25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2004 SALI 14 J V U L J J . L J 1 \ kultur@cumhuriyet.com.tr Bir Turgut Özakman Tiyatrosu örneği 'Töre\ toplumsal sorunlan gerçekçi bir anlatımla sahneye taşıyor i YAZf ODASI Bir geleneğin arkapenceresiHAYÂTİASILYAZICI Töreyi tanımlamak için sözcüğün anlanunı açmak gerekiyor: Bir top- lulukta benimsenmiş, yerleşmiş dav- ranış; yaşama biçımlerinin, kuralla- nn, görenek ve geleneklerin, ortak- laşa ahşkanlıklann, tutulan yollann tümü diye tanımlıyor sözlükler. Bir de bunun topluma yansıyan yüzüne baknğımızda değişik anlam ve yorum- lanna tanık oluruz. Törebilimin, tö- resel bir davranış yasasını geliştir- mektir ereği. Ne ki, bizdeki töre an- layışı, Türk geleneğinin tersyüz edil- diği bir arka penceresidir toplumumu- zun. Toplumumuzdaki ahlaksal dav- ranışlan bu denli örten, karartan. il- kel davranışın geleneğe oturmuş ör- neği 'kan davasıdır'. Doğuda, özel- likle Güneydoğu'da töreci gelenek, bil- gisizliğini, eğitimsizliğini, tutuculu- ğunu utanç verici bir görünüşte sür- dürüyor. Kan davası, ilkel bir gelenek. Özellikle kadın erkek ayırmadan aı- lenin tümünü cinayetle yok etme an- lanunı taşıyor. Güzel geleneklerimi- zi altüst eden bir da\Tanış. Kanayan bir yara: Kan davası Bursa Devlet Tiyatrosu, izlenesi oyunlar sergiliyor son yıllarda. Top- lumsal sorunlan işleyen, etkili, çar- pıcı. Repertuvara alınan tüm oyunla- nn işlevsel yanlan ağır basıyor. Tur- gut Özakman'ın her oyunu, bir dö- nemin bir tiyatro olayını sahneye ta- şıyor. Toplumsal sorunlan alıp ger- çekçi bir anlatımla sahneye taşıyan "Töre" adlı oyunu, Özakman'ın de- neysel yönünü de ortaya koyuyor. Duygusal yoğunluklu 'gerçekçi' oyun- culuk biçimini gerektiren, dramatik yapısıyla tam bir TurgutÖzakman ti- B' ursa Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği 'Töre', Turgut Özakman'ın deneysel yönünü de ortaya koyuyor. Yalın bir konunun, ama yüzyıllardır aşılamayan kan davasının işlendiği oyunda, törenin olumlu ve gerçekçi yönleri de konu ediliyor. Mehmet Gökçer, oyunu eleştirel gerçekçiliği öne çıkaran yöntemle sahneye koymuş. Kan davasını sevgi öyküsüyle birleştirip yazann anlayışını yorumuyla bütünleştirmiş. yatrosu örneği. "Töre"dekı kan da- vası olağanüstü bir kesinlik ve açık- lıkla işlenmıştır. Çözümsel gerçekçi- likJe sonuçlanmaktayken bir anlık gecikme, yine kan dökülmesine ne- den oluyor. Aileye sığınmış bir kan davahnın, labırentinde boğulmaktan kurtulmak ısteyen gencin trajik sonu- nu görüyoruz. Yüzyıllardır aşılama- yan kan davasının işlendiği oyunda, törenin olumlu ve gerçekçi yönleri de konu ediliyor. Özakman Tiyatro- su'nda; yalın anlatımla canlı, etkili di- yalogçağdaşyorumJaveriliyor. Gü- nümüzü belirleyen sorunlan işleyen Özakman, tiyatrosunda dört e\Teyı kapsayan geniş bir alana yaymış ya- zarlığıru. Cumhuriyet'te bir süre ön- ce Eskişehir Beledıye Tiyatrosu'nun ovnamakta olduğu *ResimüOsman- h Tarihi" adlı müzikli oyununda çok yönlü oyun yazarlığını kısa da olsa tanımlamıştım (Cumhuriyet, 6 Ocak 2004). "Töre" adlı oyununda, kadını yü- celtir, kan davasını aşağılayarak eleş- tirir. Kan davasuıı değişik açıdan ele alır. "Töre"de (1985) ilkel bir konu- yu düzeyli yöntemle çözümlemeye ça- lışan denemesını başanlı kılıyor. Mehmet Gökçer, oyunu eleştirel gerçekçiliği öne çıkaran yöntemle sahneye koymuş. Töreyle örtüşen ger- çekçiliğini vermiş; kan davasını sev- gi öyküsüyle birleştirip yazann anla- yışıru yorumuyla bütünleştirmiş. Yüz- yılımıza dek uzanan törenin olumlu yanlannın ortaya çıkanlmasında yö- netmenle oyuncular arasında akıcı çözümsel gerçekçilikle karakterlerin alınyazılanmn sanlı olduğu iplerin, görünmez güçlü bir el tarafından ki- mi zaman örüldüğü, kimi zaman çö- züldüğü bir bihnmezlik yumağını da görüyorsunuz. Sahneye konu; ve oyunculuk Oyunun eksen kişisi "N'ene"de Feyha Çelenk'in, bir yalnızlık ve bir yanılsama yumağını çözmeye çalış- ması, büyük ana'da, ölçülü, tartımlı ve etkili oyunculukla oyunu güçlen- diriyor. Oyunculuk sanatının boyu- tunu ortaya koyması nedeniyle ilginç bir karakter çözümlemesi yapıyor. Oyunun bütünü bir takım oyunculu- ğuyla çözülüyor. 'KolektiT oyun de- diğimiz karakter betimlemelerinde her oyuncu ayn ayn başanlı. Birbir- lerine yabancılaşmış ve yaşamlannı çözülmez bir bilmece gibi gören oyun- cular, yazgının gücünü elinde tutan tö- re ile çelişkileri ve çatışmalan çok başanyla yansıhyorlar. HaKI Balkan- lar, Hafize Gün, Yeşim Kızılçeç. Bel- gin Bflgiıı Gümüşkaya, Sinan Taşkan, Arzu Tan Bayraktutan, Betül Feyizoğ- hı Gökçer, Süheyia Elbaş, Melike Er- güzen, Tüncer Salman; yazgılannı içlenne alan. kendı tutkulan ile sev- gilennı köleleştümelerinde gerçek- çi ve başanlıdırlar. Şirin Dağtekin ın dekor ve giysi tasanmı oyuna katkı sağlıyor. Türkiye 'nin siyah-beyazyüzü Londra 'da Küratörlüğünü Vehbi Koca'nın yaptığı fotoğraf sergisi St. Martin Gallery'de açıldı Kültür Servisi - 16 Türk fotoğrafçısı Londra'daki St. Martin Gallery'de, 'Celebration Of Turidsh Photography in B&W başlıklı bir fotoğraf sergisi açtı. Küratörlüğünü Vehbi Koca'nın yaptığı sergiye Sabit KalfagU, Erdal Yazıcı. Tülin Dizdaroğlu. Merih Akoğul. Yusuf Danyerli, Denizhan Özer, Faruk Hacıhafizoğlu. Cengiz Akduman, Oktay Çolak, Aydm Elban, Laleper Aytek, Engin Kaban, Kerim Bora, Ergun Turan, Süreyya Yümaz Dernek ve Vehbi Koca 4-8 adet siyah-beyaz fotoğraflanyla katıhyorlar. Serginin Cumhuriyetin 80. yıhna denk gelmesiyle daha da anlam kazandığını söyleyen küratör Vehbi Koca, Türk fotoğrafçılannın dünyaya açılmasının önemini vurgularken serginin Türkiye'nin tanıtımını ve halklar arasındaki yakınlaşmayı sağlayacağını belirtti. Her fotoğrafçının kendı tarzını yansıttığı siyah-beyaz baskılardan oluşan ve 23 Şubat'a dek açık kalacak olan sergide Türkiye'nin gündelik yaşamından kesitler sunuluyor. Londra'nın en kalabalık merkezlerinden Trafalgar Meydanı'ndaki ünlü National Gallery'in yakınında bulunan St. Martin's Gallery 1200 yıllık bir geçmişe sahip. Londra Büyükelçiliği ve bazı Türk işadamlannca da desteklenen sergi. Londra'nın ardından Belfast, Paris ve Berlin kentlerinde de izleyicinin beğenisine sunulacak. (0 542 234 02 90) SELİM İLERİ ARİFDA.MAR 2004 Ocak ayında çı- kan ve şiire yer veren ede- biyat dergilerinden: Adam Sanat, Agora, Akatalpa, Berfin Bahar, Budala, Çağdaş Türk Dili, Dize, E, Edebiyat ve Eleştiri, Es- ki, Evrensel Kültür, Gös- teri, Güzel Yazılar, Hay- van, Kitap-lık, Tavır, Sa- nat ve Hayat. Şiir Ülkesi, Yasakmeyve'de yayımla- nan şiirleri okudum ve in- celedim. Agora dergisinde ya- yımlanan Veysel Çolak'ın "DuygularaYokuhık" ad- lı şiinni Ayın Şiiri olarak değerlendirdim. Veysel Çolak'ı otuz yıl önceden Malatya'daki öğ- rencilik yıllanndan beri tanır, yaşamını, yazılannı izlerim, kuşkusuz hepsin- den önce şiirlerinı. Ilk ta- mşmamızdan bugünlere kadar Veysel süreklı, ke- sintisiz edebiyat ve edebi- yat etkınliklerini uğraş edinmiş, sürdürmüştür. İz- mir'de çıkardığı aylık Di- ze dergısi 99. sayıya ulaş- mıştır. Çeşitli dergilerde şi- ir üstüne yazılan, konuş- malan çıkar. Şiirle ilgili yazılannda Marksist es- terik kurallan ve ilkeleri te- mel dayanağıdır. "ŞfirÇıp- lak" adında düzyazılannı topladığı bir de kitabı çık- mış. Ben henüz göreme- dim. Ocak 2004'ten ben Agora dergisiyle de ilgi- leniyor. Bu yıl ilki verile- cek "Homeros Şiir Ödü- lû"nün de kurucusu ve se- çici kurul üyesidir. Yanı edebiyat onun yan bir uğ- raşı değildir. Boş zaman- lannı değil, boydan boya vermiştir kendisini. ''Di- ze'' dergisinde ünlülere değil genç yeteneklere yer verir, onlan yüreklendi- rir. kanat gerer. Veysel uzun bir süre şı- innde bir anlatıcı görün- tüsü çizdi. Ben onun ye- teneğine inamyor ama o şı- irlerine pek yakınhk duy- muyordum. Bir on yıldır kurtardı şürini. Imge, uzak çağnşım ve dolaylı anla- tıma yönelerek düşünce- me göre daha güzel, daha kalıcı şiirler kurmayı seç- ti ki doğrusu da budur. Çok ender de olsa kimi şiirlerinin savunduğu, açıkladığı şiir ilkelerinin dışında kaldığı da oluyor. Bundan böyle bu çeşit çe- lişkilere düşmeyeceğini umuyorum. Bunca yakın dostum olmasına karşın üçüncü yılının içinde ol- duğum Ayın Şiiri olarak herhangi bir şiirini değer- lendirmememin nedeni de budur. Veysel Çolak'ın Dıze dergisinde de "Nemleni- yor Aıular* başlıkh bir şi- iri vardı. Ama ben Ago- ra'da çıkan "Duygulara Yolcuhık''u seçtim. Veysel bunun üstünde de düşü- necektir. ORTRE/ VEYSEL ÇOLAK Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nden 1977'de mezun olmasının ardından, eğitimini Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde (1991) ta- mamlayan Veysel Çolak, yazın dünyasına 1973'te 'Demokrattzrnir' gazetesinde 'Paralanm' adlı dene- mesinin yayımlanmasıyla adım attı. Şiir ve yazılan 'Yeni Dergi, Yanna Doğnı, MiDiyet Sanat, Türkiye Yazılan, Edebryat Cephesi, Somut, Bro>T , Edebiyat ve Eleştiri, Yeni Biçem, Dize gibi süre- li yayınlarda ve gazetelerde yer alan Çolak'ın 'Terin YaküğıBir Yaradan' (şiir) adlı kitabı 1978 yılında ya- yımlandı. 'Sen Balık mısın' (çocuk şiirleri), 'Umut Aşktadır' (şiir), 'Edip Cansever'Ie Şairin Kanı' (ince- leme-eleştiri). 'Mürekkebin İçtiği Ses' (inceleme - eleştiri), 'Ötesi Yar' (şiir), 'Aşkın La Sesi' (şiir), 'Giz ve Yara' (şiir), 'Yabancüaşma ve Öteki Şür' (incele- me-eleştiri)yayımlanmışkitaplanndanbazılan. 1974 yılında MiDij'et Sanat tarafından 'Yıhn Başanh Genç Şairieri'nden biri olarak göstenlen Çolak'ın aldığı ödüllerdenbazılan şöyle: Rıfat Dgaz ŞiirÖdülü( 1985), Halil Kocagöz Şiir Ödülü (1988) Anadolu'da çeşitli illerde öğretmen olarak çalışan Çolak, emekli olduğundan bu yana çalışmalannı tz- mir'de sürdürmekte. Duygulara Yolculuk Kentin incelen derisi, kanla buluşan akşam sokaklann yüz vermeyen uğurtusundayız ve sen - yalnızlıklann yeniden boğduğu kadın, kirti kahkaha kırtk gülüşlere açılan eteklerin, o yalın armağan Inleyen bir kuyusun, erkeklerin gizemi dökülür sana kin biriktirilir sende ve simsiyah anılar. Masalın eskir günlerin gürürtüyle brter, her sabah yatağın buza dönüşür sın dökülür baktğın aynalann, yüzün un ufak olur sonra dudakların anlamsız, yüreğin yalan elinde kudurmuş bir bıçak, bileklerinde isyan. Gökyüzü kocaman bir ruj lekesi, buharlaşıyor tenin ince bir kanla çiziliyor dünya, ılıman bir iklim gövden atılmış bir taş hızıyla geçiyor kuşlar. Kayboluyor bir bir aşklann yüzü, şarkılar çok uzakta. Ses uyuyor, ateş kurnaz ve uyanık, zaman yalancı insan iyice kirli, insan iyice paramparça ve durmadan azalan kendine çivili fıçı, renkli ışıklardan görünmez tuzak. Yara bir başkasında; ama kanayan sendin, içinde başlayan ayaklanma, elinde sakladığın yıldızlar gırtlağını kestiğin o sokakla, gözlerinden koparttığın ışıkla karanlığı sevdin, usulca dokundun kurbanına. Su değildin buzdan bir düştün; ama kendiyle yorulan. Renklerin derinliği o belirsizlik, gövdenin itmesi kendisini bir uzaklıktan bir uzaklığa, o zorbalıkla sonsuz ölümü tarbştın anlatabilmek için sürgünlüğünü. Bir tohum düşürdün acının altına, yurt edindin onu ellerini bağışladın, ürküten buluşmalar yaşattın dağlara tenine büründü dünya, çıldırtan bir çağnya dönüştü kokun. VEYSEL ÇOLAK Dünya 04. 11.2003 Her Gün Biraz Daha Hiiseyin Rahmi (2) Sonralan Hüseyin Rahmi'yi farklı bir konumda gör- düm. Şöyle: Toplumsal hayatı edebiyata aktarmak ısteyen, ge- niş perspektifli romancılar, o toplumsal hayata bağ- daşık bir anlatımı, özgün ama toplumun yaygın di- linden örülmüş bir anlatımı gereksinıyorlar. Hüseyin Rahmi, Karagöz'den, ortaoyunundan, meddah hikâyesinden ve meddah üslubundan ya- rarlanıyor muydu; yoksa, bütün bunların, var oldu- ğu toplumu açıklayabilecek dil, anlatım aracı mı ol- duğunu düşünüyordu? Bence ikincısı. Gözlemlediği hayat, toplumun bü- yük kesiminin yaşadığı, yansıttığı, ılettığı, belkı de bir türlü bu dilin, anlatımın ötesine geçememekteydi. Edebiyat-ı Cedide romancıları topluma hıçbir za- man genış perspektiften bakmadılar. Eylül, Boğazi- çi'nde, bir mevsimde, hepi topu üç kişi arasında ge- çer. Halid Ziya'nın kalabalık kadrolu Kınk Hayat- lar'ı, yalnızca belli birzümrenin ınsanlarıyladolupta- şar... Billur Kalb'in bazı sayfalarında fars ama Karagöz havasında... Namuslu Kokotlar'da vodvıl ama orta- oyunu dolambacıyla... Hüseyin Rahmi Heybeliada'dan Istanbul'açokaz inermiş. Anılaröylesöylüyor. Indiğinde, Cağaloğlu'nda- ki Hilmi Kitabevi'ne uğrayıp, pencere önünde otu- rur, 'sokağı' seyredermiş. Sonra yine adasına dönü- yor. Bütün bu gürültülü patırtılı, fars, vodvil esintili, Tanpınar'ın nihilistçe bulduğu romanlarda, başlan- gıçlar, giriş bölümleri hemen hep sokakta geçer. So- kağın değişik toplumsal katmanlanndan kişilerade- ta nefes nefese yaşarlar. Herhalde o sokak gözlemlerinin esinleri. Nihilistçe, çünkü romancı, yaşadığı ortama şaşı- rarak bakıyor ve ancak sivn dılle, 'kaba' birteknikle hicvetmeyı seçiyor. Incesi, seçkinı bu sokakları, so- kaktaki kişileri dile getirmeyi belki de imkânsız kıla- cak. Neredeyse Brecht'cil bir tutum. Bana sorarsanız, Hüseyin Rahmi'nin "Halk ro- mancısı" nitemıyle anılması da tartışmaya epey açık. Galiba şöyte denebılir Halkın yaşama bıçimine, ya- şam koşullarına itiraz ediyor. Halkı popülistçe savun- duğu söylenebılir mi? Ne eskinın artığında, ne yeni- nın özentısinde savunulabılecek değerler görmüş... Değersizlık karşısında isyankâr manifestolar ka- leme aldığı bile ileri sürülebilir. öyle sanıyorum kı, Hüseyin Rahmi, ortaoyunun- dan, meddah hikâyesinden, Ahmet Mithat Efendi romancılığının sağladığı bazı anlatım olanaklann- dan, bütün bu 'alaturka'dan, hatta groteskten ve ör- gü kopukluğundan toplumun genel çehresini alım- lıyordu. Karagöz'ün konuşması sokakta bugün de devam etmiyor mu? Şıpsevdf nın kahramanı en ince hayallerle dolup taşarken, ikıde bir de, somut hayatın kaba gerçek- liğiyle yüz yüze gelir. Işte, sofra başında nasıl yenilip içileceğini, oturu- lup kalkılacağını anlatırken, inanılmaz bir oburluk, aç- gözlülük, hep ıster hıç doymazlık, mide bulandıncı bir iştihayla yüz yüze gelecektır. İnce ve duygulu her şey batkıya uğrar. Üstelik, doğrudan doğruya, Şıpsevdi'nin kahramanı ince ha- yallerinde içten değildir. Hepsi edinilmiş, özümsen- memış hayallerdir. Aradan geçen zaman Hüseyin Rahmi'yi ve eseri- ni -ne yazık ki- yalancı çıkarmadı. Son yirmi yıhn -sadece- sıyaset hayatınadönüp bakın, kadın-erkek, nice Hüseyin Rahmi roman kişisi ortaklıkta dolaşıp durmuş. Onun romanı, 'bugün 'ü, çağdaş romancılanmız öl- çüsünde aydınlatıyor. Bence şaşırtıcı bir genç kalış, zamana meydan okuyuş. Öneriler: Kitap / Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin 'de Ço- cukluk, VValter Benjamin. Tevfik Turan'ın Türkçe- siyle, Yapı Kredi Yayınları. SanatçL yüksek duvarlara renk ve can kaO>or. Guiness 7 hedefliyor.. SERKANYILDIZ Daha 5 yaşındayken eline aldığı boya kalemiy- le başladı resme. Şündi Guiness Reİcorlar Kita- bı'na girmek için çalışıyor heykeltıraş ve res- sam İsmetXBilen.Gökyüzünü, tırmanamayaca- ğımız en yüksek duvarlan renklendiren ve can- sız nesnelere can veren bir sanatçı... Resim anlayışını "Önendi olan gökyüzüne çıktıktan sonra nasıl yervüzüne inebUeceğimizi düşünebilmemizdir" sözleriyle dile getiriyor. XBilen. Avrupa'da 5 yılda 100 metrekareye ya- kın duvar resimleri yaptığını, îzmir'de 30 yılda en az 200 metrekare resim ve rölyef olarak du- varlan değiştirdiğini belirtiyor. tstanbul'da da 40 metrekarelik Üsküdar Belediyesi binasında se- ramik, İstanbul konulu kabartma panoraması var. 6 yılda 200 metrekareye yakın duvar resim- leri çizen XBilen'in amacı duvar resimlerine ara vermeden bir 30 yıl daha çalışarak 5 bin metrekarenin üstüne çıkmak ve aynı zamanda amacı bu süreyi en aza indirerek bunu belgele- mek. Sanatçı çalışmalanna İstanbul Çağaloğlu'nda- ki Bazaar 66, Sümela sanat galerileriyle Galata Köprüsü'nün altındaki 10 Numara'da ve Tak- sim'deki soğuk duvarlara can ve renk katarak devam ediyor. Hedefinin 500 metrekaresini de buralardakı yapıtlanyla tamamlamak istiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear