28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İ. GÜRŞEN KAFKAS Çağın sürekli değişen ve gelişen sorunları eğitimi ve özellikle öğretmen eğitimini gündemde tutmaktadır. Bilgi verme, eğitme ve öğretme kavramı, bilişim gelişkinliği nedeniyle yapısal değişim içermektedir. Yarınlarımızın güvencesi ve yönlendiricileri çocuklarımızın eğitimcileri öğretmenleri eğitmek önemli bir konudur. Çünkü onlar “dünyanın en kutsal işini” yapıyorlar. Cumhuriyetin kazanımlarında, ilke ve devrimleri tanıtmada, ulusal eğitimin tüm sürecinde öğretmenlerin alın teri ve emeği vardır. Atatürk: “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır…” diyerek gençlerin sorumluluğunu onların omuzlarına yüklemişti. Ülkemizin yoksul, eğitimsiz ve daha da geri olduğu günlerden bugünlere kadar, karanlıklardan aydınlığa koşmayı görev bilen öğretmenlerdir. Onlar, alınlarında bilgi, yüreklerinde sevgi, gözlerinde hoşgörü ile ülkemiz insanının “yıldız öğretmenleri” oldular. Dünlerde bilgisizliğin düşmanı oldular. Öğrettiler, eğittiler, yönettiler ve yönlendirdiler. Geleceğimizin aydınlık, çağdaş yüzü, bilimin, teknolojinin ve sanatın donanımlı rehberi oldular. Zorlu savaşlar sonrası ulaşılan özgürlükçü demokrasi ateşi eğitim seferberliğiyle ışık topuna dönüşüyordu. Bugünün öğretmen eğitimi eleştireldir. Öğretmen, “bilgi, sevgi ve deneyim” üçlüsünün birlikte işlediği ortamda yetiştirilmelidir. Sevgi dağıtan, aydınlatan, güvenilen, inanılan, yenilikçi ve yenileşmeci eğitim, öğretmenlerin yol çizgisidir. Öğretmenler, yurdun çocuklarına bilgiden taç örerken insanlığın erdemli, dayanışmacı ve sevgi dolu olmalarını, gönül pınarlarındaki coşkuda yaşatmaktadırlar. Yapıcı, yaratıcı, özverili ve insan haklarına saygılı mesleki yapılarıyla onlar sorumluluklarının bilincindedirler. “Millet Mektepleriyle” yaktıkları ışık, ülkenin koyu karanlık yüzünün yıldız ışığı oldu. “Ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir!..” özdeyişiyle Atatürk, öğretmenlere verdiği değeri ve önemi belirtiyor. 1928 yeni Harf Devrimi’nin kabulü ve Atatürk’ün karatahta başında yeni harfleri ülke insanına öğrettiği gündür. Ayrıca 24 Kasım’da, Atatürk’e Millet Mektepleri Başöğretmenliği verildi. Atatürk, çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin gereğine inanıyordu. Bir ulusun etik ve kültürel yönden güçlü ve uygar olması, öğretmenlerin çalışma ve başarılarına bağlıdır. Ulusal birlik ve bütünlüğün kaynağı da öğretmenlerdir. Onlar, bireyleri ham bir madde olarak ele alır ve titizce işlerler. Ülkenin her köşesinde görev bilincini yaşayan öğretmenlerin, mesleğe hazırlanması, girişimciliği, özlük ve işbirliği ruhu ile mesleki formasyon sorunları devletçe çözümlenmelidir. İnsan eğitimi ciddi ve önemli bir konudur. Kaliteli, bilgili, ruhsal ve bedensel, yönde sağlıklı adayları öğretmenliğe özendirmek gerekmektedir. Sokrat: “Dünyada her esere paha biçilir, ama öğretmenin eserine paha biçilmez. Çünkü o eser eğitilmiş insandır” demiş. Eğitimin mimarları öğretmenlerdir. Omuzlarında o kadar çok sorumluluklarının yanında sorunları da gün geçtikçe artmaktadır. Gelişmiş ülkeler, en büyük yatırımı eğitime ve öğretmene yapmaktadırlar. Öğretmeni siyasetin kirli ellerinde boğmanın uğraşında olmamalıyız. İktidara yakın olmak, yönetici olmaya, yükselme ve yücelmeye yeterli olmamalı. Ülkemiz öğretmeni, bilgili, etkili ve yetkili olacakken, sorunlarıyla boğuşur oldular. Geçim, ulaşım, atanma, yükselme ve yücelme derdi öğretmenlerin bedenlerinde kasırga sarsıntısı yaratmaktadır. Onlar sağlıklarını, soluklarını, enerjilerini, gençliklerini ve sevgi dolu gönüllerini çocuklara ve gençlere severek veriyorken karşılığını alabiliyorlar mı?.. Sorunların çözümü düşünülüyor mu?.. Onlar, “Uygarlık yolunda, bilgisizliğe karşı açılan savaşta mutlaka başarı sağlamalıdırlar!..” Atatürk’ün bu özdeyişi öğretmenlere verdiği sorumluluğa bakışını yansıtıyor. Atatürk’ün, Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, döneminde öğretmenler “altın çağlarını” yaşadılar. Bugün nutuk atma, kuru övgüler, şiir, şarkı söyleme çağı. Ya sorunları, çilelerinin çözümü, emeklerinin karşılığının alınması, sosyal gelişmeleri hep beklentide. Bugün yedi yüz bini aşkın öğretmen suskun, durgun ve anlaşılmaz bir beklentidedir. Teolojik baskı ve kayırma onları, aydınlığın habercisi ve çağdaşlaşmanın önderi olma yolundan uzaklaştırır düşüncesi içimizi karartıyor. Ulusça aydınlığa çıkacağımız günlerin özlemiyle sevgili meslektaşlarımın “Öğretmenler Günü”nü kutluyorum. “Yarın / Umut /Onlarda!..” CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Engizisyon!.. “Ortaçağda sorulmaz bu sorular!..” Geçen perşembe günü, tam 259 gün sonra hâkim karşısına çıkabilen gazeteci Mustafa Balbay, savcıların sorduğu sorular karşısında düştüğü şaşkınlık ve dehşeti işte bu sözlerle anlatıyordu... Ve Silivri’deki mahkeme salonunda bu sözler yankılandığında, duruşmayı izlediğim basın bölümünde ben de neredeyse aynı sözcüklerle, aynı şeyi düşünüyordum!.. Öncelikle söylemem gerekir ki, Balbay’ın yaptığı savunma, tam anlamıyla bir ders niteliğindeydi… Önündeki yazılı savunmaya arada bir göz atarak, mükemmel bir Türkçe ile, kendine özgü vurgulamaları ve yer yer mizahı da son derece zarif biçimde kullanarak, kendisine yöneltilen suçlamalara(!) verdiği yanıtların sonuna geldiğinde derin bir kederle şöyle düşündüm: - Bir gazeteci, sırf gazetecilik yaptığı için 9 aydır tutuklu, ne yazık!.. Balbay’ın avukatı Aydın Metin’in yaptığı açıklamalar ise aslında bu davanın bitmiş olduğunu ortaya koyuyordu!.. Avukat Metin’in, Balbay’ın notlarıyla ilgili anlattıkları, salonda bulunan dinleyicileri tam anlamıyla şoke etti. 1 Temmuz 2008’de Balbay’la birlikte gözaltına alınan bilgisayarın imajı, yani o an içinde bulunan tüm dosyaların kopyası tam bir hafta sonra, yani 7 Temmuz 2008’de alınmıştı. Ancak savcı 5 Temmuz’da Balbay’ın sorgulanması esnasında bilgisayardan elde edildiğini iddia ettiği verilerle ilgili sorular sormuştu!!! Bunu nasıl başardığı sonradan anlaşıldı; 4 Temmuz 2008 günü Terörle Mücadele Müdürlüğü’nde bilgisayar polisler tarafından açılmış, bir güzel incelenmiş, hatta 57 sayfalık içerik çıkarılmış ve üzerine bir de tutanak eklenmişti!!! Ve ne bu işlemler esnasında, ne de imaj saptaması sırasında Balbay’ın avukatları hazır bulunmuştu, yani tam bir “kendin pişir, kendin ye” durumu mevzubahisti!!! Bitmedi; yasa açıkça “polis ancak el koyabilir, asla içine bakamaz” diyordu!!! İşte bu “hukuk katli” neticesinde Balbay mahkemede aynen şöyle haykırıyordu: - Bana ait olduğu iddia edilen notlar önünüze gelene kadar üç kez el değiştirmiş!!! İşte Balbay hakkındaki 1 numaralı delilin hikâyesi buydu!.. Yanaşma tetikçiler aylardır bu notlar üzerinden yiğit bir gazeteciye soysuzca saldırıyorlardı... Ve Balbay, her türlü ekleme çıkarma yapılabileceği uzmanlar tarafından saptanmış bu delile(!) dayalı olarak 9 aydır Silivri Cezaevi’nde yatıyordu!!! Aslında, Silivri’deki tutsak yurtseverlerin tümüyle ilgili iddiaların serüveni de yukarıda anlattığım Balbay notlarından farksızdı!!! Geç saatlerde Silivri Cezaevi’nin içine monte edilmiş duruşma salonundan çıkarken kafamda hep aynı sözcükler dolaşıyordu: - Bu bir hukuk cinayetidir ve asla unutulmamalı, unutturulmamalıdır!!! Bir Yurtsevere Mektup (XXXVI) Sevgili kardeşim Balbay, lafı hiç dolandırmadan en başından söyleyeyim; o gün, o salonda yaptığın saatler süren konuşmaya noktayı koyduğun an, arkadaşın olduğum, aynı gazetede çalıştığım için sonsuz bir gurur duydum. Ardından zahmet edip ufacık da olsa araştırma yapmadan, birtakım paçavralarda yayımlanan notlara bakarak köşelerinde yazılar döktüren zevat birazcık utanır mı acaba diye düşündüm, yanıt bulamadım!.. Biliyorum ki; sen çok sevdiğin mesleğinde daha çok habere imza atacak, köşende binlerce yazı yazacak, daha birçok kitap çıkaracaksın. Bu karanlık günlerin mağduru tüm yurtseverler, onurlarıyla kaldıkları yerden sürdürecekler karanlığa karşı mücadelelerini… Bugünün soysuz tetikçileri ve baş eğen zavallıları ise tarihe kazınan bu utanç döneminin dipnotları olarak anımsanacaklar yalnızca, o kadar… Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca gücü, direnci, kararlılığı ve sıcaklığıyla kucaklıyorum… Büyük şairin dizelerinde dediği gibi; - Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler… e-posta: umitzileli@gmail.com Seninle Yüceliyorum Öğretmenim KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 26 KASIM 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Dinlemede Fetoş’un gölgesi varmış: Telesümük! ETÖ Hamza Saykan: “Ergenekon terör örgütü yok ama Erdoğan telekulak örgütü var!” Fakülte Timur Demirel: “YÖK’e öneri: Üniversitelerde ‘Telekulak Fakültesi’ açılsın!” Kürt ordusu Işık İşgüden: “Barzani, Kürt ordusu kuruyormuş. Seyyar kuvvetleri, PKK olsun!” Kızılay Ferit Giray: “Kurban bağışları için Mahmur kampından dönenleri karşılama merkezinde görev alacak Kızılay’a vay kurban!” YağmurDeniz TRT 2’deki emekli MİT Müsteşarı TRT 2’DE yepyeni bir tartışma programı başlamış: Açılar. Sunuculuğunu Faruk Bilgin adında birinin yaptığı programda ülke gündemindeki siyasi konular mercek altına alınıyor ve birbirinden değerli stüdyo konukları görüşlerini açıklıyormuş... Kimmiş bu birbirinden değerli konuklar? Emekli tümgeneral Orhan Evren, Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Köni, İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Toktamış Ateş ve Prof. Dr. Mahir Kaynak. Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın sıfatı neymiş? Emekli MİT Müsteşarı! Vay anasını sayın seyirciler! 12 Mart’ın ajan provokatörü Mahir Kaynak, devletin televizyonu tarafından emekli MİT Müsteşarı yapılmış kimsenin haberi yok! Cesur yürek civan padişahı Recep Tayyip Erdoğan’ın görev süresini uzattıkça uzattığı MİT Müsteşarı Emre Taner, TRT’ye iki satır yazı yazıp durumu düzeltir mi acaba! Bu arada merak edenler için Mahir Kaynak’ın ajan provokatörlük yaptığı 12 Mart cunta döneminde MİT Müsteşarı Nurettin Ersin’di ve 12 Eylül cunta döneminde Kenan Evren’le birlikte “beşi bir yerde”den biriydi! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İNTERNET ortamından pek anlamam ama “mail grupları”nda dolaşan bir elektronik posta varmış; bugüne dek 7 milyon internet kullanıcısı okumuş. Ve bu en popüler elektronik posta, cesur yürek civan padişahı Fatih Sultan Recep’in partisindeki ak oğlanların canını fena halde sıkıyormuş. Türk siyaset tarihindeki ilklerden söz eden elektronik postadan birkaç alıntı: İlk defa bir Başbakan, “Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz” dedi. İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı. İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı. İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura “İMF’yi ikna edin” dedi. İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye’de banka satın aldı. İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi. İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyeti yok etmeye yemin etmiş bir Papa’nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi. İlk defa bir Başbakan “Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya” dedi. İlk defa bir cami kiliseye çevrildi. İlk defa bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan “Üstün Cesaret Ödülü” aldı. İlk defa Türk subaylarının başına ABD askerleri tarafından çuval geçirildi. İlk defa bir Başbakan “Bir dönem dini kullandık” dedi. İlk defa Petrol Kanunu ile yabancılara elli yıllık imtiyaz verildi. İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı. İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti. İlk defa tezkere reddedilmesine rağmen Dışişleri Bakanlığı genelgesi ile yabancı silahlar Türkiye üzerinden geçti. İlk defa bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek projenin eşbaşkanı oldu. İlk defa bir Başbakan, Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı. İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı. İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi; ama sonra Mercedes’e razı oldu. İlk defa bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etti. İlk defa bir Başbakan çiftçilere “Gözünü toprak doyursun” dedi. İlk defa kapkaç diye bir sektör ortaya çıktı. İlk defa bir Başbakan “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi. İlk defa bir Başbakan danışmanı Amerikalılara Başbakan için “Bu adamı kullanın, onu kanalizasyona süpürmeyin” dedi. İlk defa bir Cumhurbaşkanı misafir olarak ziyaretine gelen bir kralın ayağına gitti. İlk kez bir Başbakan, Atatürkçü düşüncedeki insanları dinsizlikle suçladı. İlkler SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İstanbul’da bir- çok medya kuru- luşunun yer aldõğõ semt. 2/ Dağlarõn oyuk ve kuytu yer- leri... Orta Avru- pa’daki dağ sõrasõ. 3/ Kalõn bükülmüş sicim... Devlet başkanõnõ ya da bir komutanõ simge- leyen bayrak. 4/ 1954’te İstanbul’da ya- yõmlanan mizah dergisi... Köşeli harflerden olu- şan bir yazõ türü. 5/ Gü- neydoğu Anadolu’dan çõkõp Türkiye’nin her ya- nõna yayõlmõş bir halk öyküsünün kahramanõ olan kadõn. 6/ Bir işte bir kimseye düşen görev... Değişebilen, geçici nite- lik. 7/ Bir tür esnek örgü... Eski Mõsõr inanõşõnda insan ruhu. 8/ Vilayet... Piyasada etki ya da tepki. 9/ İs- kambildeki maça rengine verilen bir başka ad... “Dur- madan, sürekli” anlamõnda argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Telli çalgõlar grubundan tamburaya benzer bir mü- zik aleti. 2/ Gelin başlõğõ... Yiğit, kahraman. 3/ Alfred Hitchcock’un bir filmi... Sözü geçerlik, saygõnlõk. 4/ Vurmalõ bir çalgõ... Avrupa’da gelişen ve temel özel- liği sivrilik olan mimarlõk biçemi. 5/ İnce bulgur ve kõr- mõzõ mercimekle yapõlan bir tür çorba. 6/ Yapmacõk- lõ davranõş... Eski Türklerde at, köpek, keçi gibi evcil hayvanlarõn mumyalarõna verilen ad. 7/ Kauçuktan ya- põlmõş şey... Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa ya- zõlõşõ. 8/ İsrail’in plaka imi... Yansõma, yankõ. 9/ Dök- me demir... Hamurun, fõrõna verilmeden önce dinlen- mesi için üzerinde bekletildiği tahta. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O R A B A Y A E B O L A B İ T Y A K A H P O M F A L A F E L E F O R T E R L İ R İ K L İ F E R L A H U T İ K İ N E T İ K F K A R A V A N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear