24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ SADIK ÇELİK Yoğurt Sütten Çıkmış Ak Kaşık Olmasın İsteniyor... Son günlerde Tarım Bakanlığı’nın yoğurt üretimi ile ilgili mevzuatı değiştirdiği haberlerini okuyunca, “önce ekmekler bozuldu, şimdi sıra yoğurtta” diye dü- şündük. Yakında ne geleneksel Türk mutfağına ait tatları, ne de temel besin maddelerimizi sofralarımızda bildiğimiz, alıştığımız ve olması gereken özelliklerde bulabileceğiz. Bu tartışmaya katılmazsak gönlü- müz razı olmazdı. Yoğurdumuzun sütten çıktığı ak hali ile kalabilmesi için biz de üzerimize düşen so- rumluluğun gereğini yerine getireceğiz. Günümüzde yoğurdun ilk kez kendileri tarafından üretildiğini, birçok millet iddia etmekteyse de “yo- ğurt”un öz Türkçe bir kelime olması, Orta Asya Türk- leri tarafından bulunduğunu doğrulamaktadır. Türk- lerin bulduğu ve en çok tükettiği temel besin mad- delerimizden biri olan yoğurt üzerinde son günlerde oynanan oyunları, döndürülen dolapları kör olmayan gözler görüyor, sağır olmayan kulaklar duyuyor. İstatistikler Türkiye’de üretilen sütün ortalama üç- te birinin yoğurt olarak tüketildiğini gösteriyor ki bu da yılda 2.4 milyon ton karşılığıdır. Bunun 600 bin to- nu sanayi yoğurdudur ki parasal değeri bir milyar li- ranın üzerindedir. Sanayi tipi üretimin henüz ulaşa- madığı dört katı büyüklükte bir pazar bulunmaktadır ve bu da iştahları kabartmaktadır. Bu rakamlar sanı- rım uluslararası tekeller için Türkiye’nin ne kadar önem- li, cazip bir pazar olduğunu ortaya koymaktadır. Pa- zar bu kadar büyük olunca, doğal olarak yoğurt üze- rinde bir süreden beri çirkin tezgâhlar çevrilmektedir. Kaliteli, zengin aromalı süt olmadan kaliteli, sağ- lıklı, lezzetli yoğurt üretmek mümkün değildir. Dola- yısıyla bu sorunun esas kaynağı onlarca yıldan be- ri tarımın ve hayvancılığın ihmal edilmesine, yok sa- yılmasına dayanır. Siz süt endüstrisi kurumlarınızı, et- balık kurumlarınızı kapatırsanız, özelleştirirseniz, onların yerine uluslararası ve yerli işbirlikçi tekelleri ikame ederseniz, üreticilerinizi de bunların yağma- sına, insafına teslim etmiş olursunuz. Sonucunda da sütün litresinin sudan daha ucuza (30-40 kuruşa) alı- nıp satılmasını sağlarsanız. Siz hayvanlarınızı besle- yecek tarım alanlarınızı ve meralarınızı çarpık yerle- şime ve çarpık sanayileşmeye kurban ederseniz, üre- ticinizi, hayvanlarını ucuz ve kalitesiz yemlerle bes- lemek zorunda bırakırsanız, hayvanlarınıza yem ola- rak yedirdiğiniz şeker pancarı küspesini, mısır sila- cını ineklerinizin memelerinden süt yerine şekerli sı- vı, mısır nişastası olarak sağarsanız. Bunların daha beteri süte nişasta katarlar, jelatin katarlar hatta bunlar da yetmez mum yapımında kul- lanılan parafin katarlar, margarin katarlar, melamin katarlar ve bunları da size süt, yoğurt olarak yedirir- ler. Ondan sonra da Türkiye’de kanserin uğramadı- ğı aile kalmaz. Siz devlet olarak, neden böyle yapı- lıyor, neden böyle oldu diye acı acı düşüneceğinize, o geçmişteki öğrencisiz okullar düşleyerek sorunla- rı çözmek eğilimdeki milli eğitim bakanımız gibi, kal- karsınız çözümü, yoğurdunuzu yoğurt yapan bileşim oranlarını değiştirmekte bulursunuz. Durum vahim ve acı. Tarımımız ve büyükbaş hayvancılığımız kan ağlıyor. Manda yetiştiriciliği bit- mek üzere, küçükbaş hayvancılığımız da sizlere ömür. Burada tarladan kaşığa kadar tüm sürecin bütün ola- rak gözden geçirilmesi gerekiyor. Yapılması gereken yoğurt tekellerine ve yoğurt sahtekârlarına prim vermek, daha çok kâr ettirmek için standartları dü- şürmek değil, daha kaliteli, daha besleyici, daha sağ- lıklı, hilesiz, faydalı bakterileri ölmemiş, proteini, kuru maddesi daha yükseltilmiş yoğurt için düzen- lemeler yapılmasıdır. Türkiye’nin kanayan bu yara- sının iyileştirilmesi için, acilen ulusal tarım ve hay- vancılık arama konferansları düzenlenerek ülke ger- çeklerine uygun, hayvancılığı ve tarımı saplandığı ba- taklıktan çıkaracak projelerin hayata geçirilmesidir. Sorunun can alıcı kaynağı burasıdır. Böylece kaderlerine terk edilmiş, özelleştirmeler so- nucu çaresiz kalan, işsiz kalan üreticilerin vahşi neo- liberal kapitalizmin insafından kurtulmaları sağlan- malıdır. Bu yapılmadığı takdirde daha çok standart değiştirmek zorunda kalırız ve yoğurdumuz da yo- ğurt olmaktan çıkmış olur. Yapılması gereken, bu ka- rarı protesto etmek ve herkesin yoğurdunu kendisi- nin yapmasıdır. Hem kolay, hem sağlıklı, hem de da- ha ekonomik olacaktır; ayrıca bu kararı almış ve al- dırmış olanlara da anlamlı bir ders vermiş oluruz. sadik.celik@keyveni.com MERİÇ VELİDEDEOĞLU TBMM’nin ilk dönemlerin- deki meclislerin adları vardı. Örneğin, 23 Nisan 1920 gü- nü açılan ilk meclise “Milli Mü- cadele Meclisi” denildi ve uzun süre de böyle anıldı. Bu Meclis’in ardından ge- len, ikinci ve üçüncü mec- lislere de “Devrim Meclisle- ri” dendi. Çünkü “Cumhuri- yet”in ilanı ve “Devrim Ya- saları” bu meclislerce kabul edilmişti. Bu yolda yürünseydi -De- mokrat Parti’nin büyük ço- ğunlukta olduğu- 11. Dönem Meclisi’ne de “Tahkikat Ko- misyonu Meclisi” denebilir- di sanırım. Ama uzun süredir meclis- ler “seçim” dönemlerine, daha doğrusu “yasama dö- nemleri”ne göre “sayı”larla anılıyorlar. Hıfzı Veldet Velidedeoğ- lu, içlerinde yaşadığı -bir bakıma büyüdüğü- Birinci, İkinci, Üçüncü Meclis’lerin ötekilerden ayrı bir yere sa- hip olduklarını sık, sık vur- gulardı. Sayılandırmayla bu özel- liklerinin unutulup, gelecek kuşaklara yansıtılamayaca- ğının tedirginliğini yaşayınca, birinciye “İlk Meclis” adını vermiş, öteki ikisinden de “Devrim Meclisleri” diye söz etmeyi sürdürmüştü. Günümüzde ise, bu İlk Meclis”in, “Gazi Meclis” adıyla anılması için özen gösteriliyor; özellikle AKP milletvekillerince. Oysa “İlk Meclis”, yalnız- ca bir “savaş” meclisi değil- di. Siyasal yaşamdaki kök- lü bir değişimin, bir “dev- rim”in de gerçekleştirildiği bir “meclis”ti. Bilindiği gibi, 1 Kasım 1922’de “padişahlık”tan “hi- lafet”i ayırıp “saltanat”a son veren bu “İlk Meclis”ti. Peki, altı yüz yıllık “salta- nat”ın dört yüz yıldan bu ya- na “hilafet” ile sarmaş dolaş olarak yaşadığı, yönetildiği bu ülkede, şimdi, 1920’de seçimle oluşmuş bu mecli- sin “yapı”sı nasıldı? Kimlerden oluşmuştu? Ör- neğin, “din adamı” olan üye yok muydu? Vardı kuşkusuz. Ne ka- dardı, dersiniz? Yüzde “on bir” oranında... Bu “oran” az mı, çok mu? Az sonra buna değinilecek. Şimdi bir başka soruya ya- nıt arayalım. Bu “din” adamları -imamlar, müftüler ve ötekiler- bu ayır- maya ve “saltanat”ın kaldırıl- masına karşı çıkmadılar mı? Çıktılar. Sıranın “hilafet”e ge- leceğinden “kuşku” duyuyor- lardı; dahası “din”e gelece- ğinden “korkuyor”lardı. Ne var ki -özellikle Atatürk tarafından- yapılan doyuru- cu açıklamalardan sonra, karar oylandığında, yalnız “bir” üye “Hayır!” dedi; o da “din” adamı değildi. Devrim böylece savaşla “iç içe” ilk adımını atmıştı; yürüyecekti. Ve yürüdü. “Zamanlama”ya göre sıra “hilafet”in kaldırılmasına gel- diğinde, öneriyi Meclis’te savunan Adalet Bakanı oldu. “Halife gibi bir ‘heyula’nın, başımızda olmasının ne ge- reği var?” diyordu. Oysa kendisi Müslüman dünya- sında çok ünlenmiş, saygın bir “din adamı”ydı. (*) Bu kısa anımsatmadan sonra günümüze, 2009’un 23. Meclisi’ne dönelim. 550 milletvekilinin yer aldığı Mec- lis’te, “din adamı”, temel eğitimi “dinsel” olan millet- vekili sayısı yüzde “otuz”u aşıyormuş. Demek ki, 23. Meclis’in, 85 yıl önceki “İlk Meclis” gibi dini “zayıf(!)” değil. Yüz- de “otuz” nerde, yüzde “on bir” nerde? Dolayısıyla gü- nümüz Meclis’inin dini “bü- tün”! Bunu rahatlıkla söyleye- biliriz. Ayrıca, köy imamlığı görevinde bulunmuş Adalet Bakanı M. Ali Şahin, “İlk Meclis”teki meslektaşı Sey- yit Bey’in söylediklerini ya- ni “halifeliğin, halifenin an- lamsızlaştığını” hiç söyler mi? “İmam”lık eğitimi almış Başbakan, kendisini “Son Osmanlı Padişahı Birinci Recep Tayyip Erdoğan” diye “onurlandıran” afişler taşıyan kalabalıklara, “sal- tanat”tan, “padişah”tan söz edilmesinin artık “gülünç” olduğunu, söyler mi hiç? Böyle bir “olumsuz” ge- lişmenin nedenlerini tartış- mayı başka bir yazıya bıra- karak, “23. Meclis”in “şan”ını artıracak “ad”ın ne olabile- ceğine geçelim. Yüzde otuzu -kısaca- imamlardan oluşan, “yürüt- me”sinin başı “imam” olan ve bakanları arasında “imam”lar bulunan bu Mec- lis, “İmamlar Meclisi” olarak anılsa pek de yersiz olmaz sanırım. Böyle anılırsa tek üzün- tüm, bu Meclis’te yer alan CHP’li milletvekillere, özel- likle her konuda yapılan din- selleştirmeye büyük bir sa- vaşımla karşı çıkmış ve çı- kan, “bilim kadını” CHP mil- letvekili “dava arkadaşı”ma haksızlık edilmiş olmasıdır. (*) TBMM Tutanak Dergisi, Devre II, Cilt 7, S: 47. 23. Dönem Meclisi Nasıl Anılacak m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com6 Mart OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 6 MART 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 AKP pankartları Valilikten. Valilik kararları AKP’den! İtiraf Hikmet Keskineğe: “Recep’in muhalefete ‘Yüreğin yetiyorsa Mardin’e gel’ demesi iktidarında ülkeyi ne hale getirdiğinin itirafıdır!” Sülale Necati Cebe: “Afganistan için Türkiye’den asker isteyen ABD’ye Recep’in oğulları ile damatlarını verelim!” Padişah A. Tarık Emre: “Bugün ‘padişah’ pankartı açanlar; yarın avantaları kesilirse ‘istemezük’ diyecek olanlardır!” YağmurDeniz İslam faşizminin teorik unsurları CÜMLE âleme bir duyuru yapmak istiyor Erbil Tuşalp dostumuz. Erbil Tuşalp’i tanırsınız, 12 Eylül döneminin belgesel kitaplarını yazmıştı; kartvizitinde yazmaz ama faşizmin izini süren araştırmacı gazetecidir. Gelelim Erbil’in duyurusuna: “Türkiye’de iktidarla basının abuk ilişkilerini hâlâ anlamayanlara duyurulur: Lütfen tarihin penceresini açın ve 1930’lu yılların Almanya’sının hal-i pür melalini anımsayın. Böylesi baskıların kökeninde yürürlükteki rejimin niteliği olduğunu göreceksiniz. Adolf Hitler’in yönetimindeki Nazi Almanya’sında finans kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık ve terörist diktası işbaşındaydı. Bugünün Türkiye’sinde ise finans kapitalin desteğindeki İslam sermayesi ve Arap ırkçılığıyla birlikte hareket eden, Amerika ve Avrupa Birliği güdümündeki gerici, ümmetçi, satıcı, parçalayıcı tuhaf bir iktidar anlayışı işbaşında. Bu örtüşmeyi görün. İslam faşizminin teorik unsurlarının ipuçlarını yakalayın.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAM âleminin son halife adayı ve Ergenekon dalgalarının fahri savcısı Fatih Sultan Recep’in mutlak yönetimi altındaki memleketimizde demokrasinin her geçen gün biraz daha geliştiğine tanık oluyor, bu vesileyle Avrupa Birliği’nin demokrasi kriterlerini daha çok yakalamanın dayanılmaz mutluluğunu yaşıyoruz. Nasıl derseniz, aynen şöyle: Ergenekon dalgaları sayesinde! Yine, nasıl derseniz? Biliyorsunuz başyazarımız İlhan Selçuk, sabaha karşı saat 03.30 sularında evi polisler tarafından basılmak suretiyle 80 küsur yaşında gözaltına alınmış ve polis merkezinde sorgulanmıştı. Yine biliyorsunuz Ankara temsilcimiz Mustafa Balbay, sabahın erken saatlerinde evi polisler tarafından basılmak suretiyle gözaltına alınmış ve İstanbul’a getirilerek sorgulanmıştı. Dün sabah yaşanan olaya bakıyoruz; demokrasi açısından göz yaşartıcı gelişmeler yaşandığını görüyoruz. Mustafa Balbay’ın Ankara’daki evine sabahın erken saatlerinde yine polisler geliyor. Ama kapıya kadar gelen polisler bu kez içeri dalıp evde arama yapmıyorlar. Mustafa Balbay’ı ellerini kelepçeleyip gözaltına da almıyorlar. Son derece nazik bir şekilde Balbay hakkındaki “bir konuda ifadesine başvurulmak üzere zorla götürülme” kararını uyguluyorlar. Balbay’ın koluna giriyorlar ve polis merkezine uğradıktan sonra Ergenekon savcılarından Zekeriya Öz’ün huzuruna çıkmak üzere hep birlikte İstanbul’a giden ilk uçağına biniyorlar. Ev basma yok. Evin didik didik aranması yok. Gazete bürosu basma yok. Gazetede arama yok. Gözaltı yok. Kelepçe yok. Polis merkezinde sorgu yok. Sadece götürülme var. Balbay uçaktan inince doğruca adliyeye götürülecek ve savcının odasına girecek. Dinde zorlama yoktur derler ya görüldüğü gibi sultanın memleketindeki adalette de zorlama yok. Zorla götürülme derseniz; o kadar götürülme, artık kadı kızında bile olur! Götürülme SESSİZ SEDASIZ (!) Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com AKP eskiden holding medyasına sus payı veriyordu, şimdi ağzının payını veriyor! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Köy oyunlarõnõ yöneten kimseye verilen ad... Sõcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç. 2/ Batõ Trakya Türkleri arasõnda yaygõn bir halk oyu- nu. 3/ Yinelenen di- ze. 4/ Herhangi bir törende ya da gös- teride yer alan ka- labalõk... Gaziantep yöresinde yetişen beyaz bir üzüm cinsi. 5/ Anka- ra’nõn Sincan ilçesinde ar- keolojik bir vadi... Fas’õn plaka imi... Hayvanlara vurulan damga. 6/ Üze- rinde yüzlerce iğneli kös- tek bulunan uzun balõk ol- tasõ. 7/ Eskiden Karagöz oynatõlan kahvelere verilen ad... Kabadayõ. 8/ Mes- lek... Havayuvarõ içinde oluşan sõcaklõk değişmeleri, yel, yõldõrõm, yağmur, dolu gibi olaylara verilen genel ad. 9/ Bir durumun anlaşõlmasõna yardõm eden şey... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bataklõk... İstem dõşõ yapõlan hareket. 2/ Kuşbaşõ doğ- ranmõş kuzu eti ve yufkayla yapõlan bir tür kebap. 3/ Usan- dõracak kadar sõk yinelenen söz. 4/ Biriyle ya da bir şey- le eğlenme ve onu küçümseme... Bir takvim türü. 5/ Sa- zõn en ince ses veren teli... Eski dilde su... Genişlik. 6/ Ge- minin saatteki hõzõnõ anlamak için kullanõlan aygõt. 7/ Tro- pikal Amerika’da yaşayan ve top gibi yusyuvarlak olabi- len bir hayvan... Zeybek. 8/ Uğraş... Akanyõldõz. 9/ Büyük Menderes Irmağõ deltasõnda, birçok kuş türünü barõndõran bir göl... Arjantin’in plaka imi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A N Z İ F A T E C E L İ K E N N E K R O F İ L İ V R A A F E L İ R O N İ E M R A F Y A R E N A F O R O Z T A T İ B E T A R İ T İ N A T E L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear