25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 ŞUBAT 2005 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kulturtaicumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCl Tarihi ve kültürel kimliğiyle bir 'Türkmen kenti'nin böylesine 'yalnız' kalması hüzün verici Kerkükiçin 'susanlara'..."Yılların ötesinden gelen, Kanatları yorgun kuşum; Büyük Kar'da ablanı doğmuş, Küçük Kar'da ben doğımışum..." Bu dizeler, Arif INihat imzasını taşıyan 'Kerkük' şiirinin ilk kıtası... Türkmenlerin bu "tarihsel kültür başkentleri" içinyaz- dıkları, söyledikleri, besteledikleri, yaptık- lan ne varsa, hemen tümü "sevgi, hasret ve bağlılık"layüklü... Tıpkı Azerilerin Bakû için, Ermenilerin Erivan için, Gürcülerin Tiflis için ürettikle- ri gibi... Tıpkı hemen tüm kentlerimiz için de "oralıların" geçmişten bu yana yine 'o- ra' için yarattıkları gibi... Çünkü Kerkük, yüzyıllardır tüm yaşan- mışlıklan, anılan ve uygarlık birikimlcriy- le; tarihi kalesinden eski evlerinc, geleneİc- sel dokusundan sokaklarına, anıtsal yapıla- nndan kentscl peyzajına tüm mimari kimli- ğiyle; bunlann yanı sıra yemeklerinden giy- silerine, türkülerinden oyunlanna kadar, ya- ni tüm "varoluş" değerleriyle bir Türkmen kenti... Peki, nasıl oluyor da bu köklü niteliği ta- mamen göz ardı edilerck 'farklı' bir kültü- rün siyasal merkezi yapılmak istenmesine böylesine 'suskun' kahnıyor... Kerkük'ü 'Kerkük' kılan Türkmenlerin yerine başka bir toplumun 'kentin sahibi' olmak için yaptıklanna, başta 'Batı'nın şu anlı şanlı 'kültür' kuruluşu olan UNESCO olmak üzcre; hatta bizdeki 'kültür kurumları' da dahıl, neden herkes 'seyirci' kalıyor?.. Mlmarisi'yle de kanıtlıyor Önce Kerkük'ün tarihsel kent kimliğini belgeleyen 'mimari dukusu' hakkındaki bil- gilerimizi yeniden anımsayalım: Örnegin, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni- versitesi'ndcn Prof. Dr. Suphi Saatçi'nin 30 yıllık araştırmalarına dayanan 'Kerkük Ev- leri' kitabı, üstelik tam da bu günlerde, rad- yo ve televizyonlanmızdaki kitap program- larında neden tanıtılmaz?.. Yıne aynı bilim insanımızın bu kentteki anılarını da derlediği "Hasretin Adı Ker- kük" kitabını neden hiç olmazsa gazetelerin kitap eklcrinde görmüyoruz? Kerkük'ü ikiye ayıran Hassa Suyu'nun do- ğu kesimine 'Eskiyaka', batısına ise 'Kor- ya Yakası' deniyor... Kerkük Kalesi'nin bulunduğu Eskiyaka ay- nı zamanda ilk yerleşme çekirdeğini oluştu- ruyor. Buradaki geleneksel Kerkük evleri ise 'Anadolu evleriyle' olan kültürel akrabalık- ları ve Mezopotamya sivil mimarisini yansı- tan nitelikleriyle kentin Türkmenlerle bütün- leşen tarihsel kimliğinin en duygulu tanıkla- rı... Çünkü çaglar boyu 'Türkmen sevdala- rı' bu evlerde yaşandı; coşkular, hüzünler bu evlerde anılaştı; türküler bu evlerde çalındı, söylendi... Nitekim tümüyle 'Türkçe' olan adlarıyla; 'dör' denilen bezemeli odalan, 'atabe' de- nilen karşılamamekânları, 'zerzemi' denilen • KONAKLAR YIKJLIRKEN Anadolu ev mimarisinin Mezopotamya kültürleriyle buluşmasını simgeleyen bir Kerkük konağı (üstte-solda), işgalcilerin ve savaşm tahrip ettiği tarihi konaklardan biri (üstte-sağda), Türk mimarisinin simgelerinden "kümbet" de Kerkük'e gerçek kimliğini vermiyor mu?.. yeraltı mahzenleri, 'terece' denilen nişleri, 'sır- hane' denilen sakh eşya odalan, 'buharı' de- nilen ocaklan, 'küplüğ' denilen serin depola- n, 'tendir' denilen tandırları, 'tak' denilen to- nozlu geçitleri ve tüm sanatsal özellikleri ile bu evlerde geçen yaşamın tarihi de Kerkük'ün top- lumsal tarihi demektir... işte bu kentin, son yıllardaki saldınlarda ve "ele geçirilme" sürecinde başına gelenleri 'ye- rinde' inceleyen Suphi Saatçi, 2003 yılının Ma- yıs ayındaki saptamalannı özetle şöyle aktar- mıştı: "1997'de Kale'deki yıkımlardan geri- ye 40 sağlam ev kalmıştı... Şimdi, onarım gö- ren 5-6'sı dışında tümü harabe halinde..." Siyasal tarlh de 'tamk'tır Kerkük'ün siyasal tarihi de kültürel geçmı- şıyle bürünleşiyor. Türkmenlerin Irak toprak- larına ilk ayak basmalan, Emevı hükümdarlarından Ubeydullah bin Ziyad'ın Basra'ya 2 bin Türk getirme- siyle gerçekleşmiş. 1055 yı- lında Büyük Selçuklu Haka- nı Tuğrul Bey'in Irak'a gir- mesiyle birlikte çok sayıda Türk, Irak topraklanna yer- leşmiş... Büyük Selçuklu lmpara- torluğu'nun yıkılışından son- ra Kerkük'te Kıpçakoğullan Beyliğı kuruluyor. Yavuz Sultan Selim, Tebriz seferinden sonra 1515'te Kuzey Irak'ı Osmanlı topraklanna katıyor... Kanuni Sultan Süleyman da 1534'te bütün Irak'ı Osmanlı eyaleti yapı- yor. Türkmenlerin Irak'a en yoğun yerleşme süreci de bu dönemde yaşanıyor ve Kerkük her yönüyle bir "Türkmen kenti" olarak varlığını sürdürüyor... Suskunlara çağrı Şair Arif Nihat, aynı şiirinin sonlarında şöyle diyor; "Bulamazsımz ey turnalar artık, Çocukluğunıuzu gölgeleyen söğüdü, Arasanız da bucak bucak, Dağılsanız da bölük bölük, Ki yıllar analarla babaları gömdü, Biz Kerkük'ü gömdük..." Pekı bir kent kolay kolay gömülebilir mi? Hele ki o kentin böylesine tarihsel derin- likleri varsa... Şair, kendıne yakışır bir duygusallık için- de, Kerkük'ün kültürel kökenlerini göz ar- dı eden "yeni kimlik dayatması" karşısın- daki 'çaresizliğini' betimliyor 'gömdük' diyerek... Ancak, başta Türkiye'nin kültür ve bilim kurumları olmak üzere, dünyanın 'uygar- lık değerlerini' savunan uluslararasıkuru- luşlarının da olana bitene seyirci kalmala- rı nasıl kabul edilebilir... Bu kuruluşlann temsilcileri, hatta l kül- türe değer veren' sayısız Batılı siyasetçi, diplomat, bürokrat ve herkes, hemen her fırsatta Türkiye'nin Güneydoğu bölgesine gelıp; 'incelemeler ve görüşmeler' yapa- rak, aynı bölgedeki 'yerel kültürlerin' ko- runup korunmadığı; 'dü'den 'edebiyata' kadar tüm yöresel değerlerin "yaşatılıp yaşatılmadığı" konusunda büyük bir "il- gi ve duyarlılık" ıçındeler... Bu merakhlara, 'bizimkiler' de eşlik et- mekte, ev sahipliği yapmakta ve hatta 'or- tak kültür projeleri'ne imza atmaktalar... Acaba, aynı çevreler, neden Kerkük'e de bakmıyorlar ve yine aynı bizimkiler neden Kerkük'ün 'kültürel işgali' karşısında benzer bir dııyarlılığı göstermiyorlar? BURSA'DA 'TİYATRO'LU GÜNLER Savaşın soğukyüzü tiyatro sahnesinde LEVENT GENCELLİ BURSA (Cumhuriyet) - Dünya, Auschwitz'deki tutsakların Nazi zulmünden kurtarılışının 60. yıldönümüyle ilgili etkinlıklerle zulmü, işkenceyi, savaşın sonucunu yeniden tartışırken Bursa'da yaşayanlar, Ayşe Emel Mesci'nin yönettiği ve toplama kampındaki yaşamı konu alan Orkestra oyunuyla savaşın sonuçlarına tiyatroda adeta yaşayarak tanık oldular. Kentte Iz bıraktı Bursa Devlet Tiyatrosu'nca sahnelenen Orkestra adlı oyunu Ayşe Emel Mesci yönetiyor. Arthur Miller'in Orkestra'sı, sahnelendiği her gece kapalı gişe yaptı. Ahmetvefikpaşa Devlet Tiyatrosu'nun son yıllardaki başarı grafiğinde çıtayı biraz daha yukarıya koydu, kentte iz bıraktı. Bursa Ahmetvefikpaşa Devlet Tiyatrosu'nda 11 Mart 2003'te ilk gösterimi yapılan Orkestra'yı izleyen binlerce kişi, Auschvvitz'le birlikte savaşın dünya için ne anlama geldiğini diğer kentlerde yaşayanlardan çok daha iyi kavradı. Devlet Tiyatrosu olanaklarıyla gerçekleştirilen çarpıcı sahne düzenlemesi, müzikleri ve oyunla bütünleşen, oyııncularıyla AVP'nin bir dönemine damgasını vuran Orkestra'nın yanı sıra yine Ayşe Emel Mesci'nin yönettiği Dario Fo'nun 'Kadın Oyunlan', Tuncer Cücenoğlu'nun 'Çığ' ve 'Lorca'mn 'Bernarda Alba'nm Evi' de Türkiye'nin gışesi en iyi oyunlan arasında yer aldı. Bursa Ahmetvefikpaşa Devlet Tiyatrosu Müdürü Mehnıet Gökçer'in yönetmenliğini yaptığı Neil Simon'ın 'Büyük Âşıkların Sonuncusu', Turgut Özakman'ın 'Töre'si, tpek Bilgin'in yönettiği 'Peynirli Yumurta', Ilaluk Işık'ın 'Savaş Düşlerimi Çaldı', özer Tunca'nın yazıp yönettiği 'Otobüs Durağı'nda Üç BenciP sahnelenmeye devam ediyor. İlk gösterlmler Tiyatroda 17 Şubat 2005 Perşembe gecesi Betül Gökçer'in yöneteceği Jan De Hortog'un 'Bir Yastıkta Nice Mutlu Yıllar'ımn ilk gösterimi yapılacak. 22 Şubat 2005 Salı gecesi Roberto Cossa'mn 'Babaannem Yüz Yaşında'mn ilk gösterimi var. Mehmet Gökçer oyunu hem yönetecek hem de babaanne tiplemesiyle seyirci karşısına çıkacak. Betül Gökçer'in yöneteceği iki kişilik oyun 'Bir Yastıkta Nice Mutlu Yıllar'da da karı koca Berrin-Halil Balkanlar çifti oynayacak. ^TÜRKİYE'NİN tLK KLASİK MÜZİK DERGİSİ' Andante 'nin yeni sayısı çıktı Kültür Servisi - İki ayda bir yayım- lanan, "Türkiye'nin klasik müzik der- gisi" söylemiyle yola çıkan Andan- te'nin 2005 yılı ilk sayısı yine zengin bir içerikle okurunun karşısında. Dergınin bu sayısında da ülkemiz ve dünyadan haberler, albüm tanıtımları, söyleşiler, ınceleme-araştırma yazılan- na yer verilmiş. Haberler, ocak ve şubat aylannın gündeminden derlenmiş. Derginin genel yayın yönetmcni Ser- han Bali, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün 55. kuruluş yıldönü- münü bir yazıyla selamlıyor. üergide yi- ne gündemden, Izmir, Ankara ve yurt- dışmdan haberlere yer verilmiş. Bu sayının konukları Derginin bu sayısının konukların- dan biri dünyaca ünlü piyano sanatçı- mız Gülsin Onay. Söyleşiyi, Feyzi Erçin gerçekleştirmiş dergi okurları için. Bir diğer konuk ise ünlü tenor Luciano Pavarotti'nin menajerliğini yapmış olan Herbert Breslin. Ateş Orga, "Günlüğümden Not- lar", Mehmet Ö. Alkan "Tarihin Sesli Belgeleri" adlı yazılarıyla der- ginin bu sayısında. Fotoğraf sanatçısı Merih Akoğul da "Mozart'ın Meza- rında" adlı yazısıyla farklı bir boyut sunuyor klasik müzik tutkunlarına. Dünyanın en güzel ve görkemli ope- ra salonlanndan La Fenice ve La Sca- la'nın kapılarını yeniden açış öyküle- rini de Ayşe Öktem kaleme almış. Serhan Yedig, John Tavener'le "Allah'm 99 İsmi" adlı bestesini, Ali Pınar da Türk operasının önemli ad- larından Aylıaıı Baran ile konuşuyor. Müzlkseverler İçin derlenmlş Klasik Türk müziği üzerine yaz;ılar- la, bu alanın yetkin adlannı ağırlayan dergi, bu sayısında Gönül Paçacı'nın ülkemiz müzığıne büyük hizınetleri geçmiş "kaynak kişiler" üzerine bir yazısına yer veriyor. Seda Binbaş- gil'den "Caz ve Blues" üzerine, Yosi Falay'dan "Rock" üzerine yazılar da var bu sayıda. Müziğe hizmet eden teknolojik geliş- mclcr ve yine müzik alanında son çıkan kıtaplar da dergide müzikseverler için âcıleamiş. (0216 325 2713) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL İPili Ufaklı Kentsoylular...(2) Geçen haflaki yazımda, Karl Manc'ın küçük bur- juva ile ilgili olumsuz saptamalarından söz etmiş ve yazıyı şöyle noktalamıştım: "...gerçek anlamda ne burjuvazi, ne deproletarya olan küçük bunüvazi, as- lında 'melez' ve 'geçici' bir konumu belirlemekte- dlr. Buradaki 'geçicilik', söz konusu ara-sınıfın as- lında sınıfmücadelesine değgin hiçbirnoktanın çö- zümünü gerçekleştirmemesinden kaynaklanmak- tadır. Marksist tarih görüşüne göre küçük burjuva- zininin -burjuvazi karşısında hissettiği baskının bir sonucu olarak- çeşitli zamanlarda ileri sürdüğü ve ilerici gibi gözüken talepler, aslında son derece sı- nırlıydı ve 'bu sınıfın ideolojik temsilcileri, kendi so- runları ve bu sorunların ötesine kafa yormamışlar- dı.' - Bu son saptama, yanı küçük burjuva sınıfının ideolojik temsilcilerinin kendi sorunlarının dışında- ki konular üzerinde kafa yormamış olmaları, bugün 'küçük burjuva ahlakı' diye adlandmlan hastalığın te- mel kaynağıdır..." 8u iki bölümlük yazıya başlarken benim de asıl incelemeyi amaçladığım nokta, 'küçük burjuva ah- lakı' diye anılan ve hiçbir çekince duymaksızın 'has- talık' diye nitelendirdiğim ahlak anlayışıydı. Hemen belirteyim ki bu anlayış, başta Oscar Wilde ile Amerikalı yazar ve düşünür Ayn Rand olmak üze- re, kimi aydınlarca 'sıradanlık' diye nitelendirilen anlayış ve tutumla özdeştir. Kitle psikolojisi açısın- dan ise aynı anlayış ve tutum, kendilerini baştan ve- ya zamanla kitlenin akışına bırakmayı yeğlemiş olanlar için birincil değer'dir. Yine burada belirtilme- si gereken bir başka nokta ise, söz konusu sıradan- lığa karşı savaşımın insanlığın -ve düşüncenin- çok erken dönemlerinde başlamış olduğudur. Sokra- tes'in bundan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce dile getirdiği: "Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, ya- şanmaya değer bir hayat değildir" söylemi, ha- yatı öylesine yaşamayı yeğlemeye yönelik en güç- lü karşı çıkışlardan biri olma özelliğini korumakta- dır. 'Sürüdenlik' diye de adlandırılabilecek olan 'sı- radanlık' konumu, gerçekten de küçük burjuva ah- lakı denilen anlayışın ve yaşam tarzının ta kendisi- dir, çünkü bu tarzı benimsemiş olan kişiler ve top- lumlar için hayat, çoğu zamanla kemikleşmiş alış- kanlıklardan oluşma bir yığından başka bir şey de- ğildir. 'Sıradan'ya da 'sürüden' olmayı seçenler ve- ya kendilerini bu konumlar içersinde bulmuş olan- lar için bu kemikleşmiş alışkanlıklar, aynı zamanda çok büyük bir güvence kaynağıdır: Neyin nasıl ol- ması ve yapılması gerektiği, geçmişleri kimi zaman yüzyıllara dayanan, ilk nedenleri belki de çoktan unutulmuş kurallarla saptanmıştır; dolayısıyla, ya- pılması gereken üzerinde, yeni çözümler üretmek amacıyla kafa yormak gibi hem sıkıcı hem de boz- guncu bir çabanın harcanmasına hiç gerek yoktur. Oscar VVİIde'ın, sıradanlığı dehanın en büyük düşmanı saymasının doğruluğu, özellikle bu nok- tada çok belirginleşmektedir. Çünkü deha, hele sa- nat ve edebiyat alanında, kendini hiçbir zaman yal- nızca olan'la, bugün'le ve bugün'den kaynaklanma sorularla ve sorunlarla sınırlamaz. Düşünce ve sa- nat alanında yaratıcılığın özü, hep yeni arayışlarda olagelmiştir. Bundan ötürüdür ki her sanat eseri, her zaman yeni çözümlerin habercisi ve savaşçısı ol- muştur. öte yandan kendini kalıcı kılmak, kök salmak is- teyen her düzen açısından radikal sayılabilecek gi- rişimlerin, düşüncelerin ve eserlerin uzağında kal- mak, amaçlanan kalıcılığın birincil koşulu sayılmış- tır. Bu açıdan bakıldığında, sıradanlık ya da sürü- denlik ile, onun toplumsal kılıfı olan ahlak türü, ya- ni var olmak için var olmayı hedefleyen küçük bur- juva ahlakı, böylesi toplumların düşünülebilecek en sağlam temelini oluşturur. Geniş ölçüde böyle bir ahlak anlayışının egemen- liği altına girmiş toplumların kültüründen sıra dışı eserlerin ve sanatçıların yeterli sayıda çıkmasını beklemek, işte bu yüzden tümüyle boşunadır. e-posta: ahmetcemal@superonline.com aoem20(" holniail.com El emeğî çiniler Avrupa'ya • KONYA (AA) - Konya'da Selçuklu Çini Koruma, Yaşatma ve Geliştirme Derneği'nin açtığı çini kurslannda ev kadınları ve genç kızlann ürettıği tabak ve vazolar, Almanya ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinden büyük talep görüyor. Dernek Başkanı Nihat Çağdaş, 2001 yılında deraeğin kurulmasıyla Konya'da çiniciliğin yüzyıllar sonra yeniden canlandığını söyledi. Derneğin açtığı çini kurslanndan, her yıl 100'ün üzerinde ev kadını ve genç kızın meslek sahibi olduğunu ifade eden Çağdaş, böylece Selçuklu mirası çiniciliğin Konya'da yeniden ayağa kalktığını, Konya'nın çini ile de sesini yurtdışında duyurmaya başladığını bildirdi. lstanbul, Antalya, Ankara başta olmak üzere çok sayıda ilden el emeği çini ürünler için sipariş aldıklarını vurgulayan Çağdaş, "Belçika'dan bir cami mihrabının çini işlemesi için sipariş aldık ve önümüzdeki günlerde bu mihrap için çahşmaya başlayacağız" dedi. Bugün • AKBANK KÜLTÜR SAJNAT MERKEZİ'nde saat 19.00'da tzzet Keribar'ın dıa gösterisi. (0 212 252 35 00) • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19.00'da Gökalp Baykal ve Grubu rock konseri. (0 212 293 98 48) • OSMANLI BANKASI MÜZESt StNEMASI'nda saat 19.30'da 'Güldürü Saati' filmi. (0 212 334 22 70) • tSTANBUL FOTOĞRAF VE StNEMA AMATÖRLERİ DERNEĞİ'nde saat 19.30'da 'Portre' konulu, 'Ayın Saydam Yaı ışnıasf, seçici Ibrahim Zaman. (0 212 292 42 01) • CEMAL REŞÎT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da 'Paulo Gaio Lima' konseri. (0 212 232 98 30) M tSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSÎTESİ Dolapdere Kanıpusu sinema salonlarında saat 15.00'te "Cenk Özakıncı Filmleri ve Bir Tiyatro Belgeseli, Değişimin Figüranları" ve saat 19.00'da 'Kutup Çizgisi Aşıklan'. (0 212 31(50 00) 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear