24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
f -•?.' simdi CUMHURİYET 14AĞUSTOS2000 PAZARTESİ OLAYLAİV \hj olay.gorus@cumhuriyetcom.tr aliye ve Halktan Açık Ozür Dileme et ŞİMŞEK Y ukandakıpekalı- şılmadık başlığı okuyanlar belki de şöyle düşüne- ceklerdir «Albh, AUah!.. Acaba Hikmet Şimşek'in Maliye'yle ta- kınösı mı vardır ki, yeni bir be- yin operasyonundan önce böyle gûnah çıkarma gereginı görüyor." Konu şu: Bursa Büyükşehir Be- lediyesi ile Uludağ Üniversitesi eşi az görülür uygulama ve imece ile senfoni orkestrası kuruyorlar, sa- natçılar angaje ediyorlar, milyar- larca lira değerde çalgı, malzeme alıyorlar, konser, prova salonlan sağlıyorlar ve çap genişleyince normal olarak Kültûr Bakanlı- ğı'na devrini amaçlıyorlar. Çok çeşitli girişimlere karşın, kadro sagianamadığından sonuç alına- mıyor. 1998 ilkbahannda -Ankara Dev- let Konservatuvan'ndan öğren- cim olan bir grup müzikçi bana ge- lip- "Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaJdı gaynya him- met ede" durumuma bakmadan, -işsiz kalabileceklerini söyleye- rek- yardım istediler. Durumu gör- mek için Bursa'ya gittiğimde çok etkilendim. Karşımda yetenekli, gayretli, idealist genç müzikçiler vardı. Kent, oıicestrayı benimse- tnişti. önemli birhusus da üniver- sitenin konservatuvar açması idi. Izmir Devlet Senfoni Orkestra- sı'nı kurarken amaçladığım gibi, hoca gereksinmesini buradan sag- layacaklan gibi, -o zamanlar ade- ta ütopi sayılan- operanın da alt- yapısını oluşturacaklardı. Durum, yaklaşık 40 yıl içimde depreştikten sonra, bir süredir *as- hab-ı Kehf uykusuna dalan 2 kurduharekete geçirdi. Biri, ''böl- ge'' orkestralan uygulaması, öte- kisi, çoktan çağdışı kalmış orkest- ralanmızıngerekli statüye kavuş- malan idi. Bölge orkestralan, korolan, ope- ra ve baleleri, tiyatrolan, konser- vatuvarlan fikri, 1965 yıündaya- pılan "Müzik ve Sahne Sanathn Kongresi"nde kararlaştınlmıştı. Çağdaş sanatlann kısıth olanak- larla ancak bu şekilde yayılma olanağı vardı. TRT ve devlet çokseslî korola- n ile Izmir Devlet Senfoni Or- kestrası 'nın kurulmalannda, bu- nu uygulama olanağı bulamadun. Olanak, Çukurova Devlet Senfo- ni Orkestrası'nın kurulması ile ortaya çıktı. Adından da anlaşıla- cağı ûzere, tam bir bölge orkest- rası olacaktı. Ne yazık ki, "ktta- yetsiz muhterisler"in veya başka deyişle, "muhteriski£syeisizJer' ? ın tahriki ile siyasiler araya sokulup "Adana birsenfoni orkfstrasmala- yıkdeğümi?" mugalatası ile yer- İeşik hale getirildi. Yapılacak ye- ni statû ile öteki orkestralardakı eksikler de tamamlanacaktı. Mev- cut orkestralara gelınce, ilkin şu saptamayı yapmak gerek: Ata- türk müzik devnmleri sayesinde yurdumuz, tekseslilikten çokses- liliğe geçişte Doğu'daki en büyûk atılımı gerçekleştirmiş ölkeler- den biridir.Ama orkestral geliş- me yönûnden aynca gerekli atı- lımı yapamadık. Cumhuriyetle birlikte saltanattan devrahnarak, Atatürk'ün kendi makamınin adı- nı verip yücelttiği bir orkestramız vardı. Fakat nüfusumuz yaklaşık 10 milyondu. Şu anda, nüfus ye- diye katlanırken, ancak 3'ü tam, 3 'ü tam olmayan 6 orkestraya sa- hip olmakla ne yazık ki nitelık bakımından ilerlediğimizi söyle- yemeyiz. Niceliği verim ve müzikal ka- lite olarak ikiye ayınnak gerekir. 1 - Orkestralanmız yıllık 33-34 haftahk konser etkinlikleriyle dün- yadaki benzerlerine göre en verim- siz topluluklardandır. 2- Etkinlikler statiktir, sistema- tik yayılma yoktur, büyûk çoğun- lukla hep aynı kitlelere seslenil- mektedir, 3- CBSO ile 1964 ymnda baş- lattığımız düzenli çocuk ve genç- lik konserleri çoktandır yapılma- maktadır. (Son zamanlardaki iz- leyici erozyonunun nedenlerin- den biri de bu olmak gerekir. Ve şu soruyu da gûndeme getirmek- tedır "Mevcutsalonlarmıbfledoi- duramayan kuruluşlann acaba daha büyûk salon istemeye hak- lan var mıdır?' 1 ) 4- Tûrk şeflerine, solistlerine ve özeüikle yapıtlanna çok az yer vermeleri asla affedilmeyecek ha- talardır. lyi yabancüara kimse kar- şı olamaz. Ancak birçoğundan ûs- tün Tûrk sanatçılan yıllarca bek- lemek zörunda kalırken, orkest- ralar arasında adeta rekabet yan- şına girmiş olan yabancı hayran- lığuıı anlamaya olanak yoktur. Hele Tûrk yapıtlanna karşı alı- nan tavır insam isyan ettirecek derekelerdedir. Sorumlular unutuyorlar ki, bir toplumun ulusal sanatı, ancak onun yaraücılan taranndan dile ge- tirilir. lcracılık -bazı ayncalıklar dışında- ulusal değil, anonim tek- niklerin eseridir, büyük çoğun- lukla. Bu hususlar gûndeme geldiğin- de bahane hemen hazırdır: Efen- dim bu takdirde izleyici gelmez- miş(!)Senalıştırmazsanelbetteki gelmez önsözünden sonra şu iki hususu belirtmek isterim: Birin- cisi, bu halk aydan gelmedi ya, eğer izleyiciler Türkyapıtlanna il- tifat etmiyorsa halk deyimi ile an- cak şu söylenebilir: "Çekiverîiı knyruğunıı gHsm". îkıncıye gelın- ce: O seyirci şunun bilincine var- malıdır ki, birkaç milyona sahip oldugu yerin devlete (Daha doğ- rusu halka) maliyeti 30-40 miryon olup yabancı sanatçılann yer al- dıklan konserlerin hasılaü yalmz onlann kaşelerini bile karşılama- maktadır. Dûnyanm birçok ûlke- sınde uygulandığı gibi, biletler maliyetlere ayarlanırsa, o zaman seçme hakkı doğar. 5- Kaliteye geünce: Çok büyük bir üzüntüyle beyan etmek gere- kir ki, orkestralanmızın kalitele- ri dûnya standartlannın uzağında olup tam profesyonel düzeye ge- lememişlerdir. Bunun kanıtı, dış turnelerin 40 yıla yakın sûredir hâlâ devlet desteğine gereksinme göstermesidir. (Ban 'da devlet des- teği, özel kültûr ilişkileri içinde na- diren yapılmaktadır) Nedenıne gelince: Bunun ana nedeni kadrolann homojen olma- masıdır. Birinci sınıf üyelerin ya- nı sıra dûşûk düzeydeki çahcılar bûtünü zedelemektedirler. Bu, sa- natm ancak sonsuz rekabet mer- danesinden geçtikten sonra rafi- ne sonuçlar aluıabilecegi gerçeği- nin gözardı edilmesinden kaynak- lanmaktadır. Örneğin çeyrek yüzyıl önce şef- Uk, konsermaysterlik, grup şefli- ğini alanlar, yerlerini emeklilik- lerine kadar sigorta etmiş sayıla- rak, bazüan kendilerini geliştirme gereğini duymadıklan gibi, asıl ge- riden gelen yeteneklere engel ol- maktadırlar. Maaş politikası ile ikramiye ve teşviklerin başan il- kesine bağlanmaması "testiyigö- tûren de kıran da bir" uygulama- sını doğurarak gelışmelen daha da engellemektedır. Eksikler düzen- lendiği takdirde orkestralanmı- zın büyük atılımlaryapacağı kuş- kusuzdur. Görevde bulundugum çeyrek yüzyüda, bunlan sözlü ve yazılı olarak sayısız kez dile ge- tirdim, bakanlara, müsteşarlara, başka sorumlulara sayısız brifıng verdim. Kimi kös dınledi, kimi anlamadı, kimi anladı ama, ya güçleri ya da siyasi ömürleri yet- medi düzeltmeîer için. Işte, Bursa Senfoni Orkestrası, "bölge* hizmetini de yûklenerek bu eksiklikleri tamamlayabilirdı. Orkestra üyeleri büyûk içtenlik- le benimsedikten sonra, sayın ts- temihan Talay'a anlattığımda, du- rumu kavrayarak çok memnun ol- du ve "Mafyetfcn kadro sağbna- bOdiği takdirde onay verecekleri- ni" söyledi. Maliye Bakanı, Dev- let Operası Genel Müdürii sayın HösevmAkbukjt'un girişimi ve sa- yın Talay'ın anlayışı ile dûnya ta- rihinde olmayan bir olaya imza koyup 5 yeni operanın kurulma- sı için onay vermişti. Buna gûve- nerek şöyle dedım: "Saym bakan, bir orkestra kurarak çevresinde- ki 8-10 kenti daha orkestraya ka- vuşturmakistemezmisiniz?'' Şa- kacı bir tavırla. "Bu mucize nasıl otacak" deyince yukandaki pla- nı aktardığımda, derhal 52 kişinin onayını verdi. Ama maliye bü- rokratlarının canlan çok yanmış olacak ki, uygulama için ilkin yö- netmeliği görmek istediler. Yu- kandaki ilkeler doğrultusunda re- form oluşturantasan orkestra üye- leri tarafindan hazırlanıp Saym Asun Cebeci'nin gayretleri saye- sinde kısa zamanda tamamlama aşamasına geldığı halde, onun ay- nlması ile malum kıstt döngüle- rin gayya kuyusuna aüldı. Hal- buki sınav açılmış, maaşlann akn- ması vizelerin tasdikine kalmış- tı. Bursa haklı olarak ödenekleri kesmişti. tş yine bana düşmûştü. Kültûr Bakanlığı'run teminatım Maliye Bakanhğı'na iletip "eDkı- sa zamanda çıkacağı sözü ile" problem çözüldü. Çözüldü ama ve- rilen söz tutulmayarak devlet dev- leti aldatn ve ben bunun aracısı ol- dum. Işte, bunun içindir ki, bu ya- zıyla Maliye Bakanlığı ve vergi yü- kümlülerimizden özür dileme zo- runluluğunu duydum, sonu belli olmayan bir beyin operasyonun- dan önce. Böylece, "tarih teker- rûrdûr''. Şu yakm olay, bazı orkestra yö- netimlennin ne derecede feci du- rumda olduğunun belki de dûnya tarihinde eşi obnayan gösterge- sidir: Osmanlı Devleti'nin 700. yıl etkinliklerinde Vıyana'da ya- pılan Mahter'den Alla Turco'ya konserüım özel bir yeri vardı. Zi- ra bu mûzikten doğan stil, büyük bestecilerin çoğunu etkilemişti. Depremden sonra CD ve video kasetinin yapılıp gelirin deprem- zedeler yaranna tahsis edilmesi ağırlık kazanmış, buna Viyana'da olanak bulunmadıgı için Bratısla- va eklenmiştı. Profesyonel kayıtyapılması için zorunlu olan prova saatinin turne yöneticilerinin orkestraya söyle- memesi yüzünden ne yazık ki ge- rekli kayıt gerçeklesemediğinden, CD ve video çekimleri olamamış, büyük masraflara mal oldugu hal- de, yardım için verilen söz tutul- mamıştır. Geçirdiğim oto kazası sonu yapılan ameliyaün sonucun- dan sonra ilk işim bu şeref sözü- nü gerçekleştirmek olacaknr, ola- yı dûnyaya da tanıtmak ûzere. Bu açıklamalanmla an kovan- ( lanna elimi sokup "doğru söyle- yeni dokuz köyden kovarlar" uy- gulamasına uğratılacagımı bilı- yorum. Ama sığınacak "10. köy- kr" olduguna da inanıyorum! Ba- zan gelecekteki tarih sayfalannın bir köşeciğınde, bazan da bir "Cumhnriyet" gazetesinin sûtun- lannda. Not: Müzik yaşantunızda yeni düzenlemeler için Kültür Baİcan- lığı 'mızca girişim yapılmaktadır. Umut edilir ki, araya girecek olum- suzluklarla -bazılan gibi- kadûk edılmesin. Oy Veren Hekimler Utansın! A. AlperAKÇAM S ınıf arkadaşım, Sağlık Bakanı Os- man Durmuş TV'lerden, gazete başlıklanndan inmez oldu. Trab- zon'daki başhekimle, bir meslekta- şıyla sunduğu görüntûler ibret ve- riciydi! Onlarca yıllık bir hekime, "Defol! Çık dışan!" dıye bağıran bakanımızla başhekim arasında odadakı koltuğun kimin ba- basına ait oldugu da tartışılmıştı. Yoksulluk sı- nınndakı ilkokul öğretmenlenmızin kesınüleriy- le oluşmuş bir sandığın paralannın eski şakşak- çısı bir aile tarafindan hortumlanması karşısın- da, "Vermişseın ben vennişimdir!" diyebüen, dûnyanın ve insanın sonunu hazırlayan ozon de- liklerinin, dayanılmaz sıcaklann oluşmasının nedenlerinden biri olan çarpık sanayileşme, oto- motiv sanayii için deniz kenanndaki fidanlıkla- nn bedelsiz devrine karşı çıkanlan, "Orayı ver- mezlerse ben köşkün bahçesini veririm!" diye- rek paylamaya kalkan anlayışlann en yetkin yer- lerde görev yaptığı Türkiye demokrasisi için başhekim koltuğunun mülkiyetine, koltuğun ve odanın kimin babasına ait olduguna ait tartışma çok da önemli değildi! Izledik taraşmayı. Çağdaş Avrupa kapısıyla antika derebeyi devletçiliği arasında bocalayan bir ûlkenin hekimleri olarak, ortadaki ayıptan ötû- rû kimin utanması gereknğını tarnştık. Bursa Ta- bip Odası seçünlerini ve Türk Tabiplen Birliği genel kurullannı anımsadık. Bursa Tabip Oda- sı seçimlerini Çağdaş Demokrat Hekimler altı oy farkla kazanmışlardı. Bakanımızın yöneltme- siyle, ûlkedeki tüm aykın ses ve örgütlerin sus- turulması, ele geçirilmesi politikası çerçevesin- de, bakanlığın kendi poh'tikalanyla görevlen- dirdığı tüm başhekımler, sağlık müdürleri, bi- rim (ünite) yetküileri, aylar, günler boyu görev başındaydılar. Hekimler üzerinde yönetici kdşi- likleriyle gözüken bir basb vardı. 112 acil ser- vis cankurtaranlanyla çarşafh, türbanlı hekim- ler oy vermek için seçim salonuna taşınıyorlar- dı. Seçimlerden öncekı bir kampanya ile tabip odasına, inançlan ve giyiruşlen geregi kamuda görev alamamış, kendilerini erkegın gerisınde sayan; yüzünü, gözünü, hatta tüm bedenini ka- patıp erkek cinsinden uzak dururken nasıl he- kimlik yapacağuu bilemedigımiz, bir Arap ül- kesinde yaşıyor olmaktan daha çok mutlu ola- caklanna inandığımız bir inancıntemsilcileri, çar- şafh, türbanlı hekimler üye yapdmışn tarikatçı sağlık merkezlerinin öncülüğüyle... Kendileri- ni, "milliyetçi" dıye tanıtan, "Bizde Atatürkçn- yü^bizdecagdaşız!" takıyyesıyle ortaya çıkmış bir listenin bakanlık hstesi olduğunu büiyor- duk. Bu anlayış, bir yandan, onlarca yıldır ül- keyi karanlık bir yerlere çekip getirme ugraşın- daki "mflKyetçHmıhafazakâr'' anİayışın Bursa Tabip Odası seçimlerine yanstmasıydı. Bir ya- nı IMF politikalan, tahkim dayatmalan olan "millrvetçilik", bir yandan böyle bir çağdışı se- çim politikası izleyerek karanlık güçleri yede- ğine ahyor, bir yandan da, pratisyen hekimler ve hekımliğı hıçe sayıyor, hastanelerde "vardiyah cabşma" denen bir sistemle, karşıhksız olarak, uzman hekimleri, gece ve gündüz, poükünik tutuklusu ve hastanın ıstencine kalmış bir ilk baş- vuru yeri yapryor, popülistpolitikalanna yem ola- rakkullandığı hekim emeğini ayaklar altına alı- yordu. Tüm bunlar karşısında, çağdaş-demok- rat hekimlerin açık arayla seçim kazanmalan beklenirken, neredeyde başabaş bir sonuç çıkı- yorve Bursa'daki 2200 heknnınyanyayakm oyu- nu "müfiyetçi-muhafazakâr'' ekip ahyordu. Ço- ğunluk oy kaynaklan da genç hekimlerdi. Bıra- kmız sağlık hizmetinin en önemli halkası, has- tanın ilk başvuru yeri olması gerekhligini, ba- kanhğımızm hasta muayenesi bile yaptırmadı- ğı, yok saydığı pratisyen hekimlerdi! Bir süre sonra toplanan Türk Tabipleri Birli- ği genel kurulunda da iki grup arasındaki far- kmkapanmakta olduğunu göriiyor, üzülüyorduk. Onlarca yıldır izlenen, tırnak ıçuıde "Atatürk- çö"lerin uyguladıklan, zorunlu din dersleriyle, tarikat lıderlenne düzülen övgülerle, her soka- ğa bir cami, her köye, her semte bir imam-ha- tip politikasıyla ülkenin gençlık kaynaklannın nasıl yönlendiğini görüyor ve 28 Şubat'ta bu ül- kenin hangi karanlık dönemeçten kıl payı dön- müş olduğunu anlıyorduk. Uzun eğitim sürecine, insan yaşamının elle tu- tuhnası gereken nesnelliğine karşın, politik yö- nelmeleriyle, küçücük çıkarlarla (atama, yetki- libiryere getirilme, kadro sorununu giderme vb.) ya da yönetici baskısıyla oy veren hekimlerimiz, Kurtuluş Savaşı'nda en ön saflarda Kuvayı Mil- liye bayrağını taşımış devrimci gelenekli tıbbi- yeli için yalruzca bir utanç kaynağı olabilirler- di! Sınıf arkadaşım Sağlık Bakanı Osman Dur- muş'la Trabzon Numune Hastanesi Başhekimi arasındaki tartışmada on miryonlann karşısın- da işlenmiş ayıptan utanması gerekenler de on- lardı! Ülkenin çıkarcı, dışa bağlı, yanlış politika- larla yitirdikleri karşısında hep oy verenhalk suç- lanacak değildi ya? Bu kez de, oy verenler, he- kimler utansın! tLAN HAEAY SULH HUKÜK MAHKEMESt 2000/661 Davacı Maliye Hazinesi vekili Av. Hüseyin Miski tara- nndan açılmış bulunan ışbu kayyum tayini davası dolayı- sıyla; Dava konusu Antakya Dervişli mınbkasında kâin 173 parsel sayılı taşınmazın malikı olan Meryem kızı Zehra ile Rıdvan oğlu Sûleyman ya da mirasçılannın tüm ara- malara ragrnen adresleri tespit edilemediğinden, adı ge- çenlerin işbu ilan tarihinden ıtıbaren en geç üç ay içeri- sinde mahkememize müracaat etmeleri, aksi takdirde söz konusu taşınmazın idaresi için 3561 sayılı yasa gereğin- ce Hatay Defterdan'oın kayyum olarak tayin edileceğı hususu ilan olunur. 25.07.2000. Basın: 44852 • ANKARA 4. İŞ MAHKEMESİ HÂKİMlJĞl'NDEN Sayı: 2000/778 • . ; Davalı Ahmet Hihni Emre, ' J * Istiklal Cad. Ertuğrul Iş Hanı No: 5/15 - Mersin Davacı SSK kurumu taranndan, davalılar Enka Inşaat ve San. A.Ş. ve aleyhinize açılan rücuan alacak davasımn yapılan duruşması sonunda verilen karar davacı ile da- valı Enka Bechtel M.T.O. Incek mevkıi vekili taranndan temyiz edilmesi nedeni ile dosya Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nce bozularak iade edildiğinden; Adı geçen davalı- mn Istiklal Cad. Ertuğrul Iş Hanı No: 5/15 Mersin adresine çıkarulan tebliğ edilmedi- ği, bila tebliğ iade edildigi, C. Savcılığmca da adresinin tespit edilmediği anlaşıldığın- dan adına ilanen davetıye tebliğine karar verilmiştir. Karar gereğı, adı geçen davahnın dunışma günü olan 18.10.2000 günüsaat 10.10'daduruşmayagelerekbeyandabulun- ması, celbi gereken deliller için masraf vererek yazı yazdırması, belli gün ve saatte duruşmaya gelmedıgı takdirde yokluğunda duruşmaya icrasıyla yapılan işlemlere itiraz hakkınm bulunmadıgı hususu ilanen tebliğ olunur. 03.08.2000. Basın: 45660 CUMHURİYKTTEN OKURLARA ORHANERİNÇ Kriz Yaratma Krizi... Ne oluverdi de şeriatçılıkla bölücülüğü "tahrik ve teşvik etmeyi" belirti süre hapisle cezalandıran 312'nci maddenin kaldınlması için kampanyalar düzenleyen medyamız, kamu görevlilerinin iki mü- fettişin raporu ve bakanın onayıyla ömür boyu iş- siz kalmasına yol açacak bir düzenlemeyi aslan- lar gibi savunmaya başladı? Hadi "Belki de insan haklanna yeni biraçılım ge- tirmek istediler' diye masum bir yorumla yetine- lim. Yetinelim ama, bir anda koalisyonun vurucu gücü gibi mevzi alıp Sayın Cumhurbaşkanrnı yay- lım ateşine tutmalannı nasıl yorumlayalım? Başbakan Ecevit'e destek verirken ipin ucunu kaçırıp, söylenmemiş sözleri de manşetlere taşı- manın, eylemleri yorumlamanın özel bir anlamı ol- malı. Şimdilik bilinmiyor, ama bir süre sonra koku- su ortaya çıkar ve nedeninin yalnızca "yurt sevgi- sinden " kaynaklanıp kaynaklanmadığını ögreniriz. Koalisyonun hazırladığı kanun hükmünde karar- namenin iyi birtarafı olduğunu görmezden gelme- yelim. Hükümet sonunda devlet kadrolannda şe- riatçılann ve bölücülerin yuvalanmış olduğunu ka- bul etti. Bu sonuç, koalisyonun, son örneğini ön- ceki gün Başbakan Ecevit'in ağzından dinlediği- miz şeriatçılara destek ve moral veren sözteriyle çe- lişse de önemlidir. Devlet, demokrasi, hukuk, laiklik ve Cumhuriye- tin temel ilkelerini yıkmaya çaltşan personelini ayık- lamalıdır. Bugüne kadar bâşta Cumhuriyet gaze- tesi olmak üzere yapılan uyanlann ciddiye alınma- sı önemli bir aşamadır. Ama bu ayıklamanın, siyasal kadrolaşma için si- yasal bir amaçla mı, yoksa gerçekten devleti ko- rumak için devlet adamı yaklaşımıyia mı yapılaca- ğı kuşkuludur. Atatürkçü ve laik kesimden de kararnameyi sa- kıncalı bulanlann büyük çoğunluğu bu kuşkuyu taşımaktadır. Hele koalisyonun bakanlanndan bi- rinin, çalışmaarkadaşlan ile konusurken "1978'den beripartimiz iktidara gelmedi. Benim ve arkadaş- lanmın beklentılen var. Bazılannın yerlerini boşalt- malannı bekleyeceğiz. Boşaltmazlarsa eski dos- yalan kanştıracağız" (Siluetini Sevdiğimin Türki- yesi, Faruk Bıldirici, sayfa 48) dediği ayan beyan ortadayken. Biraz gerilere gidelim. Osmanlı'dan bu yana geçerli olan bir uygulama var. Devlet memurlan hakkında sıcil amıri denilen üst görevliler her yıl gizlı Tezkiye Varakası (memu- run iyi halli olup olmadığını araştırma belgesi) dol- dururlar. Belgede memurun ailesini de kapsayan 20 soru vardır (Bir Aıpa Boyu, O. Erinç, sayfa 31). Sorular yanıtlantrken siyasal yaklaşımlar ağır basbğından nak ettiği halde yükselemeyen nice par- lak devlet memurunun hakkı yenmiştir. Kimsenin de sesi çıkmamıştır. Şimdi "iki müfettişin imzasıyla devlet memurlu- ğundan çıkarma yetkisi" isteyen hükümetin hazır- ladığı bir tasan 2 Aralık 1999 günü yasalaşmış ve 4 Aralık 1999 günü yayıanlanarakyürüriüğe girmiş- tir. "Memuriarve DiğerKamu Gğrevlilerinin Yarg/- lanması Hakkında Kanun" adını taşıyan yasa dev- letin, memurlarını koruma niyetinin açık birgöster- gesidir. Sekiz ay önce böylesine bir tasanyı hazır- layan hükümetin, şimdi bu yasayı da delme girişi- mini anlamak mümkün değildir. Gelişmelere bakarak "Demek ki hükümet o za- man devlet kadrolanndaki şeriatçılık ve bölücülük tehlikesinin farkında değilmiş" dersek yanlış bir söz etmiş mi oluruz? Sayın Cumhurbaşkanı, KHK'yi gen gönderirken Anayasa Mahkemesi'nin benzerdurumlardaki ka- rarlannı anımsatarak "bu karahann anayasa uya- nnca kendisini bağladığını" belirtiyor. Ama medyamız, olaya bir kulp takacak ya, ken- di tırmandırdığı gerginliği gidermek için anayasa- daki bölümden "anayasanın uygulanmasını" iba- resini atlayarak "devlet organlannm düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir" cümleciğini gûndeme getiriyor. Böylece de Cumhurbaşkanı'nın uyumu kendisinin bozduğu izlenimini yaratmak istiyor. Hükümet, medyanın gazıyla, ciddi ciddi "yasa" yaphğını sanıyorgibi gözüküyor. Hani, Cumhurbaş- kanı'nın iade ettiği yasa, ikinci görüşmede aynen kabul edilirse Cumhurbaşkanı yayımlamak zorun- da ya. Hükümet de KHK'yi ikinci kez aynen gön- derme karannı almış. Benzer değerlendirmeyi üs- tat EJif Nacj yapmıştı. Kenterter*in "Deli lbrahim"\ sahnelediği dönem- deydi. Osmanlıcı Ulunay. sahnedeki Deli Ibrahim'e veryansın ediyordu. Yanrt Elıf Naci'den gelmişti. "Ay sen onu Deli Ibrahim mi sandın? O Müşfik Ken- ter ayol." KHK bunalımı şöyle ya da böyle aşılacak. Doğ- rusu, nasıl aşılacağını değifde medyamızın tırman- dırdığı krizi hangi hesaptan sıfııiayacağını daha çok merak ediyorum. • Önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir hafta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. oerinc@cumhuriyetcom.tr. AHMET YEŞEVI UNIVERSITESI ÖĞRENCİLERİNİ SECİYOR Kazakistan'ın Türkıstan, Çımkent, Kentav şehıriermde oğretım yapan "H. Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Ünivenitesi" ÖSS-2000'de 120 den yukarı puan alanlan ıkıncı bir sınavla yerleştırıyor. Genif bilgi için; Tel: (0312)215 22 06 www.yesevi.edu.tr Fax: (0312) 215 22 09 ve 223 93 19 NOT: Ûnivorsitemiz diplomalannın tlonkliği yasayla sağlanmıştır. ERZURUM ASIİYE 2. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1996/523 Karar No: 1997/607 Mahkememizm yukarda esas ve karar numarası yazı- h dosyasında verilen boşanma karan, davah Ufiık Çağ- layan'a tüm araştırmalarda adresinde bulunamadıgın- dan tebliğ edilememiş olup ilanen tebligat yapılmasına karar verilmekle; Davanın kabulü ile Erzurum iü, Aşka- le ilçesı, Meydan Mahallesı'nde nüfusa kayıth Kadriye Çağlayan ile Ufuk Çağlayan'ın boşanmalanna karar ve- rilmiştir. Yukardaki hüküm fıkrasının davalı Ufuk Çağ- layan'a ilanına dair ilanın gazetede yayınladığı tarihten ıtibaren 7 gün sonra tebliğ edılmiş sayılmasına, Tebligat Kanımu'nun 28 ve 31. maddeleri gereğınce ilan olunur 3.8.2000. Basın: 44861
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear