25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Toplumsal Yüzleşme Birbiri ardınca kamuoyuna yansıyan kadın ve çocuklara yönelik toplu tecavüzler, cinayetler, kaçırmalar, ölümle sonuçlanan ev içi şiddet olayları toplumumuzun sağlıklı bir yapıya kavuşamadığını gösteriyor. Bu durumun pek yadırganacak bir yanı yok, çünkü belli ölçüde de olsa yerel-toplumsal özdenetimi olası kılan feodal yapı çözüldükçe içinde barındırdığı pislikleri dışarı atıyor. Bilindiği gibi feodal toplum yapısının temel göstergelerinden biri, hatta başlıcası kadının bir ‘meta’ olarak görülmesi, erkeğin her türlü hizmetine koşulan ikinci sınıf insan olarak değerlendirilmesidir. Daha önce de bu köşede birçok kez altı çizildiği gibi kapitalist üretim ilişkileri ülke genelinde başat konuma geçse de Türkiye’nin kendine özgü toplumsal koşullarında kendi özgün üstyapısını kuramamakta, gelenek, töre vb. gibi feodal düzenin üstyapı kurumları yozlaşmış haliyle toplum hayatına belirleyici bir biçimde egemen olmakta, yön vermektedir. Bu üstyapının egemen olup yönlendirdiği toplumsal anlayışta kadının bir ‘hizmet metaı’ olarak görülmesi gerçeği değişmemektedir. Burada İslam dininin kadın aleyhine yorumlarının büyük etkisinin olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Salt ahiret düşüncesinde bile kadınlar için öngörülen görevler sözü edilen ‘hizmet metaı’ gerçeğini ortaya koymaktadır. Aşağıda yer alan görüşler İslami çevrelerde sözü geçen bir din adamı olan Ali Rıza Demircan’ın ‘İslama Göre Cinsel Hayat’ adlı kitabından alınmıştır: “Cennette bekâr kişi kalmayacaktır. Cennetliklerin en alt derecesine 72 kadın verilecektir. Mümin günde 100 bakire ile cinsi münasebette bulunacaktır. Cennette kadınlar cinsi münasebette bulunduktan sonra yine bakire olacaklardır.” “Cennetlik erkeğe 100 erkek kuvveti verilecektir. Cennete girenler 33 yaşına döndürülecektir.” Bu satırlarda da görüleceği gibi kadının bu dünyada da, ahirette de yeri değişmemektedir. O, bu dünyaya erkeğe hizmet için gelmiştir, bu görevini cennetin sonsuzluğunda bir erkeğin 72 kadınından biri olarak sürdürecektir. Kitabevlerinde, cami önlerinde bu kitabın yüzlerce benzeri satılmaktadır. Bu yayınları salt yetişkinler değil çocuklar da okumaktadır. Kadını ‘her iki dünyada da’ bir ‘cinsel nesne’ olarak gösteren bu tür kitapları okuyan erkek çocukların, gençlerin, yetişkin erkeklerin karşı cinsi kendileriyle eşit bireyler olarak görmeleri olası mıdır? Şu satırlar da sanırız eşitlik konusunda bir fikir verebilir: “Genç yaşlarda ve evliliğin ilk dönemlerinde pek çok erkek bir gecede birden fazla cinsel temas isteğinde bulunabilir. Bu nevi istek genç ve sağlıklı bir kadında da görülebilir. Fakat bu, bir iki gece için olabilir. Bir kadında uzun süre günde pek çok defa cinsel temas arzusu duyulması normal bir şey değildir. Bu, bazı rahatsızlıkların işaretidir.” (www.islamdefteri.net) Erkekte bir sağlıklılık belirtisi olan cinsel arzu yoğunluğu söz konusu kadın olunca ‘bir rahatsızlık işareti’dir. Bu tür görüşler, yorumlar toplumu nereye götürür, üzerinde düşünülmelidir. Ancak tüm yönleriyle ele alınıp irdelendiğinde toplumsal sağlıksızlığın tanıları doğru konabilir, dolayısıyla uygun tedavi yöntemleri belirlenebilir. Bunun için de toplum ürkmeden, korkmadan kendisiyle yüzleşmelidir. Kurtuluş kapalı toplumun kendini açması, saydamlaşmasındadır. Korkunun ecele yararı yoktur. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Kastamonu Üniversitesi’nde yapõlan “Köy Enstitüleri’nin 70. Yılı Sempozyumu”nda Va- li Mustafa Kara’yla birlikte son yõllardaki “tarihsel mekân- ları yaşatma” çabalarõnõn ürünü olan “Kurşunlu Han Oteli”nin taş avlusunda oturduk, kentin “kimlik değerleri”ni konuş- tuk... Gerçi Kastamonu’nun da üye olduğu Tarihi Kentler Birliği, (TKB) kültürel mirasa önce “be- lediye”lerin sahiplenmesini amaçlõyor; ancak bu ilin gelene- ğinde “valiliğin” çok özel bir ye- ri var. Önceki valilerden Enis Yeter, 1997-2003 yõllarõnda 60’tan faz- la konağõn restorasyonunu sağ- layarak “koruma rekoru” kõr- mõştõ. Müzelerden sanat mer- kezlerine uzanan kültür hizmet- leriyle, TKB’nin 2000’deki ku- ruluşundan önce “karar top- lantısı”nõ da ağõrlamõştõ.. Aynõ duyarlõlõğõn Kastamo- nu’da adeta “gelenek”selleştiğini Vali Kara’nõn projelerinden an- lõyoruz. “İki acil işimiz var” di- yor: “Kale’nin çevresini aç- mak ve sanayi sitelerini kent dı- şına çıkartmak..” Kastamonu Kalesi kente hâkim tepedeki etkileyici konumuyla geçmişin en görkemli anõtõ ol- masõna rağmen çevresini saran “uygunsuz” yapõlaşmaya yõl- lardõr müdahale edilememiş... Valinin bu yüz kõzartõcõ görü- nümü gidermeyi “acil” işlerin ilk sõrasõna koymasõ, uygarlõk mi- rasõna verdiği önemi kanõtlõyor. Görmüş geçirmiş Kastamonu’ya asla yakõşmayan sanayi sitele- rinden “arınmak” da aynõ bi- lincin öncelikleri arasõnda... ‘Apartman ormanı’ Kurşunlu Han’da konakla- yarak Kastamonu’yu yaşamak ne kadar güzelse, son yõllarda daha da yaygõnlaşan, hatta yeşil ya- maçlara tõrmanan “apartman ormanları” da o kadar “ürper- tici”... Kentin içinden geçen Kara- çomak Deresi’ndeki yeşil kuşak düzenlemesi; tarihi köprülerin çağdaş yaşamla kucaklaşmasõ; Nasrullah Camii’ni çevreleyen meydan ve sokaklarda geçmişe saygõlõ uygulamalar da beledi- yenin “özen”li olduğunu kanõt- lõyor... Ancak insan, aynõ özeni “yeni yapılaşma”da da arõyor... Ne var ki hemen tüm kentle- rimizi sarmalayan kişiliksiz rant kuleleri Kastamonu’yu da tutsak almõş. Siyasal Bilgiler Fakülte- si’nde (SBF) yarõm yüzyõldõr “kentbilim”(şehircilik) dersi ve- ren Prof. Dr. Cevat Geray ile Prof. Dr. Ruşen Keleş’e sem- pozyumda sormuştum: “Vali adaylarına şehircilik öğreti- yorsunuz, ama imar yetkileri yok; asıl, belediye başkanları- na ders vermeniz gerek- mez mi?” Üstelik valiler beledi- yeleri hemen her konuda denetleyebilirlerken, tek karõşamadõklarõ alan “imar”!.. yani SBF’de öğrendiklerini uygulaya- madõklarõ gibi, yerel yö- neticileri “yapı yoğun- luklarını arttırmayın ki kentiniz yaşanılır kal- sın” diye uyarma haklarõ bile yok... Denebilir ki Türkiye’de yerel yönetim özerkliği, sadece “ya- pılaşma kararları”nda geçerli. Dünyanõn tüm ülkelerinde “bi- limsel denetim”le uygulanan kent planlamasõnõ tümüyle “ye- rel seçilmişlerin rant hevesle- ri”ne teslim etmek “demokrasi” sanõlõyor. Böylece en küçük be- lediye, ülkenin en büyük binasõ- na en olmadõk yerde izin ver- meye yetkiliyken, valilere bile sa- dece seyretmek düşüyor... Ne var ki Kastamonu Valisi Mustafa Kara, bu “tuhaf” duru- mu “hukuk devleti”yle aşmanõn örneğini de sergiliyor. Kentteki kimi imar keyfiliklerine karşõ “kamusal sorumlulukla seyir- ci kalmamak” için izlediği yön- tem “yargı denetimi”ni etkin kõlmak... Özel İdare’deki mimar ve mü- hendislerden oluşturduğu “imar denetim komitesi” belediye meclisi’nin imar ve planlama kararlarõnõ inceliyor; şehircilik il- kelerine aykõrõlõk varsa, iptal da- vasõ açõlõyor... Bu tutumun belediye başkanõ- na da yardõmcõ olduğunu belirten Vali Kara diyor ki: “Böylece başkan da meclisin muhtemel uygunsuz isteklerine karşı va- liliğin dava açabileceğini anım- satarak, kente zarar verecek imar tekliflerinde ısrar etme- melerini sağlayabiliyor.” Ne diyelim, darõsõ diğer kent- lerimizin başõna... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kastamonu Valisi’nin İmar Denetimi ekinci@cumhuriyet.com.tr 28 NİSAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 AKP’den anayasa paketinde ahlaksız teklif. Ulemadan tasdikli mi! Ampul Işık İşgüden: “AKP 1 Mayıs 1977 Taksim katliamının aydınlatılmasını istemiyor. Ampul de dibini aydınlatmıyor!” Bedelli Cengiz Dündar: “Recep ‘askerlik yan gelip yatma yeri değil’ derken ‘beleşe olmaz’ demek istiyor. Ücretini ödeyen 30 gün tam pansiyon rezervasyon yaptırmalı!” Değişim Hilmi Kayıhan: “İktidar yargıyı tepeleyip rejimi değiştiriyor, muhalefet yargı gözetiminde yapılacak seçimle hükümeti düşüreceğine inanıyor!” YağmurDeniz Emperyalizmin çekirdek yalanı TÜRKİYE üzerine oynanan emperyalist oyunlardaki “çekirdek yalan”dan söz ediyor Bülent Esinoğlu: “Çok değil, üç dört yıl önce, yere tüküren kişiyi eleştiren sözde aydınlar ‘Bu kafa ile Avrupa’ya girilir mi’ derdi. Propaganda öyle sürdürüldü ki, herkes sahiden Avrupa Birliği’ne gireriz sevdasına kapıldı. Ağzını açanların birinci cümlesi, AB üyeliğine giriş koşullarını açıklayan ifadeler ile doluydu. Her türlü halk karşıtı kanun ve yönetmelikleri çıkaranlar ‘Avrupa şartları’ diyordu. Oysa AB üyelik projesi emperyalist bir projeydi ve emperyalizmden demokrasi gelmezdi. Gelmedi de! Artık AKP bile ‘Avrupa şartı’ derken bir söylüyor, iki düşünüyor. Aslında, AB üyeliği, Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Kıbrıs açılımı hepsi bir tek projenin, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin parçalarıydı. Savaş bitmedi. Hatta yeni başladı diyebiliriz. Bundan önceki safhalar, Amerika'nın zemin oluşturma çalışmalarıydı. Halkımız bu döneme, Cumhuriyet mitingleri ile cevap verdi. Meclis’teki muhalefet bu mitinglere zamanında önderlik etseydi, Batı ve işbirlikçileri bu kadar yol alamazlardı. Muhalefet uyanmakta gecikti! Çekirdek yalan, yani Ergenekon tertibi de tıpkı AB propagandası gibi yok olup gidecek!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Adalet Bakanı Ali Dibo pardon Sadullah Ergin’in şahsında AKP-FG koalisyon hükümetine haksızlık yapıyor! Dibo pardon Ergin’in CHP’nin Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açmaması koşulu ile anayasa paketini maddelere ayırarak halk- oylamasına götürme önerisini Baykal’ın “ahlaksız teklif” olarak nitelemesi, civanımın padişahı Fatih Sultan Recep’in buyurduğu gibi “çok çirkin” bir tavırdır. Bir siyasi partinin kuruluşundan beri uyguladığı genel siyaseti, Hollywood’un seks kokan ihtiras dolu filmlerinden “Ahlaksız Teklif”e benzetmek en azından demokrasiye saygısızlık ve en kötüsü “milli irade”ye inançsızlıktır. Her türlü teklifi almak, her türlü teklifi önermek, teklifler üzerine pazarlık yapmak küresel dünyamızın serbest piyasa ekonomisinin ve siyasetinin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bu durumu inkâr etmek demokrasiyi inkâr etmek demektir. İnsan hafızası unutmakla sakat olabilir... AKP’nin, Washington’da yürütülen çok sıkı siyasi pazarlıklar sonunda kurulup iktidara gelmesinin, iktidarda suyu kaynadığı zaman “deliğe (hela çukuruna) süpürmeyin, kullanın” pazarlığı ile varlığını sürdürmesinin, Türk siyasetinin olduğu kadar dünya siyasetinin de sayfalarına altın harflerle yazıldığı unutulmamalıdır. Bırakın genel siyaseti AKP-FG koalisyon hükümetinin açılımlarda, saçılımlarda yürüttüğü gurur dolu pazarlıklara da mı “ahlaksız teklif” diyeceğiz? Bugün Meclis’te alt tarafı rejimi değiştirmeye yönelik bir altyapı hazırlığı olarak anayasa değişikliği paketi görüşülmektedir. Görüşme karşılıklı olur. Karşılıklı görüşmede pazarlık yapılmasından daha olağan ne olabilir! Ancak hayatında ”demokrasi tramvayı”na binmemiş, tek parti zihniyetini üzerinden atamamış siyasilerin bunu anlaması hiç kolay değildir! Bir teklif götürülmesi üzerine CHP kendini fasulye gibi nimetten sayabilir. Ama bunun MHP’si vardır, BDP’si vardır. MHP hazımsızlık gösterebilir. BDP isteksiz davranabilir. Lakin para ile imanın kimde olduğu bilinmediği gibi demokrasi aşkı ile memleket aşkının kimde olduğunu da kimse bilemez. Durmak yok pazarlığa devam! Ahlaksız Teklif HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Güney Amerika’da yetişen bir kaktüsten elde edilen ve “ej- der meyvesi” de denilen meyve. 2/ Düz ve geniş ara- zi... Tatlõ, tuz- lu, ekşi ve acõ tatlar dõşõnda kalan beşinci tat. 3/ Otlak... Ölüm cezasõ. 4/ Kõrmõzõ mercimekle yapõlan bir tür çorba. 5/ Gü- neş doğmadan ön- ceki alaca karanlõk... Futbolda sayõ. 6/ Ateş... Yiğitlerden ve yiğitliklerden söz eden. 7/ Sõnõr bo- yu... Uçurum. 8/ “Çavuşkuşu, hüthüt” gibi adlar da verilen bir kuş... Evrensel alõcõ olan kan grubu. 9/ Cehen- nem... Bir müzik yapõtõnõ oluşturan notalarõ ses- lendirme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Amerika’ya özgü, pembe beyaz etli ve ekşi bir meyve... Köpek. 2/ “Büve” de denilen, kan emici bir sinek... Suyun üstünde yüzen bir tür bü- yük şamandõra. 3/ İskambil kâğõtlarõnõn atasõ sa- yõlan desteye ve bu deste kullanõlarak bakõlan fal- cõlõk yöntemine verilen ad... Bahçelerin yeşil- lendirilmesinde kullanõlan küçük bitki. 4/ Bilgi- li, haberli... Bir gösterme sõfatõ. 5/ Derviş selamõ... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. 6/ Etken... Akde- niz yöresine özgü bitki topluluğu. 7/ Bir kimse- yi ya da bir olayõ anõmsatan nesne. 8/ Güney Ana- dolu’da bir dağ... Utanç duyma. 9/ Parola... Tropikal Afrika’da yetişen bir orman ağacõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç A M A L T I A A D E T A Ş A R R A T E K I Y A P R İ Y A K A R A R O Z Ö Z L A N O M R M A T A M A Ü R E M A L A K I T A Y E N İ K H A K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Kurşunlu Han artık “otel”...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear