29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Onur Düşkünlüğü Yeni yıl yeni umutlar demek. Başbakan Erdoğan günün birinde “Milli Görüş gömleğini” çıkardığı gibi, “dokunulmazlık paltosu”nu da çıkarır mı? Ve hakkındaki onlarca suç türü için hesap vermeye de gider mi? Erdoğan onuruna çok düşkün bir siyasetçi. Bu yüzden en küçük bir ima için bile hemen mahkemeye gidiyor. Bu mahkemeye koşma merakı kendisine, “mahkeme âşığı Başbakan” sıfatı kazandırdı. Kazandığı on binlerce liralık tazminatlar da cabası. En son Deniz Baykal’ın 5 bin lirasını cebe atmıştı. “CHP liderinin iktidara gelmesi için 40 fırın ekmek yemesi gerekir!” dedi. Baykal da, “Bu maganda üslubu bir Başbakan’a yakışıyor mu?” diye sordu. Başbakan onuruna çok düşkün olduğu için, “maganda” sözünü hakaret saydı. Mahkemeye koştu. Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi de Erdoğan’ı haklı gördü ve 5 bin TL tazminata hükmetti. “Sahte” denince akla ilk gelen sözcük “kalpazanlık”. “Kalpazanlık” denince de ne yazık ki, bendeniz için TBMM Gündemi! Tam 7 yıldır, TBMM’de her birleşimde, milletvekillerine TBMM Gündemi kitapçığı dağıtılıyor. Bu kitapçığın 97. ve 102. sıralarında İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan’a ait “Suç Dosyaları”nın tarih ve sayı numaraları ile kendisi hakkındaki “Dokunulmazlığın kaldırılması” talepleri yer alıyor. Bu dosyalarda, Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken… Sahte (akbil basılması yoluyla) “kalpazanlık”, suçu işlemekten, “evrakta sahtekârlık” yapmaya kadar çeşitli suç iddiaları sıralanıyor. Yılın ilk haftasını geride bıraktık. Geriye yaslanıp düşünelim. Merhum Menderes dahil tarihte hiçbir TC Başbakanı’na bu türden ağır suçlamalar yöneltilmedi. Ama her nedense… “Magandalık yakışmıyor” sözü için mahkemeye koşan Sayın Başbakan, 7 yıldan beri TBMM Gündemi’nde bekleyen “kalpazanlık” ve “sahtecilik” dosyalarından rahatsız NEDEN ve NİÇİN olmuyor. Hangi siyasi, hukuki ve ahlaki nedenle hakkındaki suç dosyalarının gereğini yerine getirmekten kaçıyor… “Hakaret var!..” diye her bahane ile koştuğu mahkeme kapılarına başvurmayı hiç mi hiç aklına getirmiyor. Kendisi hakkında TBMM’ye kadar gelen “kalpazanlık” ve “sahtecilik” suçlamaları var. Bu suçun ayrıntılarını, belgelerini içeren kalın kalın klasörler ve dosyalar var. Bu belgelerin altında devletin resmi görevlilerinin, cumhuriyet savcılarının, maliye müfettişlerinin imzaları var. Bu iddialar yalansa, yanlışsa, eksikse derhal bu imza sahiplerinin hesap vermesi gerekir. Başbakan bu imza sahiplerinin “kalpazanlık” “sahtecilik” iddialarından alınmıyor… Gidip aklanmayı ve kendisine suç atfeden bu kişilerden hesap sormayı aklına hiç getirmiyor. Ama Deniz Baykal “Başbakan’a magandalık yakışmıyor!” dedi diye 120 bin TL almak için mahkemeye koşuyor. Demek ki, Başbakan’ın lügatinde “sahtekârlık ve kalpazanlık” yeterince onur kırıcı sözcükler değil. Olsaydı bu iddiaları ortaya atanların yakasına yapışmak için gidip aklanırdı. MERİÇ VELİDEDEOĞLU 2007 yılının “Cumhuriyet Mitingleri”nde, özellikle “İstanbul Çağlayan Mitingi”nde öne çıkan slogan: “Ne şeriat ne darbe!”ydi. İzmir Gündoğdu’da ise “Birleşin!” çağrısı, bir ara bu “darbe”li sloganı bastırmıştı. Çünkü Baykal ve DSP’nin lideri Sezer alandaydılar; halk var gücüyle onlara böyle sesleniyordu. Ne ki, 2007 seçimlerini “din”sel kökenli AKP ikinci kez kazanıp yine iktidar olunca, “Ne şeriat ne darbe!” söylemi adım adım ortadan çekildi. Ama “darbe” kaldı ve neredeyse “Silahlı Kuvvetler” (TSK) “yerine” kullanılır oldu. Böylece TSK demokrasi “düşman”ı olarak algılatıldı, algılandı; “dış”lanan, “yalnız” bırakılan bir “kurum” durumuna getirildi. Oysa “Cumhuriyet” ilanından sonra yapılan bütün anayasalarda, ordunun “korunup kollanması” amacıyla “da” cumhurbaşkanının görevleri arasında “başkomutan”lığa yer verilmişti. Yalnızca, Büyük Millet Meclisi’nin (BMM) ilk anayasası olarak 1921 yılında kabul edilen “Teşkilatı Esasiye Kanunu”nda, “başkomutan”lık Meclis’e bırakılmıştı. Atatürk, Sakarya Savaşı’ndan önce “başkomutan”lığın kendisine verilmesini istediğinde, “tutucular”la, “liberal”ler birleşip hep “karşı” çıkmışlardı. Şöyle diyorlardı: “Başkomutanlık Meclis’indir; hakkımızı vermeyiz!” Ama bu “durum” yalnızca savaş sırasında türlü aksamalara neden olmakla kalmıyor, zaman zaman ordunun “başıboş” bir kurum gibi algılanıp, “veryansın” bir anlayışla karşı karşıya gelmesine “de” neden oluyordu. Bunun için “Cumhuriyet”in ilanından sonra yapılan “1924 Anayasası”nda “cumhurbaşkanı”nın “başkomutan” olduğuna da yer verildiği ileri sürülür. Ayrıca “ordu”nun baş “görev”inin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığını, bütünlüğünü her türlü saldırıya karşı “koruma” olduğu da belirtilir. Ardı ardına yapılan “devrim”lerle cumhuriyetin “nitelik”leri de belirlenince, ordu, “laik”, “sosyal”, “demokratik” bir “Türkiye Cumhuriyeti”nin “koruyucu”su olur. Ve “cumhurbaşkanları” işte bu ordunun, yani demokrasinin “olmazsa olmaz” ilkesi “laik”liği koruyan “ordu”nun “başkomutanı”ydılar. Belirtildiği gibi, bu düzenleme günümüzün “1982 Anayasası”nda da yer alır ve dolayısıyla 2007’de yapılan cumhurbaşkanı seçimlerinde AKP’nin adayı Abdullah Gül -MHP’nin desteğiyle- cumhurbaşkanı seçilince, ordunun da “Başkomutan”ı olur. “Cumhuriyet’in sonu geldi, laik düzene son vereceğiz!” diyebilecek kertede “laik”lik karşıtı birinin, “laik”liği “koruma” görevi olan bir “ordu”nun “Başkomutan”ı olmasında “şaşılası” bir yan, eski deyimle bir “garabet”lik yoktu(!) laik Türkiye Cumhuriyeti ülkesi için... Peki görevi bu olan bir “Silahlı Kuvvetler”in, “laik”lik karşıtı bir “başkomutan” için “kıymeti harbiyesi” neydi? Bu kuvvetlerin “darbe”yle damgalanması; demokrasi “düşman”ı durumuna düşürülmesi; iktidar yanlısı medya tarafından bir “düşman” ordusu gibi algılanıp duyurulması; her gün “aleyhine” olan kısa metrajlı bir filmin ortaya sürülmesi; halkın duyduğu “güven”in, “sevgi”nin sarsılması için iktidarın var gücüyle çalışması; “gizli” olması gereken “arşiv” korunağının “yol geçen hanı” durumuna getirilmesi; sözün kısası “kurum”un “delik deşik” edilmesi “karşısında”, “üç maymunu” oynamak... Ve atı alanın Üsküdar’ı geçtikten sonra, suya sabuna “dokunma”dan konuşmak, konuşmak... Peki, “Silahlı Kuvvetler”in, laiklik “karşıtı” bir “Başkomutan”ları olması hakkında düşünceleri ne? Bilemiyoruz... Ama böyle bir durumda, Atatürk’ün yapıtı “Söylev”in (Nutuk) sayfalarında, yapılması gerekenin ipuçları bulunabilir sanırım. Sanal ‘Darbe’yle Oyalanmak m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com 8 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Milletvekilleri Meclis’te top ile temsil edilmiş. Milleti temsil etmesin de! Türkiye İlker Çamkır: “Dünyadaki ‘laik görünümlü faşist İslam devleti’ hangisidir?” Tazminat Necati Cebe: “Rum ve Ermenilerden sonra Bulgarların da tazminat istemesi, devr-i Recep’te küresel güce ulaştığımızın yadsınamaz kanıtlarıdır!” Erat İlhan Ayhan: “Bundan böyle, Ankara Garnizonu’nda görevli aşçı, marangoz, elektrikçi, bilumum er ve erbaşın çarşı izni, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden verilecektir!” YağmurDeniz ‘Demokratik cumhuriyet’i kurdular! “MÜJDELER olsun” diyor Kemal Öncü ve memlekette “demokratik cumhuriyet”in sonunda kurulduğunu duyuruyor: “Ayrıca bu milleti büyük bir demokrasi ayıbından da en kısa zamanda kurtarıyoruz inşallah. Halkın en güvendiği kurum TSK çıkıyor, güven konusunda nal toplayanların başını da seçilmişler çekiyor ya... Nerede görülmüş demokrasilerde askere güvenildiği? İşte bu ayıp ve yanlışı düzeltmek üzere TSK siparişle suikastlar düzenleyen taşeron bir mafya örgütünün suç yuvasıymış gibi aranıyor. Arama sonunda bir şey çıkar mı? Kimin umurunda! Kozmik odada suç unsuru ve kanıt bulunmasa bile TSK’nin suç kanıtlarını orada saklayabilecek şüpheli bir kurum olduğu kabul edilip arama yapıldı, kamuoyunda suç kanıtlarını gizleyen bir kurum olduğu izlenimi yaratıldı ya, daha ne olsun! Şimdi sıra geldi Başbakanla haftalık görüşmesini yapmaya giderken Genelkurmay Başkanı’nın makam aracını şüphe üzerine durdurup üst araması yapmaya. Cebinden çıkacak muhtıra da o daha yutamadan elinden alınıp medyada çarşaf marşaf yayınlandı mı... Ondan sonra bakalım araştırmalarda en güvenilen kurum hangisi çıkacak. Memlekette demokrasiyi kurduk hayırlısıyla, şükürler olsun...” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CİVAN padişahının serbülenti Bülent Arınç, mahcup bir şekilde kendisine suikast düzenleneceğini açıkladıktan sonra şöyle bir silkinmiş ve mağduru oynamaya başlamıştı. Mahcuptan mağdur rolüne geçince civanımın serbülenti, siyasi hayatında yapabildiği en iyi “şeyini şey ettiğim şeyi”ne yani boş laf üretimine tekrar dönmüştü. Bu süreçte serbülentin en büyük “başarı”sı suikast iddiasıyla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamayı “tevil yoluyla ikrar” olarak nitelemek olmuş; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni suikast iddiasını değiştirerek kabul etmekle suçlamıştı. Hele, yargıç Kadir Kayan, Genelkurmay’ın en mahrem yeri “kozmik oda”ya girip “suikastın belgeleri”ni aramaya soyununca, serbülentin zil takıp oynadığını görmemek için kör olmak gerekiyordu. Her şey yolunda gidiyordu ki, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, giderek bir paranoyaya dönüşen “serbülent suikastı”nın içine limon sıkıverdi! Deniz Baykal, “kozmik oda”dan çıka çıka “kozmik patates” çıktığını söyledi! İşte tam da bu sırada “suikast”ın peşindeki özel savcı Mustafa Bilgili ve özel yargıç Kadir Kayan’a zarf içinde mermi gönderilince, serbülent yine sazı eline almakta gecikmedi: “Mermilere de çikolata derler! Bunlar şimdi şahsımla ilgili olduğu söylenen ama bağlantıları itibarıyla belki başka olayların habercisi olacak konu üzerinde yine aynı görevi yapıyorlar!” Serbülentin, siyasi hayatında yapabildiği en iyi şeyin boş laf üretmek olduğunu biliyoruz ve şunu da biliyoruz ki boş laf üretirken yapılan boşboğazlıklar bazen gerçeklerin açığa çıkmasına yardımcı olur! Serbülent, boşboğazlık yaptı ve mermili zarfların başka olayların habercisi olacağını açıkladı! Ergenekon dalgalarından beri Türkiye’de neler olacağını müneccimlerden öğreniyorduk ki serbülent de kendi ağzıyla yakalandı! Bu durumda, boşboğaz da olsa adama sorarlar: Güya son derece gizli sürdürülen bir soruşturmanın ve güya “devlet sırrı” niteliğinde bir araştırmanın başka olaylara uzanacağını, hükümetin bir üyesi olarak sen nereden biliyorsun; mermili zarfları gönderenlerle bir tanışıklığın var mı? Boşboğaz SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir yol şebe- kesi üzerinde, belli bir nokta- dan ayrõlarak başka bir nok- tadan aynõ yol- la birleşen ikin- ci derecedeki yol. 2/ Hay- vanlarõn õsõr- mamasõ için burunlarõna ta- kõlan demir halka... Oy. 3/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõ- sõ... Kuzey denizle- rinde yaşayan ve ka- raciğerinden balõkya- ğõ çõkarõlan bir balõk. 4/ Karõnzarõ. 5/ İçe doğmayla akla gelen yaratõcõ duygu... Kü- çük köy. 6/ İnce ya- põlõ... Kendini beğen- dirmek amacõyla yapõlan davranõş. 7/ Asya’da bir õrmak... Hayat arkadaşõ... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayõlmõş bir strateji oyunu. 8/ Bir kâğõt oyu- nu... İyi yetişmiş, değerli kimse. 9/ Kuşku, güven- sizlik ve aşõrõ gururla belirgin bir ruh hastalõğõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Rize’nin Çamlõhemşin ilçesinde ünlü bir yayla. 2/ Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değ- nek... Haç. 3/ Radon elementinin simgesi... Yağõ alõn- dõktan sonra zeytinin kalan posasõ. 4/ Bir tür hafif ve kaba ayakkabõ... Yunanistan’õn plaka imi. 5/ Mü- zikte armoni kurallarõna göre üst üste bindirilmiş ses- ler... Bir soru sözü. 6/ Dinsel tören ve kurallarõ... İn- san sesiyle ezgili sesler çõkarma ve müzik yapõtla- rõnõ seslendirme sanatõ. 7/ Yunan mitolojisinde de- niz tanrõsõ... Bir nota. 8/ Hiroşima’ya atom bombasõnõ atan ABD uçağõnõn adõ. 9/ Osmanlõ devletinde taş- radaki nüfuzlu ailelere verilen unvan... Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu’da konar-göçerlerin kõl çadõrla- rõndan oluşan yayla yerleşmesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D E R E M E T K Ö R E N B A B A N Y E L E K E N B İ Z A R R A A R İ E L H A M B O L A B A Y İ A N A Ç A R A S İ V İ N T İ İ A K E R E S İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear