25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 2010 CUMA 16 KÜLTÜR ODAK NOKTASI AHMET CEMAL İlhan Selçuk, Server Tanilli ve ‘Devrim Kültürü’… İlhan Selçuk’un geçtiğimiz günlerde Hikmet Çetinkaya ile sohbeti sırasındaki şu sözleri: “1923 Devrimi, 1789’un yansımasıyla Anadolu’da yaşanan aydınlanmadır ve bir uygarlık devrimidir. 1923 Devrimi, dünyanın karmaşık bir döneminde, emperyalizme karşı bir direniş sürecinde gerçekleştiğinden, kavranması güç boyutları da içeriyor. –Ne var ki, düşmanız ‘Aydınlanma’ya!..– Aydınlanma’nın lideri Mustafa Kemal Atatürk’e! –Devrim tartışması, felsefe ve tarihin kapsamında yerli yerine oturtulursa yüzeysellikten kurtulur.– Gerçekte bugüne değin ne demokrasiyi benimsemişiz ne de insan haklarını!” İlhan Selçuk’un devrim tartışmasının yerli yerine oturtulmasıyla ilgili söyledikleri, çok temel bir gerçeğin en yalın ve en güçlü anlatımlarından biridir; o gerçek, şudur: Dünya tarihinde, gerçekleşmesinin ardından felsefe, tarih ve toplumbilim bağlamında düşünsel temellerine oturtulmaksızın kalıcılığı sağlanabilmiş herhangi bir devrim yoktur. Çünkü devrim eyleminin düşünsel temellerini önemsememek, bir ağacı köklerinin olası serpilme koşullarına dikkat etmeden dikmekle eşanlamlıdır. Böyle bir devrim girişimi ise ardında, Franz Kafka’nın ünlü deyişiyle: “Sadece bir çamur yığını bırakabilir.” Peki, 1923 Devrimi’ni gerekli düşünsel temellerle birlikte gelecek kuşaklara aktarma bağlamında durum nasıldı? Bu sorunun yanıtını da, hocamız Server Tanilli’nin 23. basısı Cumhuriyet Kitapları arasında çıkan “Uygarlık Tarihi” için yazdığı önsözde buluyoruz: “Liseler, gençlere –hemen hemen– hiçbir şey vermiyordu. Tarih, felsefe, sosyoloji, edebiyat ve sanat gibi kültürün temel konularında, öğrencilerin kafalarına yalan yanlış, abuk sabuk, ipe sapa gelmez birtakım şeyler tıkıştırılıyordu. Ne gerçekçi ve bilimsel bir yaklaşım, ne de bir bütün olarak kucaklayış kültürü... Niçin böyleydi bu? Çünkü Türkiye’de egemen sınıflar, özellikle 50’li yıllarla beraber, gençlerin uyanmasını istemiyorlardı. Öyle olduğu için de, daha liseden başlayarak, gözlerinin önüne bir ‘duman perdesi’ çekip, içinde yaşadıkları çağa ve topluma yabancılaştırıyorlardı onları. Yaman bir oyundu oynadıkları ve doğrusu maharetle oynuyorlardı…” Turgut Özakman, “Şu Çılgın Türkler” kitabının önsözündeki şu iki yalın cümleyle, bu oyunun sonunu eksiksiz özetlemiştir: “Milli Mücadele’nin emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşı olduğu anlatılmadığı için gençlerimiz başkalarının kurtuluş mücadelelerine imrendiler. Kendi tarihlerine, kendi kahramanlarına yabancılaştılar…” Bu yabancılaşma, daha doğrusu “yabancılaştırma”, 1946’dan başlayarak filizlenen, ellili yıllarda iyice kök salan, 12 Eylül faşizminin büyük katkılarıyla da “misyonunu” başarıyla tamamlayan bir eylemdir. Bu eylemin en güçlü temeli ise bir düşüncenin yıkılması olmuştur. Bu düşünceyi Sabahattin Eyuboğlu, “Köy Enstitülerini Kuran Düşünce” başlıklı ve 1964 tarihli denemesinde şöyle dile getirir: “Halka dayanan, halka güvenen bir yeni devletin yapacağı ilk iş, halkın yaşadığı her yerde ve en çok da köylerde bir tek sözcüsünü olsun bulundurmak, barındırmak, desteklemekti. Köy Enstitüleri bu sözcüyü memleket ölçüsünde yetiştirmek amacıyla kuruldu…” Ve aynı enstitüler, 1923 Devrimi’nin tasfiyesine yönelik girişimleri kolaylaştırmak için kapatıldı. Bugün Köy Enstitüleri’nden sıkça söz ettiğimizde, bize: “Abartmıyor musunuz? O kurumlardan mucizeler mi bekliyordunuz” diye soranlar var. Hayır, mucize falan beklemiyorduk. Sadece, 1923 Devrimi’ni felsefe ve tarih kapsamında düşünsel temellerine oturtabilecek kadroları yetiştirmesini bekliyorduk! Ama günümüzün koşullarında bu istek, elbette bir mucize gibi de gözükebilir! acem20@hotmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr İ spanyol sinemasõnõn “L’Enfant Terrib- le”likten zaman içinde ‘yıldız yönet- men’liğe evrilen aykõrõ ismi Pedro Al- modovar’õn bir kez daha gözde kadõn oyuncu- su Penelope Cruz’u yönettiği son filmi “Los Abrozos Rotos” bugün “Kırık Kucaklaşmalar” gibi çarpõk çevirimsi Türkçe adõyla gösterime gi- riyor. Genelde filmleri ve kadõn oyuncularõ üs- tündeki egemenliği kadar renkli kişiliğiyle de medyada yer alan, zaman zaman antipatik bu- lunsa da yaşadõğõ çağa karşõ duyarlõğõnõ hiç yi- tirmeyen Almodovar, 30 yõllõk kariyerinde, dramdan komediye, tüm türleri harmanlayõp mi- zahla kaynaştõran, ge- lenekselden de yararla- narak modern, kendine özgü ve kişisel bir sine- maya ulaşmõş, ufkunu geliştirmiş, dahasõ özel hayranlar kitlesince her filmi merakla beklenen bir yaratõcõ yönetmen konumuna yükselmiş bir usta malum. “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar”dan “Bağla Beni”ye ya da “Yüksek Ökçeler”e kadar hiç on- dan bir film görmemiş sinemasever düşünülebilir mi? FİLM İÇİNDE FİLM Son filmi “Kırık”ta konumuz sinema. Kah- ramanõmõz Mateo Blanco da, (Lluis Homer) 15 yõl kadar önce sevgilisinin öldüğü bir trafik ka- zasõnda kör olup isim ve kimlik değiştirmiş, es- ki bir film yönetmeni. Artõk Harry Caine (Bu ‘anlamlı’ isimlere dikkat!) adõyla sipariş se- naryolar yazarak çekildiği köşesinde gözden õrak bir hayat sürdüren Mateo, günün birinde gaze- tede gözüne çarpan bir ölüm haberi ve Ray X (Ruben Ochandiano) adlõ genç bir yönetmen adayõnõn kapõsõnõ çalmasõyla karanlõk geçmişi- ni anõmsamaya girişiyor. Şimdiki zamanla geç- miş arasõnda salõnarak ve peş peşe patlayan ‘flashback’ler, ‘film içinde film’ numaralarõ, çe- şitli göndermelerle yürüyen karmaşõk hikâye, Ma- teo-Harry’nin hem oyuncusu hem de hayatõnõn kadõnõ olan (Magda) Lena’yla (P. Cruz) ilişkisi ve çiftin çevresindekilerle bağlantõlarõ üzerinden şekillenip bütünleniyor. SEYRİ KEYİFLİ... Çeşitli sinemasal göndermelerin yanõ sõra, yarõ sekreter-yarõ fahişe Lena’nõn, kanserli ba- basõnõ özel bir kliniğe yatõrmõş, ölüm haberini okuduğumuz, yaşlõ ve kõs- kanç bir işadamõnõn (Jose Luis Gomez) kapatmasõ olu- şu gibi, Bunuel’vari (Gündüz Güzeli), beylik melodram klişeleri üstüne kurulu “Kı- rık” tam anlamõyla bir ‘si- nefil’ filmi özetle. Meraklõ- sõ, Mateo’nun geçmişinin kayõp parçalarõnõ, zengin re- feranslar demeti eşliğinde, tõpkõ bir yapbozu tamam- larcasõna, zevkle bir araya ge- tirerek salondan hoşnut uğur- layan bir ‘auteur’ filmi. Her ne kadar artõk 60’lõ yaşlara girmiş üstadõn, uç- larda gezinen, delidolu, ‘kitsch’ ilk dönem iş- lerinden daha incelikli ve derinlikli bir anlatõma eriştiği son dönemindeki ‘Annem Hakkında Her Şey’, ‘Konuş Onunla’ gibi başyapõtlarõ dü- zeyinde değilse de, Puzzle’vari karmaşõk, muğ- lak yapõsõyla sõradan seyircide kafa karõşõklõğõ- na yol açsa da, bu seyri keyifli bir Almodovar fil- mi sonuçta. Bir bakõma üstadõn alter-ego’su sayabileceği- miz Mateo’nun hikâyesinde sinemaya dair çok şey var, keşfetmeye çoktan hazõr meraklõsõ için. Audrey Hepburn’ü andõrmasõndan çok Sophia Loren’in İspanya şubesi de denebilecek Pene- lope Cruz da cabasõ. Pedro’dan ‘Sinemaya yazılmış bir aşk mektubu’... Almodovar 17. filmi “Kõrõk Kucaklaşmalar”da kendi yapõtlarõna, esinlendiği, etkilendiği filmlere, oyunculara ve genelde yedinci sanata dair kendini dolu dolu ifade etmiş bir kez daha H adi Uluengin, Hür- riyet’teki 6 Ocak günlü yazõsõnda, dil hafiyeliğine kalkõşmõş: Cum- huriyet gazetesi, “lugat de- ğiştirmiş”, “milli takım” ye- rine “ulusal takım” demeye başlamõş. Bu da, Cumhuri- yet’in “tarihine de, meşrebine de, çizgisine de uygun düşüyor”muş… Hani, “ulusal”dan giderek “ulusal- cı” falan… “Kaçın kurasıyım, gö- zümden kaçar mı?” diyor Uluen- gin. Kaçõn kurasõ olduğunu bilmi- yoruz ama, gözünden de, belleğin- den de kaçmõş: Cumhuriyet gazete- si, özellikle de gazetenin Spor Ser- visi, çok uzun yõllardõr “ulusal ta- kım” diyor. Neyse ki, Ertuğrul Özkök’ün gözünden kaçmamõş. Ertesi gün, “Eyvah, yine dil zaptiyeliği mi?” başlõklõ yazõsõnda, dil konusunda sağduyusunu koruyan insanlarõn tepkilerini dile getiren bir yanõt ya- yõmladõ: “Gözümün önüne yine o malum ‘dil zaptiyeleri’ geldi. (…) Yani bir insanın ‘mesela’ dediği za- man ‘gerici’; ‘örneğin’ dediği za- man ‘ilerici’ kabul edildiği günler gözümün önüne geldi. (…) Ür- perdim. (…) Bu da bir tür ‘dil zap- tiyeliği’ değil mi?” Özkök, bununla da yetinmiyor; Cumhuriyet’in yõllardõr “ulusal ta- kım” dediğini çok iyi anõmsamasõ- na karşõn, gazeteci kuşku- culuğuyla Genel Yayõn Yö- netmenimiz İbrahim Yıl- dız’õ arõyor ve Cumhuri- yet’te 1980’lerden beri böy- le dendiğini kesinleştiriyor. Anlaşõlan, kin ve öfke, o yõllarda Cumhuriyet’in Brüksel muhabiri olan Uluengin’in belleğini köreltmiş. Ne ki, Uluen- gin’in belleği kadar dili de körelmiş. Yazõsõnõ “dil” açõsõndan yeniden okumalõ. “Müstehsi” denmez, “müstehzi” denir! “Müdahele” denmez, “müdahale” denir! “Gayr- ı resmi” denmez, “gayri resmi” de- nir! Belli ki, Uluengin, Türk Dil Ku- rumu’nun yõllardõr yaptõğõ çalõşma- lardan nasibini almadõğõ gibi, Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türk- çe Lügat”õnõn da kapağõnõ bile aç- mamõş... Kaçõn kurasõsõn?.. ‘Leyla’nõnEvi’artõksahnede Kültür Servisi - Zülfü Livaneli’nin elli yedi baskõ yaparak 120 bin satõş rakamõna ulaşan ve birkaç yabancõ dile aktarõlan romanõ ‘Leyla’nın Evi’, Tiyatrokare tarafõndan tiyatro sahnesine aktarõlõyor. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un tarihsel, kültürel ve sosyal dönüşümünü gözler önüne sermeyi hedefleyen oyunda, Celile Toyon Uysal, Cüneyt Türel, Ayçe Varlıer, Sinan Albayrak, Günden Avşaroğlu ve Ethel Mulinas rol alõyor. Zeynep Avcı’nõn sahneye uyarladõğõ oyunu Tiyatrokare’nin genel sanat yönetmeni Nedim Saban yönetiyor. Oyunun önceki gün düzenlenen basõn toplantõsõnda konuşan Livaneli, romanõn diziye uyarlanmasõ için teklif aldõğõnõ ancak tiyatroya aktarõlmasõnõn daha uzun vadeli ve iyi bir proje olduğunu söyledi. Saban ise kişisel olarak onaylamadõğõ 2010 AKB Ajansõ’ndan bilinçli olarak destek almadõğõnõ, ancak sponsorlara açõk olduğunu dile getirdi. ‘Leyla’nın Evi’, Boğaziçi’nde yalõsõ elinden alõnan ve Beyoğlu’nun bir köşesinde yaşamak zorunda kalan bir İstanbul hanõmefendisinin gözünden İstanbul kültürünü ve kentin değişimini anlatõyor. Oyunun dekor tasarõmõ Nurullah Tuncer, müzikleri Zülfü Livaneli’ye ait. OYUNUN MÜZİKLERİ ZÜLFÜ LİVANELİ’YE AİT
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear