25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU TBMM’den Görüntüler Olay, TBMM Genel Kurulu’nda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’le ilgili olarak verilen gensoru önergesinin tartışılması sırasında çıkmıştı. Görünürdeki neden Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Osman Durmuş’un sözleriydi. Önerge sahibi olarak konuşan eski Sağlık Bakanı Durmuş, konuşmasının bir yerinde Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarına dönerek, “Hele beyaz önlüklüler yok mu? Nejat Uygur’u ziyaret etmek isteyen hanımefendiye, ‘Gülhane’ye gelmeyin’ demişler. Sizi beyaz önlüklüler sizi, 3-5 kuruşu görünce kendinizi ne sanıyorsunuz? Peygamber olarak anılan bir Başbakan’ın eşini nasıl kabul etmezsiniz. 3-5 kuruş paranıza mı güveniyorsunuz? Sizin muayenehanelerinizi kapatsın da bir görün” deyince ortalık gerilmişti. Yenilir yutulur türden sözler değildi bunlar. AKP Milletvekili Bekir Bozdağ’a göre ise Durmuş’un sözlerinin aslı astarı yoktu; “(Başbakan’a) ne AK Parti’nin içerisinden, ne AK Parti’ye gönül verenler içerisinden bugüne kadar ‘peygamber’ diyen çıkmıştı. Kınanması gerekenler başı örtülü diye bu ülkenin Başbakanı’nın eşini GATA’ya almayan zihniyeti kınamayanlardı.” Oysa vardı. Eski AKP Aydın İl Başkanı ve İl Genel Meclisi üyesi İsmail Hakkı Eser, 14 Kasım 2008 günü yaptığı bir konuşmada Başbakan’a bağlılığını belirttikten sonra “O bizim için adeta ikinci peygamber” demişti. Bekir Bozdağ bunu gerçekten bilmiyor muydu, yoksa durum öyle gerektirdiğinden mi bilmezden gelmişti, bu soruları yanıtlayabilecek durumda değiliz. Ne var ki Başbakan da Bozdağ’a destek çıkmıştı. Söz almış, önce, “Her şeyden önce arkadaşımız peygamberlik zincirinin bittiğini bilmiyor. Son peygamberin, peygamberimizle beraber son bulduğunu bilmiyor ve şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. Önce izan sahibi olacaksın!” diyerek Osman Durmuş’a öğüt vermiş, sonra da “Susmayı öğren, önce susmayı öğren, dinlemeyi öğren. Kaldı ki benimle ilgili bu tür yakıştırmayı yapan siz, ayrıca eşime laf atamazsınız. Bu edepsizliktir, izansızlıktır, ahlaksızlıktır. Sen başörtülüler üzerinden oy toplamak isteyeceksin; eşimin başörtüsü sebebiyle... Eşimi başörtüsü sebebiyle GATA’ya sokmayanları müdafaa edecek kadar da izansızsın!” sözleriyle kendisine sataşan MHP milletvekillerini azarlamıştı. Başbakan’ın sözleri bir işaretti sanki. AKP milletvekilleri ayağa kalkmışlar, aralarındaki bakanlarla MHP sıralarına doğru yürümüşlerdi. İnsana ürküntü veren bir görüntüydü; küfürler havada uçuşurken ulusun temsilcileri tekme tokat birbirlerine giriyorlardı. Kavgada “en savaşçı” AKP’li olarak Sağlık Bakanı Recep Akdağ öne çıkmıştı. “Domuz gribi aşısı” nedeniyle Başbakan’la ters düşen Akdağ, yakası bir yanda, paçası başka bir yanda kalabalığı yararak atılan ilk yumruğun sahibi olabilmek için çırpınırken, gözleri Başbakan’ını arıyordu. Kavga onun için, onun “çizilen karizması” için veriliyordu çünkü. Kavga kırılan iki gözlük, bir baygınlık, yüz çizikleri ve el-kol morarmalarıyla görece ucuz atlatıldı. Fakat güne son noktayı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, aynı zamanda da “TBMM’nin alkometresi” olarak bilinen Bülent Arınç TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun odasını basarak koydu. TBMM çatısı altında kavga, gürültü hiç kuşkusuz hoş değil, fakat bu olaylar olmasaydı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “türban” konusundaki bakışının değişmekte olduğunu nereden öğrenecektik? Yoksa Sayın Emine Erdoğan’ın türbanı nedeniyle GATA’ya hasta ziyaretine gidememesine ilişkin olarak Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, “Olmamalıydı, bugün olsaydı olmazdı!” anlamındaki sözlerini farklı yorumlamamız mı gerekiyor? Ne dersiniz? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com “Sokak aralarında bakkal dükkânı olayı bitti. Belki mar- ketler, süpermarketler halinde bunu aşmanın gayreti içinde olacaklar...” Başbakanõn 30 Ocak’ta İstan- bul-Bağcõlar’daki “212 Power Outlet”i açarken söylediği bu sözlere “bakkal”lar tepkili. Ay- nõ sokaklardaki kasaplar, ma- navlar, terziler, berberler ve di- ğerleri de “her türlü mahalle es- naf ve sanatkârlarının dük- kânları da süpermarketlerde reyonlara dönüşecek” denme- sinden kaygõlõ... Türkiye Esnaf ve Sanatkârla- rõ Konfederasyonu (TESK) Baş- kanõ Bendevi Palandöken de benzer konumda 57 tür esnafõn bulunduğunu söylüyor. “Ecza- ne”leri bile süpermarkete soka- bilenler, yakõnda “ayakkabı ta- mircileri de marketleşmeli” derlerse şaşmayalõm... Anayasa değişirken... Başbakan’õn sözlerini duydu- ğumda “yeni anayasa” yorum- larõnõ okuyordum; acaba hangi madde, nasõl “demokratik”le- şecek? Örneğin 173. madde; “Devlet, esnafı ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici ted- birleri alır” Nitekim 6 yõldõr bekletilen ve süpermarketlerin “kent dışına” çõkmasõnõ öngören “AVM ya- sası”nõn “gerekçe”sinde de özet- le deniyor ki; “Perakende es- nafını yaşatmak sosyal devletin görevidir!..” Demek ki yasa, sadece mar- ketçilerin engellemesi nedeniy- le değil, “Başbakan’ın düşün- cesi”yle de çeliştiği için yõllardõr bekliyor... Yeni “demokratik” anayasada ise belli ki şöyle de- necek: “Devlet, esnaf ve sanat- kârı bitirmek ve halkı sadece sermaye çevrelerine müşteri yapmak için tedbirleri alır!..” Bunun, özellikle “uluslar- arası sermaye” anlamõna gele- ceği Bağcõlar’daki AVM’nin İn- gilizce “adı”ndan da belli değil mi? Erdoğan’õn onca işi arasõn- da zaman ayõrõp “Bakkallar bit- ti” diyerek kurdelesini kestiği “Power Outlet” şu anlama ge- liyormuş: “Kuvvetli markalar karmasıyla en güçlü alışveriş merkezi…” Okurumuz Eyüp Yüksel bak- kallarõ savunan iletisinde bakõn neyi anõmsatõyor: “Başbakan’ın oğlu Bilal 2003’te Reyyan Uzu- ner’le evlenirken Fatih’teki dük- kânlara dağıtılan binlerce da- vetiyeden, gelinin babasının bakkalına da gönderilmişti...” Muhterem kayõnpeder de artõk bakkalõnõ kapatõr mõ bilemeyiz ama bölgedeki tüm esnafõ yok edecek en “güç”lü rakibin Power Outlet olacağõ ortada... İşte bil- giler: “56 bin m2 arsada 230 bin m2 kapalı alan; kiralana- bilir 70 bin m2 işyerleri ve 40 katlı rezidans kulesinde 500’den fazla satılık süper lüks daireler…” Yani, arsa alanõnõn 5 misli in- şaatla “emlak rantı rekoru” kırılıyor... Bakkallar “bereket versin” derler... bu bereketi sağlayan ay- rõcalõklõ imarõn şehircilikteki adõ ise “kente karşı suç...” ‘Toplum için’ şehircilik Yüksel diyor ki; “Süpermar- ketlerle ‘toplum’ olunmaz, ‘top- luluk’ olunur; Geştalt (psikoloji bilim adamõ) ekolüne göre or- ganik bütünlüğü olma- yan bir topluluk... Bu- nu plancılarımız, pey- zaj ve genel mimarla- rımız da göz önünde bulundurup odalarına ve planlarına taşımalı- lar.” Son günlerde plancõ- larõmõz arasõnda “top- lum için şehircilik” akõ- mõnõn yaygõnlaştõğõnõ du- yuyor, seviniyorum. Planlamanõn “rant yaratmak” değil, “insana saygılı çevreler tasarlamak” olduğunu elbet bir gün siyasetçilere de öğretecek genç şehircilerimize başarõlar… Bunun nasõl olacağõnõ kõsa bir “ders notu”yla anõmsatalõm: “İmar planlarında sadece ‘AVM yeri’ yazmak, kent kül- türümüzün tarihsel zenginliği olan ‘pazar yeri’, ‘çarşõ’ vb. dü- zenlemeler yapmak; kimlik- siz ve kendini beğenmiş ‘site’ler yerine sokak ve komşuluk dü- zenini sürdüren yeni ‘mahal- le’ler tasarlamak; üç kuruş parasını küresel sermayeyle değil, kendi esnafı ve sanatkâ- rıyla üleşecek bir kent halkının plancısı olmak; tarihsel ‘alõş- veriş kültürü’müzü tüketim hangarlarına kurban etmeye- cek imar anlayışını savun- mak...” Böylesi bir planlama, sadece “bakkal”larõmõza değil, hepi- mize ve gelecek kuşaklara karşõ da şehirciliğin “tarihsel so- rumluluğu” değil midir? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Bakkallar ve Şehircilik 7 ŞUBAT 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 İlker Başbuğ ne yapar: Siyasi tartışmaya girmez, başbakanla paslaşır! Hz. Recep Levent Kırılmaz: “Olan katil Mehmet Ali Ağca’ya oldu; tam da mehdiliğini ilan etmişken ortaya Hz. Recep çıktı!” Ardıl Hilmi Kayıhan: “Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu söyleyen Recep olsa olsa Musa’nın veya İsa’nın ardılı olabilir!” Defolu Hamza Saykan: “Sistem yurttaşı defolu yapmış. İktidarı defolu olan bir ülkede yurttaş ne yapsın!” YağmurDeniz Karşı taraftaki hergele YURDUNA ve ulusuna duyarlı halk ozanı Karamanlı Nevzat’ın dizeleridir: “İnsanlıktan nasipsiz malum eşek oğlu eşek,/ Beşeri köprüleri yaktırdı bu hergele./ Serseri mayın oldu, sandılar deli fişek,/ Benzinlikte kıvılcım çaktırdı bu hergele... Babası anırırdı geçmişte soldan soldan,/ Sıpası da gidiyor bak şimdi aynı yoldan./ Neler neler ezdiler tepindikçe dört koldan,/ Ne onurlar devirip, yıktırdı bu hergele... Dinciyle, bölücüyle buluştu aynı safta,/ Her mazlumun boynuna astı bir iğrenç yafta./ Büyük yalan söyleyip her gün karşı tarafta,/ Öküzleri trene baktırdı bu hergele... Arkasını güçlüye dayayıp rahat yattı,/ Güvenli ahırında asil atlara çattı./ Sahibinin emriyle çok iftiralar attı,/ Kaç suçsuza çileler çektirdi bu hergele... Suyu sebil gibiydi, teknede yemi boldu,/ Dışarıdan beslenirdi, sanki beşinci koldu./ Dile doladığına yaşamak haram oldu,/ Çok yiğidi canından bıktırdı bu hergele... Taşları bağladılar, bu saldıran it oldu,/ Yağlıca kuyruklarda beslenen bir bit oldu./ Karakteri oynaktı, sürekli gelgit oldu,/ Namusu diz üstüne çöktürdü bu hergele... Nevzat inşallah görür bunun yarınlarını,/ Daha kaç yıl satacak namusunu, arını./ Tertemiz yüreklere kinin tohumlarını,/ Hoyrat hoyrat kazarak ektirdi bu hergele.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÇOK basit bir soru: Yabancı işgaline karşı verilen Kurtuluş Savaşı‘nın en kritik çarpışmalarına mekân olmuş iki kahraman kentimiz Sakarya ve Eskişehir’in, bir gün gelip de, bir yabancı firmaya toprak hediye etme yarışına girecekleri aklınıza gelir miydi? Yanıt Mustafa Saraç’tan: “Çinli bir markanın Türk firmasıyla ortak kuracağı otomobil fabrikası, Eskişehir ile Sakarya arasında ‘beni al onu alma’ rekabeti yaratmakta ve bu rekabet, şirkete hangi kentin daha fazla kamu kaynağı aktaracağına ilişkin bir ‘hibe yarışı’na dönüşmektedir. Gazeteler her iki ilimizde üst düzey kamu görevlilerini de içine alan lobilerin kurulduğunu yazmakta, bu lobiler, Uzakdoğulu şirkete -elbette kendi ceplerinden değil, tamamen kamu kaynaklarından- bedava arsa, ucuz gaz ve ucuz elektrik teklif etmektedir. Bu kıyasıya rekabetten hayli hoşnut olduğu anlaşılan şirketin yerli ortağı kendilerine daha cazip kamu imkânları sunan Eskişehir’in şansını ‘artık daha yüksek’ ilan ederek ‘müşteri’ kızıştırmakta, kızışarak bir araya gelen Sakarya Karasu Belediye Başkanı, Sakarya Valisi, Sakarya Sanayi Odası Başkanı ve Sakarya’nın AKP Milletvekili ise ‘Eskişehir’e hodri meydan, madem onlar bedava arsa veriyor, biz de 2 bin dönüm arsayı bedava veririz’ taahhüdüyle, ticari rekabeti sevimsiz bir peşkeş çekme müsabakasına benzetmektedir. Hangi lobi kazanırsa kazansın, her durumda o toprakların gerçek sahibi olan halkın kaybedeceği bu açık artırmada, kent topraklarının kamu görevlilerince, kendi babalarının malı gibi, cömertçe, bol keseden dağıtılması izleyenlerin midesini bulandırmaktadır. Olayın en üzücü yanı, bu rekabetin iki kentin coğrafi niteliklerinin, hatta iki kent halkının karakter özelliklerinin bile masaya yatırıldığı bir tür ‘kent ırkçılığı’na dönüşmesidir. Eskişehir lobisi, ‘Sakarya’nın işçileri çalışmaz’ şeklinde, Sakaryalı tüm emekçileri aşağılamaya varan bir iddiayı ileri sürebilmektedir. İki kentin özel sektör mensuplarının rekabet etmesi doğal, ancak buna milletvekillerinin ve mülki amirlerin de dahil edilerek kamu mülklerine ilişkin sözlü taahhütlerde bulunulması son derece sakıncalıdır. Her yurttaş, istediği şahsa, kendi tapulu mülklerinden istediği miktarda bağışta bulunabilir, ancak kimse Sakarya’nın ve Eskişehir’in kamu mülklerini özel şirketlere devredemez, hele hele bu devrin bedelsiz gerçekleştirilmesi asla düşünülemez.” Peşkeş yarışı SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ekinci@cumhuriyet.com.tr Kırıkkale bakkallarına selam... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yaşamöykü- sü. 2/ Bir tarõm aracõ... Döl ver- me yetkinliğine eren. 3/ Doğada olduğu gibi ka- larak işlenme- miş olan... Bir gezegenin Gü- neş’ten en uzak olduğu nokta. 4/ “Güzelliğin --- par’etmez/Bu bendeki aşk olmasa” (Âşõk Veysel)... De- polanmõş mal. 5/ Kili- me benzer, renkli ve motifli uzun yolluk... Hindistan’da imparator ve prenslere verilen san. 6/ “Yılanyastığı, filkulağı” gibi adlar da verilen bir süs bit- kisi... Şöhret. 7/ Eski- den İstanbul’da yaşa- yan yabancõlara, özellikle Fransõzlara halkõn verdiği ad... Ödünç alõnan ya da verilen şey. 8/ Dağkeçisi... Ahenk. 9/ Bir kişi, bir yaşam üstüne yapõlan inceleme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İzmir’e özgü, daha çok sabah kahvaltõsõnda yenen bir çeşit börek... İçki. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek ya- põlan ince alay... Uluslararasõ Çalõşma Örgütü’nün simgesi. 3/ “Bir --- yağmuru gibi geçiverdi aşkõmõz” (Şar- kõ)... Kerestesi ve reçinesi çok beğenilen bir orman ağa- cõ. 4/ İlkel bir silah... Akdeniz havzasõnda görülen, çok kuru ve sõcak bir rüzgâr. 5/ Satrançta bir taş... Öğütül- müş tahõl. 6/ Daha iyi duruma getirmek için yapõlan de- ğişiklik... Tümör. 7/ Zeytine benzer meyvesi sakõz gi- bi çiğnenen bir palmiye türü... Avuç içi. 8/ Satrançta bir taş... Maden posasõ. 9/ Küçük erkek kardeş... Kansõzlõk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C İ V E L E K M İ D A R E E D A V A N K E R A N E R Ç E N T İ K L E K E N D E E E E N D E R U N K E R T E R İ Z D A İ U Z A M M A N K E N M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kamilmasaraci@gmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear