25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20OCAK2002PAZAR 14 KÜLTÜR kuftur@ cumhuriyet.com.tr CAGIN YANSILARINI CETİRENLER FERfDUN ANDAÇ Tanıkbklann izinde...Camus 'nün Nobel Ödülü 'nü alır- ken yaptığı konuşmamn şu satıria- n belleklerdedir: "Sanatçı, tanım gereği, bugün tarihi yapanların buyruğuna girmez. Tersine, ona katılanlann buyruğundadır." Sa- natın/sanatçının işlevi biryanıyla da çağ tanMığı yapmak, çağının yan- sılannı getirmekolduğuna göre; ta- rihin her döneminde aydınlanmacı bir misyonu da üstlenmiştir diyebi- liriz. Yolfyöngöstericiliği ise toplum- sal/siyasal dönüşümler çağının ona yüklediği bir başka misyondur. Sanatçının/yazann bugünkü mis- yonunu; "toplumsalbir sorumluluk üstlenmek"le eş kılan Mario Var- gas Llosa 'nın düşüncesinin karşı- sına Julio Cortaıar şu düşüncele- riyle çıkar: "Siyasalsavaşıma bağ- lanmamn, yazarın işi olmadığım kavrıyorum; şiir, anlatı veyazı de- neyleri, yazarın yapıtlarının özsel nedeni ve aklının yapıtlarıdır. Bu iki şey arasında bir denge, bir tu- tarlıhk sağlamak, umutsuz oldu- ğu kadar dagüç bir erektir." Neyanıyla bakarsakbakalım sa- natçının/yazann yaratıcılığında ta- nıklık esastır. Yaşadığı döneme/ça- ğa, insan-toplumgerçekliğine.. bağ- lanmalara, değişim ve dönüşüm sü- reçlerine bahşımızı onlann yapıt- lanndan bize ağan düşüncelerle zenginleştiririz. Çağınyansûannıge- tiren sanatın gücü de buradadır. Bu söyleşiler dizisi, bir bakıma da ülkemizin sanat/edebiyat ortamı- nın oluşması, vazmsal/sanatsalge- leneğin kurulmasında etkin olmuş sa- natçılarla onlann yaratıcılık serii- venlerine ve dönemlerine tamklığı ıçerecektir. Bu uzun yolun aydınlı- ğında önümüze ışıkdüşürenlerleye- ni bir volculuğa çıkacağız. Fazıl Hüsnü Dağlarca'mn söz yurdunun engin göğünde Sınırsızlığın sesiAğıtsı sese döndüm yüzümü. Gece gece degildir, gündüzse gündüz. Yü- dız kaymalan çağı geride kalmıştı ar- ük. Bombalaryağıyorcfu gökyüzünden. Savaşın çığlığı ışitiliyordu ötelerden. Bizse, yeniden doğuşun bayram giy- sileriyle sokaklara döküimüştük. Unu- tulmuştu acı, unutulmuştu sıperlerde tükenen ömürler. Tarihin yazdıklan vardı karşımızda. Bir d e şairin sözle- ri. Belleğimde en çok yer eden dize- leriyle yol alıyorum o bayram şenti- ğinde: "Türkçe, nice desem seni, Oncagitelim. Görünmek derinleşmek, Dolmak, Senidüşvnürüm, yart kanmlıklarda, dal, Anlanm onca." "Türkçem, benim ses bayrağım"ııı şaınnin yolunu tutacaktım birazdan. Yağmur dal dal iniyordu kente, bay- raklar dalga dalgaydı gönderde. Yiti- rilen bir duygunun sesini üflüyordu ötelerden şair. Dönüp baktığımızda her birimizin belleğinde bir sözü, bir deyişi, imleyici bir bakışı vardı onun. "Sanki dünyanın ilk gecesi, soğuk mu soğuk tklimleryeni doğmuş, rüz- gârlar körpe Kann akhğıyla daha da kocaman Metris Tepe, Kanh Sırt, Adsız Tepe." îçimizde sürgüne duran duygulann bendeşi sözcükleriyle tutunurduk ha- yata. Her birimizin ömrünün bahan- nı anlatırdı ÇocukveAuah'ta. "Ahdö- nebüseydin o günlere", dedirtmeden alırdı her bir dizesi içine bizi. Yerin anlamını, yurtsama duygusu- nun özseyici yanını, ulusal benlik tan- sıklığını, çağsayıcı bakışın derinliği- ni, imlerin evrenini, sevmelerin ben- deşi duygulan bir bir anlatırdı bize. Sı- vash Kannca'nın sesine kulak verin- ce, Çini maçindeki uyanışın ipiltileri- ni hissederdik. Sözcüklerini kanatlanan düşlerden yere ahyorum. Serimleniyor bir bir önüm sıra; sayıklamalanmızın, darda kalışlanmızın, bellek tutulmalanmızın, kapanan bilinçlerimizin ışığı kesili- yor her biri. îşte o sınırsızlığın sesi olan şairin ka- pısındayım. Sözü nereden getirmeli şimdi, bile- miyorum! Onu ilk gördüğüm günün bakışlannda gözlerim. Kitap Kitabe- vi'nin son günleri. Kitaplan haraç me- • • zat satüıyor. Bir kucak kitapla karşı- sına dikiliyorum. Imzalaması için ken- di kitaplannı ayınyorum. "Kiminbun- lar" diyor. "Benim ohıyor" sözlerimi yabansıyor bakışlarıyla. "Öyle den- mez, madem Id seçip aldm, onlar se- nindir." Şairle ilk karşılaşmamız Türkçe der- sine dönüşüyor. Alınganhğımı anlayın- ca, gönül alıcı sözler ediyor. Daha yir- misine varmamış bir gencin onun söz- cükleriyle buluşmak istemesinin ive- cenliğinı anlıyor belki de! Ders kitap- lanndan adını bilip şiirlerini ezberle- diği Dağlarca'nın, onun yüz yüze gel- diği ilk şair olduğunu bilemezdi elbet- te. ilk sözümüzü buradan getirmiyo- ruz. Ama gene de, onun şiiriyie her bu- luşmamda bana yaşattıldanndan söz ediyorum. Yüzünü son yazın güneşine dön- müş ufkun sonsuzluğuna bakıyordu. Doğadan güç alan bakışlanyla gökyü- zünün bütün renklerini pencere önü- ne getırmişti sanki. Hiç bitmeyecek- mişçesine bir söz tufanına tutulmuş- tuk. Işte o zamanın aralığından ağıp gelen günün sözleridir, aşağıda oku- yacaklannız. 'ŞÜR ŞAİRİtYİLEŞTtRİR' - Faal Hüsnü Dağlarca'ya göre; 'Şiir doğanın sözcüklere dönüşmüş güzeDiğidir, açandır'. Şiir, şairingercek öğretmenidir - Şiirinize her dönüşümde sesin son- suzhığu, imgenin yoğunluğuyla yüzJe- şiyorıııiLSözkaııateMvorbunlarla.Ço- cuk veAflah'1940'birükadımdı.Do- nemlerin, akunlann, kuşaklann dı- şında bir başına akm duracak bir şi- ir mnagının yohınu bununla açtmız. Belleğinizde şüre dönüşen ilk sözkre, bunlann izkrine dönetim dryorum. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA - Evimizdeki ortam bana şu aydınlı- ğı verdi: Sözler yazıya dönüşebilir. Yazılar mektup olarak eve gelirler. Bu mektuplar yakınlannuzın bizi bulmalandır. Şiir, kendi gizlerini biraz açmışh bana. O güzel uğra- şı, yine sonra öğrendiğim vezinler- le yaratıldığını; bu vezinlerin kimi yerde türkü de şarkı da olabildiklerini; kimi- nin zor anlaşıldığını; zor anJaşılanlann daha bü- yük anlamlar taşıdığını sezerdim. Büyükanne- min karşı odadan gelen Yonus Emre ilahileri de bu mancımda büyük pay sahibi oldu. îlk yapıtım, bence Çocuk ve Allah'tan daha çok Dağlarca izlerini taşır. Ne diyeceksem sesin, anlamın, kendine öz- gü müziği içinde kalmak, ki bu davranış Ço- cuk ve Allah'ta kendini daha çok bulacak, öte- ki yapıtlarda daha başka olanaklan içine ala- caktır. "Çocuk ve ADah", bence de en sevgih yapıtlanmdan biridir. Sevgili diyorum, orada bir demircinin çalışmasındaki tadı duyanm. Demir, ateşte dövüle dövüle kırmızı bir lokma ohnuştur. Şu, o demirin kırmızılığını evrenin yaratılışına benzer bir kösnüyle yaşamıştır. - Bu kaynağa, töze baküğunızda; şürinizin kanadandığı, biçim ve renk aldığı izleri göru- yoruz burada. Biraz bunu var eden kaynaklar- dan söz eder misuıiz? DAĞLARCA - Sanıyorum bu kaynaklar 23- onlara bir karşı direniş vermesin. Örneğin; bir yontu mu yapıyorsunuz, raermerin karşı koy- masını yok etmek ilk işinizdir. Mermerin kar- şı koymasını yenmeden taşı istediğiniz gibi ko- nuşturamazsınız. Okuduğum bütün şiirlerde, baş- ka şairlerin şiirlerinde demek istiyorum, ilk ba- kışım 0 şairin işçiliğidir. Şairlerin çoğu işçilik- ten yoksundurlar. Bu gizi ölene dek anlamaz- lar. Hiçbir şairi bu bakımdan kendime örnek al- madım. Kimi örnek aldım kendime; çalışma- yı. Bütün sanatlarda başannın ilk adımı budur. Ikinci adım, yaptığını sevmektir. Ona kendini adamaktır. Eski bir sözümü yinelemek isterim: "Karşılığında bir yaşanıa verilmemiş bütün davranışlar, çabalar değersJzdir." - Siz mi şüre gidersiniz; şiir mi size gelir? DAĞLARCA - Şuna inanıyorum: Şiir bana çogu kez hemen gelir. Anladım ki şiir; benim uğradığım ölçüde 0 da bana uğramaktadır, be- ni bulmaktadır. Şöyle de diyebilirim: Canım bir şiir yazmak isterse, hemen yazmıyorum. tleride bir yerde, başı- mm içinde demek iste- miyorum. belki de dir- seğimde, 0 şiir hazırla- nıyor. Birkaç gün son- ra, "Hadı" diyor bana. Yazıyorum ertesi gün. Bu hep böyle olmuyor, yazdığınıı yüz kez dü- zeltmek gerek de oluyor. Özet olarak şuna inanı- yorum ki; şiirler yazan- nı buluyor, kullanıyor. Birçok yapıtımı onlann yazdığına yemin ederim. - Bir kitabı baştan sona tasariar mısınız? DAĞLARCA - Öyle 24 yaş dönemimi içeren bir sü- reci kapsar. O süreç içinde, 1935'te Harbiye'den çıkan genç subayın ta Erzurum'lara, oradan hemen bir sene sonra Iğdır'a gitmesi, 0 büyük coğ- rafyayı; 0 kanşık ortamlan taş yüzlü insanlarla, gökyüzü dağ- larla karşılaması gövde sıcak- lığını insan coğrafyasıyla kar- şılaştırması Çocuk ve Allah'ı yaratmıştır. - Şörmizin bürüncül vapısın- da Türk şiirinin geçirdiği bütün evreieri/döDemieri/akımlan gör- mek mümküa! O ilk çıkışmızda önünüzde kimJer vardı; kimkri okuyordunuz, kim el verdi sizin şiir yohınuza? DAĞLARCA - Ben, şiirin büyük bir işçilik olduğuna üç yaşımdayken inandım. Isterdim ki şiir yazarken işçilik parmaklanmı tutmasın, olan yapıtlanm da vardır. Bütün aynnhlan not edilmiş, sonra aynntılar üzerinde çalışa çalışa sonuca ulaşmış; özellikle ulusal yapıtlar söy- lediğim düzenle yazıldı. "Üç Şehitter Destanı, Çanakkale Destanı. BağımsıznkSavaşlarT on- lann içındeki kimi şiirler, örneğin "MustafeKe- mal'in Aü". Hayır, yalnız onlar değil. "Asu" da öyle yazılmıştır. - Sözfin önünü açan nedir sizde; duygu mu, düşüncemi? DAĞLARCA - Duygu-düşünce ilişkisı ne yazık ki tam anlaşılmamıştır. Duygular eskiye eskiye düşünce olurlar. Düşünceler daha oluş- madan, daha belli belirsızken duygu deriz on- lara. Bu değişim kuşaklar boyunca olur. Bugün- den yanna olmaz. Bu gerçeği düşünürsek; şi- irin duygu ile mi, düşünce üe mi yazıldığını ara- mak gerekli. Bizim duygu sandığımız başka- sının düşüncesinde yaşayabilir dediğim deği- şimi bütün insanlar aynı sürelerle aşmazlar. Eklemek isterim şiir ne duyguyla yazıhr, ne dü- şüncelerle. Şiir içimizdeki doğanın kımılda- masıdır. şalr evrenin sözcüsüdür' - 'Ulusiar eski evreieriyle geleceklere uzanır- lar', diyorsunuz- Dün-bugün-\ann çizgisinde şürinizin yatağma baknğnnızda; bütün çağla- nn kapsayıcı boyuru var. Içselleşen söylevişiniz- deki eda; îmin Yürüyüşü (1999) Uzaklara Gi- yinmek (1990- 1999) yapıdannızda doruğa erişryor. Şürinizi hem yapı hem de söyleyişte bö\1esine annışa getiren neydi? DAĞLARCA-Şiir, şairin öğretmenidir. Ço- ğunlukla değinmesem de anlatmak istediğim gerçek şu: Göğün, daha doğrusu evTenin bü- yük saatleri vardır. Bu saatler bütün bilim kol- İannda sürezi, yani eskilerin zaman dedikleri gerçeği yeniler. Kimi şairler, bu e\Ten yaklaşı- mım, bu iletişimi yüreklerinde, damarlannda, kanlannda, kanlannda, kocalannda, çocukla- nnda duyarlar. Artık doğa ile birleşiktirler. Ar- tık e\Tenin sözcüsüdürler. Artık evren onlann sözcüsüdür. Andığımız yapıtlan böylece anlat- mak istiyorum. Benim değil onlar, evrenin. - Buradan hareketie, sözcüklerin çağnsmı konuşaünı biraz. DAĞLARCA- Sözcükler derken, an dile de- ğinrnemek olanaksız. Şiir, sözcüklerle yara- tılan bir gerçek. Bu gerçek ortadayken kimi şairlerin yazılannda yabancı sözcüklerle do- laşmalan beni şaşırtmaktadır. Sözcüklerin de uluslan vardır. Bizden daha büyük, daha soy- lu, daha eskidir onlann sözcükleri. Bu yak- laşımı alamayan ozanlar yazılannda sayısal başanya ulaşamazlar. - Konu zenginükfcrinize, şiirsel sözünüzün enginliğine. diünizin açınsayıcı renkkrine gelmek istiyorum. DAĞLARCA - Dedikleriniz bir yeraltı madeninin üstünde yaşayan toprağa bir çağ- n gibi yansımasından başka ne olabilir. Ozan- lar, şiir biçimindeki başanya erişirlerken; do- ğanın bir ağacı gibıdirler. Topraktaki binlerce yıl yaşamış güneşin binlerce aşamasından geç- miş 0 venme, berekete erişirlerken adandıkla- n ölçüde doğadtflar. Şiir, doğanın sözcüklere dönüşmüş güzelliğıdir, açandır. OKIMALAMBASI ENtS BATUR Homenos İçin Bir Bilet Homer Kitabevi, 2001 güzünde, küttür ve uygar- lık soaınlanyla, edebiyat ve tarihle ilgilenen heroku- aın krtaplığında bulunması gerektiğini düşündüğüm temel biryapıt yayımladı: Joachim Latacz'ın "Ho- meros-Batı'nın İlk Ozanı" başlıkJı kitabı, antik dün- yanın en büyük şairi üzerine dilimizde bugüne dek çıkmış tek çalışma yanılm/yorsam. Homeros odağında eski Yunan kültürü "sorun "u, XX. yüzyılın ortasında, Türkiye'de son derece ciddi görünümlü, bana kalırsa acınası gülünçlükte tartış- malar doğurmuş, handiyse bir "kamplaşma"^yarat- mış, konumun biz"\e ilgisi sorulturulmuş, sorgulan- mıştır, hâlâ, ara sıra alevlendirilmeye çalışıldığını gözlemlediğimiz bir terrtadır bu. Şüphesiz, "b/z"den ne anladığımıza sıkı sıkıya baglı bir aelişimi olmuştur tartışmanın. "Homeros- Batı'nın flk Ozam"na yazdığı kısa ama sımsjkı ön- sözünde, Manfred Korfmann, bir mayın tarlasını an- dıran 0 ideolojik çerçeveyi önümüze seriyor. Beş yüzyıl önce Fatih Surtan Mehmed'in benimsediği, kültürümüzün vazgeçılmez bir kaynağı olarak gör- düğü Homeros'u keşfetmiş olmanın uzağındayız bugün; bırakın keşfetmeyi, onun köksel özellikleri- ni yadsımayı erdem saymayı basarmış anlayışlann söz sahibi olabilmesini seyretmiş bir toplum söz ko- nusu. önce "metin "lere ulaşmış olmak gerekirdi. İlk çe- viri denemesine XIX. yüzyıl sonunda gırişilebılen Ho- meros yapıtı, sonunda, dilimizde ağırlandı: Azra Er- hat-A. Kadir ıkilisinin, biri<aç başka girişimin ardın- dan bütunüyle Türkçeye kazandırdıklan "llyada"ve "Odissea", kimilerince yetkin bulundu, kimiteri yet- kınligini tartıştı 0 çevirilerin, ama çok sayıda Türk oku- runun bu başyaprtla tanışması bu küçümseneme- yecek çaba aracılığıyla gerçekleşti. Metinlerin elimizde olması belki en önemli durak; gelgelelim, güçlü ve derin yapıtlara yaklaşmak için bir de onlann çevresini beslemek, çerçevelerini ge- nışletmek zorunluluğu doğar: Homeros'la ilgili kay- nakçanın zenginliği, bizim Türk okurunu bu bağ- lamda ne denli yalnız bıraktığımızın en somut tanı- ğı. Dahası, her çağın, her dönemin, "llyada" ve "Odissea" ayarında yaprtlan yeniden okumaya, yo- rumlamaya giriştiğini, onlann çogul yapıt özellikle- rini dogrulayan yepyeni okuma önerileri getirdikle- rini göz ardı etmemek gerekiyor. Birkaç yıl önce, Yunan kültürü bağlamında birbi- rinden değeıii çaiışmalanyta tanınan Jacqueline de Romilly'nin, küçümen bir kitapta yayımlanan bir konferans metnini okumuştum: Arkeoloji alanında- ki, tarih ve sözlü tarih bağlamındaki araştırmalann sonuçlarının filolojlyi nasıl beslediğini, Homeros'ta- ki kimi karanlık noktalan nasıl aydınlattığını oradan öğrendim. Yeni kuşak tarihçilerimizin önde gelen bir temsil- cısı Cemal Kafadar, 1998deÖ. FarukŞerifoğlu tarafından yayına hazırlanan, "Darçağda Bir Çele- bi" başlıklı derlemesine verdiği çok önemli bir irıce- lemesinde, Homeros bağlamında yapılan ve sonuç- ları açısından alabildiğıne şaşırtıcı belgelere daya- nan araştırmalan inceliyordu: "Boşnak Ozan Avdo ve Homeros". Iz sürecek olanlar, Homeros'un ne- den ve ne denli "£>/z"im olduğunu böyielikle anlaya- bileceklerdir. Joachim Latacz'in kitabı, bu açıdan çifte kavrul- muş bir ışlev banndınyor bence. Hem en sıcak, ta- ze değertendirmeleri göz önünde bulunduruyor, hem de Homeros'un genç okur açısından karmaşık sa- yılabilecek yapıtı için sağlıklı bir giriş yolu açıyor. Ben, Homeros'un, "ö/z"i doğnıdan ilgilendiren bir geçmişin güçlü ışığı olmanın ötesinde, günümü- ze dek uzanan bir etkı alanı yaratmış olması nede- niyie de yakından tanınması gerektiğine inananlar- danım: Sözgelimi Yaşar Kemal'in ya da Dağlarca'nın yapıtlannın doğru konumlanabilmesi biraz da Ho- meros bilgimize bağlı. Bir adım ötesi Tolkien'e ya da Harry Potter'a va- ran yol da başka bir yerden başlamıyor: Gilgameş Destanı'nı, Homeros'u, klasik çağlann temel metin- lerini hesaba katmadan insanın içinde yaşadığı dö- nemi anlaması da güç. Homeros'a yaklaşın: 11 Eyfül 2001 'i daha kolay kavrayacaksınız. BUGUN • MLAMMER KARACA itVATROSU'nda saat 11. 00'de Orhan Kurt'un oynattığı Karagöz gösterisi. (0 212 317 77 00) • İSTANBUL AKM'de saat 11 30da Istanbul Deviet Klasik Türk Müziği Korosu'nun konseri. Şef: EnderErgün. Solistler: Osnuuı Nuri Ozpekel (ud), Taner Sayaaoğhı (kanun), ŞehuazUğurelsaat 13.00, 15.30, 19.00'da Wim Wenders'ın yönettiği 'Buena Vısta Sodal Chıb' adlı fıhnin gösterimi sinema salonunda. (0 212 251 56 00) M BEKSAV'da saat 15.00'te Hacı Osman ın yönettiği, Hasan Kava ve Ragq> Zarakoiu'nun konuşmacı olarak katıldığı 'Türldye'de Kürtçe' konulu panel, saat 17.30'da Samira Makhmalbaf ın 'Karatahta', saat 19.00'da Muhsin Makhmalbaf ın 'Bisikletçi' adlı fıhnlerinin gösterimi. (0 216 349 91 56) • BOSTANa GÖSTERt MERKEZt'nde Ipek Jöle sponsorluğunda saat 17.30'da Teoman'ın 'GönülçeJen' konseri. (0 212 235 02 03) 1. AFM FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • AFM l'de saat 12.00'de KnutErik Jensen'in 'Soğuk& Çügm'. saat 15.00'te Hal Hartley'in 'Ö>1e Bir Şey Yok', saat 19.00 da Jennifer Jason L«igh, Alan Cumming'in 'YıMönümü Kudaması', saat 21.30'da Paul Harather'ın 'Kara Dul', saat 24.00'te 'MiDÎFantastic: Kifink Istanbul'da & YıOanmayan Şeytan' adlı fıhnlerin gösterimi. (0 216 454 15 55) • AFM 2'de saat 12.00'de 'Kısalar', saat 15.00'te Wada Junko'nun 'Asfalta Çakılan KE', saat 19.00'da 'BBC MüzikveFilm', saat 21.30'da 'Bak Müzik ve Film', saat 24.00'te 'Dünyanın Merkeri' adlı film gösterimieri. (0 216 454 15 55) • AFM 7'de saat 16.00'da 'Çağdaş Sanadar ve Sinema / Ödünç Ahnanlar, Devamhbklar ve Gölgeler' konulu sohbet. Katılımcılar: Vasrf Kortun, Serkan Özkaya, Gübün Karamustafa. (0 21645415 55)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear