24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS 2009 SALI 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com 500 kilo TNT yüklü bir Mercedes!.. Ku- lakları sağır eden korkunç bir patlama!.. Yerle bir olan üç katlı bir bina!.. Ve asfaltta açılan 10 metre derinliğindeki çukur!.. İş- te böylesine ürkütücü bir atmosferde ya- pılan bir hata Abdullah Öcalan’ın yanı sı- ra PKK’nin lider kadrosu ve 150 teröris- ti şans eseri kurtardı!.. Peki, örgütün ta- rihinde yaşanabilecek en büyük tahribat kapıdan nasıl döndü?.. 6 Mayıs 1996’da, Suriye’de PKK lide- ri Abdullah Öcalan’a yönelik bombalı sui- kast girişiminin bazı detaylarını cuma gün- kü yazıda aktarmıştım. Tansu Çiller’in ik- tidar olduğu 1996’da “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, bomba yüklü bir Mer- cedes’i Suriye’deki işbirlikçiler aracılığıyla Şam’daki örgüt karargâhının yakınların- da havaya uçurmuş, ancak Öcalan şans eseri kurtulmuştu. Bu patlamayla ilgili ba- zı bilgileri olay gecesi karargâhta bulunan PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ver- mişti. Bu korku gecesiyle ilgili örgüt kaynaklarından çarpıcı ayrıntılar gelme- ye devam ediyor. Anlaşılıyor ki bölgenin cehenneme döndüğü o gece kurtulan yalnızca Öcalan değildi!.. PKK’liler, ör- gütün tarihinde oluşabilecek en büyük tahribattan şans eseri sıyrılmışlardı!.. İddiaya göre patlamanın yaşandığı yerde örgütün “Parti Merkez Okulu” var- dı. Çevrede çok sayıda çiftlik de bulu- nuyordu. PKK’liler 6 Mayıs 1996 gecesi “4. Ortadoğu Konferansı”yla ilgili hazır- lık yapıyorlardı. Örgütün beyin takımı da oradaydı. Öcalan da zaman zaman eki- be katılıyor, tartışmaları yönetiyordu. Teröristler saat 21.30 sıralarında çay molası vermiş, gruplar halinde sohbet edi- yorlardı. Herkes saat 22.00’de yatakha- nelere çekilecekti. Ancak 21.50 sıralarında PKK karargâhının çok yakınında korkunç bir patlama meydana geldi. Bölgedeki üç katlı bir bina anında yerle bir ol- du! PKK’lilere göre asfalt yolun üzerine bırakılan Mercedes’teki patlamaya 500 kilo TNT neden ol- muştu! Şam’ın her noktasından duyulan patlama yol üzerinde on metre derinliğinde bir çukur açtı, PKK karargâhı sallandı ve bütün camları kırıldı! PKK karargâhında bulunan on- larca terörist panik halinde kaçıştı. Sipere yatan teröristler yeni pat- lama olasılığına karşın uzun süre yerle- rinden kıpırdamadı. Büyük şokun ardın- dan herkesin aklında şu soru vardı: “Acaba Öcalan öldü mü?..” Teröristler paniğin az da olsa dağıl- masının ardından bir saat sonra Şam Radyosu’nu açtılar. Radyo, PKK’nin eği- tim binasına bombalı saldırı yapıldığını, Öcalan’ın yaralanmış, hatta ölmüş ola- bileceğini duyurdu! İşin ilginç tarafı rad- yoya göre dönemin KYB lideri Celal Ta- labani de bu saldırıyı doğrulamıştı! PKK’nin eğitim merkezindeki herkes sustu. Şaşkınlık, korku, panik ve öfke bir- birine karıştı. Bir süre sonra bir terörist hız- la binaya girdi ve Öcalan’ın yaşadığını söyledi. Öcalan’a yönelik bu ilk suikast girişi- mi neden başarısız olmuştu?.. Patlama- nın ardından bazı emekli MİT mensup- larının iddiaları medyaya yansıdı. Onla- ra göre mühimmatın düzeneği yanlış bağlanmış ve bombaların etkisi çevre yerine zemine yönlenmişti!.. Oysa o geceyle ilgili ayrıntıları ve- ren PKK’lilere göre başarısızlığın gerekçesi çok ama çok şaşırtıcıy- dı! Onlara göre eylemi planlayan- lar hedefi karıştırmıştı!.. 6 Mayıs gecesi PKK’nin üst dü- zey ekibiyle birlikte binada bulunan “Sozdar Avesta” kod adlı Nuriye Kesbir korkunç patlamanın ayrın- tılarını örgütün yayın organlarından ANF’ye şöyle anlattı: “Parti konferansının yapıldığı yer ile ora- da bulunan yerlerin dış kapıları birbirle- rine benzediği için karıştırmışlar. Araba- yı Öcalan’ın bulunduğu yerin kapısına bı- rakacaklarına bize komşu olan başka bir yerin kapısına bırakmışlardı. Bunun ka- radan bir füze saldırı saldırısı olabilece- ğini düşündük. Hepimiz Öcalan’dan ya- na kaygı yaşadık. Bizim olduğumuz yer Türkçe okulumuzun olduğu yerdi. Öca- lan ise Kürtçe okulumuzun olduğu yer- deydi. Patlamadan hemen sonra Suriye devlet güçleri olduğumuz yerleri kuşat- maya aldı, giriş çıkışları kapattı. Saldırı ger- çekleştiğinde orada 150 civarında arka- daş vardı. Öcalan okula geldi ve ‘Ya ar- kadaşlar sanki bütün camlarınızı kırmış- sınız’ diye bir de espri yaptı.” PKK’nin sinsi eylemi!.. Öcalan bu suikast girişimin ardından çok daha dikkatli davranmaya başladı. Artık öyle dışarılarda pervasızca dolaş- mıyordu! Şam içindeki gezintilerine ara verdi, Bekaa Vadisi’ndeki karargâhtan çıkmamayı tercih etti! Zaten o patlama- dan aylar sonra hazırlanan ikinci bir sui- kast planı da Öcalan’ın çevresinde alınan yoğun önlemler nedeniyle uygulamaya sokulamadı! Şam’ı sarsan patlamadan yaklaşık bir buçuk ay sonra, 30 Haziran 1996’da Ma- latya nüfusuna kayıtlı bir kadın terörist sin- si planını uygulamaya soktu. “Zilan” kod adlı Zeynep Kınacı o gün akşam saat- lerinde, Tunceli Cumhuriyet Meyda- nı’nda bayrak törenini gerçekleştiren askeri birliğin arasına dalarak üzerinde- ki bombaları patlattı! Şiddetli patlamada 9 asker şehit oldu, 33 er de yaralandı. Kı- nacı’nın saldırısı PKK’nin ilk intihar eyle- mi oldu. Daha sonraları “Beritan”, “Se- ma”, “Şilan”, “Nuda” ve “Viyan” kod ad- lı teröristler de Kınacı’yı örnek alarak ben- zer saldırılar yaptılar. Ölümü Şaşırtan Kapı!.. BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Başarı / Başarısızlık Ekonomik gelişmeyi başarmak, Türkiye’nin “ekonomik bağımsızlığı” için şart. Günümüzde ekonomik bağımsızlık ne de- mek? Küresel mal, hizmet ve mali piyasalara tek yanlı bağımlılık değil, “karşılıklı bağımlılık” iliş- kilerine yükselebilmek demektir! Yani yaklaşık “eşit ağırlıklı bağımlılık” ilişkileri kuracak düzeye ulaşmak. Geçen iki yazıda, ekonomik gelişmeyi başar- mada çok önemli iki veri sundum: 1) Günümüz ekonomilerinin en önemli başarı ve gelişmişlik göstergeleri, Yüksek Teknolo- ji’nin dış satışındaki payımız yüzde 1.4 ve dün- ya piyasalarındaki payımız on binde 2. (Sonun- culuklarda.) 2) Avrupa’da ekonominin yenilikçilik başa- rımlarında sonuncu durumumuz. Bu, Türkiye ekonomisinin iç fotoğrafıdır. Kü- resel kriz olmasaydı da bu “iç fotoğraf”, aslında Türkiye ekonomisini krize sokacaktır. Dünyanın 17. büyük ekonomisi olmakla övü- nürüz. Bu aslında şu demektir: Türkiye bir itha- lat cennetidir. Dış satıcılar için mükemmel pa- zardır! Saatçisinden cep telefoncusuna, kimya ürünlerinden makine ve teçhizata, gerekli orta ve yüksek teknoloji ürünlerinden pek çok ham- maddeye kadar, her şeyi ithal ederiz. İthal etmek kanımıza işlemiştir. İstanbul Be- lediyesi, gider İstanbul’da asla kullanılamayacak otobüsleri Hollanda’dan ithal eder! Yahu bura- da otobüs fabrikası mı yok! Hem de birkaç ta- ne ve uluslararası ölçekte! Kadir Topbaş’ın yü- zü kızarıyor mudur? Biz laleleri bile ithal ederiz. Her yıl beş milyon liralık lale alır ve lale festivali yaparız! Kadir Top- baş, bu beş milyonu burada lale yetiştiriciliğine kredi olarak verse ve yüzlerce aileye iş alanı açıl- sa, üstüne üstlük Hollanda’ya uluslararası bir ra- kip durumuna gelmek için bir uğraş içine girsek... Yurtseverlik bu değil mi? İthalatçı kafa nedeniyle ekonomi hep açık ve- rir, dolayısıyla da bütçe. Ekonomi büyüme eği- limine girince, bu açık da büyür! Çünkü, ancak ithal ederek büyüyebiliyoruz. Bu, durmadan kriz üreten bir yapıdır! Nitekim 60 yıl içinde 20 kez krize girdi ekonomi ve IMF’nin kucağına düştü! 3 yıllık bir anlaşma da- ha yapılırsa, 13 yıl sürekli IMF yönetiminde ola- cağız. Türkiye’yi yöneten siyasetçilerin “ekonomik bü- yüme”yi gerçekleştirebilmek için tek kozu var: Yüksek faiz ödeyerek, uluslararası sermaye- yi ülkeye çekmek. Bu parayla, ithalat açığını ka- patmak. Ancak açığınız, a) tehlikeli olmaya başladığında, b) uluslararası mali piyasalar bu- günkü gibi krize girdiğinde, para akışı kesiliyor ve kriz durumlarına giriyoruz. Tam eroinman eko- nomisi! Türkiye’yi yöneten politikacıların en iyi bildik- leri, sürekli kriz üretmektir. Ekonomik olmazsa, AKP iktidarı altında da rejim krizi, siyasal, hu- kuksal, kültürel farklılık krizleri! Geçmişle uğraşır politikacılar, vayyy bak İnö- nü ne yapmıştı, Atatürk kötüydü! Ülkeyi, temel uzlaşmalar üzerinde birleştirmek değil, ikiye, üçe ayırarak kamplaştırmak, ana politikaları! Aslında, “ulusal ekonomik hedefler” çevre- sinde ülkeyi birleştirerek bir heyecan yaratabil- seler, ekonomik başarılar için bir altyapı hazır- layabilseler, pek çok sorun da kendiliğinden çö- zülecektir. Türkiye’nin dışsatımında yüksek teknolojinin payı yüzde 1.4! Ancak bu alanda üretimimiz da- ha fazla! Çünkü, ürettiğimiz, ancak içeride kullandığımız için, dışsatımda görülmeyen çok yüksek tekno- loji ürünü var. Örneğin savunma sanayii için ürettiklerimizin çoğu yüksek teknolojidir! Bu alanda payımız yük- sektir. Savunma sanayiinde bunu nasıl başardık? “Ulusal” politikalarla! Ordunun ve Savunma Sa- nayii Müsteşarlığı’nın “ulusal savunma sanayii” stratejisiyle... Peki, “savunma”nın başardığını, “sivil ekono- mi” için neden yapamıyoruz? obursali@cumhuriyet.com.tr Yõllarõn siyasetçisi Mehmet Dülger gündeme ilişkin sorularõ yanõtladõ ‘DPgerçekbiralternatif’LEYLA TAVŞANOĞLU Mehmet Dülger yõllarõn si- yasetçisi. 22 Temmuz 2007 se- çimlerine kadar AKP’den An- talya Milletvekili ve TBMM Dõşişleri Komisyonu Başkanõ olarak görev yaptõ. Seçimlerde aday gösterilmeyince AKP’den koparak Babasõnõn partisinin adõnõ alan DP’ye girdi. 29 Mart yerel seçimlerinde DP’den İs- tanbul Büyükşehir Belediye Başkanlõğõ’na adaylõğõnõ koydu. Şimdi DP’nin Basõn ve Propa- ganda’dan sorumlu Genel Baş- kan Yardõmcõsõ. Galatasaray Üniversitesi’nde de seçmeli dersler veriyor. Dülger’le dõş politikadaki son gelişmelerle ilgili bir ufuk turu yaptõk. - ABD’nin yeni Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretini nasıl okudunuz? Obama’nın özellikle bu bölgeyle ilgili dış politikası Bush Yönetimi’nin- kinden farklı olabilir mi? M.D.- Türkiye; Avrupa, As- ya, Afrika kõtalarõ tarafõndan çevrili bir platform. Dolayõsõy- la bu platformdan seslenenin se- si her üç kõtada duyulur. Oba- ma Yönetimi’nin ABD’nin de- rin politikasõ ya da derin çõkar- larõ için büyük değişiklik geti- receğini tahmin etmiyorum. Onun getireceği, üslup deği- şikliğidir. Bu demek değildir ki ABD’nin bazan insanlarõ is- yan ettiren politikalarõnõ Obama paylaşmõyor. Ama bunlar için de Bush gibi, “Ya benimle berabersin ya da sen benim düşmanımsın” demiyor. “Be- nimle berabersen iyi. Değilsen gel konuşalım” diyor. - Yani ikna edici bir politi- ka mı izleyecek? M.D.- İkna edici olacak. Ken- disi arayacak. ABD’nin varlõ- ğõnõ göstermesi için o döner platform üzerinde söz sahibi ol- masõ lazõm. Onun söz sahibi ol- masõnõ engelleyecek olanõ da bi- tirmesi lazõm. Bunun için de bi- raz NATO’yu kullanõyor. NA- TO için bir meşruiyet arayõşõna girip girmediğini bilmiyoruz ama.. öyle bir süper gücün ka- rar verdikten sonra herkesi pe- şinden sürükleyeceği açõktõr. - Yani Afganistan’a müda- hale konusunu mu kastedi- yorsunuz? M.D.- Evet. Tabii oradaki faturayõ biz ödeyeceğiz. Çünkü öbür NATO üyeleri muharip güç gönderme isteğine yan çi- ziyorlar. Lojistik destek vere- bileceklerini söylüyorlar. Şim- di Türkiye’den muharip güç isteniyor. Orada benim endişem var. Katõr sõrtõnda silah taşõyõp yalõn ayak mağaralarda oturan o adamlar Rusya’yõ dize getir- dikleri gibi ABD’yi de sõkõntõ- ya soktuklarõ için NATO oraya müdahale ediyor. - Peki, o insanlar NATO’yu da dize getirebilme gücüne sa- hip olabilirler mi? M.D.- Batõ âleminin büyük bir hatasõ vardõr. Her şeye ken- dilerinden pay biçiyorlar. Batõ âlemi için mahrumiyet büyük bir cezadõr. Oysa mahrumiyet orada yaşayan insanõn gündelik hayatõ. Yani adam mahrum ol- maktan dolayõ acõ içinde değil. Onun için Taliban meselesini o kadar hafife almamak lazõm. - Sizce Türkiye’nin AB üye- liğine karşı çıkan Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına geri dönme kararına Türk ta- rafının muhalefet etmemesini nasıl karşıladınız? M.D.- Türkiye muhalefet et- se Fransa NATO’nun askeri kanadõna geri dönemeyecekti. Geçenlerde Fransa’nõn Ankara Büyükelçiliği’nin bir yetkili- siyle konuştum. “Ben Fran- sa’nın tutumunu anlamıyo- rum. Eğer Türkiye’yi iste- miyorsanız müzakerelerin başlatılması kararının altın- da Fransa’nın imzasının ol- ması ne anlama geliyor?” di- ye sordum. Bu resmen maska- ralõktõr. Rasmussen bir takım sözler verdi - NATO’dan söz açılmış- ken... Davos fatihi Başbaka- nımız Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne şiddetle karşı çıktı. Ama araya Obama’nın girmesiyle kabul etmek zo- runda kaldı. Son anda geri adım atarak üstelik Rasmus- sen’in genel sekreterliğine oy vermesini nasıl karşıladınız? M.D.- Üstelik Rasmussen İstanbul’a gelip inançlara say- gõlõ olduğunu filan söyledi. Bir- takõm sözler verdi. Roj TV’yi kapatacağõnõ söyledi. Ama ka- patamaz. Geçenlerde bir tel- evizyon kanalõnda DTP’li Ha- tip Dicle, “Burada TRT Şeş’i açıyorsun, Danimarka’da Roj TV’nin kapatılmasını isti- yorsun? Bunun neresi tutar- lı? Hadi cevap ver” mealinde sözler söyledi. - Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme giri- şimi Azerbaycan’ı fena halde tedirgin etti. Hatta “İki devlet tek millet” inanışı Bakû’da sorgulanmaya başlandı. Tür- kiye’nin Kafkasya politikasın- da gerçekten radikal değişim- ler mi oluyor? M.D.- Dünyanõn en zor poli- tikalarõ dünyanõn en zor iki ye- rinde götürülür. Bunlardan bi- ri Balkanlar’dõr; öbürü de Kaf- kasya’dõr. Çünkü bu iki bölge- de mikro milliyetçilik söz ko- nusudur. Mikro milliyetçilik taraftarõ örneğin Güney Abhazyalõ adam dünyayõ kendisinden ibaret sa- nõr. Şimdi Azerbaycan tavõr koydu. Ne yapacak? Gaz, pet- rol vermeyecek, diyelim. Bakû- Tiflis-Ceyhan sõkõntõya gire- cek. Nabucco projesi daha ba- şõndan iyice zorlaşacak. M ehmet Dülger yõllarõn siyasetçisi. 22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar AKP’den Antalya Milletvekili ve TBMM Dõşişleri Komisyonu Başkanõ olarak görev yaptõ. Seçimlerde aday gösterilmeyince AKP’den koparak babasõnõn partisinin adõnõ alan DP’ye girdi. 29 Mart yerel seçimlerinde DP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlõğõ’na adaylõğõnõ koydu. Şimdi DP’nin basõn ve propagandadan sorumlu genel başkan Yardõmcõsõ. Galatasaray Üniversitesi’nde de seçmeli dersler veriyor. ‘ABD, Ermenilere kayõtsõz kalamaz’ - Öbür tarafta ABD’nin yeni yönetiminin sözde Er- meni soykırım tasarısın- dan yana tavır koymasını asıl değerlendiriyorsunuz? M.D.- Eh, ABD’de azõm- sanmayacak sayõda bir Er- meni seçmen kitlesi var. Ona karşõ kayõtsõz kalamaz. Üstelik ona söz vermiş. An- kara’da Obama’nõn söyle- diklerini hatõrlayõn. “Bu ko- nuda görüşlerim değişme- di” dedi. Ermenistan fiili olarak Karabağ’da işgalcidir ve Azeri nüfusu oradan yok etmiştir. Hocalõ’da Azeri- ler toplu olarak öldürülm- üştür. Bundan hiç kimse söz etmek istemiyor. Buralarda güçlünün yanõna geçilirse bütün hatalar kayboluyor ve sadece o istekler daha kudretli bir ağõz tarafõndan ifade ediliyor. Dolayõsõyla orada bir ka- rar alõnacaksa Azerbay- can’õn mutlaka hesaba ka- tõlmasõ gerekir. - Washington’da Obama yönetimine yakın olan kimi Türkiye uzmanları artık Obama dönemiyle birlikte Yeşil Kuşak projesinin or- tadan kalktığını söylüyor- lar. Acaba Obama’nın An- kara’da Atatürk ilke ve dev- rimlerine, laikliğin önemi- ne referans vermesi bunu doğrular nitelikte mi? M.D.- Batõ âlemi bu kadar nazik bir bölgede bulunan bir ülkenin kendi değer yar- gõlarõnõ benimsemiş olarak dünya politikasõnda yer al- masõnõ ister. Yeşil Kuşak projesinin tamamen rafa kal- kõp kalkmadõğõnõ söyleye- mem. Çünkü dünya yeni birtakõm dengeler içine gir- di. O yeni dengeler içinde ABD nihai sözün sahibi ol- mak istiyor. Türkiye üze- rinde yapõlan tartõşmada da Türkiye’yi kendi tarafõnda görmek istiyor. Dolayõsõyla Yeşil Kuşak projesi şimdi- lik rafta diyebilirim. - Son bir soru. DP’de ne- ler oluyor? Genel Başkan Süleyman Soylu istifa etti. Bundan sonrasını nasıl gö- rüyorsunuz? M.D.- DP’nin Türk siya- si hayatõnda bir alternatif olarak ortaya çõkmasõ me- selesinde en önemli husus DP’nin topluma neler geti- receği, hangi alternatifleri sunacağõdõr. Ben varlõğõ, felsefesi, yaklaşõmlarõ dola- yõsõyla DP’nin gerçek bir al- ternatif olduğuna inanõyo- rum. Bir kere biz muhata- bõmõzdan Hiçbir şart bekle- miyoruz. Başõ açõk ya da ör- tülü, kadõn ya da erkek, Kürt ya da Türk olabilir. Biz bu topraklarõn çocuklarõna, ay- rõm yapmaksõzõn, sõkõntõ- mõz varsa beraber kaldõralõm diyoruz. Başbakan Erdo- ğan diyor ki: “Hiç kimse Sı- vas’ın ötesine geçemiyor.” Kendisine Süleyman Soy- lu’nun kaç ile gittiğini hari- tada gösterebilirim. Nuriye Kesbir. DSP’li Yağız’ın acı günü İstanbul Haber Servisi - DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağõz’õn yaşamõnõ yitiren kayõnvalidesi Şükran Savcõoğlu’nun cenazesi, İstanbul’da toprağa verildi. Emekli öğretmen olan Savcõoğlu için Teşvikiye Camisi’nde öğle vakti cenaze namazõ kõlõndõ. Buradaki törene Yağõz’õn yanõ sõra eski DSP Genel Başkanõ Zeki Sezer, Şişli Belediye Başkanõ Mustafa Sarõgül ile Savcõoğlu’nun yakõnlarõ ve ailesi katõldõ. Savcõoğlu’nun cenazesi, daha sonra Zincirlikuyu Mezarlõğõ’nda defnedildi. Sevgi Bayrağı Sıvas’ta SIVAS (Cumhuriyet) - Ankara’daki 19 Mayõs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramõ törenleri sõrasõnda Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül’e verilmek üzere Samsun’dan yola çõkarõlan “Sevgi Bayrağõ”nõ Tokat- Sõvas il sõnõrõnda Çamlõbel mevkisindeki Atatürk Çeşmesi’nde düzenlenen törenle Tokatlõ atletlerden Sõvaslõ atletlere teslim edildi. DKK’den sempozyum İstanbul Haber Servisi - Deniz Kuvvetleri Komutanlõğõ Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlõğõ’nõn 100. kuruluş yõldönümü dolayõsõyla düzenlenen “Türk Deniz Haritacõlõğõnõn ve Deniz Araştõrmacõlõğõnõn Geçmişi, Bugünü ve Geleceği” konulu sempozyum, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde başladõ. Sempozyumun açõlõş bölümünde konuşan Deniz Kuvvetleri Komutanlõğõ Kuzey Deniz Saha Komutanõ Koramiral Feyyaz Öğütçü, deniz ve denizciliği tanõtmak, sevdirmek ve yaygõnlaştõrmak için yoğun faaliyet yürüttüklerini belirtti. PKK’nin İran’da, “Kürdistan Özgür Yaşam Partisi” (PJAK) adlı bir örgütü var. Bu grubun 300’den fazla militanı cezaevin- de. Onlarcası ise molla rejimi ta- rafından asıldı. Son bir aydır İran ordusu PJAK karargâhları- na havadan ve karadan ope- rasyonlar yapıyor. PJAK’lı terö- ristler ise kırsaldaki ka- rakolları basarak İran askerlerini öldürüyor. Bu gerginlik PKK ile İran arasında yeni bir çatışmanın haberini de veriyor. Ancak son dö- nemde PKK yöneticile- ri İran’ı salt PJAK yü- zünden eleştirmiyor, bu ülkenin Hizbullah üze- rinden Türkiye’de karışıklık çı- karmaya çalıştığını da öne sü- rüyor! Öcalan, 1 Mayıs günü İm- ralı’da görüştüğü avukatlarına, “Herkes şunu bilmeli ki İran ye- ni bir derin örgütlenmeye hazır- lık yapıyor. Yeni bir Hizbullah oluşturacaklar” dedi. Kandil Dağı’nda Milliyet yazarı Hasan Cemal’e konuşan PKK yöneticisi Murat Karayılan da konuyu Tahran’a getirerek şöy- le konuştu: “Varsayalım PKK bastırıldı, bitirildi. O zaman ne olur bölge biliyor musunuz? Gericiliğin mer- kezi olur Güneydoğu. İran’ın çabaları var. İslamcı hareketi al- ternatif olarak geliştirmek isti- yorlar. Hizbullah’ı asıl geliştiren JİTEM değil, İran’dır. İran be- nimle görüştü, Hizbullah’la çatışmamam için.” İşte bu açıklamalara ilk tepkiyi radikal dinci Türk Hizbullahı verdi. Örgütün basın bürosundan gön- derilen duyuruda, Karayı- lan’ın İran’la Hizbullah konusunda yaptığı gö- rüşmenin detaylarını açık- laması istendi. Hizbullah- çılar, PKK ile aralarındaki çatış- manın durdurulması için 1990’ların başında yürüttükleri çabaların sonuçsuz kaldığını da öne sürdüler! PKK, Türkiye’nin en duyarlı olduğu konuyu, yani laikliği, siyasallaşma çabalarında gi- derek daha çok öne çıkarıyor. Haklı olup olmadıklarını anla- mak için Güneydoğu’ya odak- lanmak yetiyor! Yeni Kavga İran!.. Murat Karayılan.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear