26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 MART 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Karga ile Tilki FRANSA ilkokullarında ezberletilen metinlerin başında La Fontaine’in masalları gelir. En çok da, “Karga ile Tilki” masalı: Ağzındaki peynir par- çasıyla ağaca konan kargayı baştan çıkarır kur- naz tilki, uyduruk övgülerle: “Ne güzelsiniz, par- lak tüyleriniz kadar sesiniz de güzelse, bu or- manın kraliçesi sizsiniz demektir.” Karga bu ya- lanlara dayanamaz ve sesinin güzelliğini gös- termek için gagasını açınca düşürür ağzında- kini. Peyniri kapan tilkinin verdiği ders çok acı- dır: “Bilin ki, yaltaklanan her kişi size zarar ve- recek bir iş peşindedir mutlaka.” Karganın aklı başına gelir ama, iş işten geçmiştir artık. Amerika’nın “çok satanlar” listesindeki “Ge- leceğin Yüz Yılı” kitabıyla bir çeşit falcılığa soyunan George Friedman’ın Türkiye’ye ilişkin kâhinliği ve yol göstericiliği bizim medyaya yan- sıyınca, AKP yandaşı takımda bir şenlik ki, şöy- le böyle değil. 1990’ların ortalarından beri Te- xas’ın Austin kentindeki Stratfor adlı “stratejik istihbarat ve düşünce” merkezinden yeryüzü- ne ışıklar saçan hazretin, CIA ile yakınlığı za- ten bilinmekteydi ama, Türkiye’ye bu kadar yük- sek değer biçtiği pek belli değildi. Öyle anlaşılıyor ki, kitap şimdilerde Türkçeye de çevrilmekte. Bu tür düşüncelerin ve yol göstericiliğin bizim medyaya yansıyışını Hürriyet şu başlıkla özetlemiş: “AB yıkıldı, çağırsa da git- meyin; İslam Birliği liderliğine oynayın.” Tabii, ya- zarın Türkiye’yi geleceğin önemli yıldız ülkele- rinden biri sayan görüşlerini de özetleyerek. Böyle bir bakış açısının buradaki çok kişiye pek sıcak geldiğini ayrıca vurgulamaya gerek var mı? Ama, bu sevdanın ve o yolda yapılacak olan- ların bu toplum üzerinde nasıl bir etki ya- ratacağını biraz derinliğine düşünmek gereki- yor galiba. Acaba, AB’nin nemrutluğunu fırsat bilerek, sesimizin de parlak tüylerimiz kadar gü- zel olduğunu göstermek uğruna Araplarla ve Malezyalı ya da Endonezyalı kardeşlerimizle bir- likte ümmet şarkıları söylemeye kalkarsak, sonuçta Kemalizmin birkaç yüzyıllık çöküşten sonra bu topluma kazandırdıklarını ağzımızdan düşürmüş olmaz mıyız? AB denen kuruluşun papazca bencilliğine kızıp oruç bozarak Avru- pa kültürünün insanlığa kazandırdığı evrensel değerlerden gitgide uzaklaşmaz mıyız? Başka konularda olduğu gibi, bu konuda da Atlantik ötelerinden bize yağdırılan övgüler ve göste- rilen parlak ufuklar, sakın peynir tilkilerinin ken- di hesapları için uydurulmuş olmasın? La Fontaine’in masalları, tam yirmi sekiz yıl önce, Nükte Uğurel, Kemal Karaalioğlu ve Nevzat Kızılcan adlı üç çevirmence çok iyi Türkçeleştirilip yayımlanmıştı. Hem de bütü- nüyle ve manzum olarak... Galiba okuyan ol- mamış. PENCERE Perşembenin Gelişi Çarşambadan Bellidir... Balbay çarşamba günü İstanbul’daydı... Üzerinize afiyet, ben ise insanı eve hapseden türden bir gribe yakalanmıştım... Balbay telefon edince dedim ki: - Bir zahmet eve gel... - Saat 12 iyi mi?.. - İyi... Tam saatinde geldi.. - Kahve?.. - Sağol.. Kahveleri içerken konuştuk... Ankara’da Balbay’ı gözaltına alan Ergenekon görevlileri evde ne buldularsa götürmüşlerdi... Evet, Ergenekon soruşturmasının yöntemi böyle... Delilden zanlıya gidilmiyor... Kişi seçiliyor.. Evi basılıyor.. Ola ki Ergenekon soruşturması için işe yarar bir şey çıkar.. Yandaş medyaya pazarlanacak malzeme ge- rek... Balbay, sıradan bir kişi değil, Cumhuriyet’in An- kara Temsilcisi, ünlü köşe yazarı... Her gün başkentin altını üstüne getirip sivil- asker çeşitli ve önemli kişilerle al takke ver kü- lah alışverişi mesleği açısından gerekli... Bir gün sormuştum: - Balbay, günü gününe not tutuyor musun?.. - Hayır... - Ben de tutmadım, ama, şimdi pişmanım; iler- de anı yazmayı düşünüyorsan, şimdiden notla- rını al... Peki, başkentte Cumhuriyet temsilcisi yazarın evine baskın yapanlar ne bulurlar?.. Elbette gazete kesiği, dergi yazısı, konuşma not- ları, pusula, mektup, arşiv malzemesi, anı kırın- tıları, izlenimler, vesaire... Balbay’a dedim ki: - Bak, şimdi Ergenekon tertibinin usulünce, bun- ların içinden özellikle seçtiklerini yandaş medyaya moda deyişle ‘servis’ edecekler... - Abi, servis etsinler, gizli saklı bir şey yok ki... - Başka bir şey yapalım mı?.. Onlar ‘servis’ et- meden, sen anılarını, notlarını, izlenimlerini ya- yımla... - Bir düşüneyim abi... Kahveleri içmiştik... Balbay kalktı.. Ankara’ya döndü... Bu olay çarşamba günü yaşandı... Perşembe günü sabahın köründe telefon... - Alooo... - Ne var?.. - Ankara’da polisler Balbay’ı evinden savcılık talimatıyla almışlar, İstanbul’a getiriyorlarmış, ifa- desini yeniden alacaklarmış... Hayırdır... Durum bu... Savcılık Balbay’ı çağırsaydı, ünlü yazarımız ve Ankara temsilcimiz eski deyişle davete icabet et- meyecek miydi?.. Yok bu işte bir iş var... Bakalım bu iş nereye dek gidecek?.. Bu yol nereye çıkacak?.. Y üksek Seçim Kurulu (YSK) 7 Şubat 2009 tarihinde 298 sa- yõlõ Seçimlerin Temel Hü- kümleri ve Seçmen Kütükle- ri Hakkõnda Kanun’un 61’in- ci ve 63’üncü maddelerine vurgu yaparak hediye dağõtma yasağõ ile ilgili bir karar ver- di. Kararõnda, 29 Mart 2009 tarihinde ya- põlacak mahalli idareler seçimlerinde siya- si partileri, belediyeleri ve bağõmsõz aday- lar ile Sosyal Yardõmlaşma ve Dayanõşmayõ Teşvik Kanunu’na göre faaliyette bulunan vakõflarõ, seçmen vatandaşõn oyunu etkile- yebilecek girişimlerde bulunmamalarõ ve ka- nunun ilgili hükümlerine uymalarõ konu- sunda uyardõ; aksi eylem ve hareketlerin suç teşkil edeceğini ve yapanlar hakkõnda Cumhuriyet Başsavcõlõklarõna suç duyuru- sunda bulunulacağõnõ açõkladõ. Başbakan, hiç vakit geçirmeden bu kararõ yorumlayarak(!) devlet yardõmlarõnõn bu ka- rar kapsamõnda olmadõğõnõ açõkladõ; dola- yõsõyla yardõmlarõn devam edeceği işareti- ni verdi. Asõl konuya girmeden önce bu yo- rum ve görüşün, yürürlükte olan ilgili hu- kuk kurallarõ ile çeliştiğini, yanlõş olduğu- nu vurgulamak isterim. TC Merkez Bankasõ nezdinde 3294 sayõlõ Kanun’la kurulan Sosyal Yardõmlaşma ve Dayanõşmayõ Teş- vik Fonu’nun gelirleri, Kanunun 4’üncü maddesinde belirtilen diğer kaynaklar ya- nõnda, büyük ölçüde bütçeye konulan öde- neklerden oluşur. Fonda oluşan gelir, Fon Kurulu kararlarõ çerçevesinde, ihtiyaç sa- hibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardõmlar- da bulunmak üzere her il ve ilçede kurulan sosyal yardõmlaşma ve dayanõşma vakõfla- rõna gönderilir; Başbakan’õn dediği devlet yardõmõ böylece vakõflar eliyle dağõtõlmõş olur. YSK’nin yasakladõğõ da işte bu yar- dõmlardõr. Meydan okuma YSK söz konusu kararõnõn gerekçesinde “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu yürütücüsü vakıflar ile be- lediyeler tarafından, seçmen vatandaşlara yasada belirlenen amacı aşar nitelikte mobilya ve beyaz eşya dağıtıldığı” tespi- tinde bulunmuş; kararda da açõkça beledi- yeleri ve vakõflarõ kanuna uygun faaliyet- te bulunmaya davet etmiştir. Yukarõda açõklanan kanun hükümleri ve gerekçe karşõsõnda kararõ başka türlü yorumlama im- kânõ yoktur. Buna karşõn, Başbakan, yardõmõ yapan vakfõn başkanõ Vali’yi takdir ve tebrik ederek yardõmõ sürdürmesi için onu teşvik etmektedir. Aslõnda bu, teşvikten de öteye, görev ve yetkisini anayasadan alan bir Kurul’a karşõ meydan okumaktõr. Anaya- sa ve yasa gereğince uyulmasõ zorunlu olan bir karara karşõ direnmeyi, onu yok say- mayõ öneren bir talimattõr. Başbakan’ın tavrı Başbakan’õn mahkemelere ve kararlarõ- na karşõ tavrõ bilinmektedir. Kendisinin ve partisinin lehine olan kararlar verilince hukuk, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve bağõmsõz yargõyõ hatõrlamakta, bu kav- ramlarõ telaffuz etmekte; aleyhine olan ka- rarlarda ise mahkemelere gözünü kapatõp veryansõn etmektedir. Ancak bu seferki be- yanlarõ farklõdõr; kararõn uygulanmayacağõnõ açõkça söylemektedir. Kanõmca bu bir kõrõlma noktasõdõr. İleri- si için daha vahim ve ürkütücü gelişmele- rin işaretini vermektedir. Yargõ kararlarõnõn muhataplarõnõn, onu keyfine göre yorum- layarak uygulamamak gibi bir yetkileri yoktur; karar olumlu veya olumsuz, doğru veya yanlõş gereklerine uygun olarak mut- laka uygulanacak, yerine getirilecektir. Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarõ da, yar- gõ kararlarõndan farklõ değildir. Anayasanõn 79’uncu maddesine göre YSK’nin verdiği kararlar kesindir; bu kararlar aleyhine baş- ka bir mercie gidemezler. İlgililer bu ka- rarlara karşõ, eğer koşullarõ varsa, ancak yi- ne YSK’ye şikâyet yoluyla başvurabilirler (298 s.k. m.131). Bu noktada bir hatõrlatma yapmak isti- yorum. YSK kararõnõn muhataplarõ bele- diyeler, sosyal yardõmlaşma ve dayanõşma vakõflarõ; denetim organlarõ olarak da Va- kõflar Genel Müdürlüğü ve 5263 sayõlõ Kanun’un 3/c maddesi uyarõnca Başba- kanlõğa bağlõ olan Sosyal Yardõmlaşma ve Dayanõşma Genel Müdürlüğü’dür. Söz ko- nusu vakõflarõn mütevelli heyetleri, il ve il- çelerde mülki idare amirlerinin başkanlõ- ğõnda çoğu memur statüsünde olan kişi- lerden oluşur. Ülkemizde şimdiye kadar ya- põlan uygulamalar, kanuna aykõrõ ve/veya suç teşkil eden eylemlerde talimatõ veren si- yasilerin kendilerini genelde kurtardõklarõ- nõ; idari ve cezai yönden sorumluluğun ta- limatõ yerine getiren memur ve görevlile- rin üstünde kaldõğõnõ göstermektedir. Hukuk tanımazlık Yerel seçimlerde hukuk tanõmazlõk bu- nunla bitmemektedir. Başbakan, partisinin düzenlediği ve kendisinin konuştuğu açõk hava toplantõlarõnõn yapõldõğõ illere devle- tin resmi araçlarõ ile ve çok sayõda kamu gö- revlisinin eşliğinde gitmektedir. Bunlar 298 sayõlõ Kanun’un 63, 65 ve 66’ncõ maddelerine aykõrõdõr. Ama Başbakan’a ba- karsanõz, kendisi tesis ve benzeri açõlõşla- rõ için gitmekte, resmi ziyaretlerde bulun- makta, hazõr o ile gitmişken de açõk hava toplantõlarõna katõlõp konuşmaktadõr. Bu, seçmeni kör ve sağõr yerine koymak, ya- salarõ hiçe saymaktõr. Yine seçimler vesilesiyle Adalet Bakanõ, muhalefet partilerine mensup adaylarõ be- lediye başkanõ seçmeleri halinde Ankara’da işlerin yürümeyeceğini ve tõkanacağõnõ açõklayarak seçmene gözdağõ vermiş, onu tehdit etmiş ve AKP’ye oy vermeye zorla- mõştõr. Aslõnda AKP’nin belediyelere olan yak- laşõmõnõ ve yandaş belediyelere sergiledi- ği kayõrõcõ tutumunun kabulü anlamõnda olan bu sözler seçmene tehdit unsurunu da içermesi bakõmõndan hem 298 sayõlõ kanuna, hem de anayasada ifadesini bulan seçimin dürüstlüğü ilkesine aykõrõdõr. Bu açõkla- masõndan sonra, yaptõğõ vahim hatayõ an- layan Bakan’õn, sözlerini tevil etmeye ça- lõşmasõ ise hiç de inandõrõcõ olmamõştõr. Kanunun yasaklayõcõ hükümlerine aykõ- rõ bu ve buna benzer davranõşlarda ve söy- lemlerde bulunanlarõn bu hareketlerinin önlenmesi için muhalefet partilerinin 298 sayõlõ Kanun’un 116’ncõ ve 131’inci mad- deleri uyarõnca YSK’ye şikâyette bulu- nup bulunmadõklarõnõ bilmiyorum. Şikâyet olmasa bile anayasa uyarõnca “seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapmak ve yaptır- makla” görevli olan YSK’nin herkesin gö- zü önünde cereyan eden, görsel ve yazõlõ ba- sõnda yer alan bu davranõşlara müdahale et- mesi gerekmez mi? Yerel Seçimler ve Hukuk... Nuri ALAN Emekli Danõştay Başkanõ AKP’nin belediyelere olan yaklaşõmõnõ ve yandaş belediyelere sergilediği kayõrõcõ tutumunun kabulü anlamõnda olan bu sözler seçmene tehdit unsurunu da içermesi bakõmõndan hem 298 sayõlõ kanuna, hem de anayasada ifadesini bulan seçimin dürüstlüğü ilkesine aykõrõdõr. Bu açõklamasõndan sonra, yaptõğõ vahim hatayõ anlayan Bakan’õn, sözlerini tevil etmeye çalõşmasõ ise hiç de inandõrõcõ olmamõştõr. ‘İktidarõnõz Suçunuza Sõğõnak Olamayacak’ Cavlı ÇULFAZ / Yazar, Çevirmen - Londra 1 621 yõlõnda İngiliz Adalet Bakanõ Sir Francis Bacon, parlamentodaki yazõlõ savunmasõnõ şu satõrlarla bitirdi: “Değerli lordlar, evet, suçumu itiraf ediyorum. Rüşveti elimle ve gönlümle ben aldım. Size yalvarırım, bu kırık kamışa, bu dermansız, bitkin adama, bu müflis zavallıya acıyın... Yine de son elli yıldır İngiltere’ye gelen en iyi yargıç bendim ve bana verilen ceza son derece haklı ve adil. Eğer bu devlet beni bile yargılayabiliyorsa altın bir çağın başladığını söyleyebiliriz. Bundan böyle, iktidarınız suçunuza sığınak olamayacak demektir.” 1561-1626 yõllarõ arasõnda yaşayan Francis Bacon, o tarihte hem tanõnmõş bir bilim adamõ ve filozoftu hem de İngiltere’nin en önde gelen devlet adamlarõndan biri. Başsavcõlõk, yargõçlõk, milletvekilliği, adalet bakanlõğõ gibi en yüksek kamu görevlerinde bulunmuştu. Üstelik aldõğõ rüşvet verdiği kararlarõ çoğu kez etkilememişti. Ona rüşvet veren genellikle davayõ kaybetmişti. Kaldõ ki o sõralar İngiltere’de hediye ve bahşişle rüşvet arasõndaki sõnõr da pek net değildi. Vicdanõyla cüzdanõ arasõnda sõkõşan yargõçlar arasõnda rüşvet almak sõradan bir olaydõ. Yargõlama sonunda Sir Francis Bacon ömür boyu hapis ve 40 bin sterlin para cezasõna çarptõrõldõ. İşten el çektirildi. Kazandõğõ unvanlarõ kaybetmekten kõl payõ kurtulabildi. Birkaç gün hapis yattõktan sonra ülkesine yaptõğõ üstün hizmetler dolayõsõyla kral tarafõndan affedildi. Francis Bacon, rüşvet olayõndan çok önce yazdõğõ ‘Yüksek Mevkilere Dair’ başlõklõ denemede sanki kendi sonuna filozofça bir tevekkülle değinir gibiydi: “Yüksek mevkideki insanlar üç bakımdan hizmetkârdırlar: Hükümdarın ya da devletin hizmetkârı, şöhretin hizmetkârı, yaptıkları işin hizmetkârı. Bu yüzden ne kişiliklerinde, ne davranışlarında ne de zamanlarında özgürdürler. İnsanın, iktidar peşinde koşup özgürlüğünü yitirmesi ya da başkalarına karşı kudretli olmaya yeltenirken kendi benliği üzerindeki gücünü yitirmesi tuhaf bir arzudur. Bir göreve yükselmek çetin bir iştir; insan çabaladıkça yeni sıkıntılara sürüklenir, zaman zaman alçalır, onurunu yitirerek yüksek mevkilere gelir. Durduğu yer kaygandır; geriye dönüşse ya yuvarlanmak ya da en azından gözden düşmektir. İçler acısı bir şeydir bu.” (Francis Bacon, Works VI, s. 398) Her musibette bir nasihat vardõr, derler. Belki her musibette biraz da isabet vardõr ve bazõ yenilgiler zaferlerden daha yücedir. Devlet hizmetinden uzaklaşan Bacon, bu tarihten sonra kendini tamamen bilimsel-felsefi çalõşmalara verdi. Bacon ölmeden birkaç gün önce, soğuk bir kõş günü, Londra’da Highgate tepesinde ölü bir tavuğun içini boşaltõp karla doldurdu. Merakla denemek istediği şuydu: Besinlerin kokmasõnõ önlemek için tuzluyoruz. Acaba canlõ bir varlõğõ dondurursak çürümeyi önleyebilir miyiz? Bacon o gün bilim uğruna zatürreeye yakalandõ ve birkaç gün sonra öldü. Cenazesi kaldõrõlõrken meteliksiz olduğu anlaşõldõ. Emeklilik maaşõnõn çoğu kesintilere gitmişti, aldõğõ rüşveti devlete peyder pey geri ödeyebilmek için... mumtazsoysal@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear