüküme- tin kültür bütçesinde yaptõğõ kesintileri pro- testo eden sinema emekçileri ve aktör- lerin eylemleri ile baş- layan festivalde bu yõl ise İtalyan yönet- men Pupi Avati’nin festival programõna seçilmeyen filmi, Avati ile festival yöneticisi Marco Muller arasõnda tartõşma yarattõ. D U Y G U A S E N A T Ö R E N L E A N I L D I ‘Eksikliğini çok hissediyoruz’ İstanbul Haber Servisi - Kadõn haklarõ savunucusu, gazeteci-yazar Duygu Ase- na ölümünün 4. yõldönümün- de Zincirlikuyu’daki mezarõ başõnda sevenleri tarafõndan törenle anõldõ. Törende konu- şan Duygu Asena’nõn yetiş- tirdiği gazetecilerden Seda K. Güler “Duygu Asena Türkiye’de kadınların ha- yatında pek çok şeyi değiş- tirdi. ‘Kadõnca’ ve Duygu Asena bir devrim gerçek- leştirdi. Ona şu anda daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. O, bayrak elinde çok cesur bir kadındı” diye konuştu. Kardeşi İnci Asena da “Dün akşamdan beri Duygu’dan sonra ka- dınlar için ne çalışmalar ya- pıldığını düşünüyorum. Ne yazık ki size burada bahse- debileceğim gelişmeler kay- dedilemedi” dedi. Asena, tüm kadõnlara “Özgürsünüz, gü- cünüzü bilin!” mesajõ verdi. Oya Demirtok ise Kadõnca dergisinin yeniden hayata ge- çirilmesi için çalõştõklarõnõ be- lirterek “Duygu’nun eksikli- ğini çok hissediyoruz, biri- lerinin olanlara ses çıkar- masına çok ihtiyacımız var” dedi. Duygu Asena, 2006 yõ- lõnda tedavi gördüğü VKV Amerikan Hastanesi’nde ya- şamõnõ yitirmişti. “Oidipus Kolonos”da Oidipus’u canlandıran Klaus Maria Brandauer neredeyse üç saat bo- yunca oturduğu iskemleden çok az kalktı, ama her sözünde bilgeliğini ve acılarını hissettirdi. B u yõl Salzburg Fes- tivali’nin ana temasõ mitlerdi. Operalarda olduğu gibi tiyatroda da bu tema işlenmişti. Orfeus’dan Oidipus’a, Elektra’dan, Phedra’ya, Lulu’ya uzanan bir birikimden yapõlmõştõ seçimler. Tanrõlar, yarõ tan- rõlar, insanlar arasõnda; baş- langõçla sonsuzluk arasõnda, yazgõya meydan okumakla yazgõnõn kölesi olmak ara- sõnda, çelişkileri vurgula- yan bir seçki… Oyuncunun başarısı “Oidipus Kolonos”ta Salzburg’un dõşõnda, dev bir hangarda oynanõ- yordu. (İzlemeye gi- derken Şahika Te- kand’õn bu oyundan yola çõkarak gerçek- leştirdiği o müthiş ese- rini “Oidipus Sürgün- de”yi düşünüyordum.) Sofokles’in 90 yaş eseri- ni Peter Stein, yeni bir me- tin oluşturarak yorumluyor. Bu yorumda Oidipus’u ko- royla, Oidipus’u kõzlarõ An- tigone ve İsmene’yle, Oidi- pus’u Kreon’la adeta baş ba- şa bire bir hesaplaşmaya sokuyor. Belki böyle bir seçim yapmasõnõn nedeni Oidipus’u oynayan, benim için yeryüzünde gelmiş geç- miş en ‘büyük’ oyuncular- dan biri olan Klaus Maria Brandauer’in bulunmasõ… Çok yaşlanmõş, gözleri görmeyen, başõna olmadõk felaket gelmiş (çocuklarõ aynõ zamanda kardeşleri- dir) ülkesi Tebai’den ko- vulmuş bir zamanlarõn gör- kemli kralõ Oidipus, artõk yazgõsõnõ, sabõrla kabullen- miştir… Ancak Tebai ile Atina arasõnda çõkar çeliş- kilerine ve de yaşamdaki çe- lişkilere, güç kavgalarõna alet olmayõ reddeder… Hangarõn ortasõna yerleş- tirilen zeytinlik ve zeytinli- ği saran kocaman boşlukta oynanõyordu oyun. O boş alanda tek iskemle vardõ. Gerisi õşõk ve gölgeler… Gerisi koronun devinimi… Brandauer neredeyse üç saat boyunca bu is- kemleden çok az kalktõ. Ama her sözünde, bilgeli- ğini, yaşamõşlõğõnõ, içinde kopan fõrtõnalarõ, dinginli- ğini, “huysuz, aksi ihti- yarlığını” ve acõlarõnõ bize hissettirdi. Ve o iskemleden kalkõp renk değiştiren zey- tinliğe, sonsuzluğa daldõ- ğõnda ona hâlâ doyamamõş- tõm… Tõpkõ mitler gibi kimi tat- lar hiç ama hiç eskimiyordu. Dionysos’un büyüsü Festivalin en ağõr topu, “müziğin dâhi çocuğu” di- ye bilinen Alman besteci Wolgang Rihm’in “Di- onysos” adlõ operasõnõn dün- ya prömiyeriydi. Benim için olağanüstü bir dene- yim oldu! Müziğini fazla- sõyla yorucu buldum. Ama sahne olayõ, işin ‘tiyatrosu’ müthişti. Podyumlarõn starõ Ingo Metzmacher’in yö- nettiği operada İngiliz sa- natçõ Jonathan Meese’in gerçekleştirdiği çõlgõn renk- ler, elektronik õşõklar, çarpõcõ görsel efektlerle, hem düş gücüm zenginleşti. Sahnenin sonsuzluğu, olasõlõklarõn sõ- nõrsõzlõğõ, seçimle- rin tükenmezliği harikuladeydi! Nietzsche’nin şiiri Yazar, şair, beste- ci, müzik kuramcõsõ Wolfgang Rihm, eserini Nietzsche’nin “Di- onysos” şiiri üzerine kur- muştu. Sahnede birbirini iz- leyen ‘illüzyonlar’ yaratõlõr- ken biz ölümlüler ‘N’ adlõ birinin peşine takõlõp çõlgõn- lõkla yaratõcõlõk arasõnda gidip geliyorduk. Salzburg’a yeniden dön- mek üzere buradan ayrõlõr- ken bir kez daha yeryü- zündeki tek umudun müzik, tiyatro, şiir olduğunu dü- şünüyordum. Evet tek umut sanat… zeynep@zeyneporal.com faks: 0212 257 16 50 90. SALZBURG FESTİVALİ’NDEN TİYATRO İZLENİMLERİ - 2 Mitler ve eskimeyen tatlar... Salzburg’dan ayrõlõrken bir kez daha yeryüzündeki tek umudun müzik, tiyatro, şiir olduğunu düşünüyordum. 67. Venedik Film Festivali’nin programõ açõklandõ ‘Black Swan’ İstanbul listede kaldı, Haliç Köprüsü hâlâ sorun İtalyan filmlerin ağõrlõkta olduğu yarõşma bölümünde Sofia Coppola’nõn “Somewhere”i ile Vincent Gallo’nun “Promises written in winter”i merakla beklenen yapõmlar arasõnda. Fotoğraf:BURCUSULTANAGÖZ ÇAĞIN MOTEL ASSOS Telefon: 0 286 723 44 61 0 533 382 43 71
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear