02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 MAYIS 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 AKP, bekleyişteymiş... “Beraber yürümekten yorulmuş olmalılar!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Davalı Anıl Öçal: “Beni de dava etsene gülüm! Cumhuriyetin sonunun geldiğini söylediğin röportajı ben de okudum!” Ya ğ m u r E k i m Tuvalete gidiyorum diye Meclis genel kuruluna gitmiş. Demek ki işini orada gördü! Para Ahmet Seven: “Cumhuriyetin tehlikede olduğunu söyleyenlere paranoyak damgası vuranlara Tandoğan ve Çağlayan’dan sonra ‘Al paranı da git’ dense yeridir!” 1 MAYIS 1977 katliamının 30. yılı münasebetiyle dün sabahtan itibaren “Tayyibi Saadet”i koruma altına almak için başta İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul’un polis şefi Celalettin Cerrah, şehremini Kadir Topbaş olmak üzere canlabaşla çalışan herkese ne kadar teşekkür edilse azdır. Var olsunlar, sağ olsunlar. Hepiciğini ayrı ayrı kutluyorum... Çünkü İslamcılığı tescilli bir iktidarın faşizme de özenen yüzü ancak böyle sergilenebilirdi. Dün İstanbul’da adı konmamış bir “olağanüstü hal” ve hatta “sıkıyönetim” yaşandı. Kanun diye diye, “polis devleti”nin başarılı bir provası yapıldı; hukuk devleti ise bir kenara atıldı. Önce kitle ulaşım taşıtlarını trafikten çekerek halkı evlerinde gözetim altında tutmak istediler sonra otomobilli olanları Boğaz köprülerini kesip tıkadıkları trafikte beşaltı saat gözaltına aldılar. Kopuş İstanbul’u duvarı yıkılmamış Berlin’e çevirdiler. Taksim’deki mitingle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve tek amaçları Taksim’den onlarca kilometre ötedeki işlerine gitmek olan insanları yollarda esir tuttular. Tünellerde sıkışan taşıtlardaki insanlara ölüm tehlikesi yaşattılar. İşine gidebilmek için onlarca kilometreyi yürümekten başka çaresi kalmayan insanların üstüne su sıktılar, gaz püskürttüler. Yollarda esir tutulan halk da Tandoğan ve Çağlayan’dan yükselen çağdaş Türkiye çağrılarını anımsayarak başta Tayyip ve valisi olmak üzere dünkü “polis devleti”ne emeği geçen herkesin kulaklarını bol bol çınlattı. Bendeniz, 15 kilometrelik yolu 5 saatte aldıktan ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü geçtikten sonra, bir polis görüp durdum. Otomobilin camını açtım, “Günün sonunda fırsatınız olursa amirlerinize lütfen; valinizi ve emniyet müdürünüzü şiddetle kınadığımı anlatın” dedim. Genç polis ne dedi biliyor musunuz? “Anlamazlar” dedi. İşte ben o zaman şunu anladım: Hükümet ve hükümetin kurduğu kadrolar artık halktan kopmuş, başka bir âlemde yaşıyorlar; bu nedenle de halktan her geçen gün daha çok korkuyorlar. Ve çocukluk günlerimi anımsadım, 1959 yılına döndüm; eski bir Kuvayı Milliyeci olan babam, “İktidar halktan iyice koptu” derdi. 14 Nisan, 29 Nisan, 1 Mayıs... Korku dağları sarmış. İnceldiği yerden kopmak üzere! Bir Kıyımın Yıldönümü Dün, 36 göstericinin yaşamını yitirdiği 1 Mayıs 1977 kıyımının 30. yıldönümüydü. İşçiler, emekçiler, yürekleri ‘sol’da çarpan, emekten yana insanlar, otuz yıl önce Taksim Alanı’nda ‘meçhul tetikçilerin’ kurşunlarıyla can veren kardeşlerini andılar. Sağcı basın olacakları önceden duyurmuştu. 20 Nisan 1977 tarihli Ortadoğu gazetesi, ‘Sol 1 Mayıs’ta halkı galeyana getirmek istiyor’ diye manşet atarken, 30 Nisan tarihli Bayrak gazetesi manşetinde ‘DİSK ve Maocu gruplar arasında çatışma bekleniyor’ diyordu. Şimdi Posta’da yazan, o günlerin Tercüman yazarı Rauf Tamer ise 1 Mayıs günü kaleme aldığı köşe yazısında, “Arabalar tahrip edilecek, inşallah aldanırız ama, kanlar akacak. Çeşitli sol gruplar arasında slogan kavgasıdır bu!” diye yazıyordu. 1 Mayıs 1977 mitingi o yılların en geniş katılımlı gösterisiydi; katılımcı sayısı yaklaşık yarım milyon olarak tahmin ediliyordu. Büyük kalabalığa karşın gösteri son derece düzenli geçti, fakat konuşmalar uzadı. Saat 16.00’ya doğru DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler konuşmasını bitirmek üzereyken bir silah sesi duyuldu. Bu, önceden belirlenen bir işaret olmalıydı ki, aynı anda Sular İdaresi’nin üzerinden ve şimdi adı The Marmara olan, o zamanki Intercontinental Oteli’nin 5. ve 6. katı ile Pamuk Eczanesi’nin üst katından kalabalığın üzerine ateş edilmeye başlandı. DİSK kürsü sorumlusu Sıtkı Coşkun’un, polise yönelik, “Sular İdaresi üzerinde ateş eden insanlar var!” duyurusu karşılıksız kalmış, İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın toplum polisi amirine sorduğu, “Bu duvarın üzerinden bize ateş edildi. Bunlar polis midir, görevli midir” sorusuna polisler copla yanıt vermişlerdi. Sular İdaresi’nin üzerindeki mermi kovanları derhal toplanıp ‘olay mahalli temizlenmiş’, Pamuk Eczanesi’nin üst katında ise silahlar ve kovanlar bulunmuştu. ??? Ölümlere neden olan kurşunlar ise Intercontinental Oteli’nden atılmıştı. Otelin 5. ve 6. kat pencerelerinde, içeriden atılan kurşunların açtığı delikler vardı. O dönemde Günaydın’da yazan Necati Doğru, “5. katta bir odanın kapısı açıktı. Odanın pencerelerinden alanı seyreden kişiler ve masa üzerinde teleobjektifli makineler gördüğüm için gazetecilerin bu odada olduğunu sanarak içeri girdim. Adımımı atar atmaz oldukça mütecaviz bir biçimde itilerek durduruldum. Garsona bu odadakilerin kim olduklarını sordum, ‘polisler’ yanıtını aldım” diyecekti. Bu ‘polislerin’ kim oldukları öğrenilemedi. Açılan ateşin amacı kalabalığı kürsüye doğru sıkıştırarak panik yaratmaktı. Panzerler ise kalabalığı sıkıştırıyor, insanları Intercontinental Oteli ile Pamuk Eczanesi arasında kalan ve alanın en dar sokağı olan Kazancı Yokuşu’na doğru sürüyordu. Yokuşun başı bir kamyonet ve çeşitli el arabalarıyla kapatılmıştı. Buna rağmen insanlar tırmanarak, atlayarak kamyoneti ve el arabalarını aşmaya çalışıyorlardı. Bu sırada yokuşun aşağısındaki garajlardan birinden çıkan bir arabadan engelleri aşmaya başaran insanların üzerine yaylım ateşi açıldı. Sonuçta 1 Mayıs 1977 günü Taksim Alanı’nda 1 kişi panzer altında kalarak, 6 kişi kurşunlanarak, 29 kişi de ezilerek can verdi. Ölenlerin 25’i Kazancı Yokuşu tuzağında ezilmişlerdi. Yukarıda üç örneğini verdiğimiz ‘müneccim basın’ ağız birliği etmişçesine bu kıyımı ertesi gün ‘sol içi bir çatışma’ olarak duyurdu kamuoyuna. Cinayetler ‘faili meçhul’ kaldı. ??? Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 30. yıldönümünde bu kıyımı anımsatmak ve yitirilen 36 canı anmak üzere bu yılki 1 Mayıs gösterisini Taksim Alanı’nda düzenlemek istiyordu. İstanbul Valiliği ise bunu engellemek için bugüne kadar benzerine tanık olunmamış önlemler aldı. Dün sabah saat 7.30’dan başlamak üzere vapur, deniz otobüsü, metro, tünel, otobüs seferlerini durdurdu; çok sayıda yolu trafiğe kapattı. Çevredeki 41 okul tatil edildi. Bu yazıyı salı sabahı erken saatlerde yazdığımdan gelişmelerin seyrini bilmiyorum, ama ne olursa olsun, yılbaşı gösterilerine, konserlere, futbol kutlamalarına açılan alanın emekten yana güçlere açılmaması insanın içini acıtıyor. Çağdaş olma savındaki bir ülkenin yurttaşı olarak utandırıyor da… (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Hükümet savcıların elini tutuyor KİMSE bu işin yetkilisi ve etkilisi; İçişleri Bakanı mı, Milli Eğitim Bakanı mı, Hükümet Sözcüsü mü, Diyanet İşleri Bakanı mı, çıksın ortaya açıklasın. 30 Mart 2007’deki Mevlit Kandili, üç hafta sonra 2027 Nisan 2007 arasında “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanıyor tamam! Peki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu Müdürü Bayram Ercan’in, velilere gönderdiği ve “Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’nin Kutlu Doğumunu an(lamak)mak amacıyla düzenlediğimiz programımıza katılımınız bizleri sevindirecektir” yazan davetiyesindeki toplantı tarihi niye 30 Nisan 2007? Bu işin yetkilisi kimse açıklasın da öğrenelim? Bu arada “Savcılar görevini yapsın” diyen Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’e de bir sorumuz var. Savcıların elini İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tutuyor olmasın! Anımsarsanız İstanbul’un AKP’li Tuzla Belediyesi, yeni evlenenlere belediye damgalı “Aile İlmihali” dağıtıyor ve kız çocuklarının dokuz yaşında evlendirilmesinde bir sakınca olmadığını bildiriyordu. İçişleri Bakanlığı, hurafelerle dolu bu kitabı dağıtan Tuzla Belediye Başkanı hakkında soruşturma açılmasına niye izin vermedi. Haydi beyler; açıklayın da öğrenelim. behicak?yahoo.com.tr Şeyce Yusuf Özmen: “Şeyini şey ettiren şey, şeyini de şey ettirebilecek mi!” Pişmaniye Akif Kökçe: “Vatandaş, ‘Pişmaniye Cumhuriyeti’ vatandaşı olmamak için alanlarda!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Gül’ün Gecekondu Önlemi(!) (2) Abdullah Gül’ün 1995’teki “Cumhuriyetin sonu gelmiştir; laik sistemin başarısız olduğu kanıtlanmıştır” sözüne “kaçak yapılaşma”yı gerekçe göstermesini geçen yazıda irdelemiştik. (29 Nisan 2007) Özellikle “muhafazakârdinci siyaset”lerin başlıca “oy ve finans kaynağı” olduğu için, kentlerle birlikte laik rejimi de tehdit eden imar talanı hakkındaki bu “dindar görüş”ünün, asla içtenlikli bir “inanç” olamayacağını da vurgulamıştık... Şeriatçıların ve tarikatların rant pazarına dönüştürerek nemalandıkları bir suç organizasyonu için, laik Cumhuriyeti sorumlu göstermenin, “terbiyeli bir söylemle tanımlanamayacağı”nı belirttiğimiz yazımıza, övgülerle birlikte “eleştiri” de geldi. Örneğin “imar afları”nın genelde dinci olmayan iktidarlara ait olduğunu belirten bir dostumuz diyor ki; “Gül’e katılmak mümkün değilse bile Nitekim geçenlerde kendisinin açıkladığı “AB’ye uyum kuralları”nda akla gelen gelmeyen her şey var ama “kaçak kentleşmeye önlem” yine yok! ‘Yasadışı’ oy tabanı Yasadışı yapılaşmanın günümüzdeki “ezici boyut”unda, hukuka ve bilime dayalı laik Cumhuriyet ilkelerinden uzaklaşmanın büyük payı olduğunu en açık kanıtlayan kent İstanbul... Gerçi Prof. Doğan Kuban, geçenlerdeki Kayseri yazısında, “geçmişe saygısız apartmanlaşma”ya da dikkat çekerek, Gül’ün kentindeki muhafazakârlık ile rantçı imar anlayışı arasındaki “derin bağlar”ın bu tarihi kenti bile ne denli kültürsüz kıldığını anlattı.. (Cumhuriyet/Bilim Teknik27 Nisan 2007) Ne var ki İstanbul, sadece kimliksiz betonlaşmanın değil, ormanların, su havzalarının ve tüm yaşam kaynaklarının kanun dışı yapılaşmayla “taşlaşma”sının da ülkedeki başkenti... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN nice laik siyasetçimiz de gecekondulaşmayı özendirmedi mi?” Muhafazakâr miras Eleştiri böylesine “içten” olunca, ilk yazıya sığmayan kimi anımsatmaları da paylaşmak zorunlu oldu. Hemen belirtmek gerekir ki bugün Gül gibi birinin “tek” cumhurbaşkanı adayı olabilmesi, işte o yarım yüzyıldan fazladır imar yağmasını “affederek kurumlaştıran” muhafazakâr siyasetin ürünüdür. Çünkü aynı siyaset, Cumhuriyetin planlı ve kurallı kentleşme çabalarını, “plan yerine pilav” sloganıyla terk edip; kimlikli gelişme hedefini de “küçük Amerika olacağız” diyerek dışladı. Ancak bunlarla birlikte, örneğin “ezan”ı yeniden “Arapça”laştıran; halkevleri yerine “Kuran kursları”nı yaygınlaştıran; bilimsel eğitimi geliştirmek yerine “imam hatip liseleri”ni güçlendiren; hatta başörtüsünü “türban”laştıran politikalar da aynı imar aflarına imza atanların mirası değil mi? Şimdi de Abdullah Gül, yani siyasi kariyerini laikliğe ve Cumhuriyete veryansın ederek kazanmış “dindar” Çankaya adayı, işte böylesi bir “karşıdevrim mirası”nın ürünü... Başta Sultanbeyli, Çavuşbaşı gibileri olmak üzere, hemen tüm “talan semtleri” ise aynı zamanda şeriatçıların, tarikatların ve onları kucaklayan iktidar partisinin oy ve finans kaleleri... Kadıköy, Beşiktaş, Şişli, Bakırköy gibi, İstanbul’un “görmüş, geçirmiş” ilçeleri siyasal tercihlerini çağdaşlıktan yana yaparlarken, çağdışı dinciliğin “yağma semtleri”nde güçlenerek kente egemen olması rastlantı sayılabilir mi? Nitekim Ankara’da da başkentimizin merkezini otomobile sevdalı yol anlayışıyla delik deşik eden dindar belediye başkanı, bu “demokratik”(!) erkini kaçak yapılaşan semtlerdeki “taraftar”larından aldığı oylara borçlu... Abdullah Gül’ün tek aday olduğu Çankaya seçimini işte bu gerçekler ışığında yaşarken, sözü yine geçen yazımız gibi noktalayalım; Eğer bir gün kentlerimiz tümüyle yasal, planlı ve kimlikli gelişme uygarlığına “yeniden” kavuşursa, kaçak yapılaşmayla birlikte dinci politikalar da tarihe gömülecek; çünkü hem “siyasal taban”ları ile “ekonomik kaynaklar”ını yitirecekler; hem de ilkel talan kültürünün yerini çağdaş kent kültürü alacak… ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Manisa’nın 1 antik dönemlerdeki adı. 2/ 2 Kaz Dağı’nın 3 antik dönemlerdeki adı... 4 Canlı tempo 5 lu bir Latin 6 Amerika dan7 sı ve müziği. 3/ Erkek hin 8 di... Duman 9 lekesi. 4/ Gü1 2 3 4 5 6 7 8 9 ney Afrika Cumhu1 K A L T A B A N riyeti’nin plaka i2 A L A N A D A S mi... Özellikle tropiY A kal bölgelerde kulla 3 N E K T A R L İ MU Z İ N nılan bir tür büyük 4 C U T A H bıçak. 5/ Gazetecilik 5 I R A dilinde uydurma ha 6 K O K E R H A T B A S F İ A bere verilen ad. 6/. 7 Evde ya da odada 8 S E İ MA R E T saygıdeğer kişilerin 9 İ R O N İ E K O oturduğu baş köşe... İşlenmemiş, boş bırakılmış tarla. 7/ Hükümdar başlığı... Papatya ve ayçiçeğinde olduğu gibi, sapın ucu üzerinde çiçeklerin yan yana toplanması biçimindeki çiçek durumu. 8/ Ses... Pembe renkli şarap. 9/ Havaalanlarında bulunan ve çevredeki uçuşları denetlemeye yarayan sistem... Hizmet hayvanlarının ayaklarına çakılan demir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi Türk topluluklarında ve İran’da kullanılan bir soyluluk sanı... Gece. 2/ “ her şeydir / Sil beni” (İlhan Berk)... Kazakistan’ın başkenti. 3/ Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durumlar... Kuyruksokumu. 4/ Çıkar yol, çare... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/ Uyuşturucu bir madde... İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası. 6/ Gaziantep ilinde ünlü bir höyük. 7/ İsrail’in plaka imi... Sözünü geçiren, üstünlük sağlayan. 8/ İstanbul’un eski adlarından biri. 9/ Osmanlılarda gece bekçisi... Taşlık yer, çıplak dağ tepesi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear