23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 2010’un İlk Yazısı Yeni yılın bu ilk yazısını Gölköy’de, “kış” nedeniyle kapalı bir otelin denize bakan bahçesinde yazıyorum. Oteli bekleyen genç arkadaşlar benim için bir masa çıkardılar dışarıya; önce sade bir Türk kahvesi, ardından iki demli çay… Hava güneşli mi güneşli, ara sıra serin bir rüzgâr esiyor, hafif mi hafif. Gölköy, yeşille kaplı tepelerle çevrelenmiş güzel bir koy. Buraya bu mevsimde ilk gelişim; görüntüsü sıcak aylardan öylesine farklı ki.. Yıl boyunca burada yaşayan bir avuç büyük-kentliden başka kimse yok çevrede. Deniz, insanda eğilip de avuç avuç içme duygusu uyandıracak kadar temiz. Bir ara eşim Sevgi geliyor yanıma, yürüyüşe çıkmış, gözü denizde, “Yüzeceğim” diyor, yüzünde kararlı bir anlatımla. “O kadar da değil, üşür hasta olursun” diyorum, belki caydırabilirim düşüncesiyle. Umursamıyor söylediklerimi, üzerindeki kalınca yeleği, altındaki eşofmanı çıkarıveriyor, tek parça mayosuyla kalıyor. Hazırlıklı gelmiş zaten. Bir koşuda kendisini otelin önündeki beton rıhtımın ucundan denize bırakıyor. Yüzünde gülücükler, suyun içinden el sallıyor bana, ne yalan söyleyeyim onu kıskanıyorum. İçeride çay içen çocuklardan biri, “Havlusu var mı yengenin” diye soruyor. “Yok” diyorum. Bir havlu bulup getiriyor. Eşimle bir süre kıyı boyunca yürüyoruz, dost bakışlı köpekler çıkıyor karşımıza, başlarını okşuyoruz, kuyruklarını sallayarak peşimizden geliyorlar. Yaz aylarının o görgüsüz “beach”leri tahta iskelelere dönüşüp doğallaşmışlar. Üzerlerine çıkıyoruz. Uzaklardan saatlerini şaşırmış horozların ötüşleri duyuluyor. Dönüp yeniden bilgisayarımın başına oturuyorum. Böyle bir günde, yeşilliklerle, maviliklerle, güneş pırıltılarıyla, köpek havlamaları, horoz sesleri ve iyi insanlarla sarıp sarmalanmış bir ortamda siyasete ilişkin tek satır bile yazmak gelmiyor içimden. Ama buraya gelmezden bir gün önce özel gösterimini izlediğim, Fatih Akın’ın son filmi “Soul Kitchen”den (Ruh Mutfağı) söz edebilirim size. Fatih, delişmen bir genç adam, filmleri de öyle; son yıllarda “Duvara Karşı” ya da “Yaşamın Kıyısında” gibi her filminin ödüllendirilmesi bir rastlantı değil. İzleyiciye her an yaşanabilir hayatlardan kesitler sunuyor Fatih. Son Venedik Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen, depodan bozma ucuz bir lokantada dönen/gelişen olayları ve “insan hallerini” konu alan Ruh Mutfağı da böyle bir film. Öbürlerinden farkı hüznün ve mizahın coşkulu bir aradalığı. Filmi çok beğendim; hızlı bir müzik gibi, rock’n roll gibi örneğin, akıp gidiyor. Düşündürüyor da... Mutlaka bir kez daha izleyeceğim. Fatih’in filmlerine bakışım olumlu anlamda önyargılı, bunu itiraf etmeliyim. Nedenine gelince: O, benim uzun yıllar yaşadığım Hamburg’da doğup büyümüş bir genç adam. “Mahallemizin çocuğu” yani. Filmlerinde anlattığı öykülerin hiçbirine yabancı değilim. “Ruh Mutfağı” ise benim için çok özel. İki erkek başrol oyuncusundan Moritz Blebtreu oğlum Emek’in 32 yıldır kankası, birlikte büyüdüler. Başrol kadın oyuncusu Anna Bederke de Emek’in kız arkadaşı. Filmin en göze çarpan renklerinden biri olan “Sokrat” rolündeki Demir Gökgöl ise can dostum. Hatta oğlum bile bir yerinde göründü filmin. O halde her izleyen zevk alırken, benim iki kat zevk almış olmam doğal değil mi? Yeni yılın ülkemize huzur ve barış, tüm okurlarıma da mutluluk, esenlik ve başarı getirmesini diliyorum. Bir düzeltme: 30.12.2009 tarihli Kozmik İşler başlıklı yazımda “özel harp stratejileri eğitimi” için 1948 yılında 16 subayın Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildiğini; bu subayların 27 Eylül 1952’de Milli Avcı Birlikleri’nin bir şubesi olarak kurulan ve şimdiki Özel Kuvvetler Komutanlığı içinde bir oluşum olarak faaliyete başlayan birimin çekirdeğini oluşturduğunu, bu subaylar arasında Suphi Karaman’ın da yer aldığını yazmıştım. Söz konusu bilgi birçok kaynakta verildiğinden doğruluğundan kuşkulanmadım, kirletilmiş bir bilgi olduğu aklıma gelmedi. Ne var ki rahmetli Suphi Karaman’ın oğlu Sayın Suay Karaman bunun doğru olmadığını, babasının ABD’ye hiç gitmediğini, yukarıda adı geçen birimlerde de Özel Harp Dairesi’nde de görev yapmadığını bildirdi. Kendisine teşekkür ediyor, devrimciliği ve yurtseverliğiyle tarihimizin onurlu sayfalarında yerini alan Suphi Karaman’ın ailesinden ve okurlarımdan özür diliyorum. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ 2010’daEssen,Peçveİstanbul... Yunanlõ sanatçõ Melina Mer- cury ülkesinin kültür bakanõy- ken “Avrupa kültür başkent- leri” projesini AB’ye önermiş; kabul görünce de 1985’te Ati- na’yla başlanmõştõ. İlk sõralar Floransa,Amsterdam,Berlin, Paris gibi ünlülere verildikten sonra izleyen yõllarda “adları- nı duyurmak isteyen” küçük ve orta boy kentler yeğlendi... Avrupa’nõn “en büyük” ve “en eski” kenti İstanbul’a ise 25 yõl sonra sõra gelebilmişti! Üstelik 550 bin nüfuslu Essen (Almanya) ve 150 bin nüfuslu Peç’le (Macaristan) birlikte... İlk duyduğumuzda demiştik ki: “İstanbul’un, çeyrek yüz- yılın ardından ve onca tarih yoksunu kentten sonra anım- sanmasıayıptır...” Nevarkiüç dünya imparatorluğunun baş- kentine “43. oldunuz” denme- si “uluslararası başarı” sayõl- dõ; yere göğe sõğdõrõlamadõ.. Şimdi ise artõk 2010’dayõz... Büyük bütçelerin “küçük he- sap”larla harcandõğõ; deneyim- likadrolarõn“istifa”ettiği;Kül- tür Bakanlõğõ’nõn bile devre dõ- şõ bõrakõldõğõ; yõllarõnõ İstanbul kültürüne adamõş en birikimli kişi ve kurumlarõn açõkça dõş- landõklarõ bir “hazırlık” süreci geride kaldõ. Peki, İstanbul ay- nõ hazõrlõğõn “2 milyar lira”yõ aşan bütçesiyle nelere kavuştu; kültür başkentinde ne yapõldõ; dün olmayan ne var? Yanõt, tek kelimeyle bile de- ğil, tek heceyle “hiç”... Çünkü açõklanan izlence “sergiler, konserler, gösteri- ler”le birlikte “ramazan eğ- lenceleri”nden ibaret… Yõl so- nunda elde, “2010 logolu” bi- letlerden, afişlerden başka bir şey kalmayacak! Bir de “toplu sünnet şölenleri”nden hatõra fotoğraflarõ! Oysa AB bu projenin asõl amacõiçinözetlediyorki:“Hal- kın kent tarihiyle ve kültür mirasıyla daha fazla buluş- masını sağlayacak; demokra- tik yaşamı güçlendirici yeni toplumsal mekânlar yarat- mak.” İstanbul’un hangi meydanõ otomobiller yerine yayalar için düzenlendi; hangi tarihi sokağõ ve özgün semti mimarisi koru- narak yenilendi; hangi kamusal alangerçektenhalkaaçõldõ;han- gi mesire alanõ işgalden kurtarõ- lõp yeniden kente kazandõrõldõ? İşte aynõ sorularõn Essen ve Peç’teki yanõtlarõ: Essen ‘yenileniyor’ Almanya’nõn ilk sanayi böl- gelerinden “Ruhr”un merkezi olan kent, 60’larda “endüstri- leşmenin sona ermesi”yle ya- şadõğõ “küçülme”nin sosyal ve kültürel kayõplarõnõ 2010 proje- leriyle gideriyor... En anlamlõsõ ise “Essenli” ol- mayõ yeğleyenlere “bedava toprak” (Land for Free) dağõtõ- larak işlenmemiş arazilere sa- hiplenilen yeni bir kent ve üret- ken bir toplum yaratmak... Essen bu projesini “Yumu- şak Kentleşme” (Soft Urba- nizm) ve “Planlamada Kültü- rel Süreç” tanõmlarõyla uygu- luyor. Ekonomik ve kentsel ye- nilenmede “doğa”yõ ve “kül- tür”ü stratejik araç olarak kul- lanõyor.Yenikamusalmekânlar için mimarlarõn yarõştõğõ “kent- sel akupunktur” projeleriyle toplumun “ortak yaşam” alan- larõ çoğaltõlõyor... Peç’in ‘sanat’sallığı... Macaristan’da Budapeş- te’den sonraki “2. sanat mer- kezi” olmayõ hedefleyen Peç’te isetümparklar,meydanlar,cad- deler ve bahçeler, açõk hava et- kinlikleri ile “daha yaşanılır kent” için düzenleniyor. Mi- mari müdahalelerle Peç’in el atõlmadõk kamusal alanõ kalmõ- yor... Ünlü “Zsolnay Porselen Fabrikası” tarihi özgünlüğüyle yeniden inşa ediliyor. “Güney Transdanubia Kütüphane ve Bilgi Merkezi” dünyayõ kucak- lõyor. Koltuklarõ zemine gömül- düğünde balo salonuna dönüşen “Kültür ve Kongre Merkezi” yüzyõlõnprojesiolarakkenteka- zandõrõlõyor... Üniversitelerdeki 35 bin öğ- rencinin “2010 katılımcısı” ol- masõ, kültür başkenti kimliğinin “geçici” değil, kuşaktan kuşağa yaşatõlmasõnõ da hedefliyor... İstanbul ise Marmaray saye- sinde ortaya çõkarõlan antik li- mana dört elle sarõlõrken; Sul- tanahmet’teki Bizans Sara- yı’nõ altõna alan yüz kõzartõcõ otel inşaatõnõ bile durdurama- dõk. AKM’ye de üzülmeyin, çünkü nasõl olsa “Ayasofya 1472 yıldır her zamanki ye- rinde”... 3 OCAK 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Polis, Ankara’da asker avlıyor... Rejimin teminatı iş başında! Müzelik Avni Kurtuldu: “Siyasi dönek Ertuğrul Günay ‘Kozmik alan müze olsun’ demiş. Kendisi de müzenin başköşesine yakışır!” Korkunç Ertan Somunkıran: “Recep, ‘Korku üzerine demokrasi inşa edemezsiniz’ demiş. Sanırsınız ki muhalefet konuşuyor!” Pokus Zekai Buluç: “Şirket kapatma şampiyonu Türkiye, okus- pokus ile en hızlı çıkan Türkiye yapılıverdi!” YağmurDeniz Türkiye’nin tarlafareleri! HİSSELİK kıssayı Ömer Gemici anlatıyor: “Adam, emekli olunca köyüne dönerek babadan kalma tarlasını sürer ve eker. Ürün biraz büyümeye başladığında tarlafareleri tarafından yok edilmeye başlanır. Farelerle başa çıkamayan adam bir arkadaşından yardım ister. Arkadaşı, “Farelerden kurtulmak için fareden kedi yapacaksın” der. Fareden nasıl kedi olur ki biçimindeki şaşkın bakışına “Düşün bulursun” der arkadaşı. Adam üç tarlafaresi yakalayıp kafese koyar. Kafesteki farelere uzun süre yemek vermez. Fareler açlıktan ölmek üzereyken, daha önce öldürdüğü farelerden parçalarla bu fareleri beslemeye başlar. Fareler iyice semirince, onları tarlaya bırakır. Tarladaki fareler kendilerinden olduğu için bu kedi farelerden kaçmazlar ve kısa sürede bu kedi fareler diğer fareleri yiyerek yok ederler. Kıssanın önemi, yaşamdaki uygulamalarının daha geniş ölçekte ülkeler düzeyinde karşımıza çıkması. Gangster ülkeler göz koydukları ülkeleri ele geçirmek için o ülke insanını kullanıyorlar, yani o ülkenin haininden kendilerine metres(!) ediniyor ve o ülkeyi kendi insanının hainliğiyle bitiriyorlar. Son örnek Irak! Sırada İran ve Suriye var. Soru şu: Bizim ülkemizin fareleri kimler? Bu farelerin sahipleri kim? Bu sıradan fareleri “kedi fare” yapan hangi ülkedir?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” MADEM doktor “Bu saatten sonra ne istersen yiyebilirsin” dedi; o halde buyurun sofraya hep beraber, afiyet olsun: Civan padişahı Fatih Sultan Recep’in serbülenti Bülent Arınç’a suikast yapılacağı iddiasına ilişkin çok gizli askeri belgeleri Genelkurmay’ın “kozmik oda”sında arayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı Kadir Kayan’ı izlediği öne sürülen sivil plakalı askeri otomobillerden ilginç belgeler çıkmaya başladı. Henüz “devlet sırrı” niteliği kazanmamış belgeler Ankara özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili tarafından incelemeye alındı. Bülent Arınç’a suikast yapmak için yargıç Kadir Kayan’ı izleyen askerlerin otomobilinde ele geçirilen malzemeler şöyle: İki kilo kuru soğan, bir kilo patates, üç kilo kuru fasulye, bir kiloluk domates salçası, yarım kilo kıyma, iki kilo elma, bir kilo portakal. Malzemelerin çeşitli bakkal ve marketlerden satın alındığı ve kasa fişi üzerinden gerekli takibata geçildiği bildirildi. Bir başka askeri otomobilde ise İngiliz anahtarı, karga burun, pens, conta, tornavida, çekiç ve hem değişik boyutlarda hem de çok sayıda çivi ile vida ele geçirildi. Çivi ve vida sayımını titizlikle sürdüren polis, malzemelerin suikast planının teknik altyapısını oluşturma olasılığı üzerinde duruyor. Dikkat çekici bir başka gelişme ise önceki gün Afyon’da meydana geldi. Afyon’da bir termal otele yıkanmak için resmi ziyaret yapan civan padişahının serbülentine, bir vatandaşın “kozmetik oda”yı sorması üzerine Afyon polisi alarma geçti. Afyon-Ankara ve Afyon-İzmir karayolunu bir süreliğine trafiğe kapatan polis yoldan geçen taşıtlarda kozmetik araması yaptı. El konan kozmetik malzemeler incelenmek üzere Ankara’daki özel yetkili savcıya gönderildi. Öte yandan İstanbul’daki Ergenekon dalgasının ikincil savcısı Zekeriya Öz’e yılbaşı hediyesi olarak “hibe yoluyla tabancasını satan” Coşkun Sucukları’nın sahiplerinden Şamil Coşkun’un davranışını örnek alan bazı sucuk, pastırma ve kavurma üreticilerinin de Ankara’daki yargıç Kadir Kayan’ın güvenliğine katkı sağlamak için harekete geçtiği öğrenildi. Polis, yargıç Kadir Kayan’a çok sayıda işadamının hibe yoluyla tabanca, pompalı tüfek, lav silahı vermek için sıraya girdiğini açıkladı. Afiyet olsun! SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr Neyse ki “yerinde”... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Geleneksel Türk evlerinde şilte, ya- tak, yorgan gibi eş- yanõn konulduğu büyük gömme do- lap. 2/ Bir yarõşõn belirli uzaklõğõ kapsayan bölümle- rinden her biri... Bir tarõm aracõ. 3/ Köpeğe benzer bir yaban hayvanõ... Temel, esas. 4/ Bil- gin... Bir akademik unva- nõn kõsa yazõlõşõ. 5/ Kali- teli bir kahve cinsi. 6/ Tu- zağa düşürülen şey... İçi- ne para ya da değerli kâ- ğõt konulan çelik dolap. 7/ Arap abecesinde bir harf... Çöl bölgelerinde yaşayan bir sürüngen tü- rü. 8/ Bir nesnenin uzay- da kapladõğõ yer... İshal. 9/ Güneydoğudan esen yel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Saçõn küçük tutamlarõnõn değişik renklerde boyanma- sõ... Yabani elma. 2/ Geleneksel Japon şarkõlarõna verilen ad... Tavana asõlan lamba. 3/ Atlarõn alõnlarõnda bulunan beyaz leke... Bir tür börülce. 4/ İri ve tombul kucak ço- cuğu... Bir soru eki. 5/ Elbise, giysi. 6/ Bir nota... Bir bu- çuk dirhem değerinde eski ağõrlõk ölçüsü birimi. 7/ Ka- rakter... Kâğõt para. 8/ Gemilerin mizana direğinin geri- sindeki yelken... Havadaki su buharõ. 9/ Kiraya verilerek gelir getiren mülk... Güreşte bir oyun. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Y A K A R C A Ö A L A R A L A R Z A R K L İ Ş E A Y Ş E K A D I N Ğ I R A A K Z İ L S E T G I R A K L D Ü İ M O L A M İ N E S A M İ A K Ü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear