24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS 2007 PERŞEMBE 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN AKP lideri Erdoğan: Din eksenli bir parti değiliz. Tüm sistemler, dinler araçtır Krizi Çözmek, Koyultmak veya Ertelemek İçinde bulunduğumuz kriz ortamı o denli hızlı gelişiyor ki, gündemin birinci maddesinde olan bir olay, birkaç saat içinde ikinci plana düşebiliyor, Anayasa Mahkemesi’nin anayasanın 102 maddesiyle ilgili CHP başvurusu doğrultusunda, TBMM’de yapılan ilk tur oylamada nisabın bulunmadığı yönünde karar vermesi haberi, akşamüstü gündemin baş sırasına oturdu. Hemen birkaç saat sonra AKP MYK’sinin toplantısı sonrasında, Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklama, pazar günü yenilenecek olan 1. tur seçimini ön sıraya geçirdi. Öyle anlaşılıyor ki, AKP ince hesaplarla ANAVATAN’ı da oturuma çekerek toplantı için iki kez üst üste, 367 tutturduktan sonra, üçüncü turda Abdullah Gül’ü seçtirmeye çalışacak. Bu hesabın tutmayacağı, Mumcu’nun açıklamalarını yaptığı çarşamba sabahının ilk saatlerinde belli oldu. Ama daha önceden de denenen yöntemlerle şu ya da şekilde 367’yi bularak, Gül’ü seçtirme yöntemi hâlâ denenebilir. Böyle bir çözümün krizi çözemeyip daha da yoğunlaştıracağı açıktır. Başbakan açıklamasında, aynı zamanda öne alınmış değil, artık açıkça baskın olarak nitelenebilecek bir seçime de karar verdiklerini belirtmiştir. Bu açıklamaya göre AKP, cumhurbaşkanı bu Meclis tarafından seçilsin veya seçilemesin, yine de 24 Haziran ya da 1 Temmuz tarihlerinde seçime gitmek için harekete geçecektir. Bu yöntem ise Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’na göre, Cumhurbaşkanlığı seçimi süresince onunla çelişen bir faaliyette bulunulamayacağı için anayasaya aykırıdır. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı’na bu Meclis tarafından Gül’ün seçilmesi sağlanırsa, Çankaya seçiminde krize yol açan nedenler giderilmiş olmayacaktır. ??? Cumhurbaşkanı’nın bu Meclis tarafından seçilememesi, eskilerin deyişiyle galip bir ihtimaldir. O olasılığa karşı, Tayyip Erdoğan’ın inisiyatif alarak ortaya sürdüğü çözüm ise cumhurbaşkanı seçimini halka bırakmaktır ki, bu da bir anayasa değişikliğini zorunlu kılmaktadır. AKP’nin sandalye sayısı, referandum yoluyla bunu tek başına sağlayacak düzeyde. Ancak, buna da gerek kalmayacağı ve ANAVATAN’ın desteğiyle referanduma gerek kalmadan bu sonucun sağlanacağını Erkan Mumcu açıklamıştır. Böylelikle, hem genel seçimleri yenilemek hem de cumhurbaşkanını halka seçtirmek yoluyla kriz aşılmış olacak mıdır? Öncelikle belirtilmesi gereken husus, böyle bir çözümün, rejimin niteliğini değiştireceği ve parlamanter rejimden, yarı başkanlık sistemine doğru bir kayışı doğuracağıdır. Gerçekten de, hele hele milletvekili adaylarının parti üyelerinin seçmediği, vekillerin parti liderleri ve çevresindeki dar kadro tarafından atandığı sistemde, Meclis halkın oyundan gelen cumhurbaşkanı karşısında ister istemez ikincil bir konuma, yasal olarak olmasa bile fiilen düşecektir. Şimdi denebilir ki, “Hoş o da aynı yöntemle aday gösterilecek.” Burada gerçek payı hiç yok değil. Ama, yine de çıkarılacak adayın popülaritesi böyle bir durumun doğmasına yol açabilecektir. ??? Demek ki, Türkiye’de klasik parlamenter sistemi tartışmadan değiştirmek, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi bir bütün halinde kapsayan yepyeni bir anlayışla kaleme alınmış bir anayasa hazırlamadan fiilen yürürlüğe koymaya kalkmak, krizi birkaç ay için ertelerken gelecekte çok daha yoğunlaştırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Kısacası, kısa dönemde krizi atlatıyoruz derken ilk duyuşta kulağa hoş gelen popülist öneriler krizi çözmek sonucunu doğurmayacaktır. Türkiye’de, bir demokrasi krizi olduğu gerçektir. Bunların bir kısmı siyasilerin bir bölümünün, başta laiklik olmak üzere, Cumhuriyetin kurum ve kazanımlarını içlerine sindirememelerinden, toplumda uzlaşma kültürünün oluşamamasından, bir kısmı da anayasal sistemin eksiklerinden ve de özellikle Siyasi Partiler Kanunu ile baraj sistemiyle, parlamentoda temsil kabiliyeti ile oransız güçler doğurmasından kaynaklanmaktadır. Bu sakıncalar giderilmeden kriz çözülmeyecektir. Ne yazık ki, krizi çözmek durumunda bulunan ve buna talip olanların, bu gerçekleri görmeye hiç mi hiç niyetleri yoktur. Konuyu irdelemeyi sürdüreceğim. Çağlayan ezberini bozdu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak CHP ve Anayasa Mahkemesi’ne sert eleştiriler yöneltti. Din eksenli bir parti olmadıklarını ileri süren Erdoğan, “Tüm sistemler ve din araçtır, amaç insanların mutluluğudur” dedi. Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gelişmeleri değerlendirdi. Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından seçimlerin öne alınmasına karar verdiklerini kaydeden Erdoğan, “Milletimiz olup bitenleri değerlendirecek, kararını ona göre göre verecektir” dedi. CHP’nin, adalet terazisine bir kez daha taş koyduğunu, başka türlü varlık bulamadığı için Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yola başvurduğunu savunan Erdoğan, Baykal’ın Anayasa Mahkemesi’nin yönelik sözlerinin siyaset tarihine sorumsuzluk örneği olarak geçeceğini, hukukun üstünlüğü adına büyük bir talihsizlik olduğunu vurguladı. “Nerede kaldı yargı bağımsızlığı, nerede kaldı hukuka saygı” diyen Erdoğan, Baykal’ın her zamanki gibi “felaket tellallığını” tercih ettiğini, ağır tahrik yolunu seçtiğini söyledi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemini ? Cumhurbaşkanı seçiminde AKP’nin planını bozan CHP ve Anayasa Mahkemesi’ne sert eleştiriler yönelten Erdoğan, Çağlayan mitingindeki laiklik sloganlarını hatırlatarak “Biz de aynı şeyi söylüyoruz” dedi. Seçimin öne alınması kararı aldıklarını belirten Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki icraatlarını çağdaşlık anlayışlarına örnek gösterdi. bu bunu getirir.” Partisinin din eksenli deği, insan eksenli bir parti olduğunu kaydeden Erdoğan, “Çünkü hedef insandır, amaç insanın mutluluğudur. Her şey araçtır, insanın mutluluğu amaçtır. Tüm sistemler, dinler araçtır. Kimse dini ve sistemleri amaç haline getirmesin” diye konuştu. Tandoğan ve Çağlayan mitinglerini değerlendiren Erdoğan, “Görmek isteyenler Samsun’a, Ordu’ya, millet hükümetiyle nasıl bütünleşmiş oraya da bakabilirler” dedi. Mitingde söylenenlerin yeni bir şey olmadığını, “Türkiye laiktir laik kalacak” dendiğini anımsatan Erdoğan, “Biz de aksini söylemiyoruz.” şeklinde konuştu. Açıklama üzerine çark etti DEMİREL: Türkiye demokrasiyi başardı İstanbul Haber Servisi 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye’de her şeyin hukuka, kanunlara uygun cereyan ettiğini belirterek “Türkiye demokrasiyi başardı ve başaracak” dedi. Demirel, “10. Avrasya Ekonomi Zirvesi” sırasında gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken seçim kararına ilişkin sorularını yanıtladı. “Siyaset filozofu olarak siz ne olacağını düşünüyorsunuz” sorusu üzerine Demirel, şu yanıtı verdi: “Her şey iyi olacak. Demokrasi yürüyor. Her şey halkın gözü önünde cereyan ediyor. Her şey hukuka, kanunlara uygun olarak cereyan ediyor. Kimsenin telaş etmesine lüzum yok. Türkiye, demokrasiyi başardı ve başaracak.” anlatan Erdoğan, CHP’nin belediye başkanlığı döneminde kentte çöp dağları ve hava kirliliği olduğunu söyledi. Erdoğan, “Bunların mukayesesini yaptığımız zaman kim çağdaş, kim çağdışı ortaya çıkıyor” dedi. ‘Demokrasiye kurşun’ Anayasa Mahkemesi’nin kararını değerlendiren Erdoğan, kararı saygıyla karşıladıklarını söyledikten sonra eleştirilerini sıraladı. Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi: “Önümüzdeki süreçte hukuki boyutlarıyla çokça tartışılacak bir karardır. Tabii ki, cumhurbaşkanının Meclis’te seçilmesinin önü bloke edilmiştir. Yani bundan sonra gelecek parlamentolarda cumhurbaşkanı seçmek artık adeta imkânsız hale gelmiştir. Aynı zamanda bu nedir, bu demokrasiye sıkılmış bir kurşundur. Ve bu halkın çoğunluğunu temsil ettiği iradeyi azınlığın iradesine mahkum etmektir, Erdoğan daha sonra AKP Genel Merkezi’ne gelişinde gazetecilerin Anayasa Mahkemesi’nin sert açıklamasına ilişkin sorularını yanıtladı. Erdoğan, gazetecilerin, kendisinin “Bu, demokrasiye sıkılmış bir kurşundur” ifadesini anımsatmaları üzerine şöyle dedi: “O ifade tamamıyla Sayın Baykal’ın ifadelerine yönelik benim kullandığım ifadedir. Yoksa Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duyduğum ifadesini başında niye kullanayım?” E RDOĞAN’IN İSTANBUL ÖVÜNMELERİ Yanıtı meydandaki milyonlar vermişti OKTAY EKİNCİ asirmen?cumhuriyet.com.tr Dünkü parti grubu toplantısında bağıra bağıra “İstanbul başarıları”nı anlatan Başbakan Erdoğan’ın, aynı saatlerde Hasköy’de çöken binadan haberi yoktu… Kendi deyimiyle 1994’te “devraldıkları” İstanbul’da artık Bursa’ya bile deniz yoluyla gidilebiliyordu. Partililer de bu “ithal gemi”li çağdaş başarıyı(!) alkışlarken, son zamanlarda ardı ardına çöken apartmanlara yenisinin eklenmesi bile 13 yıllık “muhafazakârdinci” dönemin ne denli çağdaş olduğunu göstermeye yetiyordu. Dikkat ettim, Başbakan’ın “en çok alkışlanan” sözleri ise gerçeklerle “en ilgisiz” polemikleri… Örneğin, “İstanbul’u yeşil ile buluşturan biziz” sözünü çılgınca alkışlayan milletvekilleri; ormanları yok eden yasadışı işgalcilere parayla tapu pazarlanmasını öngören 2B satışları için Sezer’in veto ettiği anayasa değişikliklerine de “blok oy” verenler değil miydi? Su havzası ve ormanlardaki kaçak yerleşmelerden oy toplayarak iktidar olanların, türleri bile İstanbul’a yabancı fidanları refüjlere dikerek “yeşil”ciliklerini ilan etmeleri, AKP grubunda “ayakta” alkışlandı… İşte böylesine “İstanbul aşkı”yla süren konuşmada, Cumhuriyet Mitingleri’ndeki milyonların laiklik haykırışlarına “yeni bir söz değil ki…” denilerek küçümsenmesi ise tek kelimeyle “hazin”di… Oysa özellikle İstanbul’da Çağlayan’a sığmayanlar, hem “merkezi iktidar”a hem de “yerel iktidar”a oy vermemiş büyük çoğunluğun temsilcisiydiler... Dahası, az da olsa aralarında “AKP’yi de deneyelim” diyenlerle birlikte, “mimar” olduğu için Topbaş’ı seçenler de vardı… Tarihe geçecek böylesine büyük ve “bilinçli” bir halk hareketinin, özellikle kaçak yapılaşma semtlerinin gericiliğe ve dinciliğe en fazla oy sağladığı İstanbul’da gerçekleşmesi de bu kenti yöneten “iktidar yanlısı politikalar”dan da toplumun en güçlü “hesap sorması”ydı. Sevda Tepesi hevesi Örneğin, Özal ve Dalan döneminin “muhafazakâr” çağrılarıyla İstanbul’a üşüşen Suudilere Boğaziçi’nde adeta armağan edilen “Sevda Tepesi”ndeki imar yasağı, aynı dönemin takipçisi olduğunu ilan eden R.T. Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde aşılamamıştı. Ne var ki “Başbakan”lığıyla birlikte, Arap Müslümanlığı ile olan “din kardeşliği”nin gerekli girişimleri yeniden başladı. Aynı kardeşliğin yerel iktidarını yöneten Kadir Topbaş da bunu sağlayacak yeni bir Boğaziçi Yasası tasarısının “mimarı” oluverdi. İşte bu sürece Çağlayan’da toplanan milyonların tepkisi ise “Kasımpaşa’nın imamı; kaça sattın vatanı” şeklindeydi... Dubai kuleleri İstanbul’u Suudi sermayesine pazarlayarak “İslam dünyasıyla dayanışması”nı başlatan iktidarın, yine belediye destekli en önemli “ortaklık” projesi ise “Dubai Kuleleri”... Tarihe dünyaca ünlü çarşılarını; her biri eşsiz mimarlık ve kent kültürü anıtı olan kapalı çarşılarını armağan etmiş; toplumsal yaşama da dünya kentlerinde örneği olmayan pazarlarını kazandırmış bir ulusa, sadece 40 yıllık “petrol parası” geçmişleriyle “alışveriş kültürünü öğretme”ye kalkışan Arap tüccarları, şimdi İETT arsasının sahibi... Başbakan’ın çok istediği bu satışların da “siyasal hamisi” olarak Çankaya’ya oturması istenen “Başbakan Yardımcısı”na tarihi Beşiktaş çarşısının İstanbul’la bütünleşmiş esnafından yükselen tepki ise yine Çağlayan’daki afişlerinde aynen şöyleydi: “Çarşı, Gül’e de karşı...” Tarikat marketleri İslamcı iktidarın teşvik ettiği “megamarket”ler de özellikle “kuru gıda toptancılığı”nı yürüten dinci ve tarikatçı egemenliğin elinde... Yıllardır tarihi Rami Kışlası’nı bile depolama ve dağıtım merkezi olarak işgal eden kuru gıdacılar, tek tek bakkallarla uğraşmak yerine, giderek kendi market zincirlerini oluşturdular. AKP iktidarı da bunların kent dışına çıkmalarını öngören “süpermarket yasası”nı sürekli erteleyerek, aynı örgütlenmeye açık destek sağladı. Böylece İstanbul, mahalle aralarında bile “toptan fiyatına perakende marketleri”nin açıldığı; bakkalar bir yana, semt pazarlarının ve geleneksel çarşı merkezlerinin de bu “ayrıcalıklı rakipler”le karşı karşıya bırakıldığı bir metropol oldu. “Dükkân” sayılmadıkları için pazar günleri de açılabilen “tarikat marketleri”, kimliklerindeki farkı göstermek için özellikle “türbanlı” kızları çalıştırıyorlar. Bu sürecin de yine Çağlayan buluşmasındaki en anlamlı eleştirisini, işyerlerinin vitrinlerine astıkları şu yazıyla Kadıköy esnafı yaptı: “Mitinge gittim, geleceğim...” Sözün kısası İstanbul, kendi geleceğini de aydınlatan bir büyük halk hareketine ev sahipliği yaptı... Çağlayan’da cumhuriyet için buluşan milyonlar, sadece merkezi iktidarın değil, “yerel iktidar”ın da İslamcılığına karşı yükselen “ulusal tepki”yi göstermiş oldular... Erdoğan ise işte bunu da görmezden gelirken, TV kanalları da Hasköy’de çöken binayı “son dakika haberi”yle duyurabilmek için konuşmasını bitirmesini beklediler… CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear