28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 MAYIS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Şair, toplumsal değişiklikler gibi uzay keşiflerinin de değer sistemlerini etkileyeceğini belirtiyordu 15 SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Attilâ İlhan ve uzay... yuyamayacağını anlayan Zeynep yataktan kalkar ve pencere kenarına oturarak yıldızları seyre dalar... Nasıl uyusun? Sabah, Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Merih seyahatine katılmak üzere seçilen çocukların adlarını açıklayacaktır. Adaylar arasında Zeynep de vardır. Orhan Yüksel’in 1966 yılında yayımlanan “Merih’e Yolculuk” adlı kitabı Zeynep’in uykusuz gecesiyle başlar. Kitabın kapağında Nevzat Çevik’in imzasını taşıyan, gezegenler arasında yol alan bir uzay aracı resmi görürüz. Ne gariptir ki bu araç, günümüzde astronotları taşıyan uzay mekiğine çok benzemektedir. Çevik’in kitap kapağına çizdiği uzay mekiği ve Concorde karışımı bir uçaktır. Attilâ İlhan’a söz konusu kitabın kapağını görüp görmediğini hep sormak istemişimdir... Ne ilgisi mi var? 1930’lu yıllarda çocukların yolunu gözlediği çizgi romanlardan biri de Flash Gordon’du. Ülkemizde “Baytekin” adıyla yayımlanan çizgi romanın konusu uzayda geçiyordu ve hayat olan bir gezegene giden insanların serüvenleri anlatılıyordu. “Republic Picture” adlı film şirketi Flash Gordon’u sinemaya aktarır. Filmi izleyen çocuklardan biri şöyle anlatır izlenimlerini yıllar sonra: “İzmir’de gördük onu; Karşıyaka’da oynadı. O beni aldı götürdü ki; bugünkü şartlar altında çok ilkel bir diziydi. Düşünüyorum da, yani uzay gemileri falan çok komikti. Şimdi çok daha güzelleri yapılıyor fakat o da beni çok etkilemişti.” Flash Gordon’un önce çizgi romanını okuyan, sonra da filmine hayran kalan çocuk, bir roman yazmaya karar verir. O yıl, boş geçen derslerde hayatının ilk kitabını tamamlar. Türkiye’den insanların uzaya gidişini anlatan bilimkurgu romanın adı da konmuştur: “Merih’e Seyahat”... Kitabın kapağında ‘İKSV Sempozyumu Yaşam Kültürü II’ İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından yaşatılan 35. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali 230 Haziran 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 2 Haziran 2007 Cumartesi akşamı yapılacak açılışta Aya İrini Müzesi’ndeki Ödül Töreni’ni konser ve sonra Arkeoloji Müzesi Bahçesi’nde yapılacak resepsiyon izleyecek. Ayrıca İKSV (İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı) tarafından düzenlenen “İstanbul’da Yaşam Kültürü” sempozyumu 2425 Mayıs 2007 tarihlerinde Nişantaşı Işık Lisesi’nde (Feyziye Mektepleri Vakfı) yapıldı. Bu sempozyumda: İstanbul’da Yerleşim Kültürü, İstanbul’da Toplumsal Yaşam, İnanç Kültürü Etkileşim, İnsan Hakları ve Demokratik Yaşam, Eğitim, Spor, Tartışma ve Öneriler dile getirildi... U Uzay, insanlar arasındaki ilişkilerin düzeysizliğinden kaçılan bir yerdir Attilâ İlhan için. Gündelik hayatta tanık olduğu yavan ilişkilerin tekrarından yıldız banyosu yaparak arınıyordu; uzayda her şey çok değişik ve çok yeniydi çünkü. çocuk yazarın adı da yazmaz mı, yazar elbette: “Attilâ İlhan”. Attilâ İlhan’ın çocukluk döneminde yazdığı ilk eserinden 30 yıl sonra yayımlanan Orhan Yüksel’in kitabının adı da “Merih’e Yolculuk” değil midir? Her iki kitap da, Merih’e giden Türkleri anlatmıyor mu? Attilâ İlhan’ın Orhan Yüksel’in kitabından haberdar olup olmadığını ve daha da önemlisi kitabın kapağını görüp görmediğini merak ettim; çünkü, kitabın kapağında Nevzat Çevik’in çizdiği uzay gemisinin kanatlarında adı yazmaktadır. Geminin adı şudur: “İlhanI”!!! 21. yüzyılın yeni bir keşifler çağı olacağına inanıyordu Attilâ İlhan. 1492’de Kristof Kolomb’un Amerika’ya adım atışıyla yaşanılan toplumsal değişiklikler gibi uzay keşiflerinin de değer sistemlerini altüst edeceğini belirterek şunları söyler koca şair: “Yeryüzündeki birtakım değer sistemleri çok sarsılacak. Çünkü dünyanın çerçevesi içinde tutuşmuş sistemler bunlar. Halbuki uzay sistemi içinde baktığın zaman, onların kıymetleri birden sıfıra iniyor. Yani, diyelim ki Gana’daki hükümet darbesine uzay ölçüsünden kozmik baktığın zaman, komik bir olay. Hiçbir önemi yok. Uzay zamanı içinde değerlendirmeye kalktığın zaman, salise; saniye bile değil. O kadar kısa bir sürede gelip giden şeyler bunlar. Bunlar beni etkiliyor.” Uzay, insanlar arasındaki ilişkilerin düzeysizliğinden kaçılan bir yerdir Attilâ İlhan için. Gündelik hayatta tanık olduğu yavan ilişkilerin tekrarından yıldız banyosu yaparak arınıyordu; uzayda her şey çok değişik ve çok yeniydi çünkü. Bu yüzden, uzay fimlerinin, uzay dizilerinin hiçbirini kaçırma dan izlemiştir Attilâ İlhan. İnsanın uzayın karanlığındaki gezegenlere ulaşacağına inanan İlhan, uzaylılara inanmıyordu! Bu konuda, Zeynep Ankara’nın yaptığı bir söyleşide şunları söyler: “Bilimsel olarak kanıtlanmadıkça böyle bir şeyin olduğuna inanmak çok zor. Alman televizyonunda UFO’lar üzerine bir program yapıldı. O programda UFO resimleri gösterdiler. Gerçekten ilginç; görüyorsun, UFO’nun resmi. Fakat ondan sonra bir cin fikirli adam çıktı; ‘Ben size şimdi bir UFO resmi göstereceğim’ dedi. Bir Volkswagen araba tekerleğinin parlak cantını aldı eline, havaya attı, resmini çekti, gösterdi; UFO. Mükemmel yutturulabilir UFO diye.” Attilâ İlhan’ın şiirinde kozmos, yani uzayın sonsuzluğu yurtsever duygularıyla çıkar karşımıza: “sonra bir çığlık edinmek eski ankara’dan, yalın bir kılıç gibi masmavi uzatılmış türkiye üstlerine özgürlüğe susamış kozmos boşluklarında hâlâ yankılanan Attilâ İlhan, kız kardeşi Çolpan İlhan’la hayatının son günü balık tutar, İstanbul Boğazı’nın kıyısından... Çolpan İlhan, o gün, ağabeyinin hayatının kıyısında olduğunu bilmez, bilemez. “Çolpan” Çobanyıldızı demektir! Şair, kız kardeşi Çolpan’ın elleri arasından kayar gider... Diyor ki Attilâ İlhan: “Yıllardan beri Uzay Yolu’nu izlerim. Yabancı televizyonlardan bile izlerim.” Televizyonun sevilen dizisi Uzay Yolu, Türk sinemasına da konu olmuştu. “Turist Ömer Uzay Yolu’nda” adlı komedi filmi uzaya giden bir Türk’ün serüvenini anlatır. O filmde Turist Ömer rolünü, Çolpan İlhan’ın eşi, sevgili Sadri Alışık oynamıştır! Prof. Mesut İktu ile Türk bestecileri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü, Opera Anasanat Dalı Başkanı, tanınmış sanatçı, bariton Prof. Mesut İktu günümüzde çok önemli ve müzik alanında yararlı bir görevi başarıyla yerine getirmektedir. Türk bestecilerinin eserlerini tanıtmak ve seslendirerek değerlendirmek... Bu konudaki girişimi ve aydınlık Türkiyemizin kapsamında gelişmeyi bilgilendirmek amacıyla değerli sanatçı ve eğitmen bariton Prof. Mesut İktu hakkında şu açıklamayı okurlarımıza aktarıyorum: Bariton Prof. Mesut İktu, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda opera eğitimi almış, 60’lı yıllarda Türkçe metinli müzikli diksiyon adlı dersi hocası Necil Kazım Akses’ten alarak çok yararlanmış. Piyanoda Gülay Uğurata ve Walter Strauss’un eşliğinden bilgilenmiş. Derslerde bir yandan bilinen, tanınmış şarkılar söylenirken diğer yandan Türk bestecilerinin eserleri repertuvara alınmış. Bariton Prof. Mesut İktu bu repertuvarı 2000 yılından beri öğrencilerine veriyor. Özellikle, tüm opera sınıflarına verdiği bu dersler, öğrencilerine kendi anadillerinde, anlaşılır ve doğru şarkı söylemeyi öğretirken, Türk bestecilerinin eserlerini tanıtmayı ve bu bağlamda her öğretim yılı sonu başka programla ve bütün Opera Anasanat Dalı öğrencilerinin katılımı ile bir konser vermeyi ilke edinmiş. Bundan böyle her yıl sonu beklenen ve ünlenen bu konserlerde öğrenciler kendi (Türk) bestecilerinin eserlerini büyük bir coşkuyla seslendiriyorlar. Bu ders için yeni beste çalışması yapan bestecilerimiz de var. Bariton sanatçı Prof. Mesut İktu, Türk bestecilerinin eserlerini ülkemizde ve yurtdışında verdiği tüm konserlerde seslendirmeyi ilke edinmiş bir sanatçı. Bu konuda SevdaCenap And Müzik Vakfı’nın öncülüğünde, sadece Türk bestecilerinin yer aldığı bir CD çalışması da var. Bu konuda Türk bestecilerinin gönderdiği bir açıklamada belirttiği bir haberi bu köşemizde sunmayı uygun buldum. Prof. Mesut İktu’nun isteğiyle aktarıyorum: “Bestesi ve sözleri Selmi Andak’a ait olan ve Ben Yalnız adlı eseri yurtiçi ve yurtdışı konserlerimde seslendireceğim” diyor bariton Prof. Mesut İktu. UZAYIN SONSUZLUĞU 21. YÜZYIL YENİ BİR KEŞİF ÇAĞI Dün sona eren Cannes Film Festivali’nde Fatih Akın En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı Altın Palmiye Mungiu’ya VECDİ SAYAR FIBRESCI ÖDÜLÜ MUNGIU’YA Dün gece sonuçlanan 60. Uluslararası Cannes Film Festivali’nde zafer, Romen yönetmen Cristian Mungiu’nun “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” adlı filminin oldu. “Yaşamın Kıyısındaki” adlı AlmanTürk yapımı ile yarışan Fatih Akın ise En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. Alman asıllı oyuncu Diane Kruger’in sunduğu törende açıklanan ödüller, önemli bir sürpriz içermiyordu. Hemen herkesin üzerinde birleştiği Romen filmi, Altın Palmiye’yi kazanırken 22 film arasında öne çıkan 10 filmin hemen hepsi ödül listesinde yer alıyordu. Bizim favorimiz olan Sokurov’un “Alexandra”sı dışında. Juri başkanı İngiliz yönetmen Stephen Frears’ın Altın Palmiye’yi “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün”e verdiklerini açıklaması salonda alkışlarla karşılandı. Mungiu, Altın Palmiye’yi 70 yaşına rağmen güzelliğinden bir şey yitirmeyen ünlü Amerikalı oyuncu Jane Fonda’nın elinden alırken “Bu benim için bir peri masalı gibi. 6 ay önce filmi yapacak paramız bile yoktu. Bu ödül, iyi film yapmak için çok para gerekmediğini kanıtlıyor” diyordu. Festivalde, Altın Palmiye’nin ardından gelen “Büyük Ödül”, Japon kadın yönetmen Naomi Kawase’nin yönettiği “Yas Ormanı”nın oldu. Yarışan filmler arasında, ödül listesinde yer alabilecek filmlerin sayısı hiç de az değil demiştik. Jüri, 60. yıl anısına bir özel ödül yaratarak bir filmi daha ödüllendirme olanağına kavuştu. Bu özel ödülün sahibi, “Paranoid Park” ile Gus van Sant oldu. Pararel ödüller sahiplerini buldu Fuarda kadın söyleşisi UĞUR HÜKÜM Romen yönetmen Mungiu, ödülünü ABD’li oyuncu Jane Fonda’dan aldı. En iyi kadın oyuncu ödülünü ise G. Kore filmi “Saklı Günışığı”nın oyuncusu Jeon Doyeon aldı. (AP) Amerikan sinemasına bir teselli ödülü olarak yorumlanabilirdi bu ödül. “Jüri Ödülü”, İranlı kadın yönetmen Mariane Satrapi ve Fransız Vincent Parannoud’nun ortaklaşa gerçekleştirdikleri canlandırma filmi “Persepolis” ile Meksikalı Carlos Reygadas’ın “Suskun Işık” adlı yapıtı arasında paylaştırılırken En İyi Yönetmen dalında, “Dalgıç Giysisi ve Kelebek” adlı Fransız yapımı ile Amerikalı Julian Schnabel ödüllendirildi. En İyi Senaryo Ödülü, “Yaşamın Kıyısında” filmindeki çalısması ile Fatih Akın’a verildi. Satrapi, ödülünü tüm İranlılara adarken ödülünü Charlotte Rampling’in elinden alan Fatih Akın, ödülün yeni çalışmasında kendisini yüreklendireceğini söylüyor ve “Türkiye’ye seçimler öncesi bir mesaj göndermek istiyorum: Birleşirsek ayakta kalırız, bölünürsek düşeriz” diyordu. Kadın oyuncu dalında ödülü, G. Kore filmi “Saklı Günışığı” filminin oyuncusu Jeon Doyeon, erkek oyuncu dalında ise Rus filmi “Ceza”nın oyuncusu Konstantin Lavroninko kazandı. Cannes’ın tüm bölümlerinde gösterilen ilk ve ikinci filmler arasında bir seçim yapan Altın Kamera Jürisi, Anton Corbjin’ın “Kontrol”üne mansiyon verirken “Eleştirmenler Haftası”nda gösterilen İsrail filmi, Etgar Keret ve Shira Geffen’in yönettiği “Meduzot”u Altın Kamera Ödülü’ne değer buldu. Kısa Metrajlı Filmler Jürisi ise Anthony Chen’ın “Ah ma” ile Mark Albiston’un “Run/Kos” filmlerini birer mansiyonla değerlenlendirirken kısa film dalındakı Altın Palmiye’yi Elisa Miller’ın “Ver Llover” filmine verdi. PARİS Cannes Film Festivali 60. yaşına basmasına rağmen, başlatıldığı 1955 yılından bugüne kadar layık bulduğu 46 Altın Palmiye dışında binlerce ödül dağıtmış. “Resmi Yarışma” bölümünde son yıllarda az da olsa çoğalan en prestijli ödüllerin dışında, “Belirli Bir Bakış / BBB” gibi paralel, “Eleştirinin / Eleştirmenin Haftası / EH” veya “Yönetmenlerin Onbeşi / YO” gibi alternatif programlar da ufuk açıcı, teşvik edici ve yardımcı filmleri ödüllendirmeyi bir gelenek haline getirdiler. Fatih Akın’ın önceki gün hem Türk hem de Alman sinemasına kazandırdığı, 1974’ten be NAZİLER KİTAPLARI SOKAKLARA YAKMAK İÇİN YIĞIYORDU. KORSAN, HAKSIZ KAZANÇ İÇİN YIĞIYOR. İKİSİNİN DE GÖRÜNÜMÜ İĞRENÇ! Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) ri verilen “Ekümenik” ödül dışında, alternatif bölümlerden “YO” jürisi de “Deneme ve Sanat Sineması” dalındaki ana ödüle İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamson’un “Garage”ı layık görüldü. YO’nun “Genç Bakışlar” ve “En İyi Avrupalı Film” dallarındaki ödüllerini Hollandalı genç yönetmen Anton Corbijn, İngilizAvustralya ortak yapımı “Control” başlıklı eseriyle kazandı... FIPRESCI, 2007 buluşmasında genç Rumen yönetmen Cristian Mungiu’nun “4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün” filminin yüzünü bir kez daha güldürdü. Jüri özel sempati armağanını ise İsrailli yönetmen Eran Kolirin filmi “La visite de la fanfare”a verdi... “EH” büyük ödülü Arjantin’den gelen bir esere gitti. Yarışmaya ilk filmi “XXY” ile katılan 30 yaşındaki Lucia Puenzo, Arjantin’deki diktatörlük rejimine karşı yaptığı filmlerle tanınan Luis Puenzo’un da kızı. Paralel gösterimlerin en önemlisi “BBB” ise geçtiğimiz ağustos ayında 27 yaşında vefat eden bir Rumen sinemacı, Cristian Nemescu’nun son filmi, “California Dreamin”i ödüllendirmeyi tercih etti. Jürinin diğer iki özel ödülünü ise Eran Kolirin ve İtalyan kökenli Fransız oyuncu, yönetmen Valeria BruniTedeschi “Önceki Gecenin Rüyası” isimli filmiyle paylaştı Gaziantep Kitap Fuarı’na katılan Cumhuriyet gazetesi yazarlarına okuyucuların ilgisi sürüyor. Gaziantep Üniversitesi Kampusu içerisinde gerçekleştirilen fuar kapsamında gazetemiz yazarları Alev Coşkun, Deniz Som ve ÇetinYiğenoğlu Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen söyleşiye katıldılar. Deniz Som, kadınların siyasette yer almamalarına yönelik bir soru üzerine özellikle erkek egemen toplumda kadınların haklarını yeterince kullanamadığını ancak Cumhuriyet mitinglerinde kadınların ön planda olduğunu vurguladı. Alev Coşkun ise pozitif ayrımcılığı desteklediğini belirterek topluma erkek egemenliğinin hâkim olduğunu açıkladı. Konuşmaların ardından gazetemiz yazarları Cumhuriyet Kitapları standında kitaplarını imzaladılar. (Fotoğraf: BEKİR ŞAHİN) 2223 EYLÜL TARİHLERİ ARASINDA TYS, genel kurul kararı aldı Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Sendikası’nın 1920 Mayıs 2007 tarihinde yapılan 15. genel kurulunda seçimlere, Enver Ercan’ın başkan adayı olduğu tek liste katılmıştı. Yeni yönetim kurulu, yaptığı ilk toplantıda olağanüstü genel kurul kararı aldı. Olağanüstü genel kurul, 2223 Eylül 2007 tarihinde yapılacak. Enver Ercan, yönetim kurulu adına konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “TYS, bu ülkenin yazar ve şairlerinin övünç kaynağıdır. Geleneğindeki sorumluluk bilinciyle, saygın konumunu her zaman korumuştur. Sendikamızın 21. yüzyıla yaraşan bir yazar örgütü niteliğini sürdürebilmesi için, yönetim kurullarının çok daha geniş katılımlı genel kurullarda seçilmesi gerekir. Ulusal ve uluslararası alanda yaşanmakta olan gerilimli süreçte, yönetimlerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirebilmesi için, üyelerin de bu güveni vermesi zorunludur. TYS, ancak böylelikle, önünü tıkamaya çalışan yaklaşımlara karşı da etkin mücadelesini sürdürebilir. Kararı bu nedenlerle aldık. Üyelerimizin çağrımıza olumlu yanıt vereceğine inanıyoruz.” CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear