26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Eskiden şiirlerdi, öykülerdi elime değer değmez okuduklarım. Şimdi daha çok anılar, belgeler, tarihsel açılımlar... Kitaplar, kitaplar, kitaplar... Evet, eleştirmenini arayan kitaplar! Önce Sevgili Asım Bezirci’nin yaşam serüveni “Edebiyatın Kırk Ayaklı Karıncası Asım Bezirci”... Yaşamda olmasalar da hep yanıbaşımızdadır onlar. Asım Bezirci, Sıvas gerici ayaklanmasının kurbanı da olsa, yok edilemeyen bir insan... Kitapları, yazıları, bıraktığı silinmez anılar... Evrensel Yayınları’nda çıkan bu kitap, günümüzden geleceğe sağlam bir belge... Altan Öymen’in “Öfkeli Yıllar”ını okurken ben yazmışım gibi geldi. O kadar ortak anılar, gözlemler, yaşantılar... “Öfkeli Yıllar” demiş ama öfkeyi de aşan saptamalarla... Çocuklukla başlamış, gençlik, orta yaş, üçüncü ciltte daha nelerle karşılaşacağız. O günleri, o yılları bir masal sayan kuşaklara bir gözlemcinin, usta bir yazarın anlattıkları (Doğan Kitap)... “Ebubekir Hazım Tepeyran. ‘Belgelerle Kurtuluş Savaşı’ ve Bir İdam Olayının Öyküsü”. Benim dedem olan Hazım Bey’in idam hücresinde yazdıkları! Şimdiki Ergenekon mahkemesine pek benzeyen Nemrut Mustafa Harp Divanı’nda çektikleri; sonra valilik, nazırlık, milletvekilliği anıları... Hepsi canlı, ibret verici, ders gibi uyarılarla dolu gerçek anılar (Gürer Yayınları). Vural Savaş’ın ‘Hâşa Huzurdan Demokrasi Geldi’. Önceki kitapları gibi son yıllarımızın gerçek aynasından gösterilen acıklı mı, gülünç mü görüntüler! Nerden nereye geldiğimizi daha da nerelere gideceğimizi... Demokrasi dedikleri bir saptırmanın içyüzünü görmekten kaçmazsanız, Savaş’ın belge değerindeki kitaplarını okumalısınız (Bilgi Yayınları). Sevgili dostum Orhan Karaveli’nin yeni çalışması: “Ali Kemal. Belki de Bir Günah Keçisi”... Üzerinde uzunca durmak istediğim bir kitap... Ali Kemal Mütareke’nin birkaç ‘hain’inden biri, en başlıcası!.. Ama şimdilerde onu çok geride bırakanlar öyle çoğaldı ki!.. Bu konuda daha ayrıntılı düşünmeli, yazmalı (Doğan Kitap). Mehmet Başaran da “Yuh Olsun Topunuza” demiş... Kafka’nın deyimiyle “Kafanıza bir yumruk gibi inen, bizi saran, uyandıran kitaplar”dan... Başaran şiirleriyle, yaşantısıyla, savaşımlarıyla hem edebiyat hem de toplum yaşantımızda ağırlığını duyurmuş bir sanat adamı. O da bir ayna tutmuş hepimizin yüzüne, daha da çok politikacı denilenlere (Cumhuriyet Yayınları). Cazim Gürbüz’ün “Atatürk Ekonomisi” de bugünlerde gerici çevrelerde sürdürülen Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığına karşı gerçekleri sağlam kanıtlarla yansıtan bir çalışma. Atatürk’ün “Biz Türkler yüz sene evveline kadar her şeyimizi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde vücuda getirir, kendi çarşımızda, kendi elimizle satardık: İşte bunun için büyük millettik” sözünü rehber alan Cazim Gürbüz, en doğru yolu Atatürk’ün bize gösterdiğini söylüyor... Hürriyet Yaşar’ın “Önce Ben Onu Öldürdüm”, İdris Yiğit’in “Hep Yaşarmış Çocuklar”, Muharrem Bayraktar’ın “Batı’nın Maskesi Düşüyor (Attilâ İlhan’la Sohbet)”i, Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun “Sur ve Gölge”si. Her biri kısaca geçilemeyecek yapıtlar... Eleştiri alanımız niye bu denli cılız? Niye öykü, şiir dallarında yeni çalışmalar gereğince değerlendirilemiyor? Ben Saçlıoğlu, Hürriyet Yaşar gibi usta öykücülerin edebiyatımıza kazandırdıkları yapıtları derinliğiyle okura tanıtmak, sevdirmek isterdim. Ama niye yalnız ben? Nerde genç eleştiriciler, nerde yeni Fethi Naci’ler Rauf Mutluay’lar, Asım Bezirci’ler, Tahir Alangu’lar, nerde yeni Nurullah Ataç’lar? Evet kitaplar eleştirmenini bekliyor! EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Eleştirmenini Arayan Kitaplar! S iyasal iktidarõn “Kürt açılımı” projesi kap- samõnda yerel yöne- timlerin özerkleştiril- mesi tartõşõlõrken çok yakõn tarihte yaşananlarõ anõm- samakta yarar bulunmaktadõr. Bu anõmsamada, siyasal ikti- darõn yerel yönetimlere özerklik verme amacõnõn yeni olmadõğõ görülecektir. Sovyetler Birliği’nin dağõl- masõ ve Soğuk Savaş döneminin bitmesinin ardõndan, emperyalist güçler yeni bir dünya düzeninin kurulmasõ ve bu düzende tek egemen olmak için projeler ge- liştirmişlerdir. “Büyük Orta- doğu Projesi (BOP)”, küresel- leşme ana projesinin, Ortadoğu ülkelerinin egemenlik altõna alõ- nabilmesi için geliştirilen alt projesidir. Bu alt projenin “eş- başkanlığı” Türkiye’ye verilerek ülkemiz bir yandan bu projenin ortağõ yapõlmõş, öte yandan da Müslüman ülkelerin liderliğine soyundurulmuştur. Projenin ama- cõ, önce siyasal rejimimizi “ılım- lı İslam” yapõsõna dönüştürmek, sonra da “yönetişim” ve “ye- relleşme” formülleriyle Türki- ye’yi yeni egemene bağõmlõ du- ruma getirmektir. Yerelleşme, yerel yönetimlere özerklik ve- rilmesinin önünü açma, yöneti- şim ise katõlõmcõlõk perdesi al- tõnda sivil toplum örgütlerini karar düzeneklerinin içine soka- rak dolaylõ yoldan cemaat ve ta- rikatlarõn özellikle yerel yöne- timlerde egemen olmasõnõ sağ- lama politikasõdõr. Bu politikalar ülkelere, “demokratikleştirme” kõlõfõ altõnda sunulmaktadõr. Kõ- saca, yerelleşme dayatmasõnõn, ülke ve ulus bütünlüğünün bo- zulmasõnõ, cemaat ve tarikatlarõn yönetimde söz sahibi olmasõ sağlanarak siyasal yapõnõn İsla- mi niteliğe dönüşmesini sağla- mak için öngörüldüğü anlaşõl- maktadõr. Oynanan oyun Bu amacõn Türkiye’de nasõl gerçekleştirilmeye çalõşõldõğõnõ anõmsamak oynanan oyunun al- gõlanmasõna yardõmcõ olacaktõr. Birleşmiş Milletler’in 1992 Rio toplantõsõnda yerel yönetimle- rin güçlendirilmesi kararõ alõn- mõş; bu bağlamda Türk hükü- metleri ile BM Kalkõnma Prog- ramõ (UNDP) arasõnda, 1999 yõ- lõnda “Türkiye’de Yerel Gün- dem 21’lerin Uygulanması” ve 2003’te de “Türkiye’de Ye- rel Demokratik Yönetişimi Teşvik Amacıyla Sürdürüle- bilir İlişkiler Ağı Kurulması” projeleri imzalanmõştõr. Bu pro- jelerin amacõ da yerel yönetim- lerin güçlendirilmesi ve sivil toplum örgütlerinin karar alma sürecine katõlabilmeleri için ka- pasitelerinin arttõrõlmasõ olarak açõklanmõştõr. Yine bu bağlam- da, kuruluş aşamasõnda, 2001 yõ- lõnda AKP yetkililerine, ABD Dõş İlişkiler Konseyi (CFR) ta- rafõndan, içeriğinde “Ankara, yerel yönetimlere otonomi ver- mek ve ulusal hükümetin yerel düzeydeki işlevlerini merkezi olmaktan çıkarmak zorunda- dır” denilen bir yazõlõ metin ile- tilmiş ve bu konu AKP progra- mõna da girmiştir. (Kaan Tur- han, Aydõnlõk, 25.10.2009) An- laşõlacağõ gibi, merkezi yetkile- rin yerel yönetimlere devredil- mesi ve böylece üniter yapõdan vazgeçilmesi önerilmiş ve bu öneri kabul görmüştür. Aynõ zaman dilimi içinde, uy- gulamayõ yapacak bürokrasinin tepesine, “Türkiye Cumhuri- yeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, Cumhuriyet ve milliyetçilik gibi temel ilke- lerin yerini daha katılımcı, da- ha ademi merkezi, daha Müs- lüman bir yapıya devretmesi- nin zamanı gelmiştir” diyen bir akademisyen atanmõştõr. Bu konuşmadaki “katılımcı”, “ade- mi merkezi/yerelleşme” ve “Müslüman yapı” kavramlarõ, ABD’nin yukarõya alõnan öneri- leri ve “ılımlı İslam” projesiy- le örtüşmesi yönünden dikkat çe- kicidir. Katõlõmcõlõk ve yerel- leşme, siyasal sistemi İslami kimliğe dönüştürmenin yoludur ve bu nedenle kolayca kabul görmüştür. Üstelik, “cemaatle- ri demokrasinin gereği” kabul edenler yönünden, bu kabul çok da anlamlõdõr. Siyasal iktidar bu kabul ve yapõlanma içinde hõzla yasalaş- ma çalõşmalarõnõ tamamlamõş, 2004 yõlõnda yaklaşõk bir aylõk zaman dilimi içinde, “İl Özel İdaresi Kanunu”, “Belediye Kanunu” ve “Kamu Yöneti- minin Temel İlkeleri ve Yeni- den Yapılandırılması Hakkın- da Kanun”u kabul etmiştir. Anayasanõn başlangõcõ ile 2, 3, Açõlõm ve ‘Yerelleşme’ Çabalarõ Bülent SERİM Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Yerel yönetimlere özerklik verilmesi çalõşmalarõ yeni değildir. Bu çalõşmalarõn, önce “ulusal bilincin” yok edilmesine, sonra da “ulus devlete” ve “üniter yapõya” zarar verici niteliğiyle üzerinde çok düşünülmesi gerekmektedir. 5, 123, 126 ve 127. mad- deleri birlikte incelendi- ğinde, anayasada üniter ulus devlet modelinin ka- bul edildiği görülmekte- dir. Üniter devlet, siyasal ve yönetsel yönden mer- kezi yapõyõ gerektirmekte, ancak merkezi yönetimin gözetim ve denetiminde yerel yönetimlerin yetki- lendirilmesine izin ver- mektedir. Başka bir anla- tõmla, üniter devlette mer- kezi yönetim “genel”, ye- rel yönetimler “özel” yet- kili organlardõr. Oysa, siyasal iktidarõn kabul ettiği yukarõda ad- larõ yazõlõ yasalarla - Üniter yapõnõn gerek- tirdiği “merkez” ağõrlõk- lõ devletten “yerel” ağõr- lõklõ devlet modeline ge- çişe olanak sağlanmakta, bunun için merkezi yöne- tim, görev ve yetkileri sõ- nõrlandõrõlarak örgütsel ve işlevsel yönden zayõflatõ- larak “özel görevli” du- ruma düşürülürken yerel yönetimler “genel gö- revli” kõlõnmakta; - Güçlü merkezi yöne- tim yerine, güçlü yerel yönetim yapõlanmasõnõn önü açõlmakta; - Kamu hizmetlerinin hemen tümünün yerelleş- tirilmesi ve özelleştiril- mesine olanak yaratõl- maktadõr. Böylece bu yasalar, anayasada öngörülmeyen bir yapõlanmaya geçilme- sine olanak sağlayõcõ dü- zenlemeler içermektedir. Her üç yasa da, dönemin Cumhurbaşkanõ Ahmet Necdet Sezer tarafõndan, anayasaya aykõrõlõk ge- rekçesiyle TBMM’ye ge- ri gönderilmiş; ilk ikisinin yeniden ve aynen kabulü nedeniyle yürürlüğe ko- nulmuş, ancak bunlar hak- kõnda da Anayasa Mah- kemesi’ne iptal davasõ açõlmõştõr. Görüldüğü gibi, yerel yönetimlere özerklik ve- rilmesi çalõşmalarõ yeni değildir. Bu çalõşmalarõn, önce “ulusal bilincin” yok edilmesine, sonra da “ulus devlete” ve “üniter yapıya” zarar verici nite- liğiyle üzerinde çok dü- şünülmesi gerekmektedir. Ülke ve ulus bütünlüğüne aykõrõ bu girişimin, bu kez anayasal düzlemde ele alõnmasõndan korkul- maktadõr. Neyse ki, ana- yasanõn 3. maddesinde yer alan “ulus ve ülke bü- tünlüğü” ilkesi, değişti- rilemez niteliktedir. PENCERE Babamın Kuran-ı Kerim’i!.. Ne zamandı?.. Unuttum.. Daha önce bu köşede bir kez daha yazmıştım, bugün yineliyorum... Kitaplığımın bir köşesinde Kuran-ı Kerim’ler durur. İçlerinde biri var ki ne zaman elime alsam yüreğimi garip duygular sarar, nefti renkte bez ciltli Kuran’ın iç kapağına babam eski yazıyla not düşmüş... Aktarıyorum: ‘’Birinci ‘Cihan Harbi’nde Cebelilübnan ve havalisi 43’üncü Fırka Erkânıharbiye Reisi Kıdemli Erkânıharp Yüzbaşısı olup 1333 (1917) senesi Arabistan ricatında Baalbek şimalinde (kuzeyinde) bir gece yürüyüşü (çekilişi) sırasında, benimle helalleştikten ve öpüştükten sonra şakağına dayadığı tabancasıyla kamyon içinde intihar eden merhum Bahaeddin Bey’e ait olup tarafımdan muhafaza edilmiştir. İmza: Kasım Selçuk.’’ Yaşanan olaya ilişkin ek bilgim yok, babam bu konularda çocuklarıyla pek konuşmazdı. Doğrusunu isterseniz ben de bu köşede eski defterleri ancak gerektiği zaman karıştırırım; bugün nedense içimden geldi, babamın öyküsünü de anlatayım... Birinci Dünya Harbi patladığı zaman babam Harbiye’de öğrenci... Sınıf arkadaşlarıyla birlikte zabit vekili olarak Şark cephesine gönderiliyor... Sonuç?.. Bozgun!.. Sonra 43’üncü Fırka’ya, Cebelilübnan’a yollanıyor... Sonuç?.. Ricat!.. Sonra Milas’ta Kuvayı Milliye’ye katılıyor; daha sonra Uşak’ta cepheye gönderiliyor... Sonuç?.. Zafer!.. Cumhuriyet’in ilanından sonra bakıyorlar ki Ordu’da Harbiye’den mezun olmamış bir sürü subay var. Hepsini jandarmaya atıyorlar, emir yukardan geliyor: - Haydi eşkıya takibine!.. Bu da yetmiyor, ülkede güvenlik sağlanınca bir emir daha: - Siz Harbiye’yi bitirmeden subay olmuşsunuz!.. Eksik kalan öğreniminizi tamamlayacaksınız!.. 1936-1937 yıllarında babam ve arkadaşları Harbiye’de özel bir tabur oluşturmuşlardı. Yüzbaşı rütbesindeki öğrenciler omuzlarında mavzer, sırtlarında çanta Şişli tramvay caddesinde rap rap yürüyerek Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nin ötelerinde tatbikata çıkarlardı; ardından Maltepe Atış Okulu’nu da bitirdiler... Yazıya Erkânıharp (Kurmay) Yüzbaşı Bahaeddin Bey’in Kuran-ı Kerim’inden başlayışım boşuna değil!.. Türkiye’nin askeri ne dinsizdir ne de dincidir; bugün AKP iktidarının hedef tahtasına dönüştürülmesi neden?.. Çünkü bugün takıyyeciler kutsal Müslümanlığı kullanarak ele geçirdikleri iktidarlarında ülkeyi soyuyorlar ve sömürüyorlar; yolsuzluk ve rüşvet ‘arş-ı âlâ’ ya çıktı!.. Yakında bu yoldaki gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya dökülecek... AKP bu süreçte İslamcı devlet modeli peşinde... Askerin laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında, kurumlaşmasında ve savunulmasında özel bir yeri var... Türkiye’nin en büyük güvencesi halk ile askerin birliğidir; takıyyecilerin bu birliği baltalamasına elbirliğiyle karşı çıkalım... (24 Mart 2006 tarihli yazısı)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear