22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12TEMMUZ2005SALI CUMHURİYET SAYFA DİZt A Bedrettin Dalan'ın seçim kampanyası sırasında ziyaret ettiği TYS'de ilginç diyaloglara sahne olunur Aziz Nesin-Bedrettin Dalan atışmasıziz Bey'le ılgilı elime geçen belgele- ri, fotoğraflan, gazete kesiklerini, not- lanmı biriktirdiğim dosyada Melih Aşık'ın Güneş gazetesindeki "Arka Pencere" başlıklı köşesınde çıkmış bır yazısını da kesip saklamışım. 25 Mart 1984 tanhli yerel seçimlerde Istanbul Beledıye Başkanı olan Bed- . rettinDalan'la Aziz Nesin ara- • sında geçmiş ilginç bir konuş- A ma aktanhyor bu kesikte. p , Melih Aşık bu öykücüğü ki- taplanndan birine de almış mıdır, bilmiyorum. Ama bu olaya ben de ta- nık olmuş ve 1984 yılı Ağustos ayın- da yayımlanan "ÇağımızınNasrettin Hocası: Aziz NesiıT adlı kıtabım- da"BedrettinDalan'ınAzizNe- sin'e On Yü Sonra Ödediği Borç" başlığıyla anlatmıştım. Dolayısıyla buraya aktarmak- ta sakınca görmüyorum. Gerçekten, Bedrettin Dalan seçım kampanyası sırasında TYS Yönetim Kurulu olarak bizlerle de görüşmüştü Azız Bey'in Nişantaşı'ndakı çalış- ma evinde. Gerçı kitapta adını vermemı- şim ama, Bedrettin Dalan'ın TYS Yönetim Kurulu olarak bizlerle de görüş- mek ıstediği haberini o günlerde ANAP için ka- muoyu yoklamalan yapan Bülent Tanla getır- miştı. Bir görüşmeleri sırasında TYS tkinci Baş- kanı olarak adım geçince, "Sahi, Yazariar Sen- dikasTnı da ziyaret etmeliyim'' demiş Bedrettin Dalan. 12 Eylül cuntasının TYS'nın de çalışma- lannı durdurup hakkında dava açtığı ve davanın hâlâ sürdüğü, yani sendikanın kapalı olduğu ken- disıne anlatılınca da; "Madem ziyaret edemiyo- rum. öyleyse onlara bir akşam yemeği vereyim, orada görüşelim" demiş bu kez de, Bülent Tan- la'nın getirdiği habere göre. Bu öneriyi arkadaşlara ilettiğimde, nasıl unu- turum. sözcüğün tam anlamıyla bir şamata kop- muştu yaptığımız o gizli yönetim kurulu toplan- tısında. Başta Aziz Bey, arkadaşlann çoğu şid- detle karşı çıkıyordu böyle bır görüşmeye. Biz bırkaç kişi ise, "Şayet sendika açık olsa, o da çat kapı gebeiçeriye almayacakmıydüc?" diyerek bir orta yol bulunmasını öneriyorduk. Saatlerce tartışmış ve sonuçta, sanki Bedret- tin Dalan'ı destekliyormuşuz gibi bir görüntü vermemek ıçuı de, önce el altından haber gön- derip SHP tstanbul Belediye Başkan adayı Ko- rel Göymen'ın bizi ziyaret etmesini sağlayıp, Bedretnn Dalan'la da Aziz Bey "in Nişantaşı'ndâ- ki evinde daha sonraki bir tarihte görüşülmesi- ne karar vermıştik. Gerçekten de, SHP'nin ba- sın danışmanı AyşegülDora aracüığıyla haber gön- derip Korel Göymen'in ziyaret etmesini zar zor sağlamış, ondan sonra görüşmüştük Bedrettin Dalan'la... Hatta öyle ki, görüşmeye yönetim kurulu üyesi arkadaşlanmdan kimileri özellikle katılmamıştı. Aziz Bey de konuklan karşılama- mış, gene özellikle üç beş dakika geç gelmişti toplantıya, yandaki odasından. Nitekim, Melih Aşık'ın köşesınde yayımlanan, uğurlama sırasında Bedrettin Dalan'la Aziz Ne- sin'in öpüştüğü fotoğrafta da Vedat Türkali ile AdnanOzyalçmer'den başka kimse gözükmemek- tedir geride. 'BENİ ORASI BILE BARINDIRMADI 1 Melih Aşık'a da, Bedrettin Dalan'la gelen ga- zetecilerden biri mi not tutmuş da iletmiş, yok- sa bizim arkadaşlardan bırı mi anlatmış veya ya- zıp vermış, o toplantıyla ilgıli bılgılen?.. Gerçek- ten, öyle güzel, öyle keyıfliydi ki Aziz Bey'le Da- lan'ın bu birbirlerini tatlı tatlı iğneleyicı, anıştır- malı atışmalan... Nasıl olmuş da atlamışım? Melih Aşık'ın hoşgörüsüne sığınarak aynen alı- yorum aşağıya: "Anavatan Partisi tstanbul belediye başkan adayı Bedrettin Dalan, geçen hafta sonu Türkiye YazariarSendikaaYönetim Kııruhı üyeteriyle bir sohbet toplanusı yapn. Sohbet edilirken, Bedret- tin Dalan. diğer başkan adaylannın bir toplantı- da tstanbulile ilgili bir şiir okuyamadıklannı, an- cak kendisinin iki şiir birden okuduğunu söyle- di. SözAzizNesin'in kitaplannageUnce de, Aziz Bey'in kıtaplanndan bir ikisinıokudum' dedLAziz Nesin takdirini, 'Sizi çok sevdik. Hem Istan- bul'la ilgili şiir biliyorsunuz hem de benim ki- taplarımı okumuşsunuz' sözleriyle beurtti. Bir ara söz Marldz Pastanesi'nin kurtanlma- sından açüdı. Aziz Nesin farklı düşünüyordu: "Markiz'in kurtarüması içrn aydınlanmız fazla yaygara kopardılar. Çünkü bizim ayduılar kıçla- nnın birer saat oturduğu yen tanh sayarlar. Mar- kiz, tarihi açıdan pek öyle önemli yer değildir. Dmarlannda 4 tane çinı pano vardır, o kadar' dedL Nereterin kurtanlmasıgerektiği üzerindeduruhır- ken de, Aziz Nesin: 'Mesela Sultanahmet Cezaevi bir kültür sarayı haline dönüştürülebilir" dedikten sonra ekledi: 'Ziyaretçileri gezdirirken rehberler. burada Aziz Nesin yato, şurada EjnâGaipSandala kaldı, orada Vedat Türkali konakladı gıbisinden tarihi bilgi de verebilirler.' Bedrettin Dalan, İstanbuTun tarihi yerierine sahip çıkma konusunda eskiden berititizoktuğunu, üniversiteeğitimi sıraanda Fatih medresesinde yatip kalküğıru anlatü ve: "Evet Azız Bey, bu medrese benı tam 5 yıl banncUrdı' dedL Aziz Nesin, gülerek; 'Benı orası bile banndır- madı beyefendi' karşınğını verdi Sohbet gülüş- mekrle başladı ve yîne öyle bıttL." Güneş gazetesi, 14 Mart 1984 Edebiyat CephesVnde çıkan biryazıma öfkelenen ustayazar 'Artık cenazeme bilegelmesin y diye habergönder Kemalbenigörtnekistemiyor DEMIRTAŞ CEYHUN Aziz Nesin, Yaşar Kşmal'le bir aıada. 1 981 yılı sonbahan olsa gerek... Aziz Bey, kim iletmiş, artık kimden duymuş- sa, bır sabah erkenden telefon etmişti eve, "Yahu dün gece n'apmışsın öyle?'1 diye keyifli keyifli kahkahalar atarak... Dosya- daki notta olayı aynntılanyla anlattığım halde, her ne hıkmetleyse hem tarih vermemişim hem de kişilerin adlannı nokta nokta geçmiş, yazmamışım. Oysa, çok iyi anımsıyorum... 12 Eylül günü akşam saat beşte bir manga er ve sivil polisle evi basıp beni de götürmüşler, üç ay kadar tutuklu kahnıştım bir topçu kışlasın- da. Bırakıhnamın haftasuıda da, bu kez oğlu- mu gözaltına almaya gehnişlerdi eve. Çaresiz, önce oğlumun Avusturya'ya kaçmasını sağla- mıştım 1981 başında, hemen ardından da ben kimseye haber vermeden Aünanya'ya gitmiş- tim, sığınmak üzere. Ne kı, kanmla kızımı ge- tirtemediğım için, üç ay sonra yurda döndüm. Yani, 1981 yılı sonbahan olsa gerek... Sevgili Arif Keskiner, çocukluğunda başından geçmiş bir olayı, kuduz bır köpeğın ısırdığı sekiz do- kuz çocuğun. Osmaniye'deki hastanede o yıl- larda kuduz ığnesi bulunmadığı için, yaşlı bir nenenin yönetiminde iğne ohnak üzere götü- rüldükleri Adana'dakı serüvenlerıni kardeşi Abdurrahman Keskiner'm Umut Film'ı aduıa sinemaya aktarmaya karar vermiş ve benden bu olayla ilgili bır film öyküsü yazmamı iste- mışti işte tam o günlerde. Meğer daha önce de bir iki kişiye anlatıp yazdırmış, ama beğenme- miş. Zaten nıcedir ışsizdim. Üstelik, olay hem Ikıncı Dünya Savaşı yıllannda, hem de Çuku- rova'da geçiyordu, bu nedenle ilginç geknişti bana. Nitekim, kuduz olayını bir eğretilemey- le Nazi Imparatorluğu'yla ılişkılendırip öykü- ye sıyasal bır boyut da kazandırarak, daha sonra "Çocuklar Çiçektir" adıyla çekilen fıl- min gerilimıni bu koşutluk üzerine kurmayı tasarladım. Anf le de anlaşmıştık. Ne var ki, nicedir Isveç'te yaşayan Yaşar Kemal de tam o günlerde yurda dönmüş ve Umut Film "Yı- lanı Öldürsekr" adlı romanını fıhne almaya karar verdiğı için onunla da senaryo çalışma- lanna başlamışlardı. Ve, Yaşar Kemal ile deh- şetli açıktı aramız. 1979 yılrnda Edebiyat Cephesi'nde çıkan bır yazıma öfkelenip, Is- veçten "Arük cenazeme bile gelmesin" diye haber göndermiştı bana. Bu nedenle, Arif ler- le benim de bir senaryo çahşması yaptığımı öğrerur öğrenmez. hemen öfkeyle "Yüzünü bile görmek istemrvorum onun" diyerek am- bargoyu koymuştu, Arif in anlattığına göre. Çaresiz, asİaya alınmıştı çahşmamız. Oysa, öylesine çok gereksinimim vardı kı o senaryo çahşmasından alacağım ücrete. Anf de, bizi bir an önce banştırabilmek için içtenlikle uğ- raşıyordu ya. olanaksız denk düşüremiyordu bir türlü bir araya gelmemızi... Bilindiği gibi. terör 1979 yılında gemı ı>ice azıya ahnış ve faili meçhul cinayetlerle gerçekleştirilen aydın kıyımı ülkeyi gerçekten de sözcüğün tam an- lamıyla bır can pazarına döndürmüştü ilericıler için. Yaşar Kemal de o yıl, söylen- tilere göre bu nedenle Stokholm'de bir evr kiralamış ve Isveç'e yerleşmiştı. Bır rastlan- tıyla ben de tam o günlerde Edebiyat Cephesi adıyla on beş günlük bir edebiyat dergisi çıkarmaya başlamıştım. YAŞAR KEMAULE KAVGA Nesin: Tokadınla edebiyat tarihine geçmen garanti Nobelyazıtnıyanlış anladı sanınm 1977'lerde Ankara'daya\imlanan küçük bir dergi atılım yapmaya karar verip, Onder Şen\ı apıh'yı yazıişleri müdürlüğüne, Yalçuı Küçük'ü de hem yazı kadrosuna ahnış hem de danışmanlığa getirmişti. Ben de, onlann önerisi üzerine, hem derginın Istanbul temsilcisi olacaktım hem de her hafta bıri sinema ve tiyatro çevresinden bir ünlüyle yapıhnış röportaj, biri güncel bir olayla ilgili haber yorum, bir de edebiyat çevresıyle ilgili bir gülmece yazısı ohnak üzere üç yazı yazacaktım belirli bir ücret karşılığında. Gerçekten de, hemen bir iki gün içınde üç yazıyı da tamamlayıp göndermiştim Ankara'ya. Ne var ki, Yalçın'la Önder, daha ilk sayının hazırlanması sırasında, galiba hem yazı kadrosu hem de ödenecek ücretler konusunda patronla anlaşmazhğa düşünce bana haber bile vermeden aynlmışlardı dergiden. Dolayısıyla, ne yazılanm yayımlanmıştı ne de ücretimı alabılmışitım. Işte o dergi için hazırladığım "Nobel Yolu" adlı edebiyat Aziz Nesin ve Demirtaş Ceyhun, Türkiye Yazariar Sendikası toplantısında. çevTesiyle ilgili gülmece yazısı da, demek bu olaylar Nobel Edebiyat Ödülü'nün dağıtıldığı günlere denk düşüyormuş ki, Yaşar Kemal'le ilgiliydi. Yazıda da, bugüne dek verihniş Nobel edebiyat ödüllerinin btalara ve ülkelere dağılmııyla ilgili istatistiki bilgileri aktardıktan sonra, aslında hem bu ödülün bizden birine venlmeyeceğını hem de fazla önemsenmemesi gerektiğini vurguluyor ve Adanalı Kerem Alı, Cumhunyet gazetesinden Atıf gibi, "Nobd'i kazanmak istiyorsan önce Sovyetier Birliği'ni ekştirmeüsin" gibi, Alain Bosquet'mn dedıkleri gibi, neredeyse tamamını Yaşar Kemarin kendisınden dinledığim öykücüklerle fıkralan aktararak, kesinlikle Yaşar Kemal'le değil, anıştırmalı bır dille aklım sıra Nobel ödülüyle dalga geçiyordum güya. Aynca, hemen şunu da belirtmek isterim ki; görgü tanığıyımdır, ödülün radyolardan açıklanacağı saatlerde Cem Yayınevi'nın önünde kamyonlann bekletildıği 1973 yılında da bütün dünya edebiyat çevreleri Yaşar Kemal'i tek aday gösterirken, Nobel edebiyat ödülü bu kez de Avustralyalı Patrick White'a verihnişti. Kısacası, Yaşar Kemal'le gerçekten de hiçbir sorunum yoktu benim. Üti yıl önce yazıhnış o yazıyı da, Nobel edebiyat ödülünün gene ona verihneyeceğini ve nicedir uzakta olduğunu düşünerek, ödülün dağıtılmasına yakın günlerde, dedim ya aklım sıra güncelleştirmek amacıyla güya, Edebiyat Cephesi'nin 1 Ekim 1979 günlü sayısuıda yayımlamış ve hemen kendisıne iletmesı için de birkaç dergi göndermiştimStokhohn'de yaşayan ortak dostumuz şair Ozkan Mert'e, onunla bir de konuşma yapması ricasıyla... Ama, kısa bır süre sonra, "Benim için, 'Artık öyle bin yok, cenazeme bile gelmesın" diyor" diye zehir zemberek bir mektup ahnıştım Özkan'dan... Bana bunca niçin kızmıştı, inanın hâlâ çıkarabıhnış değilim... Y urda döndükten sonra, 1981 yazında Cumhun- yet gazetesinde ve Cem Yayınevi'nde iki kez kar- şılaşmıştık, ama selam bile ver- memişti. 1981 yılı Kasım ayı fılan ohna- lı. Bir akşamüstü iki tek atmak için, Papirüs'e gitmiştık gene Arif le... Ama gırgır şamata der- ken dalmış gitmişız... Farkma va- nnca, "Bari eve telefon edeyim de, beniyemegebeklemesinler'' deyıp fırlamışrım Telefon etmiş dönüyor- dum ki, baktım Yaşar Kemal... Rahmetlı Patriot Hayati ile konu- şuyordu. Usulca sokûldum ardın- dan, omuzundan ka\Tadım, "Mer- haba Yaşar agbi" dedim dostça. Dönüp beni görünce, sinirli sinir- li bir şeyler mınldanarak kolumu ıtti. Demek hem iki kadeh ıçmiş ol- manın yüreklendirmesi hem de Arif in zaten nicedir bizi karşılaş- tırabihnek için uğraştığını bihne- ninbüinçaltıdürtüsüyle... "Birku- sur işlemişsem özür dOerim ağbi" dedim, gene sakın sakin. "Ulan Jktir git" dedi, sırtını döndü, ge- ne bir şeyler mınldanarak. "Küf- retme ağbt,dedim. \ allahi kötü nt- yetk yazmadun." Hışımla döndü. "Başlatma şimdi anandan!" dedı bağırarak. "Anamı kanşünna ağ- bi" dedim, bu kez de ben sınırh sı- nirli. "Kusurumvarsa özür dfliy»- rum." Birden iki yakamdan kâ\- rayıp, "Kanştınrsam n'olunnuş ulan-." filan diye bağırmaya baş- ladı. Demekbiraz da korkunun körük- lediği sa\oınma içgüdüsünün sal- du^anhğıyla, bana \oırmasına fır- sat vermeden ben de sarümıştım ona. Birlikte yere düştük. Koşup ayırdılar bizi. Gerçekten rezil ol- muştuk dostlara. Kimi. "HiçTürk fîlmi de mi seyretmediniz,bövie mi kavgaedüir?'' diyerek gırgır geçı- yordu, Idrni, "YaşarAğbiileDemir- taş Ağbi de kavga ederse biz kimi örnekalacağız'' diyordu iğnelı iğ- neli... BARIŞ İÇİN CİTTİM KAVCA ETTİK Kısacası, güya banşmaya çalı- şırken, tam anlamıyla berbat et- miştim bir çuval incm. O öfke ve utançla da, nasıl unuturum bir iki kadeh daha içip iyice sarhoş dön- düm eve. Sabahleyin de sanki sız- mışım gibi, kızım okuluna kanm da işine gidinceye dek çıkmadım yataktan. Güya uyanıp kalktım ama, dünya öylesine anlamsızdı ki... Utancrmı birileriyle bölüş- mezsem çıldıracakrım sanki. Da- ha erken demedim, sanldım tele- fona sabahın köründe. Bütün olan bitenı aynntılanyla, bır bır karde- şime anlatmaya koyuldum. Avukat ya, kim haklı kim haksız ille yar- gı verecek... Bırara sözümü kesip; "Ama sen haldıymışsmağbi'" dıye- cek oldu, "Ulan"dedim öfkeyle ba- ğırarak, "kim haldı kim haksız bi- zi yargüayasın diye anlatmıyorum sana bunlan! \aşar Kemaİ'e sa\- gısıziık etmenin hakhhğı mı olur- muş?" Tersleyip susturdum onu hemen. "Sadece içimi dökmek ts- temiştim sana, anlaşüdı mı? Uta- myorum çünkü dün gece olup bi- tenkrden." UTANMIYOR MUSUN?' Saat daha dokuz olmuş olmamış- tı. Telefon çaldı. Aaa, Aziz Ne- sin... Sabah sabah nereden öğren- miş, kimden duymuş?.. "Yahu, dün gece Papirüs'te neler olmuş öyle?" diyordu. "Neler yapmış- sm?»" "VaDabiağbi" demıştim ezi- le büzüle, olanı biteni, tıpkı karde- şime anlattığım gibi aynntılanyla bir bır anlatmıştım ona da. "Utan- mıyormusun?'' demişti. "tnsaahe- le hefe genç bir yazar. kendisinden büyük bir yazara, ağabeyine böy- ledavranır mı mç?" "Utamyorum vaflahi ağbi" demiştim, gene ezi- le büzüle. "İnanın utamyorum. Karunabfleanlatamadun hâlâ dün gece oJanlarL.." Bır kahkaha atrnış; "Üstefikhemşerine- İki Adanah." demişti bizimle keyifli keyifli gır- gır geçerek. Hemen ardından da; "Bana bak Demirtaş, bugüne dek yazdıklannla edebiyattarihine geçer misin bUmcm ama, Yaşar'a attığın tokatla edebiyat tarihine geçmengarantiha_" diye eklemiş- ti, gene kahkahalar arasında. Nasıl unuturum?.. Aziz Ağbi, nasıl özlüyorum sizi... Çünkü, nice arkadaşımız ihanet etti kendine umut bağlamış hal- kına, bihnem ki nasıl anlatsam?.. Üstelik belki hâlâ farkında değil ama, sağır ve kör halkının bugün daha çok gereksinirni var sana, bilesin... HOT.Buyazı dizisiDünya Yayın- ları 'nda önümiizdeki günlerde çı- kacak olan 'Yaküacak Adam Aziz Nesin' adlı kitaptan alınmıştır. BİTTİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear