16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18AĞUSTOS2000 CUMA İ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] T ürk Banş Harekâtı'ndan bu yana, Kıbns üzerine bu ka- dar yazı yazılıp yorum yapıl- dığını hatırlamıyonın). BeJlı ki özünde tüm Tüık ulusu'nun onur ve haysiyeti yatan ve onun malı olan Kıbns davasında, yepyeni bir durum de- ğerlendırmesi yapılması zamanı gelmiş- tir. Dolayısıyla Türk medyasının KKTC'ye gösterdigi ilgi ve yapılmakta olan yoğun tartışma ve ırdeleme, konunun bugünkü durumu itibanyla araştınlması ve gerçek- lerin ortaya çıkanlması açısından sevin- dirici ve yararhdır. Ancak tartışmayı tipik Türk duygusallığından ve dedıkodu içe- rikliliğinden uzak, doğrular ve gerçekler ûzennde yapmak gerekir. Çünkü sonuçta yanlış bilgi ve verilere dayah görüşlerin kimlerin işine yarayacağı ortadadır. Devam etmekte olan görûşmeler sürecinin bu çok duyarh aşamasmda yıllardır savunulan ve bugünlerde BM'ye sunulan tezlerimİ2e ne kadar zarar verebileceği ve Denktaş'ın işini zorlaştırabileceği, hatta sabote ede- bileceği Ortadadır. Çok sağlıklı ve gerçek- çi yazılar yanında, genelleştirilerek tüm Kıbns Türk halkına mal edilmek istenen, yanlış, haksız, gerçek dışı ve haysiyet kı- ncı görüş ve iddialann da ıleri sürüldüğü- nü üzüntüyle gönnekteyim. Bu nedenle KKTC'nin oluşumunda ve yönetiminde önemli görev ve sorumluluklar yüklen- mış bir yönetici ve politıkacı olarak tar- tısmalara katılmanın ve olaylann içinden gelen ve KKTC'den Türkiye'ye bakan bi- risi olarak görüşlerimi. Curnhuriyet ga- zetesi aracılığıyla Türk kamuoyuna yan- sıtmanın vıcdani bir görev olduğunu dü- şündüm. Bu çerçevede görüş ve düşünce- lerimi sunmaya çalışacağım. Inanıyorum ki sonuçtagenel amaç, sağlıklı ve gerçek- çi bir tartışma sürecinden iyi ve doğru bir senteze ulaşmak, yararlı ve kalıcı olabi- ' lecek bir sonuca varmaktır. Önce konunun özöne açıkltk getırmek istiyorum. KKTC olgusuna, uzanan bu ince uzun yolda Türkiye olmadan vanla- bilirmiydı? Elbette hayır! Hemen eklemek gerekırse halen bulundukJan noktada ay- nı şey, yani Yunarustan'ın rolü de Rum top- lumu için geçedidir. İşte bu temel gerçe- ğı göz ardı etmeden konuya yaklaşmakta KKTC'ye Güncel Bakış ' ^ Hakkl ATUN Eski KKTCBaşbakanı ve Meclis Başkanı yarar vardır. Bağımsız eşıt-ortaklık dev- letinden dışknan vtfter şeyi elinden alı- nan Kıbns Türk halkı, insanlık tarihinde bir destanaflönöşen on bir yıllık direni- şiyte bugünkü devletmin çekirdeğini ve ak- yapısını kanı ve teriyle oluşturmuştu. Ya- ni, YunanCuntası'nmEnosis'i öngörendar- besine karşı Türkiye'nin müdahalesi için zemin ve koşulJar son derece uygundu ve bunu sabır ve umutla yaratan soyhı Türk halkı idi. Öbür yandan, Türkiye gerekır- se tüm dünyayı karşısına alabilecek cesur ve kararlı birtutum ortaya koyuyordu. Kı- sacası başan ile gerçekleştirilen askeri ve diplomatik harekât sonrasında anavatan Türkiye'nin destek ve himayesınde Kıb- ns Türk halkı, 120 bın insan, kendi dev- letini kuruyordu. Bu devlet, muhteşem ikili işbirliğinin somut bir eseri olarak doğmuştu. Kurulan devleti yöoetmeye gel- diğimizde iki tarafa da düşen önemli gö- revler vardı. Başlangıçta ekonomik ve ma- li sistemın oluşumunda Türkiye'nin kat- kısı ve rolü kaçınılmaz bir gereklilikti. Ortaklık devleti Merkez Bankası halkı- mızın mevduatlanna el koyduktan sonra TL'nin kullanılması zorunlu hale gelmiş, böylece Türkiye'ye mali ve ekonomik ba- ğımlılık kendiliğinden oluşmuştu. Buna karşuı küçük bir nüfus yapısına sahıp, tam teşekküllü bir devletin kendi kendine ye- terli olması olanaksızdı. Bu nedenle tüm alryapı yatınmlannı Türkiye üstlenmış ve bugüne kadar sürdünnüştür. KKTC yöne- rimi de cari giderleri karşılamayi üstlen- miş ve akıp giden yıllar içerisinde karşı- lıklı ekonomik işbirliği protokollenyle bunu yapmayı taahhüt etmişti. Ancak bu istikrarlı biçimde yerine getınlememiş, çoğu zamanyıllıkbütçe açıklannı da Tür- kiye karşılamak zorunda kalmıştı. Uzun bir süre alryapı projeleri için gönderilen paranın da cari bütçe içinde kullanılma- sıy la, kalkınmaya yönelik alryapı projele- rinin uygulamasında ciddi aksâmalar ol- muştu. Yapılan bırçok işbirliği anlaşma- lannda öngörülen karşılıkJı taahhütlere her zaman uyulmuyordu. Örneğin yaşam- sal önem arz eden KDV Yasası Meclis'ten geçirildiğı halde popülist yaklaşımlarla uygulanmaya bir türlü konmamış, ancak DP-CTP döneminde ciddiyetle ele alma- rak yürürlüğe gırmışri. İşte bu ve benzeri olaylar hiç kuşkusuz geçen günlerde Kıb- ns işlerinden de sontmlu Devlet Bakanı SayınSİBaGürel'ı "Herkesakhnıbaşına afam ve üstüne düşeni yerine getirsin'7 de- mek zorunda bırakmıştı. Ancak karşılık- h ziyaretlerde ve protokollerde her iki ta- raf da KKTC'nin kendi ayaklan üzehnde durması için her şey yapılacak diye söy- leyıp durmuştu. İyi kötü, eksik aksak 5 Ni- san 1994 kararlanna işte böyle gelinmiş- ti. Başbakanlık yaptığım üç yıla yakın bu dönemde enflasyon yüzde200'lere varmış, elektrik santrahnın devreye giren ünitesi patlamış, bizleri gafil avlayan Rumlar elektriği tümden kesmiş, o günün TC hü- kümetinden ek yardımlar durmuş, bu olum- suzluklann üstüne üstlük, AB Adalet Di- vanı karan ile narenciye ve patates ihra- catı çok zor duruma girmiş, üst üste ge- len kuraklıklar da bu kötü gidişe tuz bi- ber ekmişti. Ilginçtır, ancak bu bkanık, vahım durumdan sonra Türkiye'ye veya Türkiye üzennden Avrupa'ya daha ser~ best ihracat ve kıyı tıcaretı gündeme gel- miş, Türk bürokrasisi esnekleşmeye baş- layabilmişti. Ama yıne de karşılıkh imza ve protokollerc rağmen çark yavaş işli- yordu. Bu arada bir başka ciddi olumsuz- lukKKTC'yibekliyordu. rürkiye'ninAB Ticaret Birliği'ne katılarak gümrükleri sı- ftrlaması ile yerel ticaret sektörü zora gir- mıştı. Çünkü KKTC'deki ticari mallar da- ha pahalı hale gelmıştı. Turizm ve bavul ticareti ile KKTC lehıne işleyen ilişkiler de böylece ters yönde işlemeye başlamış- tı. Gidişat artık denizin bittiğini gösteri- yordu. işte KKTC aleyhine tüm bu olum- suz gelişmeler iyice bilinmeü ve Kıbns Tür- kü'ne tembel damgası vurulmamalıdır. tşadamlanmızın olanaklar venldığınde ne kadar başanlı olduğu ortadadır. Şimdi iç siyasete gelelim! KKTC'nin siyasi yöneticilen olarak kendi üzerimize düşeni yerine getınp getirmediğimiz so- rusuna karşılık, açık kalplilikJe şapkamı- zı önümüze koyarak olumlu bir yanıt ver- mek olanaksızdır. Göçmen iskânının so- na erdiği, altyapının büyük orandatamam- landığı, iç siyasetin durulduğu, turizm, sanayi ve tanmda üretım ve ıhracata yö- neldiğimiz dönem olan 1985 yılından be- ri 1994-1996 DP-CTP hükümeti dönemi dışında Sayın Eroğlu iktidarda oknuş bir başbakandır. Dolayısıyla KKTC'yi bu noktaya getıren olumsuzluklardan ve on- lan yaratan kötü yönetimden birinci de- recede sorumludur. Şimdi bu temel ger- çeği bilmezlikten gelmesi, hiçbir şey ol- mamış gibi davranmaya çalışması, siyasi ahJak ve etiket açısından akıl aJmaz bir du- rumdur. Örneğin kalkıp da bazı ticari ban- kalann içleri hortumlandı diyerek kendi- nı bu fecı sonuçtan soyutlamaya çalışma- sı affedilemeyecek bir gaftır. Hükümet et- me ciddiyetiyle kesinlikle bağdaşamaz. Banka sahipleri de, onu denetlemekten ve yönlendirmekten sorumlu Maliye Baka- nı da kamuoyu önünde ve perişan edılen mudilerden sıkılmadan, bir hakarete va- ran söylemlerle birbirini suçluyor ve dev- lete güvenı yerle bir ediyor. Halbuki DP- CTP hükümetlerini zillet olarak tanımla- yan, bu işi ancak ben yapabilınm diyen Eroğlu'na 1996 sonunda UBP-DP koalis- yon olanağı bılınçli olarak sağlannuş, dev- letimizin ve halknnıyin çıkarlan için da- ha uyumlu ve istikrarlı hükümet etme fir- satı verilrruştir. Hem de bızzat tarafımdan verilmistir. Ortağı DP'yi kullanarak, son- ra da aşağılayarak 1998 seçimlerinde ik- tidara gelen Eroğlu ise ne yapmıştır? 31 Temmuz 2000 tarihli Kıbns gazetesi "Laf çok, iş yvk* başlığı ile işte bunu soruyor, verilen hiçbir sözün yerine getınlmedığı biryana, ekonominin kötüye gittiğini, her şeyin dibe vurduğunu kalemkalem, acı acı dilegetiriyor; KKTC'ye veKıbns Türk hal- kına bu kadar rencide edici söz söyleten- lerin vurdumduymazhğa ve aymazlığa va- ran bu sessizliğinin nedenlerine ümitsiz- ce yanıt anyor. Bugünlerde daha çok tartışılan ekono midir. Halbuki üzerinde durulması gere- ken ve en az ekonomi kadar uzun vadeli önem arz eden bir diğer konu, kamu yö- netımıdir. Bu alanda tam bir çöküntü ya- şanmaktadır. En sade vatandaş yıllardır kamu yönetiminin işlemediğinden, daire- lerde muhatap bulunamadığından ve ılgı- sizlıkten acı acı şikâyet etmektedir. Ancak hiçbir önlem alınmamaktadır. Denetim ve verim çok düşük düzeydedir. Devleti za- yıflatan ve içten içe kemiren birdiğer has- talık budur. Şimdi sormak yerinde olur! KKTC'dekamuyönetiminin çöküntüye dö- nüşmesine acaba Sayın Eroğlu ne buyu- rur ve ne kadar payı ve rolü olduğunu dü- şünür? En uzun süre başbakanlık yapmış kişi olarak, Türkiye'den yardım gerektir- meyen ve parasal katkı ile pek ilişkisi ol- mayan bu önemli iç meselede bunca yıl- dır adım atılmamasını elinı vıcdanına ko- yarak nasıl ızah edebilir? Yoksa bunu da mı anavatan Türkiye gelip yapmalıydı? Ekonominin dibe vurduğu, devletin ne- rede ise işlemez hale geldiği, hükümetin başta başbakan olmak üzere basiretinin tutulduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ın başkanlık sistemi öne- risi ise gündemi değişrirmekten ve krizi yaratan nedenleri çarpıtması için Eroğ- lu'na fırsat vermekten başka bir işe yara- mamaktadır. Ülke, çok acil söndürülme- si gereken bir yangın yerini andırmakta- dır. Bütün yaptiklanmız tehlikeye aülmış, demokrasimizin kalesi meclis işgal ettiril- mış ve manevi kişiliğine gölge düşürülmüş, can ve kan pahasına kurduğumuz devle- tin varlığı bile tartışılır hale getirilmiştir. Bugünkü sorunlan çözmek elbette yüce meclisin siyasi iradesinden geçmekte, top- lumsal ve partisel uzlaşma ve işbirliğini gerekli kılmaktadır. Herkes Sayın Eroğ- lu'nun, çıkış yolunu acacak, demokratık teamül ve etikete uygun hayırlı bir adım atmasını beklemektedir. H aziran sonlannda Berlin'de Brecht Evi 'nde bir okuma sonrası, arkadaşım Güney Dal ilebirsöyleşideyiz... Söyleşimiz genellik- le edebiyat üzerinedir. Bu arada bana on- yıllardan beri binlerce Türkçe kitapla Berlınli Türk- lere hızmet veren NamıkKemalKütüphanesi'nin büt- çe sorunlan yüzünden kapatılacağını söyledı. Bu haber benı çok düşündürdü. Yaklaşık iki buçuk miryonluk Almanya Türk toplumu. çoktan diyaspo- radaki'altyapıstnı oluşturmuş olmalrydı. Her büyük kent- te Namık Kemal Kütüphanesi gibi birkütüphaneyi ya- şatacak duruma gelmelıydı. Istanbul'daki Alman Lisesi gibi, Almanya'da iki dıl- li Türk liselerini kurmuş, giderek iki dilde eğitim ve- ren ilk çağdaş ünıversıteyı hayata geçirmiş olmaby- Berlin'deki Namık Kemal Kitaplığı YükselPAZARKAYA dı. O zaman, Almanya'da sayılan yaklaşık iki yüz bi- ni buldugu söylenen Türk ışadamlannın da bir anla- mı olurdu. Kusura bakmasınlar ama, kültürü ve Al- manya'daki Türk toplumunun kültüreİ altyapısını göz ardı ettikçe, bütün çabalan paranın kısırdöngüsü için- de körelmeye yazgılıdır. Çünkü, sağlam bir kültür te- meli olmayan hiçbir toplum ayakta kalamaz. Atatflri, "Töridye Cumhurheti'nin temefi kfiitür- dfir" ilkesini güzel bir söz olsun dıye söylememiştir. Atatürk devnmı, en başta bir kültür devrimidir. Her şey ondan sonra gelir. Çünkü, bağımsızlık ilkesinın de en sağlam güvencesı, gelişmiş, yüksek bir ulusal kültürdür. Alman makamlan çeşıtlı gerekçelerle öde- neğı kesebilır. Ama onu ve onun gibi pek çok kütüp- haneyi yaratamayan bir toplum, kendi varlığmı ve ge- leceğini güvence altına alamamış demektir. Ve fızık kuralıdır, her boşluğu başka güçler doldu- rur. Almanya'daki TürkJer açısından bunun anlamı ya asimilasyondur ya da çağdışı siyasi tarikat örgüt- İerine bağımhlılc, giderek tutsaklıktır. Bazı Alman makamlan, Namık Kemal Kütüpha- nesi'nı kapatnicen bir yandan da Almanca din dersi diyerek, resmen asımilasyona yöneliyor. Bunun yanı sıra Berlin'de, Stuttgart'ta ve başka kent ve eyaletlerde çağdışı tankat örgütlerini muhatap ala- rak, Almanya'daki Türklen geri bırakmak hedefıni politik program yapıyorlar. Sonunda işlerine öyle gelince, gerçekleştirdikleri bu hedefk gelecek kusakJan da "geri ve flkeT diye suç- layarak dışlayabileceklerdır. (Almanya'daki tekke ve tarikat örgütlerinin bil- gisayar kursu düzenleyerek gençleri kandırmalan, on- lann çağdışı ruteliğını değıştırmez.) Takkemizı önümüze koyup düşünmenin zamanı çoktan geldi geçıyor. An kapan da Üsküdar'ı... PENCERE Bımalım••• Yaklaşık 2 milyon devlet memuru var; çoğu ken- dinden geçmiş; yaşamıyor, aç biilaç sürünüyon ne ayıp şey, devlet memurunu doyuramıyor. Ustelik kırk yıldan beri bu devlet 'sol düşmanlığı' üzerine yönetiliyordu; sağcı-lslamcı işbirliğiyle devlet kad- rolanna dinciler yerleştirildi; irtica devlete yuvalan- dı. Peki, bu sorunun üstesinden nasıl gelinir?.. Ecevrt diyor ki: - Cumhurbaşkanı KHK'yi imzalarsa, ben sakın- calı memurian temizterim, 28 Şubat'ın istedtği olur... Inanalım mı?.. Fethullah Hoca'ya karşı yüreği muhabbetle do- lu Başbakanımız biryana, MHP'Iİ ve ANAP'lı bakan- lann kimliklerine baktıkça insan tedirginleşiyor - Bunlann eline olağanüstü yetkiler verilirse, ne- ler yapmazlar?.. • Cumhurbaşkanı da diyor ki: - 57'nci Hükümet'in bana bu yolda gönderdiği kararname hukuka ve anayasaya aykın... Cumhuriyet'in 16 Ağustos günlü sayısında, Prof. Dr. A. Ülkû Azrak'ın dört başı mamur bir yazısı ya- yımlandı. Eskiler bu gibi yazılara "efradmı camiağ- yannı mani" derierdi. Azrak'ın dört dörtlük yazısı da gösteriyor ki Cum- hurbaşkanı boşa basmryor. Ama, tartışma sürecek... Neden?.. Çünkü KHK ne devedir, ne kuştur; başını kuma sokmuş birdevekuşudur 'kanun' içeriğindesayar- san bir başka sonuca vanrsın, 'kararname' sayar- san, başka türlü ahkâm kesersin; hukuk tartışma- lannda bu türiüsünün dibini kimse bulamamış... • Eski Yunan bilgelerinden Protagoras, öğrencisi Evalet'e hukuk dersleri veriyordu. Anlaşmaya gö- re ücretin yansı peşindi, öteki yansını da öğrenci ilk kazandığı davadan alacağı ücretten ödeyecekti. Dersler bitti; ama, zaman geçiyor, borç ödenm^ yordu. Protagoras öğrencisini dava ederken dedi ki: - Evalet! Sen bu davayı kazansan da kaybetsen de bana borcunu ödeyeceksin!.. Eğer kazanırsan, aramızdaki anlaşmaya göre borcunu ödemek zo- rundasın; davayı kaybedersen, mahkemenin kara- nyla ödemek zorundasın. Evalet aşağı kalır mı: - HayırHocam!.. Ben bu davayı kazansam da kay- betsem de parayı ödemeyeceğim!.. Davayı kaza- nırsam, mahkeme karanna uymak zorunda oldu- ğum için borcumu ödemeyeceğim; davayı kaybe- dersem, aramızdaki anlaşmaya göreborcumu öde- mek yükümlülüğûnden kurtulacağım. Çık bakalım işin içinden!.. • Hükümet daha bir süre KHK ile oyalanacak de- mektin ama, IMF programının uygulanması asıl sonucu belirleyecek!.. Degil mi?.. GPRS'i Türkiye'ye Telsim sunuyor. Mobil iletişim sisteminin en son teknolojisi GPRS (General Packet Radio Service) dünyanın sayılı birkaç ülkesiyle birlikte Türkiye'de, şimdiiik yalnızca Telsim'de. GPRS, cep telefonundan internete çok hızlı ve çok ucuz bağlantı teknolojisidir. GPRS'le, hiçbir ücret ödemeden sürekli internete bağlı kalabilir ve yalnızca veri alışverişi için ücret ödersiniz. GPRS'le, internetteki tüm sitelere girebilir, alışverişten bankacılık işlemlerine, e-posta'dan chat'e kadar internette her şeyi yapabilirsiniz. WAP hizmeti sağlayan tüm sitelere, şirketinizdeki bilgisayar ağına da bağlanabilirsiniz; üstelik, saniyede 25 Kb hızla, yani günümüz WAP teknolojisinden üç kat daha hızlı. Çok yakında GPRS'in hızı 170 Kb'ye kadar çıkacak. Ve gün gelecek, GPRS teknolojisi evinizdeki elektronik eşyaya uzaktan komut vermekten yurtdışındayken bulunduğunuz yeri telefonunuzun ekranında görmeye kadar birçok hizmeti verecek. GPRS'ten yararlanmak için, "paket data" abonesi olmanız ve GPRS uyumlu bir cep telefonu, yani Motorola Timeport 7389i sahibi olmanız yeterlidir. GPRS'i Türkiye'ye Telsim sunuyor. Belki yakında başkaları da GPRS uygulamasına başlar. Ne dersiniz, hoş olmaz mı? N o t : B a ş k a l a r ı da T e l s i m ' i n C e p P u a n ' ı n a b e n z e r b i r u yg u I a m a ya b a ş l a d ı . Ne d e r s i n i z , h o ş o l m a d ı m ı ?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear