25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2004 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr 18. yüzyıl saray yaşamı ve kültürüne Vanmour dışandan, Levnî isç içeriden yaklaşıyor Osmanlı'ya ikiözgünbakışKAYA ÖZSEZGİN A. Boppe, tarihimizde Lale Devri olarak bılinen 18. yüzyılm safağında İstanbul"a gelerek Boğaziçi' nin büyü- süne kapılan Avrupalı ressamlardan söz ettiği ünlü kitabına (1911), Hol- landalı ressam Vanmour'la başlar ve 1699'da Fransız elçisi Ferriol"un re- fakatinde, daha sonra da 1727'de Hol- landa elçisi Calkoen'le geldiği Os- manlı'nın başkentinde, 1737'yekadar kalan ve burada ölen bu sanatçının mensup olduğu grup ıçinde "özeT bir yeri bulunduğuna haklı olarak deği- nir. Ne var Id Valenciennes 'libir maran- gozun oğlu olan Vanmour"un yaşamı hakkında, 1737'de Mercure de Fran- ce'ta, 1844'te bir Flaman dergisinde yer alan iki kısa yazı dışında bilgi alı- nacak bir kaynak yoktur. Bir ara Lil- le'deki akademiye devam etmiş, ken- disinden önce Doğu yaşamı üzerine resimleryapmış olan Flaman ressam- lanndan esinlenmiş büyiik bir olası- lıkla. Osmanlı ülkesine gönderilen ilk elçilerin, yanlannda bir de ressam gö- türmelennin gelenek halını aldığı bir dönemde. Vanmour da katılmış bu geleneğe. Ancak Rijksmuseum ko- leksiyonunda yakın zamanlara kadar hep kapalı kalmış olan resimlerinden de kolayca anlaşılacağı gibi. Doğu yaşamına özgü insan tiplerini, giyim ve yaşam özelliklerini, dahası, yaşa- nan tarihsel olaylan yansıtmakta, dik- katli belgeci ve gözlemci tavnyla. öte- ki ressamlardan aynhyor. 16. yüzyı- la, Lorichs ya da D. Nicolay gibi sa- natçılara gelinceye kadar Avrupalılar bu yöndeki meraklanm bu tür uzak gözlemlerle giderdikleri halde, bir ba- kıma Vanmour gibi ressamlann açtık- lan yoldan, daha gerçekçi betimlere ulaşabiliyorlar. Grelot'nun ve Leb- run'ün desenlerini de bu kapsamda dü- şünmek mümkün. Doflu'dan sahneler FerrioFun yanında ilk gelişinde çiz- diği etnik kıyafet çizimlerinin, daha sonra çoğaltılarak çeşitli kaynaklarda Kapılan duyurularda ve yayımlanan katalogda, Vanmour resimlerinin ülkemize ilk kez getirilişinden söz ediliyor ki bu doğru değil. En azından bir unutkanlığın eseri olsa gerek: Bakımı yapılmadan önce bu yapıtlar, belki biraz daha aynntıh bir katalog eşliğinde, 15-29 Mayıs 1978 tarihlerinde, o zaman açılış hazırlıklan süren Ankara Resim-Heykel Müzesi'nde sergilenmiş ve gene bu sergi gibi, fazla bir yankı uyandırmamıştı. kullanılmış olması bir yana, Calkoen eşliğinde ÖL Ahmed döneminin ka- bul törenlerini ve yaşam sahnelerini işlediği yağlıboya tablolanyla Van- mour'un, Avrupa tarihiyle ilgili re- sim geleneğine, böylece Doğu'dan bir sayfa eklediği kuşku götürmez. Van- mour'un atölyesinin, 173O'lu yıllarda tstanbul seçkinlerinin ziyaret ettikle- ri bir yer olması da göz önüne alınır- sa, onun aktıf bir sanatçı kimhğiyle çe\Tesini etkilemiş olduğu sonucuna vanlabilir. Ama ilginçtir, onun İstan- bul 'daki mezannın yeri bile bugün bi- linmiyor. Vanmour'un Amsterdam müzesine Cornelis Calkoen koleksi- yonundan geçen yapıtlannın bir bö- lümünün de Leyde'deki etnografya müzesinde yer aldığına değiniyor A. Boppe kitabında; aynca bu resimle- rin dökümünü de veriyor. Bu hesaba göre, sanatçının 70'in üzerinde yapı- tı bulunması gerekiyor. Bir bölümü Koçbank'ın restore ettirdiği ve şu sı- ralarda Topkapı Müzesi'nde, aynı dö- nemin minyatür ressamı LevnTnin (AbdüketilÇeiebi) yapıtlan eşliğmde sergılenmesine önayak olduğu Vanmo- ur'un resimleri, bu toplamın gerisın- de kalıyor. Öte yandan yapılan duyu- rularda ve yayımlanan katalogda, Van- mour resimlerinin ülkemize ilk kez getirilişinden söz ediliyor ki bu doğ- ru değıl. En azından bir unutkanlığın eseri olsa gerek: Bakımı yapılmadan önce bu yapıtlar, belki biraz daha ay- nntılı bir katalog eşliğinde, 15-29 Ma- yıs 1978 tarihlerinde, o zaman açılış hazırlıklan süren Ankara Resim-Hey- kel Müzesi'nde sergilenmiş ve gene bu sergi gibi, fazla bir yankı uyandır- mamıştı. Resimlerinde oluşan patı- nanıntemizlenmesi sonucunda Rijks- museum'un yenilenen salonlannda geçen yıl sunulan resimlerin, bu kez •LâleDevri kanbuTuna İkiÖzgiin Ba- taş" adıyla, Batılılaşma hareketlerinin başladığı bir dönemin yerel tanığı Levnî nin "Surnâme-i VehbTdeki re- simleriylebiraradasergilenmesi, 18. yüzyılın Osmanlı yaşam ve kültürü- ne, iki ayrı yönden, iki ayn bakışı or- taya sermesi bakımından yararh olmuş- rur. Osmanh'daki kıtap resmi gelene- ğinin içinden gelerek. tipleme ve kom- pozisyon gibi. bu geleneğe farklı bo- yutlar katmış olan Levnî ile Batılı bir oryantalistin, o zamana kadar yüzey- den ilgilenilmiş yaşam aynntılanna ve tanhsel gelişmelere değişik bir perspektifle yaklaşımını mukayese ederek bakmak, ızleyıciye alışılmamış birolanak sağhyor. Vanmour, ömeğin III. Ahmed tiplemesinden de anlaşı- lacağı gibi, bir fızyonomistin sada- katini akla getireceİc titizlikle yaklaş- mış tanık olduğu kışilere. Pera'daki Hollanda elçiliğınden istanbul'a pa- noramik bakışı gösteren büyük bo- yutlu kompozisyon, çadırdaki güncel eğlencelen konu alan sıradışı resim ya da Patrona Halil ayaklanmasına ıliş- kin imzalı (J. B. Vanmour pınxit) tab- lo, Hollandalı sanatçının, etnık aynn- tılann ötesindeki ışığı kavramakta, dönemin "Tunjuerie" modasını aşa- rak Osmanlı başkentinde üstlenmiş olduğu işlevi hakkıyla yerine getir- mekte titiz davrandığını belgeleyecek çalışmalar. Levnî nin sezlş gücü Levnî'nin albüm resimlerine gelın- ce, yerli tiplerden Frenk tiplenne uza- nan oldukça geniş bir alanda. saray eğ- lencelerini kapsayan bir doğrultuda, gelenekselden görece farklı bir bakış açısı içinde, Avrupalı meslektaşını ta- nımış olabıleceği ihtımalını de akla ge- tiren bir seziş gücünü sergiliyor bu Osmanlı minyatürcüsü. Vanmour'un resimlennde tanık ol- duğumuz boyanın incelıkli kullanımı ve yaşanan olaylara doğrudan yakla- şım yöntemi, onun ıçinde bulunduğu Kuzey Avrupalı ressamlara özgü bir bakış olarak da alınabilir. Bu sergi, bu ikilı görünümüyle. bi- zi olduğu kadar Avrupalı uzmanlan da ılgilendıreceğınden, bu kapsamda yurtdışına da taşınması ısabetlı olacak- tır. (Sergi 15 Nisan 'a kadargörülebi- lir.) LJNL O ŞtlR AKIMININADINI KİM KOYDU? tlhan Berk ve 'İkinci Yeni\ MUZAFFERİLHAN ERDOST tlhan Berk. "davetli olarak gittigi Ame- rika'dalti iztenimleri"ni aktanrken, be- nim. "tldnci Yeni'nin isim babasının tlhan Berk olduğumı söyledlğüni'' söylemış. Okuyalım îlhan Berk'i: "Geçenlerdebir TV konuşmasmda,Mu- zaffer Erdost, İkinci Yeni'nin isim baba- sının ben olduğumu söyiedi. Ben bunu bO- miyordum. Ulus gazetesine bu akunm adı sorulduğunda Muzaffer'in yanınındaymı- şım. tlhami Soysal da gazete bağlanacağı için hemen bir isim vermemi istemiş. ben de, Orhan Veli şi- irini düşünerek 'İkinci Yeni' de- mişim. Erdost'un çıkardığı Pazar Postası öncülüket- ri bu harekete." (Cumhuriyet, 14 Mart2004,'Kültür sayfası.) tç içe geçmış bir dizi maddi yanlış ve yanlış yorum- lanabilir duyum- satmalar var bu "açıklama"da. Doğrusunu yaz- mak istedim: TV-2'de, "Sö- zün Büyüsü" seri- si içersinde ger- çekleştirilen "fidnci Yeni" adlı yazımın sürecini (ya da serüvenini) anlatmıştım. Pa- zar Postasfnın (PP) yazı müdür- lüğünü yapıyor- dum (1956-58). PP,CemflSaitBas- las'mhaftalıkgazetesiydi. BakiKurtuluş, yazı müdürlüğünü bana bırakmıştı. Son Havadisde Barlas'ın gazetesiydi, günlük- tü. Yazı Müdürü tlhami Soysal'dı. llhami, benden. Son Havadis'e her hafta bir yazı yazmamı istemişti, ben de yazıyordum. llhami Soysal, bir gün sonra yayımla- nacak gazetenin yazılannı, bir gün önce- den dizgiye vermek durumundaydı. Ga- zetenin hazırlandığı Külrür Basımevi, Rüzgârlı Sokak'm girişte sağındaydı, so- lunda da PP'nin bürosu olan bina vardı. llhami, işinı bitirmiş, biraz erken gazete- den aynlmak istemiş olmahydı. Bana, PP'nin bürosuna telefon ederek, yazımı • tlhan Berk, PP bürosunda, bana, 'akımın adını koydun' demişti. Hangi yazımın başlığının imlendiğini çıkaramamıştım. Duraksadığımı gören Berk, 'ikinci Yeni' başlıklı yazımı anımsatacaktı. 'tkinci Yeni' başlığı, oluşan yeni şiire böyle ad olmuştu. biraz erken göndermemi istemişti. Bir iki telefondan sonra, "fihamrderniştim,"ya- zıyı bhirdinı de, adını koymakta zorianı- yorumL". llhami, her zamanki buyurgan rahathğıyla, "Anverbirbaşhkrdemiş, ben de, yazının içeriğine uygun olarak "ikin- ci Yeni" başlığını yazmış, llhami'ye ilet- miştim. Yıllar sonra İkinci Yeni Yazüan (1997) adlı kitabıma da alacağım "Ödnci Yeni" adlı yazım, Son Havadis'te. "19 Ağustos 1956"da yayımlanmış. İkinci Yeni tartış- malan için bir "başlangıç" ("mflat") sa- yılmak gereken "Bir şey söylemeyen şnr" adlı yazım üzerine yoğunlaşan yeni şi- ir tartışmalan sıra- sında. llhan Berk, PP bürosunda, ba- na. " akımın adını löj>'dun"demışti.O günlerde PP'de ya- yımlanan yazılanmı düşünerek, hangi ya- zımın başlığının im- lendiğini çıkarama- mıştım. Duraksadı- ğımı gören Berk. "ÜdnciYenr başlık- lı yazımı anımsata- caktı. "İkuıciYenTbaş- hğı, oluşan yeni şi- ire böyle ad olmuş- tu. Yazı başlığı be- nimdi, yeni şiire ad olmasını bana öne- ren llhan Berk'ti. Ben, yeni şiire bir akım olarak bak- makta duraksadığım için, bu şiiri, bir ad altına almayı pek is- tememiştim. Ne \ r ar ki, bir bakıma, bu ad, kendiliğinden benimsendi, tutuldu. Be- nim "Sözön Büyûsû" programmda belirt- tiğim bu adlandırma sürecini llhan Berk farklı algılamış obnalı. Okur, llhan Berk'in yukanda aktardı- ğun pasajını benim anlatımımla birlikte değerlendirdiği zaman, Berk'in (örneğin "Ulus" gibi) gazete adı, olaym oluşu ve benzer maddi hatalaryanında, "İkinci Ye- ni" admm ve bu başlık altmda yazdığım yazının llhan Berk tarafından bana 'üf- İendiğini" ve yazdınldığını da düşünebi- lir ki, bunu, benim düşünsel kimliğimle, yazarlık onurumla bağdaştırmak olanak- lı değil. 'Babasmm Kızı' 26 Mart'ta gösterime girecek ebek babaya kalınca... KültûrServisi-AvşarFilm'in 26 Mart'ta gösterime girecek olan Kevin Snıith in yazıp yö- nettığı'Babasmm Kıa' ('Jersej- Girl') adlı filmi Hollywood'un üç ünlü adını Ben Affleck, Liv 1\1er ve Jenrüfer Lopez ı buluş- turuyor. Dığer rollerinde Raqud Cast- ro, George Carlin ve Jason Biggs'inyeraldık- lan fümin müzik- leri James L. Ve- naUe ımzasını ta- şıyor. Görüntü yönet- menlığini Oscarlı VUmos Zsig- mond'ın yaptığı | •Babasmm Kıa'nın sanat yönetmeniyse 'Dogma' ve 'Ja> and Siknt Bob Strike Back'te de çalışan EHse G. VT- ola. Filmde Ollıe başanlı bir müzik yapımcısıdır. tşıne faz- la düşkün, ağzı laf yapan, ga- zetecıleri istediği gibi yönlen- diren bir yöneticidir. Üstelik hayatının aşkıyla evlenmiştir ve bir de bebek beklemektedir- ler. Ama, hıç ummadıklan bir anda her şey tersine döner. Ollie, kendini bebeğe bak- mak zorunda kalan yalnız bir baba olarak bulur. Iş yaşamı da özel yaşamındakı bu değişiklik- lerden etkilenır. tşini kaybeder. Doğup büyüdüğü New Jersey'in kenar mahallelerine döner. Ba- basının yanına yerleşir. Çocuk- luğunun geçtıği bu mahallede ta- • Kevin Smith'in yazıp yönettiğ 'Babasının Kızı', Hollywood'un üç ünlü ismi Ben Affleck, Liv Tyler ve Jennifer Lopez'i buluşturuyor. raşacağı yeni ve güzel birkız ona yaşamayeniden sanlma isteği- ni verir. 2001 de Jennifer Schvval- bach'la olan evliliğinin zor bir dönemece girmesiyle iki yaşuı- daki bzı HarfcyOjuinnle tek ba- şına kalan yönetmen-senarist Kevin Smıth senaryoyu yazar- ken kendı yaşamından yola çık- mış. Filmın ilk yanm saatinde görünen Jennifer Lopez'in film- deki rolü toplam 12 dakika. Film, Amerikan basınının da dile getirdiği gibi bir 'Bennifer' filmi değil. Zaten. Miramax da bu nedenle afişte Ben Affleck'i küçük kızıyla göstermeyi yeğ- lemiş. Filmde Ben Affleck'in 6 yaşındaki kızmı oynayan Ra- quel Castro da tıpİa fihndeki annesı Jennıfer Lopez "~1 gibi Porto Rico asıllı. 1 Deneme çekimleri sı- rasında Raquel ile Jen- nifer arastndaki ben- zerlik yönetmen Kevin Smith'in gözünden , kaçmamış. Babasının î kızı, 1996 Kalifornıya doğumlu minik oyun- cunun ilk sinema deneyimı. Küfürlü konuşmalar. cinsellık. farklı cinsel tercihler yüzün- den Amerikan sansürü tarafın- dan her zaman 'R' sınırlaması getirilen filmleriyle tanınan yö- netmen Kevin Smith ilk kez bu filmıyle PG-13 (13 yaş altında- kiler için anababa eşlik etme- li) almış. (Avşar Film: 0 212 251 34 77) DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Tnakya'da Bir Gün 21 Mart Dünya Şiir Günü'nü bu yıl Türkiye Ya- zarlarSendikası'nın düzenlediği biretkinlikle Lü- leburgaz'da kutladık. İlk durağımız, kuruluşuyla yörenin yazgısını de- ğiştirmiş, ünlü bir eğitim kurumu olan Kepirtepe Köy Enstitüsü oldu. Bu okulun ilk öğrencilerin- den biri olan Mehmet Başaran da bizimleydi. 1939'da burada nasıl hiçbirşeyyokken çadırlar- da eğitime başladıklarını, bütün yapılan öğren- cilerin elleriyle, emekleriyle yaptıklarını anlattı. Yapının miman iseAnrtkabir'in demiman olan Emin Onat'mış. Yapılar, kınk pencereleri, dökülmüş sıvalan, ki- minin çökmüş tavanlanyla içler acısı bir durum- da. Sanki eğitime ve aydınlanmaya düşman yö- netımlerce unutturulmak, yok edilmek istenmiş. Ama o eğitim kurumunda öylesine benzersiz deneyimler yaşanmış ki, ne unutulması ne de unutturulması olanaklı. Kadınlı erkekli nice ens- titülü aradan geçen bunca yıla karşın buradaki günlerinden yaşamlannda başlanna gelmiş en gü- zel şeyin coşkusuyla söz ediyoriar. Bahçelerde o günlerden kalmış türiü meyve ağaçlannın çi- çekler içinde olması da coşkumuzu arttırdı. Kepirtepe'nin yaktığı ışığı günümüze taşıyan- larla birlikte, geleceğe de bir yol açabilmek için hep birlikte Kepirtepe Dünya Şiir Ormanı'na beş yüz fidan diktik. Can sulannı verip, az ötedeki Er- gene Çayı'nın kıyılanna yollandık. Ergene'nin kiriiliği anlatılır gibi değil. Aramızda- ki Enstitülülerin, "Sulannı içip balığını yiyerek büyüdüğümüz" dedikleri Ergene, kapkara akıyor. Suyun başında durup, TEMA Vakfı Lüleburgaz Temsilcisi Hakan Dedeoğlu'ndan bu kirliliğin nedenlerini dinledik. Ergene Çayı, Vize yakınlannda doğduktan son- ra Çerkezköy - Çoriu - Lüleburgaz üçgenindeki 1100 fabrikanın atıklarını toplayarak Meriç'e ka- rışıyormuş. Verimli tanm alanlanna kurulan bu fabrikalar, işgal ettikleri alanlar yetmezmiş gibi, kirlilikleriy- le de tüm Trakya'yı yok oluşa sürüklüyorlar. Er- gene'nin taşıdığı kirlilik nedeniyle her yıl Yunanis- tan'a tazminat ödüyormuşuz. Ergene'yi gördük- ten sonra, çevrede göz alabildiğine uzanan yem- yeşil ekili tanm alanlannın güzelliği, gözümde ka- rabasana dönüştü. Bu suyun kirlettiği bu toprak- larda yetişen ürünleri, sonunda bütün ülke, he- pimiz tüketiyoruz. Ergene'nin kirliliği yöre insanlarını o denli etki- lemiş ki, Kırklareli, bugün ülkemizde en çok kan- ser hastalığının görüldüğü il olmuş. Hastalığın bu denli yaygınlaşması bir kanser hastanesi ku- rulmasını da gündeme getirmiş. Lüleburgaz merkezine geldiğimizde ise, Bele- diye Başkanı Emin Halebak ın beş yılda yarat- tığı çağdaş bir kentle karşılaştık. Osmanlı'nın Rumeli seferteri sırasında durak yer- lerinden biri olan ve Sokullu Mehmet Paşa'nın Mimar Sinan'a yaptırttığı külliyenin çevresinde oluşan kent, parklan, alanlan, kültür merkeziyle geçmişle geleceği kucak kucağa yaşatıyor. Dünya Şiir Günü'nü ayakta duracak yerin bile zorlukla bulunduğu hınca hınç dolu bir salonda kutladık. Bizler şiirlerimizi okuduk. Lüleburgazlı ozanların şiirlerini dinledik. Şiir aldık, şiir verdik. Güzel bir tatil gününde parklarda, kırlarda do- laşmak yerine kapalı bir salonda şiir dinlemeye gelen yüzlerce insanla karşılaşmak ne mutluluk! Bu mutluluğun coşkusu en yaşlımız Arrf Da- mar'dan, şiir okuyan en gencimize kadar herke- si sardı. Şiir kadar bireysel bir yaratı sanatının na- sıl böyle topluma dal budak salabildiğini, başka- lanyla bütünleşip paylaşılabildiğini ve nasıl ortak bir coşkuya dönüşebildiğini bir kez daha gördük. Bu yılın Dünya Şiir Günü Büyük ödülü'nün ve- rildiği Ülkü Tamer ne diyordu şiir için: Küçük bir kuş. Belki bir güvercin. Belki bir serçe. Ne aradığı belli değil gökyüzünde. Boyuna uçuyor. Yıldızlann arasından geçiyor. Ayın arkasından. Sonra yeryüzüne süzülüyor. Denizleri aşıp ağaçlara, çiçeklere yöneliyor. Kentleri dolaşıyor. insanlan tanıyor. Evleri, ağaçlan, emeği, düşleri, yoksulluklan. Geldiği yerlerden sorular getiriyor. Gittiği yerlere sorular götürüyor. tfisekci@superonline.com K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear