25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 AĞÜSTOS 2000 CUMARTESJ CUMHURİYET SAYFA 17 Özdemir'in istifası Dilbilimci, yazar Emin Özdemir, üç yıldır TÜBlTAK'ın çıkardığı "Bilım ve Teknik" ile "Bi- lim Çocuk" dergilerinin yayın danışmanlığını yürüfüyordu, Bu süre içinde, dergılerde ya- yımlanacak yazılarda uyulması zoaınlu ilke- ler, kurallar belırlendi. Hatta, popüler bilim di- linde tenmsel anlatımın yerinin nasıl olması gerektiğini gösteren "Popüler Bilim Yazaria- n için Kılavuz" adlı bir kitapçık da yayımlan- dı. Dergiler için ortak bir dil, yazım ve anla- tım siyasası saptandı. Çalışmalar tam ürün- lerini vermeye başlamışken bu iki derginin genel yayın yönetmenliğini üstlenen Zafer Karaca görevinden alındı. Emin Özdemir'e, "bu uygulamanın, yönetimin birtakdiri oldu- ğu; derginin yzn kadrosunda, işleyiş düzenin- 6e, yayın ilkelerinde en küçük bir değişikliğin ya da sapmanın olmayacağı" iletildi, ama söy- lenenın tersı yapıldı. Sonrakı gelişmelen Emin özdemir şdyle anlatıyor: "Dil ve anlatım dü- zeyi düşük kimi yazılar dergide yayımlanma- ya, anadilımız Türkçeyiyazılann dilsel ve söy- lemsel odağına yerieştirme ilkesinden sapıf- maya başlandı." Dahası vardı, Emin özdemir'e göre: "Ya- zariığın, özellikledepopüler bilim yazariığının okufuyoktur. Bu tûr bir yazariığa, belirti ilke- ler doğnıltusunda yaza yaza, deneye deneye ulaşjlır. Işte böyle biryetişim sürecinden geç- mişyediarkadaşımızıngörevine, 'Artıkhizme- tinize gerek kalmamıştır1 gerekçesiyle son ve- riM." Bardağı taşıran son damlaydı bu. Emin öz- demir, danışmanlık görevinden istifa etti: "7 arkadaşm görevine son veriş eyleminin art alanmda hanginedenlerinyathğtnı bilmiyorum. Ancak, derginin havasını soluyamk yetişmiş bu arkadaşlann uzaklaştınlmalannı dergi için biryitim, onlar açısından da bir haksolık sa- yıyorum. Bundan öte, nesnelliğin ve bilimsel- liğin egemen olması gereken TÜBİTAK ile böyle bir keyfi tutumu bağdaştıramıyorum." Emin özdemir'in, TÜBITAK'ın dergilerinin danışmanlığından aynlmasına neden olmak, TÜBnAK için bir yitim, Bilim ve Teknik okur- lan açısından da bir haksızlıktır. ISIK KÂNSU Prof. Dr. Mesut Gülmez, TODA- İE yayınlanndan yeni çıkan "Uhıs- lararası Sosyal Politlka" adını taşı- yan kitabında, Uluslararası Çalış- ma Örgütü'nü (ILO) mercek altına almış. Gülmez, ILO'nun amaç ve hedef- lerini belirteyen "FiladeHiya Bildirge- s/"nde, örgütun uygulanmasını sağ- lamakla yükümlü olduğu on mad- deyi alıntılamış: "Tam çaJışma veyaşam düzeyle- rinin yükse/tilmesi. Çalışanlann, tüm bilgi ve beceril&ini göstermekten ve genel refaha en iyi biçimde kat- kıda bulunmaktan hoşnut olacakta- n işlerde çalıştınlması. Bu amaca erişmek için tüm ilgi- liler hakkında uygun güvencelene, ILO'nun işleviistihdam ve yerieşme için göçleri de kapsamak üzere, çaltşanlann bir yerden başka bıryere nakillerini ko- laytaştnmaya özgü araçlann ve mes- leksel eğitim olanatdannın uygulan- ması. Herkese ücret ve getir, iş sü- resi ve öteki çalışma koşullan konu- sunda ileriemenin sonuçlanndan hakça yarartanma olanağı verikne- si, bir işi oian ve böyle bir koruma- ya gereksinmesi olan herkes için asgari birgeçim ücreti sağlanması. Toplu pazarlık hakkının üilen tanın- ması ve üretımin düzenlenmesınin sürekli iyileştirilmesi için işverenle- rin ve işçiierin işbiriiğiyapması, ça- lışanlarile işverenlerin ekonomik ve sosyal politikanın hazırlanmasında ve uygulanmasmda ortak çalışma yapması. Böyle birkonımaya gerek- sinmesi olan herkese temel bir ge- lirsağlamakereğiyle, sosyalgüven- lik önlemlerinin ve eksiksiz bir tıbbi bakımın yaygınlaştınlması. Tüm uğraşlardaki çalışanlannya- şam ve sağlığının uygun biçimde korunması. Çocuğun ve analığın ko- runması. Uygun bir beslenme, ko- nut, dinlenme ve kültür araçlan dü- zeyi sağlanması. :.com.tr. - Eğitim ve meslek alanmda fırsat eşitliği güvencesi." Son DİSK Genel Kurulu'na su- nulan çalışma raporunda, dünyada- ki koşullar açısından hiç de iç açı- cı bir tablo çizilmemişti: "Dünya ekonomisinin büyüme hızı düşer- ken yeterii istihdam sağlanamıyor, ücretlergeriliyor, yoksulluk yaygın- laşıyor. Vasıflı işçilerle düz işçiler, erkeklerle kadınlar, Kuzey ile Güney arasındaki gelir uçurumlan açılıyor. Kısaca her çeşit eşitsizlik kendini daha şiddetli biçimde yeniden üre- tiyor." DlSK'in belirlemeleri ile Fila- delfiya Bildirgesi'nde sayılan yü- kümlülükler karşılaştırıldığında, ILO'ya daha çok iş düşeceğe ben- zer... ODTÛ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyelerinden Me- Ith Pınarcioğlu ile Oğuz Işık, bir süredir yoksulluk üzerine kafa yo- ruyorlar. Yakında bir kitapta topla- yacaklan çaltşmalannın iki ana ek- seni var. Bunlardan biri "yenizenginler", diğeri de yeniyoksullar". Melih Pınarcioğlu ile söyleşme olanağı bulduk. Alçakgönüllü, göz- lemi bilgiyle harmanlayan bir aka- demisyen. Türkiye'deki yeni zen- ginleri tanımlarken yaptığı sapta- malar ilgi çekici: "Yeni zenginlerin geliştirdikleri tavıhann bir türcemaatleşme arzu- sunu yanstttığını rahatlıkla söyle- yebiliriz. Kimizaman küreselkültü- reldeğeıieregöndenrteyapan, ama yeri geldığinde de milliyetçilik kılı- fına bürünmekten çekinmeyen, sa- Yeni zenginler dece kendi sınıfsal konumundan baktığı toplurna karşı hiçbirsorum- luluk duymayan bir cernaat.." Pınarcioğlu, yeni zenginlere bü- yûk kentterden örnek veriyor. Bu- yük kentlerin içinde kalmış aynca- lıklı konuma sahip araziler -orman gibi, denizgören sırtlargibi, göl kı- yısı gibi- eski kullanımlan temizle- nerek konut gelişimine açılıyor. Pı- narcioğlu, buralarda gerçekleştiri- len "proje"\eri "korunaklı adacık- lar, korunaklı bölgeler" olarak ad- landınyor "Bu projelerin hemen hepsinde, kentteki mevcut yaşamdan farkh bir hayat tarzı oluşturma, kentin olumsuzlukJanndan annmış, koru- naklı mekânlar yaratma çabası ön planda. Projelerin hepsi, hem ora- larda yaşayan toplumsal gruplar açısından hem de fiziksel olarak dı- şandan yalıtılmış, içe kapalı dünya- lar. Bu fiziksel yalrtım, sitelerin et- rafına tel örgüler örülmesi ya da çoğu durumda olduğu gibi sitele- rin etrafına dışanyla ilişkiyi tümüy- le koparan duvariar örülmesi nok- tasına vanyor. Kimi durumlarda üst sınıfsitelerinin yalıümı için kalın du- variarbile yetmiyor, s'ıte girislerinin özel güvenlik sistemleri ve kame- ralanyoluyla sıkı sıkıya denetlenme- si yoluna gidiliyor." Kimi zaman 1 miryon dolan aşan bedellerlesatışasunulan "hayalül- kesi" sitelerin ilanlanna da değini- yor Pınarcioğlu: "llanlar, sunulanm sadece temiz bir çevre ve konfor- lu evler olmadığı mesajını gayet net bir şekilde iletiyoriar. Burası cam- danbirdünya, dışandaki hiçbirkö- tülüğün giremediği bir düşler ülke- si. Burada yaşamak bir ayncalık. Çok az kişiye nasip olan bu şansı efcfe etmekle, kenteyakın, ama ken- tin mıkroplanndan anndmlmış biror- tamda yaşanacağı teması, bu site- lere ilişkin kurgunun temelyapı ta- Şi." Böylesi bir ortamda, Pınarcıoğ- lu'nun ileri sürdüğü gibi, yeni zen- ginler cemaatleşiyor, topluma sa- dece ve sadece kendi gözlükleri ile bakıyor, kendi anlayışlannı, değer yargılannı toplumun geri kalanına kabul ettirmeye çalışıyor, topluma duyarsızlaşıyor. "Yeni yoksullar" konusunu da pazartesi gününe bırakalım-^ - ( ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Üniversitelerimiz ve Demokrasi Sayın Cumhurbaşkanımı- zın, Samsun 19 Mayıs ve Di- yarbakır Dicle üniversiteleri- nin rektörierini atamasının son- rasında; özellıkle Samsunlu meslektaşianmızın yoğun tep- kilerini iztedik. Bu tepkilerin bir süre daha devam edece- ği anlaşılıyor. Yazımın aynntılanna girme- den önce özenle altını çizmek isterim ki, rektörlükler için ya- pılan ve tüm öğretim üyeleri- nin oy kullandığı "eğilim belir- lemelerinde", en çok oyu han- gi aday almışsa, o adayın atan- masından yanayım. Yani, ne YÖK Genel Kurulu'nda, ne de Cumhurbaşkanlığı makamın- da; "sıralamaya" saygı gös- terilmemesini, demokratik bul- muyorum. Eger bu sıralama bozulacaksa; bunun, "ikna edici" birgerekçeyle açıklan- ması gerekir. Aksi takdirde, hem sıralamadaki yerine say- gı gösterilmeyen aday hem de bu adaya oy vermiş bulu- nan öğretim üyeleri ciddi bir "töhmet altında" kalırlar. • • • Asiında "sorun", ne şu ada- yın atanmaması, ne bu ada- yın atanmasıdır. Sorun, 2547 ' sayılı Yüksek Öğretim Yasa- sı'nın antidemokratik ve oto- riter yapısıdır. Bu yasa yürür- iükte kaldığı sürece, bu türden tepki ve huzursuzluklann önü alınamayacağı gibi, yann, da- ha üzüntü verici olaylarla kar- şılaşmamız da kaçınılmazdır. - Sayın Demirel'in, "yasaklı dönemlerinde" dile getirdiği ilginç bir görüş vardır. "De- , mokratik olmamakla biriikte, demokrasiye benzetilen bir sistem, otoriter birsistemden çok daha kötüdür" derdi. 'Çünkü otoriter ve antidemok- ratik bir sistemi, demokratik ' birsistemedönüştürmek,de- ; mokrasiyebenzeyen birsiste- mi demokrasiye dönüştürmek- ten çok daha kolaydır"... Rektörlerin belirlenmesin- de, bir adaya oy vererek, attı , ismin seçilmesini ve bu isim- lerin de iki kez "süzgeçten" ', geçirilmesini, "demokratikbir ; süreç" olarak değerlendirir- sek, gerçekten demokratik bir sürece geçilmesi çok zorla- şır. Toplumun en "elit kesimi" olması gereken öğretim üye- lerine, "Siz kendinizi yönet- mekten adzsiniz" diyerek; aka- ' demik kurumlaşmanın her • aşamasında, "afama"ilkesini . getiren 2547 sayılı yasa, 1990'ların "demokratikleşir" gibi görünen ortamında, bu türden anlamsız değişiklikler- le, "sözde" demokratikleşti- ,ritdi.Sonuçtannıhepbiriikte ya- şıyoruz... ••• • Samsunlu meslektaşlanmın ' (bence) haklı olan tepkilerini, "cfemokratik" sayabilir miyiz? - Kusura bakmasınlar ama as- la sayamayız. Zira eğer, ken- dilerine dağılmalannı söyle- yen emniyet görevlilerine bir- kaçı olsa bile, saldırabilecek kadar inançlı olan bu meslek- taşlarımız, demokrasiye inan- salardı, 9 Eylül Üniversite- si'ndeki gelişmelere de tepki duyar ve en azından bir bikfi- ri ile YÖK'ün tutumunu kınar- lardı. Ucu kendilerine dokunma- dığı sürece, her türden antide- mokratik uygulamaya göz yu- man, tepki vermeyen ve hat- ta alkış tutan insanlann, ken- dileri de ağır bir haksızlığa uğ- radığı zaman tepki gösterme- leri, demokratik sayılamaz. ••• 2547 sayılı yasadan gelen "padişah yetkilerini" kullanan kimi yöneticilerin, "demokra- tik" olduklarını nasıl söyleye- biliriz? Kadrolan istedikleri gi- bi dağıtan; sevdiklerini "ve- zvr", sevmediklerini "nezil" edem kimi faşist ruhlu yöneticiler, eğer aynı yasa kenditerinin ko- lunu kanadını kırarsa, buna katlanmak zorundadırlar. Fakat 2547 sayılı yasanın tek olumsuzluğu, bu türden antidemokratik gelişmelere yol açması değildir. Yasa'nın tüm yetkileri merkezde top- laması, "parasal" konularda da, müthiş bir cazibe merke- zi oluşturmuştur. Zaten rek- törlük vb. görevlere gelebil- mek için böylesine kıran kıra- na bir mücadelenin başka bir biçimde açıklanması mümkün değildir. Oüşünün ki, bugün devlet üniversitelerinin çoğu, trilyon- larla ifade edilen ve önemli öl- çüde "denetlenemeyen" bir kaynak üretmektedir. Vakıf kavramını altüst eden bir an- layışla kurulan yüzlerce vakıf; akla gelen ve gelmeyen, çok çeşitli konularda para kazan- maktadır. Büyük kentlerimiz- deki üniversitelerin otopark gelirleri, günde birkaç milyan geçmektedir. Vakfa bağış yap- madan hastane kapısından geçmek güçtür. Ve bu trilyonlar, tepedeki yöneticilerin karanyla yönetil- mektedir. Ve bu yüzden biri- leri, kaynağın başına geçmek istemektedir. Zaten eğer aksi olsa, bir üniversite hocası (ki çoğu zaman hekim meslektaş- lanmız bu konuda hevesli gö- rünmektedir), neden akade- misyenliğini ikinci plana itip idareciliğe sıvansın? öyle anlaşılıyor ki, biz, bu ko- nuya tekrar tekrar dönmek zo- runda kalacağız. Not: TEAŞ'ın Sayın Genel Müdürü Muzaffer Bey, tele- fon açarak Akkuyu Nükleer Santralı'na teklif veren firma- lara tazminat ödenmesinin hiç- bir biçimde söz konusu olma- dığını anlattı. Sayın Bakan'ın aynı konudaki duyarlıhğını da aktaran Sayın Genel Müdür'e teşekkür ediyorum. HAYVANLAR ISMAİL GÜLGEÇ igulgecn yahoo.com ÇtZGlLlK KÂMİL MASARACI HARBt SEMİH POROY semlhporoy@yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Ağustos FLAUBERTİN ÖĞRENCİSİ.. \<fi/lmıfU*nft<n '~H#M-/ 185O 'DE BUGÜM, ÜKILÜ FAAAJSIZ YAZA& <SUY PE UAUPA££4A/r(/iJap#£A/ıj}ooiMufn/. YİHMÎ YAÇ- MI NESf ARAC/L(StYLA r^f^fr7S/ KOMANCt FLAüBEBT' ',K' 6EAJ/Ş YABDtMiur Söe&eac BÜYÜK İL KAyt>ETMİŞTt. BU ASAOA, £MİL£ 2OLA ' ÖA/CÛLÜK ETTlĞi CX>&ALCtLtKÇNArÜ£AUZM') su r/tezjiA YAZAAAYA KOYULMUÇ- TV. «8£L AA*r- (&ÜZ€L DOST) AOLI S N'YLA BEKUSMM£PtK 8İK. UASI, OA//4 OM V£ PARA A*/CAtC,3S YA?£A£/A/0A 8AŞ- i A £ 6 4Z A A Bi& AKtL HAS7ANeSlWD£ . • • . „- SARIOĞLAN ASLİYE HUKUK \ MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1999/55 Davalüar Ali Doğan, Şevket Şahin ve Arif tnce mirasçılannın adresleri zabıtaca araştınlmış ve tespit edilemediğinden Yargıtay boz- ma ilamı ile duruşma gününun Şevket Şahin mırasçılan, Emine, Şerife, Zöhre, Zeynep, Eyüp, Asiye, Memduh. Kadim, Doğan, Aysel Şahin ile Arif Ince mirasçılan, Hatice, Belar, Esme, Mehmet, Dudu, Hediye Ince ve Ali Doğan mirasçüan Hatice, Narhatun, Sıdkı, Himmet, Muzaffer, Necla, Fatma, Gülhamm, Nuıfaan, Seyhan, Orhan Doğan'a davacı Hazinenin davasının reddının Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nce bozulduğunun ve duruşma günü olan 28.09.2000 gününun tebliği ile davalılann duruşmamızda hazır bulunmalan ya da kendilerini bir vekil ile temsil etmeleri, aksi halde yokluklannda yargılamanuı yapılarak karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 43929 T.C. KADIKÖY 2'NCİ SULH HUKUK HÂKİMLİĞt - AHKÂMI ŞAHSİYE İLAN 1999/1035 Vesayet Mahkememizin 6.6.2000 tarih ve 1999/1035 E., 2000/451 K. sa- yüı ilamı ile Mehmet Cavit Savgan (Ahmet Ziya ve Zekiye Meryem oğlu 1927 d.lu) MK 355. maddesi gereğınce vesayet altına alınarak kendisine Murat Cemal Calan vasi olarak tayin edilmiştir llan olunur. 6.6.2000. Basın: 44112 ' • " KARŞIYAKA 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN 2000/370 ESas Davacı Engin Sofracı (Kunter) vekili Av. Necdet Ak- man - Av. Alev Yüce tarafindan davalılar iflFet Inalcı. Er- gun Kındıroğlu, Sevinç Kaya, Salıh Zekı Irkdaş, Ayşe De- miı, Alev Katrinli, Güngör Geçkan aleyhine açılan kat mülkiyeti davasında davalılardan Iffet Inalcı'ya adresınde bulunamamış olmakla, duruşma günü olan 19.9.2000 gü- nü saat 11 'de duruşmada hazır bulunması aksi halde yok- hığunda davanın sonuçlandınlacağı ilanen tebliğ olunur Basın: 43888 GÖRÜŞ EMİN GURSES OnYılSonralrak 27 Şubat 1991'de ABD Devlet Başkanı Bush, "Irak ordusu yenildi, Kuveyt kurtanldı" açıklaması- nı yapıyordu. Vietnam sendromundan kurtuldukla- rını, ÂBD'nın güvenilırlığinin yeniden tesis edildiği- ni açıklayan Bush, "Ven; dünya, saldırganlığa karşı sarsılmaz direniş üzerine kurulmuştur" diyordu. 2 Ağustos 1990'da Kuveyt işgalini başlatan Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, Iran'la 8 yıl sü- ren savaşta harap olan ekonomisini yeniden kurmak için çareler arıyordu. Bunun için petrol gelirini kul- lanmaktan başka çaresi yoktu. Petrol üretimini art- tırarak fiyatları düşüren Kuveyt ve Suudi Arabistan, Saddam'ın "OPEC kotalanna uyun" çağrısına ku- lak asmadılar. Onlar üretimlerini ABD'Iİ ve Ingiliz petrol şirketlerinin hesaplarına göre yapmayı tercih ediyorlardı. Bu petrol zengıni ülkelerin petrol gelir- lerinin önemli bir kısmı Batılı bankalarda tutulur. Bankalar bu kaynaklardan gelişmekte olan ülkele- re yüksek faız karşılığı borç vererek önemli gelir sağlarlar. Iran devriminden sonra zor durumda olduğunu dü- şünerek 1980'de Iran'a saldıran Irak, ABD ve Ingil- tere'nin askeri ve ekonomik desteğini almıştı. ABD ve Ingiltere ise Şah döneminde petrol paraları kar- şılığı askeri garnizon haline getirdikleri iran'ın dev- rim sonrası tehlike oluşturmasını engellemek için bir fırsat yakalamıştı. 8 yıl süren savaşta iki taraftan bir milyon civannda insan öldü. Bu savaş yaklaşık 500 milyar doiara mal oldu iki tarafa. On milyarlarca do- larlık silah pazarı yarattı. 1985-1986'h yıllarda Re- agan'ın bilgisi dahilinde CIA aracılığıyla Iran'a do- laylı yollardan fahiş fiyatlarla satılan silahlarla hem iki tarafın birbirıni boğazlaması sağlanmış hem de bu silahlardan alınan parayla Nikaragua'daki karşı- devrimcı Kontra'lara silah gönderilmişti. Savaş bıtince sıra Irak'ın ABD-lngiltere desteğiy- le artan saldırganlık kapasrtesinin kınlmasına gelmış- ti. Saddam'ın Kuveyt ile olan sorunlarını dile getır- mesi üzerine, ABD'nin Bağdat Büyükelçisi, 25 Tem- muz 1990'da Saddam'a "Bizim Araplararası anlaş- mazlık konusunda bir açıklamamız yoktur" diyerek tarafsızlık mesajı veriyordu. Saddam gibi bir dikta- törün kendi halkını emperyalizmin tuzağına düşür- mesi kaçınılmaz oldu. BM'den Irak'a, Kuveyt'ten çekilmesi için 15 Ocak 1991 'e kadar süre tanındı. 17 Ocak'ta saldınyı baş- latan ABD, operasyon için Suudi Arabistan'dan 16.8, Kuveyt'ten 16, Japonya'dan 10.7, Alman- ya'dan ıse 6.6 milyar dolar destek taahhüdü aldı. Irak Dışişlerı Bakanı Tank Aziz. 22 Şubat'takı Moskova ziyaretınde Gorbaçov a Kuveyt'ten çekıleceklerini açıkladı. BM'nin 687 sayılı karanyla Nisan 1991 'de ateşkes sağlandı. Bölgedeki operasyonlar dünyaya gerekli mesajı vermek için yeterii görülmedi. Boyun eğmeyen es- ki dost diktatörün faturası sıradan halka çıkanldı. Irak savaş öncesinde, besin maddelerinin yüzde 70'ini ithal etmekteydi. 1990'dan bu yana Irak'ta ambar- goya bağlı nedenlerle 500 bin cıvarında 0-5 yaş arası çocuk hayatını kaybetti. BM Genel Sekrete- ri'nin yardımcılanndan Dennis Halliday Ekım 1998'de BM ambargosunun soykınm etkısı yaptığını ıleri sü- rerek Irak'takı görevinden istifa ettı. ABD, Irak'ın petrol yataklarının önemli bir kısmı- nın bulunduğu güney ve kuzeyini Bağdat'tan ayır- dı. Özai'ın verdiği destek karşılığı Mayıs 1992'de Ku- zey Irak'ta seçimler oldu ve yerel bir Kürt yönetimi kuruldu. ABD ve Ingiltere'nin kontrolüne giren Ku- zey Irak'ta PKK palazlandı ve 1992-94 yılları arası en güçlu dönemini yaşadı. TSK'nin direnişi sonucu ABD-lngıltere-lsrail ittifakı Ankara ile işbirliğine gir- me yolunu seçti. Körfez Savaşı'nın doğrudan ve dolaylı etkilerinin Türkiye'ye maîiyeti on milyarlarca doları buldu. Türkiye'deki toplumsal ve ekonomik sorunların bir kısmı bu gelişmelerle doğrudan bağ- lantılıdır. Emperyalizm Iran ve Irak'ın gücünü kır- makla yetınmedi, yerli işbirlikçileri aracılığıyla Tür- kiye'nin de ekonomik olarak belini büktü. Şansımı- za Torumtay Paşa gibi, Akbulut gibi namuslu in- sanlar sayesinde Özai'ın kuzeyden, Irak'a kara ha- rekâtı planları engellendi, on binlerce gencin kay- bedilmesinin önüne geçildi. Fakat emperyalizm böl- gede üs kurmayı başardı. 1947'de Ingiltere'nin Bağdat Büyükelçisi şöyle diyordu: "Bizim stratejik ve güvenlik çıkarianmız en iyi şekilde bütün dünyada polis istasyonlan görevi gören noktalar kurmakla korunabilir. Irak, Körfez ve Suudi Arabistan 'ın kontrol edilebileceği Kuveyt, bu noktalardan bıridir." Bugün ne degışmıştır? ABD-ln- giltere ve destekçileri halen dünyanın her yerinde bu tür istasyonlar oluşturmak peşinde değiller mi? E-mail: emingurses a yahoo.com Fax: 0212 513 85 95 B U L M A C A SEDAT YAŞAYA\ 1 2 3 4 5 6 SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı .. devletinde sü- rekli orduyu 2 oluşturan üc- 3 retlı asker. 2/ Maranta adlı kamıştan elde edilen ve çocuk maması yap- maya yarayan uri... Bir nota. 3/ Genellikle midenin bozul- masından ötürü dilin üzerinde oluşan beyaz 1 tabaka... Altırun sımge- 2 si. 4/ Bir spor dalı. 5/ 3 Bir peygamber... Al- . tınkökö de denilen kusturucu bir kök. 6/ Rusya'da Volga kıyı- 6 larında oturan Türk ^ soylubirhalk... Doma- 8 tes, baharat gibi şey- 9 lerle hazn-lanarak kimi yemeklerin üzerine dökülen terbiye. 7/ Şaşma belirten bir ünlem... Iri ve zehirsiz bir yılan... Bir nota. 8/ Eü lezzetli bir tavuk ırkı. 91 Yunan mitolojısinde safak tannçası... Keman yayı. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Çalgı ya da ses için bestelenmış, serbest biçimli mü- zikparçası. II " — Güler": Fotoğraf sanatçurıız... Ge- ce yapılan sınema ya da tiyatro göstensi. 3/ Çuha ku- maşının sanldığı top... ltalya"da bir uTnak. 4/ Şarkı, tür- kü... Okyanuslann çok derin kesımlerine venlen ad. 5/ Daha çok turşu yapunında kullanılan lezzetli bır hıyar türü. 6/ Bır çalgı... Kalın bükülmüş sicim... Cemal Gürsel'ın lakabı. 7/ Osmanlılarda gece bekçısi... Tür- kıye nin plaka ışaretı. 8^ Yüce... Yolsuz birieşmelere ara- cılık eden kımse. 9/ Desenlen, çözgü ve atkıyı kesiş- tırme yoluyla oluşturulan dokumalann genel adı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear