29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2010 CUMARTESİ 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Şimdi Ne Yapmalıyız? Geçen haftaki yazımız, Yunanistan’da ve öteki AB ülkelerinde ortaya çıkan borç krizlerini ve nedenlerini incelemişti. 14-15 Mayıs’ta Başbakan’a eşlik eden üst düzey bürokratlar, işadamları ve sivil toplum kuruluşları yöneticilerinden oluşan temsilcilerimiz, Atina’daki çalışmaları arasında borç krizinin nedenlerini yakından görmüş bulunmaktadırlar. Konu ile ilgili yayınlara göre Yunanistan’la birlikte öteki Euro ülkelerinde de ortaya çıkmış olan borçlanma yüksekliği sorunu henüz kontrol altına alınamamıştır. Bunun önemli nedeni, büyük bunalımı yaratan ve bunalımdan kaynaklanan borçlanma yüksekliği sorunlarının çözülebilmesi için alınacak önlemler konusunda uluslararası uzlaşmaların sağlanamamış olmasıdır. Bu konuda bizim de sorunlarımız vardır ve bu yazımız, bunalım sonrasında ortaya çıkan kendi ekonomik sorunlarımıza bulunabilecek çözümlerle ilgilidir. 2009 bunalımı, ülkemizde de olağanüstü olumsuzluklar yaratmış ve geçen yılı ülkemiz, yüksek kamu kesimi açıkları, olağanüstü dış ticaret açıkları ve yükselmekte olan bir borçlanma hızı ile bitirmiştir. Geçen yıl devlet bütçesi açığımız, önce gelen dört yılın (2005-2008) bütçe açıkları toplamından (42.6 milyar TL) daha yüksek bir düzeye (52.2 milyar TL) yükselmiştir. Hazine açıklamaları, 2010’un ilk çeyreğinde de bu eğilimin değişmediğini, kamu kesimi açıklarının bir yıl önceki hızıyla artmakta olduğunu göstermektedir: 2010 programında ve bütçesinde açığın 50 milyar TL olacağı öngörülmüştür. İlk çeyrekteki gerçekleşmelere göre açık, bu düzeyin de üstüne çıkabilecektir. 2008’de 70 milyar dolar iken, 2009’daki daralma nedeniyle 38.8 milyara kadar düşen dış ticaret açığının, 2010’da, 46.5 milyara yükseleceği de programın öngörüleri arasındadır. Bu açık düzeyi de ekonomimiz için fazladır; 2010 programında öngörülen açık tutarı, bu yılın ihracatının (104 milyar dolar) yarısına yakındır. 2010’da beklenen üretim hızlanması nedeniyle açığın daha da artması olasılığı yüksektir. Dış ticaret açıklarındaki yükselme eğiliminin ilerde büyük sorunlar yaratacağından da kuşku duyulmamalıdır. ABD ile Avrupa ülkelerinde birbiri arkasından ortaya çıkmaya başlayan borç krizlerinin yarattığı güçlükleri göz önüne almalı, devlet bütçesi ve dış ticaret açıklarını azaltmaya başlamalıyız. Bu iki temel dengesizliği yıllar boyu sürdürmenin olanaksız olduğunu son olaylar çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Bu iki dengesizliğin üst üste gelmesi, kamu borçlanmasını hızla yükselttiği gibi, ekonomi içinde başka güçlükler de yaratmaktadır. Yüksek borçlanma düzeylerinin sürdürülmesi, ülkenin döviz gelirlerinin yüksek düzeyde tutulmasını, bunun için de başka ülkelerden yüksek borçlanmalar yapılmasını gerektirecektir. Kısaca, “yüksek değerli TL/yüksek dış ticaret açıkları/yüksek borçlanma” biçiminde belirtilebilecek bu politikaların, sık sık borç ve döviz kıtlığı krizleri yaratması önlenememekte ve uzun süreler uygulanan politikalarla tıkanan ekonomi, yüksek oranlı devalüasyonlarla ancak açılabilmektedir; ülkemizde bu tür kısırdöngülü sarsıntıların çok sayıda örneği vardır. ABD ile öteki gelişmiş ülkeler bile yüksek borçlanmaların yarattığı borç krizlerinden çok sıkıntı çekmektedirler; ülkemiz için uygulanması gerekli uygun politikaları tespit için onların deneyimlerinden de yararlanabiliriz. Bu açıklardan kaynaklanan ekonomik bozukluklar nedeniyle şimdi ABD ve öteki gelişmiş ülkeler bile dengesizlikleri gidermekte güçlük çekmektedirler. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan yanlış politikaların ekonomileri dengeye yaklaştırmak ve dengede tutmak yönünde düzeltilmesi olanakları vardır ve bu olanaklar bulunup uygulanmalıdır. Bazı gelişmiş ülkeler, denge politikaları uygulayamayan ülkelere yüksek faizli borçlar vererek, yüksek gelir düzeylerini korumak ve uzun sürelerde sürdürmek çabası içindedirler. Konu ile ilgili kararları vermek yetkisini taşıyanlar, AB ülkelerindeki borç krizlerinin nedenlerini iyi incelemeli ve uygulayacağımız politikalar konusunda bu deneyimlerden de yararlanmalıdırlar. maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com 70’ler ile Fark Bülent Ecevit’in hareketine de, Kemal Kılıçdaroğlu hareketine de hem tanık, hem de destek olmuş bir isim Ali Topuz. Her iki dönem arasındaki ayrımları anlattı bize: “70’li yıllarda eskimiş yönetim üzerine bir yenileşme hareketi inşa ediliyordu. Partinin tabanında genç partililer potansiyeli vardı. TİP’in başlattığı sol siyaset CHP’li gençleri etkilemişti. CHP’li gençler, TİP’in yarattığı düşünce ortamıyla yarışabilmek için de CHP’yi etkilemeye çabalıyorlardı. Gençlik kolları, parti disiplini içinde her sorunun peşindeydi. Canlılık vardı partinin içinde. Bugünün örgüt yapısına bakarsak, genç, dinamik bir taban yok. Siyaset açısından, halkla bütünleşme açısından üretken olmayan, başarılı olmayan bir örgüt yapılanması var bugün. Eskiye oranla, düşünce yapısı olarak, motivasyon, moral, heyecan, yeniliklere açık olma ve inisiyatif kullanma açısından çok gerilerde bir örgüt yapısı var. Her şeyi liderden bekleyen bir parti yapısı bu. ‘Lider konuşunca bizim oylarımız artar. Başka çabaya gerek yoktur’ diye düşünen bir yapı. Milletvekili seçilebilmek için halkın beğenisini kazanmak, partilinin beğenisini kazanmak gibi zahmetli yöntemler yok. Genel başkana kendini gösterebilirsen bir yere gelme şansını yakalarsın gibi bir duygu hâkimiyeti. Özetle lidere bağımlı bir örgüt yapısı. Şimdi bu yapıdan devrimci bir örgüt yapısı oluşturacağız. Bu zordur. Bu malzemeden çıkarabilirsiniz yeni bir yapıyı. Örneğin, bir hafta öncesine kadar milletvekillerinden tık çıkmıyordu. Olayları görüyorlardı, ama tık çıkmıyordu. Ama birdenbire çıkıverdi. İl başkanlarından da çıkıverdi.” Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP nereye gider? Ali Topuz’a göre, partinin yönü az çok belli: “Parti tabanını gençleştirmek lazım. Gençlik heyecan isteyen bir şeydir. Dinamizmi gençlendirirsen sağlayabilirsin. Örgütü dinamikleştirmek, dışa dönük çalıştırmak çok önemli. CHP, kongre partisi olmak yerine, seçim partisi olmak zorunda. Kemal Bey’in yaratacağı heyecan, partiye gençlerin ve yeni insanların gelmesini sağlar. Partinin ara kademedeki birikimli, yürekli ve deneyimli insanları da, onları bir planlama içinde etkin hale getirirler.” Poz Engelli Kamu yönetimi reformu, personel reformu, sağlıkta dönüşüm, eczacı reformu. Hepsi fos, hepsi başarısız! Reform bayraktarı Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, neredeyse her ay ölümlü maden kazalarının gerçekleştiği ocakların önünde gazetecilere poz veriyor. Yalnızca poz veriyor. Hükümet de olayın ayrımında ki, Ömer Dinçer’i bir yana bırakıp Enerji Bakanı’nı Zonguldak’a gönderdi. Krizi çözsün diye... Kemal Kılıçdaroğlu’nun koştuğu kulvarda görünen iki büyük engel: İçte başarısızlık: Partide bitmeyen kavga, tartışma, hizip... Dışta başarısızlık: İktidara plansız, programsız, kadrosuz, hazırlıksız yakalanma. Deniz Baykal, kendisini ziyaret edenlere boşuna söylemiyor “Bekleyin bakalım neler olacak” sözünü. Rüzgâr Üç CHP’li, üç görüş: Şahin Mengü (Manisa Milletvekili): CHP, epeydir belli ilkelerin yitirilmemesi için direnen insanların desteklediği muhalefet partisiydi. Şimdi, işler değişir. Geniş kitle partisi olarak iktidara yürür. Örsan K. Öymen (Eski PM üyesi): CHP, bir yandan mevcut kadrolarındaki deneyimli ve partiye yararlı kişileri korumalı, yeni bölünmelere yol açmamalı, bir yandan da il, ilçe yönetimlerinde, parti meclisinde, merkez yürütme kurulunda ve TBMM’de yeni ve genç isimlere açılmalı, kadrolarını zenginleştirmelidir. Düzen karşıtı bir raya oturmalıdır. Kemal Bey için bunun altyapısını oluşturacak bir fırsat doğmuştur. Osman Coşkunoğlu (Uşak Milletvekili): Uşak’ta partililerle, halkla; Antalya’da da iletişimcilerle birlikteydim. Gözlediğim kadarıyla Kemal Bey’in adaylığı parti içinde de parti dışında da bambaşka bir coşku yaratmış. Bülent Ecevit’in CHP liderliğine seçildiği dönemde Gençlik Kolları’ndaydım. Çok benzer bir rüzgâr esiyor. Deniz Baykal istifa etmiş. Parti ayakta. Yönlendirme bambaşka bir havada: “Komplo ile karşı karşıyayız, genel başkan dönsün.” İl başkanları imza toplamaya çağrılıyor, gençlik kolları Baykal’ın evinin önüne taşınmak isteniyor. Önder Sav devrede: “Bekleyin biraz, görelim.” Baykal’a ilk ok. MYK Baykal’ın evinde toplanıyor. Baykal’ın geri dönmesi eğilimi ağır basıyor. Önder Sav yine devrede: “Aday olmadığınızı kesinleştirmezseniz, başka aday çıkamaz.” Baykal’a ikinci ok. Baykal, “İçinizden biri olabilir” önerisini getirdiğinde Önder Sav bir adım daha atıp “Ben görev üstlenebilirim” demeye getirdi. Baykal’a üçüncü ok. MYK’dekiler “Emanetçi formülü işlemez” diyerek ön almaya çalıştıklarında Önder Sav, Kemal Kılıçdaroğlu hamlesini yaptı. Baykal’a dördüncü ok. Kemal Kılıçdaroğlu’nun tavrını belirlemek için il başkanları toplantısının sonunu bekliyordu. Önder Sav ve arkadaşları, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını öne çekme konusunda kendisini ikna ettiler. Baykal’a beşinci ok. İl başkanları, Kılıçdaroğlu genel başkan olsun kararını Deniz Baykal ile paylaştıktan sonra açıklamayı düşünüyorlar. Önder Sav, karar açıklandıktan sonra Baykal’a gidilmesini öneriyor ve isteğini kabul ettiriyor. Baykal’a altıncı ok. Önder Sav, CHP’de tarihsel bir dönüşümün kaldıracı olduğunun ayrımındadır herhalde... Sav’ın Altı Oku Gıda Egemenliği İçin Toprak Egemenliği - II SADIK ÇELİK 15/05/2010 tarihli yazımızda Toprağa Hücum konusunu irdeleyeceğimizi belirtmiştik. Bir de soru sormuştuk, “Bugünün Kabil’leri kimler?” diye. Konuya girmeden, kısa bir açıklamada yarar var. Musevi ve Hıristiyan kaynaklarının bazı yorumcularına göre Kabil’i, kardeşi Habil’i öldürmeye iten güdü Tanrı’ya sunulan adaktır. Çoban olan Habil’in adağı, sürüsünün ilk doğan kuzularından ve besililerinden olduğu halde, çiftçi olan Kabil’in adağı olan meyve ve tahıl, özenle seçilip hazırlanmış değildi. Yahudi Tevrat yorumcusu Rashi’ye göre, Tanrı’nın Kabil’in adağını geri çevirmesinin nedeni, Kabil’i bütünüyle reddetmesi değil, bir dahaki sefere daha dikkatli olması için uyarmaktı. Diğer yandan Yeni Ahit’te Habil adağını, inancının göstergesi olarak sunarken (İbraniler,11:4), Kabil’inkinin, onda zaten var olan kötülüğün yansıması olduğu ima edilir. Varsayılan bu kıskançlık nedeniyle kardeşlerin dövüştüğü, daha güçlü olan Habil’in Kabil’i yendiği, ancak ağabeyinin hayatını bağışladığı belirtilir. Buna rağmen Kabil, Habil farkında değilken ona saldırmış ve onu öldürmüştür. Bunun üzerine Tanrı Kabil’i lanetler ve durmadan yeryüzünü dolaşmaya mahkûm eder. Eski dünyadan öğrendiğimiz derslerden, insanlığın hayati mirasının korunmasıyla ilgili yeni dünyanın öğreneceği çok şey var. Toprağın verimliliği ve bereketi çok önemli. Ancak daha da önemlisi toprak kaynaklarının fiziksel varlığının korunmasına gösterilecek önemdir ve bu da Kabil’in Tanrı’ya sunduğu adağa gösterdiği saygısızlık gibi olmamalıdır. Verimliliği sürdürmek, çiftçiye kalmıştır. Toprağın fiziksel bütünlüğünü korumak ise hem ulusun, hem de çiftçi ve toprak sahiplerinin ortak sorumluluğudur. Zira gelecek kuşakların mirasının ve ulusal refahın korunmasında herkesin üzerine vazife düşmektedir. Son yıllarda başlıca tarım ülkelerinde ekilebilir alanların sınırına ulaşılması, küresel iklim değişimi, kuraklık ve benzeri doğal felaket endişesi, tarım ürünlerinin fiyatlarındaki artış beklentileri, geçtiğimiz yüzyılda yaşanan türden sömürgeci yayılmacılığa neden oldu. Varlıklı ülkeler, çokuluslu şirketler ve rant beklentisi içindeki yatırımcılar büyük bir iştah ve arzuyla suyu bol, iklimi uygun, tarıma elverişli, yoksul, azgelişmiş ülkelerden arazi kapatma yarışına girdiler. Özellikle gelişmekte olan Asya ve Güney Amerika, piyasa ekonomisine geçiş sürecindeki Doğu Avrupa, Orta Asya ve Afrika’nın azgelişmiş bölgeleri bu yağmadan nasiplerini fazlasıyla almışlardır. Dış borçlarla bunalan, küresel hammadde fiyatlarındaki düşüş nedeniyle ihraç gelirleri azalan, diğer yandan tüketim amaçlı ithalat giderlerindeki artışın yol açtığı bütçe açıkları iyice şişen ve kamu hizmetlerinin yürütülmesinde dahi zorlanan devletler, çareyi, kamu iktisadi kuruluşlarını özelleştirmekte, bu da yetmezse toprak ve sularını pazarlamakta buldular. 2008 yılında yaşanan gıda krizinin ardından, nüfusuna göre toprağı sınırlı olan ya da gıda maddeleri ihtiyacını büyük oranda ithalatla karşılayan ülkeler uzun vadeli ikili ticaret anlaşmalarıyla gıda güvencelerini garanti etme yoluna gitmişlerdir. Filipin hükümetinin Vietnam ile yılda 1.5 milyon ton pirinç ithali için yaptığı üç yıllık anlaşma buna bariz bir örnek. Ancak bu tür anlaşmaların da uzun vadeli olamayacağı endişesi tarıma elverişli toprakların özellikle uzun vadeli sözleşmelerle temin edilmesi yolunun tercihine neden oldu. GRAIN’in Ekim 2008 tarihli raporuna göre İspanya, Kamboçya’da milyonlarca hektar araziyi 3 milyar dolara kapatmıştır (Mc Cartan 2009). Kamboçya, Suudi Arabistan ile 1.6 milyar, Çin ile 1.2 milyar ve Güney Kore ile de 20 bin hektarlık uzun vadeli kira anlaşmaları imzalamıştır. Temel gıda ihtiyaçlarının yüzde 80’ini ithal eden Körfez ülkeleri de ya petrol karşılığı ya da kira veya satın alma yoluyla yabancı ülkelerde tarım alanları temin ediyorlar. Gelinen bu noktada, toprak ve suyun hayati önemini kavrayamayan ülkeleri çok ciddi sıkıntılar bekliyor. Toprak ve su ulusun ayrılmaz parçasıdır. Ekonomik bir meta değildir. Üstelik sahibi ve tüm ulus tarafından korunmalıdır. Buna 1849 senesinde Kaliforniya’daki altına yaşanan hücumdan daha iyi bir örnek olamaz. Çok değil daha birkaç yıl önce zengin Avrupalılara sayfiye bölgelerini pahalıya satıp keyfini çıkaracağını sanan komşumuz Yunanistan, bugün iflasın eşiğindedir. “Adaları satsak da borçları mı ödesek” diye düşünmektedirler. Mark Twain’in anlamlı sözü herkesin kulağına küpe olmalıdır. “Paranız varsa, toprak alın, artık üretmiyorlar!” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ sadik.celik@keyveni.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Trabzon yöresine özgü bir tür köfte. 2/ Bir etkinliğin geçi- ci olarak durdurul- duğu süre... İri ta- neli bezelye. 3/ Oruç ayõ. 4/ Çok sevilen kimse ya da şey... Tantal ele- mentinin simgesi. 5/ Vilayet... 1942’de Çanakkale Boğazõ açõklarõnda batan ve 39 kişilik müret- tebatõnõn tümü ölen Türk denizaltõsõ. 6/ Atõn eşkin yürüyüşü... “Ay õşõğõ ren- ginde --- / Gece çizmele- rim ağõr” (Nâzõm Hik- met). 7/ Afrika kökenli öldürücü bir virüs... Yer- siz söz ya da davranõş. 8/ Romanya’nõn plaka imi... Kesilmiş hamurlarõ ya da ekmeği, yağlõ su ya da et suyuna doğrayõp pişirerek yapõlan yemek. 9/ Bir gösterme sõfatõ... Tarla, bağ, bahçe gibi yer- lerden toplanan üründen arta kalanlar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Cezayir Kurtuluş Savaşõ’nda, Fransa saflarõnda yer alan Cezayirlilere verilen ad. 2/ Karakter... Liberal gözüküp ken- di çõkarõnõ kollayan ve başkalarõnõ kandõran kimse. 3/ İs- tanbul’un bir semti... Japon lirik dramõ. 4/ Nişanlõ, yavuklu, sözlü. 5/ Halk dilinde mõsõra verilen ad... Ankara’daki özel bir tiyatronun kõsa yazõlõşõ. 6/ Iğdõr’õn bir ilçesi... Bir no- ta. 7/ Dünyanõn tek kuyruksuz kedi cinsinin adõ... Arõk, za- yõf, etsiz. 8/ Bir renk... Balõk yumurtasõyla yapõlan bir tür meze. 9/ Bir kişiyle ya da bir şeyle eğlenme ve onu kü- çümseme... Açõğa vurulmuş, ortaya dökülmüş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U V A N T U M U C U B E T A S M A R A B A H U P G R İ Z A Y A N U T A R A K S Ü I Ş K I Ü F E A K A L F U Z U L İ S E A Z A R S A İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear