25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
TARTIŞMA-EDİTÖRE MEKTUP Ağır travma yaşamış olanlar ve kanaat önderliği! Tmaz Tm'z T oplumsal olayların yoğunlaştığı günler aynı zamanda Zengin Öğrenme Ortamlan olarak görülehilir. Küıt açılımı nedeniyle oluşan or- tatnın gözlemlenebilecek özellikleri içinde bir tanesi diğerleri arasında pek göze çarpmıyor, atna göze çarpanların tütnünü -üstelik de birinci dere- cede- etkiliyor. Bu özellik, ortamı analiz eden, çözüm önerileri ileri süren, kitleleri harekete ge<,iren ve benzer başat roller üstlenen kişiler arasında, ge<,Tnişlerinde ağır travmalar yaşamış olanların çokluğudur. Travma yaşamış ulmak kuşkusuz utanılacak bir şey değildir, ama travma izlerinin de kalmadığı an- lamına gelmez. Bazı travmalann izleri -örneğin savaşlarda uzuvlarını kaybeden gaziler- utanmak bir yana onurla taşınır. Ama bir savaşta örneğin bacağını kaybetmiş bir kişinin ondan sonraki yaşamında -gerek kendi gerekse çevresi ve toplumu- o kayıp uzva yük yük- leınek yerine, ondaki aksaklığın daba az hissedilebileceği roller vermek, ottamlar hazırlamak görevi vardır. Bedeni eksikleri daha kuvvetle ortaya çıkara- bilecek roller o eksiklere sahip kişilere acı verirken, bu tür kişilerin zihinsel alandaki faaliyetleri de bu travmalardan etkilenirler. Bu olgu veşirli düzeylerde hemen herkesin başına gelmiştir; hatta denilebilirki yaşam, trav- malann tekrar tekrar -ve#>riinrü değiştirmiş nlank- tüm yaşam kesitleri iyine gömülü olarak yaşanması sürecidir. Çeşitli bağlam ve dzeylerde travmalar yaşamış ınsanların bir bölümü bunları bilinv altına itmeden yüzleşmiş ve travmalara neden olan kişi ya da o- layları affetmişlerdir. Bu onların kişiliklerine bir bil- gelik olarak yansıyor. Oiğerleri ise, ömürleri boyun- ca her bareketleri, her söylemleri o geçmiş trav- malarıyla enfekte olmuşçasına hem zehirlenir hem zehirlerler. Karışık ortamlar, zihinsel duruluğa en çok ı- htiyacımız olan zamanlardır. Lürfen bu gibi za- manlarda, analiz yapan, eleştiri yapan, yol gosteren, (,özüm öneren insanların geçmişlerinde ağır trav- malar yaşayıp yaşamadıklarına bakmaya çalışınız. Kamuoyunu şekillendiren, bir kesim veya toplumun bütününe kanaat önderliği yapanların travmaları kusurları olmayabilir, ama en azından bu rolleri oynaınak için birer avantaj da değildir, hat- ta mutlaka dikkat edilmesi gereken birer "duruma özgü kusur'Vlur. Kentlerdeki ulaşım, hız ve AVM'ler Meta önr S on günlerde ortaya (,-ıkan kentsel alanlarla ilişkili iki soruna değinmek gerekiyor. Savunulan görüşler ula- şım teknolojisine yok aykırı. Bu konular bilinmeden ortaya atıldığı anlaşılıyor. Bunlardan birincisi ta- şıtların hız sınırlarının yükseltilmesi konusu. Taşıtlann lıızı arttık^a doğal olarak kazaya girmek, yara- lanmak ve kazada hayatını kaybetmek gibi olayların artacağı doğallıkla bilinir. Bu konulara değinmeyip kent- sel alanlarda saatte 50 kilometrelik hız sınırlamasının tcknik nedenini anlatmaya çalışacağım. Bir yolun sa- atte geçirebileceği taşıt sayısı "yolun kapasitesi"dir. Bu değer yolun en kesitinin ölçülerine, yani şerit sayısı- na, boy kesitinin özelliklerine yani eğime, yoldan ge<,sn taşıtların türlerine yani "ağır taşıt oranına" ve trafi- ğin "ortalama hızına" bağlıdır. Kapasitcnin hızla ilişkisi kareseldir. Yani hız arttıkça kapasite karesiyle oran- tılı olarak artar, ancak bu artış belirli bir hızdan sonra azalmaya başlar. Matematik bir bağıntı olan bu işlem sonunda, kapasitenin en yok olduğu hız, saatte 48 kilometre olarak bulunmuştur. Bu değer; ülkeye, kişiler ve yol ile taşıta bağlı olarak değişmez, yani sabittir. Özetle, saatte 50 kilometre "öyle olsun" diye değil, teknik gereklerle konulmaktadır. Hız artuılacak olursa, sanıldığı gibi kapasite artmaz aksine azalır. Yeni yolların yapılması gerekir. Bu ne- denle kent iyi yollarda lıızı artınnak kazanv değil kayıptır. Diğer konu mahalle bakkallan konusudur. Burada konunun sosyal yani değil ulaşım yönü elc alınacak- tır. AVM'ler önemli bir trafik jeneratörüdür. Yani gereksizler de dahil olmak üzere rrafik akımı doğmasına ne- den olur. Halbuki bu yolculukların bir bölümünün taşıt yerine yaya olarak yapılması kentin ulaşım düzeni yö- nünden büyük kazan<,tır. Bu nedenle örneğin ABD'de AVM'ler belirli saatlerde kapatılır. Bu saat genelde mesai saatlerinden 1 saat sonradır. Böylece yeniden bir "yolculuk" çıkması önlenir. Hatta sözü geçen iilkede AVM'lerin artmasına karşı önlemler alınması da düşünülmektedir. Aksi halde ekmek almaya otomobille git- meler katlanılamayacak düzeye çıkacaktır. Bu tür önlemler alınmaz ise zaten tarihsel gelişme ivinde ulaşım sorunlan çeken kentlerde katlanılamayan sorunlar (,-ıkabilir. Sektör Sektör ARGE 08-09 Mart 2010 tarihinde ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi A salonunda gerçekleştirilecek olan et- kinlik kapsamında 3 sektör paneli ve 2 oturum düzenlenecek. Belirlenen sektörler Yapı, Malzeme ve Çevre Sektörleridir. Ayrıca ARGE ve inovasyon kavramları hakkında 2 oturum olacak. Sektör Sektör ARGEfarklıalanlarda ARGE çalışmaları yürüten kesimleri buluşturarak fikir alışverişini sağlamak ve disiplinler arası çalışma ortamının önemini vurgulamak, ARGE ve inovasyon kavramlarını tanıtmak ve yaygınlaştırmak amacıyla ODTÜ ARGE Topluluğu tarafından bu sene üvüncüsü düzenlenen prestijli bir etkinliktir. Amaç, her sene belirlenen sektörlerde Tiirkiye'de ARGE'nin durumunu ortaya çıkar- mak; öğrenci, akademisyen, sanayicilerin ve kamu kuruluşlarının olduğu bir ortamda sorunlan ve çö- zümlerini interaktif bir şekilde tartışmak. Etkinlikte, Çevre Sektöründe ARGE Paneli, Dünya Şirketleri ve İnovasyon, Hayrettin Karaca Söyleşisi, Yapı Sektöründe ARGE Paneli, Türkiye ve İnovasyon, Malzeme Sektöründe ARGE Paneli. İLETİŞİM: www.arget.net; yonca.alkan@arget.net; irem.akin- cidarget.net HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz hayret@akden1z.edu. t r Deniz Som, "Vaziyet"inde bir yılı aşkın birzamandan beri şu metni kara birzemin üzerinde sürekli yayımlıyor. Vaziyet "NanAlmanyası'ndapapazMartin Niemöller'in günlüğünden: 'önce Sonra sendikacılan topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileritopladılar, sesimiçıkarmadım; çûnkO Yahudi değildim. Sonra beni almaya galdiler, benim için sesini çıkaracak kimsa kalmamıştı." Her Vaziyefte bu kısa hikâyeyle yeniden karşılaşıyoruz. llkönce, okumuştuk. Arasıra okuduk. Şimdiyse, hâlâ yerinde mi diye bakıyoruz. Bizihenüz götürmediler. Ne varki, durumumuz Niemöller'inkinden daha nahoş. 0 başta ayırdında değildi. Üzerine düşeni sonunda, bu sözleri yazabilmekle yapabilmişti. Biz ama çok komiğiz. Hem okuyor, hem bakıyor, hem de bekliyoruz ki, gelsinler, bizibu vaziyette derdestetsinler. Ancak o zaman belki olan biteni anlayabileceğiz. Dönünce fdönebilirsek eğer) biz de böyle bir sözü kâğıda dökebiliriz. Ama yayımlayacak kimse kalmış olacak mıdır? Umarım kalır, okuyanlar da bizim gibi olmazlar. Bir zaman, birmahkemede birduruşmam vardı. Gitmek istemedim. Bezmiştim. Söyleyeceklerimin hepsini dilekçemde, diğer cevabi yazılarımda yeterince dile getirmiştim. Ne için gidecektim? Yeni ne söyleyecektim? Duruşma zaten usulen yapılan bir şeydi. Sonucu değiştirmeyecekti. Yargıçların da sınırlan vardı! Küçük oğlum Aliş daha alo yaşında, "ben kolaypes etmem"der durur. Ben de pes etmemeliydim. Gittim. Ama şu birkaç sözü söylemek için gittim ve söyledim: "Üniversitelehmiz, ülkemiz bugün irticaın kucağına düşmüştür. Küresel sömürünün kucağına düşmüştür. Bu duruma karşı mücadele etmekle sorumluyum. Bu sorumluluğu sizinle paylaşmak için bu davayı açtım. Nerede bir yargıç görürsem, nerede bir mahkeme kürsüsü bulursam onlarla bu sorumluluğu paylaşmak için bu davaları açıyorum" dedim. Başkan sadede gelmemi istedi. Bunlar açacağım son davalar. Bunlar, hâlâ böyle bir iyimserlikle, sorumluluk paylaşmaya gideceğim son yargıçlar, son mahkeme kürsüleri... Istemediğimden değil, onlan artık bulamayacağım kaygısından bu halim. Belki biriniz "hiç olmadılar ki" diyecektir. Ona da bir şey söylemem. Yargıyla, en olmadık yerinden - yolsuzluk araştırmasıyla - sosyoloji yaptım. Yargı Sosyolojisi her ülkenin ciddi biçimde itibar etmesi gereken çok önemli bir bilimsel bilgi alanıdır. Yapanları cesaretlendirmelidir. Şimdilerde yargı yine en olmadık bir başka yerinden derin yaralar almaktadır. Hep bir ölçüde sınıfsal ve siyasal olan yargı, ileri düzeyde "inhumanus", insafsız olmakla vazifelendirilmeye çalışılmaktadır. Yargıçlar kararlarını sonuçlarına bakarak vermezler, ama biz kararlann sonuçlarına bakarak yargının işi, işlevi, değeri, anlamı hakkında genel bir yargıya ulaşırız. Bizim bu yargımız, o yargının bir sağlayıdır bir yönüyle. Yargıçlar kamu vicdanının ağır işçileridir. Kamunun kitle olmadığını iyibiliher. Kitlenin vicdanının olmadığını iyi bilirler. Kendi vicdanlannın bizim herbirimizin vicdanı olduğunu iyi bilirler. Bunları iyibilirierse, biz de onlan iyibiliriz. Güveniriz. Ölesiye teslim ederiz kendimizi. Yargının yanlılığı hakkında gelişen, geliştirilen duygularla, düşüncelerle kavgalar giderek büyür. Yargıyı kendiemelleri için hırpalayanlar bununla büyük çıkarlar sağladıklarını sanırken aslında kendi sonlannı hazırlamış olduklarını çok geç fark ederler. Sonunda Yargıya karşı gelişen genel güvensizlik asgari bir barış düzeyini bile olanaksız kılar. Yargı, güvende sürekli bir konsensusun zorunlu bulunduğu tek kurumdur. Diğer kurumlann meşruluğuna bu oydaşlıkla gidilir. Siyasetçiler yargıyla olan ilişkilerini tüm bunları gözeterek değerlendirirlerse ülkenin, yurttaşların başı daha az ağrır. Yargı da kendine bu gözle bakmalı, bir çeki düzen vermelidir. %10'luk seçim barajı yardımıyla yürütme ve yasama erkini gasp edenlerin kuşatmasını yarmalıdır. Siyasetin ve çıkarerbabının sultasından kendini korumalıdır. Nihayet insanın, yargıcm da, yalnız kalmaya cesaretibulunmalı, ama onu yalnızbırakmamalıdır. Bu ise hepimize düşen birgörevdir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear