23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 1 EK M 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR 19 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Beklan Algan, Hep İnsanı Sorguladı... Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi’nin sayın başkanı Üstün Akmen, büyük tiyatro insanımız Beklan Algan’ın vefatının ardından yayımladığı bildiride şöyle demiş: “Beklan Algan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde kurduğu Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nda birlikte çalıştığımız süre içinde beni ‘İnsan dediğimiz nedir ki’ diye düşünmeye zorlayan bir tiyatro adamıydı...” Bu, kanımca Beklan Algan için yapılabilecek en doğru saptamalardan biri. İnsan dediğimiz, nedir? Tiyatroda insanı sahneye getirmek gibi bir iddiamız varsa eğer, onu nasıl tanıyabiliriz? Her şeyden önce insanın tüm yönlerine açılabileceği bir eğitimi gerçekleştirmeden, insanı oynayabilir miyiz? Böyle yaptığımız takdirde, sonuçta sergilediğimiz yalnızca bir ‘tiyatro yalanı’ olmaz mı? – Oyunculuğunun ve yönetmenliğinin yanı sıra, aynı zamanda tiyatronun en usta eğitmenlerinden olan Beklan Algan’ın çabalarının temelinde hep bu sorular yer aldı. Ona göre, düşünsel altyapısını insanı tanıma hedefi doğrultusunda güçlendirmemiş birinin tiyatro insanı olabilmesi, tümüyle imkânsızdı. Beklan Algan, öğrencilerine hep böyle bir omurga kazandırabilmek için çaba harcadı. Ve sanırım en büyük düş kırıklıklarını da bu noktada yaşadı. Çünkü o öğrencilerin büyük çoğunluğu için birincil amaç, hep düşünmek değil, fakat oynamak oldu. Düşünmeden oynamaya kalkıştıklarında asla ‘oynayamayacaklarını’, fakat hep ‘oynatılacaklarını’ ise hiç düşünmediler! Birkaç yıl önce, “Beklan Algan Diye Bir Usta” başlıklı bir yazımda, onun için şöyle demiştim: “Beklan Algan, tiyatroya ilgi duymaya başladığımdan bu yana çok iyi bildiğim bir addı. Ama onun hocalığıyla ve ustalığıyla tanışmam, günün birinde Ayla Algan tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’na (kısa adıyla TAL) katılmak üzere davet edilmemle mümkün oldu. TAL’in ilk toplantısına gittiğim gün duyduğum heyecanı hâlâ unutabilmiş değilim. Kafamda efsaneleştirdiğim biriyle tanışacaktım ve o ‘biri’, TAL’in yöneticisiydi. Ama Şehir Tiyatroları’nın Harbiye’de, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin arkasında yer alan idari bölümünde bulunan TAL’in bürosuna girdiğimde karşıma çıkan Beklan Algan, herhangi bir yerin yöneticiliğinin alışılagelmiş havasından çok çok uzaktı; o güne kadar kafamda ‘bilge’ kavramının çatısı altında neyi canlandırmışsam, hepsiydi. İçimde, bir benzerini örneğin Sabahattin Eyuboğlu’nun yazılarını okurken yaşadığım bir duygu, çok özel bir sıcaklık belirmişti. Daha ilk günkü sohbetimiz sırasında onunla konuştukça, bir insanın bir başkası aracılığıyla nasıl zenginleşebileceğini ve çoğalabileceğini yaşamaya başladım…” Bu, TAL’de birlikte çalıştığımız süre boyunca da, daha sonra da hiç değişmedi. Beklan Usta ile ister karşı karşıya, ister telefonda olsun, bütün konuşmalarımız her defasında beni daha bir zenginleştirdi ve çoğalttı. Üstelik yalnızca tiyatro bağlamında değil, fakat hayatın ve sanatın geneli bağlamında. Bu arada Beklan Hoca ile ‘Rönesans İnsanı’ kavramından yola çıkarak başladığımız zihinsel serüvenimiz, bizi şu limana yanaştırmıştı: Önce neyi neden oynayacağı üzerinde yeterince kafa yormayan, bunu düşünecek bir düşünsel altyapıdan yoksun olan bir kişinin sadece nasıl oynaması gerektiği üzerinde yoğunlaşması, o kişiyi tiyatro oyuncusu kılmaya asla yetmeyecektir! İnsanı arayış yolunda daha çok serüvenler yaşayabilirdik; ama ölüm, bir defa daha erken geldi, ve şimdi bana da sadece Gılgamış gibi yakınmak kaldı: “Nasıl bir şeydir / Seni kapıp götüren bu uyku? / Karanlıklara karıştın / Ve beni duymuyorsun artık / Ölmem mi gerek benim de?” acem20@ hotmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr Beklan Algan için önceki gün Harbiye Muh- sin Ertuğrul Tiyatrosu’nda yapõlan törende Te- pebaşõ Deneme Sahnesi sõk sõk konu edildi… Bütün söylenenler aldõ beni o günlere götürdü. 1974 -75 yõllarõna... Milli Koalisyon dönemi… CHP ile Milli Selamet Partisi iktidarda. Ecevit Başbakan. Muhsin Ertuğrul, “çocuklarıyla” birlikte İs- tanbul Şehir Tiyatrolarõ’nõn başõna dönmüş… Muhsin Hoca birbiri peşi sõra “devrimci” tiyatro anlayõşõnõ uygulamaya çalõşõyor… Gecekondu bölgelerinde çevre tiyatrolarõ kuruyor, kadroyu genişletiyor, “Stadyumda tiyatro” olanaklarõnõ araştõrõyor, “Bölge Tiyatroları Kanunu” pe- şinde koşuyor… İşte nihayet Beklan Algan’õn içinde büyüttüğü düşü gerçekleştirme fõrsa- tõ… Bir Deneme Sahnesi kurmak… Tepebaşõ’ndaki yüz yõlõk muhteşem tiyatro binasõ, içinin barok görkemi, dõşõnõn klasik al- benisiye bir mücevherden farksõz Dram Tiyat- rosu yakõlmõş, bir harabeden farksõzdõr ve şimdilik tiyatronun marangozhanesidir… (Tö- rende, videodan izledik: Beklan Algan o yapõ- nõn halini muhteşem bir ironiyle anlatõyordu!) ÇALIŞMA SÜREC NDE GEL ŞME Deneme Sahnesi, acaba marangozhanede olabilir miydi? Üstelik, çalõşõr durumda! Yani bir yandan orada tiyatronun dekorlarõ üretiliyor bir yandan orasõ tiyatro atölyesi ve labarotuva- rõ olacak ve de bir oyun çõkarõlacak! Beklan Algan nasõl bir oyun gerçekleştirmek istediğini biliyordu. Toplumun ve bireyin ge- çirdiği evreleri içeren; “tarih tekerrürden ibarettir”e direnen; bir başkaldõrõ oyunu ger- çekleştirmek ve bunun NASIL’õnõ ortaya koy- mak istiyordu… Yõllarõn birikimiyle ön hazõr- lõklar yapmõş, çeşitli yazarlarla ön çalõşmalar yap- mõş ancak dilediği metne ulaşamamõş, proje bir yana konmuştu… İşte Muhsin Hoca’nõn girişimlerini destekle- yen, tiyatro eleştirmeni ben, devreye böylece gir- dim. Metni ben yazacaktõm. İstenen şuydu: Farklõ tiyatro öğretilerine, di- siplinlerine, yöntemlerine açõk, tüm ekibin kat- kõlarõyla süren, mekânla ilişkiden güç alan, ya- şamõn dinamik ve değişken bir yansõmasõ! Hat- ta seyirciyi de yaratõcõ güç olarak işe katacak- tõk! (Daha sonra öyle bir işe Robert Wilson ile de katõldõm.) Çalõşmaya başladõk. Bu, bir yandan metnin ya- zõlmasõ, bir yandan da her provayõ izleyip, gi- dişata göre anõnda değişiklikleri yapmak de- mekti. Kâğõt üzerinde attõğõm her adõm (yazdõğõm her tümce), Beklan’õn önderliğinde yalnõz oyuncu- lar değil, provayõ izleyen çeşitli kesimlerden in- sanlar (yazarlar, düşünürler, farklõ meslek sa- hipleri vb.) ile tartõşõlõyordu. Ayõklamalar, ek- lemeler, imbikten geçirmeler, damõtmalar… Çalõşõrken oyun gelişiyordu. Bu arada mekânda çalõşma koşullarõnõ oluş- turmak için Ayla Algan’õn öncülüğünde verilen savaşõ anlatma- ma sayfalar yetmez… (Isõtõcõ, tabure, zincir bul- ma maceralarõ…) PROMETEUS’TAN DEN Z GEZM Ş’E Oyunumuzda ne ya da kimler mi var? Kurulu düzene, sömürü düzenine, egemen güçlerin iktidar, güç, çõkar düzenine başkaldõ- ran, “HAYIIIR” diyen herkesi koyduk oyuna… Ateşi çalan Prometeus’tan, zincirlerinden baş- ka kaybedecek bir şeyi olmayan Spartacus’ten başlayõp, Sokrates, Luther, Galileo, Dimitrov’a uzanan ve en sonunda da üç “adsız kahra- manımız” vardõ. Üç fidan… Yani Deniz Gez- miş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan… Yani di- renenler ve yok edilenler. Oyunumuzda silah yarõşõnda Egemen güçler vardõ… (Oyuncular hep belli bir yükseltide)… Onlara sürekli hizmet eden Emekçiler vardõ. (Onlar iki büklüm, marangozhanenin makine- lerinde oyun boyunca çalõşõyorlardõ.) Böyle bir dünyaya çocuk doğurmak ya da doğurma- mak arasõnda gidip gelen Birey’i temsil eden Ka- dõn (Betül Arım)… Bireylerin iç dünyasõnõ yan- sõtan Sevgililer (Leyla Altın ve Avni Yalçın). Direnenleri yargõlayan 3 Hâkim (Fehmi Ya- şar, Deniz Uyguner, Osman Görgen). “Hayır” diyenleri savunan avukat (Hikmet Körmükçü), mübaşir (Salih Sarıkaya) (Tanrõm inşallah bu isimleri doğru anõmsõyorumdur!) Oyun alanõnda 60 kişi! 30’u Şehir Tiyatrolu, 30’u amatörlerden Beklan’õn seçtikleri! Çok genç yitirdiğimiz sanatçõ Peyman muhteşem mask ve kostümler yaptõ. Çevre dü- zeni Kemal Alben’in. Müzikler Şanar Yur- datapan… VE YASAKLAR “Adsız Oyun”, 1975 İstanbul Müzik Festi- vali’ne devet edildi. (O zaman Tiyatro Festivali yok henüz.) Afişler asõldõ, biletler satõldõ… Sonra bir gün… Açõlõşa bir hafta kala, festi- val yöneticisi Sevgili Aydın Gün beni çağõrdõ. Bir sorun vardõ… Tehdit alõyorlardõ… Oyundan Dimitrov ve sonrasõnõ (Deniz Gezmiş’leri) çõ- karmazsam savcõlõğa gideceklerdi… Çõkaramam dedim. Bu oyun yalnõz benim de- ğildi, Beklan Algan, Muhsin Hoca, Şehir Ti- yatrosu ve tüm emek verenlerindi… Beklan ve Hoca’yla görüştüm. O incecik sesiyle her heceyi vurgulayarak Hoca olayõ noktaladõ. “Oyundan tek kelime çıkmayacak. Ama festivalden çıkacağız!” “Adsız Oyun” festival dõşõ 22 Haziran -6 Temmuz arasõnda her gece tõklõm tõklõm oy- nandõ. Oyunu ya tabureleri paylaşarak ya ayak- ta izleyenler, öğle saatlerinden kuyruğa giri- yorlardõ. Kimi tiyatrocu dostlar oyunla çok alay ettiler, kimi eleştirmenler göklere çõkardõ- lar. Selmi Andak’tan Özdemir Nutku’ya, üzerine dünya kadar eleştiri yazõldõ. Festivalden çõkarõlmasõ üzerine hiç unutmam Ali Sirmen müthiş yazõlar yazdõ, polemikler oldu… (Araş- tõrma yapmak isteyenlere tüm belgeleri veririm.) İşte Beklan Algan’õn Tepebaşõ Deneme Sah- nesi’nin açõlõş öyküsü. Sonra Ani İpekkaya’lõ muhteşem “Cesaret Ana ve Çocukları”, Me- tin Deniz’in muhteşem katkõsõ, Erol Keskin ve Agah Hün’lü “Marat /Sade” Bahar Sabun- cu’nun şaheseri, Can Yücel’in “Bahar Nok- tası” …. İşte böyle. zeynep@zeyneporal.com faks 0212.257 16 50 Beklan Algan için araştõrmanõn sonu yoktu: Tepebaşõ Deneme Sahnesi’nde bir örnek: ‘AdsõzOyun...’ MURAT BEŞER A kbank Caz Festivali olanca hõzõyla sürerken çarşamba akşamõ Cemal Reşit Rey’in konuğu ünlü Çek müzisyen Miroslav Vitous idi. Altmõşlõ ve yetmişli yõllarõn unutulmaz basçõlarõndan biriydi, basçõ Vitous. Ancak onun da bir türlü unutamadõğõ şeyler var- dõ meslek hayatõnda. Bunlardan biri de ku- rucusu olduğu Weather Report adlõ efsa- ne topluluktu. Geçen yõl çõkardõğõ “Re- membering Weather Report” adlõ albüm topluluğun ruhunu yeniden anmaya yöne- lik bir çalõşmaydõ. İşte bu albümün turnesi kapsamõnda karşõ- mõza çõktõ Vitous. Ne var ki o akşamki reper- tuvarda albümden tek bir parça bile yoktu. Tüm çalgõlarõn katõldõğõ kõsa bir özgür do- ğaçlamadan oluşan girişin ardõndan eski bir parçayla açõlõyor konser; 1985 tarihli “Emer- gence” albümünde yer alan “Morning Lake For Ever”, tipik bir beyaz Avrupa cazõyla bu- run buruna getiriyor bizi, swingsiz, groo- ve’suz, bir ayağõ çağdaş klasik müziğe dayalõ. Vitous arada bir sağ elindeki arşeye rağ- men, aynõ tarafõna yerleştirilmiş bir midi’den ses efektleri veriyor parçaya. Serbest do- ğaçlamaya dayalõ pasajlar ağõr basõyor mü- zikte. Müzisyenlerin solo pasajlarõnda bile kurduk- larõ melodik cümlelerin azlõğõ dikkat çekiyor. En fazla iki nefeslinin, sak- sofoncu Roberto Bona- corso ile projenin özel konuğu Franco Ambro- setti’nin birlikte üflediği anlarda melodi duyulu- yor. İki nefesli arasõnda cid- di bir uyum sorunu var; soloya giriş sõrasõndan, süresine, birlikte çala- caklarõ kõsõmlara varana kadar bir anlaşmazlõk içinde görünüyorlar. Ekipte bir prova eksikli- ği hissediliyor, sanki ilk kez çalõyorlarmõş gibi. En rahat adam davulcu Fabrizio Sferra; o da resmi bir vazife görüyor gibi, arada bir de soloya çõkõyor. “Autumn Leaves”e başlamadan evvel, iri cüssesini güçlükle taşõyan ince bacak- larõnõn üzerinde doğruluyor Vitous, güçlükle mikrofona geliyor ve saz arkadaşlarõnõ tanõtõyor sa- lona, mesafeli bir tavõrla. Bir Amerikan standardõnõ bile ağõr dramatik bir ha- va içinde çalõyorlar. Sõradaki “Bamboo Fo- rest” ve “Miro Bop”, Vi- tous’un 2003 tarihli “Uni- versal Syncopations” al- bümünden. Repertuvarõn en yeni parçalarõ, “Je- wish Psalm” hariç. Çün- kü bu parça henüz al- bümlerde olmayan yeni beste ve Weather Re- port ruhuna en yakõn ola- nõ. Konserin bütününe oranla daha dinamik ve fusion soundlu. O akşam sahnede izle- diğimiz topluluğun bir kõ- sõm sorunlarõ vardõ, ama yine de bunlarõ bir deği- şimin sonuçlarõ olarak görmeli. Vitous’u hâlâ yenilik peşinde koşan biri olarak görmek mutluluk verici. (muratbeser@muratbeser.com) WeatherReport’unkurucusuMiroslavVitous,CemalReşitRey’inkonuğuydu Yenilik peşinde bir usta 60’lı ve 70’li yıllarından unu- tulmaz basçılarından Çek mü- zisyen Miroslav Vitous, 20. Akbank Caz Festivali’nin en saygın konukları arasındaydı. Hollywood’un ‘Sihirbaz’ı Tony Curtis öldü Kültür Servisi - Asõl adõ Bernard Schwartz olan Macar asõllõ, 1925 doğumlu Amerikalõ efsane aktör ve ressam Tony Curtis, dün, 85 yaşõnda hayata veda etti. Alfred Hitchcock’un “Psycho” (Sapõk) adlõ filmindeki unutulmaz sahneyle akõllara kazõnan Janet Leigh ile on bir senelik evliliği esnasõnda doğan ünlü aktris Jamie Lee Curtis ve Kelly Curtis’in de babasõ olan Tony Curtis yüzü aşkõn filmde rol aldõ. Usta oyuncu, bir başka Hollywood efsanesi Marilyn Monroe ve Jack Lemmon’õn yanõnda yer aldõğõ 1959 yapõmõ, tüm zamanlarõn en başarõlõlarõndan sayõlan komedi filmi “Bazõlarõ Sõcak Sever”, “Trapez” ve 1890’larõn ünlü sihirbazõ Harry Houdini’yi canlandõrdõğõ “Houdini” başta olmak üzere ardõnda birçok şaheser bõraktõ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear