Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 ŞUBAT 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
JvUJLiJ. U x i . [email protected] 15
ALLECRO EVtN İLYASOĞLU
EzgNe garip, bir yanda teknoloji
donanımlı bir savaşın beklentisi,
öte yanda Mlâ binJerce yıl önce-
si gibi. umudu yakanşlarda ara-
yan insanlar! Ama bu yakanş sa-
natın ölümsüzlüğünde ve ortak
dilinde göğerince işler başka tür-
lü duygusal oluyor. Iş Sanat'ta
geçen hafta banş için bir iconser
düzenlendi. Dünyanın çeşitli ül-
kelerinden ve ayn kültürlerinden
gelen ünlü müzikçiler ikili, üçlü
konçertolarda, aynı ldavyede
birleşen parmaklarda, aynı ses-
te okunan ilahilerde banş çağn-
sı yaptılar. Yüzyıllann ölmez
bestecisi J.S. Bach ise konserin
en önemli konuğu, belki de ba-
nşın bekçisiydi.
Yuko Morinin çalıştırdığı
Nagaokakyo Oda Topluluğu
güzel bir tona sahipti. Şef AJ-
paslan Ertüngealp, orkestranın
özgün Barok biçemiyle piyanist-
leri ustalıkla buluşturdu.
Bach'ın Do Minör, BWV 1060
sayılı ikili konçertosunda piya-
nist Seta Tanyel'in bilge Bach
yonımu, Muhiddin Demiriz'in
tuşlann derininden güzelim ses-
lenişiyle birleşti. Hüse>in Ser-
met ile Ceorges Pludernıacher
belki de valslerin en hüzünJüsü
olan Ravel'ın La Valse'ini iki
piyanoda çalarken, Sermet'in
kanatlanıp uçması, duyarlılıkla
teknik becerinin göstergesiydi.
öylesi büyük bir coşku yaşıyor-
du ki, La Valse'i sanki Hüseyin
Sermet bestelemişti!
Anlamlı bir banş çağrısı
Yunarüılann harika çocukla-
nndan piyanist-besteci George
Lazaris, ünlü ustaJardan Mar-
silyalı flütçü Masence Larrieu
ve David Grimal, üçlü konçer-
toda zarif, birbirine saygılı bir
bütünlük yarattılar. Fransa'nın
yeni keman yıldızlanndan Da-
vid Grimal, duru ve esnek bir
Bach yorumuyla dikkat çekiciy-
di. Aynca çalgısı 1710 yapımı
Stradivarius'tan yükselen ses,
bizler için bambaşka bir önem
taşıyordu: Çünkü bu keman Ay-
la Erduran'ın tam otuz sekiz yıl
yaşamını paylaştığı ve 1994'te
satmak zorunda kaldığı o ünlü
"Roederer"di. Şimdi iki yüz
doksan dört yaşında olan bu ke-
manı Avrupa'da bir vakıf satın
almış ve David Grimal'in kulla-
tumına vermişti. Işte bu banş
çağnsı gecesine bu yaşlı dostu
Roederer de katılmış, uzun yıl-
lannı geçirdiği Istanbul'a birkez
daha gelmişti.
çınladı
1. Davjd Grimal, 2. Kudsi Erguner. 3. Muhiddin D. Demiriz, 4. Georges Pludermacher, 5. Seta
Tanyeli, 6. AJparslan Ertüngealp.
Kahireli piyanist Ramzi Yas-
sa ile Kudüslü piyanist Israel
Kastoriano, Bach'ın Do Majör
BWV 1061 sayıli ikili konçerto-
sunda çok saydam birliktelik
göstermeseler de simgesel bir
banş örneği verdiler. J. S.
Bach'ın bütün bu seslendirüen
yapıtlanndaki piyanolar aslında
klavsen için yazıldığından yer
yer kulağımız özgün sesi anyor-
du; özellikle BWV 1044 sayılı
La minör flüt, keman ve piyano
konçertosunda.
RachmaninoFun aynı klav-
yede altı el için parçası dinkme-
ye değdiği kadar izlenmeye de
değerdi. Demiriz, Tanyel ve La-
zaridıs, altı elin yan yana, savaş-
madan aynı söylemi paylaşabil-
diğini kanıtladılar. Ve en sonun-
da sahneye gelen neyzen Kudsi
Erguner eşliğinde Hafız Halil
Necipoğlu üç büyük îstanbul di-
ninden ilahiler okudu. Birleşmiş
ülkelerin birleşmiş sanatçılany-
la çok duyarlı, çok anlamlı bir
banş çağnsına tanık olduk.
evini(S boun.edu.tr
nabzını
tutan dergi~
Serhan Bali'nin editöriüğünde ekim ayından beri
iki aylık olarak çıkan Andante adlı müzik dergisi üçün-
cü sayjsıyla karşımızda. Bali'nin ilk sayıdaki önsözün-
de, "Öyle bir dergi olsun ki hem ülkemizin klasik
müzik tarihini ve gündemini konu edinen yazaria-
ra, araşnrma dosyalarına ve röportajlara yer vcr-
sin, hem de dünya klasik müzik tarihini ve günde-
mini kucaklasın"şeklmdeki özlemi bu sayıda arük iyi-
ce yerini bulmuş. Aynca, "bügilendiren, eğiten, ileti-
şim kuran (bu arada eğlendinneyi de ihmal etme-
yen) bir dergi düşledik" dıyordu. Andante; haberle-
ri, söyleşüeri, incelemeleri ve eleştirileriyle Türkiye'de
müziğin nabzını tutuyor. Yalruz îstanbul değil, müzik
etkküiği olan bütün kentlerimize uzanıyor. Yurtdışın-
da başan gösteren sanatçılanmızı tanıtıyor. Yeni çıkan
yerli yabancı yoğunçalarlan, konserleri, operalan ve
müzik kitaplannı incelikle eleştiriyor. Aynca dünya
müzik tarihinde şu sıralarda gündemde olan besteci ve
konulan sayfaJanna getiriyor; dünya sahnelerinde olup
bitenleri de aktanyor. Derginin kimliğini oluş.turan
önemli bir özelliği de yazar-
lann ve konulann sürekJilik
göstermesi. Örneğin her sa-
yının kapak konusu parlak bir
sanatçımıza aynlıyor: Cihat
Aşkın, Faal Say'dan sonra
bu kez genç solistimiz Efe
Baltacıgil kapak konusu ol-
muş. Nice yazı dizisi bu der-
ginin sayılan ilerledıkçe bir-
birine eidendiğinde bir kitap
içeriği olarak değerlenebilir.
Orneğin Alp Altıner'in an-
lattığı Yaylı Çalgılar Ailesi;
Can Denizci'nin otantik icra
tarihine babşlan; Erban Alrunay 'ın trubadurlarla yol-
culuğu gibi. Ayın bestecisi dosyasında ilk iki sayıda Ay-
dın Büke, Bach ve Mozart'ı anlatmıştı, bu kez tlke
Boran. Berlioz'u anlatıyor. Dergiye katkıda bulunan
radyoculann konuşma dilini önceleri yadırgamıştım.
Şimdi derginin genel havasına bir yumuşaklık getirdi-
ğini düşûnüyorum. Örneğin M. A. Alabora ile E.
Gamsızoğlu'nun 'Notada Yazmayanlar' söyleşisini
keyifle okuyorum. Yalnız besteci ve yorumcular,
CD'ler, konserler değil Andante'nin konulan. Ayvalık
Akademisi, Afyon festivali ve bu sayıda yer alan Mî-
AM gibi bir kuruluş da okurlara tamtıhyor. Başka bir
meslek dalındaki müzik tutkunlannı tanıtan köşede bu
kez benim Kara Kuv\'etleri Komutanı Aytaç Yalman
Paşa ile yaptığım söyleşi var; Atamet Güner'in hazır-
ladığı çağdaş müzik köşesinde ilk iki sayı John Cage'i
okuduk, bu kez Olivier Messiaen'i ele almış. Bu sayı-
nın dikkat çeken iki yeniliği, değerli flütçü Bottazzi-
ni'nin 'flautato' köşesi ve tncila Bertuğ'un 'tel' kö-
şesi. Türkiye'de müzik üstüne düşünen, yazan herkesin
imzasını aynı çatı altında toplaması da büyük bir başa-
n. Andante'nın en kısa zamanda daha rahat maddi ola-
naklara kavuşmasını ve ayda bir çıkmasını diliyonız.
Üçüncü sayısı zen-
gin bir içerikie çıktı.
Yirmi beşyıl önce yitirdiğimiz ünlü müzik adamı Hasan FeridAlnar, değerli yapıtlar bestelemişti
Içi sıkılan çocuktan ünlü müzik adamma
0NDER KÜTAHYALl
tç sıkıntısının çocuklar açısından
nasıl bir dert olduğunu iyi bilirim; en
mutlu anlarda, bayramlarda bile onla-
nn yakasına yapışır ve büyükleri
umarsız bırakır. Çocuklar bayramın
sevincini yaşarken yetişkinierin içini
karartan bu kaygılı günlerde, okurla-
n 1916 yılının İstanbulu"na götürmek
\t bunalıma giren bir çocuktan söz
etmek istiyorum.
Sık sık "İçim sıküıyor" diyerek ai-
teini üzen bu on yaşındaki çocuğun
orununa amcası çözüm getirir; 30 al-
m sayarak ona sedef işlemeli bir ka-
mn alır. Böylece kültür ve sanat tari-
hmizin kilit adamlanndan Hasan Fe-
rid Alnar, müziğe ilk adımını atmış
Aır.
Küçük Hasan Ferid, günün şarkıla-
• Vital Efendi ve Amâ Nâzım'ın öğrencisi olan kanun sanatçısı Hasan
Ferid Alnar, az yazmıştı; ama Viyolonsel Konçertosu'nda, Keman-Piyano
Süiti'nde, "Prelüd ve Iki Dans"ında, "Üç Oyun Havası"nda ve dört sesli
kanşık koro için "On Yunus îlahisi"nde Kanun Konçertosu'nda
makamlanmızı başanyla kullanmış, özgün bir biçem yaratmıştı. Keşke
kanun için sonatlar ve oda müziği yapıtlan da besteleseydi.
nnı, marşlanru kanunla çalma çabası
içindedir. 1970'lerin hemen başında
bu çalışmanın bir örneğini televizyon-
da da gösterecektir. Yaptığı şey çileli
bir iştir. Örneğin "Ordumuz etti ye-
min" sözleriyle başlayan marşı rast
makamına göre akortlanan kanunla
çalmak isterseniz. birinci cümlenin
sonundaki do notalannı, çalgının
mandallanyla oynayarak do diyeze
dönüştürmeniz gerekir. Kendisınin
sonraki yıllarda bize söylediğine gö-
re müzikle kılgısal olarak uğraşan bir
çocuğun, çaldığı yanlış notalardan te-
dirgin olması ve onlan düzeltmenin
yolunu araması, müzik yeteneğinin
temel ölçütüdür.
Kanupundan hiç ayrılmadı
Hasan Ferid'ın yüksek düzeydeki
yeteneği kısa zamanda anlaşılır. Vltal
Efendi ve Âmâ Nâzım kendisine ka-
nun dersi verirler. Nâzım'ın 1920'de
ölmesi üzerine, hocasının üyesi oldu-
gu "Darü't-Talim-i Musiki" (Mü-
zik Öğrenim Evi) adındaki fasıl top-
luluğuna alınır.
Sanatçı bu olaydan sonra ustaca
yaptığı taksimleri plaklara doldurur:
saz semaileri yazar ve e\Tensel mü-
zikle tanışır. Edgar Manas'tan kont-
rapunkt ve fug, Hüseyin Saadettin
Arel'den de armoni dersi alır. Sonun-
da, mimarlık eğitimini yanm bıraka-
rak 1927"de Viyana'ya gider.
Burada önce Joseph Marx, Müzik
Yüksek Okulu'nda da Oswald Ka-
basta. Istanbul'un ünlü kanuncusu-
nu iyi bir besteci ve orkestra şefi ola-
Öküz dergisinin mimarları yarattığı dergi 8yüz bin TL
Paldırkültür bir dergi 'Hayvan'
Kültür Servisi - 2001 'de yayın hayatından
çekilen ÖkÜ2 dergisinin mimarlan Merin Üs-
tündağ ve Hatice Meryem, Mi-
ne Söğüt'le birlikte yeni bir dergi,
haftalık paldırküJtürdergisi 'Hay-
van'ı çıkardılar. Kültür dünyasın-
dan haberlere ağırlık verecek olan
dergi 800 bin TL fiyatla satılacak.
'Hayvan'ın ilk sayısında iki dev
ismin Oğuz Aral ile Yaşar Ke-
mal'in hoş sohbetinin yanı sıra
anılannın yer aldığı bir söyleşi bu-
lunuyor. Aynca Arif Damar'ın
'Melih Cevdet ile Bir Gün...\ Aydin Do-
ğan'ın 'Bir Don Bir Gömleğim Var', Eşber
Yağmurdereli'nin 'Tarihi flerletenlerle
Olaiım' ve Yılmaz Erdoğan'ın 'Ülkemde
^ • ' - ^ SevgiİzinsâBirGösteridir'baş-
Y • A I lıklı yazılan da derginin satır baş-
lan arasında.
Met Üst'ün yazdığı ve Sen-
cer'in çizdiği Anla Beni Öyküle-
ri. Rewhat'ın 100 Soruda Haya-
tın Anlamı keyifle okunacak çiz-
giler arasında. Dergi de Enver Er-
can'ın yeni dergisi Yasakmeyve
hakkında yapılan bir tele söyleşi-
nin yanısıra Feza Kürküoğ-
lu'nunda Banş Girişimi ile ilgılı açıklama-
lan yer alıyor.
ÜBY K H M » M*Ufe 1YMM1
«jftmıfr
n»A«'aı
cak yolda eğitirler; fakat Alnar, sev-
gili kanunundan ölünceye dek aynl-
mayacaktır. Nitekim Türk müzik ta-
rihinde bir ilke imza atar ve Kanun
Konçertosu'nu besteler. Yapıtı
Prag'da çalmış. son bölüm olumsuz
yönde eleştirilmiştir. Besteci bir süre
düşündükten sonra ana teması Nikriz
makamında olan başka bir bölüm ya-
zar ve konçertonun yeni biçimi oluşur.
Keşke kanun için sonatlar ve oda mü-
ziği yapıtlan da besteleseydi.
Ernst Praetorius 1935 yılında C-
SO'nun başına getirilince Alnar da
şef yardımcısı olarak aynı kuruma
atanır. O günlerden emekli olduğu
1961 'e dek müzik kalkınmamızın
kahramanlan arasındadır. Ankara
Devlet Konservatuvan'nda hocadır.
Opera sanatırun ülkemize kazandınl-
ması çalışmalanna katılu-; CSO'nun
dinletilerini yönetir.
1957-58 ders yılında Alnar'ın öğ-
rencisi olmuştum. Ben ve arkadaşla-
nm kendisine kanun sanatçılığı ve
bestelediği yapıtlarla ilgili olarak, ay-
nca o güne dek Türkiye'de yaşanan
müzik olaylanna ilişkin ders dışı so-
rular yö'neltirdik. O da bunlan coş-
kuyla yamtlardı. Az yazmıştı; ama Vi-
yolonsel Konçertosu'nda, Keman-Pi-
yano Süiti'nde, "Prelüd ve tki
Dans"ında, "Üç Oyun Havası"nda
ve dört sesli kanşık koro için "On Yu-
nus İlahisi"nde makamlanmızı başa-
nyla kullanmış, özgün bir biçem ya-
ratmıştı.
Bu değerli insan 25 yıl önce ara-
mızdan aynldı. Hocamı sevgiyle ve
saygıyla anarken, ülkemizde içi sıkı-
lan bütün çocuklara Alnar gibi mutlu
çözümler getirilmesi dileğiyle sevgi-
li okurlann Kurban Bayramlanm kut-
lanm.
GÜZELIN ARDINDA
BERTAN ONARAN
'Senin Bir Düşün Var mı?f
Bu başlığı Fakir Baykurt un Almanya'da Man-
heim Alevi Kültür Merkezı'nin yayımladığı Aydın-
lık özlemi adlı kitaptaki bir yazıdan aldım.
Kitaptaki yazılar, Fakir'ciğimin Almanya'ya sı-
ğınmak zorunda kaldıktan sonra çeşitli yerlerde
çıkmış yazılanndan, konuşmalanndan oluşturul-
muş.
Başlığını ödünç aldığım yazı, 14.07.1988'de E-
mek'te basılmış.
Fakir burada, yazınseverlerin yakından tanıya-
caklan bir ödülün, Madaralı Roman ödülü'nün
kurucusu, yaşatıcısı Fikret Madaralı yı ele al-
mış.
"Fikret Madaralı 'nın göz açıp yumacak kadar
öğretmenlikyaşamı oldu. Samsun'un Çukurbük
köyünde yedi yıl çalıştı, sonra Köy Enstitülerine
geçti. Oradaki çalışmalan daha kısa sûrdü. Dü-
şüncelerinden ötürû izlediler. Sonra meslekten
ayırdılar. Halkına sağlam bağlarta bağlıydı. Mes-
leğini, yurdunu çok seviyordu. Kendisiniyakından
tanıyanlarbilir, ömekinsandı. Birazkınldı, ama hiç
eğilmedi.
Fikret Bey traktör sûrücülüğü yaptı. Fethiye
Hanım dikiş dikti. Çocuklan olmadığı için Yıldız'/
alıp bûyüttüler. Dûşe kalka esenliğe geldiler. Fik-
ret Bey 90 oldu, Fethiye Hanım 80'igeçti.
• • •
Fikret Bey'in saygınlığı arttı. Kendini toplum iş-
lerine verdi. Onun son uğraşı ceviz dikimidir. Or-
talıkta öteden beri 'Ceviz diken ölür!' diye birsöz
dolaşır. Bu sözün yanlışlığını kanıtlamak için Fik-
ret Bey durmadan ceviz dikti. ölürûm diye ceviz
dikmekten kaçınanlara: 'Işte ben dikiyorum, sek-
senimi geçtim, ölmedim! Demek bu söz asılsız!'
diyordu. Bunu söylemekleyetinmiyor, cevizin tûr-
lü yarariannı anlatıyor, bu konuda yazıyor, konu-
şuyor, yurt ölçüsünde kampanya açıyor. Yolculuk-
larda sesbüyültenli otobüsleri seçiyor. Valilerle,
kaymakamlaria ilişki kuruyor, okullara gidiyor, bil-
diiderini öğretmenlere, öğrencilere anlatıyor:
'Ceviz soframıza katıktır, mobilyamıza kütük-
tür! Ceviz yaşlılara, gençlere, özellikle çocuklara
ilaçtan öte yararlı bir besindir. Cevizin kütüğü dı-
şa satılır, içe döviz getirir' diyor, bıkıp usanmadan
anlatıyor.
Milliyet'ten Emin Çölaşan onunla uzunca bir
konuşma yaptı. Gazete bu konuşmayı tam sayfa
bastı. Kendisine 204 mektup geldi. Venezüeila 'da
okumuşlar, ordan mektup geldi. Telefon edenle-
rin sayısı belirsiz.
Fikret Bey diyor ki: "Ceviz kütüğü satarak dış
borçların hepsini ödeyebiliriz!' Dinleyenler gülû-
yor. Yüzüne kuşkuyla bakıp 'Hoca kafayı üşüttü!
Bu söyledikleri yalnızca düş!' diyerek yanından
uzaklaşıyohar.
öyle ya, elde o kadar ceviz yok. Olanlan kesip
tüketmişiz, ölürûz diye korktuğumuz için, yenile-
rini dikmemişiz; otmayan kütükler dışa satılır da,
içe döviz gelir, bunlarla dış borç mu ödenir? A-
ma birde hepimiz ceviz diker, bakar, büyütürsek?
Yerteşme alantannın biraz uzağı koyu gölgeli ye-
şil toplara benzeyen cevizJerie kaplanırsa, Fikret
Bey'in düşü gerçek olur,"
•••
"Ben de diyorum ki: Dûşlerimizi o kadar aşağı
görmeyelim. Düşlerimiz gerçeğin öbür yüzüdür.
Düş ile gerçek birbirinin yanında durur. Gerçek yı-
kılırdüş olur, düş canlanır gerçek olur.
Madaralı Hoca, ceviz düşünü gerçekJeştirmek
için çalışmayı sürdürüyordu. Nerden nereye; Ka-
man Belediyesi her yıl "Ceviz Kültür Şenliği' dü-
zenliyor. bunu duyar duymaz otobüse binip so-
luğu Kaman'da alıyor. Gür sesi bu kez oralardan
geliyor. Ceviz dikmenin yarariannı, o asılsız sözün
zarariannı anlatıyor.
Yaşamda bir düşün olsun demek istiyorum sev-
gili okurum sana! Onu gerçekleştirmek için çaba
harca, gülen varsıngülsün; aldırma. Kûçükiş, bü-
yük iş deme. Birıjş yap varsın küçük olsun. Gide-
reketkisibüyür. Ürgüplü Mustafa Güzelgöz/röy-
lere eşekle kitap taşıdı. Ünü dünyayı tuttu. Ûste-
lik o hiç de ün için çalışmıyordu. Ben seni biliyo-
rum, sen de ün diye gözünü yukariara dikmezsin
sevgili okurum. Sen çok çok önemlisin benim gö-
zümde. Hiç olmazsa karanlığı beslemiyorsun. Ay-
dınlıktan yana tavır alıyorsun. Ama bu yeter mi?
Aklın, gücünyokmu? Tavıralmakla kalma, aydın-
lığı besle. Birkitaplıkaçamıyorsan, biryoksun öğ-
renciye her ay okumak istediği bir kitabı al.
Diyelim bunu da yapamıyorsun, Çeltikçili Bir-
nur Şener'/r? yaptığım yap: Körkomşuna git, ona
birer ikişer saat kitap oku. Küçük iş diye dudak
bükenlere hiç aldırma. Hani çok ünlü bir söz var,
hakkı olmayanlar kullanıyor onu, o söz daha çok
sana uyar: Birmıh bir nal kurtanr, birnalbirat, bir
at biryiğit, o yiğit de yurdu kurtanr! Böyle düşün,
birişe girişirken, onu önce sen kendin küçük gör-
me.
Bahri Savcı, yaşamının sonuna doğru, kendi-
sinden önce Istanbul'a gidip Hukuk Faküttesi'ne
yazılan Sabri Ağabeyi'nden çok anlatırdı. Bahri
Bey Çorumluydu, Gönen'debüyüdü, Edremit'te
okudu. Sabri Ağabeyi'nin ardından Istanbul'a git-
ti; Çarşıkapı Ortaokulu'na yazıldı. Anneleri Hani-
fe Hanım, oğullan okusun diye Gönen'de tütün
işçiliği yapıyordu.
Aile orta halli bile sayılmazdı, yoksuldu. Sabri
Ağabey, Bahri'yi ta Beyoğlu 'na tiyatroya götürdü.
İlk kez tiyatro görüyordu. Çok etkilendi. 'Hep gel
bunlara! İyi filmler geldiğinde sinemaya da git!'
dedi. Sabri Ağabey, Hukuk Fakültesi'ni bitirip yar-
gıç oldu. Kardeşini hiç bırakmadı. Kitap okuma-
ya o alıştırdı. 'Askeriiğini yap, seni Avrupa'ya gön-
dereyim!' diyordu. Böyle ağabeyler vardı o za-
man."
Işte böyle! Ister düş deyin, ister ülkü, o olma-
dan yaşanır, insan, canlı, evreni oluşturan sayı-
sız öğeden yerine yakışan, işlevini eksiksiz gö-
ren, öbür öğelerle dayanışan, dolasıyla doyum-
lu, mutlu, dengeli bir varlık olunur mu dersiniz?
sbonaranM hotmail.com
BUGÜN
• NARDİS te 21.30'da Ozan Musluoğlu
Group'un konseri. (0 212 244 63 27)
• AKM SİNEMA SALONU'nda 15.30 ve
19.00'da Baz Luhrmannın 'Kırnuzı
Değirmen' filminin gösterimi.
(0212 251 56 00)