22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2002 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Prof. Dr. UğurAlacakaptan Türkiye 'de artık devlette şeffaflığı sağlayacak sistemin kurulması gerektiğini söylüyor %lsuzlukkararlılıklaçözülür Medya görevini yapmıyor - Bir de son yıllarda medya sizce adaleti ve siyaseti etkUemiyor mu? - Medya, devletin adaleti etkilemesinden çok, adaleti olumsuzluk kıskacı ıçine almış du- rumdadır. Bunun önlenmesi gerekir. Zaten medya çoğu zaman kendi üzerinedüşeni yap- mıyor. Daha olayın dedikodusu çıktığında, mahkemeye intikal etmeden. medya o olayla ilgili dizi filmleryayımladı. Medya, toplum- sal fonksiyonu dışında, medya organlannın sa- hiplerinin kişisel çıkarlanna hizmet eder ha- le geldi. Televizyonlar kapanhyor, bu tutarsız- Iıktan dolayı... CNN televizyonunun eski pat- ronu Ted Turner'la ilgili birİcitap okumuştum. Tumer'in o kitapta şu sözlerine yer verilmiş- ü: "Dünyada çok güzd bir kuş olabiKr. Ama CNN o kuşun dünyadaidvarbğmdan sözetmi- TOrsaokuşyoktur." Ama bu sadece Türidye'nin sonmu değil. O kitabınyazan birbölümde şun- lan yazıyor: "Dünya 19801i yıllann sonunda komünizm çökffip demokrasininfiüzienmesinigörürken medya hâkiıruyeti yüzünden Baü demokrasi- lerinin giderek zaafa uğradıklanna da tanık- bk etmektedir. Çünkü bu medya istediğnu, is- tediğizamanve istediği biçimdevennektedir.* Tabii bu da demokrasiye hizmet eönıyor. As- lında medya bilgilenme hakkının en etkin araçlarmdan birisi. Sizin bana sorduğunuz bütün sorulann arkasında bilgilenme hakkı, bil- gilenme hakkının önündeki bütün engellerin kaldınlması, bununla da yetinmeyip bilgilen- me hakkının daha iyi kullamlmasını sağlaya- cak yollann açılması vardır. Ama bu engeller sadece devletten, resmi organlardan gelmi- yor. Bizzat bu bilgilenme araçlannın sahiple- rinden geliyor. Dünyada medya orgam sahi- bi olmak için belli yüzdeli kurallarvardır. Tür- kiye'de de buna benzerkurallar var, ama bun- lann ne kadar işlediklerini biliyoruz. Üstelik birtakım medya organlan sahiplerinin ekran- larda birbirleriyle itişmelerini seyrederken te- levizyonu kapatma noktasına geliyorsunuz. Gazeteleri de bu halde. İşkence Türkiye'nin yarası - Yanidemokrasiye en büyük hizmetiyap- mast gereken bilgilendirme organlan gö- revleriniyerine getirmiyoriar, öyle mi? -Evet Türkiye'den, radyo- televizyon teke- linin kalkması demokrasi adına istenmiştir. Ama yeni oluşumun demokrasiye bir damla hizmeti olmamıştır. "Yoisuzhıktan ortaya çı- kanyoruz" diyorlar. Evet, doğru. Zaman za- man yolsuzluklan ortaya çıkanyorlar. Ama yolsuzluklann ortaya çıİanasından sonra yap- üklanyla adaleti rencide ediyorlar. Bir kim- seyi mahkemeden önce mahkûm edemezsiniz. Pek çok ülkede bir kişi hâkimin önüne suçla- mayla çıkmadan önce adı yazılamaz. Türki- ye'de olduğu gibi mahkemede fılm çekile- mez. Insanın susma hakkı vardır. îşkence ede- rek o susma hakkı yok edilemez. -Peki, işkenceci olduklan tamklarla, bel- geteriesaptananpek çokpoüse hiçbirşeyya- ptlamamasını nasılkarşılıyorsunuz? - Çünkü bu olaylann üstüne gidilmek isten- miyor. işkence Türkiye'nin çok önemli bir yarasıdır ve mutlaka üstüne gidilmelidir. Yal- nız, demokratikülkelerin de bu işjnpekdeüze- rine gittikleri söylenemez. Örneğin Işkencey- le Mücadele Sözleşmesi vardır. Ama işkence- nin tanımı net olarak yapılmamışür. Tıpkı te- rörün tam tanımının yapılmadığı gibi... Çün- kü yapılmak istenmiyor. LEYLA TAVŞANOĞLU Ülkemizdeyolsuzluklar diz boyu... Ülkeyiyönetmeyesıvananlar kötiiyönetmeyi bile bırakın, ülkeyiyönetemiyorlar. Üstelik kendilerini, oylarıyla belli makamlara îaşıyan seçmenlerinin gözünün içine baka baka bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Bu halk bunlardan kurtulamıyor. Başarısızhklan damgalanmış, tescil edilmiş bakanlar sanki çok başanlı olmuşlar gibi tanıtılmaya çalışılıyor. Hangi ilişkilerden kaynaklanıyorsa dış basın organlanndan "yılın bakanı" ödülü bile alabiliyorlar. Belki dil va da el sürçmesi oluyor. Bu dış basın organlan bunlar için "yılın bakmayanı" deyimini kastetmişlerdir. îthal malları ekonomide en çok söz sahibi... Her şeyi yû'zlerine gözlerine bulaştırdıklan halde becerdiklerinin hesabını hiç kimse onlardan sormuyor. Yurîtaş hakkını nasıl arayacak? Faili meçhul cinayetlerin hesabını kimler verecek? Bunlardan bir daha karşılaşmamak üzere nasıl kurtulacağız? Vatandaşın parasıyla bankalar üzerinden kumar oynamaya kalkıyorlar. Hâlâ oradalar. Bu pisliklerden nasıl temizlenebileceğimizi, yasal yollardan hakkımızı nasıl arayabileceğimizi, iç içe girmiş, girift olmuş kirli ilişkileri Prof. Dr. Uğur Alacakaptan 'la konuştuk. PORTRE / Prof. Dr. UĞUR ALACAKAPTAN 1934, Nazilli doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Ceza ve Ceza Usulü Hukuku Kürsüsü 'nde asistan, doçent, profesör olarak öğretim üyeliğiyaptu 1968-71 arası TRT Yönetim Kurulu üyesi oldu. 1974-76 arası CHPPartiMeclisi üyeliği, 1975-80 arasıAnkara'dan senatörlük, 1977-79 arası CHP Genel Sekreter Yardımcıltğı görevlerinde bulundu. Vzun yıllardır serbest avukat olarak çalışıyor. - Demokratik rejimlerdeyöneticüerinyolsuzluklannın önü na- sılalınabilir? - Bir kere yolsuzluklann önünü alma konusunda kararlı olma- nız lazımdır. Çünkü, benım her zaman öğrencilerime de söyledi- ğim gibi, birtakımyasalan yapmanız, anayasanızı ona göre düzen- lemeniz, yasal düzenlemelen onu ızleyecek hale getirmeniz. mah- kemelerinizi bağımsız, rahat çalışan organlar olarak oluşturmanız yetmez. Bunlan işletmeye kararlı, işletilmesinin gereğine inançlı olmalısınız. Türkiye 1961 'de çok güzel bir anayasa yaptı. Ama bu- nu işletemedi. Çünkü işleüne kararlılığı herkeste yokru. Buna ina- nılnuyordu. Bu bakımdan, kötü kanunlarla iyi bir rejim kurabilir- siniz. Ama iyi kanunlarla rejimlerin en kötüsünü işletme talihsiz- liğiyle bunun düğmesine basan kışı siz olabüirsiniz. Dolayısıyla, yasalann, anayasanın yeniden düzenlenmesi, uygulama kanunu de- nilen kanunun getirilmesi gerekir. Ama her şeyden önce bunlan yapma iradesine sahip olmalısınız. Yine de bu inanışı akşamdan sabaha yerleştiremezsiniz. Bu bir toplumsal kültür, bir eğitim me- selesidir. Öncelikle şu yapılmalı. Kamu yönetiminde. kamunun her işin- de şerTafhğı sağlayacak bir yasal değişıklik getirilmelıdır. Bunu, aynı zamanda bilgilenme hakkı denilen evrensel hakkın gereği olarak da yapma durumundasınız. Birey neyin, ne zaman, nerede. kim tarafindan ve niçin yapıldığını, istediği zaman öğrenebilme- li. Demokratik bir hukuk devletinde, devletin vatandaşından giz- leyecek hiçbir şeyi yoktur. Ama devlet sırlan bunun dıştnda tutu- lur. -Ama artık dünyada devlet sırnnın ala- nı büyük ölçüde daralmadı mı? - Evet. Dolayısıyla o şeffaflığı sağlayacak sistem kumlmahdır. Çok ilginçtir, Türkiye'de adını hiç kimsenin duymadığı ülkelerde bi- le bukanunlarçıkanldı.Isveçbuişi 1750'ler- de halletti. Böylece, bugün kamuda, birey- den habersiz hıçbir şey yapamazsınız. Tür- kiye'de bunu sağlayacak bir kanun taslağı da var. Ama birtürlü TBMM'ye sevk edilip ya- sa haline getirilemedi. Böyle bir kanun, he- le de kuşa çevrihneden çıkarsa bir kere şef- faflık ve bilgilenme haldcı sağlanabilecek. Örneğin, o kanun çıkarsa, ihaleler artık hiç- bir şekılde kapalı olmayacaktır. Blrey öne geçmell Herkes, istediğini, istediğine veremeyecektir. Sadece parasal konularda değil... Bugün dünyadaki inanışa göre devletin vatan- daşından gizleyeceğı hıçbir şey yoktur. Ama tabii ki önemli aske- ri ve devlet sırlan bu kapsamda değil. Yıne, bu sırlann sır olduğu- na da devletin herhangi bir memuru karar vermeyecektir. Bunu, belli teminan olan organlar kararlaştıracaktır. Örneğin Itarya'da baş- bakarun çok önemli bir rolü vardn". Ama aynı başbakan iki mecli- sin üyelerinden oluşan bir komisyonla bu işi halletme durumun- dadn-. Yani, Türkiye'de olduğu gıbı, ben memur olarak bir yazı ya- zıp üzerine çift ay damgasmı vuramam. Bir kamusal memur ola- rak gizliliği kendi bireysel irademle oluşturmak, sürdürmek ve bunu bir yaptınma bağlamak gibi bir yetkım olmayacaktır. - Ülkemizde birüeri onlarca yü hep kutsal devlet adına gizli- likten söz etmedi mi? - Tabii. Siz çok iyi bir noktaya temas ettiniz. Bütün bu yapıla- caklar bir başka anlayışın terk edilmiş olmasına da bağhdır. Yani. devletin kutsalhgı değil, bireyin öncehği kavTamının yerleşmiş ol- ması lazımdır. Arük devlet birey için var, bırey devlet için değil. Farkuıda olmadan, faşist bir devletin gölgesıni vatandaşuı üzen- ne germeyeceksiniz. Ya da ulaşıunaz. erişihnez devlet... Dolayı- sıyla devlet hem vatandaşın, hem toplumun geliştirilmesi, birey- sel ve toplumsal refah ve iyilığin gelışmesının sağlanması için sa- dece bir araç olduğunu düşünecektir. Hem bunun önüne geçme- yecektir, hem sağlanması için olumlu katkıda bulunacaktır. -Son yıllarda birtakım insanlar,yazdıklan birtakım kitaplar- da devlet adına bazı örgütlerin kurulduğunu ve birilerinin bu örgütlerde suç sayılacakfaaliyetler gösterdiklerini, hatta cina- yetler işlediklerini anlattyodar. Oysa Türkiye'nin, her zaman, demokratik, laik birdevletolduğu sbylendL Yoksa, bunca zaman- dır Türkiye gizli birfaşist rejim altında mıyaşadı? - Dünyanın en demokratik devletlerinde ve bu devletlerin yöne- tımlerinde faşist ruhlu insanlar vardı. Hatta anı bir olayda en de- mokratik bir devletin bile faşizan birtakım önlemler alma yoluna gidip bunlardan medet umar hale geldiğmı de görürsünüz. - // Eylül saldınlanndan sonra ABD 'de olduğu gibi mi? - Evet. 11 Eylül'de olanlar asla kabul edilemeyecek, çok kötü, çok kanh saldınlardı. Hiç kuşkusuz bununla mücadele etmek la- zımdır. Çünkü yeni bir terör şeklı ortaya çıkmışür. Öte yandan, 11 Eylül'den sonra BM Güvenhk Konseyi, bütün üye devletleri bağ- layan bir kararlar dizisini üç dakikada kabul etti. ABD, binin üze- ıindemaddelik bir kanunlabirçokkanundadeğişiklikler yaptı; ye- ni hükümler getırdı. Bundan da önemüsı. ABD Cumhurbaşkanı, hiçbir şekilde Kongre'den geçirmeksızin, başkanlık kararnamesiy- le askeri bir mahkeme kurdu. Gördüğünüz gibi insanlar birdenbı- re faşizan kararlar alabiliyorlar. Ingıltere, Avrupa İnsan Haklan Mah- kemesi'nin (AtHM) sık sık verdiği kararlar yüzünden yazıh ohna- yan anayasasının bir kısmını yazıh hale getirmişti. Simdi onun bir kısmını değiştırdi; askıya aldı. Ama şimdiye kadar kabul edılen nokta şu oldu: Terörle, terörist yöntemlerle mücadele edemezsi- niz. Terörle, hukuk çerçevesinde mücadele etmek lazımdır. Bu id- dialanmızı bugün zayıflaöcı durumlar da var. Insanlarla bu şekil- de konuştuğunuzda sızi fazla dınlemiyorlar, arnk. Dolayısıyla şim- di böyle bir kritik ortamda yaşıyoruz. Türkiye'yi daha şeffaf, daha demokratik ohnaya adeta zorladık- lan bir dönemde, "Dnruıı bakabm'' dedirtecek olaylarla karşı kar- şıyayız. Geçenlerde Cumhurbaşkannnız, DGM'lerie ilgili kanu- nu geri gönderirken, "Dünyada böyle birtakım değişiklikler olur- ken siznasdohrvx>rda bunuyapmakisti>T)rsunıız?"gıb]sınden söz- ler söyledı. Hukuka saygısı olduguna ınandığımız. en yüksek mah- kemeden gelen bır kimsede dahi birtakım endişelerin doğdugunu ve bu endişelerin belki alışümışın dışında birtakım tedbirlerin alın- ması gerektiği inanışını yarattığmı göstermesi bakımuıdan ilginç- tir. Şurası muhakkak ki bütün devletlerin ıçinde, devletin varlığın- dan ayn, ama yönetıcileri taranndan kısmen bilinen ya da kısmen bilinmeyen gizli oluşumlar bulunmaktadır. Bunlann demokratik, hukuk çerçevesı içinde ve insancıl çalıştıklarmı düşünmek hayal- perestlik olur. $effaf olunmadı -Ama bu devletin içindekigizliörgüûenmelerfazla etkili olup Türkiye'yi bir "serseri devlet" (rogue state) görünümüne sok- madılar mı? - Türkiye'nin en büyük şanssızlığı Güneydoğu sorununu, ulusal bir sorun olmasına ragmen, uluslararası bir sorun haline getirmiş ohnasıdu'. Bu aslakabul edilemez. Işin bu hale gelmesi ıçın çok uğ- raşıldı. Türkiye kendi meselesinı çözemeyen bır devlet gibi göste- rildı. Dolayısıyla da Türkiye. muhtemelen. "Öyle mi? O halde ben deona görehareketederim" demek ihtıyacını hissetti. Böylece bin- lerce korucu orta>a çıkû. Kimdi bunlar? Bunlar gerçekten korucu- luk yapnlar mı? Devlet askeri ve öbür kolluk güçleriyle bu işi gö- türemez mıydı? Hiçbir şey şerîaf olmadı. Bilmiyoruz. Bildiğimiz nokta, bunlann bir kısmının, ağalann ehnde adamlan gibi kullaml- dıgı. - Bu, halkın oylanyla seçildikten sonra halka karşı, halk çı- karlan aleyhinedavrananlara karşı hukuksalaçıdan neyapıla- bilir? - Benim çok büyük bir acım var. Türkiye'de hukukçu olmaktan duydugum ısurabı size anlatamam. Ben arûk sadece hukukun ku- ram kısmryla ilgileneyim, bana eza haüne gelen uygulamayı bua- kayım, dedim ve bıraknm. Çünkü hukuk işlemez haldeydi. Ama bir dava dolayısıyla yeniden avukadığa döndüm. Size bir örnek ve- reyim. Geçen günlerde Emlak Bankası'ndan denız ticaret şirketle- rine usulsüzkredı verilmesi nedeniyle De\let Denedeme Kurulu ndan gelen talımatla bankanın yönetıcileri gözaltına ahndılar. Ama bir gün sonra savcı hepsini serbest bırakn. Devlet, devlet olarak gü- cünün gösterişini yapma merakma düşerse o zaman o, inanıhr bir güç ohnaktan çıkar. Bakın. bir örnek daha: DGM'den ilk kurtulan falanca kışı oldu, dendi. Ama DGM kurtulacak bir yer haline gel- mişse o zaman önümüzde çok büyük sorun var demektir. DGM bır adalet mahkemesiyse oradan kurtulunmaz. Bır konu> r a daha degi- neyim. Ağır ceza mahkamesi hâkimleri hâkim değil mi? DGM'ye yargıçlar ağu- ceza mahkemelerinden gıdiyorlar. Bunlar gökten zembılle inmiyorlar. Biz adaletin dışında bir adalet bulalım, zihni- yetı çok yanlış. Adalet korkutucuysa o adalet değildir. Vatandaş, adaletin yerini bulduğuna ınanıyorsao zaman o toplum sağhklı bir toplumdur. Devlet, adilse hukuk devletidir. Ama bizde bu yok. Bir kişi mahkemeye sevk edihp tutuklanmazsa, "Hi- kim rüşvet aldı'' diyoruz. Hâkim, tahliye ka- ran verirse. yine "Rüşvet akh" diyoruz. Tu- tuklama zorunlulugu dıye bır şey yok. Hatta, bir kişınin mahkûmiyeti kesinleşinceye ka- dar tutukluluğuna son da verüebilir. Toplum bılgisiz olabüir, toplumun bilgısizligininüze- rinden oyunlar oynanmasına çok kızıyorum. Basınınbunu bilmesı gerekir. Yakıız, her şey- den önce de hukuka hukukçulann sahip çık- ması lazım. Bakrn, katili savunuyorsunuz, ama katdl mi oluyorsunuz? Hırsızı savunu- yorsunuz. O zaman sizdehırsızmısınız?Her- kesin savoınma hakkı kutsaldır. Ve herkes ke- sin hüküm giyinceye kadar da masumdur. Bu, son olarak anayasa- mıza giren adıl yargüanma hakkında v r azgeçihnez bır unsurdur. Biz devlete kızarken asıl kendi üzerimıze düşeni yapmadığımız için b- züması gerekenin kendimiz olduğunun da farkında değiliz. Bu iş- ler yukardan aşağı değil, aşağıdan yukan zorlamalarla olur. - İyi de Türk insamnda yurttaşlık hakkını arama bilinci var mı? - Bu da devletin önde gelen görevi. Bu sorun, eğitim konusunun 1950'lerden sonra büyük ölçüde soysuzlaşması sonucu ortaya çık- mıştır. Dolayısıyla eğitim Türkiye'de perişan olmuştur. Asıl eğiti- min yenni. hepimizın bildıği dinsel eğitim almıştır. - Yöneticilerin, siyasilerin ülkeyi kötü yönetmeleri veyolsuz- luklara geri dönersek.. Bu dokunulmazlık zırhıyüzünden Tür- kiye'de saydam biryönetimegeçüemiyor. Herşey yapanın yanı- na kâr kalıyor. Bu sorunun nasıl üstesinden gelinir? - Bu dokunulmazlık devamlı bir sorumsuzluk haline gelmiştir. Oysa sorumsuzluk sadece Meclis kürsüsünde ya da Meclis kür- süsüne benzeyen yerlerde söylenen sözlerle ilgüidir. Bunun dışm- da bu- sorumsuzluk yoktur. Ozelükle bakanlann görevleri dolayı- sıyla ya da görevleri sırasında işledikleri suçlardan yargüanabil- meleri için önce bir Meclis soruşturmasına karar verümelidir. O Meclis soruşturmasuıda komisyona bir rapor hazırlanıyor. Sonra bu TBMM Genel Kurulu"na gidiyor. Karar çıkarsa da kişi Yüce Divan'a sevk ediliyor. Bu oylama şimdi gizli hale getirildi. Bu, son anayasa değişikliğiyle yapıldı. Böylece bir rahatlama olabi- hr. Ama bu da doğru değil. O soruşturmayı siyasi organın dışın- daki bir merci yapmahdır. GD YANITHAKKI İÇİN GÖRÜŞLERİNİALDI 4 Sarı zarT aldıkları iddia edılen gazetecfler suçlamaları reddettî Istanbul Haber Servisa - Sağlık Bakaru Osman Durmıış'un "sa- nzarf alan" gazeteciler iddiasıy- la başlayan tartışma, Basm Kon- seyi'nin açıkladığı isimlerle do- ruğa çıktı. Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) îstanbul Şubesi "yanıt hakkı'' tanımak için adla- n geçen üç gazeteciden ikisiyle görüştü. San zarf aknadıklanm söyleyen gazeteciler, iddia sahip- lerini "haysiyetcellatlığı'' ile suç- ladılar. Sağlık Bakanı Osman Dur- muş'un TBMM'de yapmış oldu- ğu konuşmada geçen "Bakanb- ğnnda eskiden basın mensupla- nna san zarflaödemeyapdnMs.Be- nim dönemimde hiç künseye bir knruşçıkarsağJanmamtşOr" söz- leri birçok gazeteciyi zan altında bıraktı. Ankara 'daki G-9 meslek örgütü, Durmuş'tan iddıalannı kanıtlamasuıı istedi. Basın Kon- seyi ise önceki gün yaptığı açık- lamada, Sağlık Bakanı H. Ibra- him Ozso>' dönemınde Murat Pö- lat,tzzetAydm ve TalatAtiDa'run kendilerini gazeteci olarak tanı- tıp iş takip ettiklerini öne sürdü. ÇGD îstanbul Şubesi yöneti- cileri, "yanıt hakkı'' için adı ge- çen isimlerden ikisiyle konuşarak görüşlerini aln~ken Murat Polat'a ulaşdmaya çalışıldığını belirtti- ler. Basm Konseyi'nin açıklama- smı iftira, komplo ve tertip ola- rak değerlendirdiğini söyleyen Talat Atilla, "Belgesi olan, cum- huriyet savcıhğma teshm etsin. Belgesiz, yalan ve iftira yohıyla şahsımı kâralamaya çahşan her- kesimüfteriibn ediyorum.Ben pt- zeteriyim,yüzlerce habereimzaat- tnn. Gönaydm, L lus, Son Hava- dis ve Sağhk dergLsinde çahştmı. BugünAnkara'da bir arkadaşım- laikiodalıbirevdeişsiztiğinsılvuı- ülannı yaşamaktayım. Ben Öz- soy'la mahkemeBk oldum. İnsan mahkemeHkolduğu insandan pa- raahr mı?" dedi. Sağlık bakanı- m 1997 yıhnda gazeteci olarak takip ettiğini vurgulayan IzzetAy- dın bugün özel bir şirkette çalışıyor. Aydın, hayatının en büyük sıkıntılarını Ankara'da yaşadığuu belirterek şöyle konuş- tu: "San zarf alan gazeteciler arasmda adımı görünce şok ol- dum. Belgesiz hiçbir haber yap- tnadım. Bakan beyle ilkters düşen ve Ankara'yı terk eden insan da benim. Ne bankada param ne de gayrimenkulum var." TürkiyeAvrupa için önemli Avnsturya'nın Türkfye Büyükdçi- si Dr. Maris Calhgaris Türkhe'nin Avrupa açısındajı çok önemfi bir ül- ke oktuğunu belirterek "Türkiye Av- rupa Bâ-Bği irvebği acısından son dö- nemde olamlu gelişmeter kaydetti. Türkht'nin biröğe üyefigini destek- Bwruz\«gerekhkriterleribirane\'vd yerine gctirerekbirlge fiyeohnasmıis- tiyonız" dedi. CaUigaris, Türki- yc'yegeMigmdenberiilkkezgerçek- leştinfiği îstanbul gezisinde Cumhu- rryet'i ay^aretetti. îstanbul Başkonso- losu Franz Wechner ile Cumhuri- y^gazeteayıÖDeticflerindenTürkmed- yaa ve Türkrye'deki güncd getişnıe- lerhakkmda b%i alan CaKgaris,Tiir- kiyefleAvusturya arasmdaki dosdu- ğun tarihedayandığmısöyiedLCaBi- garis, Türkiye'nin özeUUde Avustur- yahturisderacBindandacazipbirül- ke olduğunu vurguladL RUEGER 'DANARJANTÎN YORUMU: Sürdürülebilîr bîr programı olmalı SANTIAGO (AA) - Ulus- lararası Para Fonu'nun (1MF) Icra DirektörYardrmcısı An- ne Krueger, Arjantin'in ye- ni fon yardımı alabilmesi için sürdürülebilir bir prog- rama ihtiyacı ol- ^ _ _ „ _ duğunu sÖyledi. Dünya Banka- sı'mn bir semi- nerine katıhnak üzere Şili'debu- lunan Krueger, buradadüzenle- diği basın top- lantısında, Ar- jantin'in mali yardım alabil- mesi için gereken şartları ana hatlanyla s^aladı. Kru- eger, "Üeriye doğru giden sürdürülebilir bir program, ekonomikbüyümevaateden ve nıakul istikrar ortamı ge- • Şili'debulunan IMF Icra Direktör Yardımcısı Anne Krueger, Arjantin için gereken şartlan sıraladı. rektiren bir program görme- fiyiz" dedi. Anne Krueger, Arjantinli- lerin yeni bir para politikası çerçevesine, bankacılık sis- temini düzeltmeye, bütçe ve ^mm^^^ mali politikayı formüle etmeye gereksinmeleri olduğunu söyle- di. Krueger, IMF'nin Arjan- tin için orta va- dede işler tek sistemin tekdö- viz kuru sistemi olduğunu düşündüğünü belirtti. Anne Krueger, IMF'nin mali ve borç konulannı ele almak üzere gelecek hafta Arjan- tin'e bir heyet göndereceğini bildirdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear