25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 MAYIS 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Açılımla da Zor İş İKTİDARIN dış politikadaki açılımları, genellikle iyi düşünülmüş ciddi çözümlerden daha çok, dünya kamuoyunu ve özellikle “stratejik müttefik”i etkileyip olumlu puan toplama hedefine yönelikmiş gibi bir izlenim yaratıyor. Oysa dış politika böyle izlenimlerle yürütülecek bir alan değil. Ulusal çıkarlar pahasına yaratılan alkışlar sonuçta ağır faturalar getirebilir. Son olasılık, Başbakan’ın Atina’ya ayak basarken ettiği sözlerle kendini gösterdi. Sorumlu bir devlet adamının en azından Türkiye Cumhuriyeti’nce yıllardır sürdürülen “devlet politikaları”yla uyumlu sözler etmesi gerekmez mi? “Patrikhane’nin ekümenik olması ecdadımı rahatsız etmemiş, beni niçin etsin?” edilecek söz müydü? Herhalde “ecdad” deyince Osmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet’le başlayan cömertliğini kastediyor olmalı. Belki, Mütareke dönemindeki Patrikhane’nin ihanetini ve Lozan’daki büyük kavgayı bilmiyordur. Kuruluşunda binbir belayla uğraşmak zorunda kalmış bir devlette başbakanlık edenin birazcık tarih bilmesi gerekirdi. Lozan Antlaşması’nda bu konunun olmaması, müzakerelerde Patrikhane’yle ilgili büyük bir kavganın verilmediği anlamına gelmez. Tam tersine, Ankara’nın yeni devlet topraklarından kovmak istediği patrikliğin, barış konferansına katılanlar arasında bir çeşit “centilmenlik anlaşmasıyla”, ancak Rum Ortodoks vatandaşlara din hizmetleri vermek üzere İstanbul’da kaldığı bilinmelidir. Bütün Ortodoksluk adına dünya çapında otorite sayılmayı iddia edecek bir makamın eninde sonunda Konstantinopolis’te Vatikan benzeri bir statü isteyerek bütün Ankara hükümlerine karşı olağanüstü haklara sahip olma mücadelesi başlatmayacağını kim garanti edebilir? Ama Başbakan, Atina konuşmalarında Patrikhane’ye bağlı Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılışına ilişkin sözleriyle bu tür haklar konusunda da ilk işareti vermiş gibi oldu. Yüksek öğretimi ve azınlık okullarını bile Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ulusal bütünlüğü içinde tutan laik devlet, bir ruhban okulunu nasıl kendi sisteminin dışında ve Patrikhane’nin etkisinde bırakabilir? Cumhuriyetin kendini inkâr etmesi demek olmaz mı bu? Ne var ki gelip geçmiş bütün Türk hükümetleri gibi şimdikinin de Yunanistan’la pürüzsüz ilişki kurma politikasında belli bir noktadan öteye gidemeyeceğini, hatta pişman olup geri adım atmak zorunda kalacağını tahmin etmek için kâhin olmak gerekmez. “Asya bozkırlarından gelip Akdeniz uygarlığına burnunu sokmuş bir barbar kavim”den istenecek olanların sonu bir türlü gelmez ve sabırlar çabuk tükenir. Bunun içindir ki Yunan komşumuzla sürdürülebilir dostluk kurmak, ancak yan yana barış içinde yaşamanın sınırlarını başlangıçta çok iyi çizmekle ve hayalciliğe kapılmamakla başarılabilecek zor bir iştir. D ünyada başlõca iki ekonomik sistem vardõr. Kapitalist ve sosyalist sis- temler. Bu iki sistemin temelinde de Karl Marx’õn “artık değer” kav- ramõ yatmaktadõr. Emek ve do- ğayla yaratõlan artõk değer hakça paylaşõlõrsa sos- yalizm, belli bir grubun elinde toplanõrsa kapi- talizm olur. İkisi de doğru uygulanõrsa iyi sonuçlar verebilir. Ancak hangi sistemin uygulanacağõna egemen güçler karar verir. Bugün dünyada kapitalist sistem hâkimdir. Bu- nun sonucunda para belli bir grubun elinde biri- kir, büyük bir grubun ise alõm gücü düşer. Do- layõsõyla bu sistem belli bir süre sonunda kriz ya- ratõr. İktisat tarihi incelendiğinde görülüyor ki, 1873’teki “uzun bunalım” diye adlandõrõlan kriz- den 1929’daki “büyük bunalım”a kadar pek çok kriz olmuştur. Bu krizlerin hepsi de sistemden kay- naklanan krizlerdir. Karl Marx bu sistemin devam edemeyeceğini söylemişse de “akil adamlar” za- man zaman sistemi bozmadan, sosyalist sistemin araçlarõnõ kullanarak bazõ düzeltmeler yapmõş ve kapitalist sistemi yaşatmõşlardõr. Bugün de aynõ şey yapõlmak istenmektedir. 2009 krizi ise, yine kapitalist sistemin yarattõ- ğõ bir kriz olmakla birlikte yapõsal olarak farklõ- dõr. Bu kriz üretim fazlalõğõndan değil, paranõn fazlalõğõndan kaynaklanmõştõr. Batõ’da özellikle Çin’in ABD dolarlarõnõ pazara sürmesiyle ABD’de para arzõ artmõş, bankalar bu parayõ çe- şitli türev piyasalarda ve özellikle konut kredisi olarak çalõştõrarak gelirlerini arttõrmaya çalõş- mõşlardõr. Krizin belirtileri 4-5 sene evvelinden görülmesine rağmen, yöneticiler bunlarõ uzun sü- re gizlemeyi başarmõşlardõr. Artur - Anderson gi- bi bazõ önemli denetim şirketleri de oyunun bir parçasõ olmuş, sonuçta ABD’de topluma 14 milyon dolar yalan söylenmiştir. Bundan dola- yõ bu krize “muhasebe krizi” de denmektedir(*). Türkiye’de krizler bitmez Krizden en çok etkilenenler gelişmiş ülkeler ol- muş, en az etkilenen de gelişmekte olan ülkeler olmuştur. Türkiye’de gelişmekte olan bir ülke ola- rak bu krizden daha az etkilenen ülke olmalõydõ ama olmadõ. Çünkü ABD ve AB ülkeleri ban- kacõlõk sistemlerini çok sõkõ bir kontrole aldõlar. Orada bankalar artõk ödeme gücü olmayan kişi- lere kredi vermeye korkuyor ve bu paralar şim- di Türkiye gibi ülkelere yönlendiriliyor. Türki- ye de aynõ yanlõşa devam ediyor. Bu şekilde de- vam ederse Türkiye’de krizler bitmez. Bitmesi için aşağõdaki önlemlerin alõnmasõ ge- reklidir: Aslõnda Türkiye’de yapõlmasõ gerekenleri pek çok değerli iktisat hocasõ anlatmakta fakat çözüm ekonomik olmaktan çok politiktir. Bilim insan- larõ sorunu teşhis eder ve çözüm yollarõnõ açõk- lar. Bunlarõn uygulanmasõ ise yetki sahibi kişi- lerin işidir. Onun için duruma hem ekonomik hem de politik açõdan bakmak gerekir. ? Politik açõdan baktõğõmõzda, siyaset adam- larõnõn küreselleşme ve kapitalist sistemi değiş- tiremeyecekleri varsayõmõndan hareketle bazõ po- litikalar geliştirmesi gerekir. Örneğin, Türkiye kü- reselleşmenin baskõsõ altõndadõr. Önce diğer ül- kelerin yaptõğõ gibi karma sisteme geçmelidir. KİTlerin üretim ve paylaşõmdaki etkilerini göz- den uzak tutmamalõdõr. Her şeyi küresel serma- yeye bõrakarak kalkõnmayõ sağlayamayõz. İkinci olarak, Türkiye neyle rekabet edeceği- ne karar vermeli ve ona göre bir strateji belirle- melidir. Türkiye’nin belli bir entelektüel serma- yesi yoktur. Varsa da bunu dünyaya anlatamõ- yoruz. Bazõ ülkeler küçük de olsalar bu entelek- tüel sermayelerini kullanarak ekonomik ve po- litik açõdan çok avantajlõ durumlar elde edebili- yorlar. Türkiye de bir an evvel nasõl bir değer ya- ratacağõna ve bu dünyaya neyle katkõ sağlaya- cağõna karar vermelidir. Bunu yapabilmek için de dünyayõ bilen, gören ve anlayan yöneticilere ihtiyaç vardõr. Danõşman tutarak açõklarõnõ ka- pamaya çalõşan yöneticiler iyi bir vizyona sahip olamazlar. Bu değişken ve karmaşõk yapõya or- tak akõlla strateji belirlemek gerekir ama siyasi kararlar verecek kişilerin de konularõnda yetkin olmalarõ beklenir. Yüksek tahsili olmayan kişi- ler Türkiye’nin geleceği hakkõnda karar verme- melidir. Siyaset yapma profesyonel bir iş olma- lõ ve yetkili kişilerin aldõğõ kararlarõn da bir yap- tõrõmõ olmalõdõr. Çünkü artõk sadece ekonomi ile olmuyor, politik yetkinlik de önemlidir. ? Ekonomik açõdan baktõğõmõzda ise, Türki- ye’de işletmeler toplum için ne değer yarata- caklarõna ve küresel işletmelerle hangi yetenek- leriyle rekabet edeceklerine karar vermelidirler. Türk sanayii yaratacağõ değer için fiziksel, finansal ve entelektüel kaynaklarõna sahip çõkmalõdõr. ? Türk işletmeleri, küresel işletmelerin reka- bet avantajlarõ karşõsõnda onlarla rekabet edemez duruma düşmüş ve işletme sahipleri ya işletme- lerini satmak ya da ortak olmak zorunda kal- mõşlardõr. Özelleştirme adõ altõnda 100 yõllõk iş- letmeler fiziksel ve entelektüel sermayeleri ile bir- likte satõlmaktadõr. Böylece rekabette ve değer ya- ratmada en önemli faktörlerden biri olan ente- lektüel sermayelerini kaybetmektedirler. Oysa bi- liyoruz ki köklü işletmelerin bulunduğu alanla- ra girmek kolay değildir. Onlarõn sahip olduğu iş yapma bilgisini edinmek uzun zaman alõr. Kü- resel büyük işletmelerin piyasayõ tanõyan yerli iş- letmelere gereksinimi vardõr. Bu açõdan ortaklõk stratejilerini belirlerken Türk işletmeleri avan- tajlarõnõ kullanmalõdõr. Türk işletmeleri küresel değer zincirleri içinde stratejik ortak olmalõ, yö- netim yetkisini devretmemelidirler. Ayrõca Türk işletmeleri küçük işletmeler olabilir ama bu kü- çüklüğü dinamik bir işletme olarak avantaj ha- line getirebilirler. ? Ekonomideki belirsizlik ortamõ yöneticile- rin doğru ve sistematik karar vermesini zorlaş- tõrmaktadõr. Bunun için kontrol edebileceği fak- törlerin başõnda kendi hesaplarõnõ doğru tutmak gelmektedir. İşletmelerde iyi bir yönetim bilgi sis- temi kurulmasõ, doğru ve hõzlõ bilgi akõşõ sağ- lanmasõ, bu dinamik ortamda yöneticilerin, doğ- ru ve hõzlõ karar vermelerini sağlayacaktõr. ? Son olarak vergi sistemi yeniden gözden ge- çirilmeli. Küresel işletmeler piramitsel mülkiyet yapõlarõ ve transfer fiyatlarõ açõsõndan incelenmeli. Vergi gelirden değil harcamalardan alõnmalõdõr. * Prof. Mustafa Aysan, Türkiye 10. Vergi Kongresi, 10 Nisan 2010. Türkiye’de Kriz Bitmez Prof. Dr. Mînâ ÖZEVREN Marmara Üni., İİBF, İşletme Bölümü, Öğretim Üyesi Krizden en çok etkilenenler gelişmiş ülkeler olmuş, en az etkilenen de gelişmekte olan ülkeler olmuştur. Türkiye’de gelişmekte olan bir ülke olarak bu krizden daha az etkilenen ülke olmalõydõ ama olmadõ. Çünkü ABD ve AB ülkeleri bankacõlõk sistemlerini çok sõkõ bir kontrole aldõlar. C umhuriyet, İstanbul Tek- nik Üniversitesi’nin ilgi- li birimi araştõrmasõyla 2009 yõlõnõn ‘En İyi Gazetesi’ se- çildi. Bu, en değerli bir bilim yu- vasõnca bir hakkõn teslimidir. Kâğõdõ, gazete yapan boya değil, yazarlarõdõr, izlediği çizgidir. Cum- huriyet görüşünden, duruşundan, güven verişinden dolayõ ağõrlõğõnõ hiç yitirmedi. Kültürü en yüksek yerlerde ‘yılın gazetesi’ seçilmesi boşuna değil. Dört gazete sayõlõn- ca Cumhuriyet içinde yer alõyor.. Atatürk, ‘Basın, bir ulusun ortak sesidir’ demişti. Önderimiz, yandaş basõnõn yara- tõlacağõnõ bilemezdi. Ne okuduğunu söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim. İnsan, ne okursa, ne dinlerse biraz odur. Cumhuriyet, okunmak için alõ- nan, aydõn okur gazetesidir. Bun- dandõr, CUMOK örneği bir örgüt- lenmeyi başka gazetelerde göre- mezsiniz. Diğer gazetelerin çoğu ar- mağan vererek okur toplar üstelik. Burada, Cumhuriyet’in niteliği öne çõkõyor. Turhan Selçuk gibi ünlü bir karikatüriste, Zeynep Oral gibi bir yazara yakõn geçmişte çalõştõk- larõ gazete, ‘Size işimiz kalmadı!’ demişti. Cumhuriyet, bu eşsiz de- ğerleri hemen buyur etmişti. Cum- huriyet aydõn yazarlarõn, yurtse- ver okurlarõn gelecekleri özgürlük alanõdõr. 1950’lerde, 60’larda Cumhuriyet okuyanlar gazeteyi katlarlar, ‘Cum’ hecesi dõşa gelecek biçimde ceke- tin yan cebine koyarlardõ. O yõllar- da Cumhuriyet’i özellikle gösterir- lerdi. Cumhuriyet en değerli bir ro- zet gibi taşõnõrdõ. Okumuşluğun, bilginin, aydõn olmanõn göstergesiydi. O yõllarda memur, Cumhuriyet okuduğu için baskõya uğramazdõ. Sonra nereye gelindi? Cumhuriyet okuru izlen- meye başlandõ. 1970’lerde ve son- rasõnda Cumhuriyet’i açõkta oku- mak cesaret işi oldu. Okuyan sal- dõrõya uğradõ, dövüldü, yaralandõ. Cumhuriyet okuru yõlmadõ, gaze- tesini bõrakmadõ. Şimdi ise, ‘Şu şu gazeteleri okumayın!’ düzeysiz- liğine ulaştõk. Anayasa, yasama, yürütme, yar- gõ güçlerinden söz eder. Basõnõ dördüncü sõraya koyarlar. Bir gün, bütün güçlerin bir elde toplama çağ dõşõ isteğinin doğacağõnõ nereden bilecektik! Demek tersine gidiyo- ruz. Ama yağma yok. Çünkü, Cum- huriyet ve Cumhuriyet okuru var. Cumhuriyet aydõn gazetesi dedik. Aydõnõmõzõn sayõsõ milyonlarla an- latõlmõyor mu? Cumhuriyet’ten uzak duruyorsanõz, size õşõğõ, õsõsõ nasõl ulaşsõn? Mustafa Balbay, ‘Cumhuriyet’in okur sayısı üç ka- tına çıksa, ülkemizin görünümü değişir.’ derdi. İlhan Selçuk içeri alõndõğõnda Cumhuriyet’in satõşõ üç katõnõn üstüne çõkmõştõ. Sayõn Selçuk özgürlüğüne kavuşup bu durumu öğrendiğinde, ‘Öyleyse ben yine içeri döneyim’ espirisi- ni patlatmõştõ. İlhan Selçuk’lar, Mustafa Balbay’lar içeri alõnmadan da bu gerçekleşir. Cumhuriyet’i ilk kez eline alan bazõ okurlarõn ortak görüşüdür: ‘Cumhuriyet ağır gazete!’ Ağõr- lõğõ içindeki bilgiden geliyor. Ek- leriyle birlikte elli sayfanõn üstün- deki diğer gazeteler terazide daha ağõr çeker… Sen çok yaşa Cumhuriyet. Cumhuriyet’in Ağõrlõğõ... Nusret ERTÜRK mumtazsoysal@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear