24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PERİHAN ERGUN 15 Şubat günlü Sabah gazetesinde Engin Ardıç, yazısının başlığını azarlayıcı biçem de “Çok Fena Ezber Bozarım Ha!” diye atmış. Devamında “Bu ülkede kime sorarsanız sorun size, tarihte ilk kurtuluş savaşı veren halkın Türk halkı olduğunu” söyleyecektir. Çünkü kendisine öyle öğretilmiştir. Öyle olmadığını öğrenince şaşırır, bozulur ve karşı çıkar. Öyle olması “gerekmektedir”, başka türlüsü kanına dokunur… Bildiğimizi sandıklarımızın “mutlak doğrular” olmaları gerekmektedir. Dünyanın merkezi biz olduğumuz için tarihten önce de var, tarihten sonra da var olduğumuz için, biz olmasak tarihe yazılacak ne var olduğu için. Öte yandan mazlumluğu da pek sevdiğimiz için… “Öyle ya, büyüklük kompleksiyle aşağılık kompleksi bir paranın iki yüzü değil midir?” demiş. Elhak öyledir!.. Ben de bu özdeyişin -izin verilirse- büyüklüğüyle tarihteki Kurtuluş Savaşımızın gerçekliğini “Anamın Kitabı” başlığıyla bitirmeye çalıştığım gerçek yaşamın çizgilerini yansıtan anılardan özetle, aykırı ezberleri bozacağım. Anacığım kitapçı Hacı Resul’ün torunu olarak, 1908’de İzmir’de Fatma’dan doğma Zehra’dır. Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı günlerde iptidainin (ilkokul) ilk sınıfındadır. Tahtaya kaldırılıp eski yazıyla hocanın istediği tümce olan “Bu âlemde okuyup yazan feyz alır, okumayan cahil kalır”ı tamamlarken, İngiliz uçaklarının bomba sesleriyle elindeki tebeşir düşer ve bayılır. Okullar tatil edilir. Çünkü aileler küçük yavrularını korumak için yanlarında taşımaktadırlar. İki ağabeyinden büyüğü askerdeyken -meçhul asker olmuştur, mezarı da kayıptır- ortanca oğul rüştiyededir (ortaokul). Ardıç efendi “Yunan bize karşı koyunca ‘isyan’, biz Yunan’a karşı koyunca İstiklal Harbi. Herifçioğlu İzmir’e sulanınca kahpe” tanımıyla döktüğü incilerin aslı ele geçirme, yağmalama, yakma yıkmadır. Şöyle ki; önce anne dedem Musa’nın Frenk mahallesindeki (yakıldıktan sonra Dr. Behçet Uz’un öncülüğünde Kültür Park ve Fuar olan) market tipi dükkânı Efsun askerlerince zaptedilip yağmalanır. Evine gidip geldiği tek atlı arabasına el konur. O anda dedemin ağzı dili tutulur, felçle yere serilir. Esnaftan dostlarınca canı kurtarılarak evine ulaştırılır. Evi Asansör’ün üstünde, Hatay Caddesi başındaki konaktır. O da Yunan askerlerine mekân için zaptedilir, aile ortada kalır. Yakınlarının yanına sığınır. Yedi ay yaşayabilen Şeker Musa’nın ölümünü, ailenin dramını izleyen gerilla savaşı içindeki dostu Çakır Mehmet Efe’nin annesi ile eşi, İzmir’e güç koşullarda ulaşarak anneannemi, 15 yaşındaki öğrenci dayımı ve küçük Zehra’yı savaşta yalnızca kadın ve çocukların kalabildiği Bayındır’ın Hasköy’ünde korumaya alırlar. Anamın saçları erkek görüntüsüne girmesi için kazınır, altına şalvar geçirilir. Çünkü Yunan küçük büyük demeden kız çocuklarına tecavüz etmektedir. Dayıcığımın tragedyası da ayrı bir konu. Köyde erkek kalmadığı için gerillaya gıda ve gereksinimlerin gecenin karanlığında ulaştırılması ona kalır. Bir seferinde Menderes Çayı’nın sığ yakasından karşıya geçerken suya adımını attığı anda korkak Yunan’ın sıktığı kurşunla dizinden yaralansa da göreve devam eder. Kısa bir süre sonra dizindeki yara kangren olur. Tedavi olanakları bulunmadığından yaşamını yitirir. Acılar bitmemiştir. Köyde dayımı yıkayacak adam yoktur. Bu görev evlat acıları içindeki anneannemce yapılır. Ardıç efendi! bunlar ezber değil, yaşananlardır. Anamın yaşamında “İlk Kurşun”u gördüğü kadar sizin gibilerin kabul edemedikleri “Kurtuluş”un sevinçleri de var. İzmir’in Kadifekale’sinde sonlarının ne olacağını telaş ve endişeyle beklerken, Mehmetçikle suvari alayının toz duman içinde düşman askerini Mustafa Kemal’in “İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” komutuna uyarak denize dökmek için önlerine katıp gelişlerini, yıllardır Konak binasında asılı duran Yunan bandırasının indirilişini görünce sevinç gözyaşlarıyla ayağında çarığı bile kalmadan savaşan Türk askerini karşılamaya koşarlar. İşte ezberletilen değil yaşanan Kurtuluş Savaşı budur. Atatürk’ün dediği gibi; “Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır”. Lütfen artık bu gerçeği öğrenin… CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Şaşkınlıklar! HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 23 ŞUBAT 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Recep’in açılım sanatçıları ne yapacak? Ellerini tefin altına koyacak! Cumhuriyet Selim Sümen: “Cumhuriyeti korumakla görevli Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nın tutuklanması, Cumhuriyetin tutuklanmasıdır.” Tıraş Metin Akay: “Civanımın serbülenti ‘Kutlu yürüyüş asla ve asla durdurulamaz’ demiş. Yürü de ense tıraşını görelim!” Keşke Ahmet Önen: “İlker Başbuğ’un ‘keşke’sinden sonra çok acele, Emina’nım tarafından ziyaret edilmek üzere askeri hastaneye yatacak sanatçı aranıyor!” YağmurDeniz Hukukçu Mete Göktürk’ü tanıyalım HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kararını eleştirmek için “uzman hukukçu” sıfatıyla yalaka televizyon kanallarının baş tacı olmuş durumda. Ekranlarda bugünkü yargının askere yakın durduğunu anlatıyor. Bu kişi Mete Göktürk. Demokrasi havarisi gibi ortada dolaşan bu kişiyi biraz daha yakından tanıyalım: 12 Eylül döneminde askerlerin yanında hazır olda duran ve cunta adına ölüm cezalarının infazına katılan bir savcı! 1981 yılında Gaziantep’te savcıyken Veysel Güney adındaki gencin infazını yapan ve emekli olduktan sonra yazdığı anılarında “Veysel Güney’in anarşist olduğuna ilişkin bir delil yoktu, pardon” diyebilen bir “hukuk” adamı! 12 Eylül cuntasının emrindeki Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde görev yapan bir savcı! Devlet Güvenlik Mahkemeleri 2004 yılında güya kaldırıldı ama bugün Silivri Toplama Kampı’nda özel yetkili savcıları ve hâkimleri ile sanki Hükümet Güvenlik Mahkemesi adıyla görev yapıyorlar. Mete Göktürk de işte bu mahkemelerdeki savcıları “kan çeker” hesabı desteklemekten kendini alamıyor. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TELEVİZYONLARDA ahkâm kesen yalaka yazar ve yalaka hukukçuların, yobaz sürülerini soruşturan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in “Ergenekon terör örgütü” üyesi olmaktan tutuklandığını söylemesi bir trajedidir. Çünkü böyle bir terör örgütü yoktur; olduğuna ilişkin özel yetkili hükümet savcılarının iddiası “Silivri Toplama Kampı”nda kurulan “Hükümet Güvenlik Mahkemesi”nde görülmektedir ve henüz ortaya bir kanıt konamamıştır. AKP Adana Milletvekili Ömer Çelik, yerin altından silahlar ve darbe planları fışkırdığını belirterek “Bunları yapanlar sizin vergilerinizle görev yapan ve esas görevi milletin hukukunu, rejimi, demokrasiyi, milletin değerlerini müdafaa etmek, devleti korumak olan kişiler” diyerek yargısız infazla Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına “terör örgütü üyesi” damgası vurmuştur. Adı, verdiği “hamiline yazılı arama kararları” iddiası ile gündeme gelen Erzurum’daki hâkim İsmail Şahin, özel yetkili savcılarla uyuşarak Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklamasını kararlaştırmış, Hâkim İsmail Şahin’in görev yaptığı 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti de tutukluluk kararını yerinde ve gerekli görmüşler. Adli yargıdaki en üst makam olan Yargıtay ise “Erzurum savcı ve hakimlerinin yetkisi yok” diyor. AKP Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, tesettürsüz kız çocuklarının, imam hatip okuluna gitmeyen öğrencilerin, ramazanda oruç tutmayan yurttaşların kurucusu olduğu parti tarafından fişlendiğini resmen açıklamıştır. Fişleme kayıtlarının gazeteci Yavuz Donat’ın sekiz yıl önce açıkladığı ama sonradan unuttuğu ve Başbakan’a bağlı olarak AKP İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu ile AKP Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in koordinatörlüğünde kurulan “gizli ve özel karargâh”ta toplanma olasılığı dikkate alınmalıdır! Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, karargâhlardan sızdırılan bilgiler konusunda “aralarındaki çürük”leri suçlamasının ardından bir toplantıdaki ses kaydının dinci medya tarafından piyasaya sürülmesi Genelkurmay’ın “fethi”nin yakın olduğunu göstermiştir. Bölük pörçük SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Kaos ve Medya Trajedileri Bugün “Ordu-Darbe Tartışmaları ve Mantık Dersleri” yazımın 2. bölümünü okuyacaktınız. Hatta Paris’te Edvard Munch hakkında açacağım sergi ve bu konuda yaptığım Norveç gezisi de yedek yazıydı. Ama öğleyin bomba gibi gündeme düşen haberle yazı da doğal olarak değişti. Yine gözaltına alınan kuvvet komutanları, emekli veya muvazzaf subaylar… Cihaner’in başına gelenlerin ve HSYK’nin malum savcıların yetkilerinin iptalinin ardından böyle bir gündem değiştirme hamlesi bekleniyordu. CNN’e göz atıyorum; Ertuğrul Mavioğlu isimli “gazeteci” konuşuyor. Yaşananları demokrasiye ulaşma yolunda müthiş hamleler olarak gördüğü belli! Hızını alamıyor ve “Zaten eskiden beri derin devlet güçleri bunu hep yapmıştır, bu artık biliniyor” türünden laflar geveleyerek Sıvas katliamını da işin içine dahil ederek saymaya başlıyor. Peki Sıvas davası tüm kararlarıyla kesin olarak sonuçlanmadı mı? Hangi hakla bu hiçbir kanıtı olamayacak saçmalıkları böylesine kullanabiliyor? Derin devletten kaç bin kişi aktör olup sahte sakallar takıp sloganlar atarak on binlerce mürteci rolüne girip gidip aydınlarımızı yakmış? Hangi kanıt var elinde? Hangi garnizonda hangi askerler rol almış? Palavra sıkmak ve yargıyı etkilemek bu kadar ucuz demek, ana haber kanallarında! Hemen ardından Hasan Cemal alıyor sözü. O da son derece mutlu ve artık bu hamleler sayesinde demokratik bir ülkede yaşamaya başlayacağı masalına inanmış! Mutluluğu, Mavioğlu’nunki ile yarışıyor. Zaten biraz ardından ulusalcılığın ana karşıtlarından Cengiz Çandar’la beraber “Tecrübe Konuşuyor” programında, sözü Arınç’a(!) vererek tarafsız gazetecilik örneğini sürdürüyorlar! Arınç, bilge adam olarak medyanın son muhaliflerini ikaz ederek halkayı tamamlıyor ve onlara uslup ve içerik derslerini Nasreddin Hoca üstünden vermeye kalkıyor. Göz yaşartıcı bir paslaşma var aralarında. İşte ben medya-iktidar uyumu diye buna derim! Aferin Doğan Grubu’na! Sky TV bile bu ortamda Star gazetesinden Mehmet Metiner’i çıkarmış, o da yukarıdaki “meslektaş”larına destek veriyor, “Artık kimse bu ülkede seçilmişlere müdahale etmeyi aklına bile getiremez” diyor. Kanal karıştırmayı sürdürüyorum, konunun yeni “en taze” eksperi Ertuğrul Mavioğlu bu sefer NTV’de karşıma çıkıyor. “Planın altında 21 generalin daha imzası var, alınacaklar mı acaba” deyip saymaya başlıyor. Ali Bayramoğlu ve Mehmet Altan zaten bu bölgenin standart sözcüleri, onlar da tabii hemen aranıyor. Kambersiz düğün olmaz! Bunlara alıştık artık. Her gece paydaş medya kalemşorları “Fıstık gibi oldu, aman hâlâ dışarıda kalanlar varsa onları da alın” deme yarışına girecekler. Çok konuşup hiçbir şey dememe konusunda eksper olan “orta şekerli” gazeteciler de objektif davranma rolüne soyunup gereksiz ekran işgaliyle yetinip boş hava basacaklar, iki saat konuşup “Peki ne dedi bu adam?” dedirtecekler. Halkın gözünde itibarı olmayan bir dizi yandaş medyokrat şu anda sizi delirtecek “savcılık” rolü veya “tarafsız steril gasteci” rolüne girebilmek için telefon trafiğinde; kim bilir, belki de Nazlı Hanım İstanbul trafiğinde bir kanaldan diğerine ulaşabilmek için helikopter tutacak! Hiçbiri yaşanan sivil darbeden söz edemeyecek! Sen “Ben yokum, yaşayan ölüyüm, artık ne fikrim ne zikrim var, mazi kalbimde bir yaradır, kendimi bu yüksek kalemşorların tam denetimine açtım, onlar bile gelip her zerremi araştırabilirler, ben artık adı var kendi yok bir kurumum, varoluş nedenimi teorik olarak bile unuttum, ben bir sinirleri alınmış organdan beterim” dersen, başına gelenler az bile! Tarikatların böyle oyuncağı olursun, ister adın koca medya olsun, ister başka şey… Çünkü boşluklar öyle ya da böyle doldurulur! bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Konya’nõn Ha- dim ilçesinde ün- lü bir şelale ve mağara. 2/ Ay- dõn’õn Çine ilçe- sinde antik bir kent... Bir nota. 3/ Dayanõklõ, güçlü... Esnek kumaştan yapõlan ve bacak- larõ sõmsõkõ saran bir tür pantolon. 4/ Her yanõ suyla çevrili kara parçasõ... Nâzım Hikmet’in so- yadõ. 5/ Satrançta bir taş... Bir poliçenin arka- sõna yazõlan havale em- ri. 6/ Talih... Hastalõklõ, sakat. 7/ Karakter... Bir- leşik bir şeyi oluşturan yalõnç şeylerden her bi- ri. 8/ Doğu Karadeniz yöresinde yetişen bir tür ormangülü... Dudak boyasõ. 9/ Padişah buyruklarõna çekilen tuğra... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir tahmin sonucu olan, kesinlik taşõmayan. 2/ Bir göz rengi... İskambilin atasõ sayõlan ve günümüzde fal- cõlõkta kullanõlan deste. 3/ Kocaeli Yarõmadasõ’nõn en uzun akarsuyu... Mektup. 4/ Datça Yarõmadasõ’ndaki ünlü antik kent... Tuzağa düşürülen şey. 5/ Karaciğe- rin salgõladõğõ acõ sõvõ... Utanç duyma... Hayvanlarõ bağ- lamaya yarayan kalõn ip ya da zincir. 6/ Yassõ, basõk... Kõzgõn bir demirle vurulan damga. 7/ Tarihöncesi çağ- larda Kuzey Hindistan’da yaşamõş halk. 8/ İnce kabuklu bir erik cinsi... Akõl. 9/ Budunbilim. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A R Ş A N E E A T A R O M A N R U M B A E D E B S A B I R Z İ L E T İ Ş İ M Y A S K I L I R E N S A Ğ S U E P E A D I M İ T İ Ö N E R İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear