28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 NİSAN 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Gülhan Elmas: ‘‘Sırtını Batılı emperyalistlere dayayan din tüccarı şeriatçıya ne denir? SherryAtçı!’’ Sherry Fuhuş da terör suçu sayılmış... ‘‘Çünkü ikisinde de patlama yaşanıyor!’’ İRAN geliştirmekte olduğu nükleer güçle ne yapmak istiyor? ABD, İran’ı vuracak mı? İsrail’in tavrı ne olacak? Ortadoğu’daki ‘‘nükleer gerginlik’’ Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Bu soruların yanıtını Doğu Silâhçıoğlu, Günizi Yayıncılık’tan yeni çıkan ‘‘ABD/İsrailİran Denklemi ve Türkiye’’ kitabında son derece yalın bir dille veriyor. Doğu Silâhçıoğlu, kitabının ‘‘Yeni Durum’’ başlıklı bölümünde şöyle yazıyor: ‘‘İran’da yönetim, İran’ın nükleer güce sahip olmasını rejimin varlığı ve devamlılığı ile eşdeğer görmektedir. Bu konuda kararlı olan yönetim, bir devlet olarak İran’ın bölgede varlığını sürdürebilmesi için nükleer yeteneklere sahip olmasından yanadır... ABD’nin askeri seçenek tasarıları karşısında her ne kadar İran, en yetkili ağızlardan ‘ABD İran’a saldıramaz’ mesajları verse de, aslında bu DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ AKP’li vekil savcıları yolsuzluk görevine çağırmış. Gelemezler... Şemdinli ile meşguller! Özen Ahmet Önen: ‘‘Yabancı marka modasına özenen bir toplumuz ya, bir Çernobil’imizin olmayışına ancak 20 yıl dayanabildik ve şimdi, Sinop’ta buna da kavuşuyoruz!’’ mesajlar psikolojik savaşın bir unsuru olarak görülmektedir. Askeri seçeneğin ABD gündeminde olduğunu, İran da bilmektedir... Eğer İran gerçekten bir nükleer silah programına sahip ise ve de nükleer silah üretebilecek bir konuma gelmiş ise, saldırı amaçlı bu silahın hedefi herhalde İsrail’den başka bir ülke olamaz. Yarınki hedefin ise Türkiye olmayacağını kimse ileri süremez. İran sahip olduğu ya da olacağı bir nükleer başlığı bugünkü koşullarda ABD’ye ulaştıramayacağına göre, ABD varlığının bulunduğu ve erişebildiği her noktada bu silahı kullanması ihtimal dahilindedir. ABD’nin stratejik ortağı İsrail de doğal olarak bu hedefler içerisindedir.’’ Ya ğ m u r E k i m İran Peki İran ordusu ne durumda? ‘‘İran uzun süreli bir kara savaşını sürdürebilecek olanaklara ve destekleyebilecek kaynaklara sahiptir. Ayrıca bir savaşı sürdürebilmesine yeterli olacak ölçüde sanayi imkânlarına kavuşmuştur. Geniş yapıda milis kuvvetlerine sahip olması muhtemel bir asimetrik savaşta İran’a avantaj sağlayan bir özelliktir.’’ Tekrar nükleer silahlara dönersek; ABD ya da İsrail Ortadoğu’da nükleer silah kullanır mı? Doğu Silâhçıoğlu, bu olasılığın ‘‘sıfır’’ olmadığını belirtiyor. Açıkçası Türkiye ateş çemberinin ortasında duruyor. Acaba doğru yerde duruyor mu? Hele bu hükümetle! Silâhçıoğlu, Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğini de yazıyor... Okuyup, okuduğunu anlayana! Kendi Ülkende Irgat Olmak!.. Benim kafam iyice karıştı dostlar!.. Bir yerde bir yanlış, hem de fena halde bir yanlış var ama nerede?.. Şu habere bakın: İngiltere, Rus Gazprom şirketinin ülkedeki en büyük gaz sağlayıcı Centrica’yı devralmasını önlemek için ülkedeki satınalma sistemini değiştirmeyi düşünüyor. Ticaret ve Endüstri Bakanı Alan Johnson, ‘‘stratejik’’ olarak nitelenen enerji şirketinin Rus Gazprom’a satışının engellenmesi için yeni yasa hazırlığı başlattı. Nasıl, sizin de kafanız karıştı değil mi?!.. Neymiş; Rus şirketi İngiliz enerji şirketini satın almak için teklif vermiş, başta Ticaret Bakanı olmak üzere İngiliz milleti ayağa kalkmış!.. Neden? Çünkü şirket stratejikmiş!!! Peki, hani ya liberalizm? Hani devletin küçülmesi? Hani ‘‘babalar gibi’’ satış?.. Türkiye en değerli varlıklarını peşkeş, pardon özelleştirme adı altında ele güne ikram ettiğinde sırtını sıvazlayıp ‘‘işte piyasa ekonomisi budur’’ nutukları çekenler, kendileri söz konusu olduğunda niçin en koyusundan ‘‘devletçi’’ kesiliyor acaba? En stratejik alanlardan biri kabul edilen iletişim alanında, milyonlarca aboneye sahip Telsim’i İngiliz Vodafone şirketi satın almamış mıydı?!.. ??? Batılı dostlarımız bunu hep yapıyor!.. Geçen yıl Çin, ABD’de orta büyüklükte bir enerji firmasını almaya kalkınca liberalizmin sarsılmaz kalesi Amerika ayağa kalktı!.. Gerekçe neydi? Satılacak şirket ‘‘stratejik’’ti, güvenlik gerekçesiyle yabancıya satılamazdı!.. Fransa’nın sütyoğurt firması Danone, bir Amerikan şirketine satılacak diye Fransız halkı ayaklandı!.. Stratejik olması bir yana, eninde sonunda bir yoğurt firması olan Danone’nin satılmasına Chirac, ‘‘O bizim milli gururumuz’’ sözleriyle karşı çıktı... Peki, bizim gururumuz yok mu?.. Dünyanın namuslu ekonomi uzmanları çok uzun yıllardır emperyalizmin bu çok basit ve bir o kadar da çirkin oyununu, gayet anlaşılır bir şekilde açıklıyorlar. Gelişmiş ülkeler bu gelişmelerini kendi sanayilerini, tarımlarını gümrük duvarları ve kotalarla koruyarak sağladılar. Ama aynı ülkeler, gelişmekte olan ülkelere ‘‘piyasa ekonomisi’’ yoluyla sızarak henüz zayıf durumdaki sanayileri, tarımı, bankacılık sistemini, işletmeleri silindir gibi eziyor ve özelleştirme adı altında ülkelerin tüm zenginliklerine kayıtsız şartsız el koyuyorlar... İşte gerçek bu!.. ??? O namuslu ekonomi uzmanlarından biri olan Güngör Uras, geçen cumartesi Milliyet gazetesindeki köşesine yazdığı, yüreğimi kanatan yazısında başımıza gelecekleri yani sonumuzu şöyle anlatıyordu: Kamunun elinde ne var ne yok sattık... Şimdi gayrimenkulleri satıyoruz. Özel sektör, elinde ne var ne yok yabancılara satmaya hazır. Biz Türk insanı olarak nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Osmanlı’nın son dönemini anlatanlar bize derlerdi ki: Ülkede sanayi ve ticaret tamamen yabancıların elindeydi. Türkler sadece yabancıların yanında ırgat olarak çalışırlardı... Uras, geçen yıllarda ülkelerinde hekimlik, öğretmenlik, mühendislik yapan çok sayıda Filipin, Moldovya, Bulgar vatandaşının 150200 dolara, Türkiye dahil birçok ülkede en ağır işlerde çalıştığını, ama ekonomileri düzelmeye başladığı için artık ülkelerine döndüklerini anlattıktan sonra şu çağrıda bulunuyordu: Sayın vatandaşlarım... Sayın halkım... Bu ülkede artık Türk insanının yapacağı iş kalmaz oluyor... Yavaş yavaş az buçuk İngilizce öğrenmeye ve bavullarınızı hazırlamaya başlayınız... Dünya pazarında Filipinlilerin, Bulgarların, Moldovyalıların bıraktığı işleri yapmak bize düşecek... Cidde havaalanının helalarını 150 dolar maaşa temizlemeye bizim bankacılarımız, avukatlarımız, doktorlarımız, bizim halkımız talip olacak. Buna mecbur olacak!.. İşte sonumuz, kendi ülkemizde ırgat olmak... Utanmaz mısınız?!.. e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Tabelanın farkında mısınız? BOLU Gölcük’teki piknik alanlarında tersten yazılmış ‘‘umumi tuvalet’’ yazılarını görenler Cumhuriyet’in reklamlarını anımsıyor. Arkadaşımız Sevim Ertemur, bu fotoğrafı çektikten sonra görevliler apar topar tabelaları topluyor. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Çarpık Anıl Öçal: ‘‘Çarpık siyasetlerin çarpık sanayileşmesinde; toprak da payını aldı, kendine zehirli yeni bir alt kimlik yaratarak.’’ Tahta Akif Kökçe: ‘‘ABD İran’ı vurursa, Hizbullah Türkiye’yi hedef alacak. Küçük ABD olmadık ama ABD yerine hedef tahtası olduk.’’ AKP milletvekili, partisinin ihale kıyağını açıkladı: Demokrasimizin malzemesinden çalıyorlar! Yanlış Anlaşılmak SEVGİ ÖZEL Televizyonların çoğalmasıyla ‘‘sanatçı’’ patlaması yaşadık; bu sanatçılar hep göz önünde. Ara ara biri ötekine bir kanalda ağır bir söz söylüyor; öteki kanalda ‘‘Yanlış anlaşıldım’’ diye düzeltiyor. ‘‘Yanlış anlaşılanlar’’ın başını ise politikacılar çekiyor; ‘‘Şeyini şey ettim’’ diyen bir politikacıyı yanlış mı anlıyoruz? Ya da ‘‘Al ananı git!’’ sözünün yanlış anlaşılacak neresi var? Ne ki bu yanlış anlatma ya da anlaşılma, şimdilerde bütün toplum için önemli bir sorundur. Eğitim ve geçim olanakları kısıtlanan toplum, örneğin politikacılar ‘‘soba tahtası’’ dese politikacıların sözüyle beden dili arasındaki uyumsuzluğa aldanıp bunu ‘‘bayram haftası’’ anlama eğilimi gösteriyor. Sanırım, bizimki gibi yanlış anlaşılanların gitgide çoğaldığı başka bir toplum yoktur. Nedense yanlış anlaşılanlar da sürekli göz önünde olan, dilinin ucuna geleni savuruverenlerdir. Ahmet Necdet Sezer, cumhurbaşkanı seçildiği günlerdeki bir konuşması yüzünden, dönemin politikacıları tarafından eleştirilmişti. Sezer’in, Dil Devrimi’yle dile kazandırılan sözcüklerle konuşmasını, ‘‘milliyetçi muhafazakâr’’ kesim, halkın anlayamayacağı bir dil olarak nitelemişti. Aradan geçen zamanda gördük ki halk Sezer’i anlıyor. Dönemin politikacılarını tedirgin eden de buydu zaten. Halkın anlaması... Çünkü o dönemde de ‘‘yanlış anlaşılma’’ trafiği hızlıydı; ayrıca yanlış söylenen sözler ve eylem için ‘‘Dün dündür’’ alışkanlığı egemendi. söylenen sözlerin, ama artık açıkça sergilenen gerici eylemlerin ‘‘hayırlara vesile olmayacağı’’nı Cumhurbaşkanı Sezer’in sözleriyle daha iyi anladık. Ayrıca biz halkız; sokaktayız, toplutaşım araçlarındayız, çarşı pazardayız, illerde ilçelerdeyiz. Görüyor, duyuyor, tanık oluyoruz. Kılıkkıyafetini, ölçü ve takvimini, yazısını, dilini, eğitim sistemini yenileştirip görkemli bir kültür devrimini yaşama geçiren bir ülkede birilerinin, bu kültür devrimini nasıl sabun gibi erittiğini görüyoruz. İnançların bu denli gözü kara ve açıkça siyasal malzeme yapılması gibi, inancını yaşayanlara baskı uygulandığına da hiç tanık olmadık. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesinin ‘‘Tehlikenin farkında mısınız’’ sorusu her zamankinden çok önem taşımaktadır ve yanlış anlaşılamayacak kadar açıktır. Tıpkı tehlikeyi yaratan ve körükleyenlerin söz ve eylemleri kadar açıktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Fikir ile zikir Yıllardır yazıyor ve söylüyoruz. Özel ve resmi okulların pek çoğu, çok uzun zaman önce imam hatipleşmiştir. Din kültürü ve ahlak, vatandaşlık bilgisi gibi, çocuklarımızın yüzünü öte dünyaya çeviren kitapların içeriğini bir gün bile merak etmeyen basınyayın organları, Cumhurbaşkanı’nın ne demek istediğini merak ediyorlar; ilginç. Cumhuriyetin ulusal ve evrensel değerleri, aklın öncülüğündeki bilgiyle harmanlamayı öngören ulusçuluk anlayışı, yerini ‘‘ırk ve din’’in baskın olduğu ‘‘milliyetçilik’’ dayatmasına bırakalı çok oldu. Günümüzün dilcileri özellikle toplumun gözü önündeki kişileri kullandıkları dile bakarak çözümlüyor; iktidarın önde gelenlerinin kullandığı dile bakarak ‘‘dervişin fikri ile zikri’’ ilişkisini kurmak hiç zor olmuyor. Cumhuriyetin değerleriyle hesaplaşmayı meslek edinenler, yadsıdıkları bu değerlerle yükseldiklerinin ayrımında değiller. Laikliği yalnızca din özgürlüğüymüş gibi basitleştirenler; insanın, ancak laik eğitimle özgürleşeceğini de bilmiyorlar. Hayır, bilip de bilmezlikten geliyorlar. Bu aymazca tutum, insanın kendi bindiği dalı kesmesi anlamı taşımaz mı? Kesilen yalnız dal, düşen de yalnızca üçbeş aymaz mı olur? O zaman da mı ‘‘Yanlış anlaşıldım’’ diyecekler? İş işten geçince doğru ya da yanlış anlaşılmanın ne önemi kalır? Hiçbir şeyi yanlış anlamıyoruz; Cumhurbaşkanı’nı çok iyi anladık; çünkü aklın yolu bir. Başkentin sokaklarında bile kendimizi zaman tünelinin içinde sanıyoruz. Güzelim kadın ve çocuklarımızın ışığı karartılıyor. Kuşkusuz, tehlikenin farkındayız! Her şey ortada... HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Açık ve saydam Cumhurbaşkanı’nın ‘‘İrtica siyasete, eğitime ve devlete sızmaya çalışmakta’’ sözünü değerlendiren gazetecilerden kimisi, günlerdir ‘‘Sezer ne demek istedi’’ sorusunu tartışıyor. Sezer, pırıl pırıl bir dille konuştu. Ne demek istediği gün gibi ortada, açık ve saydam... Bu gazetecilere sorulmalı, iktidar partisinin önde gelenleri, ‘‘Halk 80 yıllık zulümden, baskıdan kurtuldu’’ ya da ‘‘Geçmişin yanlışları bu dönemde silindi’’ türünden sözler söylerken ne demek istiyorlar acaba? Dilden kaynaklanan bu iletişimsizlik, görüldüğü gibi salt sanatçıların, politikacıların değil, basınyayının da ciddi bir sorunudur. Gazetecilerin asıl irdelemesi gereken, Sezer’in apaçık sözleri midir; yoksa 1950’den bu yana Türk Devrimi’yle hesaplaşarak ve sık sık ‘‘Yanlış anlaşıldım’’ diyerek iktidar olanların ‘‘üstü örtülü’’ söz ve eylemleri midir? Asıl irdelenmesi gereken, TBMM çatısı altında gırla giden ‘‘inşallah’’lı, ‘‘maşallah’’lı anlatım biçimidir; çünkü ‘‘üstü kapalı’’ olarak HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ ‘‘Eğir’’ de denilen ve 1 kökleri he 2 kimlikte kul 3 lanılan otsu bitki. 2/ Halk 4 edebiyatında 5 uyağa verilen 6 ad... Sıvas’ın 7 bir ilçesi. 3/ 8 Karadeniz yöresine öz 9 gü, mısır unu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ve peynirle yapılan 1 Ç AMU R C U N bir yemek. 4/ Bayat 2 E K E Ö R T İ K olmayan... Bir renk. L A 5/ MuğlaAntalya il 3 Ğ Y U N A V sınırında bir çay... 4 Ü Ç B O K S S AM Dörtte bir. 6/ Kayna 5 N A N E T İ K A Ş ğı mitolojik çağlara 6 C R L H A S A dayanan kirişli bir 7 E D İ çalgı... Düzelme, 8 K A T A K O F T İ iyileşme. 7/ Yaban 9 Ş İ N E L I R cı... Amerika kıtasında bir ülke. 8/ Açık duran başparmağın ucundan göstermeparmağının ucuna kadar olan uzaklık... Çok istekli, çok hevesli. 9/ Peru ve Bolivya’da yünü için yetiştirilen evcil alpaka türü... Kayınbirader. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mersin ağacının, nohut büyüklüğünde ve morumsu siyah renkli meyvesi. 2/ Bir hayvan... Yük gemisi. 3/ Dağ kekiği... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Bir dağ sırasının yamaçlarından her biri... Tatlı bir çörek. 5/ Ender, seyrek... Suudi Arabistan’ın plaka imi. 6/ Kıvrık bir sopaya benzeyen ve atıcısına geri dönen av aracı. 7/ ‘‘Göl sanırdık ne zaman dalsak gözlerine’’ (F.N. Çamlıbel)... Muğla’nın bir ilçesi. 8/ Bir nota... Yünlü ya da pamuklu bir dokuma. 9/ Kalınca bir bambudan yapılmış Japon flütü. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear