13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İTVFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2002 PAZAR O L A Y L A R V E G O R U ^ L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr EVET/HAYIR OKTAY AKBAL YeniBirMiBetYafnyopuz' îsmet înönü "Bizim el atmaya çekindiğimiz en ağır, en kirli iş- teri o yapardı. Kalaslann en ağınnı taşırdı. Birkezin- de tıkanan bir tuvaletin temızliğini bile doğalyakla- şmla o yapmıştı. Bize, herolanakta, yaşamın ereği- rin tenselve tinselkirlerdenannmakolduğunu, üre- tsrekdeğeryaratılabileceğini, işi küçümsemenin ve ç aynmıyapmanm, insanı küçûmsemekve ınsan ay- Tnıyapmak anlamına geleceğinı davranışlanyla öğ- •vtmek istercfi." Bır ögretmendi, bir eğıtimciydi. Bir ınsanlık örne- Jydı... Bbyle insanlar günümüzde kaldı mı diye so- •arsanız, yanrt vermek güç olur! Emeğiyle bir yarar sağlamak, hiçbır işi küçürnsememek, insanı en üs- îûn değer bilmeL.. Elbet bir Köy Enstitüsü öğretmeni!.. Başka kim oabilir? Onlar toplumun öncüsü idiler. Yannı yarat- ırak, uygar bir ulus kurmak çabasının önde gelen emekçileri... Bir öncü: Srtkı Akkay... 1942'deki depremde bıle ailesini kendi baş4na bırakıp "Ben evlatlanmın başı- na gidiyonım " dıye okuluna koşan, "parayapula, ma- la mülke" değer vermeyen, ama kamu malını gözü giDİ koruyan bir insan... Günümüze ne kadar ters değil mi? Bahattin Fırtna, Savaştepe Köy Enstrtüsü'nün kurucusu Srtkı Akkay'dan, "Bilge Insan Sıtkı Akkay" adlı kitabında bakın nasıl söz ediyor: "Sabnn ve özverinın simgesiydi. Sevecendi. İşidü- şu öğrencileriydı. Onları, köylüleri, bilisizlikten, oria- çağ insanlanndan ve üretim biçimlerinden kurtara- cak bilgi ve becerilerle donatmaktı." O kırklı yıllarda halkı, köy ınsanını, tüm ilkellikler- den, geriliklerden kurtarmak için girişilen o büyük, o eşsiz savaşın eğıtimcilerinı, önculerini unutmak ola- sı mı? Kırk elli yıl sürdürebilseydık aydınlanma dev- rimini, bugün ülkemiz, geriliklerin. çarpıklıklann, çağ- dışı akımlann elinde olur muydu? Son yanm yüzyılı günü gününe yaşayanlar acı acı anımsarlar, sözde de- mokrası diyerek, haJkçılıktan, gerçek insancılıktan, ger- çek demokrasi yaşantısından, tüm ulusu kaynaştı- racak aydınlanma özleminden nasıl kopanldığımızı!.. Srtkı Akkay, Tonguç'ların, Yücel'lerin, köylüyü, köylüleri, kısacasıtüm halkımızı ıçtenlikle seven, sa- yan, kendıni bu kırtsal çabaya adayan kadronun bir kişisi... Böyleleri, çok zamandır yaşantımızda yoklar ya da sayılan iyice azaJmış! Çıkarcılann baş tacı edil- diği bir toplumda kendilenne yer bulamıyorlar artık!.. Evet, yer yok onlara, gerekserne de yok ki, gelip gi- den yönetimler, değeri. yaran bir yana itip açıkgöz- lülüğü, bencilliği öne çıkarmaktalar!.. Bahattin Fırtına. kitabına Savaştepe Köy Enstitü- sü çıkışlılann düşüncelerini de almış... Hepsi örnek insan Akkay'ı sevgiyle anmışlar... Içlerinden birinin, Şefik Kaman'ın dızelenyle bftireyim: "Egemenlerza- manla öfke duydular bıze I Komünıst uşaklan dedi- lerhepimize I Çıkmasın ıstedılerbu kara alnımızdan I Ama biz yüksek puan almıştık halkımızdan / Sön- dürdüler bu canım enstitü okullannı I Bu çağdaş kurvmlan, yıkanlar gülmeyecek I Tonguç'lar, Sıtkı Akkay'lar ölrneyecek." Bilmem enstitü olayının ilk günlerinde Ismet Inö- nü'nün söylediği şu sözü ai(fl3§ayan var mı: "Yeni bir millei yapıyoruz." • -<-»*• - • T anmda ilaç konusu, son günlerde çok şü- kür Türkıye'nin gün- demine girdi. Bunda da başrolü, Alman- ya'nın, Türkiye'den gönderilen sivri biberleri geri bile yollamayıp resmen yakması oynadı. Böylece ülkemiz, çığır açacak gerçeklerden ve akımlardan bin- ni daha, yine Batı'dan öğrenmiş oluyor. Gerçi ınsanın günlük be- sinine kimyanın uygulanması. yi- ne Batı'nın bir marifeti ıdi ama. her konuda olduğu gibi Batı bu- nun da ölçülerini koymuş, Do- gu'nun ise her yeniliğe "pakur küJdür" dalmasına da seyirci kal- mjştı. Batı. Doğu'nun her alan- daki yanlışlannı uzaktan ve "ba- na ne" anlayışı ile seyretmekle yetinmişn. Ama besin üretimine ve dışsatımına gelince. işin rengi değişri. Çünkû bunlan, Batı da yi- yordu. O yüzden, Türkiye'ye çar- pıcı bir ders verme gereğı duyul- du. Türkiye'de ise şimdi genel bir şaşırmışlık var. Resmi ağızlar, yi- ne bir "dış sabotajdan" bahsedi- yor. Geçenlerde Cumhuriyet'te Leyla Tavşanoğhı ile söyleşisi ya- yımlanan kışi gibı tanm uzman- lanna göre, bütün uygulamalan- mız doğru yolda imiş. Bu aşamada. ben de bildiklen- mi ve gördüklerimı kâğıda dök- me gereğini duydum. Bir hukukçunun ve turizmci- nin. hele de köy değil. kent çocu- ğu ise tanmdan söz etmesi. kimi- lenneyersizgelebılir. Fakatyaşam- da. gözlemlerin de eğitim kadar ol- masada birdeğeri olmalı. Heleuz- manlann üstlerine düşün görev le- ri yapmadığı diyarlarda. yaşanan- lar ve başa gelenler daha da bır önem kazanır. Benim ömriim. Is- tanbul'un içinde geçtı. Fakat son 15 yılda bu şehrin içi gitgide bo- Sepet Sepet Kuş Ölüsü... ÇelikGÜLERSOY zuldukça. kurtuluşu, şehrin dışın- da kalan yerlerde aradım. Son 15 yılım. Istanbul'un iki kuzey köyü olan, önce Zekeriyaköyü. sonra Demirciköyü'nde geçti. Burada tanm yaptım ve köylülerle sıkı ilişkide oldum. Öğrendiklerimı ve gözlemlerimı okuyucularla pay- laşmak ısterim. Türkiye'de tan- mın dramj. daha doğrusu tanm ürünlerinitüketen kendüerin dra- nu, rastlantılardan ya da a>Tintı- lardan değil. şu ana kmııaklar- dan oiuşuyor: 1) Önce herkesin bildiği, nüflıs artışı olayı var. Türkiye. komşu ülkeleri gibi. 10-20mılyonluknü- fus dengesini sürdürebilseydi, yi- yip ictiklerini ilaçla çoğaltma, bun- lan 5-10 katına çıkarma gereğini duymayacaktı. 2) Sera üretimi. önce iç tüketi- ci sayısındaki büyük artıştan. ama sonra da bilelim ki. dış pazarlann albenısi olan mala düşkünlüğün- den doğdu. Ben bu gelişmelerin, bir görgü tanığıyım. Türkiye'nin TIR sözleşmesine girmesi ıçin ya- pılan temaslann birçoğunda bulun- dum. Türkiye'de sera olgusu, bu iki kaynaktan doğdu \e ilaca da- }alı üretim ripinu tanma egemetı küdı. Sera\ ı hiç konuşma>alım. O artık bifdiğımiz tanm da değil de handiyse endüstrinin bir kolu! Bu naylon ya da cam altı üre- timde. parmak btnundaki hrvar- lara akşam ilacı basıp, onlan sa- bahlev in bir kanş bmiına çıkart- ma gıbı uygulamalann alanıdır. Türkıye'de seracıhk. GeJelim tar- la-bostan tanmcısının koşullan- na: 1) Üşengeçlik. Ekicilerin yüzjıl- lar bovunca baş derdi. ekine ve özellikle sebzelere dadanan za- rarlı böcekler olmuştur. Çağlar bmiıncaçiftçi bunlarakarşıçapa ile başa çıknuştır. İnsan eli sürek- £, diktiklerinin üzerinde olacak. Şimdilerde kımse. öyle birzahme- te girmiyor. İlaç, çapanın yerini aldı. 2) Eskıden, aıle geniş ölçekli idi. Amcalar. halalar.. birlıkte otu- rur ve ekimde-dikimde topluca çalışılırdı. Ataerkil aile dağılınca çalışan azaldı. Ücretle tutulan ta- nm işçisi. ne kadar ucuz da olsa maliyeti arttırdı. Tarla-bostan sa- hibi bu açığını da ilacı basarak kapatmaya çalışıyor. 3) Daralan ailede. çocukiar ta- nm mesleğinegirnıiyor. Yazın ay- n. kışın ayn ürünle kirn uğraşacak? Az aşağıdaki beton semtler için- de bır oto tamirhanesine çırak gir- mek daha rahat geliyor. Baba ne yapsuı! Gelsin ilaç. 4) Genel ekonominın gidişatı içinde tarımın girdilerindeki fı- yat yükseklikieri süreklilik ka- zandı. Çiftçilerin bunlan karşıla- ması gittikçe güçleşiyor. Çiftçi ve zerzevatçı.satış fıyatlanndan da zarannı karşılayamıyor. Çünkü satışlann da bir sının ve alıcının belli bır gücü var. Üretici, çözü- mü ilaca yüklenerek ürünü arttır- makta görüyor. 5) Tanm örgiifünün. yani so- nımlu kadrolann, göre\ lerini ye- tennceyerine gıtirmedikieri. epey- ce yaygın bir olgudur. .Ankara'da bir tanm eğitimı kuruluşu vardı. Bilmem aynı yapı duruyor mu? Kule biçimi ana ginşinin üstüne "YZE" harfleri büyük ölçekte ya- Nice bir zaman önce okuduğum v e etkisinde kaldığım bir yazının aklımda kalan içeriğini özetle aktarmak istiyorum siz okuyuculanma. Şöyle de- niyordu yazıda aşağı vnkan: tnsanlan değiştiren zaman, onlann belleklerinde kalan imgelen. izle- nimleri değiştimıiyor. lnsanlann değişmesi ile anı- lann yerli yerinde kalması arasındaki karşıtlık ka- dar acı verici hiçbir şey yoktur Aynı duyguvıı ve sap- tamayı toplumsal açıdanelealan H.deSaint-Simon şöyle di>orbir vaztsında: "Birde\rim>aptık\ei>i ettik. Çünkü toplumsal kurumianmızbilgiierimizin gerisinde kaJmışü. r lşte. inanç batağındaki geri kalmış (gerici) top- lumlann başbelası! Nasıl başbelası olmasın ki, inan- cı. bilimsel kafaya dayalı yönetimden uzak tutan Ba- tı dünyasında üretilen düşüncelertoplumsal kunım- Acı Veren Karşıtlıklar... lann gerik kalmış- lığını çoktan orta- dan kaldınnışlardır. Batıda ne kan davalan. ne töre cınayetleri. ne bekâret kontrollen. ne gününü dol- durmuş gelenekler kalmıştır. Oysa Doğu"da. bun- lann hepsi. yerli yerinde durmakta ve yaşanan ça- ğın boş bir çağ olmasına yol açmaktadır. Bakın. Sartre bu konuda ne diyor "Boşçağiar. kendilenne daha önceden icatedilmişgözterle bakmayı seçen çağ- lardır". Peki. daha çok \ e pek çok, Doğu"da dünva- ya önceden icat edilmiş gözlerle bakan ve dünya nü- fusunun vüzde sekseninı oluşturan ilkel insanlan kim ve ne kurtaracak eğitimden başka. Kant'ın deyişiy- le. u AkJın inançtan, bilimin dinden bağımsız" laik bir toplumda \ enlecek daha çok alınacak eğitimden başka ne var? Hiçbirşey yok! Yok, yok. yine de yok. VedatGÜNYOL pılmış ve çakılmıştı: Yüksek Zi- raat Enstitüsü, Daha o zaman bi- le (1950"ler), birçok kışi bunu "Ye- zevket-eğlen'' formülü olarak yo- rumlardı. Günahlan boynuna. Fa- kat köylerin halkı, tanm eleman- lannı açıkça suçluyor: "Geldiler, ilaçlan tanrttılar. bırakıp girtiler, hiçbir şe> öğretmedileı:'' 6) Kooperatifçilik geleneği yok, Kredi verecek. bılgi dağıta- cak. gereçleri işletmelere bölecek akılcı bir düzen kurulmuyor ve devletten de destek bulamıyor. Kendi başına buyruk kalan tanm- cının, ilaca sanlmasında bir etken de bu sahipsizlikrir. 7) Creticideki daha fazla pa- ra kazanma hırsı. Bu etken de var. "Nekadarfazlailaçdökersek,o ka- dar fazla ürün airız!"' anlayışı. >aygm birşekılde egemendir. Ure- ticideki bencilliğin bir gösterge- sine. Ege'deki tanışlanm hergün tanık oluyor: Köylü. kendisinin işi oiduğu kişiiere ürünlerini ge- tirirken "Bunlan kendimiziçinek- tik. vallahi ilaçsızdır'" yeminini ek- lemekte. 8) Devletin yanlış politikası, son dönemlerde kitle üretimini teşvık için seracüığı alabildiğine körükledi. Ilaçsız ürüttm yollan- nı sahıpsız bıraktı. Şimdi şimdi. dı§ odaklann Türkıye "nin "geüşme- miş" bölgelerinde doğal üretim alanlannı desteklemeye başlama- sı, bunun için kredıleraçması. eği- timcilergöndermesi örnekleri. bi- ze acı bir şekılde gösteriyor ki. devletimiz ve toplumumuz, elin- deki nimetin. yani bâkir doğa- nın değerini bilememiştir. \'ukandakı tüm yanhşlann top- lam çizgisini çekersek sonuç. ür- kütiicü. Çünkü tanm topraklan öl- mekte. Bütün köylü kökenlı ar- kadaşlanm. fazla ılaçlanmış köy tarlalannda "topragınöldüğünü" anlatıyor. \'anı toprak ana, zehir- li süt verildiği sürece. çocuk do- ğururolmuş. Öğrendiğim her ye- ni bilgi. daha 10 yıl önce Zekeri- yaköyü'ndeki. benim mısır eker- ken kuruşa sattığım, şimdilerde ise tnlyonlar eden topraklanmda edindiğim acı gözlemleri doğru- luyor: Biz. kendi bostanımızda ilaç kullanmıyorduk. fakat yan- daki tarla. kuru kutu ilaç dökmek- te idı. Onları >iyen kurtlar. yer- de ve hemen ölfiyordu. Kurtla- n yiyen kuşlar ise uçarken dü- şüp ölmekte idi. Sepet sepet kuş ölülerı toplardık. Biz insanlar, (kurtçuklar ve kuşlar gibi hemen değü) ucun ucun ve azar azar öl- raekte>iz. PENCERE Koca Ahmet Vefik Paşa Ahmet Vefik Paşa Bursa valisiyken bırtiyatro yaptırmış, Tomas Fasulyeciyan toplulu- ğunu Istanbul'dan çağırmış, çevirdiği oyunları sahneye koyuyormuş... Yıl 1871.. 1881'de Paşa Bursa'dan aynldığı zaman şikâyet üze- rine gönderilen görevli müfet- tişin saptadığı suçların ara- sında tiyatroya ilişkin olan- lan da var "Valiliğe tayininden azline kadar tiyatroyla meşguliye- tinde Istanbul'dan Fasulye- ciyan namında birinin idare- sinde olarak çağırdığı bir kumpanya, üç sene, hafta- da üç gece oynamakta olup vilayet matbaasında bastırı- lan biletlerbirkaç zaptiye ça- vuşu marifetiyle ahaliye da- ğıtılarak halktan toplatılan hasılatın ayda sekiz bin ku- ruşa baliğ olduğunu kum- panyanın direktörü söyle- miştir." "Hükümet sıfatına yakış- mayacak surette, piyeslerin provasında bizzatbulunmuş- tur. Zaptiyeler marifetiyle bir- takım fahişelere bilet verecek ve fahişeleri tiyatroya celp ettirecek kadar bilet sattıra- rak halkı ızrarettiği gibi, zap- tiyelerden teşkil edilen bir müzik takımını tiyatroya tah- sis eylemiştir." "Biletalmak istemeyenle- ri muhtelif suretlerde ızrar eylemiştir. Haftanın birkaç gecesinı kadınlara tahsis et- miş ve onlann arasına fahi- şelen de sokmuştur." "...ahaliye maanfi neşre- deceğiyerde gayretini tiyat- ronun idaresine hasretmiş- tir. Kız mektebi muallimi Ib- rahim Efendi'y/ aktrıslere hoca tayin ederek onun hak- kında halkın nefretıni celbe ve birtakım kızlann mekte- be devam etmesine önayak olmuştur." (Son Sadrazam- lar - Ibnülemin Mahmut Ke- mal) • Günümüze dek gelip da- yanan davadır bu; Istanbul • •• Şehir Tiyatrosu 2002 yılında biledinci partinin başına san- ki dert olmuştur; tiyatroda oynayan kadının durumu, gı- yimi kuşamı nasıl olacaktır?.. Biryandan tiyatro sanatı Ana- dolu'yu sararken öte yandan Istanbul'da sorunlar çıkmak- tadır... Her neyse, biz bunlan bı- rakalım, bu pazar günü yine Paşa'yadönelim... Ahmet Vefik Paşa Paris'e elçi olarak gönderilir; Impa- ratorunkine benzeyen bir be- yaz araba yaptırır; bununla sokaklarda dolaşırken halk "Napolyon mu geliyor?" di- yetelaşlanır... O yıllarda Üçüncü Napol- yon Fransası tüm görkemiy- le sürmektedir... 1860'lann ilkyarısı... Fransa Hükümetı tedirgin olur, Osmanlı Elçıliği beyaz arabayı değiştimneleri yolun- da uyanlır; Ahmet Vefik Pa- şa da el altından duyurur: - Istanbul'daki FransızSe- firi, Sultan'ın teknesınin ben- zeri olan kayığını değiştirsin, gereği düşünülür, bu araba o zaman kalkar... • Paris'te Osmanlı Elçiliğı'nı ziyaret etmek isteyen Türk- \ere kötü davranıldığına iliş- kin şıkâyetler Babıâli'ye ula- şır; baskı artınca Ahmet Ve- fik Paşa Istanbul'a bildirir: - Fransa'dakı jurnalcı Os- manlılardan aç kalan bizim sefarete dayanmaktadır; el- çilik imaret olmadığından hepsini doyurmak mümkün olmuyor... • Üçüncü Napolyon bir gün Ahmet Vefik Paşa'yı uyar- mak istemiş: - Imparatortuğunuz çatır- dıyor.. Paşa hazırcevap: - Osmanlı mülkü buraya uzaktır, ama, ben Paris'teyim ve yakından görüyorum, si- zinki çatırdıyor... Napolyon bozulmuş: - Vatanperversinız: ama, diplomat değilsinız!.. Çok ozel kampanya seçenekleriyle Madem Dünya Kupası'nı izlerken televizyonun başından ayrılamayacaksınız, bari konforlu bir TV koltuğunuz olsun. Dünya Kupası Kampı'na İstikbal'in kırmızı*beyaz TV koltuğuyla girin. Soft Master 'HUK1A 0800 361 1143 Bilgi için 0800 361 5558 www.hukla.com.tr www.isttkbal.com.tr İStiKiMl "Yaşanacak çok / o var"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear