Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2004 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr
18. yüzyıl saray yaşamı ve kültürüne Vanmour dışandan, Levnî isç içeriden yaklaşıyor
Osmanlı'ya ikiözgünbakışKAYA ÖZSEZGİN
A. Boppe, tarihimizde Lale Devri
olarak bılinen 18. yüzyılm safağında
İstanbul"a gelerek Boğaziçi' nin büyü-
süne kapılan Avrupalı ressamlardan
söz ettiği ünlü kitabına (1911), Hol-
landalı ressam Vanmour'la başlar ve
1699'da Fransız elçisi Ferriol"un re-
fakatinde, daha sonra da 1727'de Hol-
landa elçisi Calkoen'le geldiği Os-
manlı'nın başkentinde, 1737'yekadar
kalan ve burada ölen bu sanatçının
mensup olduğu grup ıçinde "özeT bir
yeri bulunduğuna haklı olarak deği-
nir.
Ne var Id Valenciennes 'libir maran-
gozun oğlu olan Vanmour"un yaşamı
hakkında, 1737'de Mercure de Fran-
ce'ta, 1844'te bir Flaman dergisinde
yer alan iki kısa yazı dışında bilgi alı-
nacak bir kaynak yoktur. Bir ara Lil-
le'deki akademiye devam etmiş, ken-
disinden önce Doğu yaşamı üzerine
resimleryapmış olan Flaman ressam-
lanndan esinlenmiş büyiik bir olası-
lıkla. Osmanlı ülkesine gönderilen ilk
elçilerin, yanlannda bir de ressam gö-
türmelennin gelenek halını aldığı bir
dönemde. Vanmour da katılmış bu
geleneğe. Ancak Rijksmuseum ko-
leksiyonunda yakın zamanlara kadar
hep kapalı kalmış olan resimlerinden
de kolayca anlaşılacağı gibi. Doğu
yaşamına özgü insan tiplerini, giyim
ve yaşam özelliklerini, dahası, yaşa-
nan tarihsel olaylan yansıtmakta, dik-
katli belgeci ve gözlemci tavnyla. öte-
ki ressamlardan aynhyor. 16. yüzyı-
la, Lorichs ya da D. Nicolay gibi sa-
natçılara gelinceye kadar Avrupalılar
bu yöndeki meraklanm bu tür uzak
gözlemlerle giderdikleri halde, bir ba-
kıma Vanmour gibi ressamlann açtık-
lan yoldan, daha gerçekçi betimlere
ulaşabiliyorlar. Grelot'nun ve Leb-
run'ün desenlerini de bu kapsamda dü-
şünmek mümkün.
Doflu'dan sahneler
FerrioFun yanında ilk gelişinde çiz-
diği etnik kıyafet çizimlerinin, daha
sonra çoğaltılarak çeşitli kaynaklarda
Kapılan duyurularda
ve yayımlanan
katalogda, Vanmour
resimlerinin ülkemize
ilk kez getirilişinden
söz ediliyor ki
bu doğru değil.
En azından bir
unutkanlığın eseri
olsa gerek: Bakımı
yapılmadan önce bu
yapıtlar, belki biraz
daha aynntıh bir
katalog eşliğinde,
15-29 Mayıs 1978
tarihlerinde, o zaman
açılış hazırlıklan süren
Ankara Resim-Heykel
Müzesi'nde
sergilenmiş ve gene
bu sergi gibi,
fazla bir yankı
uyandırmamıştı.
kullanılmış olması bir yana, Calkoen
eşliğinde ÖL Ahmed döneminin ka-
bul törenlerini ve yaşam sahnelerini
işlediği yağlıboya tablolanyla Van-
mour'un, Avrupa tarihiyle ilgili re-
sim geleneğine, böylece Doğu'dan bir
sayfa eklediği kuşku götürmez. Van-
mour'un atölyesinin, 173O'lu yıllarda
tstanbul seçkinlerinin ziyaret ettikle-
ri bir yer olması da göz önüne alınır-
sa, onun aktıf bir sanatçı kimhğiyle
çe\Tesini etkilemiş olduğu sonucuna
vanlabilir. Ama ilginçtir, onun İstan-
bul 'daki mezannın yeri bile bugün bi-
linmiyor. Vanmour'un Amsterdam
müzesine Cornelis Calkoen koleksi-
yonundan geçen yapıtlannın bir bö-
lümünün de Leyde'deki etnografya
müzesinde yer aldığına değiniyor A.
Boppe kitabında; aynca bu resimle-
rin dökümünü de veriyor. Bu hesaba
göre, sanatçının 70'in üzerinde yapı-
tı bulunması gerekiyor. Bir bölümü
Koçbank'ın restore ettirdiği ve şu sı-
ralarda Topkapı Müzesi'nde, aynı dö-
nemin minyatür ressamı LevnTnin
(AbdüketilÇeiebi) yapıtlan eşliğmde
sergılenmesine önayak olduğu Vanmo-
ur'un resimleri, bu toplamın gerisın-
de kalıyor. Öte yandan yapılan duyu-
rularda ve yayımlanan katalogda, Van-
mour resimlerinin ülkemize ilk kez
getirilişinden söz ediliyor ki bu doğ-
ru değıl. En azından bir unutkanlığın
eseri olsa gerek: Bakımı yapılmadan
önce bu yapıtlar, belki biraz daha ay-
nntılı bir katalog eşliğinde, 15-29 Ma-
yıs 1978 tarihlerinde, o zaman açılış
hazırlıklan süren Ankara Resim-Hey-
kel Müzesi'nde sergilenmiş ve gene
bu sergi gibi, fazla bir yankı uyandır-
mamıştı. Resimlerinde oluşan patı-
nanıntemizlenmesi sonucunda Rijks-
museum'un yenilenen salonlannda
geçen yıl sunulan resimlerin, bu kez
•LâleDevri kanbuTuna İkiÖzgiin Ba-
taş" adıyla, Batılılaşma hareketlerinin
başladığı bir dönemin yerel tanığı
Levnî nin "Surnâme-i VehbTdeki re-
simleriylebiraradasergilenmesi, 18.
yüzyılın Osmanlı yaşam ve kültürü-
ne, iki ayrı yönden, iki ayn bakışı or-
taya sermesi bakımından yararh olmuş-
rur. Osmanh'daki kıtap resmi gelene-
ğinin içinden gelerek. tipleme ve kom-
pozisyon gibi. bu geleneğe farklı bo-
yutlar katmış olan Levnî ile Batılı bir
oryantalistin, o zamana kadar yüzey-
den ilgilenilmiş yaşam aynntılanna
ve tanhsel gelişmelere değişik bir
perspektifle yaklaşımını mukayese
ederek bakmak, ızleyıciye alışılmamış
birolanak sağhyor. Vanmour, ömeğin
III. Ahmed tiplemesinden de anlaşı-
lacağı gibi, bir fızyonomistin sada-
katini akla getireceİc titizlikle yaklaş-
mış tanık olduğu kışilere. Pera'daki
Hollanda elçiliğınden istanbul'a pa-
noramik bakışı gösteren büyük bo-
yutlu kompozisyon, çadırdaki güncel
eğlencelen konu alan sıradışı resim ya
da Patrona Halil ayaklanmasına ıliş-
kin imzalı (J. B. Vanmour pınxit) tab-
lo, Hollandalı sanatçının, etnık aynn-
tılann ötesindeki ışığı kavramakta,
dönemin "Tunjuerie" modasını aşa-
rak Osmanlı başkentinde üstlenmiş
olduğu işlevi hakkıyla yerine getir-
mekte titiz davrandığını belgeleyecek
çalışmalar.
Levnî nin sezlş gücü
Levnî'nin albüm resimlerine gelın-
ce, yerli tiplerden Frenk tiplenne uza-
nan oldukça geniş bir alanda. saray eğ-
lencelerini kapsayan bir doğrultuda,
gelenekselden görece farklı bir bakış
açısı içinde, Avrupalı meslektaşını ta-
nımış olabıleceği ihtımalını de akla ge-
tiren bir seziş gücünü sergiliyor bu
Osmanlı minyatürcüsü.
Vanmour'un resimlennde tanık ol-
duğumuz boyanın incelıkli kullanımı
ve yaşanan olaylara doğrudan yakla-
şım yöntemi, onun ıçinde bulunduğu
Kuzey Avrupalı ressamlara özgü bir
bakış olarak da alınabilir.
Bu sergi, bu ikilı görünümüyle. bi-
zi olduğu kadar Avrupalı uzmanlan da
ılgilendıreceğınden, bu kapsamda
yurtdışına da taşınması ısabetlı olacak-
tır.
(Sergi 15 Nisan 'a kadargörülebi-
lir.)
LJNL O ŞtlR AKIMININADINI KİM KOYDU?
tlhan Berk ve 'İkinci Yeni\
MUZAFFERİLHAN ERDOST
tlhan Berk. "davetli olarak gittigi Ame-
rika'dalti iztenimleri"ni aktanrken, be-
nim. "tldnci Yeni'nin isim babasının tlhan
Berk olduğumı söyledlğüni'' söylemış.
Okuyalım îlhan Berk'i:
"Geçenlerdebir TV konuşmasmda,Mu-
zaffer Erdost, İkinci Yeni'nin isim baba-
sının ben olduğumu söyiedi. Ben bunu bO-
miyordum. Ulus gazetesine bu akunm adı
sorulduğunda Muzaffer'in yanınındaymı-
şım. tlhami Soysal da gazete bağlanacağı
için hemen bir isim vermemi istemiş. ben
de, Orhan Veli şi-
irini düşünerek
'İkinci Yeni' de-
mişim. Erdost'un
çıkardığı Pazar
Postası öncülüket-
ri bu harekete."
(Cumhuriyet, 14
Mart2004,'Kültür
sayfası.)
tç içe geçmış bir
dizi maddi yanlış
ve yanlış yorum-
lanabilir duyum-
satmalar var bu
"açıklama"da.
Doğrusunu yaz-
mak istedim:
TV-2'de, "Sö-
zün Büyüsü" seri-
si içersinde ger-
çekleştirilen
"fidnci Yeni" adlı
yazımın sürecini
(ya da serüvenini)
anlatmıştım. Pa-
zar Postasfnın
(PP) yazı müdür-
lüğünü yapıyor-
dum (1956-58).
PP,CemflSaitBas-
las'mhaftalıkgazetesiydi. BakiKurtuluş,
yazı müdürlüğünü bana bırakmıştı. Son
Havadisde Barlas'ın gazetesiydi, günlük-
tü. Yazı Müdürü tlhami Soysal'dı. llhami,
benden. Son Havadis'e her hafta bir yazı
yazmamı istemişti, ben de yazıyordum.
llhami Soysal, bir gün sonra yayımla-
nacak gazetenin yazılannı, bir gün önce-
den dizgiye vermek durumundaydı. Ga-
zetenin hazırlandığı Külrür Basımevi,
Rüzgârlı Sokak'm girişte sağındaydı, so-
lunda da PP'nin bürosu olan bina vardı.
llhami, işinı bitirmiş, biraz erken gazete-
den aynlmak istemiş olmahydı. Bana,
PP'nin bürosuna telefon ederek, yazımı
• tlhan Berk, PP bürosunda,
bana, 'akımın adını koydun'
demişti. Hangi yazımın
başlığının imlendiğini
çıkaramamıştım. Duraksadığımı
gören Berk, 'ikinci Yeni'
başlıklı yazımı anımsatacaktı.
'tkinci Yeni' başlığı, oluşan
yeni şiire böyle ad olmuştu.
biraz erken göndermemi istemişti. Bir iki
telefondan sonra, "fihamrderniştim,"ya-
zıyı bhirdinı de, adını koymakta zorianı-
yorumL". llhami, her zamanki buyurgan
rahathğıyla, "Anverbirbaşhkrdemiş, ben
de, yazının içeriğine uygun olarak "ikin-
ci Yeni" başlığını yazmış, llhami'ye ilet-
miştim.
Yıllar sonra İkinci Yeni Yazüan (1997)
adlı kitabıma da alacağım "Ödnci Yeni"
adlı yazım, Son Havadis'te. "19 Ağustos
1956"da yayımlanmış. İkinci Yeni tartış-
malan için bir "başlangıç" ("mflat") sa-
yılmak gereken "Bir şey söylemeyen şnr"
adlı yazım üzerine
yoğunlaşan yeni şi-
ir tartışmalan sıra-
sında. llhan Berk,
PP bürosunda, ba-
na. " akımın adını
löj>'dun"demışti.O
günlerde PP'de ya-
yımlanan yazılanmı
düşünerek, hangi ya-
zımın başlığının im-
lendiğini çıkarama-
mıştım. Duraksadı-
ğımı gören Berk.
"ÜdnciYenr başlık-
lı yazımı anımsata-
caktı.
"İkuıciYenTbaş-
hğı, oluşan yeni şi-
ire böyle ad olmuş-
tu. Yazı başlığı be-
nimdi, yeni şiire ad
olmasını bana öne-
ren llhan Berk'ti.
Ben, yeni şiire bir
akım olarak bak-
makta duraksadığım
için, bu şiiri, bir ad
altına almayı pek is-
tememiştim. Ne \
r
ar
ki, bir bakıma, bu ad,
kendiliğinden benimsendi, tutuldu. Be-
nim "Sözön Büyûsû" programmda belirt-
tiğim bu adlandırma sürecini llhan Berk
farklı algılamış obnalı.
Okur, llhan Berk'in yukanda aktardı-
ğun pasajını benim anlatımımla birlikte
değerlendirdiği zaman, Berk'in (örneğin
"Ulus" gibi) gazete adı, olaym oluşu ve
benzer maddi hatalaryanında, "İkinci Ye-
ni" admm ve bu başlık altmda yazdığım
yazının llhan Berk tarafından bana 'üf-
İendiğini" ve yazdınldığını da düşünebi-
lir ki, bunu, benim düşünsel kimliğimle,
yazarlık onurumla bağdaştırmak olanak-
lı değil.
'Babasmm Kızı' 26 Mart'ta gösterime girecek
ebek babaya kalınca...
KültûrServisi-AvşarFilm'in
26 Mart'ta gösterime girecek
olan Kevin Snıith in yazıp yö-
nettığı'Babasmm Kıa' ('Jersej-
Girl') adlı filmi Hollywood'un
üç ünlü adını Ben Affleck, Liv
1\1er ve Jenrüfer Lopez ı buluş-
turuyor.
Dığer rollerinde Raqud Cast-
ro, George Carlin ve Jason
Biggs'inyeraldık-
lan fümin müzik-
leri James L. Ve-
naUe ımzasını ta-
şıyor.
Görüntü yönet-
menlığini Oscarlı
VUmos Zsig-
mond'ın yaptığı |
•Babasmm Kıa'nın
sanat yönetmeniyse 'Dogma'
ve 'Ja> and Siknt Bob Strike
Back'te de çalışan EHse G. VT-
ola. Filmde Ollıe başanlı bir
müzik yapımcısıdır. tşıne faz-
la düşkün, ağzı laf yapan, ga-
zetecıleri istediği gibi yönlen-
diren bir yöneticidir. Üstelik
hayatının aşkıyla evlenmiştir
ve bir de bebek beklemektedir-
ler. Ama, hıç ummadıklan bir
anda her şey tersine döner.
Ollie, kendini bebeğe bak-
mak zorunda kalan yalnız bir
baba olarak bulur. Iş yaşamı da
özel yaşamındakı bu değişiklik-
lerden etkilenır. tşini kaybeder.
Doğup büyüdüğü New Jersey'in
kenar mahallelerine döner. Ba-
basının yanına yerleşir. Çocuk-
luğunun geçtıği bu mahallede ta-
• Kevin Smith'in yazıp yönettiğ
'Babasının Kızı', Hollywood'un
üç ünlü ismi Ben Affleck,
Liv Tyler ve Jennifer Lopez'i
buluşturuyor.
raşacağı yeni ve güzel birkız ona
yaşamayeniden sanlma isteği-
ni verir.
2001 de Jennifer Schvval-
bach'la olan evliliğinin zor bir
dönemece girmesiyle iki yaşuı-
daki bzı HarfcyOjuinnle tek ba-
şına kalan yönetmen-senarist
Kevin Smıth senaryoyu yazar-
ken kendı yaşamından yola çık-
mış. Filmın ilk yanm saatinde
görünen Jennifer Lopez'in film-
deki rolü toplam 12 dakika.
Film, Amerikan basınının da
dile getirdiği gibi bir 'Bennifer'
filmi değil. Zaten. Miramax da
bu nedenle afişte Ben Affleck'i
küçük kızıyla göstermeyi yeğ-
lemiş. Filmde Ben Affleck'in
6 yaşındaki kızmı oynayan Ra-
quel Castro da tıpİa fihndeki
annesı Jennıfer Lopez
"~1 gibi Porto Rico asıllı.
1 Deneme çekimleri sı-
rasında Raquel ile Jen-
nifer arastndaki ben-
zerlik yönetmen Kevin
Smith'in gözünden
, kaçmamış. Babasının
î kızı, 1996 Kalifornıya
doğumlu minik oyun-
cunun ilk sinema deneyimı.
Küfürlü konuşmalar. cinsellık.
farklı cinsel tercihler yüzün-
den Amerikan sansürü tarafın-
dan her zaman 'R' sınırlaması
getirilen filmleriyle tanınan yö-
netmen Kevin Smith ilk kez bu
filmıyle PG-13 (13 yaş altında-
kiler için anababa eşlik etme-
li) almış. (Avşar Film: 0 212
251 34 77)
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Tnakya'da Bir Gün
21 Mart Dünya Şiir Günü'nü bu yıl Türkiye Ya-
zarlarSendikası'nın düzenlediği biretkinlikle Lü-
leburgaz'da kutladık.
İlk durağımız, kuruluşuyla yörenin yazgısını de-
ğiştirmiş, ünlü bir eğitim kurumu olan Kepirtepe
Köy Enstitüsü oldu. Bu okulun ilk öğrencilerin-
den biri olan Mehmet Başaran da bizimleydi.
1939'da burada nasıl hiçbirşeyyokken çadırlar-
da eğitime başladıklarını, bütün yapılan öğren-
cilerin elleriyle, emekleriyle yaptıklarını anlattı.
Yapının miman iseAnrtkabir'in demiman olan Emin
Onat'mış.
Yapılar, kınk pencereleri, dökülmüş sıvalan, ki-
minin çökmüş tavanlanyla içler acısı bir durum-
da. Sanki eğitime ve aydınlanmaya düşman yö-
netımlerce unutturulmak, yok edilmek istenmiş.
Ama o eğitim kurumunda öylesine benzersiz
deneyimler yaşanmış ki, ne unutulması ne de
unutturulması olanaklı. Kadınlı erkekli nice ens-
titülü aradan geçen bunca yıla karşın buradaki
günlerinden yaşamlannda başlanna gelmiş en gü-
zel şeyin coşkusuyla söz ediyoriar. Bahçelerde
o günlerden kalmış türiü meyve ağaçlannın çi-
çekler içinde olması da coşkumuzu arttırdı.
Kepirtepe'nin yaktığı ışığı günümüze taşıyan-
larla birlikte, geleceğe de bir yol açabilmek için
hep birlikte Kepirtepe Dünya Şiir Ormanı'na beş
yüz fidan diktik. Can sulannı verip, az ötedeki Er-
gene Çayı'nın kıyılanna yollandık.
Ergene'nin kiriiliği anlatılır gibi değil. Aramızda-
ki Enstitülülerin, "Sulannı içip balığını yiyerek
büyüdüğümüz" dedikleri Ergene, kapkara akıyor.
Suyun başında durup, TEMA Vakfı Lüleburgaz
Temsilcisi Hakan Dedeoğlu'ndan bu kirliliğin
nedenlerini dinledik.
Ergene Çayı, Vize yakınlannda doğduktan son-
ra Çerkezköy - Çoriu - Lüleburgaz üçgenindeki
1100 fabrikanın atıklarını toplayarak Meriç'e ka-
rışıyormuş.
Verimli tanm alanlanna kurulan bu fabrikalar,
işgal ettikleri alanlar yetmezmiş gibi, kirlilikleriy-
le de tüm Trakya'yı yok oluşa sürüklüyorlar. Er-
gene'nin taşıdığı kirlilik nedeniyle her yıl Yunanis-
tan'a tazminat ödüyormuşuz. Ergene'yi gördük-
ten sonra, çevrede göz alabildiğine uzanan yem-
yeşil ekili tanm alanlannın güzelliği, gözümde ka-
rabasana dönüştü. Bu suyun kirlettiği bu toprak-
larda yetişen ürünleri, sonunda bütün ülke, he-
pimiz tüketiyoruz.
Ergene'nin kirliliği yöre insanlarını o denli etki-
lemiş ki, Kırklareli, bugün ülkemizde en çok kan-
ser hastalığının görüldüğü il olmuş. Hastalığın
bu denli yaygınlaşması bir kanser hastanesi ku-
rulmasını da gündeme getirmiş.
Lüleburgaz merkezine geldiğimizde ise, Bele-
diye Başkanı Emin Halebak ın beş yılda yarat-
tığı çağdaş bir kentle karşılaştık.
Osmanlı'nın Rumeli seferteri sırasında durak yer-
lerinden biri olan ve Sokullu Mehmet Paşa'nın
Mimar Sinan'a yaptırttığı külliyenin çevresinde
oluşan kent, parklan, alanlan, kültür merkeziyle
geçmişle geleceği kucak kucağa yaşatıyor.
Dünya Şiir Günü'nü ayakta duracak yerin bile
zorlukla bulunduğu hınca hınç dolu bir salonda
kutladık. Bizler şiirlerimizi okuduk. Lüleburgazlı
ozanların şiirlerini dinledik. Şiir aldık, şiir verdik.
Güzel bir tatil gününde parklarda, kırlarda do-
laşmak yerine kapalı bir salonda şiir dinlemeye
gelen yüzlerce insanla karşılaşmak ne mutluluk!
Bu mutluluğun coşkusu en yaşlımız Arrf Da-
mar'dan, şiir okuyan en gencimize kadar herke-
si sardı. Şiir kadar bireysel bir yaratı sanatının na-
sıl böyle topluma dal budak salabildiğini, başka-
lanyla bütünleşip paylaşılabildiğini ve nasıl ortak
bir coşkuya dönüşebildiğini bir kez daha gördük.
Bu yılın Dünya Şiir Günü Büyük ödülü'nün ve-
rildiği Ülkü Tamer ne diyordu şiir için:
Küçük bir kuş. Belki bir güvercin. Belki bir serçe.
Ne aradığı belli değil gökyüzünde.
Boyuna uçuyor. Yıldızlann arasından geçiyor.
Ayın arkasından.
Sonra yeryüzüne süzülüyor. Denizleri aşıp
ağaçlara, çiçeklere yöneliyor.
Kentleri dolaşıyor. insanlan tanıyor.
Evleri, ağaçlan, emeği, düşleri, yoksulluklan.
Geldiği yerlerden sorular getiriyor.
Gittiği yerlere sorular götürüyor.
tfisekci@superonline.com
K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I