Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 18AĞUSTOS2000 CUMA
İ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
T
ürk Banş Harekâtı'ndan bu
yana, Kıbns üzerine bu ka-
dar yazı yazılıp yorum yapıl-
dığını hatırlamıyonın). BeJlı
ki özünde tüm Tüık ulusu'nun
onur ve haysiyeti yatan ve onun malı olan
Kıbns davasında, yepyeni bir durum de-
ğerlendırmesi yapılması zamanı gelmiş-
tir. Dolayısıyla Türk medyasının KKTC'ye
gösterdigi ilgi ve yapılmakta olan yoğun
tartışma ve ırdeleme, konunun bugünkü
durumu itibanyla araştınlması ve gerçek-
lerin ortaya çıkanlması açısından sevin-
dirici ve yararhdır. Ancak tartışmayı tipik
Türk duygusallığından ve dedıkodu içe-
rikliliğinden uzak, doğrular ve gerçekler
ûzennde yapmak gerekir. Çünkü sonuçta
yanlış bilgi ve verilere dayah görüşlerin
kimlerin işine yarayacağı ortadadır. Devam
etmekte olan görûşmeler sürecinin bu çok
duyarh aşamasmda yıllardır savunulan ve
bugünlerde BM'ye sunulan tezlerimİ2e
ne kadar zarar verebileceği ve Denktaş'ın
işini zorlaştırabileceği, hatta sabote ede-
bileceği Ortadadır. Çok sağlıklı ve gerçek-
çi yazılar yanında, genelleştirilerek tüm
Kıbns Türk halkına mal edilmek istenen,
yanlış, haksız, gerçek dışı ve haysiyet kı-
ncı görüş ve iddialann da ıleri sürüldüğü-
nü üzüntüyle gönnekteyim. Bu nedenle
KKTC'nin oluşumunda ve yönetiminde
önemli görev ve sorumluluklar yüklen-
mış bir yönetici ve politıkacı olarak tar-
tısmalara katılmanın ve olaylann içinden
gelen ve KKTC'den Türkiye'ye bakan bi-
risi olarak görüşlerimi. Curnhuriyet ga-
zetesi aracılığıyla Türk kamuoyuna yan-
sıtmanın vıcdani bir görev olduğunu dü-
şündüm. Bu çerçevede görüş ve düşünce-
lerimi sunmaya çalışacağım. Inanıyorum
ki sonuçtagenel amaç, sağlıklı ve gerçek-
çi bir tartışma sürecinden iyi ve doğru bir
senteze ulaşmak, yararlı ve kalıcı olabi-
' lecek bir sonuca varmaktır.
Önce konunun özöne açıkltk getırmek
istiyorum. KKTC olgusuna, uzanan bu
ince uzun yolda Türkiye olmadan vanla-
bilirmiydı? Elbette hayır! Hemen eklemek
gerekırse halen bulundukJan noktada ay-
nı şey, yani Yunarustan'ın rolü de Rum top-
lumu için geçedidir. İşte bu temel gerçe-
ğı göz ardı etmeden konuya yaklaşmakta
KKTC'ye Güncel Bakış
' ^ Hakkl ATUN Eski KKTCBaşbakanı ve Meclis Başkanı
yarar vardır. Bağımsız eşıt-ortaklık dev-
letinden dışknan vtfter şeyi elinden alı-
nan Kıbns Türk halkı, insanlık tarihinde
bir destanaflönöşen on bir yıllık direni-
şiyte bugünkü devletmin çekirdeğini ve ak-
yapısını kanı ve teriyle oluşturmuştu. Ya-
ni, YunanCuntası'nmEnosis'i öngörendar-
besine karşı Türkiye'nin müdahalesi için
zemin ve koşulJar son derece uygundu ve
bunu sabır ve umutla yaratan soyhı Türk
halkı idi. Öbür yandan, Türkiye gerekır-
se tüm dünyayı karşısına alabilecek cesur
ve kararlı birtutum ortaya koyuyordu. Kı-
sacası başan ile gerçekleştirilen askeri ve
diplomatik harekât sonrasında anavatan
Türkiye'nin destek ve himayesınde Kıb-
ns Türk halkı, 120 bın insan, kendi dev-
letini kuruyordu. Bu devlet, muhteşem
ikili işbirliğinin somut bir eseri olarak
doğmuştu. Kurulan devleti yöoetmeye gel-
diğimizde iki tarafa da düşen önemli gö-
revler vardı. Başlangıçta ekonomik ve ma-
li sistemın oluşumunda Türkiye'nin kat-
kısı ve rolü kaçınılmaz bir gereklilikti.
Ortaklık devleti Merkez Bankası halkı-
mızın mevduatlanna el koyduktan sonra
TL'nin kullanılması zorunlu hale gelmiş,
böylece Türkiye'ye mali ve ekonomik ba-
ğımlılık kendiliğinden oluşmuştu. Buna
karşuı küçük bir nüfus yapısına sahıp, tam
teşekküllü bir devletin kendi kendine ye-
terli olması olanaksızdı. Bu nedenle tüm
alryapı yatınmlannı Türkiye üstlenmış ve
bugüne kadar sürdünnüştür. KKTC yöne-
rimi de cari giderleri karşılamayi üstlen-
miş ve akıp giden yıllar içerisinde karşı-
lıklı ekonomik işbirliği protokollenyle
bunu yapmayı taahhüt etmişti. Ancak bu
istikrarlı biçimde yerine getınlememiş,
çoğu zamanyıllıkbütçe açıklannı da Tür-
kiye karşılamak zorunda kalmıştı. Uzun
bir süre alryapı projeleri için gönderilen
paranın da cari bütçe içinde kullanılma-
sıy la, kalkınmaya yönelik alryapı projele-
rinin uygulamasında ciddi aksâmalar ol-
muştu. Yapılan bırçok işbirliği anlaşma-
lannda öngörülen karşılıkJı taahhütlere
her zaman uyulmuyordu. Örneğin yaşam-
sal önem arz eden KDV Yasası Meclis'ten
geçirildiğı halde popülist yaklaşımlarla
uygulanmaya bir türlü konmamış, ancak
DP-CTP döneminde ciddiyetle ele alma-
rak yürürlüğe gırmışri. İşte bu ve benzeri
olaylar hiç kuşkusuz geçen günlerde Kıb-
ns işlerinden de sontmlu Devlet Bakanı
SayınSİBaGürel'ı "Herkesakhnıbaşına
afam ve üstüne düşeni yerine getirsin'7
de-
mek zorunda bırakmıştı. Ancak karşılık-
h ziyaretlerde ve protokollerde her iki ta-
raf da KKTC'nin kendi ayaklan üzehnde
durması için her şey yapılacak diye söy-
leyıp durmuştu. İyi kötü, eksik aksak 5 Ni-
san 1994 kararlanna işte böyle gelinmiş-
ti.
Başbakanlık yaptığım üç yıla yakın bu
dönemde enflasyon yüzde200'lere varmış,
elektrik santrahnın devreye giren ünitesi
patlamış, bizleri gafil avlayan Rumlar
elektriği tümden kesmiş, o günün TC hü-
kümetinden ek yardımlar durmuş, bu olum-
suzluklann üstüne üstlük, AB Adalet Di-
vanı karan ile narenciye ve patates ihra-
catı çok zor duruma girmiş, üst üste ge-
len kuraklıklar da bu kötü gidişe tuz bi-
ber ekmişti. Ilginçtır, ancak bu bkanık,
vahım durumdan sonra Türkiye'ye veya
Türkiye üzennden Avrupa'ya daha ser~
best ihracat ve kıyı tıcaretı gündeme gel-
miş, Türk bürokrasisi esnekleşmeye baş-
layabilmişti. Ama yıne de karşılıkh imza
ve protokollerc rağmen çark yavaş işli-
yordu. Bu arada bir başka ciddi olumsuz-
lukKKTC'yibekliyordu. rürkiye'ninAB
Ticaret Birliği'ne katılarak gümrükleri sı-
ftrlaması ile yerel ticaret sektörü zora gir-
mıştı. Çünkü KKTC'deki ticari mallar da-
ha pahalı hale gelmıştı. Turizm ve bavul
ticareti ile KKTC lehıne işleyen ilişkiler
de böylece ters yönde işlemeye başlamış-
tı. Gidişat artık denizin bittiğini gösteri-
yordu. işte KKTC aleyhine tüm bu olum-
suz gelişmeler iyice bilinmeü ve Kıbns Tür-
kü'ne tembel damgası vurulmamalıdır.
tşadamlanmızın olanaklar venldığınde ne
kadar başanlı olduğu ortadadır.
Şimdi iç siyasete gelelim! KKTC'nin
siyasi yöneticilen olarak kendi üzerimize
düşeni yerine getınp getirmediğimiz so-
rusuna karşılık, açık kalplilikJe şapkamı-
zı önümüze koyarak olumlu bir yanıt ver-
mek olanaksızdır. Göçmen iskânının so-
na erdiği, altyapının büyük orandatamam-
landığı, iç siyasetin durulduğu, turizm,
sanayi ve tanmda üretım ve ıhracata yö-
neldiğimiz dönem olan 1985 yılından be-
ri 1994-1996 DP-CTP hükümeti dönemi
dışında Sayın Eroğlu iktidarda oknuş bir
başbakandır. Dolayısıyla KKTC'yi bu
noktaya getıren olumsuzluklardan ve on-
lan yaratan kötü yönetimden birinci de-
recede sorumludur. Şimdi bu temel ger-
çeği bilmezlikten gelmesi, hiçbir şey ol-
mamış gibi davranmaya çalışması, siyasi
ahJak ve etiket açısından akıl aJmaz bir du-
rumdur. Örneğin kalkıp da bazı ticari ban-
kalann içleri hortumlandı diyerek kendi-
nı bu fecı sonuçtan soyutlamaya çalışma-
sı affedilemeyecek bir gaftır. Hükümet et-
me ciddiyetiyle kesinlikle bağdaşamaz.
Banka sahipleri de, onu denetlemekten ve
yönlendirmekten sorumlu Maliye Baka-
nı da kamuoyu önünde ve perişan edılen
mudilerden sıkılmadan, bir hakarete va-
ran söylemlerle birbirini suçluyor ve dev-
lete güvenı yerle bir ediyor. Halbuki DP-
CTP hükümetlerini zillet olarak tanımla-
yan, bu işi ancak ben yapabilınm diyen
Eroğlu'na 1996 sonunda UBP-DP koalis-
yon olanağı bılınçli olarak sağlannuş, dev-
letimizin ve halknnıyin çıkarlan için da-
ha uyumlu ve istikrarlı hükümet etme fir-
satı verilrruştir. Hem de bızzat tarafımdan
verilmistir. Ortağı DP'yi kullanarak, son-
ra da aşağılayarak 1998 seçimlerinde ik-
tidara gelen Eroğlu ise ne yapmıştır? 31
Temmuz 2000 tarihli Kıbns gazetesi "Laf
çok, iş yvk* başlığı ile işte bunu soruyor,
verilen hiçbir sözün yerine getınlmedığı
biryana, ekonominin kötüye gittiğini, her
şeyin dibe vurduğunu kalemkalem, acı acı
dilegetiriyor; KKTC'ye veKıbns Türk hal-
kına bu kadar rencide edici söz söyleten-
lerin vurdumduymazhğa ve aymazlığa va-
ran bu sessizliğinin nedenlerine ümitsiz-
ce yanıt anyor.
Bugünlerde daha çok tartışılan ekono
midir. Halbuki üzerinde durulması gere-
ken ve en az ekonomi kadar uzun vadeli
önem arz eden bir diğer konu, kamu yö-
netımıdir. Bu alanda tam bir çöküntü ya-
şanmaktadır. En sade vatandaş yıllardır
kamu yönetiminin işlemediğinden, daire-
lerde muhatap bulunamadığından ve ılgı-
sizlıkten acı acı şikâyet etmektedir. Ancak
hiçbir önlem alınmamaktadır. Denetim ve
verim çok düşük düzeydedir. Devleti za-
yıflatan ve içten içe kemiren birdiğer has-
talık budur. Şimdi sormak yerinde olur!
KKTC'dekamuyönetiminin çöküntüye dö-
nüşmesine acaba Sayın Eroğlu ne buyu-
rur ve ne kadar payı ve rolü olduğunu dü-
şünür? En uzun süre başbakanlık yapmış
kişi olarak, Türkiye'den yardım gerektir-
meyen ve parasal katkı ile pek ilişkisi ol-
mayan bu önemli iç meselede bunca yıl-
dır adım atılmamasını elinı vıcdanına ko-
yarak nasıl ızah edebilir? Yoksa bunu da
mı anavatan Türkiye gelip yapmalıydı?
Ekonominin dibe vurduğu, devletin ne-
rede ise işlemez hale geldiği, hükümetin
başta başbakan olmak üzere basiretinin
tutulduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı
Sayın Denktaş'ın başkanlık sistemi öne-
risi ise gündemi değişrirmekten ve krizi
yaratan nedenleri çarpıtması için Eroğ-
lu'na fırsat vermekten başka bir işe yara-
mamaktadır. Ülke, çok acil söndürülme-
si gereken bir yangın yerini andırmakta-
dır. Bütün yaptiklanmız tehlikeye aülmış,
demokrasimizin kalesi meclis işgal ettiril-
mış ve manevi kişiliğine gölge düşürülmüş,
can ve kan pahasına kurduğumuz devle-
tin varlığı bile tartışılır hale getirilmiştir.
Bugünkü sorunlan çözmek elbette yüce
meclisin siyasi iradesinden geçmekte, top-
lumsal ve partisel uzlaşma ve işbirliğini
gerekli kılmaktadır. Herkes Sayın Eroğ-
lu'nun, çıkış yolunu acacak, demokratık
teamül ve etikete uygun hayırlı bir adım
atmasını beklemektedir.
H
aziran sonlannda Berlin'de Brecht Evi 'nde
bir okuma sonrası, arkadaşım Güney Dal
ilebirsöyleşideyiz... Söyleşimiz genellik-
le edebiyat üzerinedir. Bu arada bana on-
yıllardan beri binlerce Türkçe kitapla Berlınli Türk-
lere hızmet veren NamıkKemalKütüphanesi'nin büt-
çe sorunlan yüzünden kapatılacağını söyledı.
Bu haber benı çok düşündürdü. Yaklaşık iki buçuk
miryonluk Almanya Türk toplumu. çoktan diyaspo-
radaki'altyapıstnı oluşturmuş olmalrydı. Her büyük kent-
te Namık Kemal Kütüphanesi gibi birkütüphaneyi ya-
şatacak duruma gelmelıydı.
Istanbul'daki Alman Lisesi gibi, Almanya'da iki dıl-
li Türk liselerini kurmuş, giderek iki dilde eğitim ve-
ren ilk çağdaş ünıversıteyı hayata geçirmiş olmaby-
Berlin'deki Namık Kemal Kitaplığı
YükselPAZARKAYA
dı. O zaman, Almanya'da sayılan yaklaşık iki yüz bi-
ni buldugu söylenen Türk ışadamlannın da bir anla-
mı olurdu. Kusura bakmasınlar ama, kültürü ve Al-
manya'daki Türk toplumunun kültüreİ altyapısını göz
ardı ettikçe, bütün çabalan paranın kısırdöngüsü için-
de körelmeye yazgılıdır. Çünkü, sağlam bir kültür te-
meli olmayan hiçbir toplum ayakta kalamaz.
Atatflri, "Töridye Cumhurheti'nin temefi kfiitür-
dfir" ilkesini güzel bir söz olsun dıye söylememiştir.
Atatürk devnmı, en başta bir kültür devrimidir. Her
şey ondan sonra gelir. Çünkü, bağımsızlık ilkesinın
de en sağlam güvencesı, gelişmiş, yüksek bir ulusal
kültürdür. Alman makamlan çeşıtlı gerekçelerle öde-
neğı kesebilır. Ama onu ve onun gibi pek çok kütüp-
haneyi yaratamayan bir toplum, kendi varlığmı ve ge-
leceğini güvence altına alamamış demektir.
Ve fızık kuralıdır, her boşluğu başka güçler doldu-
rur. Almanya'daki TürkJer açısından bunun anlamı
ya asimilasyondur ya da çağdışı siyasi tarikat örgüt-
İerine bağımhlılc, giderek tutsaklıktır.
Bazı Alman makamlan, Namık Kemal Kütüpha-
nesi'nı kapatnicen bir yandan da Almanca din dersi
diyerek, resmen asımilasyona yöneliyor.
Bunun yanı sıra Berlin'de, Stuttgart'ta ve başka kent
ve eyaletlerde çağdışı tankat örgütlerini muhatap ala-
rak, Almanya'daki Türklen geri bırakmak hedefıni
politik program yapıyorlar.
Sonunda işlerine öyle gelince, gerçekleştirdikleri bu
hedefk gelecek kusakJan da "geri ve flkeT diye suç-
layarak dışlayabileceklerdır.
(Almanya'daki tekke ve tarikat örgütlerinin bil-
gisayar kursu düzenleyerek gençleri kandırmalan, on-
lann çağdışı ruteliğını değıştırmez.)
Takkemizı önümüze koyup düşünmenin zamanı
çoktan geldi geçıyor. An kapan da Üsküdar'ı...
PENCERE
Bımalım•••
Yaklaşık 2 milyon devlet memuru var; çoğu ken-
dinden geçmiş; yaşamıyor, aç biilaç sürünüyon ne
ayıp şey, devlet memurunu doyuramıyor. Ustelik
kırk yıldan beri bu devlet 'sol düşmanlığı' üzerine
yönetiliyordu; sağcı-lslamcı işbirliğiyle devlet kad-
rolanna dinciler yerleştirildi; irtica devlete yuvalan-
dı.
Peki, bu sorunun üstesinden nasıl gelinir?..
Ecevrt diyor ki:
- Cumhurbaşkanı KHK'yi imzalarsa, ben sakın-
calı memurian temizterim, 28 Şubat'ın istedtği olur...
Inanalım mı?..
Fethullah Hoca'ya karşı yüreği muhabbetle do-
lu Başbakanımız biryana, MHP'Iİ ve ANAP'lı bakan-
lann kimliklerine baktıkça insan tedirginleşiyor
- Bunlann eline olağanüstü yetkiler verilirse, ne-
ler yapmazlar?..
•
Cumhurbaşkanı da diyor ki:
- 57'nci Hükümet'in bana bu yolda gönderdiği
kararname hukuka ve anayasaya aykın...
Cumhuriyet'in 16 Ağustos günlü sayısında, Prof.
Dr. A. Ülkû Azrak'ın dört başı mamur bir yazısı ya-
yımlandı. Eskiler bu gibi yazılara "efradmı camiağ-
yannı mani" derierdi.
Azrak'ın dört dörtlük yazısı da gösteriyor ki Cum-
hurbaşkanı boşa basmryor.
Ama, tartışma sürecek...
Neden?..
Çünkü KHK ne devedir, ne kuştur; başını kuma
sokmuş birdevekuşudur 'kanun' içeriğindesayar-
san bir başka sonuca vanrsın, 'kararname' sayar-
san, başka türlü ahkâm kesersin; hukuk tartışma-
lannda bu türiüsünün dibini kimse bulamamış...
•
Eski Yunan bilgelerinden Protagoras, öğrencisi
Evalet'e hukuk dersleri veriyordu. Anlaşmaya gö-
re ücretin yansı peşindi, öteki yansını da öğrenci ilk
kazandığı davadan alacağı ücretten ödeyecekti.
Dersler bitti; ama, zaman geçiyor, borç ödenm^
yordu. Protagoras öğrencisini dava ederken dedi ki:
- Evalet! Sen bu davayı kazansan da kaybetsen
de bana borcunu ödeyeceksin!.. Eğer kazanırsan,
aramızdaki anlaşmaya göre borcunu ödemek zo-
rundasın; davayı kaybedersen, mahkemenin kara-
nyla ödemek zorundasın.
Evalet aşağı kalır mı:
- HayırHocam!.. Ben bu davayı kazansam da kay-
betsem de parayı ödemeyeceğim!.. Davayı kaza-
nırsam, mahkeme karanna uymak zorunda oldu-
ğum için borcumu ödemeyeceğim; davayı kaybe-
dersem, aramızdaki anlaşmaya göreborcumu öde-
mek yükümlülüğûnden kurtulacağım.
Çık bakalım işin içinden!..
•
Hükümet daha bir süre KHK ile oyalanacak de-
mektin ama, IMF programının uygulanması asıl
sonucu belirleyecek!..
Degil mi?..
GPRS'i Türkiye'ye Telsim sunuyor.
Mobil iletişim sisteminin en son teknolojisi GPRS (General Packet Radio Service) dünyanın sayılı birkaç ülkesiyle birlikte Türkiye'de, şimdiiik yalnızca Telsim'de.
GPRS, cep telefonundan internete çok hızlı ve çok ucuz bağlantı teknolojisidir. GPRS'le, hiçbir ücret ödemeden sürekli internete bağlı kalabilir ve yalnızca
veri alışverişi için ücret ödersiniz. GPRS'le, internetteki tüm sitelere girebilir, alışverişten bankacılık işlemlerine, e-posta'dan chat'e kadar internette her
şeyi yapabilirsiniz. WAP hizmeti sağlayan tüm sitelere, şirketinizdeki bilgisayar ağına da bağlanabilirsiniz; üstelik, saniyede 25 Kb hızla, yani günümüz WAP
teknolojisinden üç kat daha hızlı. Çok yakında GPRS'in hızı 170 Kb'ye kadar çıkacak. Ve gün gelecek, GPRS teknolojisi evinizdeki elektronik eşyaya uzaktan
komut vermekten yurtdışındayken bulunduğunuz yeri telefonunuzun ekranında görmeye kadar birçok hizmeti verecek. GPRS'ten yararlanmak için, "paket
data" abonesi olmanız ve GPRS uyumlu bir cep telefonu, yani Motorola Timeport 7389i sahibi olmanız yeterlidir. GPRS'i Türkiye'ye Telsim sunuyor.
Belki yakında başkaları da GPRS uygulamasına başlar. Ne dersiniz, hoş olmaz mı?
N o t : B a ş k a l a r ı da T e l s i m ' i n C e p P u a n ' ı n a b e n z e r b i r u yg u I a m a ya b a ş l a d ı . Ne d e r s i n i z , h o ş o l m a d ı m ı ?