24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 22 ŞUBAT 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA SÖYLEŞİ 7 GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Darbe Çeşitlemeleri... Türkiye uzunca bir süredir “darbe” söylemleri ile yatıp kalkıyor. Kimileri olası bir askeri darbeden, kimileri de gerçekleştirilmiş sivil darbeden söz ediyor. Bulmacacıların gözde soruları arasında yer alan dize ikilisinin anlamına benzer bir durum söz konusu. “Kimileri sevgilinin boyunu dağ servisine, kimileri de önceki alfabenin elif harfine benzetir. Benzetilenler değişiktir ama, hepsinin amacı sevgilinin boyunu anlatmaktır.” Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nın karşılaştığı ve yüksek yargı organlarının “kural dışı” olarak nitelediği uygulamaların yazılacak yeni tarafı neredeyse kalmadı. Gelin önceki darbelerin iki özgün örneğini anımsayalım. Bakarsınız işe yarar. Demokrat Parti’nin 1960 yılının Nisan ayında üyelerini polis, savcı ve yargıç yetkisiyle donattığı Tahkikat Encümeni kurulunca ilk ayağa kalkanlar İstanbul Üniversitesi öğrencileri olmuştu. 28 Nisan günü üniversite bahçesinde başlayan gösteriler Beyazıt Meydanı’na sıçrayınca iktidarın emrindeki polisler ateş açtı ve öğrencilerden Turhan (Turan) Emeksiz vurularak öldürüldü. 27 Mayıs 1960’ta askerler iktidarı devirince kurulan Yüksek Soruşturma Kurulu bu olayı da gündemine aldı. 4 Ekim 1960 günü üç kişi gözaltına alındı, 5 Ekim’de de tutuklandı. Yüksek Adalet Divanı’nın sanıklar çizelgesinde 489 numarayla Mehmet Dinçer, 490 numarayla Cemil Cahit Tokar, 495 numarayla da Talia Bali Aykan yer alıyordu. Dinçer’in “görevi” bölümünde “Adli Tabip” yazıyordu ve yanlış anımsamıyorsam morg müdürüydü. Talia Bali Aykan doçent doktordu. Türkiye’nin saygın ve seçkin patoloji profesörlerinden biri olarak bir süre önce aramızdan ayrıldı. Cemil Cahit Tokar ise cumhuriyet savcısıydı. Başlarının derde girmesinin nedeni, yaptıkları otopsinin raporunda; Emeksiz’i öldüren kurşunun “sekerek geldiğini” yazmış olmalarıydı. O dönemin güçlülerine göre gerçeği değiştirmiş, devrilen iktidarı korumaya kalkmışlardı. Tokar’ın sesi duruşmalarda pek çıkmıyordu ama Dinçer ile Aykan’ın Başkan Başol’la çekişmeleri unutamadıklarım arasındadır. Aykan 21 Mart 1961’de, Tokar 21 Nisan 1961’de, Dinçer de 27 Temmuz 1961’de salıverildiler. Sonunda, davaları da iktidara yönelik suçlarla ilgilendirilemediği için Yüksek Adalet Divanı’nın görevleri arasına sokulamadı ve düştü. O dönemde yargıç ve savcıların hiçbir güvencesi yoktu ve gelecekleri doğrudan Adliye Vekili’nin keyfine kalmıştı. Demek ki “darbe”nin kendisi ya da iddiası söz konusu olduğunda tutuklanan ilk cumhuriyet savcısı İlhan Cihaner değilmiş. 12 Eylül 1980 darbesini yapan Milli Güvenlik Konseyi’nin 5 paşası aynı zamanda yasama organı görevini üstlendiler. Amaçları arasında demokrasiyi getirmek de vardı. Aldıkları kararlar bile çıkarttıkları yasaların değerindeydi. Yürürlükte bir anayasa vardı ama, bazen ince eleyip sık dokuyamıyorlardı. Anayasaya aykırı düşenleri de oluyordu. Sonunda Kristof Kolomb’un yumurtayı dik durdurmasına benzer basit bir çözüm buldular. Ve dediler ki; “Yasalardaki anayasaya aykırı düşen bölümler, anayasayı da değiştirmiş olur”. İşte size bir başka darbe demokrasisi örneği. Seç, beğen, al... oerinc@cumhuriyet.com.tr Yargõtay 8. Ceza Dairesi Onursal Başkanõ Naci Ünver’den hükümete sert çõkõş: Hedefleri yüksek yargõ Eski Yargõtay Sekizinci Ceza Dairesi Başkanõ ve Yargõtay Sekizinci Ceza Dairesi Onursal Başkanõ Nacı Ünver’le hükümet ve yargõ arasõndaki son çatõşmalarõ konuşuyoruz. Ünver, “Yargı tam bağımsız hale getirilmedikçe Türkiye’de gerçek demokrasi olmaz” diyor. Erzincan Başsavcõsõ İlhan Cihaner’i tutuklattõktan sonra görevleri ellerinden alõnan Erzurum savcõlarõnõn Cihaner’le ilgili dosyayõ apar topar İstanbul savcõlarõna göndermeleri konusunda da Ünver şu tespiti yapõyor: “Bu çok ciddi ve hukuki sorumluluğu gerektiren bir olaydır. Böyle bir sorumluluk göze alınarak yapılmışsa büyük cesaret işidir.” - Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaatleriyle ilgili yaptığı araştırmalar nedeniyle Erzurum Başsavcısı tarafından tutuklattırılmasıyla başlayan yargıda deprem niteliğindeki olaylar dizisini eski Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı olarak nasıl yorumluyorsunuz? N.Ü. - 2802 sayõlõ Hâkimler ve Savcõlar Kanunu’nun 90. maddesine göre birinci sõnõf hâkim ve savcõlarõn görevleriyle ilgili suçlarõn yargõlanmasõnõn Yargõtay’da yapõlacağõ öngörülmüştür. Ayrõca özel yetkili ağõr ceza mahkemesinin görev kapsamõnõ belirleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin üçüncü fõkrasõnda, Yargõtay’da ve Anayasa Mahkemesi’nde yargõlanacaklarõn bu mahkemelerin görevi kapsamõnda olmayacağõ belirtilmiştir. Konuyu bu bağlamda değerlendirdiğimizde Erzincan Cumhuriyet Başsavcõsõ hakkõndaki işlemler bu yasa hükümlerine aykõrõdõr. Nitekim Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu (HSYK) bu tespiti yapmõş, Yargõtay ve Danõştay’õn yetkili kurullarõ da bu görüşü onaylamõştõr. Ben de bu görüşe katõlõyorum. - Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in görev sırasında suç işlediği iddiası var. Cihaner, İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaatleriyle ilgili soruşturma yapıyordu. Bu cemaatlerle ilgili soruşturma yapmak görev sırasında suç işlemek mi oluyor? - Görev yaparken suç işlenmez. İşlenir de şöyle olur: Görev hududunu tecavüz eder. Görevi sõrasõnda yapõlmamasõ gereken bir işi yapar. Şu anda her şey iddiadõr. Neyin ne olduğunu ileriki günlerde göreceğiz. - Erzurum savcılarının HSYK tarafından görevden alındıklarını öğrenir öğrenmez Cihaner’le ilgili dosyayı apar topar İstanbul savcılarına göndermesini nasıl karşıladınız? - Bu çok ciddi ve hukuki sorumluluğu gerektiren bir olaydõr. Böyle bir sorumluluk göze alõnarak yapõlmõşsa büyük cesaret işidir. -Türkiye’de bugün yargı ağırlıklı olarak ortaya çıkan gündem sizce yapay mı yoksa gerçek mi? - Bugün yargõ bağõmsõz olsaydõ Türkiye bu gündemlerle vakit ve enerji harcamazdõ. Bunun çözümü için yapõlacak tek şey anayasanõn 144 ve 159. maddelerini değiştirip yargõyõ tam bağõmsõz hale getirerek yürütmenin egemenliğinden kurtarmak olmalõdõr. Biz gerçekten demokrasi istiyorsak yapõlacak tek şey budur. -Başbakan Erdoğan geçenlerde, “Yüksek yargı bize kan ağlatıyor” mealinde bir söz söyledi. Sizce bu hükümet yüksek yargıyla neden bu kadar uğraşıyor? - Bunun nedenini onlara sormalõsõnõz. Devletin tüm faaliyetlerinin hukukun üstünlüğü ilkesine dayanmasõ gerekir. Yani herkes yargõ kararlarõna uymalõ ve saygõlõ olmalõdõr. Başka türlü çözüm yeri yok. Kuvvetler ayrõlõğõ mimarlarõndan Montesquieu’ye baktõğõmõz zaman yargõ bağõmsõzlõğõ esasõ yürütmeye karşõ benimsenmiştir. Yani yargõya karşõ müdahalenin yürütmeden geldiği ve geleceği esas alõnarak yargõnõn bağõmsõzlõğõ ilkesi benimsenmiştir. “Yargı yürütmeye karşı bağımsız olmalıdır. Çünkü yürütme yargının kendisine ayak bağı olmasını istemiyor” denilmiştir. Bu bütün yürütmelerin doğasõnda vardõr. -AKP hükümeti bir ara jet hızıyla yine anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül uzun tartışmalar üzerine Hindistan gezisinde, “Fırsat kaçtı” dedi. Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmuş AKP’nin yeni bir anayasa yapma hakkı var mı? - Demokratik ülkelerde siyasal iktidarlar başta anayasa olmak üzere yasalarõ özenle uygulamak ve değişiklik gereksinimi durumlarõnda da özenle çaba harcamak zorundadõrlar. Bize dönersek, anayasadaki 175. madde anayasa değişikliklerinin nasõl yapõlacağõnõ düzenliyor. “Üye tam sayısının üçte birinin teklifi ve beşte üçünün kabulüyle anayasa değişikliği gerçekleşir” diyor. Ama 367 bulunamazsa zorunlu olarak halkoylamasõna gidilecektir. Yeni bir anayasa yapõlmasõ da kurucu meclislerin görevidir. Bu kurallara uyularak bir anayasa değişikliği yapõlmasõnõn yasal geçerliliği vardõr. Ama demokratik geçerliliği var mõ yok mu? Onun üzerinde ayrõca durmak gerekir. O zaman değişikliğin amacõna ve kapsamõna bakmak lazõmdõr. Hükümetin değişiklik istemi ve söylemi özellikle yüksek yargõ organlarõnõn yapõsõnõn değiştirilmesinden başlõyor. En çok da istenen Anayasa Mahkemesi’nin yapõsõnõn değiştirilmesi. - Peki, Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmekte sizce neden bu kadar istekliler? - Bugün 11 üyeli Anayasa Mahkemesi’nin yedi üyesi, yani çoğunluğu yüksek yargõ organlarõndan seçiliyor. Biri üniversiteden geliyor. Üç kişi de cumhurbaşkanõ tarafõndan yüksek kademe bürokratlar ve avukatlar arasõndan seçiliyor. Bu yapõsal özelliğiyle tarafsõzlõğõ konusunda bugüne kadar bir eleştiri gelmemişti. Anayasa Mahkemesi’ni daha demokratik bir yapõya kavuşturmak istiyorsak cumhurbaşkanõnõn üye seçme yetkisini kaldõrmamõz gerekir. Çünkü cumhurbaşkanõ aynõ zamanda yürütme erkinin başõdõr. Ama Anayasa Mahkemesi’nin bu haliyle kalmasõnda bir sakõnca yoktur. Şimdi, yasama organõndan ağõrlõklõ olarak Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmesini sağlamak isteniyor. Yani bunun anlamõ Anayasa Mahkemesi’ni yasama organõna, Meclis’e monte etmek. -Peki, bu ne getirir ne götürür? - Yani milletvekilleri kendilerini yargõlayacak kişileri kendileri seçecek. Bir kere burada hukuksal çelişki var. Kaldõ ki o zaman Anayasa Mahkemesi siyasallaşma sürecine girer. Seçilmek istenen kişiler hangi partinin çoğunluğu Meclis’te varsa onlara yaranmaya çalõşacaklardõr. Bugün bir parti iktidardadõr. Yarõn bir başka parti olacaktõr. Döneme göre Anayasa Mahkemesi yapõsal biçim değiştirir. O zaman da orada adalet aramak zorlaşõr. Tutuklamalar cezalandõrmaya dönüşmemeli - Türkiye’de tuhaf bir hukuk anlayışı var. İnsanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Sonra aylarca, yıllarca tutuklulukları, üstelik kaçma, delilleri karartma gibi durumları olmadan da devam ettiriliyor. Sizce bu baştan bir cezalandırma yöntemi değil mi? - Bu çok uç bir uygulamadõr. Her aşamada kişi tutuklanõr diye bir kural yok. Yasa belirlemiş. Kaçma şüphesi, delilleri karartma olasõlõğõ, ağõr bir suç işlemiş olmasõ ve yalan tanõklarla ikna edebileceği kuşkusu olacak. Kişi bu koşullarda tutuklanõr. Ama bu koşullar yoksa kişinin tutuklanmamasõ gerekir. Tutuklama bir cezaya dönüşmemelidir. Cezaya dönüştüğü zaman ileride tedavisi imkânsõz sonuçlar doğurur. Onlarõn özgürlüğünden, sağlõğõndan alõp götürülenleri kim telafi edecek? Ödenecek tazminat bunlarõ karşõlar mõ? Tutuklama gerekli bir yöntemdir. Ama bunu zamanõnda ve yerinde kullanacaksõnõz. Türkiye’de yargõlananlarõn ancak yüzde 40’õ mahkûm oluyor. - Son zamanlarda başta Ergenekon davası olmak üzere kimi davalarda tutukluluk süresi neredeyse sonsuza kadar uzuyor. Sizce tutukluluk bu davalarda cezalandırmaya mı dönüşüyor? O zaman ne biçim bir hukuk anlayışı oluyor bu? - Ben şu anda kimseyi suçlamak istemiyorum. Çünkü bir meslek terbiyemiz var. Yargõdaki sorunlarõ, hatalarõ yine yargõ düzeltir anlayõşõ hâlâ bende hâkimdir. Bir kere bu tutukluluk sürelerinin uzamasõnda iş çokluğu, savcõ sayõsõnõn azlõğõ gösteriliyor. Orada üç savcõ görevli olduğu için böyle oluyor, gerekçesi ileri sürülüyor. O zaman on üç savcõ görevlendirin. Özel yetkili mahkemelerin görev alanlarõna giren suçlarda soruşturmayõ savcõlarõn yapmasõ gerekirken iş çokluğu nedeniyle bu işi kolluk gücü götürüyor. Bir kere kolluk, adli kolluk anlamõnda savcõlara bağlõ kolluk gücü değil. Birçok kez adli kolluk kurulmasõ gerektiği dile getirildi. Ama geçmişte de bugün de İçişleri Bakanlõğõ, elindeki bu yetkiyi vermek istemedi. Özellikle terör suçlarõnõn çok arttõğõ şu sõralarda adli kolluğun kurulmasõ gereksinimi daha fazla ortaya çõktõ. HSYK’yi Meclis’e bağlamayõ hedefliyorlar - O zaman yargı bağımsızlığı nerede kalıyor? - Kuvvetler ayrõlõğõ ilkesi ortadan kalkacağõ için yasama ve yüksek yargõ birleşmiş olacak. Bu olmaz. Gelelim Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapõsõna. O da değiştirilmek isteniyor. HSYK’nin bugün beş üyesi yüksek yargõ organlarõndan geliyor. Adalet Bakanõ başkan, bakanlõk müsteşarõ da doğal üyesi. Doğal üyelik çok önemli. Çünkü doğal üye katõlmadõğõ zaman kurul toplanamõyor. HSYK bugünkü haliyle bile beğenilmiyor. Çünkü o beş üye direndiği zaman istenen kararlar geçmiyor. Buraya Meclis’ten üye seçilmek isteniyor. O durumda yargõ lehine olan denge doğal olarak siyaset lehine doğru dönecek. O zaman nerede kaldõ kuvvetler ayrõlõğõ, yargõ bağõmsõzlõğõ, yargõç güvencesi? Bu iktidar bugün bir anayasa değişikliği yapar. Yasal olarak bir engel yoktur. Ama bu tür değişiklikleri yaparsanõz o zaman demokratik geçerliliği olan bir değişiklik olduğu söylenemez. - TBMM bu Cumhurbaşkanı’nı yedi yıllığına seçti. Ancak daha sonra bir anayasa değişikliği yapıldı. 5 artı 5 formülü benimsendi. Referandumda da halk bunu kabul etti. Ama bir belirsizlik var. Bu Cumhurbaşkanı yedi yıl mı yoksa beş yıl mı görev yapacak? - Anayasa değişikliği beş yõl dediğine göre görev süresi beş yõldõr. Seçilmiş Cumhurbaşkanõ görev süresini tamamlar, biçiminde bir ek madde konulabilirdi. Ama böyle bir maddeyi koymayõ unuttular. Burada bir kamu hukuku konusu var. Kamu hukukunda kazanõlmõş hak olmaz. Kazanõlmõş hak özel hukukta vardõr. P O R T R E NACİ ÜNVER 1938, Hacõbektaş doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Hukuk Fakültesi’nde yaptõ. 1967’de hâkimliğe başladõ. Yurdun değişik yerlerinde hâkimlik görevinde bulunduktan sonra 1974’te Yargõtay Tetkik Hâkimliği’ne atandõ. 1984’te Yargõtay üyesi oldu. 1995’te Yargõtay Büyük Genel Kurulu’nca 8. Ceza Dairesi Başkanlõğõ’na seçildi. 1999’da bu göreve yeniden seçildi. 2003’te yaş sõnõrõ nedeniyle emekli oldu. Serbest avukatlõk yapõyor. Yargõtay 8. Ceza Dairesi Onursal Başkanõ. Hukuk dalõnda beş eserinin yanõnda edebiyat dalõnda beş roman, üç öykü, beş şiir kitabõ, basõnda değişik toplumsal sorunlara ilişkin çok sayõda makalesi yayõmlandõ. Bazõ romanlarõ televizyon dizisi oldu; bazõ şiirleri de bestelendi. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Türkiye’de ilginç bir uygulama var. Mahkemeler karar alıyorlar. Danıştay kararları onaylıyor. Ama bunlar uygulamaya konulmuyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Bir kere hukuk devletinin tanõmõ vardõr. Hukuk devleti her türlü faaliyetleri hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargõ denetiminde olduğu devlet biçimidir. Danõştay’õn, yargõnõn kararlarõna uymamak Ceza Yasasõ’na göre suçtur. Kişinin konumuna göre bunun çeşitli prosedürü vardõr. Kimi müsteşar, belediye başkanõ yargõlanõp mahkûm oldu. Milletvekilleri ve bakanlarõn dokunulmazlõklarõ var. Hukuk devletinin olmazsa olmaz kuralõ idarenin yargõ kararlarõna uymasõ zorunluluğudur. Bakõn bütün bunlarõn altõnda yatan neden yargõnõn bağõmsõz olmamasõdõr. HSYK tam anlamõyla bağõmsõz bir yapõya kavuşursa döneme göre hâkimler ve savcõlar da eleştiri konusu olmazlar. Zaten yargõ iç denetimini kendisi yapar. Bugün denetim Adalet Bakanõ’nõn elinde. Öbür yandan kurulun başkanõ bakan, Adalet Bakanlõğõ müsteşarõ doğal üye. AB’ye uyum aşamasõnda anayasanõn birçok maddesini değiştirdik. Ama yargõya ilişkin konulara dokunmadõlar. Bundan önceki iktidarlar da sağ olsunlar bu çok tatlõ bir yetki olduğu için dokunmadõlar. Erzincan Cumhuriyet Başsavcõsõ hakkõndaki işlemler yasa hükümlerine aykõrõdõr. HSYK bu tespiti yapmõş, Yargõtay ve Danõştay’õn yetkili kurullarõ da bu görüşü onaylamõştõr. Ben de bu görüşe katõlõyorum. Hükümetin anayasada değişiklik istemi özellikle yüksek yargõ organlarõnõn yapõsõnõn değiştirilmesinden başlõyor. En çok da istenen Anayasa Mahkemesi’nin yasasõnõn değiştirilmesi. leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr YARGININ BAĞIMLILIĞI TATLI YETKİ VEFAT Merhum Kd. Alb. Sami Özarmağan’ın eşi, Hülya Tözeren Özarmağan ve Prof. Dr. Selçuk - Prof. Dr. Güzin Özarmağan’ın anneleri, İpek - Burak Türkgülü ve Ayşegül Tözeren’in büyükanneleri Nihal Özarmağan (1923-2010) aramızdan ayrılmıştır. Cenazesi 22.02.2010 Pazartesi günü Şakirin Camii’nde (Karacaahmet Mezarlığı içindeki) kılınacak öğlen namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı’nda defnedilecektir. Allah Rahmet Eylesin. NOT: Cenazeye çiçek gönderilmemesi rica olunur. Arzu edenler, ÇYDD’ye Nihal Özarmağan adına bağışta bulunabilirler. AİLESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear