24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 AĞUSTOS 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA I \JMX kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Yönetmen Patrice Leconte, 'SaintPietre 'in Dulu 'nun başansından emin görünüyor 'Yaşamdatek başuruza değiliz! • Her fılminde farklı ve ilginç fîkirlerle izleyiciyi sarsmayı hedefleyen Leconte, hayranlan kadar sinema eleştirmenlerini de şaşırtmayı başanyor. Kendini sürekli olarak değiştirmekten, yenilemekten, geliştirmekten asla vazgeçmeyen Leconte, "Hayatta en korktuğum şey, birbirine benzeyen iki film çekmektir" diyor. ' Költür Servisi - Ünlü Fransız yönet- men Patrice Leconte, her yeni filmin- de hem kendini hem de izleyicisini şa- şırtmaktan yana. Kendini sürekli ola- rak değiştırmekten, yenilemekten, ge- liştirmekten asla vazgeçmeyen Lecon- te, "Hayatta en korktuğum şey, birbi- rine benzeyen iki film çekmektir" di- yerek bunu açıkça dile getiriyor. Şu sıralar birbıçakfirlarıcısınıngös- terisinde kullandığı hedef kız ile olan aşk hikâyesini konu eden 'La Fille sur le pont' (Köprüdeki Kız) fılmiyle iz- leyici karşısına çıkan Leconte, bu özel- liğini yeni fılmi 'LaVeuvede Saint-Pi- erre'de de (Saint-Pierre'in Dulu) ka- nıtlıyor. "Hiçbirüniz yaşamda tek ba- şunıza değüiz" dıyen Leconte, "Her yeni filme başlarken bir amatörün he- yecanuu ve tazeliğini içimde hissediyo- nım" diye ekliyor. Her filminde fark- lı ve ilginç fikirlerle izleyiciyi sarsma- yı hedefleyen Leconte, hayranlan ka- dar sinema eleştirmenlerini de şaşırt- mayı başanyor. Bu başannın ve dina- mizmin ardında bu tûr bir amatör he- yecanın varlığı yadsınamaz, ama Le- conte'un kendine dışandan bakabil- mesinin etkisi de önemli. Gerçekten de Leconte hiçbir zaman kendini tek- rarlamıyor. Ama "Hiçbir filmimden sonra bu kadar tebrik mektubu alma- dım" diyen Leconte, yine bir aşk hi- kâyesi olan 'Saint-Pierre'in Duhı'nun başansından emın görünüyor. Geçen cu- martesi günü sonuçlan açıklanan Mos- kovaFihn FestivaB'nde Rusya Film Ta- kipçBeriDerneğj, film eleştirmenleri ve seyircilerin birlikte verdikleri ödüller- den birini kazanması da Leconte'u des- tekler nitelikte. 'Bfiyfik mesajlar beni sıkryor' 'Saint-Pierre'in Dulu'nun konusu, 19. yüzyılm başmda meydana gelen gerçek bir olaydan yola çıkılarak oluş- turulmuş. Fransa'daki Saint- Pierre ada- smda alkolik bir balıkçı, çıkan bir tar- tışmada bir adamı öldürmesi nedeniy- le ölüme mahkûm edilir. Saint-Pier- re'de daha önce hiç kimse idam edil- mediği için Martinik'ten giyotin geti- rilmesi gerekir. Ama bunun gerçekleş- mesi 8 ay sürer. Bu süre içinde balık- çı tedavi görür ve iyileşir. Ama balık- çı, karar verümiş olduğu için Saint-Pi- erre'de idam edilen tek insan olarak ta- rihe geçer. Giyotin ise bir utanç sim- gesi olarak hâlâ orada duruyor. Leconte, bu filmın bire bir ölüm ce- zası ile ilgili olmadığını belirtiyor. "Bu tûr büyük mesajlar ve konular beni sı- kryor. Aynca günümüzde ölüm cezası- na karşı fihn çekmenin ne anlamı var?" diyen Leconte. bunun tamamen sena- rist Gaude Faraldo'nun, cinayetin ve idamın gerçekleştiği tarihi mekândan esinlenerek yazdığı senaryoya ve onun hayal gücüne dayalı bir aşk öyküsü ol- duğunda ısrar ediyor. Aslında hikâye, Daniel Auteuil'in canlandırdığı ada- mın karakol müdürü, kansı (Juliette Binoche) ve onun içten içe, platonik biçimde içinde acıma ile kanşık bir sevgi duyduğu idama mahkûm ediien Neel (Emir Kusturka) arasında geli- şen üçlü bir aşk öyküsü. "Bu sektörde her başannın karşıb- ğmda ancak iki kez tökezlenebilir" di- yen Leconte, bu filmın başansını, kap- tan ve kansını canlandıran Auteuil ve Binoche'un samimi oyunculuklanna bağlıyor. Kaptanın eşi, zamanm önde gelen savaşçı karakterlennden biri: Meclise meydan okuyor, adadaki eski kafalı yöneticilere karşı çıkıyor ve so- nunda bir rezalete neden oluyor. Kap- taan kendisi de ona destek venyor. "Asknda kaptan, kansı kadar modern değfl" diyen Leconte şöyle ekliyor: "Romantik bir kahraman, biraz asi, ama yine de 19. vüzyıhn ötesinde değil. Ama yinedeeşiııe hiçbir şeyden pişman- lık duymaması gerektiğini söylüyor.'' 4 Yönetmenlik daha kolay' Projeyi ilk ele alan, aslında başka bu~ yönetmen olan Alain Corneau idi. Her ne kadar o da başrollere Auteuil ve Binoche'u düşünmüş olsa da hâlâ pek de açık olmayan nedenlerden ötü- rü bu ışten vazgeçmesi şaşırtıcı olmuş. "Bir oy uncunun yönetmeni tarafindan öksüz bırakılması çok zor bir iştir" di- yen Leconte ekliyor: "Ama Daniel ve Juliette, bu projeye o kadar sevgi ile bağlanmışlardı ki benim gelmem faz- la bir sorun yaratmadı." Auteuil ile ça- lışmanın en güzel tarafımn 'birbirleri Oeanlaşmak için konuşmalan gerekroe- mesi' olduğunu söyleyen Leconte, Bı- noche'un çok kınlgan ve duygusal ol- masının ışlen bıraz güçleştirdiğini de eklıyor."Çünkü sûrekB birşeylerin ara- yışı içinde. Bu da hem huzuru hem de huzursuzluğu bir arada getiriyor.'' Üçüncü karakter Ncel ıçın, Leconte büyük bir risk alarak Emir Kusturi- ca'yı seçmış. Nedenı ise hiç oyuncu- luk deneyimi oknayan Kusturica'nın doğru bakışı yakalamış olması. Çe- kımler sırasında Kusturica, yönetme- nın ışıne hiç kanşmamı^ ama sürekli 'yönetmenliğin oyunculuktan çok da- ha kolay olduğunu' söyleyerek Binoc- he'u çıldırtma noktasına getirmiş. Ama sadece masum, pışman ve şaşkın bak- maktan başka bir rolü olmayan Kustu- rica'nın bu sonuca varması şaşırtıcı ol- masa gerek. 'AdUcinayertniğrençBği 'Saint-Pierre'in Dulu' anlamına ge- len filmin adı ise hem filmdeki kadın- lan hem de giyotinin halk arasmdaki ismi olan 'veuve'e gönderme yapıyor. Bu tür kelime oyunlan ve onun arka- smdaki kara mizah, filmdeki diyalog- lar arasında da devam edıyor. îdam edi- lecek adama 'le raccourd' diye hitap edibnesi, bir taraftan boyunun kısalı- ğma, diğer taraftan ise daha da kısal- tılacağına dairgönderme yaparken ço- cuklann "Bir yetişkini kesip atmamış- tuuz" diyerek büyüklerle dalga geç- mesı gibi kelime oyunlannın ardında; bir zamanlar cinayete sebep olmuş, ama karar ve idamın gerçekleşmesi arasında geçen zamanda ıyileşmesine karşın uygulanan 'adil cinayet'in iğ- rençliğı yatıyor. Bunu aynı fihni iki kere çekmekten nefret eden ve "Hiç- birimiz yalnızdeğfliz" diyen bir yönet- menden daha iyı kım anlayabilir? İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDALATABEK Bıçağın ucıuulakihayat ERDALATABEK Kendini köprüden atmaya karar veren genç birka- dına ne söylenebilir? "Sanınm aptaka bir şey yap- maya hazınanıyorsunuz?" diyen bir sese tutunma olasılığı var mıdır? tnsan her zaman bir şeye tutuna- bilir, bir sese, birkaç söze, tanımadığı birisine, kım bilir nelere? Bu genç kadın da bu seslenişe tutunur ve hayatta kalmayı seçer. Genç kadını canına kıymak- tan kurtaran adam, bir "bıçak atma ustası"dır, o da gösterisi için hedef olacak bir kadın aramaktadır. Böylece canından vazgeçmiş bir kadınla dünyanın en tehlikeli işlerinden birini yapan adam, bıçaİdann ucunda buluşurlar. Bu buluşma bir rasüantı değil de sanki telepatik bir seçmedir. Kadının hayatta hiçbir şeyi iyi gitmemiştır, hep yanlış kişilerle ilişki kur- muş, her şeyi berbat etmiştir. artık bir şey yapmaya korkar olmuştur. Adam ise gizemli bir geçmişe sa- hiptir, neler yaşadığı bilinemez. Ama artık kaderle- rini olumluya çevirmektedirler. Adamın sırkteki ilk bıçak atma gösterisi büyük bir başan kazanır. Kadın hedef tahtasının önünde, kol- lannı açmış, hareketsiz dururken vınlayarak yanına saplanan bıçaklara hep aynı refleksle karşılık venr, korkuyla ani sıçrama, hafifçe boşalan bir soluk, ger- ginliğin bir sonraki atışa kadarrahatlaması.Bu, or- gazmdır ve kadın o zamana kadar karşılaştığı her- kesle hemen yaşamak istediği cinsel doyumu, farkı- na bile varmadan yaşamaktadır. Bıçak atıcının bü- tün doyumu, bıçağı firlatırken duyduğu gergin yo- ğunlaşma, hemen arkasından gelen sarsıcı doyum- dur. Sonra yeni bir bıçağın ele alınışı, yeniden ger- gin yoğunlaşma... Bıçağın arkasındaki adamla önün- deki kadının yaşadığı yoğun, tehlikeli, korku dolu, maceracı hazzın doruğu. Gerçek bir erotizmın ya- şandığı gergin bir gösteri. Film, kendi kaderini çizmek isteyenlerin göze al- l mutsuzluğunicmdeki umudu,uraiHİunicindekiumutsuzhığuanlatan'KöprüdekiKız' gerçeksmematadmda. malan gereken tehlikelere işaret eden bir ima gibi kumar sahneleriyle sürüyor. Genç kadın, kazandık- lan parayla kumar oynamaktadır. Adam, oynanan ku- marda kadının neler yapması gerektiğini telepatiy- le bildirmekte, kadm da sürekli olarak kazanmakta- dır. Her şey iyi gidiyor görünür ama, hayat böyle de- ğildir. Hiçbir şey göründüğü kadar iyi gitmez. Genç kadm, adamın bir ilke olarak hedefiyle cinsel ilişki kurmaması nedeniyle kendisini boşlukta sanmakta- dır. Bir gemideki gösteri sırasında bir adamla ilişki kurar ve onunla kaçar. Onu seçmesinin nedeni de "bu adanun kendisine yatağm neresinde yatdğını sorma- sı"dır. Bu kaçış hüsranla son bulacaktır, ama adam da büyüsünü kaybetmiştir. Kaçan adamın kansıyla devam ettiği gösteri başansızlıkla biter. Filmin bun- dan sonraki uzayan sahnelerinde Istanbul görüntü- leri de yer almış. Bu kez umutsuzluk sırası adamda- dır, bir şey sorma su-ası da kadına gelir. Gerçek si- nema tadındaki bu Fransız fihni, insanlara "bıçağm ucundaki hayafla umutsuzluğun içindeki umudu, umudun içindeki umutsuzluğu anlatıyor. Sinemase- verlerin görmesıne değer bir fihn. YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR. Felicia's Journey/ Fellcia'nın Yolculuğu Atom Egoy-an ın yönetmenhğini yap- tığ, senaryosu VVılHam Trevor'un roma- nından esinlenerek oluşturulan ve 19. Uluslararası Istanbul Film Festıvali'nde de ızleme olanağı bulduğumuz filmde Bob Hoskins, Elaine Casskry, Arsinee Khanjian, Peter McDonald, Gerard McSorley, Brid Brennan ve Claire Be- nedkt rol alıyor. Büyük bir yemek fab- rikasında müdür olan Joseph Ambro- se Hildıtch işıne tutkuyla bağlıdır. Ye- meğin hayatında önemli bir yen vardır. Bir gün Felicia ile tanışır. Âşık olduğu adamı bulmak ıçın köyden kente gelen çaresız Felicia on yedı yaşında ve ha- miledır Hildıtch ona yardım eder. Fe- lıcia'ya ılgi duymaya başladığında ise kız gitmeye karar venr. ı Dreamed of Africa / Rüyamdakl Afrlka Hugh Hudson'un yönetmenliğini yaptığı filmde Kim Basinger, VTncent Perez, Eva Marie Saint ve Liam Aiken rol alıyorlar. Kuki Gallmann ın Afn- ka'da yaşadığı günlenni anlattığı ger- çek bir yaşamöyküsunü işleyen roma- nından uyarlanan fıhnin konusu, Ital- ya'da durağan yaşamında ohnayan öz- gürlüğü ve heyecanı şiddetle arzula- yan bir kadının yeni bir başlangıç yap- mak için gittiği Afrika'da geçiyor. Ya- saklan bir kenara bırakarak hayatla mü- cadele eöneye çalışan Kuki, Kenya top- raklannda doğanın gücüne hayran olur. Fakat sonradan Afrika'daki hayatın hiç de hıkâyelerde anlatıldığı gıbı masalsı olmadığını fark eder.'Indochine' ve 'Kraliçe Margot' filmleriyle tanınan Vincent Perez ise Kuki'nin karizmatik partneri Paolo Galhnann'ı canlandın- yor. Return TO Me / Kaiblm Senlnle Çok sevdiğı eşini kaybettikten son- ra kendisine yeni bir yaşam kurmaya çalışan bir mimar ile geçirdiğı kalp nakh amehyatından sonra yepyenı umut- larla yaşama sanlmaya çabalayan ka- dın garsonun ilişkisini anlatıldığı bu romantik komedi filmınde başrolleri MinnieDriver ile David Duchovnypay- laşıyor. BonnieHunt'ın yönetmenliği- ni gerçekleştirdığı filmın diğer oyun- culan arasında ise CarroO O'Connor, Robert Loggia, Bonnie Hunt, James Behıshi, Joely Richardson, David Alan Grier ve Eddie Jones yer alıyor. KEDİ GOZU VECDt SAYAR DevletSanata Sahip Çıkıyor Biliyorum, bunda şaşılacak ne var, diyeceksiniz, 'sa- hip çıkma" küttürünün bu denli yaygın olduğu bir ül- kede, devlet de elbet sanata ve sanatçıya sahip çıka- cak... Kansına, bacısına sahip çıkmak adına, onlan dayaktan geçiren, gözünü kırpmadan bıçaklayan Türk erkeğinden, apartmanın "namus "una sahip çıkan ka- pıcısına kadar, özgür iradeye ve özgür ifadeye taham- mülü olmayan fertlerin egemenliğindeki bu toplumun, sanata ve sanatçıya bakışı da farklı olmayacak; dev- let, kimi zaman sanatçıyı kaderi ile baş başa bırakır gi- bi görünse de, aralanndaki ilişki, her zaman "sahiplen- me", "sahiplenilme"temeJine oturacak... Yani anlaya- cağınız, hep biri, digerinin kucağında oturacak ve se- sini ancak "sahibini" övmek için çıkaracak. (Elbette, bunun genetik nedenleri de vardır. Suni döllenme ile devlet çrftliklerinde üretilen bir sanatın, "Sahibinin Se- si"ne dönüşmesi pek de şaşırtıcı olmasa gerek)... Sa- hip çıkılmaya alışmış bir toplum, bunun biraz "acılı" ol- masına da nza gösterecektir kuşkusuz. Bu toplumda, "yoldan çıkan" aydınlann, "EF tipi" cezaevlennde re- habılıtasyona alınması, eğrtici, öğretici işkencelerden geçınlmesı haber değerini yitirir; bu uygulamalara kar- şı çıkanlara, "man'inal" unsurlarolarakbakılır. Bu "oto- riter" zihniyetin, kültür-sanat alanındaki yansımalan çeşit çeşirtir. Kimi zaman, bir polis copunda, kimi za- man devlet desteğinde, kimi zaman unvan ve srfatlar- da ifadesini bulur. Evdeki egemenliğine baş kaldınldığını düşünen ko- ca, dayaktan başka seçenek bulamaz, kendini ifade etmek için. Ama, kültür bakanlannın paletindeki renk- ler biraz daha zengindir. Kültür ve sanat alanının yö- netimini kimselere bırakmaya niyetlı görünmeyen dev- letlerde, kültür bakanlannın eleştınye tahammülü yok- tur (bunu, tatmınsiz egolar ya da apartman yönetıcili- ği kompleksi ile açıklamak mümkün müdür acaba). Ya Kaf dagının ardındakı bir masal ülkesıne sürerler ken- dilennı eleştırenleri ya da devlet desteğini şıp diye ke- sıvenrler. Protokolü iptal etmek, kültür merkezini mü- hürtemekle başlarlar işe, arkasını siz düşünün... Bütün bunlan niye yapar, sayın bakanlar? Kültür alanının "sa- hipsiz" olmadığını göstermek için. Yaaa... Devletin sa- nata sahip çıkma eyiemi, her zaman aynı biçimde ol- maz demiştik. Kimi zaman, "ulufe" dağrtarak sağlama alırsınız, "kayıtsız- şartsız"egemenliğinizi, kimi zaman köşebaşlanna "adam "larınızı atayarak. Tabii ki, ege- menlik alanınız resmi alanta sınııiı kalamaz. Özel alan- da da, geminizi yürütmenız gerekir. Bazı EN-Cl-O'lan kendilerine sunulan havuçlarta hizaya getirebilirsiniz? Bazılan içinse, daha ince taktikler gerekebilir. Ama, en belalısı, kamu kurumlanndaki bazı kedilerdir. Onlann ne yapacağı belli olmaz. Kendilerine ve yaptıklan işle- re duyduklan güvenle, sizi bile eleştirebilir, yetkilerini- zin sınırsız olmadığını söyteyebilirier. Işte bu gafiller, her türiü cezaya müstahaktır. Alırsınız görevden olur biter, nasılsa "ar/can<z"sağlamdır. Kedileri küstürmüşsünüz, ne gam; kurtlar size minnettardır... Bazı durumlarda ta- viz veriyormuş gibi görünüp hedefi tam ainından vur- mak gerekir. Mesela, Devlet Operası'nda, Devlet Tiyat- rosu'nda yaşanan kargaşayı gözlerden kaçırmak adı- na, bir "iyi niyetprensı" olarak boy gösterebilir, bu ku- rumlann "yapısal sorunlanna yaratıcı çözümler getir- mek" için soruşturmalar, sempozyumlardüzenleyebi- lir, kedilerin "özertc/*"çığlıktannı "rıoşgöVü"ileduyma- mazlıktan gelebilir ve tam bu sırada, müdürünü "se- ç/m"le belirleyen CSO'nun bundan böyle "bakanın atayacağı" kjşi ile ydnetileceğinı açıklayabilırsiniz. Ve tabii, başkasının eserine "sahip çıkan" Devlet Tiyatro- lan Genel Müdürü'ne sonuna kadar kol kanat gerebi- lirsiniz. Çünkü, "küttüralanı sahipsiz değildir!"... Peki, bu sahiplenme eylemini kabullenip köşelerin- de sessiz kalanlara ne buyrulur? Herkesin kendi ba- cağından asılacağına ınanan, birbirterine destek olma refleksleri gelişmemiş kedilere, "herkes hak ettiğiyö- netıme kavuşur" mu demeh? Kaç kedi destek okJu Meh- met Güleryüz'e, "devlet sanatçılığı" konusunda yü- rüttüğü yasal mücadelede, soyter mısiniz? Yoksa, "8a- na dokunmayan yılan bin yaşasın" mı diyorsunuz? Kendinize karşı dürüst olun, korkuyor musunuz, ne olur ne olmaz, bakanlığa bir işim düşebilir mi diyorsu- nuz? Yoksa, bilinçli olarak yaratılan kavram kargaşa- sının sonuçlan mı bunlar? "Parayı veren düdüğü ça- lar" sloganı sizi de mi etkiledi? Kiminiz, İKSV haksız, madem ki kültür merkezini onlar işletecek, parayı da onlar versin diyormussunuz. Dünyadaki uygulamalan göz ardı ederek... Siz de böyle derseniz, devlet elbet- te "sahip çıkar" bu merkeze ve yeni bir AKM'ye daha kavuşuruz; sanat üretmekten çok, politika ve dediko- du üretmeye etverişli bir yapıya (Ankara'daki AKM'yi gören oldu mu aranızda? Yılda kaç gün sanat etkin- likleri düzenleniyor bu "anıt-mezar''da, biliyor musu- nuz? Sanat etkinliklerinin "kalite"s\r\\ hiç sormuyorum). Kim haklı, kim haksız tartışmasına girmek yerine "sa- natın özerkliği" ilkesine sıkı sıkıya sanlmak, kültür-sa- nat kurumlannın siyasal yetkenin güdümünden çıkar- tılması gerektiğini savunmak daha doğru olmaz mı? Sopanın ucu kendimize dokununca, canımız yanırv- ca feryat etmek fayda etmez. Başka kediler suçlandı- ğında, yasaklandıgında, hapse tıkıldığında, işten atıl- dığında da aynı duyarlığı, aynı savunma refleksini gös- teremediğimiz sürece, bize daha çoook "sahip " çıkar- lar... Kryztof Zanussi'nin • Kümır Senisi - Bu yıl 22 ncısı düzenlenen Uluslararası Moskova Film Festivali'nin sonuçlan açıklandı. Dünya sinema endüstrisinde yeni yapımlann tanıtılması açısuıdan büyük önem taşıyan festivaün bu yılki en başanlı filmi olarak, Polonyalı yönetmen Kryztof Zanussi'nin 'Life as a Fatal Sexually Transmitted Disease' (Hayat Seks Yoluyla Bulaşan Ölümcül Bır Hastalıktır) adlı fihni seçildi. Yaşamla ölüm arasındaki bir adamın hikâyesinin anlatıldığı film, dünya prömiyerini festivalde gerçekleştirdi. En iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllenne layık görülen Steve Suissa'nın L'Envol (Uçuş) filmı ise Fransız yönetmenin ilk filmi olma özelliğini taşıyor. En iyi kadm oyuncu ödülünü ise Alman oyuncu Maria Simon, tsveç yapımı 'Angry Kisses' (Öfkeli Öpüşler) fılmindeki rolüyle ulaştı. Patnce Leconte'un 'La Veuve de Saint-Pierre'(St. Pierre'in Dulu) ve Vitaly Melkinov'un 'The Garden was Full of moonlight'(Bahçeler Ayışığı Doluydu) fımleri, Rusya Film Tarihçilen Derneği tarafindan, fihn eleştirmenleri ve seyirciler tarafindan verilen ödülleri aralannda paylaştılar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear