25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 NİSAN 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 19Mayıs vergisi! Kınkkale ll Milli Eğitim Müdürü Veli Korkmaz, 19MayısAtatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gösterilerine katlacak öğrencilerin giysi ve öteki giderieri için ilköğretim öğrencilerinden -ki törenlere katılmıyorlar- 150 bin lira, ortaöğretim öğrencilerinden 250 bin lira toplamayı uygun görmüş. Okul müdürleri böyiesi bir uygulamaya karşı çıkınca ll Milli Eğitim Müdürü "ben size gösteririm" gibilerinden Kınkkale Valiliği'ne gidip Vali Behiç Çelik'ten "olur" almış ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın 1999/61 Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 • Fındık yiyen çocuklar zehirienmiş... "18 yaşından küçükferi. aaaniai cammıs olmasın!" ürkiye Büyük Millet Meclisi'nde tüm millet- vekilleri dürüst, şaibesiz, kendisi ve ailesi karanlık işlere bulaşmamış, hukukun üstün- lüğüne inanan, insan haklanna saygılı, dü- şünce özgürlüğünü savunan, demokrasiyi biryaşam biçimi olarak özümsemiş, demokrasinin vazgeçilmez parçası laiklik ilkesini korumaya yeminli ve yaşamın- da mütevazılığı seçmiş iken ve bunlann arasından cumhurbaşkanı olabileceklerde aranan yüksek okul mezunu olmak ve kırk yaşını doldurmak koşulunu taşıyan o kadar çok milletvekili var iken, üçü iktidar ikisi muhalefet ortağı beş siyasi parti genel başka- nının yanyana gelip televizyonlardan naklen yayım- lanan imza töreni sonunda Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı Çankaya Köşkü'ne aday gösteımesinin yarattığı "tarihıtablo"nun ilk tur sonunda aldığıoyun iktidar partılerine bağlı milletvekili sayısına ulaşama- mış olması ve dolayısıyla lider sıfatı taşıyan parti genel başkanlannın umduğu gibi "istikrar tablosu" Noktasız oluşturacak bir sonuç çıkmamış olmasıyla birlikte anayasaya sığınarak kendi başlanna aday olan aday- lara göre "tarihi tablo"nun dörtbuçuk kat fazla oy alması dolayısıyla ikinci turda da farkın korunarak üçüncü turda ve olmazsa mutlaka dördüncü turda istikrann kesintisiz şekilde devam edeceğinin belir- mesi ki bu belirginliğin otuzbeş yıilık mazisi olduğu özellikle vurgulanan ülkücü hareketin töreleri saye- sinde gerçekleştiği gerçeğinin altını çizmek gereki- yor -Tann onlan korusun ve yüceltsin- ülkenin ge- leceği açısından halkın umutlannı olabildiğince art- tınyor ve halkımız kimi münafıklann gündeme getir- meye çalıştığı gibi seçimle gelinen siyasi makam ve görevlere aday olan kamu görevlilerinin bulunduk- lan görevden istifa etmeleri gerektiği yolundaki id- dialar karşısında bu kuralın muhtar, ihtiyar heyeti üye- si, belediye başkanı, belediye meclisi üyesi, il ge- nel meclisi üyesi ve milletvekili seçilmek isteyenle- ri bağladığını, yasaların herhangi birinde ve anaya- sanın herhangi bir maddesinde cumhurbaşkanlığı- na aday olacaklann görevinden istifa etmesini ön- gören bir kural bulunmadığını ve eğer hem etik hem demokratik bir gelenek söz konusu ise bunun da yü- rüriükteki törelere uymadığını bildiği için gülüp geç- mekte, eğer bu iddia dikkate alınacak bir değerde ise bunu da Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın cum- hurbaşkanı seçilmeden önce karara bağlayabile- ceğini ya da cumhurbaşkanı seçildikten sonra gö- reve başlarken anayasaya bağlılık yemini edeceği için zaten çözmüş olacağını bilmektedir ve aynca halkımız Başbakan Bülent Ecevit'in siyasete kazan- dırdığı ve cumhurbaşkaniığı adaylığı ile gönüllerde taht kuran Mail Büyükerman'ı asla unutmayacak- tır nokta #.: genelgesını de S=?'y rafa kaldırarak J L okul müdürlerine emretmiş: Paralar toplana! Türkiye bugünleri de gördü; ulusal bayramlar "paralı" yapıldı; Atatürk'ün adını taşıyan bir bayrama "vergi" salındı! Hayırlı uğurlu olsun... Madem ulusal bayramlar devlete yük oluyor, ilk fırsatta kutlamalar özelleştirilmeli, hatta "blok satş n la yabancılara devredilmelidiıi SESSİZ SEDASIZ (!) MMtKURTCEBE Yûksek Yerilim Hatn Erdinç UTKU Az ye de bir gazetecı tut! ABD'de Merve'nm yıldm parlarken Epeydir gözden ırak kalan Amerikan vatandaşı Faziletli Merve Kavakci Ylldirim ABD'deki Georgetovvn Üni- versitesi'nde Cizvit papazlannın dü- zenlediği bir toplantıda ortaya çıktı. Alman diplomatıyken Müslüman olan Murad Hoffman, CIA'nın değer- li uzmanlanndan Graham FuOerve Ür- dün Islami Hareket Cephesi Ge- nel Sekreteri Abdüllatif Arabi- yatileSuriyeli "Müslüman Kar- deşler"in şeyhi Ali Al-Bayano- uni de Merve'rıin yanındaydı. Merve toplantıdan sonra ABD'nin Güneydo- ğu Anadolu müfettişi Harold Hong- ju Koh ile ABD'nin din hürrıyeti büro- su başkanı emekli yüzbaşı Protestan papazı Seiple'dan randevu istedi ve isteği memnuniyetle kabul edildi. Bu arada basına yansıyan haberle- re göre Hoffman da, toplantıda yap- tığı konuşmada Türkiye'ye verdi ve- riştirdi; Kemalizm'i yerden yere vur- du. Hans eskısi Murad Hoffman, bil- diğinız gibi Istanbul'da oturuyor; dün- yanın heryanını dolaşıp Türkiye Cum- huriyetı aleyhine konuşuyor ve ucu Hizbullah'a kadar giden Islami Hare- ket' i savunuyori M o o o i Cağaloğlu'nda Istanbul I f H H M I I vaijiiğj'nin blraz ötesinde Başbakanlığa bağlı birkurum var: Dev- let Arşivleri... Yakınında da bir mes- cit. Son haftalarda hercuma yeni bir [ "mesai" türü başladı... öğle saatle- rinde yanm saat kadarKuran okunu- yor ve sokağa da yayın yapılıyor! ÇED KÖŞESÎ OKTAY EKtNCt Bartın'ı Artık 'Sevmiyoruz'... Nereyı sevsek, oranın başına bir iş geliyor... Çünkü ınsan, ister istemez güzeli seviyor; in- sanı hiçe sayanlar da işte o gü- zele saldınyor... Yıllar önce (197(Tlerde) Moğla'yı sevdiky/Hem vasa- yıp, hem korumaya başladık.. Denizine, koylanna, ormanı- na, antik kentlerine, tarihi do- kusuna, uygar insanına, bere- ketli topraklanna dört elle sa- nldık... "Aman dokunma- yın", "n'olur buraya yap- mayın" diye diye yıllanmızı geçirdik. Sonuçta birçok "başan" da elde etmedik değil. Örneğın "Göcek koylan" bir ölçüde kurtuldu sayılır. Kayaköyû'nü yağmalayamadılar. Bayır'a, Yerkesik'e çimento fabrikala- n kuramadılar. Mılas-Bodrum Havaalanı'nı Güllük'teki "la- guner" alana yapamayıp, kıyı- dan 3-4 km. geri çektiler. Muğ- la'nın "kentsel SİT" dokusu ve eski evleri apartmanlaşma- okşamamak, gözetmemek mümkün değildir. Ama, tabii "insan" olana... Cumhuriyetimizle yaşıt Bar- bn gazetesinın, adeta "imdat" dercesine atılmış manşetini şıla/ak" okuyorum: i-nerji Bakanı Ersümer Bartın'da açıkladı: Termik santral Amasra, Filyos ve Ar- mutçuk'a..." (7 Nısan 2000) Aman Allahım!.. Nasıl da bulup "seçtiniz" bu güzelleri?.. Dışımi sıkıp, manşetin altı- na geçıyorum: "Çevrecilerden çok dertli olduklarını söyleyen Ersü- mer, tepkilere rağmen termik santrallan kuracaklanm be- lirtti..." Doğrusu kızıyorum, ama ar- tık şaşırmıyorum. Bugüne dek gelen hemen tüm bakanlar çev- recilerden "dertü" oldular. Yi- ne hemen tümü de, "tepkilere rağmen" doğa ve insan düşma- nj enerji politikalarunn "mili- tanı" kesildiler... Tablo değil, Bartıu uı ıuanian...Buraya da göz diktiler... ya teslim edilmedi; Milas'm tarihi ovası imara açılmadı. Ne var ki bu büyük sevdamız, iki "sevgi yoksunu" saldırıya engel olamadı... Birincisi, özellikle kıyı yer- leşmelerindeki "rant yapılaş- ması" ve turizmi sadece "ya- tak sayısı" ile ölçen dar kafa- h ve para-göz "devasa" tesis- ler. tkincisi ise yeraltındaki kö- müre bakmaktan, yerüstünde- ki doğayı ve ınsanı artık "gö- remez" hale gelen "termik santrallar..." Tuttular, önce Ya- tağan'a, yetmedi. Yeniköy'e ve onca büyük direnişe rağmen Ören'e, yani Gökova gibi bir yeryüzü cennetinin tam kıyısı- na, toprağa, havaya ve ciğerle- re zehir kusan santrallan ardı ardına diktiler... Üstelık, Türkiye Cumhuri- yeti mahkemelerinin, "durun, bunlann yer seçimi hukuka aykırı, kursamz bile çalıştıra- mazsınız..." şeklındekı karar- lannı da dinlemeden... ••• Dedim ya, nereyi sevsek, ora- nın başına bir iş geliyor... Şim- di aynı durum bu kez de Bartın'da karşımızda... Muğla, Ege Bölgesi için ney- se, Bartın da Karadeniz Böl- gemizıçin odur... Yani "tarih, doğa, kültür ve uygarlık" de- mektir. Bartın'ı da sevmemek, Ersümer de bunlardan biri... Ötekilerinin adını bile nasıl unuttuysak, gelecekte Ersü- mer' i de çocuklanmız hiç tanı- mayacaklarbile.. Ama, yakur- duklan termik canavarlar?.. On- lar "kara bela" olarak kalacak- lar... Amasra'ya, Filyos'a, Armut- çuk'a göz diken bu santrallar "orman arazilerinde" kuru- lacakmış... Bartın gazetesini bırakıp, Orman Bakanı Nami Çağan' ın geçen hafta "Dünya Günü" (22 Nisan) nedenıyle gönderdiğı mesaja göz atıyo- rum. Bu yılın konusunun "Te- miz Enerji" olduğunu anımsa- tan Orman Bakanı, herkesı "te- miz enerji seferberliğine" ça- ğınyor. Peki, Bartın ormanla- nnı "küH enerjiye" neden tes- lim ediyor?.. Üstelik -üpkı Muğ- la gibi- bir değil, iki değil, "üç" santral projesiyle... ••• Biz Muğla'da bu cinayete en- gel olamadık. Ancak inanıyo- rum ki Bartın teslim olmayacak. Çünkü "Muğla örneği" belki de sadece buna yarayacak... Bartınlılar Muğlalılan davet edip, yıllardır olanı biteni on- lardan dinlemeli. Muğlalılar da Bartın'a gidıp yaşadıİdannı an- latmalı... Bize düşen ise galiba Bartın'ı artık "sevmemek"... Çünkü nereyi sevsek oraya sal- dınyorlar... KÎM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net ÇtZGtLlK KÂMtL MASARACI HARBt SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com KEDt LEVO APTÜLİKA TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN NAPOLYON TöPKAK SAr/YORf.-t8o3'r£ BUSÛAJ, LEfil "NlN TOP&4K<-y4Rl S/iÇ KAr &Üyc/**Ûf 77/. O S'fA/A/P ATLAS OK.yANUSU'ycA MtSSl 4LA.1ÇTr.(*Ma /et7MO/4 TX/AAJM /LOe/=<XISO ANTZAŞMAStyij* YCK', SÖYLE _ ÇA RA2I Oi-Mt/Şf-U ~ İİ.^CC.CC- - - ' - PANO DENİZ KAVUKÇUOGLL Tarife' 1993yılının ilkbahanydı... Yağmurlu bir nisan ak- şamı Boğaz Köprüsü'nün Avrupa ayağında, çev- re yolunun Yıldız Ünıversitesi Kampusu'nun güne- yinde kalan "villalar bölgesi" ile kesiştiği sınır nok- tasında rastlamıştım ona... Orada gün boyu "oto stop" yapan üniversiteli delikanlılardan, genç kız- lardan birisiydi diye düşünmüştüm... Durunca koş- muş, camdan başını içeri uzatıp, "Benialırmısınız?" diye sormuştu... "Niye olmasın?.." Boynu, genç- lik yıllanmın düşlerini süsleyen o olağanüstü ma- sum görünüşlü kadının, Audrey Hepbum'un bir ku- ğununkini andıran damarlı, uzun boynunu andırı- yordu... Uçlarındayağmurtanecikleri birikmiş uzun siyah saçları omuzlanna dökülmüştü... Arabaya bindığınde o bildik terle karışık yağmur kokusu gelmişti burnuma... "Nereye?.." soruma, kıkırda- yarak, "Nereye isterseniz..." diye karşılık vermışti. "Dilerseniz birakşamyemeğıyiyebiliriz..."^Şaşırmış- tım. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıveren bir "sürpriz"d\ Zarrfe... Konuşmaya başlamış nk... Stvasian göçmüş bir duvaronın kızıydı. Bey- koz sırtianndaki gecekondu semtlerinden birin- de ailesi ile yaşıyor, bir deri mağazasında tez gâhtarlık yapıyordu. Liseyi bitirmiş, ünıversite sınavlannı kazanmasına karşın parasal neden lerie eğrtimini sürdürememişti... Bundan pek de pişmanlık duymuyordu... "Yaşayıp gıdıyoruz işte..." "Yaşayıp gitmek..." İlk işitildiğinde insana, uze- rinde durulacak bir yani yokmuş gibi gelen bu söz- cüklerin ondafarklı biranlamı olduğunu anlıyordum dınledikçe. Olanaklarının elverdiğinin ötesinde, "daha iyi" yaşayabilmek için bedenıni sunmaya ha- zırlamıştı kendisıni... Çok rahattı. Bunu herkesin çok kolay anlayacağını, anlayabıleceğını düşünüyor- du... "Ne var ki bunda?.." diye soruyordu. Yaşa- ma onunkınden farklı yerden bakanların hayat doğ- rulannda "orospuluk" dedikleri şeyden farklı bir şey değildi Zanfe'ninkı de, aslında... Ama nedense adı henüz konulmamış, sanki başka bir şeymiş hissi- ni uyandınyordu insanda onunkı... Bu çocukyüzlü genç kadının yüreğınde esen, ken- dini kapıp koyuvermek ıstedıği rüzgârlar etkilemiş- ti beni belki de... O kadar çok gerekçesı vardı ki seçtiği hayatta... Etiler'de, Kuruçeşme'de, Çubuk- lu'da adlannı hep duyduğu, hep gitmek ıstedıği ama bir türlü gidemediği o yerlerde sabahıara ka- dar eğlenmek, "iyiyerier'de yemek yemek; Ege'de, Akdeniz'demaviliklerortasındabirteknedegüne şe uyanmak onun da hakkı değil miydi?.. Aldığı ay lık, yaşamak istediği "başka hayatlahm hayaline bı le yetmiyordu oysa! Çözümü uzunlu kısalı ilişkıle» de onu arzulayan, ona duymak istediklerini söyte yen erkeklere "soyunmak"\a, sonrasını düşünme- mekte, üzerinde hiç durmamakta, unutmakta bul muştu... Bedenıneyabancılaştıkça kendını daha ko lay veriyordu... Yaşadıklarının, yaşayabileceklen- nin, yaşamak istediklerinın en sahtesinı "sahileş- tirmek ten, sahi sanmaktan başka ne gelebılirdi kı elinden? Hem kımseden para pul da beklemiyor- du... ödeyen de hep kendısıydi üstelik!.. Hayalle- rinin bedelıydi ödediği... Hayatı henüz bilincine oturmamtş bu genç kadına acımaya başlamıştım. Insant düşündüren, çevresinı, yaşadıklarını yeni baştari sorgulamaya zorlayan bir "yan"ı vardı Za- rife'nin. "Sizi müsait biryerde bırakayım..." dedı- ğimde çok şaşırmıştı. "Ama..." Kızıltoprak sapa- ğında durmuştum. Inerken hiç konuşmamıştık... Dün akşam yeniden rastladım ona... Bir "papa- razzi" programında, adı çok duyulan, tuvaletlenn de kokain, esrar, hap pazarlandığı söylenen o lüks meyhanelerden birinde masalann üzerinde ken- dinden geçmiş dans edıyordu... O masum çocuk yüzü yedı yılda, on yedi yıl yaşlanmıştı sanki... Her- haldeköprü başlannda "otosfop"yapmıyor, Bey- koz sırtlannda oturmuyor, o deri mağazasında da çalışmıyordu artık... Ekrandakı göruntü değişınce düşündüm bir an... Başka bir "hayat tercıhi"nde şim- di nerede olurdu Zarife? Kim bilir? Bunu kendisi- ne sormak isterdim... Ama soramayacağım... Ya- şadığımız hayatlarda yollanmız hiç kesışmeyecek çünkü... .. ,,, " - ••• Çarşamba günü bu köşede yayımlanan "Yanlış Yerde Pes Etmek" başlıklı yazım üzerıne çok sayı- da faks ve telefon aldım. Aynı gün Içışleri Bakanı- mız Sayın Sadettin Tantan da telefonla arayıp, gürültü kirliliğinekarşı başlattığı mücadelede "pes" etmediğini, yasa hükümleri neyse, mutlaka uygu- lanacağını bildirdi. Duyarlılığı ve yeniden yeşerttiğı umutlar için kendisine teşekkür ediyorum. (Faks:0212-723 84 97) BULMACA SEDAT YAŞAYAH 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Böbrekleri ve hastalıkla- nnı inceleyen bilim dah. 2/ Soylu... Os- manhlarda ge- ce bekçisi. 3/ 5 Yemin... Ba- g nndırma. 4/ Uzaklık işare- ' ti... "Derinlik- 8 ler" anlamın- g daeskisözcük. 5/ XIX. yüzyılın en büyük bilim adamla- 1 nndanbirisayılanün- 2 lü Ingilız fizikçi ve 3 kimyacı.6/Leylakren- 4 gi,açıkmor...Müstah- kemyer. 7/"— Hanım Sokağı":HaHdeEdip Adıvar'ın romanı... Afrika'da yaşayan bir antilop. 8/ Pembe 9 renkli şarap... Basketboldakale. 9/ Yapay olarak el- de edilen kimyasal bir element. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hz. Muhammed'i övmek ve ondan şefaat dile- mekamacıylayazılankaside... " — Güler"': Foloğ- raf sanatçımız. 2/ Küçük ticaretle ya da el zanaat- lanyla geçinenkımselere verilen ad... Yayla evı. 3/ Ödeşme, razı ohna... Alçak enlemlerde esen düzen- li rüzgâr. 4/ Lübnan'ın plaka işareti... Çok eskiden Hindistan'ın kuzeyinde yaşamış bir halk. 5/ Aruz ölçüsünde, kısa okunması gereken bir heceyi kalı- ba uydurmak için uzatma. 6/ Efelek de denilen bir sebze... "Posta Kutusu"nun kısa yazılışı. 7/ Japon- ya'da bir kent... Yahudilerin, kendilerinden olma- yan kişi ve topluluklara verdiklen ad. 8/ Tepkılı uçak... Heykel. 9/ Koşul belirten bir ek... Sakağı da denilen ölümcül bir hayvan hastalığı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear