23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2010 PAZARTESİ 14 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Eğitimli Azõnlõk ile ‘Eğitimsiz Çoğunluk’ Günümüzde, geri kalmõş ülkelerin eğitim sistemi, “eğitim- siz çoğunluk” oluşturmaya programlanmõştõr. Gelişmiş ülkeler ise, eğitim sistemlerini, “eğitimli ve nite- likli bireyler” yetiştirmeye yönlendirmiştir... Geri kalmõş ülkelerin yöneticileri bu yüzden, eğitim sis- temlerini, dinsel kavramlarõ ve kurallarõ öne çõkarõp, “hura- felerin” önünü açarak, eğitimsiz kalabalõklar yetiştirilmesine dönük olarak düzenlemeye çalõşõrlar. Eğitimsiz kalabalõklarõn yönetilmesi, eğitimli bireylerden olu- şan “nitelikli azınlıkları” yönetmekten çok daha kolaydõr. 1923’te Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlayan Türkiye’yi eği- timli ve nitelikli yurttaşlardan oluşturma yarõşõ, 1950’den son- ra terk edilmiş ve Türkiye, “eğitimsiz çoğunluk” yetiştirme- ye özendirilmiştir. 2005 yõlõnda gelişmiş ülkeler düzeyinde 34 ülkeyi içeren bir araştõrmada, “Darwin’in evrim kuramının” doğru olduğunu kabul edenlerin oranõ yüzde 27 ile en düşük olan ülkenin Tür- kiye olduğu aktarõlmaktadõr. Türkiye’den sonra ikinci sõraya, yüzde 40 oranõ ile, “akıllı tasarım” akõmõnõn ortaya çõktõğõ ABD yerleşmiştir. (**) “Akıllı Tasarım argümanı tüm canlı organizmala- rın aşağı yukarı günümüzdeki halleri ile bir akıllı tasarımcı tarafından tasarlandığını görüşünü benimser. Akıllı tasa- rım kuramını benimseyenler, çoğunlukla bu tasarımın ki- min tarafından yapıldığını açıklamaktan özenle kaçınır, her- hangi bir tek tanrılı dinin tanrısının ismini telaffuz etmezler. (…) Bunun nedeni kısmen, Akıllı Tasarım’ın okullarda ev- rim teorisine bilimsel bir alternatif olarak okutulmasını sağ- lamaktır. Akıllı Tasarı’mın önderliğinin yapıldığı ABD’de din reklamının yapılması ve dinin yaygınlaştırılmaya ça- lışılması anayasaya aykırıdır. Gelişmiş Avrupa devletlerinde evrimin doğru kabul edilme oranları Türkiye’den ve Amerika’dan çok daha yüksektir. İzlanda da halkın yüz- de 80’inden fazlası, Danimarka, Fransa, İngiltere, Japon- ya’da yaklaşık yüzde 80’i evrimi kesin olarak doğru kabul etmektedir (…)” (**) Kaynak: Vikipedi Charles Darwin’in 200. doğum yõldönümü anõsõna 2009 yõ- lõ, UNESCO tarafõndan “Darwin yılı” ilan edildi. Çağdaş eğitimi dõşlayan ve Darwin kuramõnõ da tümüyle tar- tõşmasõz yok sayan bazõ İslam ülkeleri, bunun karşõlõğõnõ, 1948’de kurulan İsrail’e karşõ girdikleri savaşlarda başarõsõz ka- larak almõştõr. 14 Mayõs 1948’de, Ben Gurion’un başkanlõk ettiği Yahu- di Milli Konseyi, Tel Aviv kentinde, İsrail devletinin kurul- duğunu dünyaya duyurur. İsrail devletini içine sindiremeyen, “Arap dünyası”, (Mõ- sõr, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak) birlik olup İsrail’in üzeri- ne saldõrõr. 1967’de, İsrail’le, Arap ülkelerinden Mõsõr, Ürdün ve Suri- ye arasõnda savaş yeniden başlar. Bu üçüncü savaşa, Irak, Suu- di Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardõmõyla katõlõr. Başlamasõyla bitmesi bir olan Üçüncü Arap-İsrail Savaşõ’na, “Altı Gün Savaşı” adõ verilir. 6 gün süren bu savaş, “dünyanın en kısa süren savaşı” olur ve İsrail’in üstünlüğü ile son bu- lur. Arap ülkeleri içinde Mõsõr’õn en güçlü ve en güvenilir orduya sahip olduğu sanõlmaktadõr. Ancak savaşta en ağõr yenilgiye uğrayan Arap ülkesi, Mõsõr olur. İsrail ordusu karşõsõnda, Arap devletlerinin askeri gücünün yenik duruma düşmesi, Arap dün- yasõnda “milliyetçilik” duygusunu “uyandırmış” ve Arap mil- liyetçiliği hareketini başlatmõştõr. Aslõnda, Altõ Gün Savaşlarõ, çağdaş eğitimle yetişmiş “eği- timli azınlık” ile çağdaş olmayan eğitimle yetişmiş “eğitim- siz çoğunluk” arasõnda geçen bir savaştõr. Yeniçeri Son general ve asker tutuklamaları, ressam ve araştırmacı yazar Celal Binzet’in Nisan 2007 tarihli Artist dergisinde yayımladığı bir makaleyi getirdi aklımıza. Binzet, yazısında Türkiye’de 2005’te tek sayı olarak yayımlanmış, ABD kökenli “Yeniçeri” adlı resmi romandan söz etmişti: Yeniçeri, günlük yaşamda Superman, Batman ve Örümcek Adam gibi sıradan bir insan. Ankara Numune Hastanesi’nde görev yapıyor. Zor durumlarda, yine diğerleri gibi Yeniçeri giysisine bürünerek ortaya çıkıyor. Binzet, yazısında Yeniçeri’nin giysisine özellikle dikkat çekmiş: “Şalvar, uzun kollu üst elbise, kukuleta ve peçeyi tamamlayan eldivenle çizmeler... Yalnızca gözlerin açıkta bırakılarak saçların sıkıca örtülmesi... Yeniçeri, dış görünüşüyle tarikat kurallarına göre giydirilmiş(!) tesettürlü bir kahraman modeli oluşturur. Ayrıca, sağ elde kılıç, ötekinde büyük bir kitabın çizimiyle söz konusu anlamın kuvvetlendirildiği dikkatleri çekiyor. Göğüs üzerine yerleştirilmiş büyük bir ay- yıldızlı bayrak motifi Yeniçerimizi günümüz Türkiye’siyle ilişkilendiriyor. Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi olan bayraktan başka bir şey değil. Her koşulda elde taşınan kitabın, olağandan büyük boyutu ve ciltli yapısıyla, sıradan bir kitap olmadığına işaret ediliyor. Yeniçeri’den başka dört kahraman - Batman, Aquman, Harika Kadın ve Fener- daha var başrolde. Daha doğrusu, Balkanlar, Ortadoğu ve Türkiye sözlerinin kullanıldığı öyküde Batman başkanlığındaki ‘Adalet Birliği’ adlı bir barış gücü (!) koalisyonuna Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye adına Yeniçeri de katılarak vurucu güç kadrosu tamamlanıyor.” Yeniçeri ve 4 ABD kökenli kahramanın çizgi romandaki görevlerine gelince. Celal Binzet, onun altını özenle çizmiş: “Öyküye göre, kendisine yardım etmesi için Türk Generali Kâzım Anka tarafından çağrılan İblis yaşamını ancak bir başkasının gövdesine girerek sürdürebilmektedir. Kendi vücudunun kullanılmasını öneren General, bunun karşılığında Türkiye’nin yöneticisi olmak isteğini açığa vurur. Deyim yerindeyse ‘inanmış bir Yeniçeri’yle simgelenen varlığın İblis tarafından ele geçirilebilmesi için öncelikle ‘General’de yaşaması gerektiğinin -generalin ele geçirilmesinin- zorunluluğu işleniyor öyküde. Şeytanın yok edilebilmesi için Tanrı önünde yere kapaklanan Yeniçeri’nin kılıcıyla kendini öldürmesi sürecine döndürülüyor serüvenin akışı. Anılan bölüm İslami güçlerle silahlı kuvvetler arasındaki ilişkilerin simgesel anlamda metaforundan başka bir şey değil. Koalisyon güçleri ortaklarını gerisine alarak öne çıkan Yeniçeri’nin generale ‘Sen Müslümanlığın ve ülkenin yüz karasısın Kâzım!’ şeklinde seslenişini kurtuluşu bireysel güçte gören ve ona tapınan ‘içteki gücün’, kendi ülkesinin ordusuna karşı duruşu, kimse için yabancı değil bugün. Hele bu koalisyon ortaklarının Atatürk barajı bölgesine giderek savaşmalarını anlamak da zor değil. 1990’lardan itibaren Ortadoğu’da uygulanan işgal ve kıyım politikaları göz önüne alındığında ve Türkiye’nin bir aracı olarak kullanılması sürecinde ‘Yeniçeri’, kültürel bir altyapı hazırlama malzemesi işleviyle donatılmış. Büyük Ortadoğu ya da Genişletilmiş Ortadoğu politikaları denilen işgal ve ülke kaynaklarının kullanımına yasal kılıf hazırlama sistemi için ulusallık yerine Osmanlılık projelerini kotaran anlayışı yaşama geçiren bir rol üstlenmiş bu çizgi roman.” Yeniçeri, “asimetrik psikolojik harekât” dediklerinden yalnızca biri olmalı. Başbakan Okusun Diye Gazeteci Bedii Faik’in, 22 Aralık 1959’da Dünya gazetesinde yayımlanan yazısından: “Her şeyi halk efkârından saklamak, bir defa mümkün değildir, olsa da ne çıkar? Türk gazeteleri bembeyaz sayfalarla çıkartırsın, radyoda istediğin haberi yaydırır, istemediğini tutarsın... Peki sonra? Yabancı, yazar; yabancı söyler ve yıllara varan bir didinme sonunda ancak kazanılır gibi olmuş ne kadar itibar yapısı varsa, hepsi teker meker yıkılmaya başlar! Türk okurlarının, bütün gazete başlıklarını kendi muhayyilelerinin mahsulleriyle doldurulması da ayrı. Nitekim, hiçbir makale, hiçbir havadis, o boşluklar kadar ağır değildi ve olamazdı. İnat ve gurur yüzünden bu derece basit hakikatleri dahi göremeyecek hale gelmiş olanlar, hiç şüphesiz kendilerine de kötülük etmektedir. Gözlerindeki kibir perdesi kalktığı gün, bunu anlayacaklar ama, o zaman vakit öylesine geçmiş ve o iş o derecede çatallaşmış olacak ki, bu pişmanlığın yüreklerine doldurduğu korla, ruhlarındaki buzları dahi eritemeyecekler! Biz yanıyoruz yanıyoruz, gene en fazla Demokrat Parti’nin müstakbel muhalefetine ait şansları dahi şimdiden yitirmeye başlamasına yanıyoruz. Zira bu inat ve kibir, sadece bir partiyi iktidardan düşürmekle kalmaz, muhalefette de duramayacak, dikilemeyecek hâle getirir.” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Şuna ‘Milli İrade’ Demeyin, Lütfen! Hükümet, 60 günlük hazırlık dönemine ilişkin tasarıyı TBMM’ye onaylatarak kısa süreli halkoylamalarının yolunu açtı. Bu dolaysız demokrasi yöntemini kullanarak dilediği yasa değişikliklerini gerçekleştireceğini düşünüyor. Kendilerince akıllı bir yol; Başbakan bu yolu ‘milli irade’ olarak tanımlıyor. Televizyon kameraları önünde bu tanımlamayı yaparken takındığı yüz anlatımına bakılacak olursa, söylediklerine gerçekten inanmışçasına bir görüntü veriyor. Oysa işin gerçeği bu değil! Çünkü kapitalizm öncesi düşünce sistemlerinin egemen olduğu toplumlarda ‘halkoylaması’nın, sonucu başından belli bir yöntem olduğu biliniyor. Bu tür toplumlarda ‘milli irade’ kavramının ‘demokrasi’ ile eşdeğerliliğini savunmak olası değil. 12 Eylül 1980 darbesine yasallık kazandıran, seçmenlerin yüzde 92’sinin ‘evet’ oyu verdiği halkoylaması bunun somut bir örneği değil midir? Ya da üzerimize ‘anayasa’ adı altında bir deli gömleği giydiren o halkoylamasını ‘milli iradenin tecellisi’ olarak kabul edebilir miyiz? ‘Milli irade’nin Türkçesi ‘ulusal istenç’tir. Bu da demokratik toplumlarda bireylerin hiçbir baskı altında olmaksızın özgürce geliştirdikleri düşüncelerini toplu olarak oy’a dönüştürdükleri bir yöntemin ortaya koyduğu sonuç anlamına gelmektedir. Bu bağlamda ne Türkiye demokratik bir ülkedir ne de toplum bireysel özgürlükleri ve demokrasiyi içselleştirme şansına sahip olmuş insanlardan oluşmaktadır. Unutmayalım, biz hâlâ iktidar politikacılarının ‘odunu aday gösterseler’ halkın o odunu milletvekili yapacağını söyleyebildiği ya da bir Başbakan’ın partisinin milletvekillerine dönüp, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz!’’ diyebildiği bir ülkede yaşıyoruz. ‘Ulusal istenç’in halkoylaması yoluyla belirlenebilmesi için o ülkede olmazsa olmaz koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Uluslaşma sürecinin tamamlanmış olması, burada birincil önem taşımaktadır. Bu süreç Türkiye’de tamamlanamadan İslamın üstyapı kurumlarında belirleyici bir olgu olarak ortaya çıkmasıyla kırılmıştır. Bilindiği gibi, uluslaşma süreci sonunda ortaya çıkan ‘ulus’ ve ‘ulus bilinci’, kapitalizmin gelişme düzeyine bağlı olgulardır. Klasik toplumbilimsel çıkarımlarda bir ülkede altyapıyı oluşturan üretim biçimi/ilişkileri (bu durumda kapitalizm) işleyen süreçte kendine özgü hukuk, ahlak, sanat, kültür, toplumsal yaşam biçemi vb. üstyapı kurumlarını yaratır. Toplum alt ve üstyapının birbirleriyle etkileşiminin düzeyine bağlı olarak gelişir. Türkiye’de ise altyapısı ve üstyapı kurumlarıyla kapitalizm öncesi üretim biçimi/ilişkileri olan feodalizmin çözülme sürecinin hızlanmaya başladığı noktada, muhafazakâr partiler tarafından doğası gereği bir dogmalar bütünü olan ‘din’ devreye sokularak bu süreç kırılmıştır. Bugün başta kapitalistleşme sürecinin hızlı işlediği Orta Anadolu kentlerinde bile toplumsal, siyasal, kültürel yaşamı yönlendiren üstyapı kurumları kapitalist/liberal değil, feodal niteliktedir. Ne altına vahşi kapitalizmin, üstüne de dayatmacı feodalizmin egemen olduğu Orta Anadolu’nun ‘ucube’ sosyo-ekonomik/kültürel yapılanmalarında, ne de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hâlâ egemenliğini sürdüren feodal şeyh/şıh/ağa düzeninde bir doğrudan demokrasi yöntemi olan halkoylaması için gerekli koşulların varlığından söz edilebilir. Dolayısıyla olası bir halkoylamasının sonuçlarından ‘milli iradenin tecellisi’ diye söz etmek doğru değildir. Ulusun, ulusallığın bilincinde olmadığı yerde istenci de olamaz. Birkaç yıldır bu ülkede su yüzüne çıkan çatışmanın bir nedeni de bu değil midir zaten? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Değişmedi Balbay cezaevine girdi gireli, hiçbir şey değişmedi: Stratejik ortak, bize soykırımcısın diyor... Soykırımcı diyen, açılımcı model ortağını destekliyor. Model ortak da paslaşmalar yaparak geniş açılımını tamamlamak üzere cezaevlerini dolduruyor. Kardeş kardeş geçinip gidiyorlar... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlõ dev- letinin yargõ sis- teminde şeyhü- lislamdan sonra en yüksek gö- revli. 2/ Şõk, lüks ve göste- rişli giyim tar- zõ... Bir Asya ülkesinin baş- kenti. 3/ Bir va- di ya da õrmak üstüne kurulan yük- sek ve uzun köprü. 4/ Mersin’in Silifke il- çesinde antik bir kent... Dava. 5/ Kali- te. 6/ Akõl... Temeli taklide dayanan söz- süz oyun... Sodyum elementinin simgesi. 7/ Keçi kõlõndan hay- van çulu, yem torbasõ gibi şeyler dokuyan kimse... İtalya’nõn en uzun õr- mağõ. 8/ Şekerkamõşõndan elde edilen bir içki... Müj- deli haber. 9/ Eski dilde gökbilim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Astronomide, iki ya da daha çok gökcisminin görünürde rastlaşmasõ ya da birbirinin önünden geçmesi. 2/ Safran, amber ve misk karõştõrõlarak yapõlan güzel bir koku... Kuran’õn bölünmüş ol- duğu yüz on dört bölümden her biri. 3/ Zarar... Yayla ya da bahçe kulübesi. 4/ Avuç içi... Din adamlarõnõn simgesi sayõlan başlõk. 5/ Hastayõ sa- kinleştirmeye yarayan ilaç. 6/ Faiz... Bir nota. 7/ Biçimler, şekiller... Bir tür kek. 8/ Radyum ele- mentinin simgesi... Asur krallõğõnõn başkenti. 9/ Trabzon’un bir ilçesi... Satrançta bir taş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A H A N N E B İ U L A Ç E L E K L İ R A F E L İ U Z A F İ S P E R S S T O K A M M E D O B A D A R Ş E N E K A R L A O S K A R A L A H N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear