22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 ŞUBAT 2004 SAU CUMHURİYET SAYFA DİZt Ekosistem öyle bir hale geldi ki, önlem alınmazsa, yeni yüzyıl insanlığın da sonu olacak 1 milyon canlınınjtnsaıüıgın nesli tükenecek /fe son viizvılı Ergin Yıldızoğlu 1 Soğuk Savaş bittikten sonra, bir ter- mo-nükleer savaş-soykınm tehlikesi gündemden çıktı, piyasa ekonomisi, küreselleşme, "teknolojik devrim", "tarihin sonu" diyerek tam rahatla- maya hazırlanırken, 1 Oyıl içinde ken- dimizi, ekonomik, siyasi ve hatta ik- lim değişiklikJeri açısından son dere- cede istikrarsız, güvenliksiz ve gele- ceği karanlık bir dünyada bulduk. Borsalar yükseldi çöktü, tarihte gö- rülmedik çapta terörist eylemler yaşan- dı, dünya ekonomisi adeta bir çıkmaz sokakta tıkandı kaldı. Artık imparator- luklardan, yükselen güçlerden,jeopo- litikten, "sürektisavaş" sendromundan konuşulmaya başlandı. Tüm bu top- lumsal istikrarsızhklar ve belirsizlik- ler yetmezmiş gibi, doğal çevreden gelen tehlike işaretleri güçlenmeye başladı. 1990'lann sonuna doğru ha- valar daha çok ısınmaya.firtmalarsık- laşmaya, yağmurlar, sel felaketleri art- maya, buzullar erimeye, deniz seviye- si yükselmeye başladı. N ature (doğa) dergisinin aktardığına göre Avrupa, Güney Afrika, Avustralya, Brezilya, Meksika ve Kosta Rika'yı kapsayan altı bölgede 1103 bitki ve hayvan canlı türünü inceleyen, çevre koruma alanında uzman sekiz bilim adamı tarafından yapılan bir araştırmanın bulguları, küresel ısınmanın etkisiyle 2050 yılına kadar 1 milyon canlı türünün neslinin tükenecegini ortaya koydu, eğer bugün ciddi tedbirler alınmaya başlanmazsa. Dünyanın en büyük buzdağı geçen sene çatladı. Geçen yaz, dünyanın en zengin, refah düzeyinin en yüksek böl- gelerinden birinde, Avrupa'da aşın sı- caklardan binlerce insan öldü. Dünyanın en büyük reasürans şirke- ti Munich-Re'nin hesaplamalanna gö- re küresel iklimdeki bu istikrarsız ha- reketlenn maliyeti, 2050'ye kadar yıl- da 300 milyar dolara, yaklaşık olarak küresel Gayri Safı Hasıla"nın yüzde l'ine ulaşacak. Birleşmiş Milleder'in Hükünıetierarası İklim Değişikiiği Pa- neü'nin hesaplamalanna göre halen yıllık 280 milyar dolara ulaştı bile. Ekonomik krizin pençesinde kıvra- nan günümüzün dünyası açısından hiç de iyi bir haber değil bu. 1997 Asya krizi küreselleşme süre- cinin geleceğine ilişkin kocaman bir soru işaretini gündeme getirmişti. O günden bu yana ekonomik ve siyasi ge- lişmeler hep olumsuz yönde gerçek- leşti. 1997 Asya knzi ekonomik alan- da olumsuz gelişmelerin ilk işaretiy- di ama aynı yıl imzalanan iklim deği- şıklıklenyle ılgih Kyoto Protokolü. en azından gezegenin geleceğini tehdit eden, küresel ısınma ve iklim deği- şiklikleri alanında bir uluslararası kon- sensusun nihayet oluştuğunu, en azın- dan, insanlığın geleceğine ilişkin tü- müyle de umutsuz olunmaması ge- rektiğini söylüyordu. Ne yazık ki ABD'de yönetime gelen Bush hükü- Evrimin Aşiltopuğu2000 yıldır kapitalist üretim tarzının öncelikleri, piyasa ekonomisinin dinamikleri altında gerçekleşen kimi insan üriinü değişiklikler, bugün aruk gezegenin ekosistemini, öyle bir noktaya getirdi ki eğer bugünkü trendler önümüzdeki 10 yıl içinde geri çevrilmezse yeni girdiğimiz yüzyılın insanlığın son yüzyıh olması çok büyük bir olasılık. Bu söz konusu trendlerin geri çevrilebilmesi için ise ekonomik, toplumsal ve bireysel yaşamlanmızda, büyük değişikliklerin gerçekleşmesi gerekiyor. Bu değişikliklerin gerçekleşebilmesinin yolu, bugün egemen olan bireyciliİcten, meti, 2001 yıhnda Kyoto Protoko- lü'nden çekildiğini açıkladı. 2002 yı- lında Yeni Delhi konferansında, AB ül- keleri Kyoto Protokolü'ne sahip çık- tılar ama yoksul ülkeleri, gereken "fe- dakâruklan" yapmalan konusunda ikna edemediler. Bu yıl aralık ayında Milano toplan- tısınm başansızlıkla sonuçlanması, Kyoto Protokolü'nün pratik olarak an- lamım yıtırdiğiru, buna bağlı olarak da dünyanın geleceğine ilişkin en önem- li umut ışıklanndan birinin daha sön- mekte olduğunu gösterdi. Paradigma değişikliği Yoksul ülkelenn, zengm ülkelenn baskılan karşısında "hakh" olarak ile- ri sürdükleri tez şöyle özetlenebilir Siz sanayileşme süreciniz sırasında doğal kaynaklan, özellikle de bizlerin top- raklanndaki doğal kaynaklan tüketti- niz, çevreyi kirlettiniz, şimdi geri dö- siyasetin ekonomiden çekilmesi düşüncesinden, toplumsal sonınlann çözümünü, salt kâr maksünizasyonu üzerinden, bireyin yaşamını, buna öncelik veren piyasa mekanizmasına teslim etme anlayışından vazgeçmeyi, ortak toplumsal çıkan gözeten, kolektif bir davranış biçimi geliştirmeyi gerektiriyor. Ne yazık ki tam bu noktada, insanlık evrim sürecüıin en büyük zaafiyla, diğer bir deyişle aşil topuğuyla karşı karşıya: Birçok bilım adamına göre insanlığm bu aşil topuğunu, İasa dönemli hedeflerin ötesinde henüz gözle görülemeyen, geçmişte de hiçbir örneği yaşanmamış ve özellikle de nülemez bir noktaya gelmeye başlayın- ca dönüp bize "Siz aynı şeyi yapma- yın" diyorsunuz. Öyleyse bızim bu fedakârlığı yapmamıza karşılık kaybe- deceğimiz geliri siz karşılayın. diyor- lar. Ya da "Gefişmiş ülkelere, önce siz tedbir almaya başlayın, biz de uyahnT. Öyle ya bugün dünya toplam tüketi- minin yüzde 59'unu dünya nüfusu- nun yüzde 11.6 (ABD, Kanada ve Av- rupa) gerçekleştirirken, dünya nüfusu- nun Orta ve Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya gibi en yoksul bölge- lerde yaşayan yüzde 45'i toplam rü- ketimin yalnızca yüzde 7.9'unu ger- çekleştirmiyor mu? (World Watch Ins- ritute. State of the World Report, 2004) Tabii ki ilk bakışta onlar da haklı. Ama bugünkü ekonomik sistem kal- dığını varsayarak, Hindistan halkının tüketim düzeyinin, Avrupa"nınkine ulaşması halinde küresel kaynaklar üzerine getireceği baskıyı düşünür- bizzat insanlık tarafindan yaratılmış bir tehlikeye karşı ortak bir davranış göstermekteki zorluk olarak tanımlanabilir. Bu zaafı aşmak. aşil topuğundan vurulmamak ıçin, bilüıçli bir çaba gerekiyor. Halbuki bugün içinde yaşadığımız "tüketid toplumu", "gösteri toplumu" ve bunların hizmetındekı dev medya tekelleri insanlan sürekli atomıze eden, dikkatlerini kendi bireysel hazlanna yoğunlaştırmaya teşvik eden. bireyci yanlannı güçlendirip ortak davranma dayanışma refleksiru körelten bır etki yapıyor. Bu fasitdaire kınlarak insanlığın önü açılmazsa, bu belki de son yüzyıluruz olacak... sek, aslında sorunun sistemin bizzat kendısınden, bir tür büyüme ve tüke- tıme öncelik vermekten kaynaklandı- ğını da söyleyemez miyız? Gerçekten de belki farkında değilız ama, bizzat "Acaba uygarhğımızın so- nuna mı getiyoruz?" gıbısınden bır so- ruyu gittikçe daha çok sormaya baş- lamış olmamız bile, bıze önemli bir pa- radigma değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzugöstermiyormu? tnsan- hk, aydınlanma süreciyle birlikte *ge- lecek" ve "ilerleme" kavramlannı, öz- gürlük, eşitlik, banş, sömürüsüz bir dünya arzusunu ve bunun için müca- deleyi gündeme getirirken, tüm uzun ve orta dönemli toplumsal planlannı, küresel yaşam koşullarında insan tü- rünün varlığını tehdit edecek bir ge- lişmenin olmayacağım varsayarak ya- pıyordu. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, baskı- sız, sömürüsüz bir dünya için müca- dele edenler, bu dünyanın, tüm bu mü- cadalelen anlamsız kılacakbirbiçim- de. fıilen yaşanmaz hale gelebıleceği- ni düşünmediler bile. Dünyanın üzerındeki yaşam koşul- lannın sürdürülebilirliği konusu, 1960'lara kadar hep bu tarhşmalann dışında kaldı. 1970'lerde küresel eko- nomik kriz başlarken, ekonomik bü- yümenin, kapitalizmin, gezegenin ge- leceğini tehlikeye atmaya başladığını ileri sürenlerin sayısı giderek artma- ya, "çevreri hareketier" doğmaya baş- ladı ama gelişmeler henüz bu alanda bir kriz noktasına ulaşmadığından, "çevre", doğal yaşamın sürdürülebi- lirliğiyle vb. ilgili tartışmalar, siyase- tin marjinal alanlannda kaldılar. Ancak bugün, 20 yıllık bir küresel- leşme deneyinin de ardından gelinen noktada, eğer çeşitli bilimsel kuruluş- lann örtüşen venleri, çok büyük ölçü- de yanlış değılse, çok kritik bır kon- jonktüre ulaşmış bulunuyoruz. Eğer gezegenin, doğal koşullannı A raştırmanın sonuçları şok etkisi yarattı. Ama küresel ısınmanın etkileri bu kadarla sınırlı değil. Bugünkü trendler devam ettiği takdirde, ilk 50 yılda 1 milyon canlının yok olmasına ek olarak ikinci 50 yılda dünyanın insan türü için de yaşanamaz hale gelmesinin olasılığı çok yüksek. Bu olasılık, Milano Küresel Isınma Konferansı'nın aralık ayında başansızlıkla sonuçlanmasından sonra yükselmeye devam ediyor. olumsuz etkileyen kimı trendler bir an evvel tersıne çevnlmezse, bu yüz- yıl uygarlığımızın son yüzyıh olabi- lir. Bu yüzden, özgürlük, eşitlik, banş ve sömürüsüz bir dünya, ulusal ba- ğımsızlık için mücadele edegelenlenn artık bir şeyin fena halde ayırdına var- malan ve bunu topluma anlatmalan ge- rekiyor: Küresel yaşam koşullannın varlıklannı, andakı gibi korumaya de- vam edeceğını varsayarak ilerlemek olanaklı değil. Bugün karşı karşıya kalınan sorun özgür, bağımsız olup olmamanın öte- sinde, bu özgürlüklerden faydalanabil- mek ıçin var olmaya devam edip et- memekle ilgili. Bu yüzden eşitlik öz- gürlük, sosyalizm ya da ulusal bağım- sızlıkgibı siyasi hedefleri bemmseyen hareketlenn ve akımlann, acılen kü- resel çevre sorunlannı gündemlerine almalan ve bu iki siyasi ve ekolojik mü- cadelenin aslında. ortak bir noktada, içinde yaşadığımız toplumun ekono- mik ve siyasi ilişkilerinin köklü bir eleştirisi noktasında birleştiğini gör- meleri ve toplumun geri kalamna da göstermeleri gerekiyor. Buna karşılık, çevreci hareketlerin de artık, sistemin kendisini sorgulama- dan, kalıcı bir zafer elde etmelerinin ve insanlığın geleceğini güven altına almalanrun olanaksız hale geldiğini ka- bul etmeleri gerektiği gibi... Önceden görünmeyen tehlikelerOxford Üniversitesi'n- den kozmolog Prof. Martin Rees "Son Yüz Yıhmız" başlıklı çalış- masmda, özellikle tek- nolojik gelişmeler üze- rinde yoğunlaşırken, git- tikçe birbirine entegre olan bir dünyada, bilimin baş- döndürücü bir hızla ilerler- ken gündeme getirdiği önce- den görülemeyen tehlikelere dikkat çekiyor. Kimyasal ve biyoloijik si- lahlarla donanmış bireylerin "teröristfcrin" sistem üzerin- de yaratacağı tahribahn yanı sı- ra, biyolojik, genetık, sibernetik alanlardaki gelişmelerin tehditle- nnin oluşmaya başladığını, bilimsel uygulamalarda bü- yük felaketlere yol açabıle- cek hata payınm giderek arttığını vurgulu- yor. Kozmolog Prof. Rees, çalışmasında in- sanlığın gelecek yüzyıh tamamlayıp ta- mamlayamayacağınm henüz belli olmadı- ğı soncuna ulaşıyor. Bugün insanhğ^n karşı karşıya olduğu teh- likeleri şöyle bir sıralarsak, bir gün dünya- ya çarpacak bir göktaşından, nükleer, bi- yolojik, terörist eylemlerden, hükümetle- rin biyolojik silah geliştinneye çalışırken yaptıklan deneyler sırasmda başı boş ka- lacak ölümcül bir virüsün, uzun dönemli sonuçlan yanlış hesaplanmış genetik bir müdahalenin, hatta henüz başlangıç aşama- sında olsa bile, nano-teknolojinin, diğer bır değişle, moleküler düzeyde yapısal de- ğişiklik yaratmak üzere programlanan, ken- di kendini çoğaltma kapasıtesine sahip bir nano-makinenin aniden denetimden çıka- rak bir virüse dönüşmesı gibi olasıhklar- dan önce, listenin başma "küresel ısınma, bunlara bağh olarak gıda ve enerji krizle- rini koymak gerekir" diye düşünüyorum. Ne de olsa ilk sırada saydığım tehlikele- rin büyük bir kısmı henüz teknolojik ola- rakbirer olasılık, diğer bir deyişle yann ya- pacağımız tercihlerle ilgili. Dünyaya bir gün bir meteonın çarparak yaşamı yok etmesi olasılığı karşısında ya- pabileceğimiz pek bir şey yok, en azından şimdilik ve bu tehdit uygarlığımızın etki- lerinden kaynaklanan bir etken değil; de- netimden çıkma olasılığı olan virüsler ise büyük bir tehlike oluştumnakla birlikte ge- nelde komplo teonlen alanına ginyor. Halbuki küresel ısınma, gıda krizi, hat- ta enerji krizi çoktan çeşitli bıçimlerde ya- şamaya başladığımız ve hızla gen döndü- rülemez bir noktaya gelerek, insanlığm ge- leceğini iptal etme kapasitesı olan tehdıt- ler. Üstelik daha sonra değınecegim gibi bun- lar, bugün bize olağan ve alternetifi yok- muş gibi gelen bir yaşam tarzının, toplum- sal üretim biçimi, siyasi sistem ve bunla- nn üzerinde yükselen öznelliklerin ürünü. Diğer bir deyişle, gizlı laboratuvarlarda üretilen virüsler tek tek her birimizin so- rumluluğunun dışmda kalıyor ama, kul- landığımız deodorantlardan otomobilleri- mize kadar, her gün elektriğı çevirip ışık- lan yaktığımız zaman bizzat teker teker ama hep birlikte gerçekleştirdiğimiz ey- lemlerin sonuçlannın sorumluluğu hem tek tek hem de kolektif olarak hepimizin üstünde: Dünyanın bundan yüz yıl sonra hâ- lâ yaşanabilir bir gezegen olarak var olma- ya devam edip etmeyeceği konusunda ka- rar vermeye gelince. toplumsal olduğu ka- dar bireysel düzeyde de büyük bir sorumu- luk altındayız Bu anlamda kaygısız kalmak ıntıhar et- mekle eşanlamlı. SÜRECEK KONUK YAZAR DR.ŞÜKRÜ GÜNER İlaçta KDV Bugün ülkemizde ilaç sanayii 2 milyar dolarlık üretim yapmakta, 1.5 milyar dolarlık ithalat, 150 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmektedir. Bu alanda 18.bin kişi çalışmaktadır. Ülkemiz, uluslararası standartlarda ilaç üretimi yapan 35 ülke arasında yer almaktadır. Bu konumumuz olumludur. Bundan sonra ya- pılacak, burada durmamak, üretimde denetim ve Ar-Ge çalışmalanna önem ve öncelik vermektir. Ülkemizde ilaç pahalıdır Bugün ülkemizde ilaç halkın satın alma gücü- nü aşmıştır. Sosyal güvencesi olmayan ilaçlarını alamıyor, güvencesi olan ise yüzde 10-20 katılım paylannı ödeyemiyor. Kişi başına sağlık harcamamızın yarısı ilaca ödeniyor. İlaçta KDV uygulaması KDV uygulamasına geçilmesinden bu yana ilaç KDV'lendirilmiştir. Uygulanan KDV standart KDV oranları ile eşit tutulmuştur. Temel gıda maddelerine uygulanan oranlar bile uygulanma- mıştır. İlaçta KDV uygulamasında sadece 1 Şubat 1986 tarihinde, 13 aylık bir süre için standart KDV oranı yüzde 12 iken, ilaca yüzde 5 uygulanmıştır. Tablo 1: Ülkemizde Uygulanan KDV Oranlan Tarih 01.01.1985 01.02.1986 01.01.1988 01.11.1988 15.10.1990 01.12.1990 01.11.1993 13.12.1999 01.08.2002 Standart KDV Oranı 10 12 8 10 11 12 15 17 18 İlaca Uygulanan KDV Oranı 10 5 8 10 11 12 15 17 18 AB ülkelerinde ilaçta KDV uygulaması Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye, ilaçta KDV oranı en yüksek ülkedir. Av- rupa ülkelerinde genelde ilaçta KDV oranı, stan- dart KDV oranından düşüktür. İlaç zorunlu ve vazgeçilemez bir tüketim maddesi olduğu için temel gıda maddelerine uygulandığı gibi genel KDV oranından daha düşük oranlann uygulan- ması sosyal açıdan bir gerekliliktir. Bugün ülkemizde sarf edilen ilacın yaklaşık yüzde 70'i devlet kuruluşları tarafından satın alın- maktadır. Sağlık Bakanlığı, SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, Milli Savunma Bakanlığı gibi kamu ku- ruluşları, kullanılan ilaçlann üçte ikisine yakınını, bakmakla yükümlü olduğu hastalara vermekte- dir. Her ne kadar yüzde 10-20 ilaca katkı payı alı- yor veya maaşından kesiyorsa da kamu kuruluş- lan KDV uygulamasından zararlı çıkmaktadır. İlacın en büyük alıcısı devlet olduğundan, ilaçta KDV oranının düşürülmesi ile devlet tasarruf edecektir. Ülke Adı Ingiltere Isveç Avusturya(1) Irlanda (3) Fransa (2) Isviçre Ispanya Portekiz Hollanda Belçika Yunanistan Finlandiya Italya TÜRKİYE Sonuç Standart KDV Oranı 17.5 25 20 21 20.6 7.5 16 • 17 17.5 21 18 22 20 18 İlaçta KDV 0 0 0-20 0-21 2.1-5.5 2.3 4 5 6 6 8 8 10 18 Sonuç Bu nedenle, ilaçlarda KDV oranının, öncelikle temel gereksinim maddelerinde olduğu gibi, yüzde 8'e indirilmesi ve giderek uygulanan en düşük KDV olan yüzde 1 'e çekilmesi uygun ola- caktır. (1) Sağlık sigortalannca ödenen ilaçlarda KDV ora- nı yüzde O'dır. (2) Gen ödemesı yapılan ilaçlarda KDV oranı yüzde 2.1, geri ödemesi yapılmayan ilaçlarda yüzde 5.5'tir. (3) Oral yolla kullanılan ilaçlarda KDV oranı yüzde 0, diğer ilaçlarda yüzde 21 'dir. (4) 13.12.1999 ıtibanyla. Not: Türi<iye tarafımızdan eklenmiştir. Kaynak: The European Federation of Pharmace- utical Industhes Association, www.ieis.org.tr CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ ŞUBAT AYIETKhÜKLERİ(i) Cumartesi Söyleşileri "Terör ve Ruhbilimsel Çözümlemesi" PiHlf.DP. EMRE KOIMGAR (7 Şubat 2004 Cumartesi Saat: 15.00) Kitap İmzası: Prof. Dr. Emre KONGAR Yer : Cumhuriyet Kitap Kulübü (Fransız Konsolosluğu'nun Yanı) İstiklal Cad. Zambak Sok. No: 4 D: 1-2 Beyoğlu/İstanbul EtkintiUer Koop-C tarafından düzenlenmektedir. Ccretsiz ve herkese açıktır. Kafeteryamız Pazar dahıl ber gûn saat: 10.00 - 21.00 arası açıktır. Memleket meseleleri ile ilgilenenlerin yeni internet adresi inadina.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear