25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2000 PAZARTESİ HABERLER Savcı, İstanbul Emniyeti'nin Karakuş'u Mumcu suikastını üstlenmeye zorladığını ortaya çıkardı îstanbul polkl yargıyı \amltü• Mumcu suikastını itiraf etmesi için yönlendirilen YusufKarakuş, >L- savcıya verdiği ifadesinde, polislerin kendisine "Biz derin devletiz. 'Mumcu'yu üstlenerek devlete hizmetet'. Uğur Mumcu olayını kabul etmekle sen devlete hizmet edeceksin, biz de seni ilk mahkemede dışan çıkaracağız" dediklerini anlattı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - U- MUT operasyonu soruşturmasını yürü- ten Ankara DGM Savcısı Hamza Keleş, çalışmalan sırasında İstanbul Emniye- ti'nin yargıyı yanıltmaya dönük girişimi- ni ortaya çıkardı. tstanbul Emniyeti tara- fından yûrütülen operasyonda gözaltma alındığı sırada Uğur Mumcu suikastını gerçekleştirdiğini itiraf etmesi için yön- lendirilen YusufKarakuş, savcı tarafın- dan alınan ifadesinde, polislerin kendisi- ne "Bizderin devletiz. 'Mumcu'yu üstle- nerek devlete hizmet et'. Uğur Mumcu olayını kabul etmekle sen devlete hizmet edeceksin, biz de seni ilk mahkemede dı- şan çıkaracağız" dediklerini anlattı. Karakuş, 3 Nisan'da gözaltına alındık- tan sonra Mumcu suıkastı zanlılanndan olduğu iddia edilerek ifadesi basına sız- dınlmıştı. Içişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada, Karakuş ve AbduIhamitÇe- Hk'in de aralannda bulunduğu zanlılann Mumcu suıkastına katıldıklannı bildir- mişti. Karakuş, basına sızdınlan ifadesin- de Mumcu suikastmın aynntılannı an- latmış ve yer gösterme tatbıkatı sırasın- da "polis noktasının bulunduğu yer ve otomobilin yeriyle ilgili şaşırtmalan" be- lirlemişti. UMUT operasyonu soruştur- masını yürüten Ankara DGM Savcısı Hamza Keleş. çalışmalan sırasında orta- ya çıkan çelişkileri gıdermek üzere Es- kişehir Özel Tip Cezaevi 'ne giderek Yu- suf Karakuş'un ifadesini almıştı. Kara- kuş, 16 Haziran'da verdiği ifadede, daha önce Istanbul'da Hızbullah'ın Menzil grubu lideri FidanGüngör'ün kaçınlma- sı olayı nedeniyle hakkında dava açıldı- ğını ve yargılanmaya başladığını belırte- rek "yardım yatakkk suçlamasryla" ön- ce mahkûm olduğunu, ancak Yargıtay'ın bozma karannın ardından tahliye edildi- ğini anlattı. Çorap tezgâhında gözalü Pazarlarda çorap satarak geçimini ka- zandığını belirten Karakuş, 3 Nisan gü- nü yine evinin yakınlanndaki Yeşilpınar pazannda tezgâhının başında dururken, 6-7 polis memurunun yanına geldiğini kaydederek şöyle devam etti: "Birisi benim kolumdan tuttu. Ben on- lara 'Ne oluyor siz kimsıniz' dedim. Es- naf da müdahale etmeye kaUaşınca, 'Biz polisiz" dediler. Ellerinde telsiz ve silah yoktu. Müdahale eden esnafları tanı- mıvorum. Çünkü ben her hafta deği- şik pazara çıkıyorum. Bu nedenle isim veremiyorum. Beni Uno marka bir taksiye bindirerek gözlerimi bağladı- Özmen ve Yüksel, Mumcu'nun otomobiline bombayı farklı tarihlerde yerleştirdiklerini söylediler tarih çelişkisiALPERBALLI ANKARA - Uğur Mumcu dosyasında yer alan ifadeler, olaya katılan sanıklardan Fer- han Ozmen ile Necdet Yük- sel'in, bombanın yerleştirildıği tarih konusundaki çelişkilerini günışığına çıkardı. Özmen, bombayı "22 Ocak 1993 Cuma" günü, Yûksel ıse "23 Ocak 1993 Cumartesi" günü yerleştırdik- lerinı söyledi. Özmen'in yargı- lama sürecinde kendisini kur- tarmak için kasıtlı olarak cuma günü bombayı yerleştirdiklerini söylemesi olasılığı üzerinde du- ruluyor. "Ohan" kod adlı Oğuz Demir'le birlikte bombayı yer- leştiren Necdet Yüksel, kendi söylediği tarıh üzerinde ısrar ediyor. Cumhuriyet'in ele geçirdiği UMUT operasyonu dosyası, so- ruşturmanın aynntılanm ortaya koydu. Soruşturma sırasmda dikkat çekici bir gelişme, bom- banın yerleştirildiği tarih kono- sunda yaşandı. Ferhan Özmen polis ve savcı- lıktaki ıfadeleri ile yer gösterme tatbı- katı sırasmda bombayı olaydan 2 gün önce, yani 24 Ocak'tan önceki cuma günü 22 Ocak'ta, saat 21.00-22.00 ci- vannda yerleştirdiğini öne sürdü. Mum- cu ailesi, okullann tatile girdiği 22 O- cak akşamı yemek için dışan çıkmış ve geç saatte dönmüştü. Oğuz Demir'le birlikte sokağa giren Necdet Yüksel ise bombayı cumartesi günü saat 21.30'da yerleştirdiklerini söyledi. Yüksel, Özmen'in beyanlan- nın anımsatılması üzerine, "Bombayı koyduğumuz gün ve saat benim beürt- tiğim şekilde ohnuştur. Benim sözlerim bizim eylem manüğımıza daha uygun- dur. Bizim eylemlerimizde uzun süreli bir bekleme rizikosu olmadı" dedi. Savcı Hamza Keleş, tutanağa "Çeliş- id gjderilemedi" diye not düştü. Ferhan Özmen, DGM Savcıhğı ve tu- tuklama işlemini gerçekleştiren DGM Yedek Yargıçhğı'nda kabul ettiği polis ifadesinde, Mumcu suikastmın nedeni konusunda şunlan söyledi: "Ben bu oLayı herhangi bir künseden talimat almadan Oğuz Demir (firarda) ve Necdet Yüksel'le birlikte karar vere- rek gerçekleştirdim. Mumcu, zaten bü- tün fikirleri ve kinıliği ile herkes tarafin- dan tanııuyordu. Gazete köşesinde ve birçok televizyon programlannda ko- YükseL 1993 Ocak ayı başında yine bir kontroUerinde havanın sisli, polis noktasının camlaruun bu- har nedeniyle kapalı olduğunu gördüklerini beürterek Oznıen'e eylemin o gün yapdması önerisini götürdüklerini söyledi ve "Ozmen de bulunduğumuz oda içerisinde hanrladlğun kadarıyla kütüp- haoenin alündan çıkardığı bomba matzemelerini kullanarak Demir'le birlikte bombayı hazniadV lar"dedL " " " nuşması olup birçok da kitabı vardı. Pa- neUerde ve konuşmalannda sistem içe- risinde bulunan bazı basla çevrelerinin sözcüsü konumunda olduğunu belli edi- yordu. Halkı tabandan değil de tavan- dan şekillcndirnıevi amaçlayan bir çiz- gisi vardı. Devlet içerisindeki bazı kişi- lerin sözcülüğünü yaptığım düşünüyor- dum. Ancak kendisinio güne kadar Ata- türkçü olarak tanımlayan, fakat benim gerçekten öyle olmadığına inandığun ve de sadece dinimize saldırmayı kendisi- ne vazife edinmiş bir kesimin sembolü haline geldiğinden böyle bir eylemi seç- tik." Olayda kullanılan bombayı Oğuz De- mir ve Necdet Yüksel'le birlikte yaptık- lannı kaydeden Özmen, bomba konu- sunda şu bilgileri verdi: "Harekete ayarh, mandalh ve bubi tu- zakhbir sistemebağh C-4 patlayıcısı içe- ren bir bomba idL Bombanın alt kısmın- da mıknaüs vardı. 12-13 santün çapın- daki bu mıknaüs bombayı arabaya tut- rurmak içindi, ancak otonun altindaki metal kaplama paslı olduğu için bu mık- natısı rutnıadıgını bana Oğuz Demir soyledL Ip ya da misina bağh olan bom- banın ateşleme kısmmdaki mandalın hareketine bağh olarak aktiflik kazan- dırarak patlama olacak şekilde idi. C-4 ile yapüğımız bu bombayı koli bandı ile bantfa olarak bir poşete sanh vaziyette olay yerine kadar götürdük. Bombanın patlavıcısının ağuiığı 2 kg. 200 gr. civa- nnda idi. C-4 kalıplannın her biri 570 gr. olduğundan hesap ettiğimde 4-5 adet C-4 kullanarak bu bombayı inıal ettik.* 1 Mumcu'nun evının adresinı eskı te- lefon rehberinden bulduklannı, ancak otomobılle ilgili istihbaratı kendisinin yapmadığmı kaydeden Özmen. genel olarak bilgilerin toplanmasmın hemen ardından eyleme geçmediklerini. "za- manı gelince bilgiler doğrultusunda en uygun eylem tarzmı" belirledıklerinı anlattı. 'Haberlerden duydum' Bombayı olaydan bir gün önce. ak- şam 21.30-22.00 sıralannda yerleştir- diklerini anlatan Özmen, şöyle devam etti: "O dönemde Şahin marka birotomo- bilinı \-ardi. Bu oto ile Köroğlu Cadde- sinden aşağıya doğru inip taksi durağı- na gelnıeden Oğuz Demir ve Necdet Yüksel isimli arkadaşlanmı bıraknm ve kendim sağa dönüp Karlı Sokağa gire- rek polis kulübesinden ileri geçince sağ- da durdum. Necdet Yüksel ve Oğuz De- mir bombayı >erleştirip döneceklerdL Ancak ben otoyu biraz ileriye park etti- ğim için onlan göremedim ve biraz bek- lediğim halde gelmeyince ileri devam ederek ileriden geri dö- nüp geküm. Arkadaşlan sokak- ta görmeyince eve döndüm. Bir müddetsonrada onlarticaribir taksi ile geldiklerini söyleyerek geldiler. Onlan benim evimin 300-400 metre Uerisinde karşda- dun. Bomba) ı yerleştirip yerieş- tinnediklerini sordum, onlar da 'evet' dediler. Bombarun pada- dığmı ve otosunun parçalana- rak Uğur Mumcu'nun da öldü- ğünü, pazar günü saat 15.00 gi- bi haberlerden duydum." Özmen, eylemin tarihiyle il- gili olarak da "Biz otoya bom- bayı bir gün önce, yani 'cuma akşamı' koyduk. Bomba araba- nuı üzerinde 'cumartesi günü' takıh kakh ve pazar günü patla- dı"dedi. Necdet Yüksel de 1992 yılı- nın ortalannda Mumcu suiİcas- tı eyleminin Ferhan Özmen ta- rafından gündeme getirildiğini belirterek, karara kendisiyle birlikte Özmen ve "Cflıan* kod adlı Oğuz Demir'in katıldığını anlattı. Kültür sanat etkinlikle- riyle ilgili ilan ve yayınlanm takip ede- rek Mumcu'nun katılacağı herhangi bir toplantıyı araştırdıklannı kaydeden Yüksel, Mumcu'nun Ulus'ta 100. Yıl Kültür Merkezi Konferans Salonu'nda konuşma yapacağım öğrendiklerini be- lırtti. Toplantımn yapılacağı salona Oğuz Demir'le birlikte gittiklerinı anlatan Yüksel, toplantımn bitiminden sonra Mumcu'yu beklediklerini aktararak şöyle devam etti: "Toplanö sonunda Uğur Mumcu çev- resinde kalabahk bir gnıpla büükte sa- londan çıkn. Bunun üzerine Oğuz De- mir yanımdan a>nlarak yolun karşı ta- rafindan Mumcu'yu takip etmeye baş- ladı. Demir, kalabahktan dola\ı Mum- CU'JTI takip edemeyecek duruma gelin- ce ben Mumcu'nun peşine takıknm. S- tat OteB açık otoparkına bırakmış oldu- ğu aracına binerken plakasını tespit et- ti. Biraz bekleyip Demir'le buluşarak evlerimize dağıldık. Aynı gün akşara sa- atlerinde Mumcu'nun evini tespit ede- bflmek için telefon rehberinden adresi- ni bulduk. Oğuz Demir'le büükte adre- se giderek plakasını tespit ettiğimiz ara- cın evin önûndeolupohnadığına baknk. Ük gittiğimizdc aracı evin önünde göre- medik. Daha sonraki geüşlerimizden bi- rinde araba\ı gördük." lar. Daha sonra bir minübüse aktardı- lar. Orada bana 'Yusuf anlat' dediler, ben de 'Ne anlatayım' dedim. Ben Fıdan Güngör'ün kaçınlması ola\ı üe ilgili iddi- alar olduğu için bu kaçıranlann Hizbul- lah örgütünden tlim ve Menzil grubu ola- bUeceklerini düşündüm. Onlara, ben ola- yı yapmadun dedim." Karakuş, kendisine "Uğur Mum- cu'nun öldürülmesini anlat" diyen polis- lere "Uğur Mumcu'yu ben yapnm der- sem kargalar bile güler, çünkü benim bu olay ile herhangi bir ilişkim yoktur" ya- nıtını verdiğmı belirterek şunlan anlatö: "Bunun üzerine 'Elimizde belge var' dediler, 'Biz derin devletiz, her şeyi bili- yoruz'. Ben onlara 'Elinizde hangi belge var" dedim. Onlar da 'Kayınçon Murat FUiz söylüyor' dediler. Bunun üzerine 'Ben Murat Filiz söylüyorsa cezaevın- den alırsınız, o söyler' de- dim. Bunun üzerine 'Biz Murat'ı da alacağız' dedi- ler. 'Sen eski ülkücüsün, biz de seninle birlikte, sen devlete yardımcı ol' dedi- ler. 'Mumcu'yu kabul et- mekten başka çaren yok- tur. Ya kabul edeceksin ya da öleceksin' dediler. Ben onlara 'Siz dokümanı ya- zın ben de altmı imzala- nm' dedim. Bana ketime kemneoiayın nasıl olduğu- nu anlatnlarveezberlettir- diler. Benden isim istediler. Ben de yakın arkadaşla- nm olarak bildiğim ceza- evinde büükte kaldığunız kişflerin isünlerini ventim. Muzaffer Dağdeviren ve Fatih Aydın'du-. Bu şahıs- fcu- ellerinde beigeierle Ha- san Kılıç, Mehmet Şahın, Abdülhamit Çelik, Meh- met Ali Tekin'in de okm- ğunu söylediler. Abdülha- mit Çelik'i biz iyi bihnz o casustu dediler." Karakuş, polislerin ken- disine Mumcu olayını ka- bul etmekle "devlete hiz- met edeeeğinr söyledikle- rini kaydederek, polislerin Uğur Mumcu olayını şöy- le anlattıklannt aictardı: "SenburadanAbdüIha- _mit Çelik ile Ankara'ya gj- deceksin. Yanında bir tranh bulunacak. Bu olay- da yer aL ama nasıl olursa yer al. Ben ola>da gözcülü- ğü kabul ettim. Gözcü ola- rak beni yazdı. Ben ifade verirken ıstanbul'da beni kasede aldüar. Kaset em- niyette ahnmadı. tfadem alınan yer bir evdi bh- çek- yat vardı ve ellerim de ke- İepçeli idL Böylece banta akular. Daha sonra başka bir araba ile götürdüler. Gözlerim bağh idi emniye- te yaklaşüğumzda gözle- rim açıkh ve ben çev rem- dekilerm poUs olduğunu anladun. Orada ifadem alındL Daha sonra Anka- ra'ya gönderildim. Ben Uğur Mumcu olayına ke- suüıkle katümadnn. Cami- de buluşmamız, otele git- memiz, daha sonra olayye- rine granemiz tamamen polislerin anlarağı şekilde ohnuştur. Keşif sırasmda da bana söyledikleri gibi anlattım. Benim Uğur Mumcu olayı ile hiç bir 0- gim yoktur. Bu beyan- lanmı mahkeme huzunın- da da anlatacağun." SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com Amerika Birieşik Devletleri'nin tari- hinde trenin önemli bir rolü olduğunu halk şarkılarından anlayabilirsiniz. Amerikan halk müziği olarak kabul edilen country şarkılannın neredeyse tamamında, tren yolculuğu ya da tre- nin bir şehre girişi üzerine sözlere sık- ça rastlayabilirsiniz. Insanoğlu bin yıl- iardır bir yerden bir yere göçüyor. Göçmek canlının tabiatında var. Türk- ler de göçen milletler içinde en önde gelenlerden sayılabilir. Orta Asya'dan yüzyıllar öncesi başladıklan yolculuk hâlâ bitmiş değil. Göç, her ne kadar türkülere, şarkı- lara, zaman zaman keyifli sözlerle yansısa bile aslında insanın yerinden yurdundan olması anlamına gelir. Geçmiş yüzyıllarda kendisinden güç- lü askeri kuvvetlerin, yağmacılann, ta- lanalann korkusundan milyonlarca in- san başka diyarlara göç etmek zo- runda kalmış Bugün bile Afrika'da, dağılan Sovyetler Birliği'ne bağlı ülke- lerde, Balkanlar'da çok dramatik göç- ler yaşandı. Son dram Kosova'daydı. Güneydoğu'da yaşanan son 20 yı- lın acı olayları da milyonlarca Kürt'ün yerinden yurdundan göç etmesine neden oldu. Anadolu'ya bir göçle ge- len Türkler, bu göçlerini kendi kentle- rinden, kasabalanndan, köylerinden Bir Uzun Otobüs Yolculuğu büyük şehirlere, Almanya'ya ve Ba- tı'nın zengin ülkelerine doğru sürdü- rüyorlar. Ermenilerin 1915 yılında ya- şadıklan zorunlu göç ise hâlâ çözüle- memiş derin bir yara olarak tazeliğini koruyor. ••• işin doğrusu, bu yazıyı Istanbul'dan Bodrum'a ailecek yaptığımız uzun otobüs yolculuğunu anlatmak ama- cıyla yazmaya karar vermiştim. Oto- büs yolculuğu bana bir göç kervanı gi- bi geldi. Epeyce bir zamandır, bu ka- dar uzun bir otobüs yolculuğu yap- mamıştım. Bu arada Bursa ve Izmir garajlannın yerinin değişmiş olduğu- nu fark ettim. Otobüs yolculuğuna cu- martesi sabahı başladık. Yaz aylann- da otobüs yolculuklan geceleri yapı- hr. Oğlumuz Reşat Ispanya'dan yeni geldi. O gelmeden nereye gideceği- mize karar vermiştik. Tatilimizi Cum- huriyet'teki ilanlanndan da tanıdığınız Bodrum-Bitez'de Natür Otel'de geçi- recektik. Reşat, otobüsle gece yolcu- luğuna itiraz edince gündüzde karar kıldık. Sabahın erken saatlerinde evi- mizden çıktığımızda keskin bir koku ile yüz yüze geldik. Hemen alt soka- ğımızdaki çikolata fabrikasında yan- gın vardı. Mahalleli endişe içinde ev- lerinden dışan fırlamış, yanm saattir gelmeyen itfaiyeyi bekliyordu. Biz de endişelendik, biraz bekledik ve itfaiye- nin geldiğini görünce yolumuza de- vam ettik. Otobüsümüz (Kâmil Koç) sabah 08.00'de bakımsızlık, pislik ve karga- şa içindeki Harem Garajı'ndan hare- ket etti. içeri girer girmez müzik eşli- ğinde yapılan bir anonsla karşılaştık. Emredici bir sesle bir kadın spiker uyulması gereken kurallan dikte edi- yordu: "Tanımadığınız kişiden yiye- cek almayın, şûpheligördüklerinizi ih- bar edin, çocuklanntzı koridora sal- mayın " türünden terbiye mesajlan ve- riliyordu. Arabalı vapurla Eskihisar'dan karşı- ya geçip yolumuza devam ettik. İlk durağımız Bursa oldu. Yeni Bursa Ga- rajı eskisine hiç benzemiyordu. Şehir dışında, büyük, tertipli, uygar görü- nüşlü, modern bir garaj yapılmıştı. Tu- valetleri tertemizdi.. Bu garajda 35 dakika bekledik. öğ- len olmuştu, yolda yernek molası ve- rilir diye umut ediyorduk. Kemalpa- şa'yı, Susuriuk'u geçtik. Otobüsümüz yolda gördüğü yolcuları almak için duruyor, gördüğü her garaja girip çı- kıyordu, ama bir türlü yemek molası vermiyordu. Balıkesir'e geldiğimizde iyice acık- mıştık. Balıkesirgarajı birfelaketti. Tu- valetler korkunç denecek düzeyde kirliydi. Bir yanm saat de orada bek- lemek zorunda kaldık. Yemek molası Izmir'den sonra denildi. Yani akşam 18.00'de. Söylensek de onlar bildiği- ni okuyorlardı. Arada yolcu indire bindire Izmir'e geldik. Izmir garajı da yeni yapılmıştı. Ama tuvaletleri Bursa'dakiler gibi te- miz ve bakımlı değildi. 45 dakika da orada bekledikten sonra Selçuk ya- kınlannda bir yerde saat 18.00'de öğ- le yemeği yeme fırsatını elde ettik. Selçuk, Kuşadası, Söke garajlan da eksiksiz olarak ziyaret edildikten son- ra Bodrum'a geldik. Saat gecenin 22.00'siydi. Oradan da Bitez'e gitme- miz gerekiyordu. Yatağa sırtımızı koy- ma olanağı bulduğumuzda, saat 24.00 olmuştu. Tam 16 saatlik eziyet bitmişti. Yolculuk sırasında Reşat bir gece önce de uyumadığından bunalıma girdi. Balıkesir'de otobüsü terk edip bir otelde kalmayı bile teklif etti. Tar- tışmalar çıktı. Insanlar, "Acıktık, bir yerde durun" dedilerse de dinleteme- diler. Gündüz seferieri böyle olur de- diler. Bodrum'a indiğimizde ikjinç bir olayla daha yüz yüze geldik: Şoförler, bir çocukla teyzesini Bodrum yol üze- rindeki Torba Kavşağı yerine Izmir Tor- balı'da indirmişlerdi. Nerede indiklerini bilmeyen teyze ile yeğenin yakınlan Bodrum Gara- jı'nda panik içindeydiler. Şoförlere kı- zıyorlardı. Sonrasını öğrenemedik. Reşat iki günün uykusuzluğuyla hâlâ yatakta. Öğlen vakti ben bu yazıyı ya- zıyorum. Böylece dün neden yazımı yazamadığımı da size açıklamış olu- yorum. Bodrum'dan, tatil yerinden yazma- yı sürdüreceğim. Yaz dediler, yazaca- ğız. Bundan sonraki yazılarda Bod- rum'da "patlayan Türk turizmi" üze- rine izlenimlerimi aktarmaya çalışa- cağım. Dönüşte nasıl bir yol izleyece- ğimizi şimdiden düşünmeye başladı- ğımızı da söyleyebilirim. Türklerin hâlâ seyahat yerine göç ettiğini de iddia edebilirim. Yann yeniden görüşmek umuduyla. 2000Tİ YILLARDA ERDAL ATABEK Düşünmek Zekâyı Gelîştiriyor... Çok kolay anlaşılır birdoğrudur bu: "Düşünmek zekâyı geliştirir." Elbette, tersi de aynı derecede doğrudun "Dü-' şünmemek zekâyı köreltir." Gazetemiz Bilim-Teknik dergisinin bu cumarte- • si günkü sayısında ikinci sayfadaki yazının konu- • su buydu. Dergiyi açıp da yazıyı okuyunca heye- J canlandım, sizlerie paylaşılacak en önemli konu- nun bu olduğunu düşündüm. 4 ve 5. sayfalarda- ki "Geleceği Tahmin Etmek" yaz\s\ da konuyu bü- tünlüyordu. "Düşünmeyoluyla zekâyı gellştirmek" ve "geleceği tahmin edebilmek" neden bu denli önem taşıyor? Insanlann ve toplumlann yaşadıkları bütün so- runlann çözümü burada da ondan. örneğin trafik kazalarını ele alalım. Bütün kaza- lar, küçük ya da büyük, insana, arabaya verdiği za- rar ne boyutta olursa olsun bu iki zihinsel işlem- deki yanlışlardan olur: "Düşünmemek ve ne ola- cağını tahmin edememek. Alkollü araç kullanma da budur, hatalı sollama da budur, aşm hız da bu- dur, arabayı, yolu, zamanı kullanma hatalan da budur. Şimdi, insanlara bu iki beceriyı kazandırma- dan hangi egitimı verirsenız verin, hangi cezayı arttınrsanız arttınn, sonuç değişmeyecektir. Burada biröngörüde bulunuyorum: Trafik kaza- lan yıldan yıla artmayı düzenli olarak sürdürecek- tir. Hiçbir kaza topluma ders olmayacaktın çünkü bu toplumun insanlanna düşünmek değil, düşün- memek öğretilmektedir; geleceği tahmin etmek değil, olacaklara aldırmamak önerilmektedir. Düşünmemek ve ne olacağına aldırma- mak... Bu toplumun basına gelen bütün felaketler bu iki yanlış tutumdan kaynaklanmaktadır. Meslek seçimi bir sorundur. Deprem bir sorun- dur. Aile içi iletişim bir sorundur. Para kazanmak bir sorundur. Akıllıca geçinmek bir sorundur. Er- genlik bir sorundur. Çocuk yetiştirmek bir sorun- dur. Eğitim bir sorundur. Bu gidişle hiçbiri çözülmeyecek, daha karma- şık sorunlar yumağına dönüşecektir. Çünkü toplumda "düşünmemek ve ne olacağı- na aldırmamak" hastalığı vardır. Bu hastalık nereden kaynaklanıyor? Kanımca bütün nedenleri iki ana noktada top- layabiliriz; "belleğe dayalı ezberci eğitim" ile "fü- ketim toplumunun yönlendirmeleri"'. Bilim-Teknik dergisindeki yazıda "zekânın sıçra- ma yaptığı iki dönem "den söz ediliyor. Birinci dönem, "5 yaş dönemi" olarak beliıtili- yor ki bu, 0-6 yaş dönemidir. Algının, dikkatin, bel- leğin, muhakemenin, sorun çözmenin, imgelem- tasanm-kurgulamanın en özgür, seçicifiğe yöne- len, yaratıcılığagenişleyen "büyük gelişme döne- mi". İkinci dönem de 11-15 yaşlan arasındaki bi- yolojik-psikolojik büyük sıçrama dönemi. Yazıda, bu iki dönem kaçınlırsa sonraki dönemlerde zekâ- nın büyük gelişmeler göstermesipin olanaksızpla-, cağına değiniliyor. , , ' - ^n > Buradaki önemli nokta,"zekânın her yaşta (yaş-' lılık dahil) düşünmeyle gelişmesini sürdürecegidir, ancak koşullanmalar nedeniyle düşünmekten vaz- geçip bilineni yınelemek, zekânın gelişimini dur- duracaktır. Şimdi karşımıza iki önemli sorun çıkıyon Erken çocuk eğitiminin (0-6 yaş arası eğitimin) yaşam- sal önemi ile ilköğretim dönemindeki eğitim. Bu her iki eğitimin de "eleştirel düşünceye da- yalı zekâ geliştirici eğitim" olması, aynı zamanda çocuğun "yaratıcılığını geliştirmeye açık olması" zorunlu. Eğitim, çocuğun çok şey bilmesine değil, çok yönlü düşünme gücünü arttırmasına yönelik ola- cak; bu temel koşul. Bunu anlayıp yapamadığımız sürece hiçbir şey değişemez. "Tüketim toplumunun yönlendirmeleri"r\e gelin- ce; orada da tümüyle "düşünmeme ve ne olaca- ğına aldırmama"y\ hedefleyen güdülemelerini gö- rüyoruz. - Harcarken kazan, - Paran yoksa aldırma, kredi kartınla öde, - Bankandan daha fazlasını iste, - Malı şimdi al, nasılsa ödenir, - TV programını seyret, kafanı boşalt (sanki pek doluymuş gibi), - Filmi izle, he he diye gül geç, - Bilgisayan al, oyun izle, - Çet yap, geyik olsun, - Arabayı şimdi al, gençliğini yaşa, - Her şey senin hakkın, sen aptal mısın? Bütün bunlar çocuklardan başlayarak gençlerin, yetişkinlerin, kadınlann, erkeklerin sürekli birtüke- tim dünyasının birbirine bakarak hırslanan yanş- çılan olmasına yol açıyor ve başanlı oluyor. DÜŞÜNME VE NE OLACAĞINA ALDIRMA... "Bırak onlar düşünsün, ne olacağına onlar al- dırsın." BİZ DÜŞÜNMEK VE NE OLACAĞINA ALDIR- MAKZORUNDAYIZ. Eğer sorunlan çözmek istiyorsak yolu sadece budur da ondan. . ,_. E-mail: erdal.atabek(a mynet.com.tr i -. Fax: 0212 513 90 98 Anavatana katılışımn 61. yılı Hatay'ın kurtuluş •***• yıldönümü kutlanıyor Haber Merkezi - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ata- türk'ûn "Yurtta banş, dünyada banş" anlayı- şının iç ve dış politika- da asla ödün verilmeyen temel ilke olduğunu be- lirterek "Böylesine ba- nşçı bir potitikanın ka- rarh bir biçimde izlen- mesi, ülkemizi serü\«n- ci girişimlerden uzak tutmuş, geçen 77yıl için- de Türkiye'yi çağdaş dünyanın güçlü bir orta- ğıv-apnuşur" dedi. Baş- bakan Bülent Ecevit "Hatay'ın anavatana kaolmaıı, büyük öoder Atatürk'ün döneminde izlenen banşcı dışpotiti- kanın. uzun süren sis- temh çabalarm sonu- cunda eldeedilen büyük bir başarıdır" dedi. Sezer. Hatay'ın kur- tuluşu ve anavatana ka- tılmasınuı 61. yıldönü- mü nedeniyle yayımla- dığı mesajda, bu oiayın Türkıye'nın"oklubitti- ye" getirilmesine izin vermeden, diplomatik yollan kullanarak uzun süren çabalarla ulusla- rarası alanda elde ettiği akılcı ve sağduyulu bir başansı olduğunu vur- guladı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear