24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM 2003 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Türban, İnsan ve Demokrasi İKİ görüntü var ki bellekten kolay silinmiyor. Biri, on iki-on üç yıl öncesinin: Her dönemde ile- riciliğiyle bilinen bir fakültenin küçük sınrflanndan birinde, o zamana kadar hiç görünmeyen "türban- lı" iki kız öğrenci; arkalannda da yine pek görün- meyenlerden üç erkek. Yasaklayıcı YÖK karan fa- lan henüz söz konusu değil, o fakültede olay da yok. Fakat, Ankara'nın başka öğretim kurumlannda bu yüzden gerginlik yaşanmakta. Belli ki, söz konusu sınıfta da hoca türbanlılan derse almasın, erkekler olay çıkarsın, oraya da gerginlik bulaşsın isteniyor. Hoca, oralı değilmiş gibi yapıyor. Ertesi gün aynı du- rum. Hoca yine aldınş etmediği için, iki türbanlı kız ve üç erkek "provokasyoncu" bir daha hiç gelmi- yoriar. Ikinci görüntü, daha yakın bir zamana, beş-altı yıl önceye ait: Beşiktaş'taki birdöviz bürosu önün- de sıraya girmiş türbanlı on-on beş genç kızın her biri gişeden elli "mark" alıp gitmekte. Civardakiler, onlann belirii günde gelip hafta boyunca türbanlı do- laşmanın karşılığını böyle aldıklarını söylüyorlar. Doğru mu, rivayet mi, belli değil; ama halk arasın- da bu izlenim yaygın o sıra. Şöyle ya da böyle, son yıllann Türkiye'sinde ar- tık türbanlı giyimin gereklilik ya da inançlan aşan bir siyasal anlam taşıdığı kesindir. Zaten şimdi "türban" de nen başlık, ne köylü- lerin yemenisine benzer, ne annelerin ve anne- annelerin başörtüsüne, ne de Müslüman ya da Hı- ristiyan bütün sıcak ülke hanımlannın başlanna bağladıklan örtülere. Bunun, "stilize"edilmiş sank biçimiyte birdönem Avrupa'da "türban" diye moda olan ve Osmanlı'nın son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk yıllannda büyük kentlerin "asn" hanımlannca giyilen başlıkla da il- gisi yok. Şimdiki "türban", önce alnın büyükçe bölümü- nü örttükten sonra aşağı doğru keskin bir açıyla kıv- nlıp gözleri de yandan örterek bağlanacak ki, hep- sinden farklı görünsün. Bu biçimiyle, düpedüz bir işaret ve bir bayraktır. Kendi hedefleri için bayrak açamayan beylerin hanımlara taşıttıklan bir bayrak. Galiba Fransa'da Regis Debray etmişti o "De- mokrasi cumhuriyeti öldürüyor" sözünü. İlk ağızda, anlamsız: Demokrasi "halk"\r\, cum- huriyet de "cumhur'un yönetimi olduğuna göre, ara- da ne fark var ve birbirİerini niçin öldürsünler ki? Ama, 1789 ve 1848 devrimlerini yaşamış bir Fran- sa'da cumhuriyetçilik, evrensel insan haklarını ger- çekleştirmek amacıyla görünürde demokrasiye ay- kın sayılabilecek sınırlamaları doğal saymıştı. Eski rejim kalıntılannın ve Kilise'nin gücü ancak böyle kı- nlabilir, "insan-vatandaş" ancak böyle özgürleşti- rilebilirdi. 1920'lerin devrimlerinden geçmiş bir Türkiye'de de, cumhuriyet kendi lâik niteliğini koruyarak ka- dın erkek bütün vatandaşlannı özgürleştiımek için kurallar koymuşsa, bunlara karşı türban bayrakla- n dolaştırmanın özde insan haklarına da, demok- rasiye de meydan okuyan bir yanı hiç mi yoktur? Zıpçıktılar Son zamanda giindemde olan üniversiteler ile ilgili düzenlemelerin tartışılmasmda da zıpçıktılar yine hemen ön saftaki yerlerini alıp, akıl satmaya başladılar: Herhangi bir nedenle YÖK'e kızmışlarsa, tasanya veryansın ediyorlar; çıkarlan gereği YÖK kalsın istiyorlarsa, bu kez tasanya omuz verip destek oluyorlar. Aydrn AYBAY T üıkçemizde, iki sözcü- ğü yan yana bitiştire- rek, yeni bir sözcük türetmek biçinıınde gü- zel bir yöntem var. Bu işi yapanlar, kimi zaman belli bir konunun uzmanlan oluyor: "BilgKayar", "usavnrma'', "alt- yapı", "aJtsoy". "önahnT. "eşgü- düm" gibi sözcükler böyle türetil- di. Kımi zaman da bitişik sözcük- leri halkın kendisi yapıyor: "Ayak- kabı". "gecekondıT, "demirhin- di", "hayalifener" böyle oluşmuş birleşık (ya da bileşik) sözcükler. Biraz argo havalı olarak "zjpır" ya da "zıpçıkû''yı da zıplamak eyle- minden türetilmiş bitişik (birleşik) sözcükler sayabıliriz. Halk bu so- nunculan, durup dururken, kendi- ni belli etmek, övünmek ya da aşa- ğılık duygusundan kurtulmak için ortaya atıp, gereksiz laflar eden kimseleri nitelemek ıçın kullanı- yor. Osmanlı intelligentiasırun bu- nun için kullandığı kibarca sözcük "münasebetSE" veya "münasebet- siztik" sözcüğüdür. Bizım yasala- nmıza bıle ginniştir bu söz: Hukuk Yargdama Yasamıza göre bir dava- da yargıç. taraflarca. dava dosyası- na konmuş belgeler arasında bulu- nan "münasebetsiz evrak"ın dos- yadan çıkarılmasına karar verir. Münasebetsız evrak, dava konusu olayla karut ya da bilgj kaynağı ola- rak herhangi bir değeri ve işlevi ol- mayan belgelerdır. "Nâbeca" söz- cüğü de Osmanlıcadan gelmekte- dir; bu da "yersiz" anlamına kulla- nılmıştır. 30 yıl kadar önce Sena- to'ya seçeceği üyelerin "oöırakh" olması gerektiğini söyleyen bir cumhurbaşkanımız, kendisine yö- nelık bırtaİum eleştiriler yapan bir yazan "Nâbeca laflar ediyor'' di- ye kınamıştı! Bugünlerde de, bu türden, yani kolayca npçıkü diye niteleyeceği- miz bir kısun yazar-çızer takımı, kendılennin ne kadar akıllı. kül- türlü, bilgüı ve önemli ldşiler olduk- lannı göstermek ve kanıtlamak için nâbeca laflar edıp nice npırhklar ediyorlar! Şu Irak'ta, "stratejikor- tağumza" (!) destek olmak için yır- tınan "medyacılannuza* birbakın: Türkiye'de deneyimli, bilgili ve yüksek kaliteli diplomatlardan olu- şan bir Dışişleri Bakaıüığımız var- mış: Cumhuriyetin 80 yıllık dış po- litikasının yerleşmiş temel ilkeleri varmış; Genelkurmay'da siyasal- askeri polıtika seçeneklerini üre- ten. oluşturan ve izleyen bırimler ve beyinler varmış; bunlann hiçbiri umurlannda bile değıl. Bu zıpçık- tılar, kendi "karihalanndan" yu- murtladıldan söz ve yargılarla, her türlü dış politika sorununu iki sü- tun yazıda "şıppadak" çözüyor ve devl'eti yöneten güçlere "Bu, budur tşte;nededimseöyleyapın,sakınbaş- ka şeylere saplanmayuT diye akıl saüyorlar! Sorun Kıbns mı; çözüm önerileri hazırdır: Çoğu dış kay- naklı propaganda malzemesinden aşınlmış iki parça bilgi kınntısı ile Denktaş a saldınp, "çözümsüziüge saplanma; gerçekçi oP nasıhatı vermek! Bunun anlamı •'korkma, bu muhteşem birikimimle arkanda ben \anm; hiç düşünme" ve u saö- ver Kıbns'ı!". Ciddi hukuk çevre- lerinin sorumluluk anlayışı ile çö- zümlemeye (tahlile) calışüklan HA- DEP davasının seçim sonuçlan üzerindeki etkisi sorununu iki ka- lem darbesiyle, "hukuktayetki ne- dir'', "kinunasılkullanır"' "yargı- sal nitetikteki kararlann sonuçlan neJerdn-" "YSK'nin hukuk siste- minüzdeki yeri ve işlevi nedir" gi- bi sorularla doğru dürüst ılgılenme- den, bu zıpır takum, kime hizmet vermek amacında iseler, buna gö- re taraf tutup. sözde çözüm üretı- yor: ahkâm kesiyor. Son zamanda gündemde olan üniversiteler ile ilgili düzenlemele- rin tartışılmasında da zıpçıktılaryi- ne hemen ön saftaki yerlerini alıp, akıl satmaya başladıİar: Herhangi bir nedenle YÖK'e kızmışlarsa, ta- sanya veryansın ediyorlar; çıkarla- n gereği YÖK kalsın istiyorlarsa. bu kez tasanya omuz verip destek oluyorlar. Büyük bir çoğunluğu- nun üniversite nedir, nasıl çalışır, na- sıl yönetilir gibi konularda ciddi ve derinıne bir bilgi ve deneyımi ol- madığı halde, pervasızca "oiyi,bu kötü" gibi yüzeysel yargılardan oluşan zıpırlıklardan vazgeçemi- yorlar. Başka bir zıpırlık ise akıl satmak değil. durup dururken âhmlik tas- lamak! Yalnız medyanın gülleri de- ğil, bitim insanı umanına sahip ba- zı kışiler de var bunlar arasında. Örneğin, Amerika'da üniversiteler arası profesör borsasmpazannı dü- zenlemek için icat edilmiş kısaca endeks denilen listeye yazılmayı bilim adamlığının bıricik ölçütü sa- nıp, bunu çok önemli bir marifet sa- yan ve bununla çevresine "allame- fik" satan profesörlenmiz var. Kry- tınk bir çalışması ile adı bu listeye giren; bunu vesile edip parasını devletten alıp kahldığı bilimsel top- lantıda, özenle bastu-dığı tngilizce kartını, sırnaşbğı bir iki yabancıya verip. onlardan -iki ayak üstüne kalkmış bir köpeği takdir eder gi- bi- birkaç takdir lafı duyan kimıle- rinin Erasmus'un Delliğe Övgü'sün- deki hukukçular gibi, nasıl kabar- dıklaruıı görmüşüzdür. Bu gibıle- Atatürk Cumhuriyeti BAŞSAĞLIĞI Yazı grubumuzdan ünlü mizah yazan arkadaşımız, dostumuz FUAT ÖRER'i1 kaybettik. Cenazesi 31 Ekim 2003 Cuma günü Büyükdere Camii'nde kılmacak öğle namazından sonra Kilyos Mezarhğına defnedilecektir. Ailesine ve sevenlerine başsağhğı dileriz. BUGAY YAPIM Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet özgün bir Cumhuriyettir. Soy egemenligine dayanma- yan, temelinde Atatürk'n 10. Yıl Söylevi'nde belirttiği gibi 'Türkkahramanlığına ve yüksek Türk kültürüne davanan bir Cumhurrvet'tir. Is- lam dünyasında aydınlanma devnmini içeren tek Cumhuriyettir. Kaynağı ulusal bağımsızlık, özgürlük ve ulusal egemenliktir. Ulusal kurtu- luş savaşı veren, işgalci güçleri Anadolumuz- dan attıran bir halkın kurduğu Cumhuriyettir. Hiçbir Cumhuriyette on yıl içersinde aydın- lanma devTİmi gerçekleşmemiştir. 10 yıl içe- risinde yazı devrimi, Yurttaşlar Yasası (Mede- ni Kanun) devrimi, dil devrimi, laiklik devri- mi yani aydınlanma devrimi hiçbir ülkede ger- çekleşmemiştir. Hiçbir Cumhuriyet 80 yıl ya- şamamıştır. Eşi benzeri olmayan bir Cumhu- riyettir. Atatürk, bu Cumhuriyeti Anadolu hal- kını örgütleyerek gerçekleştirdi. Atatürk Cum- huriyeti, halkın yönetimine dayanmaktadır, de- mokratiktir. Kamu yaranna, eşitliğe ve yurttaşlık anlayı- şına dayanmaktadır. Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyetin, tslam cumhuriyetine dönüşrü- rülmesi için, sosyal devlet ilkesi ile başlattığı adımlann durdurulması için, ekonomimizin yozlaştınlması için. Türkiye'nin çağdaş uy- garlık düzeyinden uzaklaştınlması için çok ça- lışıldı. Kısmen de olsa bu çalışmalar başanlı oldu... HaUcımız, kültür düzeyi gelişir, hak ve sorumluluklanrun biüncine ulaşırsa, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet de ilerleyecektir. Atatürk'ün söylediği Türidye Cumhuriyeti yal- nız iki şeye güvenmektedir: Türk ulusuna ve kahraman Türk ordusuna... MuzafferKLT.LT.AR rin listeye adlan geçer geçmez ilk yapacaklan şey. listeye adı girme- mışlerin bilim adamı sayılmayaca- ğmı ilan etmek. Bu türden bir üp profesörü -herhalde adı listeye gir- mışti- "Bizde sos>al bümıler yete- rince gelişmediği için o kesimden knnseTL'BA ihefiğine ahnmath' de- mişti. O tanhte. bu anlayışının: bir başka bilim alanındaki getişmişJik konusundaki pervasızca yarguıın. doğru >a da yanlış olmadan önce, tamamen "biBm dışı" bir yaklaşı- mı yansıttığını yazmıştım. Bu ger- çek bugün de böyle: Bir fizıkçi. bir tabip ya da kımyacı, sosj'al bilim- leralaıunda, özeîlikle hukukta. ko- nulann ve sorunlann esas itibany- la lt yerel'< olduğunu ve "yerel dü- le" incelendiği için, çalışma üriin- lerinin uluslararası literatüre de yansunadığını bilmedikleri halde, "onlardan endekse geçen jBk; öy- le\^e o alanda biUm \ok" gibisin- den zjpura (veya zirzopça) bir yar- gıya ulaşmalanndaki "bilim dişıh- ğı" bir kez daha vurgulamam ge- rekir. Eğer bu yargı doğru olsaydı, örneğin, yalnız öğrencilerinin ho- ca olarak değil, ülkenin bütün hu- kukçulannın tanıdığı Prof. Dr. İs- met Sungurbey, onca yapıtı ve ça- lışmalanna karşın bilim insanı sa- yılmayacaktı! Kendısinin iki yıl ka- dar önce yayımladığı, Türkiye'de hiçbir bilim adamının incelemeye cesaret edemedığı "Baa (kdikle- rin V'akıf Hukukundaki Yeri" ile ilgili eşsiz makalesı de liste dışı ol- duğundan bilimsel değer taşımaya- cak. buna karşıhk. "Bebeklerdelsi- Mk" konusu ile ilgili tngilizceye çe\- rilmış iki sayfalık sıradan bir yazı endekse girdıği için bilimsel adde- dılecekti! Şunu da ekleyeyim. Sa- yın Sungurbey'i ve yapıtlannı çar- pıcı örnekler olarak verdim. Ülke- mizde. fen bilimlen mensuplan- nın belki adlannı bile duymadıkla- n daha pek çok değerli hukuk bi- limı mensubu vardır. Onlann, baş- ka çevrelerde bilinmeyen, okun- mayan -bir bölümü okunsa da do- ğal olarak anlaş.ılamayacak olan- bi- limsel yapıtlan vardır ki o mahut liste ya da listelere girmemiştir. Böyle abes yargılar verip zıpır- lık etmemeleri için, çeşitli bilim dallannda çalışanlara, kıdemli bir hukukçu olarak tavsiyem şudur: Çözümlerinız, yargılannız ve yakış- tırmalannız için kendi alanınızda ka- lın. Kendi bilim alanınız dışuıdaki olaylar ve olgular hakkında kolay- ca zıpırlık sayılacak böyle keskin yargılar vermemelisiniz. Vermek- te direnirseniz. Sayın Denktaş a akıl veren haddını bilmez gazete- ci, Dışişlerine "alaminüt" çözüm- ler öneren kendini bilmez köşe ya- zan, üniversite yasası hakkında doğru dürüst bir bilgisi olmadan ahkâm kesen münasebetsiz ahl ho- casının gülünç durumuna düşer- siniz. Tıpkı, aradan yüzyıl geçtik- ten sonra, "Napoh/on Rusya seferine çıkmanıalıydı" diyen tarihçi bozun- tusugıbi. Tatil Aboneliği Tanıtım Turları 1- Gökova'da Haftasonu . Nail Çakırhan'ın "Agahan Mimank Ödülü" aldıgı Akyaka Yoresi'nde, Yucelen Otel'de bir gün tam pansiyon misafirimizsiniz. Ulaşım Ücreti: Kişi başı 40.000.000 TL Yola Çıkış: 31 Ekim 2003 Cuma, 21:30 Cumhuriyet Gazetesi Bahçesi Geri Dönüş: 02 Kastm 2003 Pazar, 11:00 T a t s ı z t a t i l l e r e , p a h a l ı t a t i l l e r e , t a t i l s i z g e ç e n y ı l l a r a s o n ! Tatile abone olım!.... 10 ay ödeyin, 10 yıl tatil yapm.. 2- Gökova'da Sonbahar Günleri Tatil Aboneliği Tanıtım Fiyatlanyla Yucelen Otel'de 8 Gün 8 Gece, Yanm Pansiyon Ulaşım Dahil, Kişi Başı: 250.000.000 TL. YoJa Çıkjş: 31 Ekim 2003 Cuma, 21:30 Cumhuriyet Gazetesi Bahçesi Geri Doniiş: 09 Kasun 2003 Pazar, 11:00 İlave Paket Turlar; Marmaris, Bozburun Turu, Gökova Köyü Turu Köycegiz. Dalyan, İztuzu Turu, Sedir Adası, Ingiliz Limanı. Ak\ aka Turu * Ila\e tur pakedmize katılım 20 kişi ofarak hesaplanınıştır, kaolım bedeli kişi başı 100.000.000 TLdir. Bir hafta, iki hafta... Bir ay, iki ay.. Ne kadar istersenız... temmuzda ya da mayısta... Ya da ekimde, hatta şubatta . Ne zaman ısterseniz... Nerede mir Gökova - Akyaka'da, Yucelen Otel'de... Artık 10 yıl abone olacağınız sure boyunca, tatiliniz güvence altında... Amk taole gıdememek diye bir sorununuz olmay'acak... Dılediğiniz kadar 'tatile abone' olduktan ve 10 ayda ödedikten sonra, her yıl elinizi kolunuzu sallararak gidip tatilinizi yapacaksınız. (Hem de kolayca aniaşıp dost olacağınız Cumhunyet okurlanyla bırlikte...) Ne kadar mı ödeyeceksiniz? 'tatıle abone' olmadığınız zaman ödeyeceğinızın çok altında. (Doğal olarak,fiyatlartemmuzdan şubata doğru kademeli olarak düşüyor.j Lütfen, daha ajTintıh bilgi almak, 'tatile abone' olmanın size sağlayacağı pek çok avantajı ve ınanmakta güçlük çekeceğiniz fı\atlan öğrenmek için bizi araym. Dilerseniz avantajlara birkaç örnek verelim: 1. Başka bir devre-tatıl sıstemınde olmayan bir a\ r antaı. Kah\"altı tiyatlann ıçınde. 2. Dilediğınızde tam pansiyon kalma seçeneği: Bu durumda, kişi başına (yaz ya da kış, &rk etmez) öğle ve akşam yemekleri için günde çok düşük ve abonelık sürenız boyunca değış.meyecek bir ucret odeyeceksiniz. 3. Dıyelim, şubat ayında bir hafta tatile abone oldunuz, ama temmuzda tatil yapmak istediniz. Yer olduğu taktirde, aradaki fiyat farkını (yalnızca o yıl ıçın) ödeyerek \'apabilirsiniz. 4 Ya da tatile abonelığıniz temmuz a\ında ve şubatla değiştirmek ıstiyorsunuz.Yıne yer varsa değıştirebılir ve bir hafta yerine daha uzun süre tatil yapabilirsiniz 5. Yalnızca Yucelen Otel'de bulabileceğiniz bir avantaj: Dilerseniz, tam donanımlı Yucelen Hastanesi'nde size özel fıyatlarla çekap olanağı Dikkat Yapacağmtz tatile abonelık sozleşmest TuketıcİYİ Koruma Yasası ve 2003 Hazıran aytruta çıkarttan Deıre Tatil Yonetmeniığme uygundur. YAPI-C "Tatile abone eder" İstanbul Merkez: Türkocağı Cad Basın Sarayı No: 1 Kat: 4 (Gazetecıler Cemiyetı üstü^ Cağaloğlu-İstanbul Tel: (0212) 520 21 91-92, (0212) 522 49 26 Faks:(0212)520 50 23 (Cumhunyet Gazetesi) (0212)512 05 05/550-561 www.yapic.com.tr YAPI-C Bir Cumburiyet Vakft Kuruluşudur. PENCERE Halkın Elleninin Üstündeki Bayrak... Tüm gazeteler -dinciler dışında- birinci sayfala- nnda bayrak resmiyle çıktılar... Bu nasıl bayrak?.. Üç bin sekiz yüz metrelik bayrak.. Üç buçuk kilometreden uzun.. Dünyanın en büyük ulusal bayrağı.. Açıldığı zaman bir ucu Mecidiyeköy'de, öteki ucu Taksim'de.. önce aldı beni bir düşünce.. Kendi kendime sordum: - Bu kadar büyük bayrağı kim yaptınr?.. Derin devlet mi var işin içinde?.. • Meğer bu işin içinde derin devlet yokmuş; kim yaptırmış bayrağı?.. Mustafa SangülL Şişli Belediye Başkanı.. Solcu.. Halkçı.. Nebiçim solcu bu?.. Hem bayrak gizlice hazırianmış.. Neden gizli?.. Mustafa Sarıgül 'atanmışlar'öan değil, 'seçil- m/ş/er'den.. Halk çocuğu.. İşi gücü yok, dünyanın en büyük bayrağını ha- zırlıyor... Sen şu işe bak!.. • Hem bu ne cüret?.. Üç buçuk kilometreden daha uzun, dört kilo- metreye yakın bayrak nasıl taşınır?.. Bir kişi taşıyamaz.. 1 Beş, on, elli, yüz, beş yüz, bin kişi de taşıyamaz; kaç kişi taşımış?.. Kimi diyor ki 40 bin.. Kimi diyor ki 50 bin.. Caddeler, meydanlar, kavşaklar dolusu insanın ellerinde üç buçuk kilometrelik bayrak.. Ya o insanlar olmasaydı?.. Fiyaskoolacaktı!.. Mustafa Sarıgül nerden bilmiş o çapta bir bay- rağın halkın elleri üstündetaşınacağını?.. Falcı mıydı?.. Arpağcı mı?.. Kâhin mi?.. • Resmi bayram nedir ki?.. Dört beşnutuk.. Hazırol, tamam.. Bayrağaselam!.. Cart curt.. Meydanların dalgalanması, halkın dans etmesi, şarkılar türküler söylemesi neden?.. Kim için bu coşku?.. Kimetepki?.. • Türkiye'de Cumhuriyetin özel anlamı var, en baş- ta padişahlığa karşı.. Hilafete karşı.. Şeriata karşı.. Dinci devlete karşı.. Cumhuriyetin özü laikliktir. Üç buçuk kilometrelik bayrağı ellerinin üstünde taşıyan halktır. Cumhuriyetin sahibi!.. AIMMA Değerli varlığımız OKTAY KURTBÖKE'yi ölümünün 4. yılında sevgi ve hasretle anıyoruz. GUFRAN ve PÜNflU KURTBÖKE Anma Toplantısı: 01 Kasım 2003 Cumartesi günü Saat 14,00 Zinciriikuyu Mezarhğı TEŞEKKÜR Kalbimle ilgili sorunumu başanlı bir ameliyatla çözerek beni sağlığıma kavuşturan; Ege Üniversitesi'nin değerli Kalp-Damar Cerrahisi doktorları: Operatör Dr. Sayın Prof. MÜNEVVER YÜKSEL'e Operatör Dr. HALİL UÇ'a, Dr. YILMAZ CİRBAH a Dr. İSA COŞKUN a. Dr. EMRAH OĞUZ'a, Dr. YURDAY ÇETİN'e (Anestezist), Kalp-Damar Cerrahisi Merkezi'nin tüm hemşire, hizmetli ve çalışanlarına minnet ve şükranlarımı sunarım. ERMAIM ŞAHİIU Eski Muğla Belediye Başkanlanndan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear