28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU CHP, Demokratikleşme ve Kürt Sorunu (2) CHP’nin Demokratikleşme Raporu’ndan geniş bir alıntı yapalım: “Devletin ırkı olmaz. Devlet tüm alt kimliklere, farklı etnik kesimlere eşit mesafede durmalıdır. Ülkemizde farklı etnik yapıların, farklı alt kültür ve kimliklerinin var olması, bunların varlıklarını sürdürmesi ulusal zenginliğimizdir; iç barışımızın bugüne değin gereğince değerlendirilmemiş örtülü kaynağıdır. Bu zenginliğin ortaya koyduğu etnik duyarlılıklara ve taleplere, ulusal bütünlük ve çoğulcu demokrasi kuralları içinde çözüm sağlanmalıdır. Programında yer alan Etnik Duyarlılıklara Demokratik Çözüm ilkesi ile CHP, ‘kültürel çoğulculuğu’ temel politikalarının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Etnik Duyarlılıklara Demokratik Çözüm ilkesi, tüm yurttaşları alt kimlikleri ile kucaklayan, onları Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı üst kimliğinde buluşturan çoğulcu demokrasi anlayışımızın politikasıdır.” (CHP Demokratikleşme Raporu, 2001, Madde: 6.2.) “Bu yaklaşımda ırk temelinde çözüm anlayışı yoktur. Kürt sorunu da ancak bu anlayışla, ülkemizin bir iç sorunu olarak çözüme taşınabilir. Anadil(ler), kültür alanının olgusudur. Resmi dil ise kamu alanının ve siyasal birliğin aracıdır. Anadil ile resmi dilin aynı olması (tarihsel nedenlerle) her zaman mümkün değildir. Bunun örneklerine birçok Batılı demokrasilerde rastlamaktayız. Türkiye’nin resmi dili, anayasal dili, ortak dilimiz Türkçedir. Ancak, ülkemizde anadili Türkçeden farklı olan milyonlarca yurttaşımız da bulunmaktadır. Demokrasilerde ne devletin kültürel kimlikleri yok saymak hakkı vardır; ne de, herhangi bir kültür kümesinin siyasal kimlik arama hakkı vardır. Her ulus, bir siyasal bütünlüğün ürünüdür. Bu niteliği ile bir resmi kimliğe sahiptir. Bu kimlik, etnik ve kültürel farklılıklardan arındırılmış (onları aşan) bir tarafsızlığı (nötrlüğü) ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti, bir ırk ve kan bağı cumhuriyeti, etnik köken cumhuriyeti olarak kurulmadı. Kürt kökenli yurttaşlarımız, tüm diğer farklı kökenli yurttaşlarımız gibi, ülke mozaiğimizin, bizi ulus yapan değerlerimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Ulusal birliğin temeli kültürel alan veya kan bağı değil, yurttaşlık bilinci ve siyasal alan olmalıdır. Türkiye gibi çok kültürlü ve soy kümeli bir toplumda milliyetçiliği etnik temele dayamak bütünleştirici değil, bölücü sonuçlar yaratır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının taşımaları gereken tek ortak kimlik, resmi/siyasal kimlikleridir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarıdır. Kürtlük ya da başka kültürel kimlikler, bu üst-kimlikle çatışmamalıdır. Bu anlayışla; Kürt kökenli yurttaşlarımız da dahil, her etnik kökenden, her alt kimlik ve kültürlerden yurttaşımıza, isterlerse; - Ortak ‘resmi Cumhuriyet dilimiz’ olan Türkçenin ekinde, kendi ana dil, kültür ve folklorlarını daha iyi öğrenme, koruma ve geliştirme olanakları, - Kendi alt kimlik, kültür, dil ve folklorlarını koruma, geliştirebilme ve açıklayabilmede özgür olmaları, - İsteyenlerin, kendi ana dillerinde, Devletin denetimi ve Milli Eğitim Bakanlığı kuralları içinde, devlet okulları sistemi dışında kendilerinin oluşturacakları eğitim kurumlarında, özel eğitim görebilmeleri, - Üniversitelerde ilgili araştırma enstitüleri kurulabilmesi, - Her türlü özel iletişim, yazılı basın, yayın ve medyadan bu amaçla ve bu çerçevede yararlanabilmeleri, olanakları sağlanmalı; bu konulardaki tüm yasak ve fiili engeller kaldırılmalıdır.” (CHP Demokratikleşme Raporu, 2001, Madde: B 6.3) Görüldüğü gibi “Kürt sorunu”, “alt kimlik-üst kimlik”, “çok etnisitelilik”, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”, “anadil eğitimi” kavramları CHP’nin “resmi” terminolojisidir. Konuyu yarın noktalayacağız. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com 6-8 Kasõm’daki “Dünya Şe- hircilik Günü Kolokyumu” Şehir Plancõlarõ Odasõ’nca (ŞPO) Antalya’da yapõldõ; ana başlõğõ ise “Kentleri Savunmak / Ko- rumak”tõ. Ülkemiz için “ya- şamsal”lõk kazanan başlõğõn ge- rekçesi özetle şöyleydi; “Kentlerimizin karşı karşı- ya kaldığı olumsuzluklar ön- ceki dönemlerle karşılaştırı- lamayacak boyutlardadır. ‘Kent’i rant ekonomisinin kay- nağı gören talan rejimi, tüm birikimleri özel kişilerde top- larken, güçsüz kesimlerin ya- şam mekânları ellerinden alı- nıp, ayrıcalıklı kesimlerin hiz- metine sunmaktadır...” Bu vurgulamalarla başlayan oturumlardaki tartõşma konula- rõ ise “Yaşanabilir Kenti Sa- vunmak”; “Güçsüz Kesimlerin Mekânlarõnõ Savunmak”; “Kent Merkezlerini Savunmak”; “Kõ- yõlarõ ve Orman Alanlarõnõ Ko- rumak/Savunmak”; “Kamusal Alanlarõ Korumak”; “Üretim Mekânlarõnõ Sa- v u n m a k ” ; “Planlama Ala- nõnõ Savun- mak”tõ... Yani, “doruğa çıkan” talan ve pazarla- ma politikalarõ karşõsõnda, sade- ce şehircilere de- ğil, herkese dü- şen “toplumsal sorumluluk”lar... Ne var ki aylardõr manşetler- den inmeyen “demokratik açı- lım” gündeminde, kent ve çev- re yağmasõ hemen hiç önem- senmediğinden, ŞPO’nun “ta- rihsel uyarı”larõ kõsa haber sü- tunlarõna bile yansõmadõ. İster “yandaş”, ister “muhalif”; hat- ta “gücünü özgürlüğünden al- sın”; medyamõz “gerçekleri perdeleyen” düzmece siyasal gündemlerin tutsağõ haline gel- miş… yazõk o “demokrasi mi- litanı” genel yayõn yönetmen- lerine; yazõk o pek “yiğit” ve hatta “sansürsüz” gazetecileri- mize.. Peki, neden böyle? Çubuk’un serzenişi Önce şehirciliğimizin emek- tarlarõndan Prof. Dr. Mehmet Çubuk’un kolokyumla ilgili bir serzenişine değinmek isti- yorum; 1976’da Güzel Sanat- lar Akademisi’nde kurulan “Dünya Şehircilik Günü Türkiye Daimi Komitesi”nin başkanõ ve yaşayan tek üyesi olan Çubuk, tam “20 yıl” ön- derlik ettiği “gün”ün tarihçe- sini bir “açık mektup”la anõm- satmõş. Dünyadaki ilk şehircilik gü- nü kutlamasõnõn 60. yõlõnda olduğumuzu; kutlamalarõ Tür- kiye’ye kazandõrmamõzõn ise 33. yõlõna ulaştõğõmõzõ anõm- satan Çubuk özetle diyor ki; “Etkinliklerin düzenlenme- sini 96’dan itibaren devret- tiğimiz ŞPO’nun da aynı geç- mişi kolokyumların adında vurgulaması; yılların emeği- ne ve birikimlere saygının ge- reğidir”… Umarõm ŞPO, Antalya’daki buluşmayõ bir “e-duyuru”dan öğrenebildiğini kibarca anõm- satan “hocaların hocası” dua- yenimizin gönlünü alõr ve önü- müzdeki yõllarõn kolokyumla- rõnda “bu” günün gurur veri- ci “ulusal tarih”ine de sahip çõkar... Ellerini ovuşturanlar Gelelim medyamõzõn şehir- cilik kolokyumundaki uyarõlar karşõsõnda neden körleri ve sa- ğõrlarõ oynadõğõna... Yukarõda sõraladõğõm, kentleri ve çevre- yi “koruma” ve “savunma” konularõna baktõğõmõzda, “sal- dırı” odaklarõ ile “tahribat”õn nedenleri ve so- rumlularõ hep aynõ kesimler... Kentleri “yaşa- nıl(a)maz” kõ- lan aşõrõ yapõ yo- ğunlaşmasõnõn ve otomobile bağõmlõ ulaşõm projelerinin ar- kasõnda, “imar, inşaat ve oto- motiv rantı”nõ gözeten politi- kalar var; dolu dizgin devam ediyor... “Güçsüz kesimler”in me- kânlarõnõ ellerinden alarak zen- ginlere pazarlayan rant proje- lerine arsa yaratmak da aynõ po- litikanõn ürünü.. dur, durak bil- miyor... Kent merkezlerini kül- tür ve sanatla yaşatmak yerine alõşveriş ve tüketim hangarla- rõyla abanmak ise rantçõlõğõn gö- zü kara örneği değil mi? Kõyõlarõ ve ormanlarõ talan edenlerle; diğer tüm kamusal alanlarõ işgal edenler ve pa- zarlayanlar da eminim ki şu de- mokratik açõlõmla eşzamanlõ yürütülen “ıslak imza”, “meç- hul ihbarcı” vb gündemleri “ellerini ovuşturarak” izli- yorlardõr... Dünyanõn hangi demokrasi- sinde, bir yandan “ortak akıl” peşinde koşulurken, öte yandan “akılsız” projeleri eleştiren mi- marlara, mühendislere ve şe- hircilere “susun” denen “dev- let raporu” hazõrlanabilir? ŞPO’ya “kentlerimizi sa- vunma” görevinde başarõlar diliyor, destek vermeyen şu pek akõllõ medyamõza ne diye- ceğimi bilemiyorum... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kentleri Savunmak SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2009 PAZAR 18 Recep niye domuz gribi aşısı olmuyor? Çünkü dokunulmazlığı var! Menemen Zehra Top: “Dersim’i halletsinler sıra Menemen’e gelecektir!” Civan Sadi Yak: “Civanım Recep’in gözlerinin altı morlaşmış. Milletin ise ruhu karardı!” Pişmaniye Işık İşgüden: “Bir zamanlar ‘Çankaya’nın şişmanı’ vardı. Şimdi ‘Çankaya’nın açılım pişmanı’ var!” Yatı Ahmet Önen: “Ne doğuya gidiyoruz, ne de batıya; gericiliğe yatıya gidiyoruz, yatıya!” YağmurDeniz Telekulak rezaletinin çözümü CİVAN padişahı Fatih Sultan Recep’in Adalet Veziri Ali Dibo pardon Sadullah Ergin şu sıralar televizyonları dolaşıp hükümeti telekulak rezaletinden aklamaya çalışıyor. Vezir hazretleri kendisine yöneltilen çanak sorulara, aldığı “lojistik destek”le başarıyla yanıt veriyor. Lojistik desteğe örnek vermek gerekirse: sultan hazretlerinin Telekulak İletişim Başkanlığı’nın açıkladığına göre son üç yılda hâkim ve savcılar dahil 113 bin 270 kişi dinlenmiş, 12 bin 988 kişin hakkında bir suç unsuru bulunmamış. Zurnanın zırt dediği yerde civan sultanının adalet vezirine sormalı: Suç unsuru bulunan dinlemeler sonunda açılan 100 bin 282 dava nerede? Telekulak rezaleti, Sadullah Ergin’in tek başına temizleyebileceği bir rezalet değil; çünkü o daha dünkü Adalet Bakanı! Bu rezalet ancak üç AKP hükümetinin başbakanları Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanları Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin, Sadullah Ergin, Adalet Bakanlığı Müsteşarları Fahri Kasırga, Ahmet Kahraman ile Telekulak İletişim Başkanı Fethi Şimşek’in bağımsız bir ‘kanal”da ve bağımsız uzman “kişiler”in karşısına otur(tul)masıyla çözülebilir! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ERGENEKON dalgasından tutuklanan sevgili arkadaşımız Mustafa Balbay’a Silivri toplama kampındaki 259. gününde yani geçen perşembe ancak sıra geldi ve savunmasını yapmaya başladı. Ne yazık ki duruşmayı izlemeye gidemedim. Çünkü kansere karşı ilk raundu kazanıp “domuz gibiyim” diye böbürlenince domuz gribinden yatağa düşmüştüm. Neyse domuz gribini de hallettim sayılır. Balbay da savunmasında hakkındaki iddiaları sırayla halletmekle kalmadı yine sözcüklere dans ettirdi ve iddianameyi “idamname”ye benzetti. Ertesi gün Balbay’ın savcılık ifadeleri okunuyordu ki mahkeme salonunun tavanı, mahkeme heyetinin başına çöktü! Tam Balbay’lık durum! Özgürlüğüne kavuşunca “çökmece” için kim bilir neler yazacak neler söyleyecek! Balbay’ın izniyle ilk değerlendirme bendenizden: Hukuki yönden: Dava zaten başlarken çökmüştü; mahkeme heyetinin üzerine de tavan çöktü. Manevi yönden: Atalarımız boşuna ‘Allah’ın sopası yoktur’ dememişler. Gerçekçi yönden: Ergenekon dalgası için kurulan Silivri toplama kampının ihalesi dava konusu olmalı. Ticari yönden: Merak edilecek bir durum yok; davanın ucu açık olduğu için ihalede mahkeme salonunun tadilat ve tamirat işlerinin de ucu açık bırakıldı. Taraf’tar yönünden: Elimizde ıslak belgeler var; tavanın çökmesi, Ergenekon terör örgütünün mahkeme başkanına yönelik bir suikast girişimidir. Piyasa yönünden: Bu tavan tüm ekonomik krizlere iyi gelir. Birisi bir tavan alır; kartonpiyerci kazanır, kalıpçı kazanır, alçı imalatçısı kazanır, memleket kazanır. Durmayın siz de tavan alın, ekonomiye can katın. İktidar yönünden: Bizim için önemli olan tavan değil tabandır: biz gücümüzü tabandan alıyoruz. İktidar yalakaları yönünden: Tavanın çökmesi ters tepki. Çöküşten sonra yapılan ankette, tabanın iktidara olan desteği yüzde 51’e yükseldi. Telekulak Başkanlığı yönünden: Mahkeme heyetinin üstüne tavandan düşen parça ile tavana yerleştirilen böcekler arasında bağlantı kurulmasına tevessül edilmesi dahi son derece yanlıştır. Adalet Bakanlığı yönünden: Böcekler mahkeme kararıyla yerleştirilmiştir; tavanın çökmesinde hukuk dışı bir durum söz konusu değildir. Çökmece SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Güney Avru- pa’da yaşayan, ze- hirli bir örümcek. 2/ Donuk renkli oto- mobil boyalarõ için kullanõlan sözcük... Buyruk. 3/ Bir tür kek... Akdeniz Böl- gesi’nde bir akar- su. 4/ Köpek... Mi- nare, kubbe, sancak direği gibi yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapõl- mõş ay yõldõz ya da lale bi- çiminde süs. 5/ Ukray- na’nõn başkenti... Necati Cumalı’nõn, filme de ak- tarõlmõş bir oyunu. 6/ Bir işin yapõlmasõ ya da bir borcun ödenmesi için gös- terilen süre... Yabancõ. 7/ Nişasta, şeker ve suyla yapõlan bir tür tatlõ... Es- krimde kullanõlan üç si- lahtan biri. 8/ Felsefede, bilgi ile varlõk arasõnda ilişki kur- duğu düşünülen kavram... İyi yetişmiş, değerli kimse. 9/ Ölmüş kimselerle cinsel ilişkide bulunma şeklinde kendini gösteren sapõklõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nohut, tahin, patates ve soğanla yapõlan bir tür meze... Kümes. 2/ İradesizlikten ileri gelen sürekli cansõzlõk... Bü- yük erkek kardeş. 3/ Demiryolu... Dönümün dörtte biri ka- dar olan alan ölçüsü. 4/ Bir renk... İnternette, bir kullanõ- cõ adõnõn altõnda yer alan grafik ya da resim. 5/ Aldatma işi, hile... Adõn durum eklerinden biri. 6/ Bir tür tuzsuz ve yumuşak peynir... Bağõşlama. 7/ Tatlõ, tuzlu, ekşi ve acõ tatlar dõşõnda kalan beşinci tat... Yapõlan iş; icraat. 8/ Kay- nağõ antik çağlara dayanan kirişli bir çalgõ... Asya’da bir ülke. 9/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Çeşitli bitkilerden elde edilen yumuşak bir reçine. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M Ü H L İ Y E E Ü R E M U S O N R E Y H A N L İ V B A L A M U R E B E R K A Ş R A A S R U M R A B M A M A M E T A T E Z N E T T A T A M İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear