Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Saçılım ve ‘Entel’ler
AÇILIM girişiminin hiç değilse bir konuda ya-
rarı oldu: İnsanlar, yanlışlığına karşın ısrarla üze-
rinde durulan “etnik grup hakları” davasını şu ya
da bu biçimde ele almanın sorunu çözmeye yet-
meyeceğini, bu vesileyle yavaş yavaş anlamaya
başladılar.
Israrlı etnikçiler bile.
Bu açıdan bakınca, girişim yolunda şimdiye ka-
dar atılmış en doğru ve tek somut adım GAP için
ayrılmış ödeneğin arttırılması oldu. Bu artış,
inşallah, şimdiye kadar barajlar kurup elektrik üret-
me ağırlıklı harcamaların biraz da doğru tarımsal
sulamaya, özellikle de toprak reformu ve koo-
peratifleşme gibi konulara gitmesine yaraya-
caktır. Hangi nedenle ve kimlerin isteği üzerine
yaratılmış olursa olsun, şimdiki heves ve karar-
lılık, bu çeşit somut hedeflere yönelmek yerine ne-
reye varacağı belli olmayan yanlış yollarda saçı-
lıp heder edilirse yazık olur. Açılım, saçılıma dö-
nüşmemeli.
Kimin aklıysa, yalnız tek bir bölgenin özerkliğine
bel bağlamak kadar yanlış tercih olamaz. Ulu-
sal kalkınma politikaları çerçevesinde ve onlarla
uyumlu olarak bütün yerel yönetimlerin yetkileri-
ni arttırmak bile başlı başına yeni sorunlar doğura-
cak kritik bir iştir. Hele bunu bir tek bölge için ve
tam özerklik ölçüsünde yaratılacak sorunlar böy-
le yapmakla çözülecek olanları kat kat aşar.
Ne var ki, etnik haklar tutkusuyla, hem de bü-
tün bir bölge halkını kendi içinde bile bölecek öl-
çüde yanlış bir tutkuyla çarpıtılmış zihinler artık böy-
le düşünceleri algılayabilir olmaktan çıkmış sayı-
lır. Davalarının militanı olmuş, bu uğurda dağa çık-
mayı, adam öldürmeyi, dolayısıyla terörü, yani çev-
reye dehşet saçmayı göze almış olanlara bunları
anlatabilmek zor olur elbet. Onların zihinlerini
farklı görüşlere kapatmış olmaları doğaldır.
Şaşırtıcı olan, herhangi bir alçakgönüllülük ta-
sası duymadan kendilerine “aydın” sıfatını ya-
kıştıranların bunları düşünemeyişleri, düşünme
zahmetine bile katlanmayışlarıdır. Öyle anlaşılıyor
ki, onlar için, var mı yok mu etniklik, etnik haklar.
Bunun insan haklarındaki evrenselliğe ters
düştüğünü, ilkel dönemlerden kalma ve ulus
kavramı sayesinde aşılması gereken bir sorun ol-
duğunu, bu konuda geçmişte işlenmiş hataların
titiz ve evrensel bir anlayışla pekâlâ çözülebile-
ceğini unutarak.
Daha da şaşırtıcı, üzücü ve hatta acındırıcı olan,
yarım kalışları dolayısıyla “entel” sıfatını hak
eden bu tayfanın ne yazık ki, eski soldan, hem de
onun aşırı ve en sol kanatlarından kalıntı olması-
dır. Etnisite kavramının ve etnik hak kavgalarının
“mikro-milliyetçilik” alanına girdiğini ve en önem-
lisi, “klasik” denebilecek sol açısından son dere-
ce ayıp sayıldığını en iyi onların bilmesi gerekmez
miydi?
mumtazsoysal@gmail.com
T
oprak bulunmasõ ve çoğaltõla-
bilmesi imkânsõz bir kaynaktõr,
dağõtõlmasõnda ya da işletilme-
sindeki dengesizlikler, toplum-
larõ sosyal ve ekonomik açõdan
etkiler ve önemli sorunlarõ da beraberinde
getirir. Geleneksel ve dar anlamda Toprak
Reformu, toprak ağalõğõ ve yarõ-feodal ku-
rumlar dikkate alõnarak toprak kaynaklarõ-
nõn belirli bir tavan sõnõrõndan yukarõsõnõn
kamulaştõrõlõp, topraksõz ya da az topraklõ
köylülere dağõtõlmasõdõr. Reform, büyük
mülklerin parçalanarak topraksõz çiftçilere
dağõtõmõ için devletçe alõnan önlemleri
kapsar.
Günümüzde ise Toprak Reformu, arazi õs-
lahõ, arazi toplulaştõrmasõ, parçalanmanõn
önlenmesi ve kiracõlõk-ortakçõlõk ilişkileri-
nin düzenlenmesi, tarõm işçisinin çalõşma
şartlarõnõn õslahõ, zirai yerleşim, vergi sis-
temi ile ilgili reformlar ve uygun şartlarla
kredi temini ile ilgili bütün önlemleri ve hat-
ta köylerde inşa edilecek sanayi tesisleri,
kooperatifleşme ve pazarlama ile ilgili ku-
rumlarõn kuruluş ve gelişmesini de kapsa-
maktadõr.
Toprak dağılımı öncelikli
Dengesiz toprak mülkiyeti düzenini de-
ğiştirmeden, tarõm reformu tedbirleri almak
bir toprak reformu değildir. Bunun gibi top-
rak dağõtõmõnõ sağladõktan sonra, gerekli ta-
rõm reformu önlemlerini almamak da sorunu
çözümlemez. Gerçek bir toprak reformu
kavramõ bunlarõn ikisini birden kapsar.
Devletler, tarõmsal üretim için teşvikler
kalmadõğõ veya azaldõğõ, toplum içinde
servet ve gelir dağõlõmõnõn gayri adil bir hal
aldõğõ, tarõm işçilerinin çalõşma arzularõnõ
kaybettikleri ve sayõlarõnõn giderek azaldõ-
ğõ ve bu nedenlerle huzur ve istikrarõn bo-
zulduğu zamanlarda toprak reformu ya-
parlar. Devletin bu müdahaleleri ve aldõğõ
önlemler ile ekonomik ve sosyal hayatõn ye-
niden normale dönmesi, toplumun huzur ve
istikrara kavuşmasõnõ sağlar.
Anayasal temel
Birinci Dünya Savaşõ’ndan sonra dünya
üzerinde pek çok yerde, örneğin Doğu
Avrupa’da, topraksõz köylüler büyük top-
raklarõ fiilen işgal etmişler; bu ülkeler, bi-
raz da mecburiyetten, toprak reformlarõ yap-
mak zorunda kalmõşlardõ. Yirminci yüzyõlda
ciddi devrimci başkaldõrõlar sanayi top-
lumlarõndan çok, büyük toprak huzursuz-
luklarõ yaşayan ülkelerde olmuştur. Rus-
ya’da 1917 Ekim Devrimi’nde, toprağa su-
samõş köylülerin rolü göz önüne alõndõğõnda
topraksõz köylüler sosyal devrimlerin itici
gücü olabilmektedir.
Ülkemizde ise Gazi Mustafa Kemal
Atatürk döneminde devletçilik ilkesine gö-
re, tarõm devrimi de kõsmen gerçekleştiril-
miş ve vatan toprağının halkın malı
olup halkın karnını doyurduğu en önem-
li doğal kaynak olarak algılandığı tek dö-
nem olmuştur. Gazi Paşamõzõn sonsuzluğa
yürüyüşünden günümüze kadar Toprak
Reformu denemeleri birçok kez yapõlmaya
çalõşõlmõş ancak başarõlõ olunamamõştõr.
Tarihsel süreç içerisinde: Birinci Dünya
Savaşõ, üretim kaynaklarõnõn azalmasõna ne-
den olmuş, tarõmsal üretim de yarõ yarõya
azalmõştõr. Savaşõn bitiminden sonra da
olumsuzluklar devam etmiş, Osmanlõ’dan
kalan borçlar yeni Cumhuriyet’in sõrtõna
yüklenmiştir. İkinci Dünya Savaşõ’ndan son-
ra ise; dönemin elitlerinin, bu konudaki eko-
nomik hedeflerin daha az önemli olduğu-
nu düşünmeleri ve toprak reformunun bü-
yük bir ekonomik gelişme getireceğine
olan kuşkulu yaklaşõmlarõ reformun yapõl-
masõna engel olmuştur. Türkiye’de elitler,
toprak reformunun etkili olmadõğõnõ, or-
takçõlõk ve yarõcõlõk gibi emek biçimlerinin
de önemsenmeyecek düzeyde bulunduğu-
nu iddia edegelmişlerdir.
Bugün gelinen noktada ise mayõnlõ top-
raklarõn yarõm yüzyõllõğõna yabancõ şir-
ketlere kiraya verilmesi için yasa çõkarõl-
maya çalõşõlmasõ, Mardin-Mazõdağõ Bilge
köyünde 44 yurttaşõmõzõn haksõz toprak pay-
laşõmõ nedeniyle katledilmesi gibi gerçek-
ler; topraklarõmõz üzerinde huzur, hak ve
eşitlik arayõşõnõn acõ birer göstergesidir.
Toprak Reformu’nun mekâna indirge-
nebilmesi için şu öneriler verilebilir:
Anayasada konuyla ilgili yasal ve ku-
rumsal yapõlanma sağlanmalõdõr, tarõm ve
toprak yapõsõ tekrardan ele alõnõp üreticiyi
ve tüketiciyi destekleyen tarõm ve toprak po-
litikalarõ oluşturulmalõdõr. Uluslararasõ şir-
ketlerin dayatmalarõ kabul edilmemeli,
toprak mülkiyeti konusu tekrar ele alõnmalõ
ve halkõn çõkarlarõ doğrultusunda yapõ-
landõrõlmalõdõr. Bunun için de Anado-
lu’dan büyük şehirlere olan göç durdurul-
malõ ve Türk köylüsüne haklarõ verildikten
sonra yönetim özendirilmelidir. Yapõlacak
toprak reformu sadece arazi dağõtõmõyla sõ-
nõrlõ kalmamalõ, yanõ sõra yabancõlarõn
mülk edinme olanağõ ortadan kaldõrõlmalõ,
köylülerin yaşam alanõnda çevresel hiçbir
sorunun olmamasõ ve her şeyden önemli-
si Köy Enstitülerinin yeniden kurularak hal-
kõn bilinçlendirilmesi sağlanmalõdõr.
Sonuç olarak: Muhtaç olduğumuz kudret,
Anadolu topraklarõnda mevcuttur.
Bir Tek Şeye İhtiyacõmõz Var: ‘Toprak Reformu’
Yrd. Doç. Dr. Füsun EKMEKYAPAR Namõk Kemal Üni. Öğretim Üyesi
Anayasada konuyla ilgili yasal ve kurumsal yapõlanma sağlanmalõdõr, tarõm
ve toprak yapõsõ tekrardan ele alõnõp üreticiyi ve tüketiciyi destekleyen
tarõm ve toprak politikalarõ oluşturulmalõdõr. Uluslararasõ şirketlerin
dayatmalarõ kabul edilmemeli, toprak mülkiyeti konusu tekrar ele alõnmalõ
ve halkõn çõkarlarõ doğrultusunda yapõlandõrõlmalõdõr.
Satõlõk Okul, Satõlõk Tarih
B
irkaç yõldõr ortalõkta dolaşan, ancak
inanõlmasõ düşünülemeyecek kadar
olanaksõz gibi görünen bir söylenti
meğer doğru imiş! Gazete haberleri bunu gös-
teriyor. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, İs-
tanbul’daki kimi okullarõ satõlõğa çõkarõyor!
Sõranõn diğer illere geleceğine şüphe yok. Bu,
şeytanõn bile usuna gelemeyecek bir çõlgõn-
lõktõr. Ülkenin tarihini yok etmekle, belleği-
ni silmekle eş anlamlõdõr. Böyle bir cinaye-
ti kim tasarlayabilir, kim işleyebilir? Tari-
himizle yüzleşmek, barõşmak, buluşmak,
koklaşmak, tokalaşmak isteyenler bu gidiş-
le ne diyor acaba?
Bu okullar kolay kurulmadõ, kolay yapõl-
madõ. Yoksul bir ülkenin olabildiğince sõnõrlõ
mõ sõnõrlõ olanaklarõyla ortaya çõktõ, bugüne
gelindi.
Her birinin büyük tarihsel değeri olduğu-
na şüphe yok. Şimdi de bunlarõn kapõlarõna
bir “satılık okul” tabelasõ yapõştõrõlmak is-
teniyor. Evet satõlõk okul, satõlõk lise… Pa-
ris’te bir lisenin Cambridge’de bir kolejin sa-
tõlõğa çõkarõlabileceğini bir Fransõz, bir İngiliz
düşünebilir mi; hayõr düşünemez, çünkü bu
olmayacak bir şeydir de ondan.
Elimin altõnda Hasan-Âli Yücel imzasõnõ
taşõyan, onun Orta Öğretim Genel Müdürlüğü
sõrasõnda (1933-1935) üzerinde çalõşmaya
başladõğõ, binbir emek ve güçlükle beş yõl-
da tamamladõğõ, 1938’de bastõrabildiği bir ki-
tap var: Türkiye’de Orta Öğretim… Bu, ül-
kemizde orta öğretimin tarihsel sürecini,
örgütsel yapõsõnõ, öğretmen-öğrenci ilişkile-
rini, programlarõnõ, yönetmeliklerini ele alõp
inceleyen anõtsal bir eserdir. Burada 1935 yõ-
lõnda var olan bütün ortaokul, lise ve öğret-
men okullarõnõn teker teker tarihçeleri de ve-
rilmektedir. O günün teknik olanaksõzlõkla-
rõna karşõn bütün bu okullarõn resimleri de ki-
taba konmuştur. Cumhuriyet’in ilk 12 yõlõn-
da yapõlan ve Osmanlõ’dan kalan birikimi de
yansõtan bu resimler, esere bir belgesel ya-
põt niteliği de vermektedir. Okullarõn büyük
bir bölümü bir mimarlõk anõtõ, bir sanat ese-
ri… İçlerinde saraydan okula dönüştürülen-
ler de yok değil.
Kabataş ve Galatasaray
Satõş listesinin başõnda geldiği anlaşõlan
Kandilli Kõz Lisesi’nin tarihi üzerinde du-
rulmaya değer. Abdülhamit tarafõndan Ah-
met Rıza Bey’e verilen Adile Sultan Sara-
yõ, bu kõz lisesinin temellerini oluşturur. Bu
okul Galatasaray Lisesi’nin kõzlara özgü
bir eşiti olacaktõ. Tevfik Fikret bir kõz lise-
sinin açõlacağõnõ duyunca sevinçten çõlgõna
döndü ve hemen “Bir Kız Mektebi İçin”
başlõklõ şiirini yazdõ. Şiirin üstüne şu açõk-
lamayõ koydu: “Kızlarını okutmayan mil-
let, oğullarını manevi öksüzlüğe mah-
kûm etmiş demektir. Hüsranına ağlasın.”
Şiirin altõna da “Ki hâlâ açılmadı yazık”
kaydõnõ düştü. Gerçekten okul, ancak 1916
yõlõnda açõlabildi. Yaşamõ boyunca kadõn hak-
larõnõ ve onurunu savunan Fikret, bu şiirin-
den ötürü Ataç’õn hõşmõna uğramaktan kur-
tulamamõştõr. Sözde Fikret, erkeklere dahi iyi
hizmet etsinler diye okumuş kadõnlar istediği
için bu şiiri yazmõş!.
Hiç mi hiç ilgisi yok. Satõlmak istenen okul
binalarõ dört duvardan, iştah kabartan arsa-
lardan oluşmuyor. Bu okullarõn ortak bellek
duraklarõmõz olduğuna şüphe yok. Okullar
oralarda okuyanlarla, görev yapanlarla, bu-
ralarõ ziyaret edenlerle bir anlam kazanõr.
Bunlarõn anõlarõna niçin saygõ duyulmuyor?
Duyulmuyor, çünkü her şeyin ölçüsünün pa-
ra olarak algõlandõğõ günümüzde buralarõ bol
kazanç getirecek mekânlar gibi görülüyor.
Kabataş Lisesi’ni Orhan Burian’sõz, Ali Ni-
hat Tarlan’sõz düşünebilir miyiz? Düşüne-
meyiz.
Galatasaray Lisesi’ni de Fikret’siz, Ruşen
Eşref’siz, Sakallı Celal’siz ve daha nice ün-
lüler olmaksõzõn düşünemeyeceğimiz gibi.
Okullarõnõ kazanç uğruna satan bir ulus ol-
mak utancõnõ taşõmak istemiyorsak bu cina-
yeti hep birden önlemeye çalõşmalõyõz.
Zeki ARIKAN
Türkiye Irak’ta Haklõ mõ Çõktõ?
B
ush yönetiminin 20 Mart
2003’te Saddam Hüse-
yin’i devirmesi ile başla-
yan Irak’õn yeniden inşa süreci,
30 Haziran 2009’da ABD lider-
liğindeki koalisyon güçlerinin
şehirlerden çekilmesi ile yeni bir
aşamaya girmiştir. Ancak Böl-
gesel Kürt Yönetimi (BKY) ile
merkezi hükümet arasõnda yaşa-
nan gerginlikler yeni Irak’õn ge-
leceği konusundaki endişeleri
arttõrmaktadõr.
George W. Bush’un 1 Mayõs
2003’te Pasifik’te bulunan USS
Abraham Lincoln Uçak Gemi-
si’ne pilot kõyafetleri içerisinde
inerek ABD’nin Irak’ta “zafere”
ulaştõğõnõ açõklamasõnõn üzerinden
altõ yõl geçti. Ne var ki bu geçen
süre, Türkiye’nin Irak savaşõ ön-
cesindeki siyasetini ve ABD’nin
Türkiye üzerinden Irak’a girme
talebini ret etmesinin ne kadar
haklõ olduğunu açõkça ortaya
koymuştur.
Bush yönetiminin Irak’ta askeri
güç kullanarak bir rejim deği-
şikliğine gitmesinin en önemli ne-
deni olarak, Saddam Hüseyin’in
(kanõtlanmamõş) kitle imha si-
lahlarõ kapasitesi ve Irak’õn böl-
gesel ve küresel istikrara bu si-
lahlarõ elinde tutarak ve üreterek
tehdit oluşturduğu gösterilmiştir.
Ayrõca Saddam yönetiminin 11
Eylül 2001 terör saldõrõlarõnõ ger-
çekleştiren El-Kaide’yi destek-
lediği yönündeki iddialar, El-
Kaide’ye karşõ “Küresel Savaş”
ilan etmiş olan ABD’nin işini faz-
lasõ ile kolaylaştõrmõştõr. Bu çer-
çevede Bush yönetiminin küresel
çapta özgürlüklerin ve demokra-
sinin geliştirilmesini ve Irak gi-
bi istikrarsõz bölgelerin “istik-
rara” kavuşturulmasõnõ öngö-
ren politikasõ, Irak’õ bir deney sa-
hasõna çevirmiştir.
Zor hedef
Dönemin Savunma Bakanõ
Rumsfeld’in yaptõğõ açõklama-
lardan anlaşõlmaktadõr ki, Irak’ta
Saddam sonrasõ istikrar ve dü-
zenin kurulmasõ, ABD’nin II.
Dünya Savaşõ sonrasõnda Al-
manya ve Japonya’da üstlenmiş
olduğu özgürlük ve demokrasi
getirici dõş politikasõ ile paralel-
lik göstermektedir. Ancak gelinen
nokta bu hedefe ulaşmanõn güç-
lüklerini ve bu konuda ABD’yi 1
Mart 2003 tezkeresi öncesinde
uyaran Türkiye’nin de ne kadar
haklõ olabileceğini ortaya çõkar-
mõştõr.
Türkiye’nin başõndan beri Sad-
dam yönetiminin askeri güç kul-
lanõlarak devrilmesine karşõ çõk-
masõnõn ardõnda, Irak’ta Saddam
sonrasõ istikrar ve barõşõn nasõl
sağlanacağõna ilişkin endişeleri
yatmaktadõr. Ayrõca, Irak’ta bir-
den fazla etnik gruba ve mezhe-
be dayanan toplumsal yapõnõn bu-
lunmasõ ve Irak’õn yeniden inşa
sürecinde ortaya çõkaracağõ so-
runlar Türkiye açõsõndan
ABD’nin bu yöndeki siyasetine
karşõ çõkmasõnõn nedenleri ara-
sõnda sayõlabilir.
Özellikle Kerkük sorunu ve
bu sorunun Irak’ta bir iç savaş çõ-
karma potansiyeli, Türkiye’yi
yanõ başõnda ikinci bir Lübnan’la
karşõ karşõya bõrakabilir. Türkiye
bu endişelerin gerçeğe dönüşme
ihtimali nedeniyle I. Körfez Sa-
vaşõ’nda kendisini de tehdit eden,
bölgesi ve kendi halkõ için bir is-
tikrarsõzlõk unsuru olan Saddam
Hüseyin’in ABD tarafõndan ikti-
dardan uzaklaştõrõlmasõ planõnõ
desteklememiştir.
Gerçekte Türkiye ABD’ye kar-
şõ Saddam’õ tercih etmemiş, sa-
dece Irak’ta statükoyu değiştir-
menin korumaktan daha büyük
istikrarsõzlõklar ortaya çõkarabi-
leceğini değerlendirmiştir. Bar-
zani’nin Kerkük konusundaki
son talepleri Türkiye’nin bu en-
dişelerinde ne kadar da haklõ ol-
duğunu ortaya çõkarmaktadõr.
Mesud Barzani’nin Irak’ta
binlerce senedir Türkmenlerin,
Araplarõn, Kürtlerin ve Süryani-
lerin beraberce yaşadõklarõ petrol
zengini Kerkük’ü Bölgesel Kürt
Yönetimi’nin bir parçasõ yapma
isteği, Irak’ta bir iç savaş ihti-
malini Türkiye’nin öngördüğü
gibi güçlendirmektedir. Ayrõca
Barzani’nin merkezi hükümet
ile petrol gelirlerini paylaşmak is-
tememesi, merkezi hükümetin
geçersiz saydõğõ çok sayõda yeni
anlaşma yapmasõ, bu gerginlikleri
arttõrmaktadõr.
Belirsizlikler
ABD’nin Irak’ta şehirlerdeki
güvenliği yerel yönetimlere tes-
lim ettiği bugünlerde merkezi
hükümet ile Bölgesel Kürt Yö-
netimi arasõndaki Kerkük’ün sta-
tüsü ve petrol gelirlerinin nasõl
paylaşõlacağõna ilişkin anlaş-
mazlõklarõn, 2011’de ABD as-
kerlerinin Irak’tan tamamen çe-
kildikten sonra ne olacağõ, hâlâ
büyük bir sorundur. Bu kötümser
beklentilerin gerçekleşmesi, böl-
genin kontrolsüz kalan gücü olan
İran’õn konumunu güçlendire-
cek, İran’õn Basra Körfezi’nin gü-
neyine siyasi ve ekonomik ge-
nişlemesi sonucunu doğurabile-
cektir.
En iyimser senaryonun ger-
çekleşmesi durumunda bile
Irak’õn, İran’õn bölgedeki nüfu-
sunu dengelemesi zaman ala-
caktõr. Önümüzdeki dönem, Tür-
kiye’nin 1 Mart 2003 tezkeresi-
ni ret etmesinin haklõlõğõnõ
ABD’ye gösterecektir.
Cem BİRSAY Işõk Üni. Uluslararasõ İliş. Böl. Araş. Görev.
Türkiye’nin başõndan beri Saddam yönetiminin askeri güç
kullanõlarak devrilmesine karşõ çõkmasõnõn ardõnda, Irak’ta
Saddam sonrasõ istikrar ve barõşõn nasõl sağlanacağõna ilişkin
endişeleri yatmaktadõr.
PENCERE
Uğur Mumcu’yu
Kim Öldürdü?..
Yazının başlığındaki iddialı soruya bak sen...
- Uğur’u kim öldürdü?..
Sorulur mu...
Ben öldürdüm..
Gülmeyin, bu nedenle ve gerekçeyle Ergenekon
mudur, nedir, işte o davada yargılanıyorum...
Evet, Ergenekon iddianamesinin suçlama kurgu-
suna bakarsanız Uğur’u ben öldürmüşüm...
Yalnız ben mi?..
Biz...
Biz kim?..
Balbay...
Cumhuriyetçiler..
Şaka değil, Uğur’u ve de Muammer Aksoy’u,
Bahriye Üçok’u, Çetin Emeç’i, Turan Dursun’u,
Cavit Orhan Tütengil’i, Onat Kutlar’ı, Ahmet Ta-
ner Kışlalı’yı vb. ben öldürmüşüm...
Biz öldürmüşüz...
Öldürmüşüz veya öldürtmüşüz...
Neden?..
Elimizdeki 2450 sayfalık iddianameye göre terör
olsun da darbeye ‘zemin’ hazırlasın diye yapmışız bu
işleri...
Gerçekte Ergenekon’un gerçek savcısı kim, pek
bilinmiyor; Feto mu, F-polisi mi, CIA mı, RTE mi, her
kimse yaman bir planlamayı devreye soktu...
Ergenekon tertibinde iş geldi dayandı sendikaya...
Sendikacılığa...
Sendika başkanına baskın...
Hem evine...
Hem sendikasına..
TV’sine..
Polis ortalığı altüst ediyor, arama, tarama vesai-
rede Türk Ceza Muhakemesi usullerini takan yok...
Eğer dinci-İslamcı-Amerikancı AKP iktidarına
muhalif bir Atatürkçü isen ya teröristsin...
Ya darbeci...
Sevgili Uğur Mumcu yaşasaydı, Ergenekon terti-
binin barsaklarını ortaya dökenlerin başında gelirdi...
Peki, bugün, 16’ncı ölüm yıldönümünde, Uğur’u
anmak için ne yapmalı?..
Uğur Atatürkçüydü...
Cumhuriyetçiydi..
Aydınlanmacıydı..
Demokratik devrimciydi..
Antiemperyalistti..
Laikti..
Bağımsızlıkçıydı..
Dinci-İslamcı-Amerikancı devlete kökünden kar-
şıydı...
Uğur’un güzelim anısını yad etmek için, onun kim-
liğini, kişiliğini, hayatını, mematını oluşturan ilkele-
re bağlılık ve hizmet en geçerli yöntemdir...
Ergenekon tertibine karşı durmayan ve çıkmayan,
Uğur Mumcu’ya layık olamaz...
(25 Ocak 2009 tarihli yazısı)