23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2010 CUMA 18 KÜLTÜR ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Dil, Nasıl ‘Bilinir’? kultur@cumhuriyet.com.tr Bir dili bilmek. Bu, yaşadığımız ortamda öylesine yanlışlar üstüne bina edilmiş bir olgu ki, bir dili “bilebilmek” neredeyse olanaksız. Yanlışlar, anadilimizde başlıyor. Çünkü bu toplumda: “Dil biliyor musunuz?” sorusundan anlaşılan, soruya hedef olanın “yabancı dil” bilip bilmediği. Bir Türk’e Türkçe bilip bilmediğinin sorulabilmesi, kimse için akla sığar bir durum değil. Çünkü eğer Türk iseniz, Türkçeyi “zaten” ya da “doğal olarak” bilirsiniz! Ve dil yanlışlarımız da işte daha bu noktada başlıyor. Çünkü bizler -yani çoğumuz-, hiçbir şeyin, ama hiçbir şeyin “zaten” veya “doğal olarak” bilinemeyeceğini, bu gerçeğin kapsamına anadilimizi bilmenin de girdiğini bilmiyoruz. Bu bağlamda “bilgi” ile “gerekliliği” birbiriyle karıştırdığımız, bu yüzden de “bilme”yi kolaylıkla varsayabildiğimiz için bilmiyoruz. Anadilimiz Türkçe ise eğer, onu bilmenin gerekliliğini ve doğallığını bilme eyleminin kendisiyle karıştırıyoruz. Bu, neredeyse internetin günlük hayatımıza girmesiyle birlikte toplumumuza artık “bilgi toplumu” gözüyle bakmamız kadar yanlış bir varsayım. Zira internet, bize sayısız bilgi değil, fakat sayısız veri sağlar; bu verilerden ihtiyaç duyduklarımızı kendimiz için bilgiye dönüştürmemiz, ancak seçtiğimiz verileri zihinsel süreçlerimizden geçirerek birer bilgi niteliğiyle özümsememiz, kendimizin kılmamız koşuluna bağlıdır. Bir defa edinilmiş bilginin kalıcılığı veya unutulmazlığı, bu zihinsel düzlemde işleme eyleminin doğal sonucudur. Buna karşılık veri yapısını koruyarak beynimize aldıklarımız, beynimizin “ezberler” dairesinde geçici olarak kalan konuklardır. Dil bilmek açısından da - bilinmesi öngörülen ister anadil, ister yabancı dil olsun- durum farklı değildir. Ancak ülkemizde anadil için geçerli olan yanlış bakışlar, yabancı dil için de geçerlidir. Dil bilmek açısından “az”, “biraz”, “orta düzeyde”, “iyi” ve “çok iyi” gibi ölçütler söz konusu değildir. Başka deyişle dil, bu bağlamda ancak “bilinen” veya “bilinmeyen” olabilir; bunun da nedeni, dil ile düşünme eylemi arasındaki çok özel ilişkidir. Herhangi bir dili biliyor sayılabilmemiz için, o dilde düşünebiliyor olmamız gerekir; düşünemediğimiz sürece, o dili henüz bilmiyoruz demektir. İşte bu yüzdendir ki, hep Almancayı bildiğimi, buna karşılık -o dilde kimi zaman rahatlıkla kitap okuyabilmeme rağmen- İngilizceyi henüz bilmediğimi söylerim. Çünkü Almanca bir şey söyleyecek ya da yazacak olduğumda, önce söylemek istediğimin Türkçesini kafamda oluşturup Almancaya çevirdikten sonra işe koyulmam; Almanca söyleyeceğim veya yazacağım şeyi doğrudan Almanca düşünürüm. Bunun kanıtladığı gerçek, Almancayı Türkçe kadar özümsediğim ve bir dil olarak benim kıldığımdır. Ya da şöyle diyelim: Artık Almanca da benim için Türkçe kadar düşünce dillerimden biridir. Bu durumun alternatifi birkaç tane değil, fakat tektir; o alternatif de söz konusu dili bilmemektir. Buna karşılık bir dili tam ya da iyi derecede bilmemek, biraz ya da orta düzeyde bilmek, aslında uyduruk söylemlerdir ve örneğin kişinin tam düşünemediğini, ancak biraz ya da orta düzeyde düşünebildiğini itiraf etmesiyle eşanlamlıdır. Ülkemizdeki dil ortamında, bir dili çeviri yapacak kadar iyi bilmek veya çeviri yapacak kadar iyi bilmemek gibi tuhaf söylemler de geçerlidir. Bu söylemler tuhaf ve yanlıştır, çünkü beynin işleyişi, dil yoluyla gelen her iletiyi kendi anlama düzlemine çevirmek yönündedir. Bu düzlemin düşüklüğü, aslında düşünmenin yetersizliğinden başka bir şey değildir. Kısaca söylemek gerekirse, bu anlamda çevirmek, anlamanın kendisidir ve hemen her an gerçekleşen -ya da, yukarıdaki koşulları yetersiz ise, gerçekleşemeyen!- bir zihinsel etkinliktir. Evet, bildiğimiz dil, ancak düşünebildiğimiz dildir; düşünmeyi alışkanlığa dönüştürmemiş bir toplum için ise böylesi, herhalde epey tedirgin edici bir dil anlayışı olsa gerektir! acem20@hotmail.com İşadamõ mõ, sanatçõ mõ? Kültür ve sanat yaşamõmõzõn eşsiz in- sanlarõndan biri, sevgili arkadaşõm Onat Kutlar, Cumhuriyet gazetesinde pazar günleri yayõmlanan “Gündemdeki Sa- natçı” başlõklõ muhteşem yazõlar yazardõ. Bu yazõlar, Onat’õn aramõzdan ayrõlõ- şõndan sonra Yapõ Kredi Yayõnlarõ ta- rafõndan aynõ başlõk altõnda kitap olarak yayõmlandõ. Onat Kutlar, Şakir Eczacıbaşı’yla il- gili yazõsõnda ona, “Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz? Bir iş adamı mı, bir sa- natçı mı?” diye soruyordu. Onat’õn Orson Welles’in filmine gönderme ya- parak “Muhteşem Amberson” başlõğõnõ koyduğu yazõsõnõn tümünü almak ola- naksõz. Onat’õ ve Şakir Bey’i bir araya getiren yazõnõn kimi bölümlerini sizler- le paylaşõyorum. NECATİGİL’İN KAPISINDA BİR DELİKANLI Şakir Eczacõbaşõ’nõn, oldukça kar- maşõk ve zengin kişiliğini kavramak için sanõrõm epey gerilere, 1952 yõlõna gitmek gerekli. 1952 yõlõnõn bir güz gecesi, saat 23.30-24.00 sularõnda Behçet Hoca’nõn Beşiktaş’taki ahşap evinin kapõsõ vu- ruldu. Bu hem zarif, hem hafif bõçkõn ta- võrlõ büyük şair yatmak üzereydi. Biraz kaygõlõ, biraz kõzgõn kapõyõ açtõ ve kar- şõsõnda yirmi yaşlarõnda, yapõlõ bir de- likanlõ gördü. “İsmim Şakir Ec- zacıbaşı,” dedi delikanlõ, “Vatan Sanat Yaprağı’ndan geliyorum. Yarın Şan Sineması’nda Hoff- man’in Masalları başlıyor. Hoffman konusunda bize bir yazı yazar mısınız?” Öneri ilk bakõşta epeyce mü- nasebetsiz görünüyordu. Necati- gil tam, “Bu saatte...” diye söze başlayacaktõ ki genç adam heye- canla ekledi: “Biz Vatan’da sanat olaylarını anında kamuoyuna yansıt- mak istiyoruz. Bu yüzden bu yazıyı bu gece bekliyoruz. Acaba bize bu jesti yapar mısınız?” Şakir Bey, Ne- catigil’in yüzün- deki şaşkõnlõk ve kõzgõnlõğõn yerini bir gülümsemenin aldõğõnõ hatõrlõyor. “Yazarım,” dedi Behçet Necatigil. Şairliğinin yanõ sõ- ra Alman Edebiya- tõ’nõn da gerçek bir uzmanõ olan ünlü sanatçõmõz, bu genç adamõn yapmak is- tediği şeyi hemen kavramõştõ. 1950’li yõllarda, benim gibi birçok gencin de yapõtlarõnõn ilk kez yayõmlandõğõ “Vatan Sanat Yaprağı”nõn önemini o dönemin ede- biyat ve sanat çevreleri çok iyi biliyor. “Vatan bir günlük gazeteydi. Bu yüz- den orada bir sanat dergiciliği değil, bir sanat gazeteciliği yapmak isti- yorduk” diyor Şakir Eczacõbaşõ. O yõllarda sanat ve edebiyat çevre- sinden çok değerli dostluklar edindi Şakir Bey. Necatigil’den başka, başta Sa- it Faik olmak üzere, Sabahattin Eyu- boğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bedri Rahmi, Melih Cevdet Anday ve daha niceleri. İzmir’de doğan, ortaöğrenimini Robert Kolej’de, yükseköğrenimini ise İngil- tere’de yapan, İzmirli ünlü Eczacõ’nõn yaşayan en küçük oğlu, artõk sanat dün- yamõzõn en faal ve renkli kişiliklerinden biriydi. FOTOĞRAFLAR ARASINDA KAYBOLMUŞ BİR İŞADAMI Dünya sinematekçiliğinin babasõ, Fransõz Sinemateki’nin kurucusu ve her şeyi Henri Langlois ile Şakir Eczacõbaşõ... Bu dostluk nasõl kuruldu? “1962 yılı olmalı” di- yor Şakir Bey. (…) “Langlois ile tanıştık. Beni büyük bir heye- canla karşıladı. ‘İşte sonunda beklediğim an geldi’ dedi, ‘Nerede Türkiye?’... Soruyu önce anlamadım. Açıkladı Henri Lan- glois: ‘Yeryüzünün en büyük kültür biri- kimlerinden birine sahip olan bu ül- kenin sinemasõ nerede?’ O gün, ülke- mizde bir Sinematek’in kurulması ko- nusunda anlaştık. Gerisini biliyor- sun...” Evet. Tabii. Sonunda Henri’ye, Cha- illot Sarayõ’ndaki Dünya Sinema Mü- zesi’nin kapõsõna Yılmaz Güney’in bü- yük boy bir fotoğrafõnõ astõran, İstan- bul’da on iki yõlda üç bine yakõn büyük sinema klasiğinin gösterilmesini sağla- yan, dergiler, tartõşmalar, paneller ve ina- nõlmaz güzellikte bir sinema atmosferiyle hatõrlanan Sinematek serüvenini, Şakir Bey’le birlikte yaşadõğõmõz için çok iyi biliyorum elbette. Farklõ nehir yataklarõndan geçerek aynõ yerde buluşmuştuk. (…) Şakir Bey’i, Levent’teki fabrikanõn ge- niş yönetim odasõnda ilk gördüğümde epeyce şaşõrmõştõm. Yardõmcõlarõndan Vedat Bey’le birlikte binlerce fotoğraf arasõnda kaybolmuştu. Ünlü Eczacı- başı takvim yõllõklarõnõn ilkini çõkarmak üzere hazõrlõk yapõyorlardõ. Şakir Bey arada sõrada fabrikanõn işleri ile ilgili ola- rak çalan telefonlara kõsa yanõtlar veri- yor, sonra aralarõnda kendisinin de bu- lunduğu fotoğraf sanatçõlarõmõzõn gök- kuşağõ renkleriyle dolu dialarõna dalõ- yordu. (…) “Hep büyük düşündünüz,” diyorum gülerek. “Büyük düşünmek değil. Gerekeni yapmak. Bir şeyi gerçekleştirirken en- gelleri aşmaya, dünya standartlarına ulaşmaya çalışmak.” (diyor.) ... “Peki Şakir Bey, siz kendinizi nasıl görüyorsunuz? Bir işadamı mı, bir sa- natçı mı?” Bir kahkaha daha atõyor. “İkisini de çok ciddiye alıyorum” di- yor. Ama sonra gene yõllarõn bir başka çok yakõn dostu Abidin Dino’nun bir es- prisini anlatmadan edemiyor. Abidin onu bir gün Fransõz heykelci hanõmla tanõş- tõrõyor. Hem bir işadamõ hem de sanat- çõ olduğunu söylüyor. Kadõn gülümsü- yor, “Demek ki fotoğrafçılık hobiniz...” “Hayır” diye araya giriyor Abidin, “Hobi olan işadamlığı...” Abidin Dino doğru söylüyordu; Onat Kutlar doğruyu yazõyordu. Şakir Bey için sanat asõl işi, hobisi işadamlõğõydõ. zeynep@zeyneporal.com İki dost. Birlikte çalõştõlar. Onat Kutlar, Şakir Eczacõbaşõ’ya soruyordu: Siz kendinizi nasõl görüyorsunuz? Uçan çocuklar geliyor Kültür Servisi - Danimarka Ulusal Jimnastik Takõmõ’nõn jimnas- tikçilerinden biri olarak dünyayõ gezen Uwe Godbersen, “Flying Superkids / Uçan Süper Çocuklar” bugünden itibaren 1 Şubat’a kadar 6 gösteriyle TİM Maslak Show Center’da olacak. Önce- leri geleneksel bir jimnastik takõmõ olarak işe başlayan ve zaman içinde çok özel bir gösteri topluluğuna dönüşen 7 – 17 yaş ara- sõ Danimarkalõ yirmi beş yetenekli çocuktan oluşan grubun gös- terisi, kendi türündeki tek şov olarak biliniyor. Ayrõntõlõ bilgi için www.biletix.com İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 11 No: 4 Konu KÜRESELLEŞME İLE DEĞİŞEN SOSYAL DEĞERLER Yönetmen Prof. Dr. BÜLENT BERKARDA Konuşmacı Dr. ERDAL ATABEK Tarih: 30 Ocak 2010 Cumartesi saat 11.00-13.00 arasõ Yer: Levent Kültür Merkezi Levent Çarşı İçi Çalışkuşu Sok. No:2 1. Levent - İstanbul İletişim: İÜ Mezunlarõ Derneği (Fatoş Taştan) 0212 238 03 21 Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear