28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yeni Ali Kemal’ler Aramızda mı? “Bugün bütün Anadolu Türkü, Kuvayı Milliye’ye lanet etmekte ve Tanrı’dan imdat beklemektedir. Kuvayı Milliye’den zulüm gören bir sürü halk ise Yunan istilasını hiç de felaket saymıyor ve ona katılıyor. Ona yardım etmekten de çekinmiyor. Mustafa Kemal tarihte elbet bir isim bırakacak. Fakat bu Profesör Lombroso’nun inceleyip araştırdığı siyasal mecnunlar arasında bir isim olacaktır. Anadolu’daki direniş bir blöf, bu haydut çetelerine hadlerini bildirmek de bir zarurettir. Bunlar cezalandırılmalı ve temizlenmelidir. Nitekim cezalandırılacak ve temizleneceklerdir.” (Rıza Tevfik) “İstedikleri kadar kafama vursunlar. Hangi ‘teşkilat’tan hangi ‘kahraman’ olurlarsa olsunlar hayal kurmanın bu derecesine, ‘uydurmasyon’un bu biçimine ben dayanamayıp, kuzum Mustafa sen deli misin, diyeceğim.” (Refik Halit) “Mustafa Kemal ve arkadaşları çapulculuğun tadını bir kez tatmışlardır. Bu lezzetten kendilerini artık mahrum bırakamazlar. Hedefleri, niyetleri belirlenmiştir. Hangi hükümet zamanında olursa olsun çalmakla, çırpmakla, soymakla yaşayabileceklerini anlamışlardır. Hükümette olurlarsa resmen çalarlar. Olmazlarsa dağa çıkıp eşkıyalık yaparlar.” (Refii Cevat Ulunay) “Mustafa Kemal ve ‘hempaları’ Eskişehir’de karargâhlarını kurmuşlar, Karabekir’ler, Kazım’lar, Nurettin’ler, Fuat’lar, Selahattin’ler sözde kolordularının başına geçip Yunanlılara karşı büyük taarruza hazırlanıyorlarmış. Bu çılgınca teşebbüsün acı sonucu ne olacaktır? Size bir kelimeyle özetleyelim: İzmihlal. Gene izmihlal, daima izmihlal. Çünkü Yunanistan’ın orduları var, cephanesi var. Sonuçta İngiltere gibi büyük bir yardımcısı var. Bizim serserilerin ise yoksunlukları her bakımdan yürekler acısıdır.” (Ali Kemal) Orhan Karaveli’nin yeni çıkan “Ali Kemal: Belki de Bir Günah Keçisi’ adlı belgesel kitabından aldım bu ilginç parçaları... Mütareke yazarlarının o günlerde yazdıkları!.. Şu işe bakın, günümüzde de buna benzer yazılar çiziktirenler var! Atatürk’e sataşmalar, Türk askerini suçlamalar, Cumhuriyet’in değiştirilmesi çabaları!.. Bakın bu umutsuz çabanın öncülerinden birinin, Taraf’ın patronu Ahmet Altan Bey’in yıllar önce dedikleri!.. “Hiçbir komutan iyi bir insan değildir. Bir kitlenin ölümü için emir veren biri iyi bir insan olamaz. Bu bağlamda Mustafa Kemal de kötü bir insandır.” Altan Bey bu konuşmayı, Şehir Tiyatroları Kültür Etkinlikleri Birimi tarafından düzenlenen 9. Gençlik Günleri’nde yapmış... Şeyh Sait isyanını, Menemen olayını, Tunceli harekâtını, buna benzer Cumhuriyet karşıtı eylemleri Mustafa Kemal asker gücüyle ezmiş, bu yüzden “kötü” bir insan!.. Savaşmayı bilmek, ülkeyi düşmandan kurtarmak, hiçbir dış güce boyun eğmemek, dövüşmeyi, kazanmayı başarmak, yurdunu sevmek büyük bir suç oluyor!.. Ali Kemal’ler, Ulunay’lar, Refik Halit’ler, Rıza Tevfik’ler ve onlar gibiler yüz ellilik olarak yurttan kovulmuşlardı. Günümüzün “mütareke yazarları”nı bilmem nasıl bir sonuç bekliyor? PENCERE Tarikat Koalisyonu ve Ulusal Koalisyon... Hazreti Muhammet döneminde, Müslümanlıkta tarikat yoktu; İslamda bu marifet sonradan ortaya çıktı. ‘Tarik’ yol anlamına geliyor, sözüm ona yol gösterici bir ‘şeyh’ ortaya çıkıyor, Müslümana diyor ki: - Ben Allah ile senin aranda komisyoncuyum!.. Cennet’e gitmek istiyorsan benim örgütüme gir!.. Peki, tarikata girmeyen Müslüman Cehennem’e mi gidecek?.. Zamanla İslamda bir araba dolusu tarikat oluştu... Atatürk bunları yasaklamıştı, ama şimdi ortalıkta tarikattan geçilmiyor, ülkemizde bugün için en etkilisi ve geçerlisi Nakşibendiliktir... İki meşhur şeyhinin adını bilmeyen yoktur... Kim bunlar?.. Mehmet Zahit Kotku .. Ve Esat Coşan .. Necmettin Erbakan, “Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi”ye biat edenlerdendir... Peki, “Fethullah Gülen Hoca Efendi” nerede?.. Nakşiliğin Said-i Nursi kanadından Nurculuğun bir yerinde... Ya RTE nereden geliyor?.. Sorulur mu!.. Erbakan’ın tilmizi Erdoğan’ın kimliği belli değil mi?.. Tarikatçılığın iyice dal budak saldığı Türkiye’de bir de cemaatçilik mesleği gelişti... Cemaat çok geniş yelpazeli bir sözcük; ‘İslam cemaati’ dediğiniz zaman dünyadaki tüm Müslümanlar anlaşılır; ama bir camide toplananlara da ‘cemaat’ denir.. Günümüzde, bir tarikata bağlı bulunmakla birlikte, kendi tezgâhını kuranların çevresinde toplananlar da ‘cemaat’ diye vurgulanıyor... Sözgelimi: “Fethullah Gülen Cemaati!..” Bilmem dikkat ettiniz mi, ‘Hoca Efendi’ kimi zaman ‘Hocaefendi’ diye bitişik yazılıyor... Tarikatın başına ‘şeyh’ denir; cemaatin başına da ‘Hocaefendi’ demek münasip kaçıyor... Ülkemizde tarikatçılık ve cemaatçilik öyle bir palazlandı ki tutabilene aşkolsun!.. Çünkü eski tarikatların tasavvuf erbabı sizlere ömür!.. Artık bu tezgâhta ticaret ve siyaset var!.. Eskiden tarikat şeyhleri saf Müslümanı Allah’a ulaşmak yolunda ‘itikâf’a çağırırdı, şimdiki Hocaefendi’ler ‘iktidara’ ulaşmak yolunda kullanıyor... Bugün Türkiye’ye egemen tek parti olan AKP tarikatlar ve cemaatler koalisyonudur... Laik Türkiye Cumhuriyeti elden gitti gidiyor... Deniyor ki: - Dinci koalisyonun karşısında alternatif olarak bir ‘ulusal koalisyon’ oluşturulamaz mı?.. Kolay değil... Dinci koalisyondaki şeyhler, hocaefendiler politikayı ve stratejiyi laik kesimdekilerden çok daha iyi biliyorlar; amaçta birleşebiliyorlar... Bizim kesimde ise burnunun ucunu göremeyen takımı ya da tayfası en yakınındakilere saldırmayı bireysel doyumu için bir marifet sayıyor... (7 Nisan 2006 tarihli yazısı) F ransa Cumhurbaşkanõ Sar- kozy’nin Türkiye’ye karşõ izle- diği onur kõrõcõ, istiskal edici, kü- çümseyici, hiçe sayõcõ, söylem, tutum ve davranõşlarõ uzunca bir süredir devam ediyor. Sarkozy, Türki- ye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini en- gellemeyi bir siyasi malzeme olarak kul- lanõyor ve bu amaçla Türk-Fransõz ilişki- lerini tehlikeye atmak hususunda en ufak bir kaygõ dahi duymadan õsrarla Türk hal- kõnõn duygularõnõ incitici beyanlarda bu- lunuyor. Esasõnda Sarkozy’nin bu tutumunun te- melinde, Fransa’da Müslüman nüfusa karşõ duyulan nefretle karõşõk õrkçõ duy- gularõn siyasi amaçla istismarõ yatõyor. Fransa’da, çoğunluğu Cezayirli, Tunuslu ve Faslõ olan altõ milyona yakõn Fransõz uyruklu Müslüman yaşõyor. Bu büyük kitlenin Fransa’daki hayat şartlarõna intibak etme- si için hiçbir ciddi çaba göstermemiş olan Fransõz yöneticileri ve halkõn büyük ço- ğunluğu, maruz kaldõklarõ ayrõmcõlõk, bas- kõ ve dõşlanmõşlõğa karşõ tepkilerini zaman zaman aşõrõ şiddetin de hâkim olduğu nü- mayişlerle ortaya koyan Müslüman nüfusa bağırlarındaki habis bir ur gibi bakı- yorlar. Fransõz kamuoyunun genellikle şöyle bir düşünce tarzõnõ benimsediği algõlanõyor: Fransa, tüm vatandaşlarõna eşitlik ve iler- leme imkânõnõ sağlayan, demokratik, ileri gelişmişlik düzeyinde bir ülkedir. Müslü- man halkõn ise Fransa’ya intibak edeme- mesinin yegâne nedeni, İslam dininin uy- gar ve modern bir toplumun koşullarõna uyum sağlayamamasõndan kaynaklanmak- tadõr. Nitekim 60 milyon nüfuslu Fransa’nõn hapishanelerindeki mahkûmlarõn yüzde 70’ini Müslümanlarõn oluşturmasõ da bu gerçeğin çarpõcõ kanõtõdõr. Böyle bir ortamda Fransõz politikacõsõ, kayda değer bir oy tabanõ oluşturan kendi Müslüman nüfusunu aşağõlamaktan çekin- diği için, Fransõz halkõndaki İslama karşõ derin antipati hissini Türkiye’ye saldõrarak tatmin etme yoluna gitmekte ve Türkiye’nin sõrtõndan oy avcõlõğõ yapmaktadõr. Nitekim, Sarkozy, Türkiye’yi aşağõlamakta faşist nitelikteki Ulusal Cephe Partisi lideri Le Pen ile girdiği yarõşõ kazanarak, son AB Par- lamentosu seçimlerinde normal olarak Le Pen’e gitmesi gereken oylarõn büyük kõs- mõnõ kendi partisine çekmiştir. Durum böyle olmakla birlikte, Sar- kozy’nin, Fransa’daki “Türk Mevsimi” faaliyetleri çerçevesinde yapõlan sergi açõ- lõmõ için Paris’e giden Cumhurbaşkanõ Gül’e karşõ sõrf oy avcõlõğõ için kabalõk ve saygõsõzlõk yapacağõ hatõra gelmezdi. “Türk Mevsimi”, Fransa’nõn eski Cumhurbaşka- nõ Jacques Chirac tarafõndan 2006 yõlõnda kararlaştõrõlan ve Türkiye’nin Fransa’da da- ha iyi tanõtõlmasõnõ öngören ve bir yõla ya- kõn bir süre devam edecek çok sayõda kül- türel etkinliği kapsõyor. Sayõn Abdullah Gül, bu etkinlikleri baş- latmak üzere Paris’te Grand Palais Müze- si’ndeki “Bizans’tan İstanbul’a: İki Kı- tanın Limanı” adlõ sergiyi açmak üzere re- fikalarõyla birlikte Paris’e gittiler. Progra- ma göre, serginin Fransa Cumhurbaşkanõ Sarkozy ile birlikte açõlmasõ ve dolaşõlma- sõ öngörülüyordu. Ancak, Cumhurbaşkanõ Sarkozy, ülkemize karşõ alerjisini ortaya koymak için sergi ziyaretini bir fõrsat ola- rak değerlendirmiş ve Türkiye Cumhur- başkanõ’na karşõ son derece nezaketsiz ve kaba bir şekilde davranmõştõr. Sarkozy, “kerhen” katõldõğõ sergi açõlõ- şõnda Cumhurbaşkanõ Gül’ü ağzõnda sa- kõz çiğneyerek karşõlamõştõr. Sakõz çiğne- diğinin fark edilmesine de özen göstermiştir. Muhteşem sanat eserleriyle dolu muazzam sergide ilgisizliğini yansõtan tavõrlarla sa- dece 12 dakika kalmõş ve ayrõlmõştõr. Çõkõşta mutat olduğu üzere resmi deftere anlamlõ bir şeyler yazmasõ ve imzalamasõ gerekiyor. Fa- kat Sarkozy sinirlenmiş gibi gösterişli ha- reketler yaparak, deftere hiçbir şey yaz- mamõş sadece imzasõnõ atmõştõr. Cumhurbaşkanı Gül’e karşı bilinçli kabalıklar Olaydan kõsa süre sonra Paris’e yaptõğõ- mõz ziyaretten hemen önce “Le Monde” gazetesinde, Sayõn Abdullah Gül’e gerek- li üst düzey protokolün uygulanmasõndan sarfõnazar edildiği yolunda bir haber oku- muştuk. Ancak, Sarkozy’nin yaptõğõ küs- tahlõk konusunda bilgimiz yoktu. Lakin, Pa- ris’e gidince olayõn yukarda belirttiğim ay- rõntõlarõnõ gazeteci ve resmi şahõslar da da- hil birçok kişiden öğrendik. Ayrõca, yap- tõğõmõz araştõrma, olaylarõn tüm çõplaklõğõyla Türk medyasõnõn küçük de olsa bir bölümü tarafõndan yansõtõldõğõ gibi, kameralarla da tespit edildiğini ortaya koydu. Sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn Paris ziyare- ti sõrasõnda bilinçli olarak yapõlan başka ka- balõklar ve nezaketsizlikler de var. Örneğin, Fransa Uluslararasõ İlişkiler Enstitüsü ta- rafõndan Sayõn Gül’e verilen yemeğe hiç- bir Fransõz bakanõn katõlmamõş olmasõ, açõk bir saygõsõzlõk ve bilinçli bir küçüm- seme jestidir. Kõrmõzõ beyaz renklerle õşõklandõrõlan Eyfel Kulesi’ne ay yõldõzõn resmedilmemesi de, İslamõn sembolü ola- rak görülen hilal ve yõldõza karşõ duyulan tepkinin yanõnda “Türk Mevsimi” etkin- liklerinin “kerhen” yapõldõğõnõn bir ni- şanesidir. AKP Hükümeti hakarete davetiye çıkarıyor Ağzõnda çiklet çiğneyerek Türkiye Cum- hurbaşkanõ’nõ aklõnca küçük düşürmeye yeltenen Sarkozy, esasõnda adabõ muaşeret kaidelerine saygõsõzlõğõ ve terbiye nok- sanlõğõyla, hem Fransa Cumhurbaşkanlõğõ makamõnõ, hem de Fransa’yõ küçük dü- şürmüştür. Bu olaylar Fransa gibi bir devlete yakõş- mõyor. Ancak, bu olayda görülmesi gere- ken bir gerçek daha var. Bu da, Türk hü- kümetinin Sarkozy’nin uzunca bir süredir devam eden bu davranõşlarõna karşõ pasif kalmõş olmasõ -tabir caizse- onlarõ yalayõp yutmasõdõr. Eğer Türkiye, zamanõnda bir ta- võr koyabilseydi, Cumhurbaşkanõ Gül böy- le yakõşõksõz durumlarla karşõlaşmazdõ. Bu hususta en hassas olmasõ gereken kişi kuş- kusuz Dõşişleri Bakanõ Davutoğlu’dur. Ne var ki Sayõn Davutoğlu, Türkiye Cum- hurbaşkanõ’na reva görülen bu hakaretamiz muameleyi protesto etme yerine, olaydan hemen sonra, hiçbir şey olmamõş gibi ko- şa koşa Paris’e gitmiştir. Davutoğlu’nun bu davranõşõ, anayasamõza göre Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şe- refini koruyan ve Türk milletini temsil eden Cumhurbaşkanõ Gül’e karşõ yapõlan hakaret ve küstahlõğõ onaylamaktan başka hangi anlama gelebilir? Davutoğlu’nun bu konudaki umursamazlõğõ hayret vericidir. Dõşişleri Bakanlõğõ bütçesinin ele alõndõ- ğõ TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda geçen hafta yaptõğõm konuşmada yukarda belirttiğim hususlarõ açõkladõktan sonra, Sayõn Davutoğlu’na şu sorularõ yönelttim: “Paris’e gitmemeniz ve Cumhurbaşka- nı Gül’e karşı yapılan ağır saygısızlığın yakışık almadığını dile getirerek bir ta- vır koymanız gerekirdi. Ne için gittiniz? Teşekkür etmek için mi? Yoksa Fran- sızlardan hesap mı sordunuz? Bu uya- rılarımdan sonra ne yapmayı düşünü- yorsunuz?” Davutoğlu bu sorularõmõ yanõtlayamadõ... Bu tutumuyla Fransa’ya verdiği mesaj, “Türk hükümetine karşı sıfır bedelli politika uygulayabilirsiniz”dir. Bu da, “Türk hükümetinden karşılık ve tepki görmeden ona her istediğiniz hakarette bulunabilirsiniz” anlamõna gelir. Her ha- lükârda, Davutoğlu’nun sergilediği bu tes- limiyetçi ve edilgen tutumun, Sarkozy’nin Türkiye’ye karşõ giderek daha da pervasõz hareket etmesine davetiye çõkartmaktan başka bir şey olmadõğõ görülecektir. Sarkozy’nin Gül’e Ağõr Saygõsõzlõğõ Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili Ağzõnda çiklet çiğneyerek karşõladõğõ Türkiye Cumhurbaşkanõ’nõ aklõnca aşağõlamaya yeltenen Sarkozy, esasõnda adabõ muaşeret kaidelerine saygõsõzlõğõ ve küstahlõğõyla hem Fransa Cumhurbaşkanlõğõ makamõnõ, hem de Fransa’yõ küçük düşürmüştür. Ö nce Atatürkçülüktü he- def… Şimdi ise 68 dö- nemi İlerici Gençlik Ha- reketi… Atatürkçülük; Ata- türk’ün kendi deyimi ile “tam bağımsızlık ve özgürlük ka- rakterini” taşõr. Siyasal ve sosyal olarak ilerici ve laik de- ğerlerle donanmõştõr. 68 döne- mi ilerici hareketi ise sömürü- nün ortadan kalktõğõ, sol siya- sal ve toplumcu bir ekonomik sistem istemine dayanõr. Ama meşalesi tam bağõmsõzlõk ve gerçek demokrasidir… Bu iki dönemin hedef yapõl- masõnõn bir nedeni, siyasal ola- rak; bağımsızlığın yitirildiği bir globalleşme, yasaklar ayõbõndan arõnmamõş bir demokrasi, çõ- kara ve kazanca yönelik bir öz- gürlük, ekonomik olarak; in- sani olmayan toplumsal özden uzak bireyci ve çõkarcõ bir ya- şam anlayõşõnõn toplumda yer- leşmesi özlemidir. Diğer bir neden ise bu tesli- miyetçi ve bireyci özleme kar- şõn, her iki dönem anlayõş de- ğerlerinin Türk tarihinde yurt- severliğin somutlaştõğõ birer onur anõtlarõ olarak halen in- sanlarõmõza yön verdiklerini görmeleridir. Sonuç olarak kendimizi ara- dõğõmõzda onur duyacağõmõz ve bir atardamar gibi tarihimi- zi ve geleceğimizi besleyen bu saygõn değerler zenginliğini söküp atarak ulusumuzu köksüz bir ağaca benzetmektir isteni- len. 1968 inancõnõn özünde insa- nõn toplumsallaşmasõ vardõ… Bu bireysel olarak ülkemiz ve insanlõğõn sorunlarõ ile hem düşünce hem eylem olarak öz- deşleşmek demektir… Yaşam bakõşõ toplumculuğa uygun ola- rak teke tek düzeyde dostluk, arkadaşlõk, özveri, paylaşõm, ül- ke düzeyinde tam bağõmsõzlõk ve gerçek demokrasi, evrensel düzeyde kardeşlik, barõş ve sevgi… Bu saygõn değerlerle donan- dõk 1968’de… Halen bu saygõn değerlerin doğruluğunu yaşõ- yoruz onurluca… Hele 12 Ey- lül faşizminin ülkemiz insanlarõ üzerinde yaptõğõ tahribatõ ve ye- ni dünya düzeni adõ altõnda kurulmaya çalõşõlan aslõnda hem bizim gibi ülkeleri sö- mürme hem de insanlarõmõzõ yozlaştõrma ve yalnõzlaştõrma politikasõnõ gördükten sonra… İnsanlarõmõzõn getirildiği nok- ta… Yeni yaşam biçimi… Ar- tõk her ilişkinin temeli olan çõ- kar, çõkar, çõkar… Ne olursa hep bana anlayõşõ… Hedef gös- terilen bireycilik çukuru, ayak- lar altõna alõnan yüzyõllarõn bi- rikimi insani değerler… Cüce- leşen koca koca adamlar… Çõ- kar uğruna dönenler ve insan olarak bitenler… Şimdi düşü- nüyorum da şu kõsa yaşam sü- recinde kişinin insanileşmesi bakõmõndan ciddi bir kazanç 68 dönemini yaşamak. Bireysel dürtülerin en yo- ğun olduğu daha 18’inde, 20’sinde birer delikanlõ iken yü- reğimiz, beynimiz Uzak As- ya’da, Ortadoğu’da, Güney Amerika’da ve Afrika’daki in- sanlarõn sorunlarõ için çalõş- tõ… Onlarõn sevinci ile sevin- dik, üzüntüleri ile üzüldük… Hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin bağõmsõzlõk ve öz- gürlük şarkõlarõnõ söyledik hep… Kimseyi dinine, õrkõna, rengine, mezhebine göre ayõr- madõk… Sadece sömürüyü, baskõyõ, savaşõ lanetledik… İs- tedik ki insan insanõ sömür- mesin… Sömürmesinler ülke- mizi… Saygõn ozanõmõz Nâzım Hik- met’in belirttiği gibi “Yaşa- mak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe- sine” olsun istedik… Bunun için katledildik, işkenceler gör- dük, cezaevlerine girdik onur- luca… Ama yaşamadõk kendi- mizi, gençliğimizi, mesleğimi- zi, inancõmõzõn aracõ yaptõk da; şu köşeye de bir şey atalõm de- medik… Ama attõk bir köşeye yüreğimizi halkõmõzõn mutlu- luğu ve ülkemizin bağõmsõzlõ- ğõ uğruna… Bu inançla, kimliğimizi sor- guladõk… Kendimizi yakaladõk ve halkõmõza ulaştõk… Hak- sõzlõğa başkaldõrdõk… Kurtuluş Savaşõ ile başlayan onurlu bir anti-emperyalist başkaldõrõ ge- leneğimizi toplumcu inançla güçlendirdik… Demokrasinin gelişimine laikliğin güçlenme- sine, insan haklarõnõn yaygõn- laşmasõna öncülük eden dü- şünce ve eylem neferleriyiz… Halk kültürünün tarihi geli- şimi ile beraber tekrar fiili iz- lenmenin öncüleriyiz… Biz Şeyh Bedrettin’iz, biz Yu- nus’uz, biz Köroğlu’yuz, biz Pir Sultan’õz, biz Mustafa Kemal’iz, biz Nâzım Hik- met’iz, biz Yılmaz Güney’iz, biz Ruhi Su’yuz, biz Deniz Gezmiş’iz, biz Taylan Öz- gür’üz, biz Uğur Mum- cu’yuz… Bir bağõmsõzlõk uğ- runa Dumlupõnar’da, Sakar- ya’da, Çanakkale’de, devrim uğruna idam sehpalarõnda, Nur- hak’ta, Kõzõldere’de özgürlük ve eşitlik uğruna, 12 Mart ve 12 Eylül askeri cuntanõn işkence merkezi zindanlarõnda, laiklik uğruna Menemen’de, Sõvas’ta ölenleriz… Biz Anadolu’nun tarihi geleceğinin sahibiyiz. Siz kimsiniz?.. Kiminlesiniz?.. Kimdensiniz?.. 68’lilik Onuru... Av. Sedat VURAL Ankara Barosu SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Onlarõ Tanõrsõnõz O nlar için dilimizde yeni yeni söz- cükler, kavramlar türetilmiştir. “Yanaşma, yalaka, yurtsevmez, liboş, tetikçi, iliştirili gazeteci” vb. Sakallõ-sakalsõz tontonlardõr. Yüzlerini ez- berlemişsinizdir. Açõk oturumlara daha çok onlar çağrõlõdõrlar. Aralarõnda bir de oturumlarõn “vazgeçilmezi” ciyak ciyak öten sarõşõn bülbülleri vardõr. Oturuma katõlan yurtsever, namuslu, gerçek gazetecilere saldõrõr dururlar. Kiminin adlarõnõn önünde Prof. sanõ var- dõr. “Atatürk diktatördü” derler, “De- mokrasiyi niye getirmedi” gibi ahmak- ça sözler ederler. İndirin maskelerini, kimilerinin altõn- dan dönek baba portreleri çõkar. Avrupa’ya, AB toplantõlarõna konuşmacõ olarak davet edilirler. Mustafa Kemal’in la- ik Cumhuriyetine ne denli saldõrõrlarsa, cep- lerine konan zarflar o denli şişkin olur. Demokrasi âşõğõdõrlar(!). Bir meslek- taşlarõ, ne ile suçlandõğõnõ bilmeden 9 ay- dõr içerdedir, çõtlarõ çõkmaz. “Oh olsun” diyecek kadar alçalmõşlar- dõr. Amerikancõdõrlar. Irak’ta öldürülen 1.5 milyon insan onlarõ õrgalamaz! AB kapõsõna bağlanmõş, içeri alõnmayan ve alõnmayacak olan bir ülkenin örselenen onuru karşõsõnda duyarsõzdõrlar. Dönektirler aile boyu. Kara Kemal bunlarõn yanõnda masum kalõr. Metin DEMİRTAŞ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear