22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 8 MART 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK AKP’yi Destekleyenlerin Temel Görevi “Mustafa Balbay, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından tam bir yıldır adaleti bekliyor. Benzer dava ve soruşturmalarda bazı şüphelilerin ‘delilleri karartma’ ya da ‘kaçma’ şüpheleri olmadığı için serbest bırakılmalarına karşın Balbay’ın hâlâ tutuklu olması” çok garip, anlaşılması zor bir durum. Bu garipliğin arkasında yatan mantık üzerinde düşünürken, gözüme, Hannah Arendt’in The Origin of Totalitarianism (1951) (Totaliterliğin Kaynakları) başlıklı çalışmasının ilk kez İbraniceye çevrilmesi münasebetiyle, Prof. Sholomo Avineri’nin kaleme aldığı yorumu takıldı (Haaretz 03/03/2010). Arendt’in kitabı, totaliter rejimlerin özgünlüklerini düşünürken çok yararlandığım bir yapıttır. Solda pek ilgi görmedi Arendt’in kitabı solda pek ilgi görmedi. Bu ilgisizliğin arkasında iki önemli neden var. Birincisi, sol gelenek başta Troçki, Gramsci olmak üzere faşizmi çözümleyen çok güçlü yapıtları içeren geniş bir yazına sahip. Bunlardan fırsat bulup da Arendt’i okumak kolay değil. İkincisi, Arendt’in faşizmi ve komünizmi (ama esas olarak Stalin dönemi Rusya’daki rejimi) birlikte ele alarak irdelemesi kitabının kötü bir üne sahip olmasına yol açtı. Solun tepkisi tabii ki haklı. Zizek’ın işaret ettiği gibi, faşizm (nazizm) daha baştan, insanlık düşmanı, soykırım yapmaya niyetli ve militarist olarak doğan, kapitalizmi, en temel çelişkisini zorla bastırarak korumayı amaçlayan, yıkılana kadar da bu amaçlarını büyük bir başarıyla gerçekleştirmiş bir proje. “Her şeyin olduğu gibi kalması için her şeyi değiştirmeyi amaçlayan”, “kötü” bir proje faşizm. Komünizm ise insanlığı baskı ve sömürüden, militarizmden kurtarmak amacıyla yola çıkan bir proje. Zaman içinde tarihsel koşulların da etkisiyle, Stalinizmin “kötülüklerini” üretmiş olması, baştan planlanmış doğal bir sonuç değil, bir sapma. “İyi” başlamış, saparak “kötü” bir yerde çökmüş bir proje. Faşizm amacına ulaştığı için çöktü. “Komünizm” ise ulaşamadığı için… Ancak Arendt’in çalışmasında bu hataların yanı sıra, kapitalist dönemde şekillenen, bizzat kapitalizm tarafından üretilen yeni tür totaliter rejimlerin kaynaklarını önceden tanımaya ve doğasını kavramaya yardımcı olacak önemli çözümlemeler de var. Arendt’in, liberal demokrat bir felsefi ve siyasi çizgiye sahip olması, yapıtının öncelikle bu kesimde, özellikle “Soğuk Savaş” döneminde büyük kabul görmesine yol açmıştı. Bu nokta önemli, çünkü tüm zaaflarına karşın bu çalışmada totaliter rejimlere ilişkin yapılan çözümlemelerden hareketle bugün kendine liberal diyenleri ya da demokrasi projesi adına totaliter eğilimleri destekleyenleri, onların konuştukları dilin içinde kalarak uyarmaya çalışmak olanaklı. ‘Yeni tür bir tiranlık’ Prof. Avineri’nin yorumuna koyduğu “Yeni tür bir tiranlık” başlığı, yukarıda değindiğim nedenlerden dolayı, bence çok uygun. Avineri, Arendt’in kitabının liberal düşünce açısından önemini saptadıktan sonra, belki de kendi konumu itibarıyla haklı olarak, öncelikle yapıtta Yahudi sorununu tartışan bölümlerde tüm Yahudileri zengin bankacılara, finans sektörüne indirgeyen saptamaların yanlışlığıyla, bu yanlışlığın kaynaklarıyla hesaplaşmaya ağırlık veriyor. Ama Arendt’in yeni bir tür tiranlık (tek adam diktatörlüğü) modeline ilişkin kimi aydınlatıcı çözümlemelerine de değinmeyi ihmal etmiyor. Hannah Arendt’e göre totaliter hareketler, kitlelerin, geleneksel toplumsal koşullar çözülmeye başladığında, içine düşmeye başladıkları psikolojik duruma bir cevap olarak ortaya çıkıyorlar. Ama bu hareketler, halkı yüceltmek, demokratikleştirmek yerine, onu atomize olmuş kalabalık psikolojisine dayanarak yönetiyor. Bu yaklaşıma göre, modern yaşamda yaygınlaşan yabancılaşmadan beslenen yeni tür bir tiranlık rejimi var karşımızda. Bu yeni tiranlık rejimi, simgesel düzeyde sınıf farklılıklarını bastırıyor, sınıflar yokmuş gibi davranıyor. Bu rejimin liderleri, kendi projelerini yaşama geçirebilmek için “halkın iradesini” (milli iradeyi) temsil ettiklerini ileri sürüyor, bu iddialara dayanarak verili hukuk düzeni devlet yapılarını yok sayarak çözebiliyorlar. Bu bağlamda tüm aykırı düşünceleri (basını, sanatı) susturmak, ortak bir giysi modeli yerleştirmek, yaşamın çeşitli alanlarında (zaman ve mekân düzenlemesi açısından) denetim kurmayı, (artık Avineri’nin makalesinden uzaklaşmaya başlıyorum) böylece kendi “hakikat rejimlerine” uygun, yeni bir “bio politiği” yerleştirmeyi amaçlıyorlar. Denetim esas… Hannah Arendt’in çalışmasında işaret ettiği gibi, bu rejimlerin en önemli özelliği (baskıyı açıkça uygulamanın ötesinde), etkin bir korku ortamı yaratarak herkesin kendi kendini ve çevresini denetlemesini sağlamayı başarmak oluyor. Bunu başarmanın bir yolu da toplumu, devlet kadrolarını kendi ideolojilerini her düzeyde yeniden üreten, hiyerarşik bir yapı içinde örgütlemeyi amaçlamak oluyor: Herkes eninde sonunda bizim üyemiz olmalıdır! Kendi düşüncesini (hakikat rejimini) tümüyle egemen kılmayı amaçlayan bu “yeni tiranlık rejimi” medyayı ve eleştirel entelektüelleri tümüyle susturmayı, aynı anda da kendisine biat etmiş, sadık, yalnızca rejimin açıkladığı “gerçekleri” yayacak bir medya, savunacak entelijansiya oluşturmayı amaçlıyor. Dahası bu yeni tiranlık rejimi, modern devletin yasama yürütme, yargı, ordu gibi kurumlarını tümüyle kendi denetimi altına almayı, şiddet uygulama, adalet dağıtma araçlarını kendi tekelinde toplamayı hedefliyor. Bu tür rejimlerin, yargı ve cezalandırma süreçlerini, heyecanlı ve korkutucu bir gösteriye çevirdiği; suçladıklarını, yargı tarafından cezalandırmadan önce kamuoyunda mahkûm etmeye çabaladığı özellikle dikkat çekiyor Bu rejimler, kendi vatandaşları hakkında, tarihte görülmemiş ölçülerde bilgi topluyor, hatta üretiyor, dosyalar oluşturuyor, en son teknolojileri toplumu izlemekte kullanıyorlar. İnsanların özel yaşamları tümüyle yok sayılıyor, tüm konuşmaları, telefonları dinleniyor, iletişim araçları mektup (şimdilerde e-mail vb.), günlük yaşamları, banka hesapları, mali kaynakları, işlemleri yakından izleniyor. Özel mülkiyet, mahremiyet, bedensel dokunulmazlık hakları sürekli ihlal ediliyor. Arendt’in aktardığına göre Nazi döneminde yönetim “yalnızca uyumakta olan insanların özel yaşamları olduğuna inanıyor”. Bu tür rejimlerin, bir “emperyal sadaka rejimi” benimsediğini, emekçi sınıfların haklarına tümüyle duyarsız olduğunu, onları sıradan makineler, eski Roma’dan bir kavramı ödünç alırsak, adeta “ses çıkaran gereçler” olarak görme eğiliminde olduklarını da ayrıca vurgulamaya gerek yoktur sanırım. “Balbay neden hâlâ ‘içerde’ diye düşünürken”, Wall Street Journal’ın “soykırım” tanımını benimseyen komisyon kararını eleştiren, “Kongre Türkiye ile ilişkileri zehirledi” yorumuna da rastladım. Yorumun sonundaki paragraf ise çok şaşırtıcıydı. Wall Street Journal, “Eğer Kongre üyeleri Türkiye’nin insan hakları karnesiyle bu kadar çok ilgileniyorlarsa, önce Türkiye hükümetinin halen yaptıklarına, bunun için de Soner Çağaptay’ın, yan sütunlardaki yorumuna bakmayı deneyebilirler” diyordu. “Ne ilgisi var?” diye düşünürken gözüm Çağaptay’ın yazısının başlığına takıldı: “Türkiye’nin korku Cumhuriyeti”… Çok ilginç. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Birinci Yılın Sonunda Balbay’ı Düşünürken… yakupkepenek06@hotmail.com İçinden geçilmekte olan büyük siyasal değişim süreci, AKP’yi demokrasi adına destekleyenlere önemli tarihsel görevler yüklüyor. AKP’nin TSK’yi kurumsal olarak yıpratma boyutlarına varan hoyratlıkta da olsa yaptığı ayarlamalar, ülkemizde artık askeriye kaynaklı vesayet rejiminin bir daha geri gelmemek üzere tarihe karıştığını kanıtlıyor. Ancak askeri vesayet dönemi sona erdiğine göre, ana konu, bundan sonrasının nasıl biçimleneceğidir. Bu süreci AKP’nin hukuk kurumlarını kendine yandaş kılabilecek girişimleri çerçevesinde görmek gerekir. İlk işaretler AKP’nin, TSK ayarlamasını yapan siyasal güç olarak, bunun getirisini de kimseyle paylaşmak istemeyeceğini gösteriyor. AKP, vesayet rejimini sona erdirmenin olağanüstü sarhoşluğunu dışa vuruyor ve tam bir kararlılıkla ve giderek artan oranda tek başına davranmaya başlıyor. Eğer demokratik kamuoyu ile dizginlenmezse böyle bir gidişin, esasen kör topal işleyen demokrasinin bir vesayetten, sonu belli olmayan bir başka vesayete salınması ve çok yıkıcı sonuçlar doğurması kaçınılmaz olur. Ülke siyasetinin askeri vesayetten kurtarılmasına giden yolda, dış desteklere ek olarak AKP’nin ülke içinden de AKP’li olmayan ve toplumsal yapının ve kamu yönetiminin dinselleştirilmesini istemeyen kesimlerden çok büyük destek aldığı biliniyor. Bunların önemli bir bölümü ülkede şeriatın egemen olmasını istemiyor. Özellikle kimi köşe yazarları, üniversite öğretim üyeleri ve kamuoyu oluşturan diğer çevreler, içtenlikle, siyasetin askeri vesayetten kurtulması, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve hak ve özgürlüklerin genişletilmesini istedi ve istiyor. AKP’nin aldığı sonuçta bu desteklerin katkısı hiç de az değildir. Şurası bir gerçektir ki, şimdiye dek AKP’nin yaptığı demokrasi dışı uygulamalar, bu kesim tarafından çoğu kez görmezlikten gelindi. Zaman zaman, özellikle 2005 sonrasında AKP’nin pek çok yanlış uygulamasına göz yumuldu; belki düzelir umuduyla beklendi; bu parti hiç hak etmediği halde sürekli olarak aklandı. Son aylarda, demokrasi konusunda içtenlikli olduklarından kuşku duyulmayacak kimi köşe yazarları, doğru ve haklı olarak, AKP’ye ilişkin tereddütlerini dile getiriyor; iktidarın bazı uygulamaları karşısında “şaşkınlıklarını” saklamıyor. Ancak, bugün şaşkınlık yeterli değildir. Giderek, Başbakan’ın köşe yazarları konusunda patronlara yaptığı onları işlerinden atın anlamına gelen çağrısını imza toplayarak protesto etmek de pek bir anlam taşımıyor. Köşe yazarları, baskıcı sürecin ucu kendilerine dokunduğu için değil, dokunacağı kaygısıyla tepki vermek yerine, gidişi bütünüyle görmek sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Gelinen noktada yineleyelim, demokrasi adına AKP’yi destekleyenlere çok önemli bir görev ve sorumluluk düşüyor: Şimdiye dek AKP’ye verdikleri açık çekin içinin demokratikleşme ile doldurulmasını sağlamak. Bu noktada atılması gereken ilk adım, çağdaş klasik parlamenter demokrasinin tüm öğeleriyle, eğip-bükmeden yaşama geçirilmesidir. Ancak bu yapılırsa AKP, seçimle işbaşına gelen siyasi gücün sınırsız ve denetimsiz olamayacağı gerçeğini görür; demokrasinin bir kurumlar ve kurallar dengesiyle yaşadığını ve geliştiğini anlar; bireyin özgürleşmesi, eşitlik ve parti içi işleyişlerin demokratikleşmesiyle siyasal katılımcılığı esas alır ve halk böyle istiyor aldatmacasıyla İslamcı bir siyasal oluşumu topluma dayatamaz. AKP’nin yaratılmasına ve iktidarını devam ettirmesine kalemleriyle katkı yapan samimi demokratlara, eğer gerçekten demokratikleşme istiyorlarsa, bugün düşen ana görev, çok geç olmadan, AKP’nin olan ve olabilecek demokrasi dışı uygulamalarına çok açık bir biçimde karşı çıkmaktır. Reel sektör ve sanayicinin kredi alamõyoruz diye sürekli eleştirdiği bankalar, krizin yoğun yaşandõğõ 2009’da kârlarõnõ üç dört kat arttõrdõlar. Ekonomi Servisi - Geçen yõla ilişkin bilançolarõnõ açõklayan bankalar, 2008’in ardõndan 2009’da da iyi kârlar açõklarken, bazõ büyük bankalarõn kârlõlõklarõnõ son 5 yõlda üç dört kat arttõrmalarõ dikkat çe- kiyor. AA’nõn haberine göre bankacõlõk sek- töründe 3 milyar liranõn üzerinde net kâr- lõlõklar ilk kez görülürken, Ziraat Bankasõ ve Garanti Bankasõ, Türk bankacõlõk sektöründe 3 milyar liranõn üzerinde konsolide net kâr rakamlarõyla dikkat çe- ken bankalar oldu. Akbank ve İş Bankasõ da 2 milyar liranõn üzerinde, 2.7 milyar lira civarõndaki konsolide net kârlarõyla dikkat çekerken, bu bankalarõn yanõ sõ- ra Yapõ Kredi, Halk Bankasõ ve Vakõf- bank 1 milyar liranõn üzerinde net kâr açõkladõlar. Bankacõlõk sektöründeki top- lam net kârlõlõk rakamõ 2005’te 5 milyar lira civarõnda olurken, bu rakam 2006’da iki kat artarak 10 milyar lirayõ geçti. Top- lam net kârlõlõk, 2007’de 14 milyar lira, 2008’de bir önceki yõla göre az da olsa düşerek 12 milyar lira civarõnda ger- çekleşmişti. 2009’da ise krize rağmen verdikleri krediler ve kâğõt tarafõndan ge- len kârlarõn etkisiyle kârlõlõklarõnõ arttõ- rarak sürdürdükleri dikkat çeken banka- larõn yõl sonu kârlõlõk rakamõnõn, 20 mil- yar lirayõ geçeceği yönündeki tahminler doğrultusunda gerçekleşmesi öngörülü- yor. Son 5 yõlda Ziraat, İş Bankasõ ve Ak- bank net kârlarõnõ yaklaşõk iki kat, Halk Bankasõ üç kat arttõrdõ. Halkbank Genel Müdürü Hüseyin Aydın, 2009’da kâr- lõlõkta vade uyumsuzluğundan kaynak- lanan olumlu etki yaşandõğõnõ, ayrõca menkul değerler cüzdanõndan kaynak- lanan kârlõlõklarõn da olduğunu söyledi. Sıkıntılı dönem daha sürecek Erkek kavgada, kadın eğlencede Ekonomi Servisi - Koç Holding Yö- netim Kurulu Başkanõ Mustafa Koç, “Bugün krizin etkilerinin azalmaya başladığı bir döneme girmiş olsak da, bundan sonraki sürecin de en az son iki yıldır yaşadığımız süreç kadar kritik önem taşıdığı gerçeği ile kar- şı karşıyayız” dedi. Arçelik, 55. yõlõnda yetkili satõcõla- rõ ile bir araya geldi. Koç burada yaptõğõ konuş- mada sõkõntõlõ sürecin tüm ekonomik aktörler için aslõnda içinde pek çok ders barõndõrdõğõna değindi. Koç, “Bu sü- reç, dünyadaki ekonomik den- gelerdeki deği- şimin Türkiye lehine çok iyi analiz edilme- si gerekliliğini ortaya koy- du” dedi. PELİN ÜNKER DİYARBAKIR - Önce- ki gün Diyarbakõrspor ile Bursaspor arasõnda oynanan maçta yaşanan şiddet olay- larõ kadõn etkinliğine yan- sõmadõ. TOBB Kadõn Girişimci- ler Kurulu’nun düzenlediği 70 ilden 500 kadõnõn katõl- dõğõ Diyarbakõr’daki sergi- ye Bursalõ kadõnlar 25 kişi- lik ekiple en yüksek katõlan grup oldu. 3 gün önce şeh- re gelen Bursalõ kadõnlar olaylõ maçõn gecesinde Ker- van restoranda Diyarbakõr- lõ kadõnlarla yemekte bu- luştu. Gece boyunca Di- yarbakõrlõ kadõnlarla birlik- te eğlenen Bursalõ kadõnlar ele ele halay çekerek ‘kar- deşlik’ görüntüsü verdiler. Diyarbakõr’daki Kadõn Emeği Etkinliği’nde konu- şan TOBB Başkanõ Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin dünyanõn ilk 10 ekonomisi arasõna girebilmesi için kav- gayõ bir tarafa bõrakmasõ gerektiğini belirterek “Bir- birimizi farklı görüşte di- ye, örtünüyor örtünmü- yor diye dışlarsak kaybe- deriz. Oturup tartışıp doğru yolu birlikte bula- cağız. Her zaman güçlü- nün değil; hak ve adaletin yanında olun” dedi. TOBB Kadõn Girişimciler Kurulu Başkanõ Aynur Bektaş da maçta yaşanan olaylarõn Diyarbakõr ve Bursa halkõna mal edilme- mesi gerektiğini söyledi. Bektaş, “Biz kadınlar ola- rak maça daha çok gi- dersek, bu tip olaylar ol- maz” diye konuştu. TC ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ (22) İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2008/2264 Es. Satõlmasõna karar verilen gayrimenkulün cinsi, kõymeti, evsafõ Satõş Şartlarõ: Ankara ili, Keçiören ilçesi, Bademlik Mahallesi, 2. Sokak’ta 8 Kapõ Nolu Canlõ Apartmanõ’nõn bulunduğu yere rastlayan imarõn, 31369 ada, 4 parseli teşkil eden, 959 m2 arsa üzerine inşa edilmiş, 54/959 arsa paylõ, zemin kat 4 Nolu 3 oda, sa- lon, giriş, koridor, mutfak, banyo, WC ve bir balkondan müteşekkil, 113 m2 kullanõm alanlõ mesken vasõflõ taşõnmaz eklentisi 4 Nolu kömürlüğü ile birlikte bir borç nedeni ile açõk artõrma suretiyle satõlacaktõr. Gayrimenkulün geniş evsafõ dosyada mevcut bilir- kişi raporunda açõklanmõştõr. TAKDİR OLUNAN KIYMETİ: 85.000,00 TL. % 1 KDV alõcõya aittir. 1- Satõş 14.06.2010 günü, saat 10.00’dan 10.10’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda açõk arttõrma sureti ile yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa mecmuunu ve satõş ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmaz ise en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak şartõyla, gayrimenkul 24.06.2010 günü, saat 10.00’dan, 10.10’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda ikinci artõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu artõrmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak üzere artõrma ilanõnda gösterilen müddet sonunda en çok artõrana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağõ- na rüçhanõ olan alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmaz ise satõş talebi düşecektir. 2- Açõk artõrmaya katõlmak isteyenlerin takdir edilen kõymetin %20’si nispetinde nakit pey akçesi (TL) ya da bu miktar kadar milli bir bankanõn kesin ve süresiz (Dosya numarasõ belirtilerek) teminat mektubunu vermeleri gerekmektedir. Satõş peşin para ile- dir. Alõcõ istediği takdirde kendisine 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma değer vergisi, ihale damga vergisi, alõcõ adõna tahakkuk edecek 1/2 tapu harcõ satõn alana ait olacaktõr. Birikmiş emlak vergi borçlarõ, tellaliye resmi ile satõcõ adõna tahakkuk edecek tapu harçlarõ satõş bedelinden ödenir. Tahliye ve teslim giderleri ihale alõcõsõna aittir. 3- İpotek sahibi alacaklõlarla, diğer ilgililerin, varsa irtifak hakkõ sahipleri de dahil olmak üzere bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ, faiz ve masrafa dahil olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile 15 gün içinde müdürlüğümüze bildirmeleri gerekir. Aksi takdir- de, haklarõ tapu sicili ile sabit olmadõkça, paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr. 4- Taşõnmazõ satõn alanlar, ihaleye alacağõna mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydõyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile, satõş bedelini derhal veya İİK 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadõr. 5- Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayõ vermezse ihale kararõ fesholunarak kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kim ise arz etmiş olduğu bedelle almaya razõ olursa ona, razõ olmaz veya bulunmazsa hemen artõrmaya çõkarõ- lõr. Bu artõrma ilgililere tebliğ edilmeyip, yalnõzca satõştan en az yedi gün önce yapõlacak ilanla yetinilir. Bu artõrmada teklifin İİK. 129. maddedeki hükümlere uymasõ şartõyla taşõnmaz en çok artõrana ihale edilir. İhalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefil- leri teklif ettikleri bedelle son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludur. İhale farkõ ve temerrüt faizi ayrõca hükme gerek kalmaksõzõn icra müdürlüğünce tahsil olunur. 6- Şartname ilan tarihinden itibaren müdürlüğümüzde herkesin görebilmesi için açõk olup, masrafõ verildiği takdirde isteyen alõcõya bir örnek gönderilebilir. 7- Satõşa iştirak etmek isteyenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2008/2264 Es. sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ rica olunur. 22.02.2010 (İc. İf. K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. (Basõn: 14290) 70 ilden 500 kadının katıldığı sergide kadınlar ürettikleri ürünleri sergilediler.Mustafa Koç Sektörde 3 milyar liranõn üzerinde net kârlõlõklar ilk kez görülürken, başõ Ziraat ve Garanti çekti Bankalar kârõnõ katladõ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear