28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 EYLÜL 2009 SALI 6 PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Silahla ve Takvimle Çözüm Olmaz Erdoğan, burada birkaç kez dile getirdiğimiz gi- bi, şunu gördü nihayet: AKP’nin Meclis’te ço- ğunluğu elinde tutması, ‘Kürt Açılımı’nı tek başı- na yürütmesi, sürdürmesi ve çözmesi için hiçbir zaman yeterli değildir. Başbakan’ın ağzından ilk kez, “Biz Türkiye’nin bir kısmını temsil ediyoruz, bu meseleyi ancak birlikte çözebiliriz..” sözleri dö- küldü. Umarız, başka temel konularda da bu gerçek- le yüzleşir! Çünkü Türkiye salt Kürt Mesele- si’nde ikiye bölünmüş değildir! Başbakan kamuoyu anketlerinde AKP’nin dü- şüş oranları önüne gelince yelkenleri suya indir- di, Kürt Meselesi’ne ancak geniş bir ulusal uzlaşma ile açılımlar getirilebileceğini gördü. Hükümet açıkgöz ya, “ben giderim tek başıma, parsayı toplarım” sandı! Türkiye’yi her zamanki gi- bi gerdi, var olan uçurumu derinleştirdi, ayrılıkçı- ların beklentilerini en üst düzeye yükseltti! Sonuçta çıkmaza girince, taa başından yapması gereken noktaya geldi ve parlamentoya indi... Bu arada neler oldu bakalım: ? DTP daha cesaretle PKK sözcülüğünü üst- lendi... ? Ahmet Türk, neredeyse bütün demeçlerinde hükümete muhatap olarak PKK’yi gösterdi! ? Dahası, silahlı taraf (PKK) ile masaya oturma- dan bu iş halledilmez, dedi! ? Vee, silahlı taraf, yani PKK kendini anımsattı ve 30 Ağustos günü Türkiye’de 4 askeri şe- hit etti. Çok açık seçik bir durum: DTP ve PKK, silahla hükümete diz çöktürmeye ve isteklerini kabul et- tirmeye çalışıyor. Hükümet ise bu meydan okumayı geçiştirmeye, üzerini örtbas etmeye ça- lışıyor! Ahmet Türk zaten diyor ki: Hükümet yumuşu- yor, birkaç öneriyle direnişi yok etmeye çalışıyor, oysa kimseyi takmadan cesur davranmalı! DTP ve PKK, silahı, saldırıları, asker öldürme- yi bir şantaj aracı olarak kullanıyor. Anlaşılan o ki, silah tehdidiyle bir anlaşma dik- tası gündemde! Haklılar: Silahla bu aşamaya geldiler! “Silahı bı- rakırsak, masadan elimiz boş kalkarız” düşünce- sindeler! Şimdi PKK ve Kürt ayrılıkçılığı muhipleri yazıp çizer: Artık kan akmasın, Erdoğan derhal masa- ya otursun! Otursun vallahi, AKP’nin elini tutan mı var! Bu arada, CHP’ye saldırmayın, üçkâğıtçılık yapmayın; PKK ve DTP ile anlaşmayı muhalefet yapmayacak! Saldıracağınız yer, sorunu çözecek makam olan iktidardır! Erdoğan “Yıl sonuna kadar sorunu çözeceğiz, bizi izleyin” diyor ya. İktidarın, “Kürtçe, okullarda seçmeli ders olsun, üniversitelerde Kürt enstitüleri kurulsun” gibi önerileriyle PKK ve DTP’yi “kandırabileceğini” sa- nıyorsa, aldanıyor. O “eskidendi”! Şimdi çıtalar çooook yükseldi! Nereye kadar bilmiyoruz. DTP’lilerin hazırladıklarını açıkladıkları örneğin “Kürt vilayetleri haritasını” neden istemiyor ik- tidar! Belki bu harita üzerinde pazarlık istiyorlar! Yoksa bu “harita” AKP’ye iletildi mi? Veya örneğin ‘Kürt Açılımı’nın yakın izleyicile- rinden MİT Müsteşarlığı’nda bu harita var mı yok mu? DTP’nin şu haritasını neden kimse merak et- miyor bu ülkede! Bu konu, silah baskısıyla ilerleyemez. ABD’nin askerlerini Irak’tan çekeceği 2011 takviminin baskısıyla da! Öyle bir hava yaratıldı ki, ya hemen çözeriz ya da artık çözülmez bu sorun! Önce şu Amerikan takvimini atlatalım ki, “Amerikan çözümü” olmasın! Sonra, Türkiye’nin birliğini güçlendirecek, Kürt- lerin de bütün kültürel haklarını özgürce elde ede- cekleri ve kullanabilecekleri her türlü isteğe, bü- tün milletin evet demeye nazır olduğunu bilelim... Moda Tasarõmcõlarõ Derneği Başkanõ Bahar Korçan, sektördeki birçok firmanõn tasarõmcõlarla çalõşmanõn önemini anladõğõnõ; gençlerin de moda tasarõmõna büyük ilgi gösterdiğini söyledi ÖZLEM YÜZAK Geçen hafta İstanbul’da tam anlamõyla moda rüzgârõ esti. Önce İTÜ Taşkõşla’da İstanbul Hazõr Giyim ve Konfeksiyon İhra- catçõlarõ Birliği ile Moda Tasarõmcõlar Der- neği işbirliğiyle gerçekleştirilen İstanbul Moda Günleri yapõldõ. O daha sona erme- den İstanbul Moda Fuarõ CNR’de kapõlarõ- nõ açtõ. Belli ki artõk moda ve tasarõmõn önemi kavranmaya başlanmõş. Zaten genç- lerin moda tasarõmõna artan ilgisi de bunu gösteriyor. Tekstil ve hazõr giyimde moda ve marka yaratmada nereden nereye geldi- ğimizi hem ünlü bir moda tasarõmcõsõ hem de 2006 yõlõnda kurulan Moda Tasarõmcõla- rõ Derneği’nin başkanõ olan Bahar Korçan ile konuştuk. - Küresel rekabette özellikle ucuz Çin ve Uzakdoğu ürünleri yüzünden ciddi so- runlar yaşayan hazır giyim ve konfeksi- yon sektörünün fasonculuktan farklı bir kulvara geçmesi, moda ve marka yarat- ması gerektiği yıllar boyunca söylenip duruldu. Aradan bu kadar yıl geçti. Şim- di resmin neresindeyiz? - Daima krizlerin peşinden ezberlenmiş cümleler ortaya çõkar. “Moda ve marka yaratmak” cümlesi de böyle bir sürecin sonunda 90’lõ yõllarõn başõnda Türkiye’nin gündemine girdi. O dönem Türk tekstil, ha- zõrgiyim ve konfeksiyon sektörü kendi kim- liğini arama yolculuğundaydõ. Artõsõ ile ek- sisi ile birçok şey yaşandõ. Başka bir yoldan yürüyüşe başlanmõştõ. Büyük çapta ihracat ve fason üretim yapõlõyordu. Ancak rekabet- te zorlanmaya başlayõnca “tasarım” sözcü- ğü gündeme gelmeye başladõ. İHKİB ilk ta- sarõmcõ yarõşmasõnõ 1992 yõlõnda düzenledi. Ondan önce moda tasarõmcõsõ kelimesi bile kullanõlmõyordu. Stilist deniyordu. “Moda- cı” sözcüğüne sinir oluyordum o zaman. Modacõ diye bir şey yok, moda tasarõmcõsõ var diye bağõrõp çağõrõyordum. Şimdi düşü- nüyorum da zaten bilmedikleri bir şeyi an- latmaya çalõşõyormuşum. Ancak “moda” hâlâ Türkiye için yeni bir olgu. Hep bili- yormuşuz gibi davrandõk. “Markalaşmak gerek” söylemini her fõrsatta tekrarlõyoruz ama bunu bu söylemin altõnõ hiç doldurma- dan yapõyoruz. Peki nedir markalaşmak? Bu soruyu yönelttiğimiz zaman içi kocaman bir boşluk olarak ortaya çõkõyor. Çünkü henüz hem sektör hem de tasarõmcõlar olarak bir olgunlaşma süreci geçirmek zorundaydõk. ‘SEKTÖR İLE TASARIMCILAR ARASINDA KÖPRÜ KURULUYOR’ - Peki bugün hangi noktadayız? - Bence şu an harika bir zaman. Bu orga- nizasyon 10 yõl önce yapõlmaya kalksaydõ bence başarõlõ olmazdõ. Şimdi tasarõm kav- ramõnõ benimsedik. Hem sektörden hem de bu işin eğitimini almak isteyen gençlerden gelen yoğun ilgi ve talep de bunu gösteri- yor. Son 5 yõlda sektör ile tasarõmcõlar ara- sõnda bir köprü kurulmaya başlandõ. Şimdi bunu doğru ve verimli kullanmanõn zamanõ. - Siz de buradan yola çıkarak Moda Tasarımcıları Derneği’ni oluşturdunuz. - Evet, Nisan 2006’da. İHKİB’nin moda tasarõmcõlarõna hep desteği oldu. Yurtdõşõna fuarlara gitmek, yarõşmalar, teşvikler... An- cak biz bir bütün olamadõğõmõz için hep bir şeyler kaçõyordu. Ya yanlõş yönlere kayõyor ya da tam olarak yerine oturmuyordu. Mo- da tasarõmcõlarõ olarak ortak sorunlarõmõz olduğunun farkõna vardõk. Arzu Kapol, Hakan Yıldırım, Ümit Ünal, Özlem Süer, Hatice Gökçe, İdil Tarzi ve ben dernek- leşme kararõ aldõk. Şimdi 92 üyemiz var. 750’ye yakõn da moda tasarõmõ eğitimi alan öğrencilerden oluşan gönüllü üyelerimiz bulunuyor. Dernek, devlet desteklerinin ta- sarõmcõlara eşit dağõtõlmasõ, İHKİB ile tasa- rõmcõ arasõndaki iliişkinin düzenlenmesi, kendimizi hem yurtiçinde hem de yurtdõşõn- da daha etkin tanõtabilme konularõnda çalõş- malar yapõyor. Daha önce kendimizi iç pa- zar tüketicisine bile anlatmakta zorlanõyor- duk. Örneğin içlerinde en eski marka be- nim. Ama Bahar Korçan nerede neyi kaça satar, bilmiyorlardõ. Korkup dükkândan içe- ri girmeyen vardõ. Bu korkuyu aşmamõz ge- rekiyordu. Tabii bir diğer unsur da son yõl- larda ortaya çõkan moda tasarõmcõsõ patla- masõna bir disiplin vermek... - Gerçekten de moda tasarımcısı furya- sı başlamış gibi görünüyor... - Evet inanõlmaz bir patlama yaşanõyor. Benim bildiğim kadarõyla 2 yõllõklar dahil 19 üniversite moda tasarõmõ eğitimi veriyor. Çok popüler olduğu için üniversiteler he- men bu bölümü açõyorlar. Tamam da bu eğitim verecek hoca sayõsõ o kadar fazla de- ğil ki... ‘TÜRKİYE’DE İYİ EĞİTİM VERİLİYOR DİYEMİYORUM’ - Peki “Türkiye’de iyi ve doğru bir moda tasarõmõ eğitimi veriliyor” diyebiliyor mu- sunuz? - Diyemiyorum. Daha değil. - Tasarımcıların ürünlerinden marka yaratacak hazır giyim ve konfeksiyon fir- malarının iş yapış şekillerinde nasıl bir değişiklik oldu? - Birçok firma artõk tasarõmcõlarla çalõş- malarõ gerektiğinin farkõna vardõ. Belki de tek çõkõş yolu bu; tasarõm ve marka ile farklõlõk yaratmak. Tasarõm ürünü ile piya- sada olduğunuzda fiyat tutturabiliyorsunuz. Bu farkõndalõğõn yaratõlmasõnda Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin de önemli payõ oldu. Kimileri tasarõm bölümlerini kurdular, kimileri kurma aşamasõnda. Ama sektörün öğrenmesi gereken bir şey daha var. Tasarõmcõ bölümü açmakla hemen so- nuç elde edilmez. Bu bir evlilik gibidir. Sü- re tanõmak lazõm. Şu an o süreyi tanõmakta problemler yaşanõyor. Özellikle kriz orta- mõnda bunu gerçekleştirmek hayli güç. Gü- nü kurtarma politikalarõ mecburen daha ön plana geçiyor. Tasarım hayatına 1982’de Vakko’da sti- list asistanı olarak baş- ladı, 1992’de ITKIB Türkiye Stilistler Yarışması’nda ‘Natürel’ adlı ko- leksiyonuyla Türkiye birincisi oldu. Aynı koleksiyon Dusseldorf IGEDO Fuarı’nın açılış şovunda sergi- lendi. 1993’te Türkiye’nin ilk stil bürosunu açtı. Pa- ris ‘CAROLE DE BONA’ Fuarı’nda sergilediği, dünyanın 3. büyük kazısı olan Çatalhöyük’ten esin- lenerek hazırladığı ‘Başka Zamanın Kadınları’ 98 ilkbahar-yaz koleksiyonuyla büyük beğeni topladı. Bu defileyi izlemek amacıyla dünya moda basının- dan seçilmiş 60’ı aşkın uluslararası basın mensubu Türkiye’ye geldi. Defilenin geliri Çatalhöyük Derne- ği’ne bağışlandı. İlk kez gerçekleştirilen İstanbul Moda Günleri’nde düzenlenen 1999 Moda Ödülleri kapsamında En İyi Tasarımcı seçildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Marmara Üniversitesi Rektörlü- ğü tarafından düzenlenen organizasyonda ‘Başarılı Kadın’ ödülünü aldı. Nisan 2004’te Bahar Korçan- İstanbul Mağazası Nişantaşı Abdi İpekçi Cadde- si’nde açtı. Ağustos 2005’te 2006 Yaz Koleksiyonu HİS 3’ü anlatan kısa film çekti. Film AK Sanat Kısa Film Festivali’nde özel gösterime hak kazandı. Ocak 2005’te TGSD’nin (Türkiye Giyim Sanayicile- ri Derneği) yönetim kuruluna seçilen ilk moda tasa- rımcısı oldu. 2006 Nisan ayında kurulan Moda Ta- sarımcıları Derneği’nin başkanlığını yürütüyor. PORTRE - Tasarımcı olmak, kendi ko- leksiyonunuzu ve markanızı ya- ratmak fikri ilk ne zaman aklı- nıza geldi? - Bu çok eskiye taa ortaokul sõ- ralarõna dayanõyor. Ben sürekli bir şeyler çiziyordum. Kâğõtttan bebeklere giysiler yapõyor, giydi- riyordum. Bence tasarõmcõ olarak doğuluyor, sonradan üzerinize yüklenebilen bir şey değil bu. İçi- nizdeki o taa derinlerden gelen ses çok önemli. Ben işte hep o se- si dinledim. “Ben giysi tasarla- mak istiyorum” dedim ve başka bir şey istemedim. Liseyi bitirdim ve Paris’te yaşayan teyzem vasõ- tasõyla orada Esmod’a kaydõmõ yaptõrdõm. Ama gidecek param yoktu. O dönemde gazetelerde bir ilan gördüm. Vakko stilist arõ- yordu. İş görüşmesinde, “Çizim- leriniz iyi ama iş deneyiminiz yok” diye bana kapõyõ gösterdi- ler. Ben ise “Siz bana fırsat ver- mezseniz kim verecek?” tarzõ konuşunca durdular. Vitali Hak- ko beni bir daha dinledi. Sonra “Paris’e gitmiyorsun, pazartesi işe başlıyorsun” dedi. “Peki üni- versite okumayacak mıyım?” diye sorduğumda “Çekirdekten öğreneceksin ve bu daha çok işine yarayacak” yanõtõnõ aldõm. Bu o dönem için doğru karardõ. Şimdi eğitimini almak isteyene seçenek çok daha fazla. Ama bir tek Vitali Hakko vardõ. O da be- nim hayatõma değdi. Bu yüzden çok şanslõyõm. 8 sene Hakko’nun yanõnda çalõştõm. Sonra 1992 yõ- lõnda İHKİB’nin açtõğõ moda ta- sarõmcõsõ yarõşmasõnda birinciliği kazandõm. Ondan sonra ise zaten kafamda şekillenmiş olan Bahar Korçan markasõnõ yaratmak, atöl- yesini kurup işe başlamak için ilk adõm atõlmõş oldu. Türkiye tasarõmõ fark etti ‘Şanslıydım, Vitali Hakko vardı’ TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Zehir ve Panzehir!.. Doğu toplumlarının en büyük derdi olan töre, açtığı kanlı ya- ralara kendi çapında derman da üretir! Tö- re bu yüzden zehiri de panzehiri de aynı şi- şede tutan toplumsal bir hastalıktır!.. Örne- ğin Doğu’da parasız- lık yüzünden evlene- meyenler için berdel çözümüne yönelen ai- leler, kızları ve erkek- lerini karşılıklı olarak evlendirerek başlık parası belasından kurtulurlar... Geri kalmış toplum- ları zehirleyen töre ve feodalitenin buna kar- şı ürettiği panzehirin örnekleri bununla kal- maz! Kan davaların- da daha fazla insan öldürülmemesi için aşiretler arasına barış elçileri girer. Mağdur- lara, para, silah, arazi ve çoğu zaman da genç ve güzel kızlar verilir. Yani genç bir kı- zın bekâret kanıyla as- lında kanlı çatışmalar önlenir!.. Güneydoğu’daki yaygın bir töresel çö- züm de “kan parası” uygulamasıdır. Aile ve aşiretler bir cinayetin kan davasına dönüş- memesi için bedel öderler. Bu bedeli ba- rış için araya giren aşi- ret liderleri belirler. Ölen kişinin yaşı, mes- leği ve sosyoekonomik durumu ile bakmakla yükümlü olduğu ailesi paranın miktarında et- kili olur! Sonra bu be- del cinayet işleyen ki- şinin yakınlarından orantılı olarak toplanır ve mağdur tarafın ai- lesine verilir. Bu para ödenirken kurbanlar kesilir ve barış ye- mekleri yenilir! Mağdur taraf bu parayı ölen kişinin geride kalmış eşi ve çocukları için harcar. Kısacası ölen öldüğüyle kalır, vuran taraf ise can korku- sundan kurtulur!.. Bir Canın Bedeli!.. Peki bir canın bedeli ne kadardır? Bu soruya yaşanmış bir öyküden yola çı- karak yanıt vermek daha çarpıcı olur... Urfa’da yaşayan Dınai aşireti men- suplarından Cemil Avcı tüm umudu- nu, bir dönem verimli arazilerine de- ğer biçilemeyen Suruç Ovası’ndaki tar- lasına bağlamıştı. Ova eskiden çok sulak bir bölgey- di. Yörenin en güzel narları orada ye- tişirdi. Ancak bir süre sonra yeraltı suları çekilmiş ve ovanın tamamı ku- rak topraklara dönüşmüştü. Pa- muk tarımını yaygınlaştırmaya ça- lışan bölge üreticilerinin tek umudu sondaj kuyularıydı. Cemil Avcı da o gün tarlasında sondajla kuyu açacaktı. Arazisine yaklaştığında sondaj makinesinin komşu tarlaya yöneldiğini görünce şaşırmıştı. Olup biteni anlamaya çalışırken, Naimen aşireti mensup- larından İbrahim Çiftçi ile tartışmaya başladı. Çiftçi, makinenin önce ken- di tarlasında çalışmasını istemişti. Tartışma büyümüş, silahına sarılan Çiftçi, Cemil Avcı’ya kurşun yağdır- mıştı... Avcı’nın kanı kendi toprağına ak- mıştı. Talihsiz adam, aynı gün sessizce toprağa verilirken aşiret intikam yemini etmişti. Çünkü törenin yasalarında şöyle yazıyordu: “Aynı köyde ikâmet eden iki aile ara- sındaki bir tartışma cinayetle sonuç- lanırsa, katil ile en yakın akrabaları baş- ka köye göçerler. Barış sağlanıncaya kadar geri dönemezler.” Naimenliler bölgeden kaçmıştı. Dev- let, Avcı’nın Kürt aşiretiyle Çiftçi’nin Arap aşireti arasındaki kan davasının etnik bir çatışmaya dönüşebileceğin- den de endişelenmişti. Dınailerin sal- dırı hazırlığıyla ilgili istihbarat jandar- maya ulaşınca, valilik girişimlere baş- ladı. Araya CHP Urfa örgütü de girin- ce iki aile uzun uğraşlardan sonra ba- rışa ikna edilebildi. Barış imzasının Ce- mil Avcı’nın aşiretinin yaşadığı Su- ruç’un Doruklar köyünde atılmasına karar verildi. 16 Temmuz 1993 günü Doruklar kö- yünde davul ve zurna sesleri arasın- da kurulan kıl çadırların önüne ren- gârenk keçeler serildi. Bürokratların ya- nı sıra çevre köylerden çok sayıda aşi- ret lideri de barış yemeğine geldi. Dı- nailerin lideri Sinan Avcı ve Naimen- lerin lideri Halil Güven beyaz bayrakları birbirlerine teslim ettikten sonra ku- caklaşıp öpüştüler. Törenin en trajik olayı bundan son- ra yaşandı. Cemil Avcı için toplanan kan parası bir torba içinde aşiret meclisinin önüne bırakıldı! Bu be- del, kan parasını ödeyecek olan Arap aşiretince toplanmıştı! Herkes öldürülme korkusuyla payına düşen paraya itiraz bile edememişti! Ko- loni yaşamının bir bedeliydi bu!.. Arabulucuların Naimenlerden al- dığı 165 milyon lira, kan bedeli ola- rak Dınailere teslim edildi!.. Dolar 1993 yılının Temmuz ayında 10 bin 880 liraydı. 165 milyon liranın kar- şılığı o gün için 15 bin 165 dolardı!.. Cemil Avcı’nın eşi ve çocukları, ağalar meclisinin aşiret arenasında borsaya düşürdüğü insan kanını, vah- şi kapitalizmin çarkları arasında nasıl bir pazarlık unsuruna dönüştürdüğü- nü ibretle izlediler!.. Sondaj sırası nedeniyle öldürülen Cemil Avcı’ya biçilen değer işte bu kadardı!.. Peki, Avcı’nın toprağa giden kanını çıkara- cak bir sondaj makinesi icat edilmiş miydi?.. Etiler’in Töresi! Durup dururken bu kan parası öyküsünü niye mi anlattık?.. İs- tanbul Etiler’de başı kesilerek öl- dürülmüş halde bulunan Münev- ver Karabulut’un babası Sürey- ya Karabulut, cinayet şüphelisi Cem Gariboğlu’nun ailesinden barışma teklifi almış! Süreyya Bey de, barışmak için bazı koşullar ile- ri sürmüş! Örneğin Cem Gari- boğlu’nun adalete teslim edilme- sini istemiş. Ayrıca vahşi cinaye- te kurban giden kızının adına bir okul yapılmalıymış. Buraya kadar her şey normal sayılabilir. Peki Süreyya Karabu- lut’un bundan sonraki isteğine ne demeli?.. Televizyonlarda “ada- let istiyorum” diye çığlık atan Ka- rabulut, sanki kan davası güde- cekmiş gibi katil zanlısının aile- sinden 3 milyon Avro talep etmiş! Bunun adını da “helallik bedeli” koymuş!.. Yani aslında, verin pa- rayı kızımın kanını helal edeyim, demek istemiş!.. Doğu kırsalında tezek kokusu- na bulaşan kanlı para, Etiler sos- yetesinde tedavüle çıkınca Avru- pa Birliği standartlarında yıkana- biliyor!.. Bunun adına da helallik deniliyor! Helal olsun Etiler’in tö- resine!.. Sahipsiz Ölüler! Medya aylardır Türkiye’de işlenmiş tek cinayetin tek mağ- duruymuş gibi işte bu babanın feryadıyla uğraşıyor! Basının ilgisi görülüyor ki katili bulma- ya değil ama, kan parasının mil- yonlarca Avro’ya ulaşmasında bayağı etkili oluyor! Oysa bı- rakın katillerin saptanmasını, bu ülkede kimliğinin belirlenmesi- ne çalışılan yüzlerce ceset 7 yıl- dır morglarda bekletiliyor!.. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı, 2001 yılından itibaren kimlikleri be- lirlenemeyen cesetlere ait bil- gileri internet sitesinde yayım- layarak, yurttaşlardan yardım istiyor. Ülke genelinde 605’i er- kek olmak üzere 738 cesedin kimlere ait olduğu bir türlü saptanamıyor! Bu cesetlerin büyük bölümü İstanbul’da bu- lunuyor. İstanbul’da bekleti- len 75’i kadın 431 cesedin kimliğinin saptanması için med- yanın da desteği isteniyor. Oy- sa medya bilerek ya da bilme- yerek “sahipli” katillerin ve mağdurların peşinde koşmak- tan “sahipsiz” kurbanları unu- tuveriyor! obursali@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear