Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
8 MART 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
AKP’yi Destekleyenlerin
Temel Görevi
“Mustafa Balbay, Ergenekon soruşturması
kapsamında tutuklanmasının ardından tam bir
yıldır adaleti bekliyor. Benzer dava ve
soruşturmalarda bazı şüphelilerin ‘delilleri
karartma’ ya da ‘kaçma’ şüpheleri olmadığı için
serbest bırakılmalarına karşın Balbay’ın hâlâ
tutuklu olması” çok garip, anlaşılması zor bir
durum.
Bu garipliğin arkasında yatan mantık
üzerinde düşünürken, gözüme, Hannah
Arendt’in The Origin of Totalitarianism (1951)
(Totaliterliğin Kaynakları) başlıklı çalışmasının
ilk kez İbraniceye çevrilmesi münasebetiyle,
Prof. Sholomo Avineri’nin kaleme aldığı
yorumu takıldı (Haaretz 03/03/2010). Arendt’in
kitabı, totaliter rejimlerin özgünlüklerini
düşünürken çok yararlandığım bir yapıttır.
Solda pek ilgi görmedi
Arendt’in kitabı solda pek ilgi görmedi. Bu
ilgisizliğin arkasında iki önemli neden var.
Birincisi, sol gelenek başta Troçki, Gramsci
olmak üzere faşizmi çözümleyen çok güçlü
yapıtları içeren geniş bir yazına sahip.
Bunlardan fırsat bulup da Arendt’i okumak
kolay değil.
İkincisi, Arendt’in faşizmi ve komünizmi (ama
esas olarak Stalin dönemi Rusya’daki rejimi)
birlikte ele alarak irdelemesi kitabının kötü bir
üne sahip olmasına yol açtı. Solun tepkisi tabii
ki haklı. Zizek’ın işaret ettiği gibi, faşizm
(nazizm) daha baştan, insanlık düşmanı,
soykırım yapmaya niyetli ve militarist olarak
doğan, kapitalizmi, en temel çelişkisini zorla
bastırarak korumayı amaçlayan, yıkılana kadar
da bu amaçlarını büyük bir başarıyla
gerçekleştirmiş bir proje. “Her şeyin olduğu
gibi kalması için her şeyi değiştirmeyi
amaçlayan”, “kötü” bir proje faşizm.
Komünizm ise insanlığı baskı ve sömürüden,
militarizmden kurtarmak amacıyla yola çıkan
bir proje. Zaman içinde tarihsel koşulların da
etkisiyle, Stalinizmin “kötülüklerini” üretmiş
olması, baştan planlanmış doğal bir sonuç
değil, bir sapma. “İyi” başlamış, saparak
“kötü” bir yerde çökmüş bir proje. Faşizm
amacına ulaştığı için çöktü. “Komünizm” ise
ulaşamadığı için…
Ancak Arendt’in çalışmasında bu hataların
yanı sıra, kapitalist dönemde şekillenen,
bizzat kapitalizm tarafından üretilen yeni tür
totaliter rejimlerin kaynaklarını önceden
tanımaya ve doğasını kavramaya yardımcı
olacak önemli çözümlemeler de var. Arendt’in,
liberal demokrat bir felsefi ve siyasi çizgiye
sahip olması, yapıtının öncelikle bu kesimde,
özellikle “Soğuk Savaş” döneminde büyük
kabul görmesine yol açmıştı. Bu nokta önemli,
çünkü tüm zaaflarına karşın bu çalışmada
totaliter rejimlere ilişkin yapılan
çözümlemelerden hareketle bugün kendine
liberal diyenleri ya da demokrasi projesi adına
totaliter eğilimleri destekleyenleri, onların
konuştukları dilin içinde kalarak uyarmaya
çalışmak olanaklı.
‘Yeni tür bir tiranlık’
Prof. Avineri’nin yorumuna koyduğu “Yeni tür
bir tiranlık” başlığı, yukarıda değindiğim
nedenlerden dolayı, bence çok uygun. Avineri,
Arendt’in kitabının liberal düşünce açısından
önemini saptadıktan sonra, belki de kendi
konumu itibarıyla haklı olarak, öncelikle yapıtta
Yahudi sorununu tartışan bölümlerde tüm
Yahudileri zengin bankacılara, finans sektörüne
indirgeyen saptamaların yanlışlığıyla, bu
yanlışlığın kaynaklarıyla hesaplaşmaya ağırlık
veriyor.
Ama Arendt’in yeni bir tür tiranlık (tek adam
diktatörlüğü) modeline ilişkin kimi aydınlatıcı
çözümlemelerine de değinmeyi ihmal etmiyor.
Hannah Arendt’e göre totaliter hareketler,
kitlelerin, geleneksel toplumsal koşullar
çözülmeye başladığında, içine düşmeye
başladıkları psikolojik duruma bir cevap olarak
ortaya çıkıyorlar. Ama bu hareketler, halkı
yüceltmek, demokratikleştirmek yerine, onu
atomize olmuş kalabalık psikolojisine
dayanarak yönetiyor. Bu yaklaşıma göre,
modern yaşamda yaygınlaşan
yabancılaşmadan beslenen yeni tür bir tiranlık
rejimi var karşımızda. Bu yeni tiranlık rejimi,
simgesel düzeyde sınıf farklılıklarını bastırıyor,
sınıflar yokmuş gibi davranıyor. Bu rejimin
liderleri, kendi projelerini yaşama geçirebilmek
için “halkın iradesini” (milli iradeyi) temsil
ettiklerini ileri sürüyor, bu iddialara dayanarak
verili hukuk düzeni devlet yapılarını yok sayarak
çözebiliyorlar. Bu bağlamda tüm aykırı
düşünceleri (basını, sanatı) susturmak, ortak bir
giysi modeli yerleştirmek, yaşamın çeşitli
alanlarında (zaman ve mekân düzenlemesi
açısından) denetim kurmayı, (artık Avineri’nin
makalesinden uzaklaşmaya başlıyorum)
böylece kendi “hakikat rejimlerine” uygun, yeni
bir “bio politiği” yerleştirmeyi amaçlıyorlar.
Denetim esas…
Hannah Arendt’in çalışmasında işaret ettiği
gibi, bu rejimlerin en önemli özelliği (baskıyı
açıkça uygulamanın ötesinde), etkin bir korku
ortamı yaratarak herkesin kendi kendini ve
çevresini denetlemesini sağlamayı başarmak
oluyor. Bunu başarmanın bir yolu da toplumu,
devlet kadrolarını kendi ideolojilerini her
düzeyde yeniden üreten, hiyerarşik bir yapı
içinde örgütlemeyi amaçlamak oluyor: Herkes
eninde sonunda bizim üyemiz olmalıdır!
Kendi düşüncesini (hakikat rejimini) tümüyle
egemen kılmayı amaçlayan bu “yeni tiranlık
rejimi” medyayı ve eleştirel entelektüelleri
tümüyle susturmayı, aynı anda da kendisine
biat etmiş, sadık, yalnızca rejimin açıkladığı
“gerçekleri” yayacak bir medya, savunacak
entelijansiya oluşturmayı amaçlıyor. Dahası bu
yeni tiranlık rejimi, modern devletin yasama
yürütme, yargı, ordu gibi kurumlarını tümüyle
kendi denetimi altına almayı, şiddet uygulama,
adalet dağıtma araçlarını kendi tekelinde
toplamayı hedefliyor. Bu tür rejimlerin, yargı ve
cezalandırma süreçlerini, heyecanlı ve
korkutucu bir gösteriye çevirdiği; suçladıklarını,
yargı tarafından cezalandırmadan önce
kamuoyunda mahkûm etmeye çabaladığı
özellikle dikkat çekiyor
Bu rejimler, kendi vatandaşları hakkında,
tarihte görülmemiş ölçülerde bilgi topluyor,
hatta üretiyor, dosyalar oluşturuyor, en son
teknolojileri toplumu izlemekte kullanıyorlar.
İnsanların özel yaşamları tümüyle yok
sayılıyor, tüm konuşmaları, telefonları
dinleniyor, iletişim araçları mektup (şimdilerde
e-mail vb.), günlük yaşamları, banka
hesapları, mali kaynakları, işlemleri yakından
izleniyor. Özel mülkiyet, mahremiyet,
bedensel dokunulmazlık hakları sürekli ihlal
ediliyor. Arendt’in aktardığına göre Nazi
döneminde yönetim “yalnızca uyumakta
olan insanların özel yaşamları olduğuna
inanıyor”. Bu tür rejimlerin, bir “emperyal
sadaka rejimi” benimsediğini, emekçi
sınıfların haklarına tümüyle duyarsız olduğunu,
onları sıradan makineler, eski Roma’dan bir
kavramı ödünç alırsak, adeta “ses çıkaran
gereçler” olarak görme eğiliminde olduklarını
da ayrıca vurgulamaya gerek yoktur sanırım.
“Balbay neden hâlâ ‘içerde’ diye
düşünürken”, Wall Street Journal’ın “soykırım”
tanımını benimseyen komisyon kararını
eleştiren, “Kongre Türkiye ile ilişkileri
zehirledi” yorumuna da rastladım. Yorumun
sonundaki paragraf ise çok şaşırtıcıydı. Wall
Street Journal, “Eğer Kongre üyeleri
Türkiye’nin insan hakları karnesiyle bu kadar
çok ilgileniyorlarsa, önce Türkiye hükümetinin
halen yaptıklarına, bunun için de Soner
Çağaptay’ın, yan sütunlardaki yorumuna
bakmayı deneyebilirler” diyordu. “Ne ilgisi
var?” diye düşünürken gözüm Çağaptay’ın
yazısının başlığına takıldı: “Türkiye’nin korku
Cumhuriyeti”… Çok ilginç.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Birinci Yılın Sonunda Balbay’ı Düşünürken…
yakupkepenek06@hotmail.com
İçinden geçilmekte olan büyük siyasal
değişim süreci, AKP’yi demokrasi adına
destekleyenlere önemli tarihsel görevler
yüklüyor.
AKP’nin TSK’yi kurumsal olarak yıpratma
boyutlarına varan hoyratlıkta da olsa yaptığı
ayarlamalar, ülkemizde artık askeriye
kaynaklı vesayet rejiminin bir daha geri
gelmemek üzere tarihe karıştığını kanıtlıyor.
Ancak askeri vesayet dönemi sona
erdiğine göre, ana konu, bundan sonrasının
nasıl biçimleneceğidir. Bu süreci AKP’nin
hukuk kurumlarını kendine yandaş
kılabilecek girişimleri çerçevesinde görmek
gerekir.
İlk işaretler AKP’nin, TSK ayarlamasını
yapan siyasal güç olarak, bunun getirisini de
kimseyle paylaşmak istemeyeceğini
gösteriyor. AKP, vesayet rejimini sona
erdirmenin olağanüstü sarhoşluğunu dışa
vuruyor ve tam bir kararlılıkla ve giderek
artan oranda tek başına davranmaya
başlıyor.
Eğer demokratik kamuoyu ile
dizginlenmezse böyle bir gidişin, esasen kör
topal işleyen demokrasinin bir vesayetten,
sonu belli olmayan bir başka vesayete
salınması ve çok yıkıcı sonuçlar doğurması
kaçınılmaz olur.
Ülke siyasetinin askeri vesayetten
kurtarılmasına giden yolda, dış desteklere ek
olarak AKP’nin ülke içinden de AKP’li
olmayan ve toplumsal yapının ve kamu
yönetiminin dinselleştirilmesini istemeyen
kesimlerden çok büyük destek aldığı
biliniyor. Bunların önemli bir bölümü ülkede
şeriatın egemen olmasını istemiyor. Özellikle
kimi köşe yazarları, üniversite öğretim üyeleri
ve kamuoyu oluşturan diğer çevreler,
içtenlikle, siyasetin askeri vesayetten
kurtulması, demokratikleşme, hukukun
üstünlüğü ve hak ve özgürlüklerin
genişletilmesini istedi ve istiyor. AKP’nin
aldığı sonuçta bu desteklerin katkısı hiç de
az değildir.
Şurası bir gerçektir ki, şimdiye dek
AKP’nin yaptığı demokrasi dışı uygulamalar,
bu kesim tarafından çoğu kez görmezlikten
gelindi. Zaman zaman, özellikle 2005
sonrasında AKP’nin pek çok yanlış
uygulamasına göz yumuldu; belki düzelir
umuduyla beklendi; bu parti hiç hak
etmediği halde sürekli olarak aklandı. Son
aylarda, demokrasi konusunda içtenlikli
olduklarından kuşku duyulmayacak kimi
köşe yazarları, doğru ve haklı olarak, AKP’ye
ilişkin tereddütlerini dile getiriyor; iktidarın
bazı uygulamaları karşısında “şaşkınlıklarını”
saklamıyor.
Ancak, bugün şaşkınlık yeterli değildir.
Giderek, Başbakan’ın köşe yazarları
konusunda patronlara yaptığı onları
işlerinden atın anlamına gelen çağrısını imza
toplayarak protesto etmek de pek bir anlam
taşımıyor. Köşe yazarları, baskıcı sürecin ucu
kendilerine dokunduğu için değil,
dokunacağı kaygısıyla tepki vermek yerine,
gidişi bütünüyle görmek sorumluluğuyla
karşı karşıyadır.
Gelinen noktada yineleyelim, demokrasi
adına AKP’yi destekleyenlere çok önemli bir
görev ve sorumluluk düşüyor: Şimdiye dek
AKP’ye verdikleri açık çekin içinin
demokratikleşme ile doldurulmasını
sağlamak.
Bu noktada atılması gereken ilk adım,
çağdaş klasik parlamenter demokrasinin tüm
öğeleriyle, eğip-bükmeden yaşama
geçirilmesidir.
Ancak bu yapılırsa AKP, seçimle işbaşına
gelen siyasi gücün sınırsız ve denetimsiz
olamayacağı gerçeğini görür; demokrasinin
bir kurumlar ve kurallar dengesiyle yaşadığını
ve geliştiğini anlar; bireyin özgürleşmesi,
eşitlik ve parti içi işleyişlerin
demokratikleşmesiyle siyasal katılımcılığı
esas alır ve halk böyle istiyor aldatmacasıyla
İslamcı bir siyasal oluşumu topluma
dayatamaz.
AKP’nin yaratılmasına ve iktidarını devam
ettirmesine kalemleriyle katkı yapan samimi
demokratlara, eğer gerçekten
demokratikleşme istiyorlarsa, bugün düşen
ana görev, çok geç olmadan, AKP’nin olan
ve olabilecek demokrasi dışı uygulamalarına
çok açık bir biçimde karşı çıkmaktır.
Reel sektör ve
sanayicinin kredi
alamõyoruz diye
sürekli eleştirdiği
bankalar, krizin
yoğun yaşandõğõ
2009’da kârlarõnõ üç
dört kat arttõrdõlar.
Ekonomi Servisi - Geçen yõla ilişkin
bilançolarõnõ açõklayan bankalar, 2008’in
ardõndan 2009’da da iyi kârlar açõklarken,
bazõ büyük bankalarõn kârlõlõklarõnõ son
5 yõlda üç dört kat arttõrmalarõ dikkat çe-
kiyor.
AA’nõn haberine göre bankacõlõk sek-
töründe 3 milyar liranõn üzerinde net kâr-
lõlõklar ilk kez görülürken, Ziraat Bankasõ
ve Garanti Bankasõ, Türk bankacõlõk
sektöründe 3 milyar liranõn üzerinde
konsolide net kâr rakamlarõyla dikkat çe-
ken bankalar oldu. Akbank ve İş Bankasõ
da 2 milyar liranõn üzerinde, 2.7 milyar
lira civarõndaki konsolide net kârlarõyla
dikkat çekerken, bu bankalarõn yanõ sõ-
ra Yapõ Kredi, Halk Bankasõ ve Vakõf-
bank 1 milyar liranõn üzerinde net kâr
açõkladõlar. Bankacõlõk sektöründeki top-
lam net kârlõlõk rakamõ 2005’te 5 milyar
lira civarõnda olurken, bu rakam 2006’da
iki kat artarak 10 milyar lirayõ geçti. Top-
lam net kârlõlõk, 2007’de 14 milyar lira,
2008’de bir önceki yõla göre az da olsa
düşerek 12 milyar lira civarõnda ger-
çekleşmişti. 2009’da ise krize rağmen
verdikleri krediler ve kâğõt tarafõndan ge-
len kârlarõn etkisiyle kârlõlõklarõnõ arttõ-
rarak sürdürdükleri dikkat çeken banka-
larõn yõl sonu kârlõlõk rakamõnõn, 20 mil-
yar lirayõ geçeceği yönündeki tahminler
doğrultusunda gerçekleşmesi öngörülü-
yor. Son 5 yõlda Ziraat, İş Bankasõ ve Ak-
bank net kârlarõnõ yaklaşõk iki kat, Halk
Bankasõ üç kat arttõrdõ. Halkbank Genel
Müdürü Hüseyin Aydın, 2009’da kâr-
lõlõkta vade uyumsuzluğundan kaynak-
lanan olumlu etki yaşandõğõnõ, ayrõca
menkul değerler cüzdanõndan kaynak-
lanan kârlõlõklarõn da olduğunu söyledi.
Sıkıntılı dönem
daha sürecek
Erkek kavgada, kadın eğlencede
Ekonomi Servisi - Koç Holding Yö-
netim Kurulu Başkanõ Mustafa Koç,
“Bugün krizin etkilerinin azalmaya
başladığı bir döneme girmiş olsak da,
bundan sonraki sürecin de en az son
iki yıldır yaşadığımız süreç kadar
kritik önem taşıdığı gerçeği ile kar-
şı karşıyayız” dedi.
Arçelik, 55. yõlõnda yetkili satõcõla-
rõ ile bir araya geldi. Koç
burada yaptõğõ konuş-
mada sõkõntõlõ sürecin
tüm ekonomik aktörler
için aslõnda içinde pek
çok ders barõndõrdõğõna
değindi. Koç, “Bu sü-
reç, dünyadaki
ekonomik den-
gelerdeki deği-
şimin Türkiye
lehine çok iyi
analiz edilme-
si gerekliliğini
ortaya koy-
du” dedi.
PELİN ÜNKER
DİYARBAKIR - Önce-
ki gün Diyarbakõrspor ile
Bursaspor arasõnda oynanan
maçta yaşanan şiddet olay-
larõ kadõn etkinliğine yan-
sõmadõ.
TOBB Kadõn Girişimci-
ler Kurulu’nun düzenlediği
70 ilden 500 kadõnõn katõl-
dõğõ Diyarbakõr’daki sergi-
ye Bursalõ kadõnlar 25 kişi-
lik ekiple en yüksek katõlan
grup oldu. 3 gün önce şeh-
re gelen Bursalõ kadõnlar
olaylõ maçõn gecesinde Ker-
van restoranda Diyarbakõr-
lõ kadõnlarla yemekte bu-
luştu. Gece boyunca Di-
yarbakõrlõ kadõnlarla birlik-
te eğlenen Bursalõ kadõnlar
ele ele halay çekerek ‘kar-
deşlik’ görüntüsü verdiler.
Diyarbakõr’daki Kadõn
Emeği Etkinliği’nde konu-
şan TOBB Başkanõ Rifat
Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin
dünyanõn ilk 10 ekonomisi
arasõna girebilmesi için kav-
gayõ bir tarafa bõrakmasõ
gerektiğini belirterek “Bir-
birimizi farklı görüşte di-
ye, örtünüyor örtünmü-
yor diye dışlarsak kaybe-
deriz. Oturup tartışıp
doğru yolu birlikte bula-
cağız. Her zaman güçlü-
nün değil; hak ve adaletin
yanında olun” dedi.
TOBB Kadõn Girişimciler
Kurulu Başkanõ Aynur
Bektaş da maçta yaşanan
olaylarõn Diyarbakõr ve
Bursa halkõna mal edilme-
mesi gerektiğini söyledi.
Bektaş, “Biz kadınlar ola-
rak maça daha çok gi-
dersek, bu tip olaylar ol-
maz” diye konuştu.
TC ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ (22) İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI
DOSYA NO: 2008/2264 Es.
Satõlmasõna karar verilen gayrimenkulün cinsi, kõymeti, evsafõ
Satõş Şartlarõ: Ankara ili, Keçiören ilçesi, Bademlik Mahallesi, 2. Sokak’ta 8 Kapõ Nolu Canlõ Apartmanõ’nõn bulunduğu yere rastlayan imarõn, 31369 ada, 4 parseli teşkil eden, 959 m2 arsa üzerine inşa edilmiş, 54/959 arsa paylõ, zemin kat 4 Nolu 3 oda, sa-
lon, giriş, koridor, mutfak, banyo, WC ve bir balkondan müteşekkil, 113 m2 kullanõm alanlõ mesken vasõflõ taşõnmaz eklentisi 4 Nolu kömürlüğü ile birlikte bir borç nedeni ile açõk artõrma suretiyle satõlacaktõr. Gayrimenkulün geniş evsafõ dosyada mevcut bilir-
kişi raporunda açõklanmõştõr.
TAKDİR OLUNAN KIYMETİ: 85.000,00 TL. % 1 KDV alõcõya aittir.
1- Satõş 14.06.2010 günü, saat 10.00’dan 10.10’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda açõk arttõrma sureti ile yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa mecmuunu ve satõş ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmek
şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmaz ise en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak şartõyla, gayrimenkul 24.06.2010 günü, saat 10.00’dan, 10.10’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda ikinci artõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu artõrmada da bu miktar
elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak üzere artõrma ilanõnda gösterilen müddet sonunda en çok artõrana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağõ-
na rüçhanõ olan alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmaz ise satõş talebi düşecektir.
2- Açõk artõrmaya katõlmak isteyenlerin takdir edilen kõymetin %20’si nispetinde nakit pey akçesi (TL) ya da bu miktar kadar milli bir bankanõn kesin ve süresiz (Dosya numarasõ belirtilerek) teminat mektubunu vermeleri gerekmektedir. Satõş peşin para ile-
dir. Alõcõ istediği takdirde kendisine 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma değer vergisi, ihale damga vergisi, alõcõ adõna tahakkuk edecek 1/2 tapu harcõ satõn alana ait olacaktõr. Birikmiş emlak vergi borçlarõ, tellaliye resmi ile satõcõ adõna tahakkuk
edecek tapu harçlarõ satõş bedelinden ödenir. Tahliye ve teslim giderleri ihale alõcõsõna aittir.
3- İpotek sahibi alacaklõlarla, diğer ilgililerin, varsa irtifak hakkõ sahipleri de dahil olmak üzere bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ, faiz ve masrafa dahil olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile 15 gün içinde müdürlüğümüze bildirmeleri gerekir. Aksi takdir-
de, haklarõ tapu sicili ile sabit olmadõkça, paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr.
4- Taşõnmazõ satõn alanlar, ihaleye alacağõna mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydõyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile, satõş bedelini derhal veya İİK 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadõr.
5- Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayõ vermezse ihale kararõ fesholunarak kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kim ise arz etmiş olduğu bedelle almaya razõ olursa ona, razõ olmaz veya bulunmazsa hemen artõrmaya çõkarõ-
lõr. Bu artõrma ilgililere tebliğ edilmeyip, yalnõzca satõştan en az yedi gün önce yapõlacak ilanla yetinilir. Bu artõrmada teklifin İİK. 129. maddedeki hükümlere uymasõ şartõyla taşõnmaz en çok artõrana ihale edilir. İhalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefil-
leri teklif ettikleri bedelle son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludur. İhale farkõ ve temerrüt faizi ayrõca hükme gerek kalmaksõzõn icra müdürlüğünce tahsil olunur.
6- Şartname ilan tarihinden itibaren müdürlüğümüzde herkesin görebilmesi için açõk olup, masrafõ verildiği takdirde isteyen alõcõya bir örnek gönderilebilir.
7- Satõşa iştirak etmek isteyenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2008/2264 Es. sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ rica olunur. 22.02.2010
(İc. İf. K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir.
(Basõn: 14290)
70 ilden 500 kadının katıldığı sergide kadınlar ürettikleri ürünleri sergilediler.Mustafa
Koç
Sektörde 3 milyar liranõn üzerinde net kârlõlõklar ilk kez görülürken, başõ Ziraat ve Garanti çekti
Bankalar kârõnõ katladõ